ORTA ŞEKERLİ

By Asosyal_Kitapkurdu

3.6M 248K 25.7K

[Aşkın Tatları Serisi - 1] Bir lezzet düşünün. Biraz yaramaz, boyuyla romantikliği doğru orantıda, yaptığ... More

1. BÖLÜM "Süt, Bücür ve Hödük"
2. BÖLÜM "İstenmeyen Ot"
3. BÖLÜM "Turp Beyinli ile Yer Elması"
4. BÖLÜM "Tanısan Seversin"
5. BÖLÜM "Bücür Cadının Özel Şoförü"
6. BÖLÜM "Depresyon Meselesi"
7. BÖLÜM "Gözlerinde Kuşlar Uçan Kız"
8. BÖLÜM "İyi Şeyler"
9. BÖLÜM "Cem Vakası"
10. BÖLÜM "Süper Kahraman"
11. BÖLÜM "Sıcak Yenen İntikam"
12. BÖLÜM "Huysuz ve Tatlı Kadın" (1. Kısım)
12. BÖLÜM "Huysuz ve Tatlı Kadın" (2. Kısım)
13. BÖLÜM "Kısa Boy, Uzun Dil"
14. BÖLÜM "Bir Tuhaf His"
15. BÖLÜM "Kobra Takibi"
16. BÖLÜM "Kıskanmak Aşkın Kanunu"
17. BÖLÜM "Sevdiğim Kız Bana Abi Deyince"
18. BÖLÜM "Narin Papatyanın Sığınağı"
19. BÖLÜM "Tatlı İşkence"
20. BÖLÜM "Havadaki Güzel Koku"
21. BÖLÜM "Pamuk Prenses"
22. BÖLÜM "Bir Çuval İncir"
23. BÖLÜM "Narin'in Anahtarı"
24. BÖLÜM "Ve Nihayet"
25. BÖLÜM "Dost Tavsiyesi"
26. BÖLÜM "Aşk ve Gurur"
27. BÖLÜM "Doğru Seçenek"
28. BÖLÜM "Her Şey Karşılıklı!"
29. BÖLÜM "Sabrın Sonu Selamet"
30. BÖLÜM "İki Erkek Arasında"
31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (1. Kısım)
31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (2. Kısım)
32. BÖLÜM "Bir Rüya Gibi"
33. BÖLÜM "Yeni Bir Narin, Yeni Bir İhtiyaç"
34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (1. Kısım)
34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (2. Kısım)
35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (1. Kısım)
35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (2. Kısım)
36. BÖLÜM "Bir Küçük Eski Sevgili Meselesi" (1. Kısım)
36. BÖLÜM "Bir Küçük Eski Sevgili Meselesi" (2. Kısım)
37. BÖLÜM "Zayıf Nokta"
38. BÖLÜM "Büyük Bulaşma"
39. BÖLÜM "Aç, Muhtaç, Yarım"
40. BÖLÜM "Kabul Görme Telaşı" (1. Kısım)
40. BÖLÜM "Kabul Görme Telaşı" (2. Kısım)
41. BÖLÜM "Üçüncü Dünya Savaşı"
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (1. Kısım)
Dertleşme Seansı
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (2. Kısım)
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (3. Kısım)
43. BÖLÜM "Her Şey Güzel Olacak"
44. BÖLÜM "Biz"
45. BÖLÜM "Mutlu Sonsuz"
46. BÖLÜM "Gelecek" (Final)
TEŞEKKÜR
2. ÖZEL BÖLÜM "Tatlı Cadı, Tatlı Dil ve Tatlı Aşk"
3. ÖZEL BÖLÜM "Neşeli Günler"
4. ÖZEL BÖLÜM "En Güzel Ses"
5. ÖZEL BÖLÜM "Hamilelik Mesaisinin İlk Günü"
6. ÖZEL BÖLÜM "Huzur Kuşatması"
7. ÖZEL BÖLÜM "Hayatımızın Rutini"
AÇIKLAMA
Orta Şekerli 2 Milyon!
BURÇİN VE OZAN'IN HİKAYESİ TATLI TELVE BAŞLADI!

