3391 Kilometre

By beyzaalkoc

27.2M 1.4M 978K

''O gün, bana 'Sinemaya gidelim mi?' diye sordu. 3391 kilometre öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan... Y... More

3391 Kilometre - Tanıtım
1.Bölüm : Yere Düşen Yıldızlar
2.Bölüm : Gelmemeye Giden Adam
3.Bölüm : Yedi Ay.
5.Bölüm : Sinemaya Gidelim Mi?
6.Bölüm : Benim Yerim.
7.Bölüm : Yan Yanaymışız Gibi...
8.Bölüm : Güçlü Yürü.
9.Bölüm : Benim Miladım...
10.Bölüm : Gölgelerimiz Beraber.
Dertleşme Bölümü!
11.Bölüm : Siyah Beyaz
12. Bölüm : Sürükleniş Dönemi.
13.Bölüm : Sana Döndüm.
Çekiliş!
14.Bölüm : Gerçek Hayata Dön.
15.Bölüm : İzmir'in Ege'si.
16.Bölüm : Kimsesiz Kalmak.
Önemli^^
İmza Günü + Duyuru
17.Bölüm : Ben Seni...
18.Bölüm : Sözümü Tuttum.
19.Bölüm : Öpsene Beni.
20.Bölüm : Dünyanın En Güzel Kızı.
21.Bölüm : Ege'nin İzmir'i.
Duyuru^^
22.Bölüm : Sana Aşığım.
23.Bölüm : Aşkım.
24.Bölüm : Yalnız Kızın Öyküsü
25.Bölüm : Felenkop Efsanesi.
26.Bölüm : Sihirbaz.
27.Bölüm : Gri Sıkıcı Bariyer.
28.Bölüm : Ben Senden Önce Görünmezdim.
İmza Günü + Duyuru
29.Bölüm : No 34, Kat 3.
30.Bölüm : İyi Ki Doğdun!
31.Bölüm : Sinemaya Gidiyoruz!
32.Bölüm : Kaf Dağının Ardı.
33.Bölüm : Sen Kayboldun.
34.Bölüm : İletilemedi!
35.Bölüm : Ege Sözü. (FİNAL)
3391 Kilometre İNTERNET SATIŞINA AÇILDI!
Teşekkür^^

4.Bölüm : Bizim Küçük Gezegenimiz!

890K 40K 20.5K
By beyzaalkoc




Şövalye, bir ağacın altına atıyla sığındığında çoktan başlamış yağmur ormanı alıp götürürcesine. Sıkıca bağlamış atını ağaca, sıkıca sarmış kollarını ağacın gövdesine. Gözlerini kapatmış, o an öyle garip bir şey hissetmiş ki aklını kaybettiğini düşünmüş, ''Kasırga alsa beni, götürür mü yedi dağ öteye sağ salim, ya da ölü. Bu fırtınaya bıraksam kendimi, günlerdir aradığım yıldızıma gider miyim ey gökyüzü, söyle. Açayım mı kollarımı? Ölü de olsam götürür müsün beni ona?'' Açmış kollarını fırtınaya, ''Gel al beni!'' demiş, atını bırakmış, kendini bir kasırganın ortasında bulmuş. O an anlamış, aşık olmak fırtınaya kollarını açmak, kasırganın ortasına atılmakmış... 



4.Bölüm : Bizim Küçük Gezegenimiz!



''Yedi aydır.'' Yedi ay. Yedi ay. Yedi koskoca ay. Yirmi sekiz hafta. Günler, saatler, dakikalar beynimin içinde dolaşıyor. Beynim manyak bir stalkerla karşı karşıya olduğumu iddia ediyor! Beynim mesajdan çık diye bağırıyor, beynim durmuyor, engelle onu diyor! Çatık kaşlarımın altındaki şaşkın gözlerim ''Çevrimiçi.'' yazısında takılı hala. Beni mi bekliyor? Ne tepki vereceğimi... Öylece dakikalardır ekrana bakıyorum, o da öylece dakikalardır benden cevap mı bekliyor? Tereddütlü parmaklarımla mesaj yazmaya başladım, çok garip, o an korktuğumu hissettim.

