ORTA ŞEKERLİ

By nurrelia

3.6M 249K 25.7K

[Aşkın Tatları Serisi - 1] Bir lezzet düşünün. Biraz yaramaz, boyuyla romantikliği doğru orantıda, yaptığ... More

1. BÖLÜM "Süt, Bücür ve Hödük"
2. BÖLÜM "İstenmeyen Ot"
3. BÖLÜM "Turp Beyinli ile Yer Elması"
4. BÖLÜM "Tanısan Seversin"
5. BÖLÜM "Bücür Cadının Özel Şoförü"
6. BÖLÜM "Depresyon Meselesi"
7. BÖLÜM "Gözlerinde Kuşlar Uçan Kız"
8. BÖLÜM "İyi Şeyler"
9. BÖLÜM "Cem Vakası"
10. BÖLÜM "Süper Kahraman"
11. BÖLÜM "Sıcak Yenen İntikam"
12. BÖLÜM "Huysuz ve Tatlı Kadın" (1. Kısım)
12. BÖLÜM "Huysuz ve Tatlı Kadın" (2. Kısım)
13. BÖLÜM "Kısa Boy, Uzun Dil"
14. BÖLÜM "Bir Tuhaf His"
15. BÖLÜM "Kobra Takibi"
16. BÖLÜM "Kıskanmak Aşkın Kanunu"
17. BÖLÜM "Sevdiğim Kız Bana Abi Deyince"
18. BÖLÜM "Narin Papatyanın Sığınağı"
19. BÖLÜM "Tatlı İşkence"
20. BÖLÜM "Havadaki Güzel Koku"
21. BÖLÜM "Pamuk Prenses"
22. BÖLÜM "Bir Çuval İncir"
23. BÖLÜM "Narin'in Anahtarı"
24. BÖLÜM "Ve Nihayet"
25. BÖLÜM "Dost Tavsiyesi"
27. BÖLÜM "Doğru Seçenek"
28. BÖLÜM "Her Şey Karşılıklı!"
29. BÖLÜM "Sabrın Sonu Selamet"
30. BÖLÜM "İki Erkek Arasında"
31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (1. Kısım)
31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (2. Kısım)
32. BÖLÜM "Bir Rüya Gibi"
33. BÖLÜM "Yeni Bir Narin, Yeni Bir İhtiyaç"
34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (1. Kısım)
34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (2. Kısım)
35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (1. Kısım)
35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (2. Kısım)
36. BÖLÜM "Bir Küçük Eski Sevgili Meselesi" (1. Kısım)
36. BÖLÜM "Bir Küçük Eski Sevgili Meselesi" (2. Kısım)
37. BÖLÜM "Zayıf Nokta"
38. BÖLÜM "Büyük Bulaşma"
39. BÖLÜM "Aç, Muhtaç, Yarım"
40. BÖLÜM "Kabul Görme Telaşı" (1. Kısım)
40. BÖLÜM "Kabul Görme Telaşı" (2. Kısım)
41. BÖLÜM "Üçüncü Dünya Savaşı"
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (1. Kısım)
Dertleşme Seansı
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (2. Kısım)
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (3. Kısım)
43. BÖLÜM "Her Şey Güzel Olacak"
44. BÖLÜM "Biz"
45. BÖLÜM "Mutlu Sonsuz"
46. BÖLÜM "Gelecek" (Final)
TEŞEKKÜR
1. ÖZEL BÖLÜM "Acı Tatlı"
2. ÖZEL BÖLÜM "Tatlı Cadı, Tatlı Dil ve Tatlı Aşk"
3. ÖZEL BÖLÜM "Neşeli Günler"
4. ÖZEL BÖLÜM "En Güzel Ses"
5. ÖZEL BÖLÜM "Hamilelik Mesaisinin İlk Günü"
6. ÖZEL BÖLÜM "Huzur Kuşatması"
7. ÖZEL BÖLÜM "Hayatımızın Rutini"
AÇIKLAMA
Orta Şekerli 2 Milyon!
BURÇİN VE OZAN'IN HİKAYESİ TATLI TELVE BAŞLADI!
Yeni kullanıcı adım ve Instagram!