1. ÖZEL BÖLÜM "Acı Tatlı"

44.3K 2.9K 424
By Asosyal_Kitapkurdu

Çifte Kavrulmuş okuyanlar Erdem'le Narin'in pabucunu dama atıyormuş gibi bir hisse kapılıyorum yalnız. :P Unutmayın, onlar olmasaydı Onur Derman'ı da tanımazdınız. :)) Hani söyleyeyim de. ;) İşin şakası, onları yazmayı çok özlemişim. ♥

İyi okumalar! :)

Not: Bir aksilik olmazsa yarın Çifte Kavrulmuş'a bölüm gelecek, salı günü de Son Bir Kitap'a. O hikayeme de beklerim. Ayrıca Bol Köpüklü Eylül ya da Ekim gibi başlayacak. :)

Notun notu: Seçtiğim castlara laf edenin gafasını gırarım.

Notun notunun notu: Gafayı gıramayabilirim ama sinirlenirim, ciddiyim.

Notun cılkı çıkmış notu: Sizi seviyorum. :D ♥

Olağan şartlar altında ailemiz en değerlimiz, en özelimiz olurdu. Herkes gibi benim için de öyleydi. Annem ve Süt'le beraber oluşturduğumuz küçük ailemizde eksikliklerimiz hüznüyle de olsa mutluyduk. Ama bir gün mutluluğun farklı bir şekliyle tanıştım, yepyeni bir tat aldım. Âşık oldum. Bu kabul etmekte zorlandığım bir duyguydu ama o kadar güçlüydü ki bütün soru işaretlerimden daha baskın çıktı. İşte o zaman kendi ailemi kurma şansına eriştim. Sevdiğim adamla birlikte, benim inşa ettiğim bir aile... Kaybetmekten ömrümün sonuna kadar korkacağım bir mutlulukla tanıştım. Hep usulca bir endişeyle yaşayacağım bir mutluluktu bu. Ama Erdem'in bakışları, gülüşü, varlığı o endişeyi derinlere gömüyordu.

Alışmam zor olmadı, hatta beni şaşkına çevirecek kadar çabuk ve doğal gerçekleşti bu süreç. Kapadokya'daki kısa tatilimizde sabahleyin gözlerimi onun kolları arasında ilk kez açtığımda kısa bir şaşkınlık anı yaşamıştım. Ama sonra derin bir nefesle kokusunu içine çektim ve o günden sonraki gelecek bütün günlere daha o anda alıştım. Erdem'le uyanmaya, Erdem'le gülmeye, Erdem'le ağlamaya, Erdem'le yaşamaya... Alıştım.

Evimizi beraber döşedik ama genelinde benim isteklerimi ön planda tuttu Erdem. Yine de ilk başta biraz yabancılık çektim. Annemin yokluğunu, Cadı'nın varlığını kabullenmem, Erdem'e alışmam kadar kolay olmadı. Günlerce sabah gözlerimi açtığımda kendimi yabancı bir odada bulmuş gibi hissettim, annemin sesini duymayı bekledim. Bu kısa bir an alıyordu, çünkü Erdem'i gördüğüm, hissettiğim anda evimde oluyordum.

Annem bizim evlenmemizden iki hafta geçmişken bir köpek sahiplendi. Bu beklemediğim bir hamleydi, çünkü Süt eve geldiğinde pek de memnun olmamış, hatta tepki göstermişti. Ama geçen yıllar pek çok şeyi değiştirmiş gibiydi. Annem Süt'ün varlığına sadece alışmamakla kalmamış, ona bağlanmıştı. Süt'ü geride, annemle bırakmayı düşünmemiş değildim ama bunu yapamadım. Annem ise kendisine bir arkadaş buldu. Arkadaşı vasıtasıyla sahiplendiği köpek çok tatlıydı. Yorkshire terrier cinsi bir dişiydi. Annem Süt'ün aynısından sahiplenmeyi istemişti ama satın alma yoluna karşı olduğu için bulabildiği en yakın seçenek o olmuştu. Aslında bir yaşından büyüktü köpek ama önceki sahibinin ona ne isim verdiğini bilmiyorduk. Kahverengi ve siyah tüyleri dans eden tatlı köpeğe Karamel ismini verdik.

İşin daha da hoş kısmı bu yeni arkadaş Süt'ün de ilgisini çekmişti. Tamamen aynı cinsten sayılmazlardı ama yine de birbirleriyle epey iyi anlaştıkları kesindi. Süt her köpeği kabul edebilecek bir köpek değildi, yani Karamel'in benim çevremdeki varlığını anlayışla karşılaması ondan fazlasıyla hoşlandığının kanıtıydı. Bu ileride küçük Süt ve Karamellerin ortalıkta dolaşmaya başlamasına sebep olabilirdi.