''Ege...'' yazdım ve devam ettim,

Çevrimiçi...

''Şu an konuşmasak olur mu?'' Kendimi en suçlu hissettiğim anlardan birindeyim. Ne diyeceğimi bilemedim, böyle bir şey başıma ilk defa geliyor ve çocuğa resmen ondan korktuğumu belli ettim.

Çevrimiçi...

Hala çevrimiçi, hala ekrana bakıyor, mesajımı gördü ama hiçbir şey yazmıyor. Korkuyla tekrar yazmaya başladım,

''Özür dilerim. Ben buna alışık değilim, yanlış anlama lütfen. Şu an ne diyeceğimi bilemiyorum. O yüzden şimdi konuşmamamız daha iyi. Yanlış anlama sakın.''

Çevrimiçi... Çevrimiçi... Son görülme 11.04...

Ne!? Çevrimdışı oldu. Konuşmadan çıktı. Ben bir salağım, ben gerçekten bir salağım. Sanki peşimde gezip her gittiğim yerde takip ediyormuş gibi tepki verdim. Çocuğun yaptığı tek şey yedi aydır bloğumu gözetlemekten başka bir şey değildi. Bir de ezik gibi yanlış anlama deyip durdum, ve yanlış anlamadı. Doğru anladı, doğru anlaması çok daha kötü çünkü resmen berbat bir tepki verdim. Telefonu sinirle çantama attım ve başımı kaldırdım. Şu an tek yapabileceğim derslerin bitmesini beklemek, ona biraz zaman vermek ve mesaj atmaktı. Üzülmüş müydü acaba? Çok garip, içimde bir sızı hissediyorum. Neden? Neden içimde bir sızı hissediyorum? Bir yer var içimde, ''Ne yaptın İzmir?'' diye bağırıyor, ''Bulduğun an kaybettin onu.'' Bu hissi bilirsiniz, çok iyi bilirsiniz... Değil mi? Biz yalnızlar çok iyi biliriz. Yapayalnız hissettiğimiz bir anda biri girer hayatımıza. Aha! deriz, işte geldi. Daha ilk dakikada içimize bir şeyler doğar, sanki bir umut hüzmesi, sanki güzel bir koku yayılır hücrelerimize sadece içten duyulan. Herkes için olmaz bu. Sadece bazı kişiler geldiğinde hissederiz bunu, siz kimlerden bahsettiğimi çok iyi biliyorsunuz. Aklınızda bir isim oluştu bile. Evet diyorsunuz değil mi, o geldiğinde duymuştum içimde o güzel kokuyu, karnımda umut hissetmiştim. İnsan, elindekileri tutabilen bir varlık değil maalesef. Hele de yapayalnızsan sana gelen ilk insanda öyle bir telaşa kapılıyorsun ki. Şu an o telaştayım. Hayatımın büyük bir kısmı hayatımda kimseyi istemeyerek geçti, insanlarla konuşurken çok rahat değildim çünkü. Yanıma geldiklerinde yüzlerine bakıp içimden ''Acaba hakkımda ne düşünüyor?'' diye düşünüyordum sürekli. Bir öğretmenim anneme siz bu çocuğu kavanozun içinde kimseye değdirmeden mi büyüttünüz demiş, kimseye yanaşmıyorum diye. Sebep bu değil, kavanozun içinde büyümedim ben. Sorun benim. Ben. İnsanların yüzüne bakmak istememem, sesimi duymalarını istememem, kumral saçlarımı açıp rahat rahat gezememem, o saçları hep toplu tutmak zorunda hissetmem. Sorun baştan aşağı benim. İşte bu yüzden internete kapattım kendimi. Bu yüzden ilk defa Ege'den mesaj alınca biriyle konuşurken rahat hissettim kendimi. Sesimi duymuyordu, yüzümü görmüyordu, saçlarım umrunda değildi. Rahattım, çünkü benimle sadece benimle konuşmak istediği için konuşuyordu. Sadece bunun için.

