DÜRÜST YALANCI: KISADIR AŞKIN...

By SeymaGk

1.2M 66K 6.7K

Kumdan bir kalenin içinde büyümüştüm. Kör ve dilsiz olarak. Kalem üstüme yıkılıyordu ve ben altında eziliyor... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
RÖPORTAJ!!
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
YENİ HİKAYE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. Bölüm
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
YENİ BÖLÜM HAKKINDA DUYURU
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66 BÖLÜM
67. BÖLÜM
~ FİNAL ~
KOŞUUUUUUUUNNNNNN!!!!
SONUNDA GELDİM 😄
Kısa Hikaye Geldi
Yeni Hikaye

5. BÖLÜM

24K 1.1K 79
By SeymaGk




     Sinir bedenimde bir virüs gibi çoğaldıkça çoğalıyordu. Kalbim gümbür gümbür atarken, aklım çığlık çığlığa bağırıyordu. Burada, bu durumda olmam, böyle bir işin içinde çırpınmam mantıksızdı. Onun da haberi yokken böyle bir tavır alması da mantıksızdı. Kendi ağzıyla sinirlendim demişken nasıl alaya alıp, benimle oynayabiliyordu ki? Mantıklı olan insan bu işi çözmek için uğraşırdı. Onun yaptığı gibi fırsata çevirip, küstahça davranmazdı. Alaycı gözleri gözlerimin önünden gitmezken hışımla asansörden çıktım. Girerken bana zorluk çıkaran insanlar, şimdi mahcup bir şekilde bakarak kafalarını eğmişlerdi. Bu adam bu kadar mı önemliydi gerçekten? Hiçbirine aldırmadan direk çıkışa yöneldim. Burada daha fazla bulunmak istemiyordum. Bir daha bu şirketi de, bu ismi de, Ali Yalman’ı da görmek istemiyordum.
Hızla arabama binip yola koyuldum. Hava oldukça kararmıştı. O yüzden direk eve gitmeye karar verdim. Artık bugünkü saçmalığı daha fazla düşünüp, kendimi yormak istemiyordum. Hala sinirlerim tam olarak yatışmamış olsa da yarın Leyla’ya boşanma talimatı vermekten başka da yapacağım bir şey yoktu. Bu gece iyice dinlenip, yarın tamamen hastalarımla ilgilenecektim. Ve tabi ki de ailemin katiline odaklanacaktım. Artık bir şeyler bulmam gerekti. Onlar toprağın altında üşürlerken, katilleri dışarda istediği gibi gezemezlerdi. Onların gülen yüzü solmuştu, güven veren sıcaklığı kaybolmuştu, sımsıkı güvenle tuttuğum elleri buz gibi olmuştu… Aylar öncesinde hayatım her insanın ki gibi sıradanken, şimdi karmakarışık olayların ortasındaydım. Yüreğimde ki boşluk her geçen saniye daha da çok büyüyordu. Gecenin ayazında çırılçıplak kalmış gibi hissediyordum kendimi. O kadar aciz, o kadar savunmasız…
Benim hayatımda hep iki kişi olmuştu. Her şeyim dediğim iki kişi! Ailem, arkadaşlarım, akrabam, sırdaşım… Hepsi olarak gördüğüm, sadece iki kişiydi. İstemezlerdi kimseye gereğinden fazla yakınlık kurmamı. Kimseye güvenip, inanmamı istemezlerdi. Daha çok babam istemese de annemde bazen istemezdi. Onları hiç sorgulamadım ama bu yüzden. Neden diye de sormadım. Onlar herkesin yerini dolduruyorlardı çünkü. Ama şimdi doldurulmayacak kadar büyük bir boşluk hissediyordum. Şimdi onlara kızıyordum işte. Bile bile ölüme gidip beni tek bırakmışlardı. Her şeyim olduktan sonra her şeyimi elimden almışlardı. Bana dayanma gücü olacak hiçbir şey bırakmamışlardı. Beni o alevlerden korumak yerine, kendilerini korumaları gerekirdi. Bile bile ateşe yürümek tam olarak onlara uyuyordu işte. İçimde kalmış sinire hırsta eklenince daha da gaza basıp biran önce evime vardım. Her anım, her hareketim, her işim onları hatırlatıyordu bana. Çünkü bildiğim her şeyi onlar öğretmişti. Allah kahretsin! Doktorluğu bile babamdan öğrenmiştim ben. Kalbimde ki yalnızlık hissi git gide çığ gibi olurken kapıyı çarparak içeri girdim. Boğuluyordum artık. Yalnızlıkta boğuluyordum. Kalabalık yüzüme tokat gibi çarparken, ben yalnızlığımın altında eziliyordum.
Beni pamuklara sarıp büyüttükten sonra, birden insanların acımazsız kollarına atamazlardı.
Bana dünyayı öğretmeden, beni sorunlarla baş başa bırakamazlardı.
Duvarlarda her günümün, her yaşımın taze anıları dururken beni onlarsız bırakamazlardı.
Bu kadar bencil olup ölemezlerdi onlar. İçimde ki hırsım git gide büyürken ayağıma annemin bitirmediği biblosu takılmıştı. Gözüm dönmüş bir şekilde elime alıp tablolardan birine fırlattım.