Ve sonbahar da geride kalıp tekrar kış kapıyı çaldığında herkes kendi hayatına devam eder bir hal almıştı. Hepimiz düzenimizi kurmuş ve yerleşmiştik. Daha da güzeli, dillendirmeye korkacağım kadar mutluydum.

Pamuklu pijamalarımı giyip rahatladıktan sonra salonumuza geçtim. Erdem mayışık gözlerle televizyon izliyordu. Daha doğrusu televizyona bakıyordu ama pek de onunla ilgileniyormuş gibi değildi. Yoğun bir gün geçirmiştik, hatta yemeği bile dışarıda yemiş, öyle eve geçmiştik. Salona girdiğimde Erdem'den sonra en çok dikkatimi çeken odanın en uzak iki köşesinde konuşlanmış Süt ve Cadı'ydı.

"Acaba bugün neden didiştiler de şimdi böyle küstüler?"

Erdem bana bakıp hafif bir gülümsemeyle gözlerini kırpıştırdı. Kırmızı koltukta kolunu yana doğru uzattı, ben de hemen yerimi aldım. Ona yaslandığımda derin bir nefes aldı.

"Onlar sebep mi yok? Tam araları iyi diyorum, bakmışım Cadı Süt'ün kuyruğuna yapışmış. Geldiğimden beri çıt bile çıkarmıyorlar. Durum ciddi."

"Bazen insan gibi davranıyorlar tıpkı. Şu anda olduğu gibi."

"İkisi ayrı ayrı bile yetmiyor muydu bize güzelim? İkisi bir arada olunca her zaman tuhaf hareketleri olacak..."

"Çok haklısın..." deyip kontrolüm dışında ona sırnaştım. Evet, kesinlikle bu kelime halimi ifade ediyordu; sırnaşmak.

"Seni kediye benzetmekte de haklıyım. Cadı'yla çok benziyorsunuz." Kendimi onun bedeninden uzaklaştırıp yüzüne bakarken kızmış gibi yaptım. Pek de başardığımı düşünmüyordum. "Öyle bakmadan da yeterince tatlısın." dedi yüzündeki gülümsemesi genişlerken. Gülüp gözlerimi kaçırmaktan daha fazla tepki veremedim. O da kolun belime sarıp beni tekrar kendine çekti. Evlenmiştik, en mahrem yakınlıkları yaşıyorduk ama yine de utanmaktan kurtulamıyordum. "Seninle özel ilgilenmemi ister misin?" Yüzüne baktığımda imalı bir gülümseme ile beni izliyordu.

"Hani çok yorgundun sen?" dedim gülmeme engel olamayarak.

"Bazı konularda bana yorgunluk işlemiyor pek."

"Ya..."

Yanağımı okşadı ve gözlerini dudaklarıma dikti.

"Öyle..." diye mırıldandı. Tam yüzünü yaklaştırmıştı ki kapı çaldı. Sinirle nefes verdi. "Bu saatte kim gelir?"

"Bu saatte derken?" dedim gülerken. "Yorgun olduğunda zaman sana epey hızlı geçiyor sanırım."

"Açma, boş ver..." dedi.

"Ya tabi..." deyip yanağına ufak bir öpücük kondurduktan sonra ayaklandım. Ama Erdem küçük bir çocuk gibi surat asmıştı.

"Nasıl bu kadar dayanaklı ve sabırlı olabiliyorsun?" diye homurdanıyordu ben kapıya doğru giderken. "Bende azıcık bile yok, dayanamıyorum."

Duymamış gibi yapıp kapıyı açtım.

O an kapıyı açmasaydım, Erdem'i dinleseydim, yarın yine kapı çalınır mıydı bilmiyordum. Aramızda patlak verecek olan krize imzamı atmıştım bilmeden.

Yan komşumuz Gülşen, otuzuna merdiven dayamış tatlı görünümlü bir kadındı. Ombreli saçları dalgalar halinde omuzlarından dökülüyordu, açık kahverengi gözleri ve güzel bir yüzü vardı. Kocasının yoğun çalışan bir doktor olduğunu öğrenmiştim. O da buna anlayış gösteriyor gibiydi.

Kapıyı açtığımda bana gülümsedi ve elindeki kâseyi uzattı.

"İyi akşamlar, umarım rahatsız etmemişimdir Narin."

"Ne demek..." dedim gülümseyerek.

"Ben sütlaç yapmıştım da, size getireyim dedim."

