ORTA ŞEKERLİ

By Asosyal_Kitapkurdu

3.6M 248K 25.7K

[Aşkın Tatları Serisi - 1] Bir lezzet düşünün. Biraz yaramaz, boyuyla romantikliği doğru orantıda, yaptığ... More

1. BÖLÜM "Süt, Bücür ve Hödük"
2. BÖLÜM "İstenmeyen Ot"
3. BÖLÜM "Turp Beyinli ile Yer Elması"
4. BÖLÜM "Tanısan Seversin"
5. BÖLÜM "Bücür Cadının Özel Şoförü"
6. BÖLÜM "Depresyon Meselesi"
7. BÖLÜM "Gözlerinde Kuşlar Uçan Kız"
8. BÖLÜM "İyi Şeyler"
9. BÖLÜM "Cem Vakası"
10. BÖLÜM "Süper Kahraman"
11. BÖLÜM "Sıcak Yenen İntikam"
12. BÖLÜM "Huysuz ve Tatlı Kadın" (1. Kısım)
12. BÖLÜM "Huysuz ve Tatlı Kadın" (2. Kısım)
13. BÖLÜM "Kısa Boy, Uzun Dil"
14. BÖLÜM "Bir Tuhaf His"
15. BÖLÜM "Kobra Takibi"
16. BÖLÜM "Kıskanmak Aşkın Kanunu"
17. BÖLÜM "Sevdiğim Kız Bana Abi Deyince"
18. BÖLÜM "Narin Papatyanın Sığınağı"
19. BÖLÜM "Tatlı İşkence"
20. BÖLÜM "Havadaki Güzel Koku"
21. BÖLÜM "Pamuk Prenses"
22. BÖLÜM "Bir Çuval İncir"
23. BÖLÜM "Narin'in Anahtarı"
24. BÖLÜM "Ve Nihayet"
25. BÖLÜM "Dost Tavsiyesi"
26. BÖLÜM "Aşk ve Gurur"
27. BÖLÜM "Doğru Seçenek"
28. BÖLÜM "Her Şey Karşılıklı!"
29. BÖLÜM "Sabrın Sonu Selamet"
31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (1. Kısım)
31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (2. Kısım)
32. BÖLÜM "Bir Rüya Gibi"
33. BÖLÜM "Yeni Bir Narin, Yeni Bir İhtiyaç"
34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (1. Kısım)
34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (2. Kısım)
35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (1. Kısım)
35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (2. Kısım)
36. BÖLÜM "Bir Küçük Eski Sevgili Meselesi" (1. Kısım)
36. BÖLÜM "Bir Küçük Eski Sevgili Meselesi" (2. Kısım)
37. BÖLÜM "Zayıf Nokta"
38. BÖLÜM "Büyük Bulaşma"
39. BÖLÜM "Aç, Muhtaç, Yarım"
40. BÖLÜM "Kabul Görme Telaşı" (1. Kısım)
40. BÖLÜM "Kabul Görme Telaşı" (2. Kısım)
41. BÖLÜM "Üçüncü Dünya Savaşı"
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (1. Kısım)
Dertleşme Seansı
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (2. Kısım)
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (3. Kısım)
43. BÖLÜM "Her Şey Güzel Olacak"
44. BÖLÜM "Biz"
45. BÖLÜM "Mutlu Sonsuz"
46. BÖLÜM "Gelecek" (Final)
TEŞEKKÜR
1. ÖZEL BÖLÜM "Acı Tatlı"
2. ÖZEL BÖLÜM "Tatlı Cadı, Tatlı Dil ve Tatlı Aşk"
3. ÖZEL BÖLÜM "Neşeli Günler"
4. ÖZEL BÖLÜM "En Güzel Ses"
5. ÖZEL BÖLÜM "Hamilelik Mesaisinin İlk Günü"
6. ÖZEL BÖLÜM "Huzur Kuşatması"
7. ÖZEL BÖLÜM "Hayatımızın Rutini"
AÇIKLAMA
Orta Şekerli 2 Milyon!
BURÇİN VE OZAN'IN HİKAYESİ TATLI TELVE BAŞLADI!