“Bana büyümeyi öğretmeden gidemezsiniz!” hırsımı alamayarak masanın üstünde ki bir bibloyu alıp tekrardan duvara fırlattım.

“Bana gerçek hayatı öğretmeden gidemezsiniz!” içimde ki yangın sönmüyordu. Aniden kulağıma dolan annemin çığlığıyla daha da hırslanmıştım. Her gece duyduğum sesler bedenimi sarmıştı şimdi. Annem yanıyordu.

“Bana ölümünüzü izletip gidemezsiniz!” boş duvarlara bağırıp elime gelen ilk şeyi gelişi güzel attığımda, annemin çığlığı biraz daha artmıştı. Bile bile bana ölümünü izletmişti. Oradan kurtulmak varken o babamla birlikte yanmayı göze almıştı. Ardından beni cehennem ateşinde bırakarak.

“Sizden nefret ediyorum!” diye bağırıp annemin kar küresini atınca, dağılan parçalarla birlikte paramparça olmuştum. Bu daha da acıtmıştı canımı. O annemin en sevdiği eşyasıydı. Babamın ilk aldığı hediyeydi o. Seni seviyorum derken verdiği hediyeydi o. Annemin acı dolu sesi tekrar kulağıma dolarken kırılan parçaların arasına gidip sular içinde kalmış kukla kızı elime aldım. Ben ne yapıyordum böyle? Ben nasıl birine dönüşüyordum? Olduğum yerde pişmanlıkla çökerek içimde ki zehri atmaya çalıştım.

“Özür dilerim anne? Özür dilerim. Seni çok seviyorum. Sizi çok seviyorum. Özür dilerim.” Ağlamam şiddetlenirken annemin hayal kırıklığıyla dolu gözleri, gözlerimin önünde canlandı. Ben bu değildim. Hırsıma yenilip, ailemi üzecek biri değildim. Onların beni nasıl sevip, koruduklarını biliyordum. Beni en değerlileri olarak gördüklerini biliyordum. Beni her şeyden çok sevdiklerini biliyordum. Onlarda istemezlerdi. Benim yalnız kalmamı, bu hale gelmemi istemezlerdi. Annem beni bu halde görse utanç duyardı. Çaresiz olsam bile kendimi bıraktığımı görse çok kızardı. Ben bu değildim. Olmayacağımda. Ben Şule’ydim. Babamın kızıydım ben. Gözyaşlarımı kurulayarak oturduğum yerden kalktım. Elimde ki kuklayı masaya koyarak banyodan süpürge ve kürek alıp geri geldim. Ailemden geriye kalan hiçbir şeye bir daha zarar vermeyecektim. Onlardan bana kalan her şey benim için en değerli şeydi. Onların bütün anılarını en iyi şekilde koruyacaktım. Ve ne olursa olsun kendimi bir daha bu şekilde kaybetmeyecektim.

“Sizi çok seviyorum anne. Çok seviyorum!”