"Çok teşekkür ederim. İçeri geçmez misin?"

"Rahatsız etmeyeyim."

"Biz de oturuyorduk öyle..." dedim aklıma az öncesi gelirken. "Yalnızsan, biraz bizimle otur."

"Ah, evet. Çağdaş'ın bugün nöbeti var, yine. Ben de sıkıntıdan kendimi tatlı yapmaya verdim."

Onu içeri aldım ve büyük kâsedeki sütlacı bölüştürdüm. Sonra da salona geçtim. Erdem'le mesafeli bir şekilde konuşuyorlardı. İşin aslı Gülşen'le tanışan bendim ve Erdem onunla bir kere bile konuşmamıştı. Komşuluk ilişkilerine önem veriyordu ama kendi yaşamımızı düzene oturtmaya çalışıyordu önce.

Yine de çok geçmeden hayvanlardan, yemeklerden derken derin bir üçlü sohbete dalmıştık. Gülşen'le ilk kez o kadar uzun ve samimi konuşmuştuk. Kalkıp gittiğinde gece çoktan ilerlemişti ve epey uykumuz gelmişti. Erdem yarın elinden kurtulamayacağımı söyleyerek uykuya daldı.

Ama ertesi gün de onun deyimiyle elinden kurtuldum. Bunu istememiştim bile ama aynı vakitte çalan kapı ile Erdem yine suratını astı. Gelen yine Gülşen'di, yine sıkıntıdan yaptığı tatlıyı getirmişti. Bugün menüde muhallebi vardı. Bunu olağan buldum ve yine epey derin muhabbetimiz gece yarısında son buldu. Ama içimde kıpırtılara sebep olan olay, sohbetin sürekli Erdem'e dönmesi ve her nasılsa benim sürekli konuşmaların dışında kalmamdı. Erdem kollarını bana dolayıp uykuya daldığında ben kendimi bunun sadece kuruntu olduğuna inandırmaya çalışıyordum.

Üçüncü gün kadın yine geldi. Bu sefer de leziz bir turta yapmıştı. Erdem onun yeteneğini överken art niyetli olmadığını düşündüğüm şekilde bana sataştı. Sonuçta ben omlete kadar ilerleyebilmiştim ama tatlılara ulaşmam için biraz daha zaman vardı. Gülşen bunu duyduğunda bana bakıp geniş şekilde sırıttı. Bu içimi ürpertmişti. Sanki kadın bana karşı zafer kazanmış gibi bakıyordu. Yine kuruntu yaptığıma inandırdım kendimi.

Ama günler geçti ve ziyaretler devam etti. Bazı günler aksıyordu, o da kocası evdeyse. Yoksa kadın her gün yorulmadan tatlıları yapıyordu.

Bardağı taşıran damla onuncu günden sonra oldu. Tatil günümüzde annemle vakit geçirmek istedim. Akşama kadar onunla kaldıktan sonra eve döndüğümde Erdem ve Gülşen'i önlerinde birer tabak ev baklavasıyla, kahkahalar atarken bulmayı beklemiyordum. Ben içeri girdiğimde Erdem gayet olağan davrandı ama kadının gülüşü adeta donup kaldı. Sanki orada olmam gerekmiyor gibiydi, neredeyse beni kendi evimden kovacaktı.

Kaç saattir oturduklarını bilmiyordum ama gergin de olsa orada epey zaman kaldı. Sanki özellikle bizi yorup baş başa vakit geçirmemizi engellemeye çalışıyor gibiydi. Artık kuruntu yaptığımı düşünemeyecek kadar öfkeliydim. Yine de sesimi çıkarmadım o gidene kadar. Ta ki kapı kapandı, artık dayanmayı bıraktım.

"Bu biraz fazla değil mi?" dedim Erdem uyuşuk gözleriyle bana bakarken. "Günlerdir her Allah'ın günü evimize geldi, tamam. Ama ben evde yokken bu kadar rahat olma hakkını nereden buluyor?"

"Ne var ki bunda?" dedi Erdem gayet rahat. Ayaklarını cam sehpamıza uzatmıştı. "Sonuçta komşumuz."

"Komşu da... Bu kadarı fazla. Hiç düşünmüyor mu bu kadın, karısı evde olmayan bir adamla bu kadar samimi olmaması gerektiği?"

Sonunda biraz ilgisini çekmiştim ama bu pek de iyi anlamda değildi.