Saatler sonra evdeydim, annem akşam yemeğini hazırlarken çok büyük bir katkıda bulunuyordum, çorbayı karıştırıyordum. Aklım Ege'deydi. Defalarca son görülmesine baktım ama son görülmesi hala 11.04'tü. Bir kez bile girmemişti. Bloguna da defalarca bakmıştım, hiçbir şey paylaşmamıştı.

''Çorbayı karıştırırken telefona bakmasan seni o Tumblr'dan atıyorlar mı kızım?''

''Evet,'' dedim, ''belli saatlerimiz var hepimiz o saatlerde girmek zorundayız siteye anne.'' Başını sağa sola sallayıp gülerken çorba kaşığını elimden aldı.

''Hadi, git odana sen. Ben yemek hazır olunca çağırırım.'' Hiç sesimi çıkarmadan kaşığı bırakıp odama doğru ilerledim. Hava buz gibiydi, hafif hafif yağmur çiselerken odama girdim, kapıyı kapatıp bilgisayarımın başına geçtim. Tumblr'a girdim, karşıma çıkan ilk gönderiyi okumaya başladım.



''Derin bir nefes al. Arkana yaslan, öyle eğilip bakma ekrana, dik dur. Çünkü sen dik durmak için yaratıldın, dik durmak için geldin bu dünyaya.
Derin bir nefes daha al, bir nefes daha.
İyice düşün, kendini bir binanın yıkık dökük merdivenlerinde hayal et. O merdivenlerden çıkmaya çalışıyorsun, duvarlar yıkılıyor. Her adımında bir parça düşüyor önüne, her adımında bir engel çıkıyor.
O bina senin hayatın.
O an, o binanın en tepesinden, enkazın içinden bir ses duyuyorsun.
Hayal et, o sesi hayal et.
En sevdiğin insanın sesini duyuyorsun orada. Dünyada en sevdiğin insan. Hayal et, kim olduğuna karar ver. Biliyorum, gözünde bir görüntü, kulağında bir ses canlandı. O ses senden yardım istiyor, o ses sana bana yardım et diye bağırıyor, ''Kimse yok mu?'' diyor bu dünyada en sevdiğin insan. Acı çekiyor, sana muhtaç. Duvarların arasında, enkazın altında bir yerlerde o ses seni bekliyor.
Her kim geldi aklına bilmem, ama şimdi düşün, ona öyle bir cümleyle cevap vereceksin ki en sevdiğin insanın tüm korkuları son bulacak.
Ona ne dersin? En sevdiğin insana, korkmaması için ne dersin?''

--------------------------------------------------------------------- . (Yazıyı düşünüp tam buraya aklınıza kimin geldiğini ve eğer bir cümle geldiyse gelen cümleyi yazar mısınız^^)


Gözlerimi kıstım. Dünyada en sevdiğim insan, enkaz altında. Benden yardım bekliyor... Gözümde annem canlandı, üzerine yıkılmış bir duvarın altında benden yardım istiyor. Yüzümü buruşturdum, babamı düşündüm. İnsanın sevdiği insanları böyle görmesi, en güçlü sandıklarının en güçsüz hallerini kafasında canlandırması bile ellerini titretiyor. Hiçbir şey yazamadım. Bu düşünceyi beynimden atmak istercesine sayfada aşağı indim. O an aklıma bir soru takıldı, bir gün bu yazıyı gelecekte okuduğumda bir başkası daha gelecek miydi aklıma? Yoksa ben bu kavanozun içinde yaşamaya devam mı edecektim? Telefonumu elime aldım, büyük bir cesaretle Ege'ye mesaj yazmaya başladım.

''Merhaba, neler yapıyorsun?'' Neler yapıyorsun mu? Yıllar sonra sokakta karşılaştığın ortaokul arkadaşına mı soruyorsun neler yaptığını İzmir?