****************


“Dediğim gibi iş çıkışı yanına geleceğim zaten. O zaman daha detaylı anlatırım olayları. Ama senden bir ricam var. Bu Ali Yalman’ı daha derin araştırabilir misin?” sıkıntılı bir nefes koy verince olumsuz bir şeyler olduğunu anlamıştım.

“Zaten dünden beri bunu yapıyorum ama pekiyi haberlerim yok. Bence bunu da yüz yüze görüşsek iyi olur.” O adam da doğru bir şeyler olmadığını anlamıştım zaten. Dediğim de çıkmıştı ortaya.

“Tamam o zaman akşam görüşürüz. Altı da işim bitiyor benim. Hemen gelirim yanına.”

“Ofisin yanında ki kafe de görüşelim. Beşte bir görüşmem var ondan sonra akşam yemeğiyle birlikte konuşuruz bu konuyu.” Tamam deyip kapattıktan sonra derince bir nefes çektim içime. Dünkü olayı tamamen aklımdan çıkarmış ve daha kararlı bir şekilde güne başlamıştım. Bu evlilik işini en kısa zamanda halledip cinayet işine odaklanacaktım. Gerekirse bir dedektif bile tutardım. Artık hiçbir şeyin gizli kalmasını istemiyordum. Aklımdakileri bir kenara koyarak Sedaların olduğu masaya geçip oturdum. Bugün ağır bir hasta ve büyük bir ameliyat olmadığından hepimiz rahatça öğlen yemeği yiyorduk. Tabi masa da en fazla konuşan Emre’ydi. Bu alışıldık bir durumdu artık. Aslı pür dikkat onu dinlerken Seda da kibarlıktan dinliyormuş gibi yapıyordu. Yanımda oturan Yağız ise hiç oralı olmadan açık açık dinlemediğini belirtiyordu. Bende kendi köşeme çekilerek yavaşça yemeğimi yemeğe başladım. Yarım saat sonra tekrar hastalarımla ilgilenmem gerekti. Güçsüz düşüp, bir de hastalanamazdım.

“Ne o pamuk prenses, yine suskunları oynuyorsun?” Yağızın sesiyle bakışlarımı ona çevirdim. Tebessüm edip omzumu silktim.

“Hem de umursamıyoruz! Bu vaka ilgimi çekti.” Oyuncu sesiyle biraz daha gülmeme engel olamadım. Psikolog Bey herkesle böyle uğraşmasını severdi. Onun için her insan, kendi de buna dahil, ağır bir vakaydı.

“Gece pek uyuduğum söylenemez!” aniden yüzü ciddileşi vermişti. Bu ifadeyi biliyordum. Şu anda beni hastası olarak görüyordu ve benimle bir doktor olarak ilgilenmek istiyordu. Ama ben buna şu anda hiç gönüllü değildim. Evet bende doktordum ama şu anda tavsiye alacak bir durumda değildim.


“Lütfen tavsiye verip, nutuk çekmeyin Doktor Bey! Söz ilaçlarımı içeceğim!” onun gibi alayla konuşmuş, konuyu şakayla kapatmak istediğimi açıkça belirtmiştim. Tabi ki de anlamıştı ama anlamazlıktan gelmişti.

“İlaç dozunu artıracağım bu gidişle haberin olsun! Kızım bu ne hal böyle? Ölü gibi yorgun görünüyorsun. Toparlanacağına git gide kötüleşiyorsun. Hayır terapi alınca deli sıfatı almaktan mı korkuyorsun diğer insanlar gibi diyeceğim, sen de bir doktorsun. Bence öyle bir cahillik yapmazsın.” Bıkkınlıkla ofladım. Aynı şeyleri yeterince Sedadan dinlemiştim. Bir yenisine daha gerek yoktu.

“Lütfen zorlama Yağız. Kendi kendime uğraşınca kafamı daha çok dağıtabiliyorum. Asıl o zaman kafayı yerim. Sen bari üstüme gelme!” isyanıma saygı duyarak anlayışla başını sallamıştı.

