3391 Kilometre

beyzaalkoc

27.2M 1.4M 978K

''O gün, bana 'Sinemaya gidelim mi?' diye sordu. 3391 kilometre öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan... Y... Еще

3391 Kilometre - Tanıtım
1.Bölüm : Yere Düşen Yıldızlar
2.Bölüm : Gelmemeye Giden Adam
3.Bölüm : Yedi Ay.
4.Bölüm : Bizim Küçük Gezegenimiz!
5.Bölüm : Sinemaya Gidelim Mi?
7.Bölüm : Yan Yanaymışız Gibi...
8.Bölüm : Güçlü Yürü.
9.Bölüm : Benim Miladım...
10.Bölüm : Gölgelerimiz Beraber.
Dertleşme Bölümü!
11.Bölüm : Siyah Beyaz
12. Bölüm : Sürükleniş Dönemi.
13.Bölüm : Sana Döndüm.
Çekiliş!
14.Bölüm : Gerçek Hayata Dön.
15.Bölüm : İzmir'in Ege'si.
16.Bölüm : Kimsesiz Kalmak.
Önemli^^
İmza Günü + Duyuru
17.Bölüm : Ben Seni...
18.Bölüm : Sözümü Tuttum.
19.Bölüm : Öpsene Beni.
20.Bölüm : Dünyanın En Güzel Kızı.
21.Bölüm : Ege'nin İzmir'i.
Duyuru^^
22.Bölüm : Sana Aşığım.
23.Bölüm : Aşkım.
24.Bölüm : Yalnız Kızın Öyküsü
25.Bölüm : Felenkop Efsanesi.
26.Bölüm : Sihirbaz.
27.Bölüm : Gri Sıkıcı Bariyer.
28.Bölüm : Ben Senden Önce Görünmezdim.
İmza Günü + Duyuru
29.Bölüm : No 34, Kat 3.
30.Bölüm : İyi Ki Doğdun!
31.Bölüm : Sinemaya Gidiyoruz!
32.Bölüm : Kaf Dağının Ardı.
33.Bölüm : Sen Kayboldun.
34.Bölüm : İletilemedi!
35.Bölüm : Ege Sözü. (FİNAL)
3391 Kilometre İNTERNET SATIŞINA AÇILDI!
Teşekkür^^

6.Bölüm : Benim Yerim.

729K 44.4K 7.2K
beyzaalkoc


Yukarıdaki şarkıyı açmayı unutmayın^^



Şövalye, yıldızına giden yolun on beşinci gününde bir atlıyla karşılaşmış. Atlı şövalyeyi görür görmez atını durdurmuş, inmiş aşağı. ''Şövalye!'' demiş, ''ben karşı dağdan geliyorum. Sevdiğime gidiyorum. Atım yol üzerinde sakatlandı. Beni ancak bir gün daha götürür. Oysa benim yolum en az on günlük. Üç dağ ötede bir at gördüm, başı boş. Oraya gidecek kestirme bir yol bilir misin?'' Şövalye başını çevirmiş, üç dağ öteye bakmış. Kızıl ağaçlarla kaplı o dağ, yıldızına ulaşmak için atını feda ettiği, terk edip gittiği dağmış. Şimdi karşısında bir adam, ona onun atına ulaşmak için kısa bir yol soruyormuş. ''Bu aşk için yaptıklarım...'' diye düşünmüş içinden, ''görmediğim bir yıldıza ulaşmak için feda ettiklerim... Yurdum, evim, atım...'' Devam edememiş cümlesine. Öyle çok istiyormuş ki hiç görmediği o yıldızı görmeyi, neyi var neyi yoksa bırakmış gitmiş. Ve eminmiş, neyi kaldıysa onu da bırakır gidermiş. ''Ben kısa yol bilmem.'' demiş, ''o atı istiyorsan yürüyeceksin günlerce. Yağmur yağacak ıslanacaksın, bacakların ağrıyacak, susuz kalacaksın, üşüyeceksin, terleyeceksin. Kestirmesi olsa her yolun, anlamı kalır mı kavuşmanın?'' Çünkü biliyormuş şövalye, bu atlının sevdiğini de, atı da yıldızı da güzel yapan uzakta olmalarıymış. Uzakta olan güzel olmasaydı bu kadar, bakar mıydı gözler bu kadar uzağa? İnsan öyle bir yaratılmış ki, gözleri en uzağı, gökyüzünü bile görüyor. Çünkü güzel olan uzak olandır, her daim ve daima...