30. BÖLÜM "İki Erkek Arasında"

66.6K 3.9K 337
By Asosyal_Kitapkurdu

Bugün ders iptal olunca hemen bölümün başına bitirdim, zaten geceleri de biraz yazıyordum ki bitti. Sonunda sizlerle kavuşmaya hazır. Umarım beğenirsiniz. :) Bendenizin pazartesi vizeler başlıyor, yarın da İzmir Kitap Fuarı açılırken orada bulunacağım, azıcık durup hemen döneceğim. Ah bu vizeler :/

Laklak yapmayayım, bölümle sizi baş başa bırakayım. :)

İyi okumalar!

Yaşadığım, o ana kadar sürdürdüğüm hayatımı üçe ayırıyordum iki temel çizgiyle ayrılan. İlk parça, büyük bir mutluluk ve sevgi çemberinin ortasında, küçük tasalarımız eriyip giderken huzurla yaşadığım, babama yaslandığım zamanlardan oluşuyordu. O parçayı sonlandıran çizgi de babamın ölümüydü. İkinci parça babamı deli gibi özlediğim, onun boşluğunu bir türlü dolduramadığım, eksik ve ne kadar çabalarsam çabalayayım onun yaşadığı zamanlardaki gibi gerçek bir mutluluğa sahip olamayarak geçirdiğim günlerden ibaretti. Annem için ayakta durmalı, mutlu görünmeliydim ve başardığıma inanıyordum. Babama olan özlemimi görmezden gelmeye alışmıştım, ortaya çıktığı zamanlarda içimi saran acıya da. Evimizdeki onlarca fotoğrafına ve ölümün o ağır havasına rağmen hiçbir şey olmamış gibi davranmaya alışmıştım. Ve bütün bunların gölgesinde ben bir daha gerçekten ayakta, sevgi dolu, güvende hissedemeyeceğimi düşünüyordum. Umutsuzdum ve umutsuzluğa da alışmıştım.

Bu parçanın sonlanacağını beklemiyordum. Hatta bir beklenti de duymuyordum. Alışmıştım.

Ama sonlandı. Sonlandıran çizgi de Erdem'le tanışmamdı. Bir çağ kapanmış yeni bir çağ açılmıştı.

Birkan'ı hatırlıyordum. Ondan hoşlanmıştım. Onunlayken mutlu, güvende ve huzurlu hissediyordum. Babamı kaybettikten sonra ilk defa iyi, gerçekten iyi hissediyordum. Ama o benim farkında olmadığım bir gerçeği gözlerimin önüne sermişti. Babama benziyordu. Hayat görüşüyle, sözleriyle, bazen tavırlarıyla bile... Bunu bilincimde fark ederek yapmamıştım ama o bana söylediğinde fark etmiştim. Kalbimin nasıl kırıldığına da hatırlıyordum. Babamı tekrar kaybetmiş gibiydim. Ama benim için bir çizgi olmamıştı hayatımda. Yola devam etmiştim.

Erdem bir rüya gibiydi benim için. Gerçek olduğuna inanmıyordum. Elimden kayıp gidiverecekti sanki. Onun ne kadar harika olduğunu düşünüyordum. Ben ona yetişemezdim ama o beni sevdiğini söylüyordu. Anlamıyordum ama mutluydum. Onun yanında olmaktan mutluydum. Uzun zamandan beri yabancılaştığım kadar gerçek bir mutluluk vardı kalbimde. Korksam da Erdem'le olma isteğime karşı koyamıyordum. Üzüleceğimi düşünüyor ama onun rüya bile olsa verdiği mutluluktan kaçamıyordum. Ben gibi hissetmiyordum, ben gibi davranmıyordum, eski Narin bir yabancı gibiydi ve ben mutlu, yeni Narin'in hülyalı hayatında kayboluyordum. Birsen Abla'nın gelişi ile bu anların özellikle ayarlanmış olması gerçeği de vurmuştu beni aslında. Sözleriyle utandırsa da daha değerli görünmüştü karşılaşmamız gözüme.

Beni öptüğünde ilk anda kendimi çekmem gerektiğini düşündüm. Ama sadece düşündüm. Çünkü istemiyordum. Bir bakıma, yapmam gerekmiyordu da. Kalbim heyecanla zıplıyordu, atmak değildi yaptığı, kan pompaladığı da yoktu. Yerinde zıplıyordu, takla atıyordu. Erdem belimden kavramış, bedenini kıvırmıştı ve ben farkında bile olmadan ona yetişebilmek için parmak uçlarımda yükselmiştim. Sihir yapıyordu sanki. Deli gibi utanıyordum ama kaçamıyordum. Erdem başkaydı, hep başkaydı ve ben bunu bir kez daha görmüştüm. Ben ona süzülmüştüm, o farkında mıydı emin değildim.

O anları hatırlayınca yine utandım. Sözünü etmemişti ilerleyen günlerde, minnettar kalmıştım. Tekrarı da olmamıştı. Erdem'e o an ne olduysa olmuştu. Anlamamıştım ama sorgulama gereği de duymuyordum. Utanç verici ama heyecanla beni öldüren bir andı. En azından bunu yaşamıştım. Sevdiğim adamla... İyice utanmıştım. Utançtan eriyip gitmesem iyiydi.

"Gülümsüyorsun, kızarıyorsun. Ne düşünüyorsun sen öyle?"

Başımı kaldırdığımda odamın girişinde duvara yaslanmış, başını yana eğmiş, geniş bir gülümsemeyle bana bakan Erdem'i görmüştüm.

"Sen... Sen ne zaman geldin?" Ancak o zaman dirseğimi masaya, elimi yanağıma yaslamış halde, tavana doğru baktığımı fark edebilmiştim.

"Biraz oluyor. O kadar dalmışsın ki, fark etmedin bile. Ben de bu hülyalı hallerini izleyeyim, dedim." Yerinden doğrulup bana yaklaştığında yerimden kalkmamıştım bile. Sandalyemin kollarına yaslanıp kollarını iki yanımda tutarak eğildiğinde, ben onun hapsinde kalmıştım. Yüzlerimiz çok yakındı, gözleri de tam olarak gözlerimle dip dibeydi. "Ne düşünüyordun?"

Yutkundum ama bu epey sesli olmuştu. Gülümsemesi genişleyip sırıtma halini aldığında ben de elim ayağımı birbirine dolamakla meşguldüm.

"Ne düşüneceğim? İş, güç..."

Kaşlarını kaldırıp dudaklarını birbirine bastırdı. Tabi ki inanmayacaktı. Ben bile inanmıyordum.

"Nasıl iş, güç öyle? Seni gülümsetip yüzünü kıpkırmızı ediyor."

Gözlerimi çekemedim ama cevap da veremedim. Bal gibi de anlamıştı onu düşündüğümü. Zaten gözünden neyi kaçırabilmiştim ki son zamanlarda? Gizliden baksam hemen yakalıyordu, onunla ilgili konuşsam duyuyordu, lafın gelişi söylediğim bir sözcüğü en ince ayrıntısına kadar irdeliyordu.

Cevap vermeyeceğim netleştiğinde yanağımdan öptü ama hemen çekilmedi. Oysa daha çok gençtim ben, yaşayacak uzun bir ömür vardır önümde, diye ümit ediyordum. Ama Erdem yüzünden genç yaşımda kalp krizinden ya da nefessizlikten ölüp gidecektim.

Çekildi sonra ama lafın gelişi. Burunlarımız bile birbirine değiyordu.

"Aklını okuyorum tatlı cadı. Ve okuduklarım çok hoşuma gidiyor."