26. BÖLÜM "Aşk ve Gurur"

56.7K 4.2K 252
By nurrelia

Bölüm ismi de bir acayip oldu. :D  Öyle entrika falan yok da isim bulamadım. :P 

Ben bölümü bitirdim, durdum, dedim ki, dursun bu bölüm bir köşede, cuma atayım. Sonra da dedim ki ben okuyucuları özlerim, onlar Narin'le Erdem'i özler. Ne gerek var böyle hasretlik çekmeye? Paylaş gitsin. Ve yine huzurlarınızdayım. :)

Herkes duysun, Onur'cuğumuzun hikayesi de gelecek. Onu güzel bir süründüreceğiz. :D Bilmiş bilmiş konuşmalarını ona yedireceğiz. :P Amazon'la Diktatör'ün kapışmasına hazırlanmaya başlayabilirsiniz. :D 

Bu arada yeni kitabım Seher Vakti de Postiga Yayınları'ndan çıkmak için hazırlanmaya başladı. :) İlginizi çekerse.. :)

Eh, ben de bölümü paylaşıp lanet ders tarihi çalışmaya gidiyorum. Arkamdan okuyup üfleyin. Zihin açıklığı, sabır, aklı falan çok lazım bana. :/

Ay ne lak lak yaptım kendi kendime. :D İyi okumalar şekerpareler, baklavalar, sütlaçlar!! ♥

Odamda yatağıma oturmuş, dizlerimi karnıma çekip kollarımla sımsıkı sarmış halde sıkıntıyla yerde açık duran ve doldurmamı bekleyen küçük valizime bakıyordum. Onur Bey'den ertesi sabah erkenden kongre için yola çıkacağımız için hazırlık yapmak üzere izin aldıktan sonra doğruca eve gelmiş ama sürekli hazırlanma işini geciktirmiştim. Önce Süt'ü yürüyüşe çıkarmıştım, uzun süre dışarıda avare avare dolaştıktan sonra eve dönünce uzun bir banyo keyfi yapmıştım. Tabi aklımdaki düşüncelerle ne kadar keyif denebilirse... O sırada annem gelmiş, onunla olabildiğince neşeli görünmeye çalışarak mutfakta laflamıştık. İştahım pek yoktu ama bu nadiren karşılaşılan bir durum olduğundan annem hemen fark edeceği için iştahlı görünmeye çalıştım.

Annem Bursa'ya gideceğimi duyunca şaşırmış, daha ben bir şey diyemeden "Erdem de geliyor mu?" diye sormuştu. Kiminle gideceğimi söylemedim ama Erdem'in olmadığını duyunca güvensiz bir bakış atmıştı. Beni şehir dışına göndermek onun için büyük bir elzemdi. Ama ben de o evde olmadığında büyük bir karamsarlık ve yalnızlığa düştüğüm için onu anlıyordum. Sanırım, çok sevdiği bir insanı kaybeden herkeste olan bir korku ve endişeye sahiptik ikimiz de. Sevdiğimiz insanların gözümüzün önünde, uzanabileceğimiz kadar yakınımızda olmaması ürkütüyordu bizi. Yine de artık büyüdüğümü kabullenmek zorunda olduğunu söyleyerek gülümsemişti.

Odamın kapısını çaldığında ben halen kirpi gibi büzülmüş haldeydim. Girmesini söylediğimde hafif bir gülümsemeyle içeri süzüldü. Bana benzemeyen güzel yüzüne baktım. Gülümsemesi yüzünde donup kalmıştı.

"Ama hala hazırlanmamışsın!"

Omuzlarımı silktim. Bu halim çocukluğumu hatırlatmıştı. İstemediğim bir şeyi yapmak zorunda kaldığımda da aynı tavırları gösterirdim.

"Sen gitmek istediğine emin misin?" deyip yatağıma oturduğunda gözlerindeki şüphe ve endişeyi görebiliyordum.

"Eminim. Sadece valiz hazırlamayı sevmiyorum."

"Ben yapayım mı senin için?"

İyi niyetle parlayan gözlerine baktım. Saf kalbi bazen korkutucu, bazen de insanın içini acıtan bir gerçek oluyordu. Babamın bir keresinde annemle ilgili şakayla karışık, "O değil de, bu kadını ben olmasam az kandırmazlar! Ne safsın hanım!" dediğini hatırlıyordum. Annem insanların ardındaki kötülüğü görmekte zorlanırdı, hep iyi yaklaşır, babamın da dediği gibi fazlasıyla kandırılırdı. Zamanla öğrenmeye başlamıştı ama iyi yüreği hep oradaydı. İnsanlar bazen akli bir sorunu olduğunu bile düşünürdü ama ben bilirdim ki sadece kalbi saf kalmıştı. Çocuk yaşta babamla evlenmiş olmasının payı da büyüktü elbet.

