ORTA ŞEKERLİ

נכתב על ידי Asosyal_Kitapkurdu

3.6M 248K 25.7K

[Aşkın Tatları Serisi - 1] Bir lezzet düşünün. Biraz yaramaz, boyuyla romantikliği doğru orantıda, yaptığ... עוד

1. BÖLÜM "Süt, Bücür ve Hödük"
2. BÖLÜM "İstenmeyen Ot"
3. BÖLÜM "Turp Beyinli ile Yer Elması"
4. BÖLÜM "Tanısan Seversin"
5. BÖLÜM "Bücür Cadının Özel Şoförü"
6. BÖLÜM "Depresyon Meselesi"
7. BÖLÜM "Gözlerinde Kuşlar Uçan Kız"
8. BÖLÜM "İyi Şeyler"
9. BÖLÜM "Cem Vakası"
10. BÖLÜM "Süper Kahraman"
11. BÖLÜM "Sıcak Yenen İntikam"
12. BÖLÜM "Huysuz ve Tatlı Kadın" (1. Kısım)
12. BÖLÜM "Huysuz ve Tatlı Kadın" (2. Kısım)
13. BÖLÜM "Kısa Boy, Uzun Dil"
14. BÖLÜM "Bir Tuhaf His"
15. BÖLÜM "Kobra Takibi"
16. BÖLÜM "Kıskanmak Aşkın Kanunu"
17. BÖLÜM "Sevdiğim Kız Bana Abi Deyince"
18. BÖLÜM "Narin Papatyanın Sığınağı"
19. BÖLÜM "Tatlı İşkence"
20. BÖLÜM "Havadaki Güzel Koku"
21. BÖLÜM "Pamuk Prenses"
22. BÖLÜM "Bir Çuval İncir"
23. BÖLÜM "Narin'in Anahtarı"
24. BÖLÜM "Ve Nihayet"
25. BÖLÜM "Dost Tavsiyesi"
26. BÖLÜM "Aşk ve Gurur"
27. BÖLÜM "Doğru Seçenek"
28. BÖLÜM "Her Şey Karşılıklı!"
29. BÖLÜM "Sabrın Sonu Selamet"
30. BÖLÜM "İki Erkek Arasında"
31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (1. Kısım)
32. BÖLÜM "Bir Rüya Gibi"
33. BÖLÜM "Yeni Bir Narin, Yeni Bir İhtiyaç"
34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (1. Kısım)
34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (2. Kısım)
35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (1. Kısım)
35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (2. Kısım)
36. BÖLÜM "Bir Küçük Eski Sevgili Meselesi" (1. Kısım)
36. BÖLÜM "Bir Küçük Eski Sevgili Meselesi" (2. Kısım)
37. BÖLÜM "Zayıf Nokta"
38. BÖLÜM "Büyük Bulaşma"
39. BÖLÜM "Aç, Muhtaç, Yarım"
40. BÖLÜM "Kabul Görme Telaşı" (1. Kısım)
40. BÖLÜM "Kabul Görme Telaşı" (2. Kısım)
41. BÖLÜM "Üçüncü Dünya Savaşı"
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (1. Kısım)
Dertleşme Seansı
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (2. Kısım)
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (3. Kısım)
43. BÖLÜM "Her Şey Güzel Olacak"
44. BÖLÜM "Biz"
45. BÖLÜM "Mutlu Sonsuz"
46. BÖLÜM "Gelecek" (Final)
TEŞEKKÜR
1. ÖZEL BÖLÜM "Acı Tatlı"
2. ÖZEL BÖLÜM "Tatlı Cadı, Tatlı Dil ve Tatlı Aşk"
3. ÖZEL BÖLÜM "Neşeli Günler"
4. ÖZEL BÖLÜM "En Güzel Ses"
5. ÖZEL BÖLÜM "Hamilelik Mesaisinin İlk Günü"
6. ÖZEL BÖLÜM "Huzur Kuşatması"
7. ÖZEL BÖLÜM "Hayatımızın Rutini"
AÇIKLAMA
Orta Şekerli 2 Milyon!
BURÇİN VE OZAN'IN HİKAYESİ TATLI TELVE BAŞLADI!