''Ege, nasıl oldun?'' Nasıl mı oldun? İzmir, çocukla sevgili olup ayrılmadınız. İki gündür tanışıyorsunuz ve ufacık bir sorun çıktı sadece, sakin ol. Çocuk yasta filan da değil şu an!

''Ege.'' En iyisi bu, yazabildiğim en iyi mesaj bu. Sadece bunu yazıp yollayayım bakıp bakıp ne demek istemiş diye düşünsün. Sinirle derin bir nefes aldım,

''Ege, özür dilerim. Bak, ben böyle arkadaşlık işlerine alışık değilim. Sen yedi aydır yazdıklarını okuyorum, bloğunu izliyorum deyince şoka girdim. Yani... aslında sanırım bu ilk defa değer görmemden kaynaklı. Hayatımda ilk defa biri bana değer veriyor. Ve ben bunun şoku içindeyim.'' Yolladım. Mesaj ekranında beklemeye başladım. Dakikalarca gözlerimi telefondan ayırmadan baktım ekrana. Stresli, gergin ve telaş içindeydim. Hadi Ege, gir mesaja. Hadi...

Çevrimiçi...

Telaşla mesajdan çıktım ve telefonu kapattım! Ne? Telefonu neden kapattın salak! Bu muydu yani? Mesaja girdiğini görmek için mesajda dakikalarca bekleyip mesaja girdiği an mesajdan çıkmak ve telaştan telefonu bile kapatmak, daha harika davranamazdım. Bir camdan atmadığım kaldı telefonu. Açma tuşuna uzun uzun bastım ve açtım telefonu. Bir yeni bildirim! Heyecanla mesaja girdim.

''Peter Gabriel – Heroes.'' Kaşlarımı çattım, bu da ne böyle? Bana bunu neden yazdı? Şu an hala çevrimiçiydi. Anlamadığımı anlamasın diye başımı kaldırıp bilgisayar klavyesini kendime yaklaştırdım, hemen Google'a girip Peter Gabriel – Heroes yazdım. Bu bir şarkıydı, çıkan ilk linke tıkladım ve şarkıyı açtım. Alt dudağımı ısırdım temkinli bir şekilde,

''Dinliyorum şarkıyı. Bir şey demeyecek misin? İyi miyiz? Yani... aramız...''

Çevrimiçi... Yazıyor... Nihayet...

''Birine şarkı yollamak, kulağının duyduğunu onunla paylaşmak iyiyiz demekten çok daha öte. Sorun yok, İzmir. Değer görmeye alışsan iyi olur, çünkü hayatına beni aldın.''

Gülümsedim. Şarkının sözleri kafamda Türkçeye çevrilmeye başladı, ''Bir günlüğüne biz de birer kahraman olabiliriz belki. Sadece bir günlüğüne.'' Mesaj yazmaya başladım,

''Sözleri harika. Belki bir gün biz de birer kahraman olabiliriz, değil mi?^^''

Çevrimiçi... Yazıyor...

''Birbirimizin ruhlarını kurtarırsak neden olmasın?'' Kaşlarımı çattım. Ruhlarımız... Değer görmeye bile alışık olmayan bir ruhum vardı benim, evet. Peki onun ruhunun neyi vardı? İçinin hangi parçası hastaydı?

''Ege,'' yazdım ve devam ettim, ''Anlatsana...''

''Anlatayım...'' yazdı, ne anlatayım diye sormadan, sormaktan korka korka öylesine bir şeyler anlatmaya başladı ben gözlerim dolu dolu ekrana bakarken.

''Biliyor musun, ilginç bir hobim var.'' Merakla bekledim diğer mesajını,

''Canım sıkkın olduğunda hayvanat bahçesine gidiyorum. Bana çok yakında bir hayvanat bahçesi var, etrafımda deniz filan yok, pek yaşamaya uygun bir yerde yaşadığım da söyleyenemez. Son iki aydır filan buna alıştım. Çok saçma değil mi? Aslan kafesinin önünde oturdum bugün iki saat! Baya kükredi bana. Siktir git demek istedi sanırım.'' Kıkırdamaya başladım. Hayatımda ilk defa birinden direkt olarak küfür duyuyordum, yani okuyordum. Sanırım buna alışmalıydım, bir erkekle konuşmak böyle bir şey olsa gerek.