"Ne demek istiyorsun Narin?" Ayaklarını sehpadan çekip vücudunu düzeltti ve gözlerini bana dikti. Ben ayakta durmaya devam ediyordum.

"Fazla ilgili demek istiyorum."

"Öyle bir şey yok. Sadece paylaşmayı seviyor."

"Ya kesin öyledir!" dedim kollarımı birbirine bağlarken. Sonra da başta kötü niyet almamaya çalıştığım bütün sözlerini hatırladım kadının. "Neymiş... Erkeklerin enerjiye ihtiyacı varmış, tatlı da bunu sağlarmış. O da bunu yapmayı pek iyi beceriyormuş. Madem ben yapamıyorsam, o seve seve bana yardım edermiş." Ben ne kadar da saflık etmiştim, bariz şekilde bana göndermeler yapmıştı.

"Ne var bunda Narin? İyi niyetli..."

"Erdem, kör müsün? Kadın senin içine düşüyor. Hangi tatlıyı sevdiğini söylesen, ertesi günü kapımızda onunla bitiyor. Ben konuşmayayım diye elinden geleni yapıyor. Ve ben sabah çıkarken balkonda oturuyordu, evde olmadığımı bildiği halde hangi hakla buraya gelir?"

"Narin..." dedi Erdem kalkarak. Ellerini omuzlarıma yerleştirdi. "Şu an kıskançlık yaptığının farkında mısın? Hem de gereksiz yere..."

Kızmıştım. Öfkeliydim. Kendimi geri çektim, çünkü gözümde o anda Erdem Gülşen'i savunuyordu sanki.

"Kıskançlık mı ne bilmiyorum ama gereksiz olmadığından eminim. Her şeyin bir sınırı var. Eğer o kadın bu sınırı çizemiyorsa, sen çizmelisin." deyip gözlerine baktım.

"Ne yapayım?"

"Uygun bir dille, artık bu hareketleri tekrarlamamasını söyleyebilirsin. Ben söylersem, bunu ciddiye almayacağı açık."

Erdem de gerilmişti, kaşlarını çattı.

"Bunu yapmayacağımı biliyorsun Narin. O bizim komşumuz, hem de bize yardım etmeye çalışan, iyi bir komşu. Sen sevmiyorsun diye..."

"Bu mudur yani?" dedim ellerimi kaldırıp. "Benden kaynaklı ve sen bu kadar körsün."

"Narin... Gereksiz bir kıskançlık bu."

"Mesele kıskançlık değil görmüyor musun?"

"Bence bir şeye kızdın ve o yüzden şimdi..."

"Tamam!" dedim elimi kaldırıp. Öfkem artıyordu ve Erdem'e melek komşumuzun pek de iyi olmadığını kanıtlamak mümkün değildi. Hızla yatak odamıza gittim ve bir örtü, bir de yastık kapıp çıktım. Erdem ellerini saçlarında gezdirirken olduğu yerde dikilmeye devam ediyordu. Elimdekileri görünce gözleri iri iri açıldı.

"Narin! Bu da ne?"

"Yatağım!" dedim koltuğa fırlatırken elimdekileri.

"Saçmalama..."

"Eğer sen o kadına sınır koymazsan..." dedim işaret parmağımı sallayarak. "Ben sana sınırımı koyarım." Gözlerini kırpıştırdı. Öfke kanımı kaynatıyordu. Bu kadar ileri gideceğimi düşünmemiştim, hatta durumun farkına bile varamamıştım o noktaya gelene kadar.

"Narin... Sen böyle davranmazsın hiç. Bak, kıskandığın için..."

"Ya, bu basit bir kıskançlık değil! Ve sen anlamamakta diretiyorsun. Şimdi, yatmak istiyorum."

"Narin, bak, gel şimdi yatalım. Yarın sakin kafayla konuşuruz."

"Ben de onu yapıyorum zaten..." deyip koltuğa uzandım. Erdem inanamayan gözlerle bakmaya devam ediyordu. "O kadınla gerekli konuşmayı yaptığında görüşürüz..."

Dizlerinin üzerine çöküp gözlerime bakmaya çalıştı ama ben gözlerimi kaçırdım.

"Narin... Bu şekilde olmaz. Bana ceza vererek istediğini yaptırman doğru değil. Bu evliliğimizi sağlıksız bir noktaya gö..."

Kendimi tutamayıp sinirli bir kahkaha attım.

"Şu an beni mızmızlanan bir kadın olarak görüyorsun. Bense sadece doğru olanı göstermeye çalışıyorum. Ne güzel!" Sırtımı ona çevirdim, koltuğun sırt kısmıyla burun burunaydım. "Ne düşünüyorsan düşün. Uyumak istiyorum."

Derin iç çekişini duydum ama düşüncesinden vazgeçecek değildi. Ben onun üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışıyordum ve o da demokratik olma taraftarıydı. Oysaki ben zaten baskın taraf değildim. Gülşen bariz şekilde ona ilgi gösterirken nasıl sessiz kalabilirdim? Sanki bir adam iyi niyetliymiş gibi bana yakınlık gösterse, Erdem aynı medenilik nutuklarını atabilecekti de!

Gece neredeyse hiç uyuyamadım. Erdem'in mesaisi benden önce başlasa da beraber uyanır, beraber kahvaltı ederdik. Ama o sabah kalktığımda çoktan gitmişti. Bu da kendini haklı görmeye devam ettiğini kanıtlıyordu.

Akşama kadar konuşmadık bile, mutfakta karşılaştığımız anlarda yüzümü çevirdim. Akşamki sinirim geçer diye düşünmüştüm ama zerre kadar azalmamıştı.

Çıkış vaktinde de beni beklemişti ama bu sanki zorunluluğuymuş gibiydi. Altta kalacak değildim, arabaya o söylemeden bindim ama gidene kadar tek kelime etmedim. Ara ara bana baktığını fark etsem de tepki vermedim.

Eve geldiğimizde de süren gerilimin onun cephesinde azaldığını seziyordum. Ben de sakin düşünmeye çalıştım.

Evet, kadının basbayağı meyli vardı. Kocama, benim kocama. Bunu benimle yarıştırmaktan da kaçınmıyordu. Kendisinin evli olması umurunda bile değildi. Nitekim, kocası kafayı çalışmakla bozmuştu. Evini uyumak için, karısını da ihtiyaçları için adeta kullanıyordu. Bu kadını özgür kılıyordu sanırım. Ama bu özgürlüğünün sınırı benimkini tehdit ediyordu. Tabi ki tepki gösterecektim.

Erdem ise başta olumsuz bakmadığım bir kadına şimdi böyle nefret gösterdiğimi görünce şaşırmıştı. Ama onun arkadaşlarını belirlemek için böyle ceza verdiğimi düşünüyordu. Bu düşüncesini dağıtacak kadar mantıklı konuşamıyordum. Onun gözünde aşırı kıskançlık yapan yeni eştim.

Kapı çaldığında ise bütün anlayış çabalarım buhar oldu. Kimin geldiğini gayet iyi biliyordum. O ana kadar salonumuzda azalmakta olan bir gerginlikle sessiz sessiz oturuyorduk ama öfkem yine tepeme çıktı. Erdem anlamıştı.

"Başka biridir..." dedi sabahtan beri ilk kez doğru düzgün konuşarak.

"Eminim öyledir." dedim ayaklanırken. "Sen açarsın. Biraz rahatsız olduğumu söylersin, eminim bunu mutlulukla karşılayacaktır."

"Narin... Bak, bu gerçekten mantıklı değil."

"Misafirini kapıda bırakma." deyip yatak odasına geçtim. Kapıyı çarpmayı da ihmal etmedim. Orantısız gücümün kurbanı olan kapı acıyla vurdu.

Ama hemen sonrasında kulağımı kapıya yasladım. Kadının sesi gayet yüksek ve şendi. Gülşen'di gelen tabi ki.

"Ah! Kıyamam! Çok üzüldüm!" Sesinden üzüntü akıyordu (!) "Ama o kadar tatlı yaptım, boşa gitmesin değil mi Erdem'ciğim?" Yumruklarımı sıktım, Erdem evet, derse bugün kapının önünde yatacaktı. Bunu yapacaktım.

"Narin'le ilgilenmem gerek. Bugünlük kusura bakma. Yine de teşekkürler."

Kadının sesi o anda gerçekten üzüntülü çıktı.

"Ya... Tabi karınla ilgilenmesen olmaz." Ah, tabi bir de nefretle dolu. "Tatlıyı al o zaman, sen yersin Narin yiyemez şimdi." Bir gün bana da isteyerek tatlı yapacaktı ama içinde fare zehri olacaktı, emindim.

"Bugünlük kabul etmeyeyim..." dedi Erdem. "Zaten yiyebilecek durumda değilim."