6.Bölüm : Benim Yerim.
*Bu kızı, o trene bindireceğim.*


Saatlerdir Ege'yle mesajlaşmaya devam ediyoruz. Birbirimize şarkılar atıyoruz, odamın içinde delirmiş gibi mesajlarına gülüp duruyorum. Saatler ilerleyip akşama yaklaştıkça içimdeki korkunun büyüdüğünü hissettim, çünkü saatlerin ilerlemesi, havanın kararması onun beni arayacağı saate yaklaştığımızı gösteriyordu. Sesimi duyacaktı, sesini duyacaktım. Hayatımda ilk defa deliler gibi merak ettiğim bir ses tonuna şahit olacaktı kulaklarım. Sesi nasıldı acaba? Kalın mıydı, ince miydi? Nasıl gülüyordu? Gülüşü nasıldı? Kıkırdıyor muydu, yoksa sert bir kahkaha mı atıyordu, kadife sesine mi benziyordu gülüşü mesela? İsmimi nasıl söylerdi? Nasıl İzmir derdi?

Telefonu yatağıma bırakıp ayağa kalktım. Ağır ağır yürüdüm odamın içinde. Aynamın karşısına geçtim. Kendime baktım, sanki birazdan Ege'yle buluşacakmışım gibi. Altıma giydiğim siyah taytım, gri panduflarım, üzerimdeki KISSES yazılı siyah tshirtüm, toplanmış kumral saçlarım, sersefil halime baktım öylece... Gözlerim aynadaki gözlerimle buluştu. ''Acaba bir gün beni sevecek mi?'' diye düşündüm gözlerim gözlerimde. Kendimi bir deprem ardında darmadağınık olmuş bir odaya benzetiyordum, bu dağınıklığı sever miydi bir gün? Öylesine özgüvensizdim ki aynaya her baktığımda moralim bozularak ayrılıyordum aynanın karşısından. Sıkıntılı bir nefes vererek, yatağıma doğru ilerledim. Titremeye başlayan telefonumu elime aldığımda ben de titriyordum. Ekrandaki ''Gelmemeye Giden Adam Arıyor'' yazısı bu telefonda bu zamana kadar gördüğüm en unutamayacağım görüntüydü.

Derin bir nefes aldım. Telefonu açmadan önce deneme yaptım, ''Alo! Alo... Alo... Kötü alo diyorum bu ne ya! Alo! Ege, merhaba. Selam Ege. Alo... Heey, merhaba, naber? Selam Ege, alo...'' Telefonun titremesi ellerim arasında durduğunda korkuyla telefona baktım. Arama durdu! Hemen mesajlara girdim, çevrimiçiydi. Ne yazacaktım? Ne yazabilirdim,''Ege ya ben telefona cevap vermeden önce söyleyeceklerimin provasını yapıyordum da yetişemedim. Bir yarım saat beklersen provam bitince ben seni ararım.'' mı? Büyük bir cesaretle mesaj yazmak yerine arama tuşuna bastım. Ben onu arıyordum şimdi! Kalbim pır pır çarparken Ege üçüncü çalışında açtı telefonu.

Sessizlik.

Konuşmuyor, ben de konuşmuyorum.

''Alo...'' Kalbim durdu. Kalbim durdu! Yemin ederim kalbim durdu! Kalbimçalışmıyor, kalbim atmıyor. Bana ''Alo...'' dedi! Sesi... sesi çok güzel.