''Kesinlikle onu kastetmiş olmalı! Biri gelip iki saat senin önünde dursa, sana baksa sen ne derdin!''

''Siktir git.'' Hemen ekledi,
''Yani öyle derdim. Sana demedim.'' Gülümseyişim yüzümde büyüdü. Bir kez daha kıkırdadım. Heyecanla mesaj yazmaya başladım,

''Sen Fransa'nın neresinde oturuyorsun ki?''

''Jurques diye bir yer. Allah'ın unuttuğu bir yerdeyim. Google'da arattığında hayvan resimleri çıkacaktır, başka da bir şey yok zaten. Benim aslanı orada görebilirsin. Ona bir isim bile verdim.''

''Ciddi misin? Ahaha! Bir dakika bakıyorum, ismi ne bu arada?''

''David. Türkçe isim verirdim, ama Avrupa'daki yaşamını zorlaştırmak istemedim.'' Büyük bir kahkaha attım. Çocuk şuanki halimi görse şoka girerdi, telefona doğru eğilmişim kahkahalar atıyorum ve yüzüm kıpkırmızı. Hayatımda ilk defa mizaha maruz kalıyor gibiyim. Bu sırada Google'a Jurques yazdım ve cidden sadece hayvan resimleri çıktı! Amazon'da mı yaşıyor ne. Ve aslan! Aslanı gördüm. Hemen mesaj yazmaya başladım,

''David'i gördüm! Çok hoş bir tipi var. Bekar mı?''

Çevrimiçi... Yazıyor... Gülüyorum...

''Maalesef, evli. Karısı hamile, aslında ilk gördüğümde David'i dişi sanmıştım. Yeleleri daha uzundu. Ama değilmiş. Ne gereksiz bir bilgi verdim, değil mi?'' Anında yazmaya devam etti,
''Biraz bekler misin? Ben yemek yiyip geleceğim.'' Başımı salladım telefona doğru. Mesaja başımı salladım, evet.

''Tamamdır. Ben buralardayım.''

Çevrimiçi... Yazıyor...

''Hep buralarda ol, İzmir.'' Gülümsedim. Delirmek üzereyim, ilgi delisi oldum. Çocuğa sürekli güzel şeyler yazmak istiyorum. Kafayı yemem umarım sırf hayatıma biri girdi diye. Telefonun ekranını kapatıp masaya koydum. Tumblr'a girdim, tam sayfada aşağı iniyordum ki mesaj kutusunun üzerindeki ''1'' yazısı gözüme çarptı. Kaşlarımı çatarak tıkladım, Ege buradan da mesaj atmış olabilir miydi? Mesaj kutusu açıldığında kaşlarım daha çok çatıldı. Bir başkasından mesaj gelmişti.


Kimden : uranustenkacan
Kime : benegeninincisi

Merhaba İzmir, ben Koray. Şimdi diyeceksin ki sen kimsin Koray. Şöyle ki, hemen konuya gireyim ben. Ben üç yıldır bu sitenin kullanıcılarındanım. Ve aklımda bir Whatsapp grubu kurma fikri vardı uzun zamandır. Ama öyle yirmi otuz kişilik altın günleri gibi karmakarışık bir konuşma grubu değil, ehe. Beş altı kişilik, tanışacağımız ve haftanın sadece belli günlerinde güzel paylaşımlar yapacağımız bir grup. Bu sitede paylaşımlarını en sevdiğim üç insana yazdım, sen de dörtsün. Onlar kabul etti, az önce grubu açtık. Eğer kabul edersen, ve eh, yalnızlıktan artık bıktıysan sizi de bekleriz Ege'nin İncisi Hanım! Ne dersin?