31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (2. Kısım)

49.7K 3.7K 504
נכתב על ידי Asosyal_Kitapkurdu

Vize haftam, aşırı uykusuzum ama bölümü tamamlamadan duramadım. Gözlerim yerinden çıkacak gibi ağrıyor. Aslında finalin yakınlığı ile ilgili bir açıklamam falan vardı ama onu yazacak dermanım yok. Paylaşıp kaçayım bölümü, diyorum. Artık diğer bölüme... Hatalarım varsa da affola, başım çatladığı için arada kaçmış olabilir.

Sizler nasılsınız? iyisinizdir umarım. :)

Geçen bölüm bildirim sorunu yaşandı bir kesimde. O yüzden okumamış, görmemiş olabilirsiniz 1. kısımı. Bir bakın derim, uyarması benden :)

Ölmeden gideyim. İyi okumalar! :)

Gün birçok sürprize gebeydi. Hele de benim aklımdan geçenlerle yüzleşmemi istermiş gibi can bulan sürprizlere... Zihnim zaten bana işkence ederken ardından gelenler tuz biber olmaktan başka ne yapabilirdi?

Öğleden sonra mutfağa geçtiğimde Erdem'in yerinde olmadığını görmüştüm. Bu yüzden Fulya'nın yanına yaklaştım yavaşça. O işine odaklanmış görünüyor olsa da benim geldiğimi fark etmişti.

"Nasılsın Narin?" dedi tavasından gözlerini ayırmadan.

"İyiyim." Tezgâha yaslanıp koşuşturan aşçıları ve garsonları izledim bir süre. İçim rahat etmiyordu. "Erdem nerede?" diye sordum en sonunda.

Fulya yine bana bakmadan cevaplamıştı sorumu.

"Arkadaşı geldi de onunla oturuyorlar. Arada uğrar." Kim, diye sormak istesem de yapamamıştım. Ama merakla dikilmekten kendimi alamadım. Fulya bana baktı bir saniyeliğine ve tekrar işine döndüğünde sorumu gözlerimde görmüşçesine cevapladı. "Üniversiteden bir arkadaşı Selda..."

"Ya..." dedim başımı sallarken. Selda... Hiç bahsettiğini duymamıştım. Arada sırada uğruyorsa yakın sayılmazlar mıydı? Ah şu merak... Ama her kadın merak etmez miydi böyle bir durumda? Hissimin normal olduğuna inanıyordum.

"Ne kadar oturacak daha acaba?" dedi Fulya kendi kendine. İşaret parmağını alnına yaslayıp dimdik baktı ileri. Kafası bir noktaya takılmıştı. "Erdem'i benim için çağırır mısın?" Ciddiyeti dağılırken yüzünde yarım bir gülümseme ve bilmiş bir bakış vardı. Tabi ki anlayacaktı. İşine âşık biri olsa da neticede o da bir kadındı.

"Ta-tabi..." dedim gözlerimi kaçırarak. Merakımı dizginlemem için bana fırsat sunmuştu, minnettardım.

Lokantanın salonuna geçtiğimde aşçı önlüğü ve iri bedeniyle, her ne kadar kuytu bir köşeye oturmuş olsa da Erdem'i görmüştüm. Sırtı bana dönüktü ve karşısında oturan kişiyi göremiyordum. Merak ve nereden peyda olduğunu bilmediğim bir tedirginlikle arşınladım salonu ağır adımlarla. En sonunda kadın görüş alanıma girmişti. Esmer teni, koyu renk gözleri ve gözleriyle bire bir aynı renk, uzun saçları fazlasıyla uyumluydu. Dikkatimi Erdem'e vermiş, onu gülümseyerek dinliyordu. Daha ilk görüşümde zihnimde bir nokta alarm vermiş, yerinde tepinmeye başlamıştı. Gerisin geri dönmek istedim birden ama çok yaklaşmıştım ve kadının koyu bakışları bana çevrildiğinde aynı anda Erdem de arkasını dönerek beni görmüştü.

Yüzündeki geniş gülümsemesi ve ışıldayan gözleriyle baktı bana.

"Narin! Tam da senden bahsediyorduk."

Kadın elini yanağına yaslamış başını yana eğerek bana bakarken ortamdaki atasözünün, iyi insan lafının üstüne gelirmiş, olmadığını düşünmüştüm.

"Şey... Mutfaktan seni çağırıyorlar da..."

Kaşları çatıldı bana bakarken.

"Neden seni gönderdiler ki?"

Çünkü ben meraktan çatlarken Fulya kadın içgüdüleriyle fark etti ve bana yardım eli uzattı.

"Herkesin elinde bir iş vardı, ben de boştum, çağırayım, dedim."

Başını salladı, aklına yatmış mıydı, emin değildim.

"Peki, o zaman sizi tanıştırıp öyle gideyim. Narin, üniversiteden arkadaşım Selda. Selda, Narin, sevgilim." Ah tabi bir de bana bakıp göz kırpması vardı. Öleydim zaten ben, tükeneydim de uğraşıp durmayaydı.

Tanıştırma merasimini tamamladığında ben usulca kadına uzanıp elini sıktım. Ancak o zaman gördüm masanın altında kotun sardığı ince, uzun bacaklarını. Bir seksen vardı bu kadın. Ayağa kalkmadığı için memnun olmalıydım, bütün komplekslerimi uyandırırdı.

"Siz oturun, ben hemen geliyorum." deyip yanımızdan ayrıldığında Selda ile baş başa kalmıştık. Yavaşça Erdem'in yerine geçtim, çünkü kadına en uzak nokta orasıydı. Bir an sessizlik oldu, kadının beni süzdüğünü, puanladığını görmesem de hissedebiliyordum.

"Şaşırdım doğrusu." dedi birden. Gözlerimi kırpıştırıp bakışlarımı onun koyu bakışlarına kenetlediğimde ürpermiştim. Gözleri adeta delercesine bakıyordu. Bana özel olmadığını hissedebiliyordum, kadının hükmedici bir havası vardı.

"Neye şaşırdınız?"

"Resmiyete gerek yok." dedi masaya yaslanırken. Başımı sallamakla yetindim. "Erdem sevgilisi olduğundan bahsettiğinde farklı düşünmüştüm."

"Nasıl, farklı?" Anlamını kavrayamadığım tedirginliğim katlanarak artıyordu.

"Nasıl desem? Pek Erdem'in tipi değilsin."

Sözlerine ve ciddi bakışlarına karşılık yutkundum. Bilmediğim bir şey söylüyor değildi ama bunu onun gibi yanından geçtiği herkesin bakışlarını toplayacak bir kadından duymak kendime olan saygımı daha da diplere gömüyordu. Ama bunu belli etmek istemiyordum. Güçsüz görünmek istemiyordum.

"Buna kim karar veriyor?" dedim şaşırdığım bir ses tonuyla. "Sen mi?"

Kadın keskin tınılı ama gürültücü olmayan bir kahkaha attı. Lokantanın sesleri arasında karışıp giden bu gülüş bana alaylı gelmemişti, aksine söylediğimi gerçekten komik bulmuş gibiydi.

"Kusuruma bakma, seni yargılamak gibi bir amacım yoktu, yanlış ifade ettim." Saçlarını geriye doğru savurdu, mat rujlu dudaklarında hafif bir gülümsemeyle çevresine göz gezdirdi. Ben de onun bakışlarını takip ettiğimde birkaç masa ötede bir adamın onu neredeyse gözleriyle yediğini fark etmiştim. Ama umursuyor gibi değildi, alıştığı belliydi. Aynı bakışlar bana doğrultulsa saklanacak delik arardım köşe bucak. "Erdem'le eski bir ve özel bir arkadaşlığımız var. Onu tanıdığım kadarıyla bir çıkarım yaptım. Yoksa çok tatlı ve naif bir kızsın, gerçekten hoşsun." Teselli ediyor gibi hissetmiştim ve bu içimde öfkeyle karışık hayal kırıklığı uyanmasına neden olmuştu. Ama yine de başka bir merak kafamı kurcalıyordu.

"Onu çok iyi tanıyorsun o halde?" Bu eski ve özel arkadaşlığın mazisini merak ediyordum. Hatta bir şüphem vardı bile. Yine de bunun kuruntu olduğuna inanmaya çalışıyordum.

"Evet, üniversitede uzun süre çıktık. Çok fazla paylaşımımız oldu. Onu yeterince tanıdığımı düşünüyorum." Benim aklımın oyunu değildi. Basbayağı doğruydu işte. "Sana bahsetti mi?"

"Evet. Anlatmıştı." Evinde yemek yediğimiz zaman ilişkilerimiz hakkında konuşurken anlattığı, deli divane âşık olmasa da birlikte olmaktan keyif aldığı eski sevgilisiydi.

"Güzel zamanlardı..." dedi kadın dalgın dalgın. "Ama insanlar değişiyor."

"Ayrılmayı kim istemişti?" Hadi ama ben bu soruyu sormuş olamazdım, değil mi? Kafamın içinde bir kuytuda oynuyor olması gerekiyordu, kadının önüne koyulmuş olması değil.

Selda bir süre bana baktı amacımı anlamaya çalışırcasına. Hafifçe gülümseyip başını salladığında, küçük bir çocuğun yaramazlıklarını izleyen yetişkinin ağır başlılığını taşıyordu.

"Sonuçta sevgilinin geçmişini bilmek hakkın." Kendini ikna etmeye çalışıyordu sanki. "Ben istedim. Erdem önce pek taraftarı değildi ayrılmamızın, gayet iyi bir ilişkimiz vardı ama sonunda o da kabul etti gerçeği. Ben yurt dışına çıkmak, kendi işimi kurmak istiyordum; o ise kurduğu düzeni bozmayı sevmeyen ama kendi özgürlüğüne de sahip çıkan bir adamdı. Haliyle çatışacaktık eninde sonunda. Ben genel müdür yardımcılığını yapıyorum şimdi. Yükselmek istiyorum. Bu bizi yorabilirdi. Hem böyle mesafeli, olumlu ayrılınca paylaştığımız güzel günler de boşa gitmemiş oldu. Yolum buralara düştükçe ona uğrarım. İyi bir adam..."

Bu beni neden üzmüştü? Ayrılmayı isteyen tarafın Erdem olmasını arzulamıştım ama değildi.

Erdem'in sesi ile afalladım.

"Geldim! Nasıl, iyi mi muhabbet?"

Kadın gülümseyerek başını salladı.

"Gayet iyi..." Ben de kötü diyecek değildim ama kalbimin kırıldığını hissediyordum.

"Narin?" dedi bileğimi tutarak. O ışıltılı kahverengileri ve ağzının çevresinde derin çizgiler oluşturan gülüşüyle bana dikkat kesilmişken yanıt veremiyordum.

"İşe dönmem lazım. Çok savsakladım." diyerek kalktım yerimden. Erdem şaşkın şaşkın bakarken ben de olabildiğince normal davranmaya çalışıyordum. "Tanıştığımıza memnun oldum." Selda başını eğip selam verdiğinde aramızda geçen konuşmaları Erdem'e söylemeyeceğinden emin olmuştum anlayışlı bakışlarıyla. Erdem anlamaya çalışıyor gibiydi. "Sonra görüşürüz." dedim hala kavradığı bileği çekerken. Gülümsedi ama ben görmemiş gibi yaparak sırtımı çevirip odama ilerledim.

Geri plana atmaya çalıştığım gerçek gözümün önündeydi işte. Kadın sahip olduğu özelliklerle benden kat be kat üstündü. Tip değilsin, demişti, tabi ki de değildim. O esmer bombanın yanında bile duramazdım ben. Görünüşü, kendinden emin duruşu, başarısı... Erdem'e yakışacak olan oydu, her ne kadar çatışacaklarını düşünmüş olsa da benziyorlardı.

Bu düşünce mesai bitiminde Erdem'le beraber eve dönerken bile kafamdan çıkmadı. Kanser gibiydi, hızla çoğalıyor, zihnimdeki her bir noktayı zehirliyordu. Erdem yola çıktıktan bir süre sonra sıkıntımı anlayarak dizimin üstünde tuttuğum bileğimi kavrayıp çekti ve elimin üstüne minik bir öpücük kondurdu.

"Sorun ne sevgilim?" diye sordu temkinli bir sesle. Dokunuşu bile içimdeki sesi susturmuyordu. Benim içimde bana düşman bir Narin vardı ve Erdem'in yanında ne kadar sönük, yetersiz bir kız olduğumu haykırıp duruyordu. Önceden sadece fısıldar, düşüncelerime egemen olmaya çalışırdı ve ben onu bir şekilde engellerdim. Şimdi hüküm ondaydı, emirler yağdırıyor, kendi yerimi bilmemi söylüyordu.

"Sorun yok." desem de sesimdeki acı ve öfke karışımı tınıyı gizleyememiştim.

"Bir sorun var." Gözlerini bir an yoldan ayırıp bana kısa bir bakış attı, o sırada ona bakıyordum. "Ne oldu, hadi söyle."