''İzmir, orada mısın?'' Değilim, ben buradan çok uzaklaştım. İyi değilim,burada değilim. Kendime gelmem lazım. Heyecandan öleceğim. Sanki sesim bile berbatmış gibi geliyor, konuşmak istemiyorum. Cevap vermek istemiyorum. Ne yapacağım? Yüzüne kapatıp hatlarda sorun var sanırım mı demeliyim?

''İzmir...'' Tamam, sakin ol. Sakin ol, sen buradasın ve bu yaşanıyor İzmir. Sen buradasın, ve bu yaşanıyor. Sakin ol, kendini akışına bırak. Nehre girdin,boğulmak istemiyorsan yüzeceksin.

''Ege...'' diye mırıldandım kesik kesik. Tir tir titreyen sesim onu hafifçe güldürürken dizlerimin üstüne çöktüm. Yerde halının üzerinde dizlerimin üstünde oturuyorum şu an. Sesi öyle karakteristik ki tipini bile tahmin edebiliyorum.Olgun bir sesi var, kalın, gülüşü çok tatlı. O an garip bir şey oldu, nefes aldım, nefes verdim. O da nefes aldı, nefes verdi. Birkaç dakika öylece sustuk telefonda. Onunla konuşmaktan daha güzeldi belki de onunla susmak. Telefonun karşısında olduğunu biliyordum, telefonun karşısında olduğumu biliyordu. Ama ne o bir cümle kuruyordu ne ben. Öylece birbirimizin sessizliğini dinliyorduk.Sonra birden bozdu sessizliği,

''Naber?'' diye mırıldandı, ''bayadır mesajlaşmıyoruz, yaklaşık üç dakikadır.Ben de arayayım dedim.'' Kıkırdamaya başladım ama yüzümü görmeniz lazım o kadar zor durumdayım ki acı çekiyor gibiyim. Her an gülerken ağlayabilirim.

''Ahaha evet...'' dedim gülüşümün arasından. Bu ne şimdi? Çocuk espri yaptı,konuşmaya çalışıyor seninle ve verdiğin cevap bu mu yani? Bulabildiğin cevap bumu? Sen evrende yaratılmış en üstün ırka yani insan ırkına dahilsin ve bulabildiğin tek cevap bu mu?

''Senin... sesin mi titriyor?'' Allah'ım, yardım et bana. Lütfen birkaç dakikalığın çok rahat bir İzmir olarak konuşayım onunla. Yalvarıyorum sana.

''Bilmiyorum... bana bir şey oldu... çok heyecanlıyım şu an...''

''Açıkçası, şu an ben de pek sakin sayılmam... Telefonu ilk açtığında sakindim,basit bir telefon konuşması olacak gibi geliyordu. Ama şimdi, tam bir cümle kurduğun an kalbim hızlandı sanki.'' Yutkundum. Bu söylediği gerçek olabilir miydi? Bir insanın kalbi benim konuşmamla hızlanabilir miydi?

''Çok garip...'' dedi kendi kendine düşünür gibi, ''ilk defa böyle bir şey hissediyorum...''

Sessizlik. Yine dakikalarca bir sessizlik girdi araya. Söylediği cümle kalbime o kadar dokunmuştu ki kalbim hiç bu kadar güzel bir ruhla karşılaşmamış gibiydi. Sesi çok güzeldi, söyledikleri çok güzeldi. Hayatımda ilk defa biriyle konuşmak özgüvenimi düşürmek yerine mutlu etmişti beni. Hayatımda ilk defa bir insan tarafından mutlu edilmiştim.

''Ege,'' diye mırıldandım, ''hadi buluşalım.'' Gülmeye başladı, ben de gülmeye başladım,

''Tamam, Kordon'da bekle beni. Hazırlanıp çıkıyorum.''

''Ah, Kordon tabi! İzmir'e dair bilinen tek yer. Hiç geldin mi buraya?'' Çok garip, ilk defa biriyle bu kadar rahat konuşuyordum.

''Hiç gelmedim. Hayatım İstanbul'da geçti, sonra Fransa... Türkiye'de de çok gezdiğim söylenemez. Tek bildiğim şehir İstanbul.''