"Yaparım anne, gerek yok yorulmana. Bütün gün zaten çok çalışıyorsun."

Uzanıp saçımı okşadı. Büyüdüğümü kabulleniyor mu demiştim? Şu anda tam olarak beş yaşındaymışım gibi bakıyordu bana.

"Sende bir haller var. Canın istemiyorsa gitme. İstersen patronunla konuşayım."

"Anne... Ciddiyim, gitme kararını ben verdim. Kimse zorla git demiyor, merak etme sen. Yavaştan toparlanırım ben. Zaten bir hafta bile kalmayacağız, çok fazla eşyaya gerek yok."

Başını sallayıp hafifçe gülümsedi.

"Benim cadı kızımı kimse zorlayamaz zaten." deyip dizlerine tutunarak kalktı. Bense cadı kelimesine takılmıştım. Tek başına Erdem'e dair her şeyi kafama dolduruyordu bu kelime. Sanki hep aklımda değilmiş gibi...

Derin bir nefes alıp yerimden kalktım. Bir köşeden başlamalıydım. Sabah erkenden Ozan gelecekti ve ben vazgeçmemek için kendimi zor tutuyordum. Erdem'den uzaklaşmak iyi gelecekti ama ben Erdem'den uzaklaşmak istemiyordum ki! Şu akılla kalbin birbiri ile savaşması buydu galiba. Mantığım ve duygularım büyük bir savaşın içindeydi, bense çapraz ateşte kalmıştım.

Tam dolabımın kapağıma uzanmıştım ki telefonumun sesiyle irkildim. Mesaj Erdem'dendi. Elim titremeye başlamıştı. Heyecan, endişe, ondan mesaj gelmesinin mutluluğu ve hayal kırıklığım... Bütün duygular zihnimde çorba olmuştu.

Zorla da olsa mesajı açtım.

"Apartmanın önündeyim. Seninle konuşana kadar da bekleyeceğim. Mesajı görür görmez gelebilir misin? Lütfen."

Okuduğum cümleleri algılama çalışırken yutkundum. Evimin önünde mi bekliyordu? Odamdan titrek adımlarla çıktım. Kulak kabarttım anneme. Oturma odasından televizyonun sesi yükseliyordu. İçeri girdiğimde koltukta Süt'le oturan annemi gördüm. Süt gözlerini ekrana kilitlemişti. Sanki Türkiye gündemi onu fazlasıyla ilgilendiriyormuş gibi iri iri açtığı gözlerle televizyonu izliyordu.

Anneme gülümseyip usulca yanına oturdum. O dalgın bir şekilde televizyona bakarken belli etmeden perdeyi hafifçe araladım. Yolun diğer tarafında hep yaptığı gibi elleri ceplerinde, arabasına yaslanmış halde bekleyen Erdem'i gördüm. Onun da gözleri penceremizdeydi, her ne kadar perdeyi çok açmamış olsam da baktığımı fark etmişti. Elini kaldırdı. Ben de hızla perdeyi indirdim.

"Ben biraz dolaşacağım." dedim anneme. Annem kaşlarını çatıp bana baktı.

"Gecenin bu vaktinde mi?"

"Şey... Sıkıldım ya. Uzaklaşmam zaten, hemen dolaşıp gelirim."

"Süt'ü de al yanına."

Başında bir erkek olsun, der gibi... Süt Erdem'i görünce sakin durmazdı.

"Anne, uzaklaşmayacağım. İki tur atacağım, geleceğim hemen." Yanağına sulu bir öpücük kondurduğumda kıkırdadı. Odama gidip üzerimi hızla değiştirmeden önce Erdem'e "Pencereden görünmeyecek bir tarafa geç." diye mesaj atmayı da ihmal etmedim. Anneme ne açıklama yapardım görürse?

Saçlarımı salaş bir topuzla bağladım, bir de kot pantolon ve paltomu geçirdim üzerime. Aşağı indiğimde dediğimi yapmış, arabasını pencerenin önünden uzaklaştırmıştı. Birkaç bina ötedeydi arabası ve ben apartmandan çıktığımda o da arabasından indi. Kollarımı birbirine bağladığımda adımlarım benim kontrolüm dışında hızlanmıştı.

"Ne yapıyorsun burada?" dedim yanına vardığımda. Onu o kadar özlemiştim ki. Alt tarafı erken çıkmıştım işten ama aramızda mesafeler varken geçen zaman da aylar gibi gelmişti.

"Hoş buldum." dedi yandan bir gülümseme ile. Utanarak bakışlarımı kaçırdım. "Seninle konuşmam gerekiyordu." Dayanamayarak karanlıkta simsiyah bir çukur gibi görünen gözlerine baktım. "Her şeyi öğrendim. Fulya anlattı."

Şaşkınlıkla ona bakarken o da tepkilerimi dikkatle izliyordu. Kaşları çatılırken yüzündeki alaycı ifade kaybolmuş, öfke diyebileceğim bir duygu yerleşmişti. Ama bu öfkenin bana karşı mı olduğunu çözemiyordum, bakışlarında karmaşa hâkimdi. Konuşmama fırsat vermeden sözü aldı.

"Bana söylemeliydin."

Fulya'nın olayı saklamaktan ne kadar rahatsız olduğunu biliyordum ama gidip söylemesi benim için de beklenmedik olmuştu. Ona kızıp kızmamam gerektiğini kestiremiyordum. Ama olan olmuştu. Bundan sonra Fulya'ya kızmamın bir anlamı olmazdı.

"Neyi söyleyecektim?" Sesim beklediğimden daha ters çıkmıştı. "Sen zaten kafanda hükmünü vermiştin. Benim söylememin bir anlamı yoktu."

Elini saçlarını arasından gezdirirken gözlerini sokakta gezdirdi. Caddeden gelen araba seslerine rağmen duyulan gürültülü nefesinden gerginliğini çıkarabiliyordum. Kendini kontrol emek için büyük bir çaba gösteriyor olduğunu fark etmiştim.

"Bunu söylediğine inanmıyorum!" Sesi yükselmişti. Erdem'i bana karşı sinirliyken pek görmediğim için bu görüntüden ürküyordum. Bu halde olmayı istemiyor ama kaçışımız olmadığını da hissediyordum. "Kızacaktın, öfkelenecektin ama bu olmayacaktı! Gerçekten sana o güveni veremedim mi?"

Durumumuzun onu kırdığını ilk defa bu kadar net görebiliyordum. Sinirle çatallaşan sesi, çaresiz bakışları görmeye alışık olduğum Erdem'den çok uzaktı.

"Ben senin gözünde nasıl göründüğümün farkına vardım!" dedim sinirle. "Aslında her zaman fark ettiğim ama görmezden gelmeye çalıştığım gerçeği gördüm." Beni sevebileceğini düşünmek yaptığım yanlışlardan sadece biriydi. "Ben bir işin ucundan tutamayan, her şeyi eline yüzüne bulaştıran, ortada bir hata varsa sahibi olmaya ilk aday olan kişiyim! Böyle görüyorsun beni!"

Aramızdaki mesafeyi kapattı. Omuzlarımdan güçlü bir şekilde tuttu. Canımı acıtmıyordu ama ondan uzaklaşmama, gitmeme de izin vermiyordu bu tutuşuyla. Ağlama hissimi yoğunlaştırıyordu ama yapamazdım, daha fazla zayıflık gösteremezdim. Zaten beni bu noktaya getiren de zayıflığım olmamış mıydı?

"Narin, gör artık! Sana o türde bir şey hissetmediğimi gör!"

"Neyi göreyim?" Sesim titremişti, yutkundum ve kendime az da olsa toparlanmak için zaman tanıdım. "En başından beri bana davranışlarına anlam vermeye çalışıyordum. Daha ilk günden, birbirimizle sürekli tartışıyor olduğumuz halde, beni tanımadığın halde bana yardım etmek istedin. Hatta bu yardım isteği o kadar yoğundu ki Onur Bey'in istediğine dair yalanlar söyledin!" Sesim boğuk çıkıyordu ama geleni engelleyemeyeceğimi biliyordum artık. Kafamın içindekiler beni adeta ele geçirmişti ve emip tüketiyordu. Eriyordum Erdem'in ellerinde ve Erdem bunun farkında mıydı, bilmiyordum. Gözlerini bir an olsun kaçırmadan, sanki bir hareketimi, jestimi kaçırmak sonumuz olacakmış gibi bakıyordu. "Ben... Neden yaptığını düşündüm. Her seferinde... Neden diye... Süt'ü getirdiğimde bile bana kızmadın. Oysa senin diğer aşçılara eyvallahın olmadığını öğrenmiştim. Her şey anlamsızdı ama sen o gün tabaklar düştüğünde, yanımda Fulya olasına rağmen sormaya gerek bile duymadan beni suçladın. Ve kızmadın bile! Bana acıdığın o kadar açık ki... Ben buna dayanamıyorum!"