Neden uzatacaktım ki? Zaten eninde sonunda içimdeki volkan taşacaktı.

"Eski sevgilinmiş." Kaşları çatıldı gözleri yola kilitli haldeyken. "Selda..." Bana tekrar bir bakış attı.

"Sana bahsettiğim, üniversitede çıktığım..."

"Evet, evet. Biliyorum."

"Biz dostça ayrıldık ve ara ara görüşüyoruz. Bu senin için sorun mu?" Yargılayıcı ya da sinirli değildi. Şefkatli bile diyebilirdim. Kafasının içinde erkek mantığıyla ne düşündüğünü biliyordum. Yeni sevgili, eskisiyle arkadaşlık edilmesinden hoşlanmaz ve görüşmemelerini ister. Keşke öyle olsaydı ama mesele bu değildi. Kadının Erdem'de gözü olmadığını zaten anlamıştım, hatta Erdem'in de ona göründüğünden farklı bir ilgi duymadığı açıktı. Mesele başkaydı. Ben Erdem'in yanında olması gereken kadının özelliklerini tanımıştım bugün. Bende olmayan özellikleri görmüştüm.

"Sorun bu değil. Ben..." Derin bir nefes aldım. "Ben anlamıyorum. Nasıl benimle beraber olabiliyorsun?"

"Ne demek şimdi bu?" Sesinden şaşkınlık akıyordu.

"Nasıl sevebiliyorsun beni? Sana yetemem. Selda'ya baktım ve kendimde olmayanların farkına vardım. Senin beni seviyor olman mantıksız geliyor. Nasıl olabiliyor, anlamıyorum."

"Narin... Bunları konuştuk seninle."

"Ben... Bilmiyorum. Gerçekten nasıl sevebiliyorsun? Benden ne istiyorsun? Ben sana bir şey veremem ki... Ben senin yanında..." Devamını getiremedim. Düşüncelerim söze döküldüğünde eğreti durmuştu.

"Senden bir şey istediğimi mi düşünüyorsun?" Direksiyonu sımsıkı tutarken bana bakmıyordu.

"Ben sadece... Beni sevmen anlamlı gelmiyor."

Sesi çıkmadı, bir süre daha kullandı arabayı, hızlanmıştı. Evimin olduğu sokağın başına geldiğimizde ise acı bir frenle durdurdu arabayı.

"Bu konuşmayı tekrar yapmamızın anlamı ne peki?" Sinirlenmişti. Bunu hissediyordum. Başını iki yana sallayıp hızla arabanda indi, ben de peşinden takip ettim. Elleriyle yüzünü silip atmak ister gibi sürterken onu arabanın diğer tarafından izliyordum. Bir süre gökyüzüne bakıp arabaya yaslandı, şimdi doğrudan bana bakıyordu yarı karanlığın içinden. "Neden Narin? Neden aynı noktaya geldik? Selda mı bir şey söyledi?"

"Onun bir şey söylemesine gerek mi var?" Ellerimi iki yana açtım. "Bir bana bak, bir de kendine. Görüyorum. Sen ne buluyorsun bende, anlamıyorum. Beni sevmen nasıl mümkün olabiliyor? Bunu en başından beri düşünüyorum. Bu adam beni sevmez, derken sevdiğini söylemen tuhaf geliyordu ama ben sana inanmayı çok istediğim için..."

Birden arabanın üstüne sertçe vurdu ellerini. Canı çok yanmış olmalıydı, ses çok şiddetliydi.

"Bu ne demek? Seni sevdiğime inanmıyor musun?"

"Ben..."

"Sen ne Narin? Sen ne? Allah aşkına, sana olan hislerimi göstermek için daha ne yapayım? Görüyorum, diyorsun ama aksine bir şey gördüğün yok. Körsün! Sabah ne kadar güzelken, şimdi karşıma geçmiş, seni nasıl seviyor olabileceğimi sorguluyorsun!" Elimi kaldırıp konuşmaya yeltensem de izin vermedi. Onu daha önce bu kadar öfkeli gördüğüm başka bir zaman hatırlamıyordum. Adeta titriyor, ateş kaplı bakışlarıyla öfke saçıyordu. "Neyi anlamadığını anlamıyorum ben de! Aşığım! Bunun için bir sebep mi lazım? Sana dedim, benim gözlerimden görünen Narin'le senin gördüğün Narin aynı değil, diye! Ama sen kendini ezmeye, benim sevgimi sorgulamaya devam ediyorsun! Yoksa istemeyen sen misin? Farklı olduğumuz bahanesini mi kullanıyorsun bana karşı?" Sesim çıkmadı, vardığı sonucun şaşkınlığını yaşıyordum. "Ben seni seviyorum Narin. Sebep istersen, sebep sunarım ama aşkın bir sebebe bağlanması gerektiğine de inanmıyorum. İşin aslı, sen seviyor musun? Önce buna bir karar ver! Çünkü şu an senin kadar ben de emin değilim!" Öfkeyle, cevap beklemeksizin bindi arabasına ve gaza yüklenerek hızla uzaklaştı. Ben de kalakaldım. Cevap bekleyen sorularla, içimde bana karşı olan benle savaş halinde kalakalmıştım.

Eve vardığımda annemin kollarına yıkıldım adeta. Saklamıyordum ondan. Erdem'in öfkeli sözcükleri, kendi endişelerim... Her şey birbirine girmişti. Anlattım annemin güzel kahve bakışlarının altında. Beni dinledi, saçlarımı okşadı.

"Ah be kızım, sevmese niye yanında dursun?" dedi en sonunda dizlerine uzanmış, yorgun haldeyken. Süt de ayakucumda sessizce krizimizi izliyordu.

"Bilmiyorum anne... Sadece o... O çok fazla ve ben... Ben eksik hissediyorum."

Ellerini saçlarımın arasında gezdirdi bir süre. Sonra alnıma bir öpücük kondurdu.

"Sen kendini görmüyorsun, kızım. Oğlan doğru demiş. Hem aşk için neden mi lazım? Kalbin kimi, ne sebeple seçeceği bize mi kalmış?" Gözlerime dolan yaşları engelleyemiyordum. "Sevgi çölde bulunan vaha gibidir, sen gitmiş bu vaha niye burada, diye soruyorsun." Derin bir iç çekiş ardından titrek bir sesle devam etti. "Baban sen lise mezuniyetini izlerken, çok güzel bir kız olduğunu demişti bana. Seni öyle severdi ki... Peşine takılacak erkekleri nasıl döveceğinin hesaplarını yapardı. Ama şöyle esaslı seven olursa, anlayacaktı gözünden. İşte o zaman rahat edecekti içi. Kısmet olmadı ama Erdem tam onun içini rahat ettirecek oğlanlardan."

Gözlerimden yaşlar daha hızlı süzülürken annemin bir kere daha babamdan böyle serbest, olağan bahsetmesinin şaşkınlığını yaşıyordum. Doğrulduğumda annem yumuşak ellerini yüzümde gezdirip yanaklarımdaki yaşları sildi şefkatle.

"Ah be kızım. Sen başkalarına bakma artık. Erdem görmüş işte seni sen yapan güzellikleri. Zorlama. Sevmese neden yanında olacak? Hem burada ben varım! Kötü niyetini görürsem vururum kafasına tavayı." Güldüm sözlerine, o da devam etti. "Vahayı kurutma kızım, çöle yağmur yağmaz, kuraklığın ortasında susuz, bir başına kalırsın."

Ona sımsıkı sarılırken nasıl bir hata yaptığımı fark etmiştim.


המשך קריאה

You'll Also Like

142K 12.3K 22
Her insan hata yapabilir. Ancak bir peri böyle bir ayrıcalığa sahip midir? Anikanos bu soruyu düşünmüyordu elbette. Sıkıcı mitoloji ve felsefe dersl...
197K 22.4K 51
Seni unutursam ey Kudüs! Sağ elim hünerini yitirsin. Seni anmaz, Kudüs'ü en büyük sevincimden üstün tutmazsam, dilim damağıma yapışsın! | Tevrat...
195K 20.4K 25
Yaklaşık yirmi dakikanın ardından okulun önündeki durakta inmiş, büyük binaya girmeden önce kısa bir bakış atıp derin nefes almıştı. "Pekala, işte ba...
16.6K 1.5K 27
Bir anda "Oyun Oynayalım mı?" adlı gruba alınan Göksel'in sonrasında anonimden aldığı mesajlarla gruptakileri korkutarak eğlenmesi ve devamında gelen...