Ne oluyor, evren benim yalnızlığımı bitirmeye mi karar verdi? İnsan akınına uğruyorum. İnternet aleminin en popüler kızına döndüm! Ama reddetmek istemiyorum, ben artık birileriyle konuşmak istiyorum, anlatmak, çekinmeden yazmak istiyorum hayatımı... ''Günaydın!'' demek istiyorum onlara, ''İyi geceler.'' Ve aklımda tüm bunlardan çok daha güzel bir şey var. Hevesle yazmaya başladım.


Kimden : benegeninincisi
Kime : uranustenkacan
Merhaba^^ Kabul ederim tabi ki. Ama bir şartla. Ben bir arkadaşımı daha getirmek istiyorum gruba. Altı kişi olsak bir sorun olur mu?


Kimden : uranustenkacan
Kime : benegeninincisi
Olalım bakalım, altıdan fazla almam diyordum senin arkadaşınla kapatalım üyeliği^^ Haftada sadece iki gün konuşacağız, böyle bir kuralımız var kendimizde büyük bir sorumluluk hissetmeyelim diye. Ben Koray. Diğer arkadaşlarım Ateş, Doruk ve Merve'yle de tanışırsın. Seni ve arkadaşını da ekliyorum. Arkadaşının kullanıcı adını ve ikinizin telefonlarınızı verebilir misin?

Tereddütle baktım ekrana. Vermeli miydim telefonlarımızı? Yani Ege'nin telefonunu, ona sormadan vermeli miydim? Hala açık olan, tekrar tekrar çalan Ege'nin attığı şarkının sözleri bir kez daha Türkçe'ye çevrildi kafamda, ''Bir günlüğüne biz de birer kahraman olabiliriz belki. Sadece bir günlüğüne.'' Sonra Ege'nin bana kurduğu cümle, ''Birbirimizin ruhlarını kurtarırsak neden olmasın?'' Ruhunu kurtaracaktım. Onu bu yalnızlıktan alıkoyacaktım, onu mutlu edecektim, onun kahramanı ben olacaktım.


Kimden: benegeninincisi
Kime : uranustenkacan

Ben İzmir, arkadaşım Ege. Kullanıcı adı gelmemeyegidenadam, ve telefon numaralarımız...

Güzel olan her şey bir anda olurdu. Hep derler, güzel şeyler asla bekletmezdi insanı. Benim hayatım, Ege'nin hayatı, bizim hayatımız bir anda iyi olacaktı.Ruhlarımız bir anda iyileşecekti, ve ben emindim, ruhlarımızın ilacı birbirimiz olacaktı. Telefonumdan gelen bildirimle kaşlarımı çattım, bildirimi okuduğum an yeni hayatıma hoş geldiğimi fısıldadım kendime,


''Bizim Küçük Gezegenimiz adlı gruba eklendiniz.''


---

Merhabalar^^ Hepiniz Bizim Küçük Gezegenimiz'e hoş geldiniz arkadaşlar :') Çok güzel yorumlar, mesajlar, tepkiler aldım. Çok fazla insan varmış mesafe aşkı yaşayan, bunun acısını çeken. Sizi çok iyi anlıyorum, ve bu hikayeyi, hepinizin ruhlarını iyileştirmek için yazıyorum. Tek amacım bu, umarım size iyi gelebiliyorumdur :') Hepinizi seviyorum, eğer siz de beni seviyorsanız beni Instagram'dan takip edindhbgfdhbgdfg şaka şaka, öyle bir şey demeyeceğim tabi ama tüm hikaye-kitap paylaşımlarım olduğu için her bölüm sonunda Instagram'ımı paylaşacağım, görüşmek üzere^^

Instagram : beyzalkoc

Hikayenin Instagram'ı : 3391km


BU ARADA, DAVID VE EŞİNİ TAKDİM EDEYİM SİZE^^ Ciddi ciddi Jurques hayvanat bahçesinden bir resim bu^^

© 2016 Wattpad

Continue Reading

You'll Also Like

1M 73.7K 56
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
209K 7.1K 44
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

688K 34K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
110M 4.4M 157
''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı...