ORTA ŞEKERLİ

By Asosyal_Kitapkurdu

3.6M 247K 25.6K

[Aşkın Tatları Serisi - 1] Bir lezzet düşünün. Biraz yaramaz, boyuyla romantikliği doğru orantıda, yaptığ... More

1. BÖLÜM "Süt, Bücür ve Hödük"
2. BÖLÜM "İstenmeyen Ot"
3. BÖLÜM "Turp Beyinli ile Yer Elması"
4. BÖLÜM "Tanısan Seversin"
5. BÖLÜM "Bücür Cadının Özel Şoförü"
6. BÖLÜM "Depresyon Meselesi"
7. BÖLÜM "Gözlerinde Kuşlar Uçan Kız"
8. BÖLÜM "İyi Şeyler"
9. BÖLÜM "Cem Vakası"
10. BÖLÜM "Süper Kahraman"
11. BÖLÜM "Sıcak Yenen İntikam"
12. BÖLÜM "Huysuz ve Tatlı Kadın" (1. Kısım)
12. BÖLÜM "Huysuz ve Tatlı Kadın" (2. Kısım)
13. BÖLÜM "Kısa Boy, Uzun Dil"
14. BÖLÜM "Bir Tuhaf His"
15. BÖLÜM "Kobra Takibi"
16. BÖLÜM "Kıskanmak Aşkın Kanunu"
17. BÖLÜM "Sevdiğim Kız Bana Abi Deyince"
18. BÖLÜM "Narin Papatyanın Sığınağı"
19. BÖLÜM "Tatlı İşkence"
20. BÖLÜM "Havadaki Güzel Koku"
21. BÖLÜM "Pamuk Prenses"
22. BÖLÜM "Bir Çuval İncir"
23. BÖLÜM "Narin'in Anahtarı"
24. BÖLÜM "Ve Nihayet"
25. BÖLÜM "Dost Tavsiyesi"
26. BÖLÜM "Aşk ve Gurur"
27. BÖLÜM "Doğru Seçenek"
28. BÖLÜM "Her Şey Karşılıklı!"
29. BÖLÜM "Sabrın Sonu Selamet"
30. BÖLÜM "İki Erkek Arasında"
31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (1. Kısım)
31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (2. Kısım)
32. BÖLÜM "Bir Rüya Gibi"
33. BÖLÜM "Yeni Bir Narin, Yeni Bir İhtiyaç"
34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (1. Kısım)
34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (2. Kısım)
35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (1. Kısım)
35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (2. Kısım)
36. BÖLÜM "Bir Küçük Eski Sevgili Meselesi" (1. Kısım)
36. BÖLÜM "Bir Küçük Eski Sevgili Meselesi" (2. Kısım)
37. BÖLÜM "Zayıf Nokta"
38. BÖLÜM "Büyük Bulaşma"
39. BÖLÜM "Aç, Muhtaç, Yarım"
40. BÖLÜM "Kabul Görme Telaşı" (1. Kısım)
40. BÖLÜM "Kabul Görme Telaşı" (2. Kısım)
41. BÖLÜM "Üçüncü Dünya Savaşı"
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (1. Kısım)
Dertleşme Seansı
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (2. Kısım)
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (3. Kısım)
43. BÖLÜM "Her Şey Güzel Olacak"
44. BÖLÜM "Biz"
45. BÖLÜM "Mutlu Sonsuz"
46. BÖLÜM "Gelecek" (Final)
TEŞEKKÜR
1. ÖZEL BÖLÜM "Acı Tatlı"
3. ÖZEL BÖLÜM "Neşeli Günler"
4. ÖZEL BÖLÜM "En Güzel Ses"
5. ÖZEL BÖLÜM "Hamilelik Mesaisinin İlk Günü"
6. ÖZEL BÖLÜM "Huzur Kuşatması"
7. ÖZEL BÖLÜM "Hayatımızın Rutini"
AÇIKLAMA
Orta Şekerli 2 Milyon!
BURÇİN VE OZAN'IN HİKAYESİ TATLI TELVE BAŞLADI!

2. ÖZEL BÖLÜM "Tatlı Cadı, Tatlı Dil ve Tatlı Aşk"

41.6K 2.8K 278
By Asosyal_Kitapkurdu

Herkese merhaba! :) Erdem'i hiç tanımamışsınız, bugün sizi utandırmaya geldim. :P Ayrıca özel bölümlerin devamı gelecek, bunu da söylemek istiyorum. Sadece uzun aralıklarla olacak. :) Hem bu tatlı çiftimizi unutmamış oluruz böylece. :)

Serimizin son kitabı, Burçin'in hikayesini anlatan "Acı  Telve" isimli çalışmayı paylaştım, tanıtıma profilimden ulaşabilirsiniz. :)

İyi okumalar! ♥

Uykuya dalmam zor olmuştu. Erdem yerde, sert tabada yatarken ileri gidip gitmediğimi düşünüyordum. Ama sonuçta beni anlamamakta inat ettiği için ona sinirliydim. Erdem beni şaşırtmıştı. Gerçek anlamda şaşırtmıştı. Erdem'in böyle tepki vereceğini düşünmezdim. O beni anlardı, hep anlamıştı. Selda olayında bile, birbirimize şimdiki kadar yakın değilken bile beni daha iyi anlamıştı.

Sabah gözlerimi açtığımda yerdeki yatağı toplanmıştı. Gözlerimi kırpıştırıp ovuşturduktan sonra doğruldum ve mutfakta kıpırdanan uzun bedeni gördüm. Erdem de bakışlarını bana çevirip gülümsedi.

"Kahvaltı hazırladım. Erkenden uyanınca... Senin için erken sayılabilir ama..."

Kalkıp mutfakla salonu bağlayan pencerenin başında durdum.

"Barış antlaşması imzalamadık..." dedim homurdanır gibi.

"Ama ateşkes imzaladık. Hem akşam konuşacağız. Şimdi vaktim yok..." deyip kızarttığı sosislerden bir parçayı çatalına batırarak ağzıma uzattı. Somurtmaya devam etsem de ikramını kabul ettim.

"Ne konuşacağız?" dedim ağzımdakini yuttuktan sonra.

"Bir şey..." deyip göz kırptıktan sonra mutfaktan çıktı.

Günün geri kalanında da aynı şekildeydi. Dünkü halinden eser yoktu ve merakım katlanıyordu. Bu adamın aklından ne geçtiğini asla tahmin edemeyecektim. Akşam da olmamakta inat ediyor gibiydi. Saate bakıp durmaktan bir hal olmuştum.

Mesai bitti ve sonunda evimize doğru yol aldık. Eve varana kadar ağzından laf almak için çaba göstermedim, çünkü o zaman kalkanları indirmiş olurdum. Sonunda eve girdiğimizde Erdem'in imalı bakışlarının sınırı yoktu. Özellikle erteliyordu, çünkü beni çıldırttığını biliyordu. Mutfakta oyalandı, üstü değiştirmek bahanesiyle uzun süre ortalıktan kayboldu. Ben de o sırada Süt'le ilgilenmeyi uygun buldum. Cadı miskinliğinden dışarıya çıkma gibi isteklerde bulunmasa da Süt bütün gün evde tıkılmaktan hoşnut kalmıyordu.

Ben dışarıdan geldiğimde Erdem salondaki geniş koltuğa kurulmuştu. Boş boş oturuyordu ve ben kapıyı kapattığımda başını arkasına doğru çevirip eliyle yanına çağırdı. Ben de bu sefer inat etmeden yanına gittim.

"Gel bakalım Gestapo..." dediğinde kaşlarımı çattım. Ama ses çıkarmadan oturmuştum.

"Ne anlatacaksın?"

"Büyük bir sır falan değil..." dedi bana dönerek. Gözleri yüzümde dolanıyordu ve bu heyecanlanmama sebep olduğundan belli olmasın diye eşsiz bir çaba gösteriyordum. "Sadece beni ne kadar da az tanıdığını söyleyecektim."

"Az mı tanımışım?"

Başını salladı ve işaret parmağıyla yüzünün çevresinde bir daire çizdi.

"Sence ben saf mıyım?"

"Hiç öyle biri olduğunu düşünmedim..." dedim gözlerine bakarak. Konunun nereye varacağını düşünüyordum. Koca bir gün yaptığım gibi.

"Güzel..." dedikten sonra bir kolunu koltuğun sırtı boyunca uzattı. "Bak, kadınlar duygularını erkeklere göre çok daha iyi gizlerler. Yani biz size göre daha açığız. Ama yine de bu bir kadının bariz ilgisini göremeyeceğimiz anlamına gelmez." Sanki ders veren bir öğretmen gibi konuşuyordu. "Sevgili komşumuz günlerdir evimize geliyor, hem de çeşit çeşit tatlılarla. Ve sürekli, rahatsız edecek kadar çok benimle muhabbet kurma telaşında. Otuz yaşıma gelmek üzereyim, niyetini görmüyor muyum sence?" Nefesimi tutup ona baktım, gülümsemesi genişlemişti. Ah, evet. Şu an skorları üst üste aldığının farkındaydı. "Bir erkek üç günden fazla bu eve herhangi bir iyi davranışla dahi olsa gelip seninle aşırı ilgili davransaydı, Sweeney Todd'a dönüşür, o adamın etlerinden yemek yapardım." Bunu cidden yaparmış gibi konuşması yutkunmama sebep olmuştu. Onu filmdeki karakter gibi düşündüm bir anlığına.

"Ayrıntılara girmene gerek yok..." dedim yüzümü buruşturarak.

"Tamam..." deyip kıpırdandı. "Konumuza dönelim. İşin aslı, benim fark etmemden ziyade senin fark etmeni bekledim. Ne tepki vereceğini... Bunu çok isteyerek bekledim, çünkü beni kıskanman aşırı hoşuma gidiyor. Kıskanınca acayip tatlı oluyorsun..."

Gözlerimi kırpıştırıp bakışlarının etkisini azaltmaya çalıştım.

"Konuyu dağıtma!" dedim azarlar gibi. "Madem farkındaydım, neden sinirlendiğim gece kadının iyi niyetli olduğunu söyleyip duruyordun?"

Bana iyice yaklaştı, yüzlerimizin arasında bir karışlık mesafe ancak vardı.

"Seni denedim."

"Denedin mi?"

"Ne kadar ileri gidebileceğini merak ediyordum."

"Bu kulağıma pek de iyi gelmedi. Dün gün boyunca surat ifaden pek de memnun olduğunu göstermiyordu ama."

"Çünkü bu kadar ileri gideceğini düşünmedim. Beni yataktan atmanı bile düşünmezken sen gidip salonda yattın! Gece ilerlediğinde geleceğini düşündüm ama onu da yapmadın."

Şaşkın ve kafam karışmış halde ona baktım.

"Gerçekten beni sınadın mı? Yoksa sırf aramız düzelsin diye böyle mi konuşuyorsun?"

"Narin..." diye mırıldandı. "Sürekli çelişkili konuştuğumu söyleyen sendin, çünkü gerçekten düşünmediğim şeyleri konuşuyordum. İnsan inanmadığı fikirleri konuşunca cidden saçmalayabiliyor."

"Bunu yaptığına inanamıyorum! Sırf kendi keyfin için beni böyle sinir ettiğine inanamıyorum! O kadını gerçekten koruman bile bundan daha iyiydi!" diye ardı ardına kızgın sözlerimi sıraladım.

"Emin misin?" dedi kaşlarını kaldırarak. Dudaklarımı büzdüm.

"Tabi ki değil. Her seçenek sevgili komşumuzu savunmadan çok daha iyidir!"

Bu sözlerimle kuvvetli bir şekilde güldü. Gülüşü benim de gülümsememe sebep olmuştu, bunu engelleyemiyordum. Ayrıca ona da izin sunmuş gibi olmuştum. Yüzünü iyice yaklaştırdı, beni öpecekti ve halledilmemiş meselemiz dururken ne kadar istesem de buna izin vermeyecektim.

"Beni bu sözlerle kandıramazsın." diyerek göğsünden ittim. Aslında çoktan kandırmıştı. "Bana eylem gerekiyor şu anda."

"Demek, eylem gerekiyor..." dedi surat asarak. "İki gecedir ayrıyız, resmen zulüm."

"Bunu kendin istedin. Uslu uslu gerçek düşünceleri söyleyip böyle oyun oynamasaydın şu an sarmaş dolaş olurduk. Kendin kaşındın."

"Ama çok zevkliydi..." dedi sırıtarak. Bu adam hiç uslanmayacaktı. "Dişi aslanım, eşinden diğer dişileri uzak tutmak için nasıl da kükredi? Bunu izlemek çok iyiydi, gerçekten..."

"Ya! Ne diyor hala!" dedim omzuna vururken. Bu gerçekten ona sinirli olduğum için sert olmakla ona kıyamadığım için yumuşak kalmak arasında sıkışıp kalmış bir vuruştu. "Ben gerçekten sinirliyim! Sen dalga geçiyorsun!"

Ellerini açıp bana uzatarak kendini korumaya çalışırken ona birkaç yumuşak yumruk daha hediye ettim. O ise gülüyordu.

"Narin'im, cadım! Yumrukların cidden sert!" Bir kahkaha patlattı. "Dur! Erkeğe şiddete hayır!"

"Hödük!" dedim vururken. "Boşuna dememişim zamanında!"

Gülüşleri arasında kapının çalışı yankılandı. Hemen gerilmiştim.

"Sevgili komşumuz tam zamanında geldi!" dedi ayaklanırken. "Sen şimdi kapının yanına geç ama açma. Beni bekle..." deyip göz kırparak ayaklandı. Ben de şaşkın şaşkın baktım. Ne yaptığını anlamamıştım ama dediğini yaptım. O da mutfağa gitti. Kapı çalmaya devam ediyordu.

Ne kadar da inatçıydı şu Gülşen!

Erdem elinde dün yaptığım sütlacın olduğu kocaman kaseyle göründüğünde gözlerimi kırpıştırdım.

"O ne oluyor?" dedim ama sadece gülümseyip gözleriyle kapıyı işaret etti. Derin bir nefes verip kapıyı açtım. Gülşen'in geniş gülümsemesi ikimizi aynı anda kapıda görmesiyle şaşkın bir ifadeye büründü.

"Aaaa!" dedi Erdem yapay bir tavırla. "Biz de tam size geliyorduk! Ne rastlantı."

Kaç dakikadır onu kapıda bıraktığımız düşünülürse pek de kaliteli bir yalan değildi ama sanırım önemli olan da buydu.

"Ya öyle mi?" derken kadın bizi süzdü. Kahverengi gözleri tedirgindi. Elindeki bizimkine benzer kaseyi sımsıkı kavramıştı.

"Evet..." dedi Erdem tatlı bir gülümseme ile. "Narin sütlaç yapmıştı da, hep siz bize geliyorsunuz, bu sefer de biz size gelelim dedik. Eşin de varsa tabi, güzel olur."

Kadının suratı yavaş yavaş asılıyordu.

"Geç gelecek..." diye mırıldandı. "Ben aslında dün söylemiştim sana, sütlaç yapacağım diye."

"Ya... Aklımdan geçmiş demek ki. Yazık oldu, desene. Herkes kendi sütlacını yesin artık." Sonra bana baktı ve dikkatle kadına döndü. "Aslında boşuna zahmet ediyorsun her gün. Yani iyi niyetin için çok teşekkür ederim ama hiç gerek yok."

"Ne zahmeti..." derken sesi iyice azalmıştı.

"Öyle ama..." dedi Erdem. Sonra bir kolunu omzuma doladı. "Zaten inan bana gerek yok. Ben dünyanın en tatlı kadınıyla evlendim, o yüzden öyle bir ihtiyacım da yok. Düğünümüzden beri şeker komasındayım!" dedikten sonra bana göz kırptı. İyi ki omzumu saran kolu vardı, çünkü oracıkta mutluluktan dizlerimin üstüne kapaklanacaktım.

"Ben... Şey..." Kadın bakışlarını bir benim bir de Erdem'in üzerinde gezdirirken ağlayacak gibiydi. Onu anlamaya çalıştım. Kocasından ilgi görmediği için mi bunu yapıyordu? Aşkları mı bitmişti? Yoksa en başından beri aşk hiç olmamış mıydı?

Ne olursa olsun haklı olan bendim, işte o kadar.

"Biz seni tutmayalım o halde..." dedi Erdem. "Eğer kocan ya da sen yemeyecekseniz o tatlıyı, yukarı katta Huriye Teyze var, ona versen güzel olur. Hem kadıncağız yalnız, biz de işten güçten pek uğrayamıyoruz. Sohbet arkadaşı olursunuz."

Kadın gözlerini kırpıştırdı. Başını salladı. Erdem kendince sınırı belli etmişti. Hem kırıcı konuşmadan halletmişti. En azından çok kırıcı konuşmadan...

Gülşen'in koşar adımlarda dairesine gidişini gördükten sonra kapıyı kapattı. Ben tek kelime etmemiştim, edecek hal de bırakmamıştı zaten. Mutfağa ilerledi konuşmadan ve bir kaşık alıp yaptığım tatlıya daldırdı. Onu durdurup durdurmamak konusunda büyük bir tereddüt içine düştüm. Geçen gece öfkeyle yapmıştım, ne yaptığımdan emin değildim. Nükleer bir madde ortaya çıkarmış olabilirdim.

Ama Erdem'in yüz ifadesi aksini söylüyordu.

"Bu kadar tatlı bir kadının tatlıyı kötü yapmasına imkân yok zaten..." diye mırıldandı. "Ya da öfkeliyken mi böyle yapıyorsun?"

"Erdem..." deyip yaklaştım, ayakta tatlısını yerken bana baktı.

"Ne?" dedi ağzındakini yuttuktan sonra ama gülümsüyordu. Surat ifademde ne olduğundan emin değildim.

"Sen var ya..."

"Ben var ya?" dedi bana doğru eğilerek.

"Kızsam mı ne yapsam bilemedim."

"Sevsen?" dedi kaşlarını kaldırarak.

"O hep yaptığım şey..." dediğimde yüzümü ellerimin arasına aldı.

"Ben artık dayanamıyorum. Bu konuşmanın öpme faslına acilen geçmem lazım..." dediğinde karşı çıkmadım.

Ama kapı aynı fikirde değildi.

Kapının zili ardı ardına çalarken Erdem gözlerini sımsıkı kapattı. Kaşlarını da çatmıştı.

"Açmıyoruz..." dedi. "Kesinlikle açmak yok."

"Gelen Gülşen olamaz."

"Biliyorum ama her kimse yarın gelsin. Şu an senden başka kimsenin varlığını istemiyorum."

"Ama... Önemli bir şeyse?"

Ellerini çekip gözlerini açtı.

"Narin... Şu an ne yapmak istediğimi biliyorsun."

Kapı tekrar ısrarla çaldı.

"Gece uzun..." deyip kapıya koştum. Arkamdan ofladığını duyduğumda kendimi gülmekten zar zor alıkoyabildim. Ben kendim onu engelleyemezdim ama kapının çalışı buna yetişmişti. Benimle oyun oynadıysa benden uzak kalmayı da göze almıştı. Çeksindi cezasını.

Kapıyı açtım ve karşımda gülümseyen iki tanıdık yüzle karşılaştım: Burçin ve Vildan. Düğün için hazırlıklarda tanışmışlardı ve ne ara olduğunu anlamadan iki iyi arkadaş olmuşlardı. Vildan benden çok Burçin'le vakit geçiriyor gibiydi. Ama Burçin'in beni tanıştırdığı epey yakın dostu Gökçe durumdan pek mutlu görünmemişti gözüme. Bu halleriyle çocukluğumuzdaki arkadaş kavgalarını hatırlatıyorlardı bana.

"Nariiiiş!" dedi bana sarılırken. "Yengeciğim!"

Şen şakrak haline bakıp gülmekten kendimi alamadım.

"Müsaittiniz umarım..." dedi Vildan bana göz kırparak. "Burçin'le otururken sıkıldık, bir ne yapıyorsunuz, diye bakmak istedik..."

"Müsaidiz. Gelin içeri." dedim yana çekilerek.

Onlar da hoplaya zıplaya geçtiler. Burçin sarıya boyanmış saçlarını savurdu, Vildan kızıllarını. Hareketleri bile benzemeye başlamıştı.

"Abiiii!" diyerek koltukta gergin gergin oturan Erdem'in yanına hopladı Burçin. Erdem şaşırmış haldeydi Burçin onun boynuna sımsıkı sarıldığında. "Sözde aynı şehirdeyiz ama hiç arayıp sorduğun yok!" deyip suratını astı Burçin.

Erdem de kaşlarını çatarak baktı kardeşine.

"Ben aramasam da sen kapatıyorsun boşluğu Burçin, gecenin bu vaktinde nereden çıktın?"

Gözlerimi pörtleterek Erdem'i uyarmaya çalıştım ama o suratını asmaya devam etti. Oyuncağı elinden alınmış küçük bir çocuk gibi davranıyordu.

"Abi! Gece anlayışın epey değişmiş senin! Daha saat erken! Yoksa gelir miydik Vildan?"

"Tabi ki gelmezdik!" diyerek Vildan da onu onayladı. Saat gece yarısını geçmiş olsaydı da Vildan onu onaylayacak gibiydi. Bozacının şahidi şıracı.

"Ne ikram edeyim size? Çay ister misiniz?"

"Çok iyi olur! Ben de sana yardım edeyim, hem kardeşleri baş başa bırakmış oluruz!" Beraber mutfağa geçtik. Ben çaydanlığı hazırlarken o da bardaklarla uğraşır görünüyordu.

"Nasıl gidiyor?" diye fısıldadı.

"Gayet iyi..." dedim ama önceki günü hatırlayınca kendimi yalan söylemiş gibi hissettim.

"Çocuk fikri var mı?"

Vildan böyle pat diye soruyordu soruları. Başka meseleler neyse de o tarz özel sorular sorunca nasıl davranmam gerektiğini bulamıyordum.

"Ne çocuğu Vildan? Daha evleneli ne kadar oldu?"

"Ay ne bileyim?" dedi tezgâha yaslanarak. "Ben nerelerden bileyim? Yok ki kısmetim..."

Ona gülerek baktım. Yaşça benden büyüktü ve onu sevecek biriyle evlenmek istiyordu.

"Kısmet..." dedim, "Nereden geleceği hiç belli olmuyor."

"Ya... Öyle..." deyip yine surat astı.

"Kafede işler iyi mi?"

"Sanırım..." dedi Vildan. "Zaten oranın sahibi gibiyim. Böyle giderse bana kalacak."

"Ne güzel işte."

"Ben büyüteceğim o işi..." dedi kendi kendine konuşur gibi. Gözlerini tavana dikmiş, hayallere dalmıştı. "Şu anki hali de güzel ama böyle hobi gibi oluyor. Büyütmek geliştirmek istiyorum. Bizim mekân küçük ama arka taraf boş. Duvarları açıp alanı büyütebiliriz. Birkaç kişi daha alırız. Güzel olur."

"Umarım yaparsınız..." dedim ona gülümseyerek.

"Çocuk yapamıyorum, ben de kariyer yaparım..." dedi omuzlarını silkerek.

"Mühendisliğe dönmeyi düşünmüyor musun hala?"

"Aman... Sanki isteyerek mi okudum ben bu bölümü? Hem şimdi de diploma işime yarıyor, demiştim. İnsanlar bizi daha cazip buluyor. Diplomalı kafeciyim ben."

"Haklısın!" dedim gülerek.

Çayı hazırladık, salona gittik. Burçin organizasyonlarından bahsediyordu ama Erdem pek de ilgili görünmüyordu. Onların haline gülmemek elimde değildi. Didişip duruyorlardı ama Erdem'in kız kardeşini deli gibi sevdiğini çok iyi bilecek kadar onunla zaman geçirmiştim.

Epey oturduk, havadan sudan konuştuk. Ama Erdem somurtmakta inat etti, en sonunda Vildan da isyan etti.

"Ay, enişte! Senin de sohbetine doyum olmuyor doğrusu!"

"Kusuruna bakmayın, biraz gerilimli bugün!" dedim gülerek. Üç kadın Erdem'i oyun aracımız yapmıştık.

"Elektrik yüklü trafo gibi abim bugün! Ne oldu?"

"Bir şey olmadı, olmadı!" dedim elimi sallayıp gülerken.

"Yahu, misafirlik dediğin bu kadar uzun sürer mi?" dedi Erdem konuştuğumuz hiçbir şeyi duymamış gibi.

"Resmen kovuluyoruz!" dedi Burçin elleriyle ağzını kapatırken. "Abim bizi kovuyor!"

"Kovan yok sizi! Sadece geç oldu, sizi eve bırakayım."

"Hiç gerek yok abicim, zaten senin evini tuttuğum için evimin gayet yakında olduğunu hatırlatayım. Yakında Gökçe de taşınacak bana."

"Kızı resmen Muğla'dan getirttin ya, inanamıyorum sana..." diye homurdandı.

"Ben onu zorlamadım bir kere, o benim yanımda olmak istiyor. Senden daha ilgili bir kardeş."

"Neyse..." dedi Vildan imalı bakışlarını bana yönelterek. "Biz gidelim artık." Burçin'e de göz kırptığında kalktılar. Yüzümün kızardığını hissediyordum ama yine de gülümsedim.

Onlar çıktığında kapıyı kapatmamla Erdem'in koca bedeniyle karşılaşmam bir oldu.

"Bana yeterince işkence çektirdin sanırım..." dedi kaşlarını çatarak.

"Sen istedin..." derken omuzlarımı silkmiştim.

"Bir daha ne yaparsam yapayım, kendini benden uzaklaştırarak beni cezalandırma, olur mu? Çünkü seni bu denli seven bir adam için işkence. Başka bir şey değil."

"Sen istedin..." dedim yine.

"Benim her istediğimi yapıyorsan, artık burada dikilmeyelim..." deyip sonunda gülümsedi ve beni ne ara olduğunu anlamadan kollarında havaya kaldırdı. Yüzlerimiz dip dibeydi.

"Sen beni denersen, ben de seni denerim." dedim kollarımı boynuna dolayıp.

"Çok seviyorum..." dedi. "Seni acayip seviyorum." derken odaya yönelmişti. "Haklı bile olsam seni başkası için kıramayacak kadar seviyorum!" derken kelimelerini epey vurgulamıştı.

"Senin bu tatlı dilinle ne yapacağım?" dedim gözlerine bakarak. Gülümsemesi genişlemişti.

"Tatlı cadımı tavlamak için tatlı dile ihtiyacım var, haksız mıyım?" Odaya gelmiştik. İçimden gelerek güldüm.

"Benim tatlı adamım!" dediğimde kaşlarını çattı.

"Narin..." diye fısıldadı. "Bazen aklımı çok zorluyorsun. Benimki de can."

Omzumu silktim. Tekrar güldüğünde soğuk günlerin ortasında bahar yeşermişti.

Bizim tatlı aşkımız için bir kez daha şükrettim.

Erdem'i bana verene binlerce kez şükrettim.

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 77.1K 31
Kalplerden Ritimler Serisi 4- Wattys 2018 The Originals Kazananlarından Azra Solmaz ülkesinin yetiştirdiği en başarılı buz patencilerinden biridir. B...
7.3K 732 29
Birbirini tamamlayan iki farklı aşkın öyküsü.. 2 kardeş Türkiye den Amerika ya giderler .Bilmedikleri bir ülke ,bilmedikleri bir dil ve üzerine bil...
566K 12.7K 13
24/03/2024 tarihinde düzenlenmiştir! "Dedim işte, sen babamızın yüzde 99,9 kızısın." Allah aşkına bu telefonda söylenir miydi? Tamam söyle diyen bend...
119K 5K 35
KLASİK BİR GERÇEK AİLE/ABİ KİTABI (Küfür yok) Berbat bir hayat yaşayan İlgi başka bir kızla karıştığını öğrenirse ve tek kız olursa ne olur?