"Ya... Olmadı bu. Ama yarın sütlaç yapacağım, fırında. Çok seviyordun ya sen."

Kapının kapandığını duyunca kendimi yatağa fırlattım.

Mantıklı davranıp davranmadığımı zerre kadar umursamıyordum.

Yatak odamızın kapısı çalınmadan açıldı.

"Gitti." Sesimi çıkarmadım. Yatağa oturduğunu hissettim ama bana doğrudan yaklaşmıyordu. Bordo yatak örtüsünün kabartma desenlerini inceliyordum. "Sanırım haklısın."

O anda adeta fırlayarak kalktım. Gözlerini eğmiş bana bakıyordu.

"Haklı mıyım?"

"Daha önce dikkat etmemiştim. Ama evet, rahatsız edici bakışları var."

Gözlerimi kırpıştırdım.

"Bu demek oluyor ki..."

"Ne yapabilirim Narin? O bizim komşumuz. Hem, rahatsız olman dışında sohbeti de gayet hoş. Onunla aramızı bozmamız gerekmez."

"Ama benimle bozman gerekir, öyle mi?"

"Niye böyle yorumluyorsun? Ben seni seviyorum, sadece seni. Bu hep böyle olacak."

"Ya... Tabi!" dedim sinirle gülerek. "Eğer aynı şey bana yapılsaydı, tatlı bir komşu olduğunu düşünür müydün?" Kaşları çattığı an onu damardan yakaladığımı biliyordum. Aslında bunu yapmak istememiştim ama zorlamıştı. "Bu ilişkide baskın olan sensin. Kendinden emin olan sensin. Kendine güvenen sensin. Bu hep böyleydi. Kaybetmekten korkan benim! Bunu anladığını zannettiğim her seferinde başa dönüyoruz." Yerimden hızla kalktım. Erdem şaşkınlıkla bakakalmıştı. Amerikan stili mutfağımıza kendimi attım. Hemen peşimden gelmişti Erdem. "Bana hak veriyorsun!" dedim çekmeceden pirinç çıkarırken. "Bana hak verdiğini söylemene rağmen, sorunu düzeltmek istemiyorsun. Çünkü o zaman senin sınırlarını ben çizmişim gibi olacak. Sanki eline arkadaş olamayacağın insanların listesini veriyormuşum gibi. Oysaki sadece beni rahatsız eden bir durumu çözmeni istiyorum senden!"

Ben süt çıkarırken Erdem beni omuzlarımdan tutup kendine çekti. Çok yakındık ve doğrudan gözlerime bakıyordu. Birden onu çok özledim. Öylece...

"Ne yapıyorsun?"

Sımsıkı tutuşuna rağmen omuzlarımı silktim.

"Tatlı. Sütlaç. Bakalım, Gülşen kadar güzel yapabilecek miyim? Senin tatlı ihtiyacını gidermem gerek."

"Narin, saçmalıyorsun."

"Ya, hep ben saçmalıyorum."

Birden sessizleşti ve başını yana eğdi. Kollarını bana sarıp sımsıkı sarıldı. Bunu hiç beklemiyordum.

"Bak, bir gün senden duygusal uzak kalmak bana yetti. Senin istediğin olsun."

İtekledim vücudunu.

"Çocuk avutmuyorsun, anladın mı? Bunu görmen gerek, anlaman gerek."

Gözlerime baktı.

"Görüyorum, anlıyorum. Az önce odada bel altı vurdun zaten. Ve biz evleneli kaç hafta geçti. Şu kaybetme korkunu neden aşamıyorsun? Bana söylüyorsun ama asıl sen hep aynı noktaya geliyorsun."

"Eğer bir erkek bana böyle ilgi gösterse eminim çok medeni davranırdın şimdiki gibi."

"Bak... Bunu yapma. Böyle şeyleri bana düşündürme, çünkü gidip her şeyi parçalayasım geliyor."

"Eh, beni anladığına sevindim." deyip tamamen uzaklaştım. "Tatlıyı yapmam gerek. İlk olacak ama internette tarifleri var. Yapana kadar denerim."

"Narin..."

"Beni rahat bırak..." dedim ona bakmadan.

"Peki bitirince yatağa gelecek misin?"

"Hayır."

Derin bir nefes aldığını duydum.

"Seni hiç böyle sinirli görmedim. Ben ne yapacağımı bilmiyorum."

"Biliyorsun. İşine gelmiyor."