''Bunu adı İzmir olan biriyle konuşurken söylüyorsun.'' Güldü,

''Sen benim tanıdığım ikinci şehirsin. Koskoca bir şehir seni ifade ediyor bana.'' Derin bir nefes aldım cümlenin derinliğiyle.

''Söylesene, kaç kilometre var aramızda? Fransa'yla ya da yaşadığın şehirle aramızdaki kilometreyi sormuyorum. Bulunduğun nokta ve bulunduğum nokta arasında birebir santimi santimine kaç kilometre var acaba?''

''Önümde bilgisayar açtık. Bir dakika... Sokağını söylesene bana.''

''351.Sokak...''

''Hesaplatıyorum şimdi. 351.Sokak...'' Tuş seslerini duymak çok güzeldi, sanki yanındaymışım da benimle konuşurken bir yandan bilgisayarıyla ilgileniyormuş gibi, sanki birlikte olmak rutin olmuş gibi.

''3391.'' diye mırıldandı bir anda, ''Aramızda tam 3391 kilometre var.'' O an içime büyük bir yağmur bulutu oturdu sanki.

''Aramızda bir dünya var.'' dedim. Gülümsemeye çalıştım, ''bir an ufak bir korku hissettim.''

''Korku mu?'' Sesinde hayret vardı.

''Evet... On gündür sürekli konuşuyoruz, gece gündüz... Oysa aramızda tam 3391 kilometre var. Bir gün görüşmek istesek bile biz bu kilometreleri aşamayız.''Kendinden emin bir nefes aldı,

''Yan yana dizilmiş dört rakamdan mı korkacağız?'' Cümlesi bir kez daha kalbimi hızlandırırken içimden geçen hislerin ne kadar tehlikeli olduğunu düşündüm.Kendimi kaptırmak istemiyordum, Ege dünyanın en dalgalı denizi gibiydi, kendimi bıraktığım an sürüklene sürüklene Ege'nin kıyısında bulacaktım kendimi.Şimdilik buna izin veremezdim. Şimdilik duygularımın iplerimi eline almasına izin veremezdim. Şimdilik... Ama küçük bir kaçamak yapıp, onun sesini biraz daha duymak istiyor oluşuma engel olmayacaktım.

''Hadi bana bir şeyler anlat.'' dedim hevesle.

''Bir şeyler... Tamam. Bak şimdi, cama çıksana.'' Dizlerimin üzerine çöktüğüm halıdan kalktım. Hızla cama çıktım.

''Çıktım.''

''Başını kaldır, ayı görüyor musun?'' Başımı kaldırdım. Ay tam karşımdaydı.Yanında kocaman bir yıldız vardı.

''Görüyorum, yanındaki büyük yıldızı da. Orada da yıldız görünüyor mu?'' Güldü.

''Hayır, burada yıldız görünmüyor İzmir. Orada da görünmüyor. O bir yıldız değil.'' dedi dalga geçer gibi, ''Venüs o.'' Kaşlarımı çattım. Gözlerimi kısarak baktım ayın yanındaki büyük yıldıza.

''Hayır!'' dedim, ''bu Venüs filan olamaz, büyük bir yıldız sadece. Baya büyük bir yıldız.''

''Hayır, o baya büyük bir Venüs sadece!'' dedi çocuğa anlatır gibi.

''Ciddi misin? Yani biz şu anda gökyüzünden Venüs'ü mü görüyoruz!''

''Evet, gökyüzünden Venüs'ü görüyoruz... İşin çok daha garip yanı, sen oradasın ben burada, aramızda şehirler, ülkeler, denizler, binlerce kilometre var. Ama hala cama çıktığımızda aynı görüntüyü görüyoruz. Her şeye rağmen gökyüzümüz aynı. Korkun azaldı mı?''

''Bir şey diyeyim mi?'' dedim aya doğru gülerek, ''korkum gerçekten azaldı. Dünyanın farklı yerlerinde de olsak aynı gökyüzüne bakıyoruz.'' dedim, sonra durdum, tereddütle devam ettim, ''Ege... Sen bana bir şey söylemiştin... Beni yedi aydır takip ettiğinle ilgili. Yanlış anlama, korktuğumdan değil. Sadece merak ediyorum, ne oldu, nasıl oldu...''