İnanırdım, okurdu, yapardı. Zaten bakışları beynimi görüyor gibi yakarak bakıyordu. Hem okumasa ne olacaktı? Ben hislerimi nasıl gizlediğimi çoktan unutmuştum. Ne hissetsem, Erdem'e naklen yayın yapıyordum.

"Gitsek mi?"

Gülerek doğruldu bu sözüme.

"Bu cümleyi kurduysan, fena halde utanmışsın, demektir. Artık öğrendim." Bir de yetmiyormuş gibi göz kırptı! Eğleniyordu benimle ve ben ağzımı açıp da iki tersleyemiyordum. Akşam eve gittiğimde aklım başıma geliyor, şurada şunu deseydim, diye hayıflanıyordum.

Paltomu giyerken masama yaslanmış beni izliyordu. Ama az önceki anlardan sonra dengem oynadığı için kolunu bulup geçirememiştim. Kendi çevremde bir tur döndüğümde Erdem bir kahkaha patlattı.

"Dur, şaşkın!" deyip yaklaştı, tam önüme geçip paltoyu giymem için yardım etti. Bunu yaparken de sırıtıyordu. Bu adam sürekli sırıtıyordu.

"Birden dolandı kolu da..." diye geveledim. Sussam, sessizce beklesem olmazdı. Hani ağzımdan çıkan da anlamlı sözler değildi ya.

Erdem gülmeyi bıraktı, gözlerini kısıp desteğiyle giyebildiğim paltonun yakalarını kavrayıp çekti beni.

"Ben yanındayken böyle sağının solunun birbirine girmesi, ne yapacağını şaşırman nasıl hoşuma gidiyor bilemezsin."

"Yeterince belli ediyorsun zaten." diye homurdandım. Tekrar yanağımdan öptü ve kolunu omzuma doladı.

"Hadi, ben Melek teyzemi özledim."

Uzun bir aradan sonra yemeğe gelecekti ve ben heyecanlıydım. Annemin Erdem'le aramızdakilerden haberi yoktu, uzunca bir süre de olmayacaktı ama bu heyecanlanmama engel değildi. Annem Erdem gibi bir iş arkadaşım olduğu için mutluydu, ona güveniyordu ama sevgilim olduğunu öğrense, ne derdi onu bilmiyordum. Önce ben alışmalıydım ki, açıklayabileyim. Her şey çok yeniydi.

Eve vardığımızda annem kapıyı büyük bir coşkuyla açarken Süt de son hızla, dilini sallaya sallaya bana koştu. Ben hep olduğu gibi bu karşılama merasiminin tadını çıkarıp onu öpücüklere boğdum. Annem önden giderken Erdem dirseğimden tutup kulağıma fısıldadı.

"Köpeği bile kıskanmama neden oluyorsun."

Daha utanmama fırsat kalmadan kucağımdaki Süt hırlayıp alanını belli etme telaşına düşmüştü. Erdem kaşlarını çatıp köpeğin gözlerinin dibinde işaret parmağını sallamıştı. Hayatımda yer eden iki önemli erkeğin arasındaki sular durulmuyordu işte.

Annem döktürmüştü. Masaya baktığımda işten erken çıkıp sırf Erdem gelecek diye nasıl özen gösterdiğini çok açık görebiliyordum. İzmir köfte, nohutlu pilav, cacık... Hani her zaman güzel yemekler yapardı da terziden yorgun dönünce bu kadar özenmezdi.

"Melek teyzeme bak! Sofra mı cennet mi bu, karar veremedim."

Erdem sanki kendi çok iyi yemek yapmıyormuş gibi açlıkla annemi överken annem de gülerek karşılıyordu bu sözleri. Ben de onların tatlı halini izlemekten kendimi alamıyordum. Aslında annem olmasa bizim küçük masamızda epey iri duran Erdem'i uzun uzun izlemek isterdim ama anneme yakalanmamak adına kısa bakışlarla yetiniyordum. Her bakışımda da ayarlanmış gibi Erdem'le göz göze kalmaktan da kaçamıyordum.