“Bir arkadaş olarak konuşmak ister misin peki? Harika arkadaş olur benden valla!” yine şakacı haline bürünmüştü. Bu daha iyiydi işte. Elimi elinin üstüne koyarak güçlüce sıktım.


“Teşekkür ederim. Harikadan da öte bir arkadaş olacağını biliyorum.” Ben ona minnetle gülerken o da bana aynı şekilde karşılık veriyordu. Bir lafı ile bir bakışı ile pozitif bir enerji veren insanlardan biriydi Yağız. Tam kendine göre de bir meslek seçmişti doğrusu. Hastaları şanslıydı. Arkadaşları ve ailesi de tabi. Yağız başlı başına terapi gibi biriydi çünkü. Verdiği enerjiyle kötü olmak mümkün değildi.
Cebimde ki çağrı cihazının titremesiyle hızla yerimden kalktım. Yoğun bakımda ki hastalarımdan biriydi. Kısa bir 'görüşürüz’ den sonra koşarak yoğun bakımların olduğu yere gittim. Stajyerlerden biri solunum cihazını düzeltmeye çalışıyordu.

“Neler oluyor?” diyerek hızla hastanın yanına gittim.

“Durumunu kontrol etmeye geldiğimde aniden nabız düşmeye başladı ve şimdi tamamen ex oldu.” Oftalmaskopla göz bebeğini kontrol ederek, durumunu tartmaya başladım. Fazlasıyla küçülmüştü göz bebekleri.

“Hemen defibrillatörü getir ve 180’e ayarla.” Stajyer çocuk dediğimi yaparken bende göğsünde ki kabloları çıkarmıştım. Hızla jeli sürdükten sonra içimden üçe kadar sayıp adama elektro şoku uygulamıştım. Bir iki kere denedikten sonra nabzı düzelmeyince

“200 yap!” diyerek elimde ki defibrillatörü birbirine sürtüp tekrardan adama şok uyguladım. Adam dönmemekte ısrar ediyordu. Ama dönecekti. Durumu ağır değildi ve ameliyatı da gayet iyi geçmişti.

“220!” çok şükür ki bu sefer dönmüştü. Nabız normal halini alırken bende derin bir nefes koy vererek difibrillatörü yerine koydum. Hasta yaşlı olunca, arada böyle korkular yaşıyorduk işte. Kablolarını tekrardan takıp, solunum cihazını kontrol ettikten sonra arkama döndüm. Genç doktor adayı ilgiyle izliyordu beni.

“Sık sık kontrol et hastayı. Bende gün içinde kontrol etmeye geleceğim. Zaten şu bir günü de atlatıp, bir komplikasyon çıkmazsa uyandıracağız.” Başıyla onayladıktan sonra rahatla diğer hastalarımla ilgilenmek için acile geçtim.


********************


Bütün hastalarımı da kontrol ettikten sonra hastaneden çıkmıştım. Yine Leyla’yla derin mevzulara inecektik. En kısa zamanda çözülseydi bari. Otoparka doğru yürümeye başlamıştım ki iki tane siyah araba gelip önümde durdu. Arkada ki arabadan iki tane siyah takım elbiseli adam çıkarak önde ki arabaya doğru hızla atılmıştı. Merakla ve şaşkınlıkla arabalara bakarken, gözlerimi devirmemi sağlayan kişi arka taraftan çıktı. Ali Yalman. Adamları etrafa dağılıp konumlanırken, kendisi de iki adım da yanıma geldi. Bu adam gerçekten normal değildi. Bu koruma, bu telaş niyeydi? Şaşkınlığım artarken ifadesiz bir ses tonuyla

“Merhaba!” dedi. Ben hala etrafta ki adamlara bakarken o gayet rahat bir şekilde elini cebine atarak siyah gözlerini üstüme dikti. Bu soğukta üstünde sadece ince bir ceket vardı birde. Yok yok bu adam insan değildi bence.

“Kimsin sen?” demeden edemedim. Ama o hala ve yine fazla ifadesizdi.

“Önlem iyidir. Sonradan pişman olacağına…” kafamı onaylamaz bir şekilde salladım. Kim ya da ne olduğu umurumda bile değildi. Benden uzak dursun yeterdi. Aklıma gelen şeyle hafiften kaşlarım çatıldı.


“Neden geldin? Dün söyleyeceğimi söyledim ben. Konuşulacak konularda konuşuldu.” Diğer elini de cebine koyarak iyice gerinince boyu daha da uzun olmuştu. Çok kısaymış gibi sanki! Başımı biraz daha yukarı kaldırmak zorunda kaldım.

“Bende söyleyeceklerimi söyledim. Ama sen inat etmekte kararlısın.” Saçma sapan isteğini kabul etmiyorum diye ben inat oluyordum. Harika.

“Bunun inatla alakası yok. Başımda yeterince sorun var, uğraşmam gereken yeterince işlerim var. Seninle uğraşmak istemiyorum birde. Ne olduğu belli olmayan biri yüzünden birde ben kendimi tehlikeye atamam.” Pervasız hareketleri o kadar doğaldı ki, sanki onun bir parçasıymış gibi davranıyordu. Böyle olmak için çalışmıyordu, böyleymiş gibiydi. Çözemediğim kara gözlerinde ki ifadesizliği söylemiyordum zaten.


“Bütün sorunlarını çözebileceğime eminim! Hem benim ne olduğum da belli bence. Kime sorsan söyler beni.” Son cümlesinde ki alay bariz belliydi. Dünkü tekin olmadığını söylediğim ana gönderme yapıyordu.

“Koruma ordusuyla geziyorsun, belinde silah taşıyorsun, şirketine diyecek laf bile yok… Nasıl sana güvenmemi bekliyorsun sen? Nasıl biri olduğun belli haklısın ama bu sana olan güvensizliğimi ispatlıyor sadece. Bak lütfen daha fazla zorlama. Sana cevabımı verdim. Böyle bir işin içine girmek istemiyorum. Senin gibi tekin olmayan bir adamla muhatap olmak istemiyorum. Etrafımda silahlı adamların olmasını da istemiyorum. O yüzden lütfen bir daha karşıma çıkma. Rica ederim.” Başından beri belinde ki silahı fark etmiştim. Ama zaten dünden beri nasıl biri olduğunu az çok anlamıştım. O yüzden panik olmak yerine daha sakin kalabilmiştim. O da hala sakindi. Ben hiçbir şey söylememişim gibi.

“Çok fazla uzatıyorsun bu konuyu. Alt tarafı senden ufak bir şey istedim. Bana yardım etmek bu kadar zor olmasa gerek. Temelli evli kalalım ya da gerçekten evli olalım demiyorum sana. Sadece bu zamana kadar nasıl haberin yoksa bundan sonra da o şekilde birkaç ay idare et dedim. Ayrıca sana sorunlarında da yardım edebilirim. Gücüm var. Görüyorsun.” Güç gösterisi yapmak istemediği her halinden belli olsa da bu hallerine gözlerimi devirmeden edemedim. Aynı şeyleri söyleyip duruyordu. Kendinin ne olduğunu önemli değilmişçesine, benim korkularım abartı oluyordu.

“Senin yardımını istediğimden emin değilim. Sadece hayatımdan çıkıp gitsen?” kaşlarını hafifçe yukarı kaldırıp indirmişti. Sonra da ellerini ceplerinden çıkarıp kollarını göğsünde bağlamıştı. Biran bakışlarım, kollarının birleşmesiyle şişen kaslarına gitse de tekrardan bakışlarımı gözlerine çevirdim. Büyüklüğü daha da korkutuyordu beni. Yine ısrar edeceğini anladığımda konuşmasına fırsat vermeden ben konuşmaya başladım.

“Anlamıyorsun beni. Ben sıradan biriyim. Sıradan bir doktor. Evet kendime göre sorunlarım var ama beni ilgilendirir. Onun dışında her insan gibi normalim işte. O yüzden senin gibi biri beni korkutuyor. Bu ifadesiz hallerin, etrafında ki korumalar, mükemmel derecede ki tavırların… Bunların hepsi beni ürkütüyor. Çünkü bilinmezlik bunlar. Ve ben yeterince bilinmezliğin içindeyim. O yüzden gerçekten rica ediyorum sana, çıkma karşıma bir daha.” Gözlerinde ilk defa anlık bir duyguya rastladım. Anlayış!

“Tamam sana hak veriyorum. Korkmanı da anlıyorum ama en azından bir düşünsen. Benim sana zarar değil aksine seni koruyabileceğimi bir düşünsen? Sana kendimi kanıtlayabilirim. Sadece bir düşünmeni istiyorum.” Fikrimin değişmeyeceğini bilsem de kafamı sallayarak onayladım. Yoksa beni rahat bırakmayacağa benziyordu. Aramızda bir süre sessizlik olduktan sonra cebinden bir şey çıkararak bana uzattı. Eline baktığımda kimliğim olduğunu gördüm. Dün resepsiyona bırakmıştım. O sinirle çıkıp giderken, hiç aklıma da gelmemişti. Elimi uzatıp alacağım sıra elini geri çekince bakışlarımı ona çevirmek zorunda kaldım. Her baktığım da bedenim titreyiveriyordu. Bakışları resmen yakıyordu çünkü.


“Seni cesaretlendireceğini umarak soy ismini değiştirdim.” Şaşkınlıkla dediklerini algılamaya çalıştığım da tekrardan elini uzatmıştı. Allah’ım! Ben bu adamdan kurtuldukça adam daha çok hayatıma girmeye başlıyordu. Nasıl böyle bir şeyi benden habersiz yapardı? Ne hakla? Ne sıfatla? Kaşlarım kendiliğinden çatılırken hışımla elinde ki kimliğimi alarak soy ismi kısmına baktım. Resmen ‘Yalman’ yazıyordu.

“Ne hakla böyle bir şey yaparsın? Bunun beni birde cesaretlendireceğini düşünmüşsün! İnanmıyorum sana.” Dudakları hafiften kıvrıldığında tekrardan alay edeceğini anlamıştım. Kaşlarım daha da derinden çatılmıştı. Böyle yaparak mı ona evet dememi sağlayacaktı gerçekten? Beni bir şeylere zorlayarak, bana bir şeyler direttirerek? Olmazdı. Bu adamla hiç olmazdı. Olur yanı, kabul edilecek yanı yoktu.

“Sana hayır dememe çanak tutuyorsun bil.” Sadece alayla sırıttı. Her şeyin bir anda olmasına alışık olduğu belliydi. Gerçekten de zengin şımarıklardan olduğu belliydi. Daha fazla onunla konuşmamak için hızla otoparka yöneldim. O da arkamdan bir şey dememişti. Yine sinirlendirmişti beni. Sadece sinirlendirmişti. Elimde ki kimliğe bir daha bakarak arabaya bindim. Nasıl böyle bir şey yapabiliyordu ki? Kimlik benim kimliğimdi ama isteyen herkes her şeyi yapabiliyordu. Acaba ben yine bir yerde unuttum da öyle mi bu evlilik işi olmuştu? Geri nasıl bana gelecekti ki peki? Kafam yine karman çorban olunca hızla Leyla’nın yanına gitmeye başladım. Bir onunla konuşursam rahatlardım.


********************



Sakince yemeklerimizi sipariş etmiş, onları bekliyorduk. Tabi onları beklerken de sessiz sessiz duracak halimiz yoktu. Dünkü olanları ve bugün hastanenin önünde olanları kısaca anlattım.


“Sadece yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyip durdu ve birde beni sinir etti. O kadar soğukkanlı ve pervasız ki! Ürkmeden edemedim o halinden. Normal karşılıyormuş gibiydi. Ya da benden önce öğrendiği için sindirmişti bu olayı. Sözleri ne kadar güvenilir, tartışılır ama yardıma ihtiyacı olduğu için de normal karşılamış olabilir. Ama ne olursa olsun normal bir şeyin içinde değiliz biz. Bu kadar duygusuz olmamalı.” Leyla en başından beri sessizce ve sakince beni dinledi. Ben sustuktan sonra da bir süre susup düşünmeye başladı. Kafasında neyi tartıyordu merak ediyordum.