''Belki de korkmalısın.'' Gülüyordu.

''Yoksa karşımda psikopat bir stalker mı var!''

''Yedi ay önce bir paylaşımını gördüm. Bir şarkı paylaşmıştın, bir arkadaşım da senin paylaşımını bloglamıştı. Ane Brun – Big In Japan şarkısını paylaşmışsın.O akşam kendimi inanılmaz yalnız hissediyordum. Şarkına tıkladım, arkama yaslandım, gözlerimi cama çevirdim. Şarkı beni öyle etkiledi ki o gece sana teşekkür edesim geldi. Bloguna girdim, ama hiçbir şey yazamadım. Seni takipettim, sabaha kadar paylaşımlarını inceledim. İzmir'de yaşadığını öğrendim, en sevdiğin yabancı şarkının Big In Japan olduğunu, en sevdiğin filmin In Bruges olduğunu, en sevdiğin dizinin Friends olduğunu, en merak ettiğin şehrin Prag olduğunu, en büyük hayalinin bir gün Satürn'ü görmek olduğunu ve bunun gerçekleşmeyeceğini biliyor olmanın seni üzdüğünü, yalnızlığının seni içten içe mutsuz ettiğini kabullenemediğini, kendinden nefret ettiğini sandığını amaiçten içe kendini sevdiğini, gördüğüm en güzel cümleleri yazdığını öğrendim,gördüm, okudum İzmir. Ben yedi ay boyunca senin yazdığın her cümleyi okudum,yedi ay boyunca paylaştığın her şarkıyı dinledim, önerdiğin her filmi izledim tek tek. Konuşmaya başlamamızdan bir hafta önce bir yazı paylaştın. O yazıyı okuduktan sonra sana yazmaya karar verdim. Cümlelerin hala ezberimde... 'Hiçbir zaman içinde bulunamayacağımız fotoğraflar, asla önünde duramayacağımız binalar, adım atma ihtimalimizin dahiolmadığı merdivenler. Binemeyeceğimiz trenler, alamayacağımız biletler, gidemeyeceğimiz şehirler. Sokakta yürürken karşılaşma ihtimalimizin olmadığı insanlar, asla duyamayacağımız cümleler, gelmeyecek günler, geçmeyecek yıllar...' Bu yazıyı okudum. Ve o an dedim ki, ben bu kızı o trene bindireceğim. Asla duyamayacağı cümleleri ona söyleyeceğim. Cesaretimi toplamam bir haftamı aldı, sonra sana yazdım. Ve şimdi buradayız, sesimi duyuyorsun, sesini duyuyorum. Ve inan bana, seninle bir gün sokakta yürürken de karşılaşacağız.''

Ben nutkum tutulmuş bir şekilde hayranlıkla ve hayretle cümlelerini dinlerken Ege'nin telefonunun arka planından bir ses duydum. Beni donduran, kalbimi hızlandıran bir ses. Nereden geliyordu bilmiyorum, bir kapı sertçe gürültülü bir şekilde tekmelenirken şaşkınlıkla donakaldım telefonda. Kapıdan kırılırcasına yere yığılma sesi gelirken korkuyla sordum,

''Ege! Ne oluyor?'' Cevap gelmedi. Telefon karmakarışık bir sese karışırken birden kapandı. Korkuyla donakaldım telefon kulağımda. Ne olmuş olabilirdi? Ne oluyor olabilirdi? Hızla tekrar aradım. Çaldı, çaldı, çaldı... Telefon defalarca çaldı ama bir cevap veren yoktu. Titreyen parmaklarımla mesaj sayfasına girdim,

''Ege, ne oldu? İyi misin? O sesler neydi!'' yazdım hızla. Tek tik. Mesajımda tek tik çıktı! Ne oldu da birden interneti gitti, kafayı yemek üzereyim. Hızla ne yaptığımın bilinçsizliğiyle odamdan çıktım. Oturma odasına ulaştığımda haberleri izleyen anne ve babamın karşısında buldum kendimi,

''Baba...'' dedim korkuyla. Kaşlarını çatarak baktı bana.