Yemeğe başladığımızda da Erdem'in övgüleri bitmedi. Annemle her zaman iyiydiler ve bu hoşuma gidiyordu. Gülümsememi engelleyemiyordum. Annem o kadar sevgi dolu bakıyordu ki adama ses çıkaramıyordum.

"Hep bir oğlum olsun istemiştim Narin doğmadan önce." dediğinde şaşkınlıkla baktım anneme. Geçmiş günlere dalıp gitmişti, dalgın gülümsemesinden eski günlerin gözünün önünde olduğunu seçebiliyordum. "Tabi insan sağlıklı olsun, yeter, diyor ama içinden geçen de oluyor illa. Ben tam oğlancıydım. Nerede bir oğlan çocuğu görsem, yanaklarını sıkar, uzun uzun severdim. Narin'ime de çok sevindim tabi." Bana bakıp gülümsedi. "Ne yalan söyleyeyim Erdem, sana pek kanım ısındı. Narin işe başlarken endişeliydim, orada nasıl insanlarla karşılaşacak, nasıl başa çıkacak, yardım edeni olur mu? Allah seni bize gönderdi, içim rahat şimdi."

Erdem bana bakıp gülümsedi. Annem aramızdakileri bilse aynı şekilde konuşur muydu? Bilemiyordum. Oğlum gibi görüyorum, demeye getirmişti de ağabeyim niyetine mi demişti, bilemedim. Ama Erdem pek de o anlama getirmiş görünmüyordu.

"O bana emanet." dedi anneme gülümserken.

Yemeğin sonuna doğru lokantada dönen komik olayları anlatmaya dalmışken ve yemek gayet güzel sonlanacak derken kıskanç köpeğim Süt bombayı patlattı.

Erdem kaşlarını çatıp ayağına baktığında şaşkınlıkla geri çekildi. Yüzündeki şok ifadesiyle bakışlarının olduğu noktaya baktım ben de. Ve o anda olanı gördüm. Masanın altına hangi ara, nereden girdiğini bilemediğimiz Süt, arka bacağını kaldırmış, sanki dünyanın en normal olayını gerçekleştiriyormuş gibi küçük tuvaletini Erdem'in ayağına bırakmıştı. Erdem'in çorabı ıslanmıştı ve Süt halinden fazlasıyla memnundu.

Annem büyük bir feryat koparıp Süt'ü kaptığı gibi götürürken Erdem hemen çorabını çıkardı ama pantolonunun paçası da biraz nasiplenmişti. Ben ciddi kalmaya çalışarak banyoya çektim onu paçasını yıkamamız gerektiğini söyleyerek. Musluğu açıp biraz da çamaşır tozu döktüm elime.

"Neden yaptı anlamıyorum." diye mırıldandığımda Erdem sessizce dikiliyordu. Banyo musluğunun altına uzattığı paçasını yıkamaya başladım, o da ayağını sessizce uzatmaya devam ediyordu. "Daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştı." Gülecektim, mümkünatı yok, dayanamayacaktım.

"Gül, gül." dedi en sonunda Erdem. "Bütün karizma yerle bir oldu zaten, bir de sen vur."

Ellerim köpüklenmişken doğrulup Erdem'in yüzüne baktım. Kaşlarını çatmış, dudaklarını sinirle kıvırmıştı. Olanlar düşünüldüğünde daha da komik geldi bakışı ve ben daha fazla dayanamayıp kahkahayı patlattım. Gözlerim sızlıyordu gülerken. Süt yahu! Nereden aklına gelmişti küçücük köpeğin? Aşkta ve savaşta her şey mübahtır, kuralı hayvanlarda da geçerliydi demek ki.

Ben kendimi toparlayamadan gülmeye devam ederken Erdem yüzüme bütün ciddiyetiyle bakmayı sürdürdü ama en sonunda ifadesi yumuşadı ve gülümsedi.

"Böylesine kıskançlık yapanını hiç görmemiştim. Bir de Cadı'ya kıskanç derim."

Ben derin derin nefesler alıp kendimi sakinleştirmeye çalışırken gözlerim yaşarmıştı. Başımı iki yana sallayıp ıslanmış paçaya eğildim.

"Gerçekten..." dedim ama bir kıkırtı dalgası daha yükseldi ciğerlerimden. "Ben de görmedim böylesini." Paçayı çitilemeyi bitirip doğruldum. "Neyse, temiz oldu bak." Başımı yana eğdim ve gülümsememi engelleyemedim. Erdem de birden boş bulunmuşluğumdan faydalandı ve yanağıma hızlı bir öpücük kondurdu. "Dursana..." diye mırıldandım utancımı engelleyemezken. "Annem görecek."

"Sen de beni fazlasıyla sınıyorsun ama..." diye mırıldandığında hemen kapıya doğru koştum kızardığımı hissederken.

Banyodan çıktığımızda annemin balkonda Süt'ü azarlıyor olduğunu duyduk. "Seni zibidi seni!" diye bas bas bağırıyordu. Komşular zaten annemin Süt'ü çeşitli nedenlerle azarlamasına alışık olduklarından yadırgamazdı ama bu suçu ilkti. Sonunda cezasını çekmek üzere, küçük aşkımı balkonda bırakıp yanımıza geldiğinde kaşlarını indirip Erdem'in paçasına baktı.

"Kusura bakma Erdem oğlum. Böyle huyları yoktu hiç."

Erdem sorun olmadığını söyleyip ıslak paçasıyla çıktığında ben de onu uğurlamak için peşinden gittim. Ne kadar, kuruyana kadar kalmasını söylese de annem, tez elden evine gidip üstünü değiştirmek istemişti.

Arabanın yanına vardığımızda annem de pencereden el sallıyordu. Bu yüzden birbirimize fazla yaklaşamadık. Oysa ona sarılmayı çok istiyordum. Bana bakıp gülümsedi.

"İlginç bir akşam oldu." deyip paçasını kaldırdığında tekrar gülmekten kendimi alamadım.

"Kesinlikle öyle oldu!"

Pencereye kısa bir bakış attı, annem hala bizi izliyor olsa gerekti. Sırtım dönük olsa da Erdem'in bakışında anlamıştım.

"Sana bir şey verecektim, unutmuşum." dedi elini cebine atarken. Çıkardığı bir lolipoptu. Allah'ım! Yerin dibine giriversem olmaz mıydı? Ne güzel, lafını edip beni utandırmıyor, demiştim ama o daha derinden vurmuştu. Bana uzatırken çarpık gülümsemesini takınmıştı ve az önce ona alayla gülmemin öcünü alıyordu adeta.

"Te-teşekkürler." dedim alırken. Ama hemen bırakmadı. İkimiz de tutuyorduk şimdi.

"İyi geceler..." dedikten sonra lolipopu bıraktı ve ekledi. "Sevgilim..."

Yutkundum ve onun loş ışıkta parlayan gözlerine baktım. Arabasına binişini izledim ve sonunda hareket etmeye zar zor derman bularak eve döndüm.

Annem oturma odasına ayaklarını altına çekmiş oturuyordu.

"Cezası ne kadar bu sefer?" dedim Süt'ü kast ederek.

"Bütün gece! Misafire bunu yapmak neymiş, görsün."

Başımı iki yana salladım. Tabi ki soğuk gecede ben dayanamazdım. Annem uykuya dalar dalmaz bebeğimi eve alacaktım.

"Sen otur bakayım yanıma." dediğinde ise meraklanmıştım. Sessizce oturdum yanıma. Uzanıp elimi kavradı. "Erdem'le nedir aranızdaki?" Gözlerim yerinde çıkacaktı sanki nasıl açtıysam. Şaşkınlık boğazıma düğümlenip kalmıştı.

"İ-iş arkadaşım, ne olacak?" dedim gözlerimi annemin göremeyeceği bir yerle kaçırma telaşı ile. Çekilememiştim, annem sımsıkı kavramıştı ellerimi.

"Kızım, saf derler bana. Pek anlamaz, derler de aklım olmadığından değildir hiç. Ben kör müyüm? Hani kör bile görür ya bakışınızı..." Kızmıyordu, ayıplamıyordu, sesinde anlayış ve biraz da endişe vardı. "Sen ne zaman anlatacaktın kim bilir?" İşte şimdi biraz kınama eklenmişti sesinin tonuna.

"Ço-çok yeni... Ondan... Yoksa anlatacaktım." Bu kadar çabuk döküleceğimi ben de düşünmemiştim.

Annem başını sallayıp güldü.

"Biz seni iyi yetiştirdik. Baban da hep sana güvendi, senden yana gözü hiç arkada değildi. Ondan ben de sana güveniyorum. Hem Erdem de seni üzeceğe benzemez. Hayırlısı olsun..." dediğinde babamdan pek bahsetmiyor olmasına rağmen şimdi gözleri dolarak onu anmasına şaşırmıştım. Ama şaşkınlık yerini hemen hüzünle karışık mutluluğa bıraktı kalbimde. Annemi sımsıkı sardım. Onu anlıyor olmanın sızısı vardı ruhumda. Birini çok sevmenin nasıl bir his verdiğini anlıyordum. Ve korku...

Annemle sarmaş dolaş geçen dakikalardan sonra kıkırdayarak sildik gözlerimizdeki yaşı. Bir süre daha başka meselelerden konuştuk. Esnediğinde uyku vaktinin geldiği belliydi. Odasına geçti, bense Süt'ü çıkarabilmek için beklerken Erdem'e mesaj attım.

"Annem anlamış."

Çok geçmeden mesaj gelmişti bile ondan.

"Neyi?"

"Bizi. Ne olduğumuzu..."

"Neymişiz?"

Yandan gülümsemesi ile kaşlarını kaldırıp bakışını görüyordum yanımdaymış gibi.

"Gıcık mısın sen?"

"Hayır, aşığım."

Yutkundum. Telefona bakarken titreyerek yazmıştım cevabı.

"Sevgili olduğumuzu anlamış."

"Anlamasa şaşardım. Bana öyle âşık bakıyorsun ki, herkes anlar."

"Gıcık."

"Senin beyaz bücür kadar değilimdir, eminim."

Yaşananları düşünüp güldüm tekrar.

"Cezalı şimdi."

"Hak etti."

"Kıyamam ona."

"Kıskanıyorum. Feci şekilde... Küçük bir köpeği kıskanıyorum."

"Çevremdeki bütün erkekler neden bu kadar kıskanç?"

"Fazla güzel ve tatlı olduğun içindir. Süt şansına küssün. Sen benimsin."

Kalbim durarak mesaja baktım. Karşılıklı konuşmadığımız için şükrettim. Hem bu bana biraz da cesaret vermişti.

"O zaman Cadı da kendini alıştırsa iyi eder."

"Nedenmiş?"

"Gıcık."

"Hödük, turp beyinli, hanzo... Bu biraz daha hafif kalıyor sanki. Kabul edebilirim." Ben gülerek mesajı okurken bir mesaj daha geliverdi. "Cadı neye alıştıracak kendini?"

"Malum nedenler."

"Şu, 'malum nedenler' neymiş, biraz daha açamaz mısın?"

"Şansını zorlama bence."

"Peki, nasılsa anladım, sevgilim. :) Lolipopunu yedin mi?"

Bana resmen mesajla bile işkence etmeyi başarıyordu.

"Gıcık."

"Yedin mi?"

"Hayır, henüz değil."

"Belki de biraz daha bekleyip yanımdayken yemelisin."