“Hemen boşanma davasını açabiliriz değil mi? Daha fazla uzasın istemiyorum bu olayın!” çantasından bir dosya çıkararak bana verdi.

“Birde beni dinle. Bu Ali Yalman gerçekten de çok güçlü bir adam. Yine özel hayatıyla ilgili tek bir şey bulamadım kimse de bir şey bilmiyor kendini gizlediği çok belli ama onun dışında yaptığı bir sürü işler var. Mafya tipi olmaktan çok mafya bu adam. Yani belgelenmiş hiçbir şey yok ama bir çok kişide biliyor bazı meselelerini silahla çözdüğünü." bildiğim bir şeyi duymak can sıkıcıydı. Adam mafyaydı işte. Başıma bundan daha iyi bela alamazdım her halde!

“Ama şöyle bir durum da var ki karşısında ki adamlar da çok tekin değil. Yaptığı şeyi savunmuyorum ama kötünün iyisi diyebiliriz bu adama. Silah işlerinden dolayı peşinde korumalarla geziyordur. Hayliyle böyle birinin düşmanı da var. Onun dışında adamın o kadar çok yardım vakfı ve yurtları var ki kazandığının çoğunu onlara veriyordur büyük ihtimalle. Bir sürü işte ismi duyulmuş bir sürü markada ismi anılmış. Oldukça başarılı ve önemli biri. ” Ne kadar yardım kuruluşları olursa olsun onun mafya olduğunu değiştirmiyordu. Tekinsiz, tehlikeli bir adamdı işte. Yaptığı yardımlardan bana ne?

“Peki ya bu adamsa ailemin katili? Baksana o kadar şey söyledin birde bu evlilik olayı var!” bu sefer daha emin bakmıştı gözleri.

“Kesinlikle ailenin katili değil. Buna eminim. Bu konunun da derinine indim. Bu adamla hiçbir bağlantınız olamaz. Demin de dedim. Adamın silahla hallettiği kişilerde belli. Senin ailenle alıp vermediği hiçbir şey yok. Geçmişte hiçbir bağlantınız olmamış. Adam sonradan buraya yerleşmiş zaten. En dipten çıkmış buralara. Genç yaşta bu kadar yükselmesi de bundan.”

“Kesin eminsin yani?” kararlılıkla kafasını olumlu anlamda salladı. En başında da böyle düşünüyordu zaten Leyla. Şimdi de kesin konuşuyorsa bir şey diyemezdim.

“Bunları sana anlatmamın bir sebebi de aslında, ailenin cinayetiyle ilgili.” Kaşlarım sorarcasına çatılmıştı. Bir ilgisi yok demişti daha az önce, şimdi de cinayetle ilgili diyordu.


“Nasıl yani?”

“Adamın da dediği gibi bırak sana yardım etsin.” Sözleri iyice şaşkına çevirirken daha da çok kaşlarım çatılmıştı.


“Sen ne diyorsun böyle Leyla? Ne dediğinin farkında mısın?”

“Gayet de farkındayım. Adam doğru söylüyor iki ay bilmeden evli kaldınız bundan sonra da bir iki ay daha kalabilirsin. Ama sende ondan bir şey isteyeceksin. Ailenin katilini bulmasını. Madem böyle bir işe haberiniz olmadan girdiniz ikinizde kazançlı çıkın. O kendi işlerini halletsin sende ailenin katilini bul!”


                           *** BÖLÜM SONU ***

Continue Reading

You'll Also Like

3.8M 237K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
7.3K 998 7
F&Be önemli satış rakamlarına ulaşan ve gelir pastasından en büyük payı alan dergi grubudur. Grubun dinamosu da Life Gleam dergisidir. Ta ki dergini...
Kayıp Parça By Rabikce

General Fiction

81.7K 6.4K 13
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...
15.8K 2.5K 74
"Kötü insanlar vicdanının sesini susturmak için saldırıyı savunma mekanizması olarak kullanır. Bu tıpkı öldürdüm ama kışkırttı, tecavüz ettim ama kuy...