''İzmir,'' dedi bir asker edasıyla, ''Neyin var?'' Ne diyecektim? ''Baba internetten tanıştığım bir çocukla telefondan konuşuyorduk birden bir gürültü koptu ve hat kesildi!'' mi? Babam bir asker. Üstelik bir zamanlar yüksek rütbeli bir askerdi. Uzun süre TSK özel timin başındaki kurmay yarbaydı. Çok büyük görevleri yönetti, çok büyük toplantıların başındaydı. Yıllarca ayrı kaldık ondan. Şimdi de sürekli ayrı kalıyoruz, yılda toplasan üç ayımızı bile beraber geçiremiyoruz. Ege'nin telefonundan tüm o sesleri duyduğumda birden burada buldum kendimi. Belki bir şekilde bir şey öğrenmeme yardımcı olabilir diye. Oysa umudum saçmaydı. Çok büyük güvenlik önlemleriyle yaşıyorduk zaten.Okula giderken, okuldan dönerken, alışverişe giderken bile iki koruma eşlik ediyordu elli metre arkamızdan. Şimdi gelip de babama internetten biriyle tanıştım diyemezdim. Yutkundum,

''Bir... kurs buldum. Kursa gitmek istiyorum. Gidebilir miyim? Onu soracaktım.''

''Ne kursu bu böyle seni kan ter içinde bırakmış?'' O an hiçbir yalan uyduramıyordum. Aklım tamamen Ege'deydi, ne olmuştu? Ne olmuş olabilirdi böyle!

''Matematik kursu,'' diye attım. Yanlarına oturdum, babamın kursla ilgili sorduğu sorulara ufak tefek yalanlar söyleyerek konuşmayı ilerletmeye çalıştım.Aklım telefondaydı. Ne titriyordu, ne bir ses geliyordu. Telefon cansızlaşmıştı, sanki içindeki Ege ölmüştü. Kalbimde büyük bir hüzünle oturuyordum oturma odamızın koltuğunda. Uzak olmak, görememek, aynı sokakta karşılaşmamak bile dayanılabilirdi. Ama şu an içimi öyle büyük bir korku kaplamıştı ki ellerim titriyordu. İyi miydi bilmiyordum. İyi olacak mıydı bilmiyordum. İyiyse bile geleceğimiz nasıl olacaktı? Bir gün hasta olsa ve bana yazamasa burada kafayı yiyecektim. Görmemek değildi katlanılamayan, yanında olamamak, yanı başında duramamaktı. Biliyordum, ne olursa olsun onun hayatına asla dahil olamayacaktım. Şu an, hayatında ne olduğunu bilmediğim bir şey oluyordu ve ben ondan binlerce kilometre ötede sadece oturuyor ve haber bekliyordum. Ben yerim buydu. Benim yerim ondan kilometrelerce ötedeydi...


---

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayıın^^

Şöyle ki, hikaye saf romantizm olmayacak. En başında gizemli bir sahne vermiştim, o sahneye doğru gidiyoruz. Bilmediğiniz, öğreneceğiniz, değişecek çok şey olacak :') O bölümleri yazmayı heyecanla bekliyorum eminim siz de aynı heyecanla okuyacaksınız^^

Instagram : beyzalkoc


Продолжить чтение

Вам также понравится

Kod Adı:Gloria ladymeryss ⁶⁶⁶

Детектив / Триллер

1.6K 976 16
Hər şey Suzannanın o əməliyyata girməsi ilə başladı. Bir əməliyyatın həyatını alt üst edəcəyindən xəbərsiz Suzannanın macəralarını oxumağa hazır olun...
YUVA _twclr

Подростковая литература

680K 33.8K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
Ve Bir Italiano(+18) LaviniaG4

Подростковая литература

2.5M 80.2K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
2.4K 534 44
Sadece bir şiir ya da kendini anlamlandırma biçimi..