Parmaklarım harflerin üzerinde beklerken ne cevap vereceğimi bilemiyordum. Ne yazılırdı buna? Kastettiği gayet de açıktı. Hem ben de ne halt yediğimi biliyordum. Farkında olmasam da davetkâr davranmıştım.

Ben aklımı başıma toparlayamadan bir mesaj daha göndermişti.

"Aklımdan çıkmıyorsun."

Ben yokken kalbime pil takmışlardı kesin, yoksa çalışmaya devam ediyor olmasının başka açıklaması olamazdı. Ne yazılırdı buna? Güzel bir cevap yazmak istiyordum ama kelimeleri toparlayamıyordum.

"Sen de kalbimden çıkmıyorsun."

Gönder tuşuna bastıktan sonra hayretle inledim. Ben bu mesajı gerçekten göndermiş miydim? Mümkün müydü? Gönderilen mesajın geri alınma şansı var mıydı? Koltuğu dişlerken telefonu uzağıma fırlattım. Bir süre sonra cevabın geldiğini işaret eden mesaj sesiyle birlikte yüzümü kapattım ellerimle. Ama sonra usulca yaklaştım ve telefonu alıp mesajı açtım.

"Seni utandırmamak için kendimi tutuyorum."

Yine ne olmuştu ki? Sadece romantik olmaya çalışıyordum.

"Süt'le ilgilenmem gerek. Donacak küçük aşkım."

"Bilerek yapıyorsun, değil mi?"

"Senden önce o vardı, ne yapayım?"

"Öyle olsun. Ben de Cadı'ya sarılıp uyurum."

"Benim için öp onu."

Gülümseyerek yazdığım son mesaj için beni pişman etmesi uzun sürmedi tabi ki. Gol atsın diye pas vermiş gibiydim.

"Şu an senin için değil, seni öpmek istiyorum."

"Hani beni utandırmamaya çalışıyordun?"

"Vazgeçtim. Utanınca ayrı bir tatlı oluyorsun. Eminim şu anda da öylesin. Orada olmam lazımdı."

Alt dudağımı tüm hıncımla kemirirken Erdem'e daha çok koz vereceğimi biliyordum sohbet devam ettikçe. Bu yüzden istemeden de olsa sonlandırmam gerekiyordu.

"İyi geceler Erdem."

"İyi geceler minik sevgilim. Yarın görüşeceğiz. :)"

Mesajdaki tehdit açıktı. Derin bir nefes alıp gerçekten de isteksizce telefonu bırakarak Süt'ü içeri almak için kalktım. Ellerimin titrediğini fark ettim balkon kapısını açarken. Erdem beni karmakarışık ediyordu, yanımda olmasına bile gerek yoktu bunun için!

Süt'ü kucağıma aldığımda bana kızgın bakıyormuş gibi geldi. Neredeyse onu aldatıyormuş gibi hissedecektim! Oysa ben ona evlat gibi bakmıştım.

Ne ara bu hale gelmiştik?

Continue Reading

You'll Also Like

187K 11.2K 52
Bir bataklığın içinde ruhumu kaybetmeye adım adım yaklaşmamın, Kendi kişiliğimi hiçe sayarcasına ayaklarımın altında ezişimin, Alazlanarak benliğimi...
1.2M 59.6K 53
Numara sallayıp, komutana denk getirmek mi? 07.12.2022 #beyza etiketinde 1.sıra 29.06.2023 #avukat etiketinde 1.sıra 18.01.2023 #hakim etiketinde 1...
7.7K 333 5
Bir şehir. Adı; Gazze. Kızıl bir çöl, çamurlara bulanmış bir akdeniz, ambargo ile kuşatılmış büyük bir hapishane. Bir doktor: Farah. Türkiye'de okuyu...
2.3M 3.2K 23
"Erkekler ağlar mı Egemen ?" "Ağlar." diye yanıtladı beni hiç düşünmeden. "Ne zaman ?" Merak ediyordum. Kadınlara inat erkekler ağlamaz tabusunun ne...