Sessizleşti ama gitmedi. Ben de telefonumu alıp tarife baktım. Gece ilerliyordu, ertesi gün iş vardı ve ben sütlaç yapıyordum. Zaman ilerlese de Erdem gitmiyordu.

"Git yat..." dedim en sonunda ortalık süt kokusu ile dolmuşken.

"Gitmeyeceğim. Sensiz uyuyamıyorum zaten."

Tezgâha yaslanıp ağlamamak için kendimi zor tuttum. Erdem hep böyle değil miydi? O yumuşacık ses tonu inadımı kırmaya yetiyordu. Ama pes edemezdim. O kadar olay çıkardıktan sonra Gülşen'in Erdem'den uzaklaşması gerekiyordu, bunu yapan da Erdem olacaktı.

Sütlacı yaptım. Kapıldığım öfkeden mi bilemiyordum ama gerçekten bir şeye benzemişti. Erdem de oturmadan dikilmişti başımda. Sonunda tatlıyı buzdolabına tıktım.

"Soğuyunca yersin. Aman ihtiyacın kalmasın." dedim ters bakışımla.

"Kıskanç cadı..." deyip gülümsedi. Bunu beklemiyordum. Gözlerimi dikip bakmamı engelleyemedim. "Beni kıskanmandan hoşlanıyorum, biliyorsun."

"Gün boyunca surat ifaden öyle demiyordu ama."

"Çünkü ben de inatçının tekiyim. Sen bana öyle konuşunca inatlaşmadan edemiyordum."

"Dalga geçiyorsun bir de." diyerek yatak odasına girdim. Vakit neredeyse gece yarısı olmuştu. Yastık ve örtü aldıktan sonra çıktım, Erdem odada kalmıştı ve hiç de tepki vermemişti. Ben koltuğa uzanırken ise elinde bir yastık ve nevresimle göründü.

"Ne yapıyorsun?" dedim şaşkınlıkla. Omuzlarını silkti. İki koltuk vardı ama büyüğü bile ancak benim boyumdaydı, küçüğü için Erdem'in ikiye katlanması gerekirdi. Benim yattığım koltuğun dibine örtüyü serdi, sehpayı uzaklaştırdı. Yastığını koyup uzandı ve ben şaşkınlıkla bakakaldım.

"Her yerin tutulur orada."

Umurunda değil gibiydi, sadece bana bakıp gülümsedi.

"Seni çok özledim tatlı cadı. Bana nasıl eziyet ettiğinin farkında bile değilsin."

"Eğer sana acıyacağımı düşünüyorsan, yanılıyorsun."

"Düşünmüyordum zaten. Ben durumun tadını çıkarıyorum. Seninle tanıştığımızda da böyleydin sen. İnatçı, altta kalmayan, dediğim dedik. Sonra biraz geri çekildin ama demek ki dişlerini göstereceğin kadar ilerlemişiz."

"Kendinle çelişiyorsun..." diye homurdandım. "Az önce başa döndüğümüzü söylüyordun."

"Evet, biraz çelişiyorum. Çünkü bir kadının bana karşı ilgisini normal karşılayıp bir erkek sana ufak bir bakış atsa onun kafasını kırma düşüncelerine giriyorum. Bu çelişkidir. Yarın ne gerekiyorsa, yapacağım. Ve tatlı cadım, yarın bizi ayrı yatırdığın bu iki gecenin cezasını fazlasıyla ödeyeceksin."

Ne ima ettiğini anlayıp sırtımı dönerek yattım. Sesimi çıkarmadım.

Bu sefer de gece boyunca öfkeden değil, Erdem'in sırtının ağrıyacağı endişesiyle uyuyamadım.

Ama inat, inattı.

Continue Reading

You'll Also Like

92.4K 13.7K 50
Canım Kardeşim, Bu tuhaf adamla nasıl tanıştığımın hikayesi.
1.7K 248 34
"sevdiklerim için, senin için..." Gökyüzüne bakmış, oda beni göstermiş "senin için, gülümse... Ağlama... " Bir adam vardı, gülümsemesiyle... Bir a...
195K 20.4K 25
Yaklaşık yirmi dakikanın ardından okulun önündeki durakta inmiş, büyük binaya girmeden önce kısa bir bakış atıp derin nefes almıştı. "Pekala, işte ba...
222K 9.6K 21
O güne kadar sevgili Eros'un attığı oklardan kaçmayı başarmıştım. Ta ki onunla tanışıncaya dek! Berika, adının anlamı gibi göz kamaştırıcı birisiydi...