Gözlerime uzun uzun baktı ki en sonunda buna dayanamadım ve bakışlarımı kaçırdım.

"Kafanın içinde nasıl bir dünya var Narin?" diye mırıldandı. "Kendine nasıl bir eziyeti hak görüyorsun?" Ses tonundaki yumuşaklık beni sarıp sarmalamış, kalbimin en derinlerine kadar bırakıp bütün savunmalarımı, kendimi tutma çabamı yerle bir etmişti. Evet, niyetim karşısında güçlü durmaktı ama dayanamamıştım. Gözlerimden yaşlar süzüldü, ben engel olamadım.

"Evet, başta, daha seni tanımadan yardımda bulunmam, zayıf olduğunu düşünmemden olabilir. Bu düşünceyi sana veren benim. Evet, seni narin kırılgan bir papatya gibi görüyorum ama bunun zayıflıkla bir alakası yok. Evet, seni korumak istiyorum ama bu aciz olduğun için değil. Her şeyi başarmak zorunda da değilsin, hepimizin elinden gelmeyen işler vardır. Bu da önemli değil." Omuzlarımdaki ellerini yüzüme kaydırdı ve baş parmaklarıyla gözlerimden akan yaşları sildi. Sonra ellerini yüzümden çekip ellerimi usulca tuttu. Şefkati benim için dayanılmaz hale geliyordu ama sırtımı dönüp gitmeyi bile başaramıyordum. "Beni nasıl görüyorsun?" diye sormasını beklemiyordum. Şaşkın şaşkın baktığımda "Açık açık söyle, beni nasıl görüyorsun?"

Sorusuna ne cevap vereceğimi bilemedim ama sonra dudaklarım benden izin almaya gerek duymuyormuş gibi konuşmaya başladım.

"Sevdiğin işi yapıyorsun ve başarılısın. Çevrendeki herkes seni seviyor, sana saygı duyuyor. Elini attığın her işin altından başarıyla kalkıyorsun. Sen... İyisin işte."

"Peki ya sen başarısız mısın? Öyle mi görüyorsun kendini? Onur'un seni nasıl övdüğünü duymadın mı? Hem, ben sanki zirvede mi doğdum? Yıllardır bu işin içindeyim, ben de başarısızlıklar yaşadım, ben de hatalar yaptım ama ilerledim. Hem, herkes seni çok seviyor. Bunu görmemekte ısrar etme." Hafif, buruk bir gülümseme kendini gösterdi yol lambasının loş ışığında seçilen yüzünde. "Ben ailemden kimseyi kaybetmedim. Hiçbir zaman maddi zorluk yaşamadım. En ufak bir eleştiri aldığımda moralim bozuluyor, günlerce surat asıyorum sanki dünyanın sonu gelmiş gibi. Ben mi iyiyim, ben mi güçlüyüm şimdi? Sen babanı kaybetmişken yola devam etmiş, okulunu bitirmişsin. Tüm zorluklara dayanmışsın. Annenin acısını da göğüslemiş, ona da destek olmuşsun. Maddi zorluklar da yaşamış ama idare etmişsin. Bundan dert yandığını, isyan ettiğini hiç görmedim, duymadım. Şu ufacık halinle büyük dertleri kaldırmışsın ama yıkılmamışsın. Hala da çaba harcıyorsun. Yüzünden gülümsemeyi eksik etmiyorsun." Sözleri ile afalladım, dizlerim titrerken nasıl ayakta durduğuma şaşırıyordum.

"Ben..." Konuşacak doğru kelimeleri bulamıyordum.

"Daha bitirmedim." Gülümsemesi daha büyük hale gelmişti şimdi. "Güzel değilim, deyip duruyorsun bir de aynaya bakmıyormuş gibi. Sen bu yeşil gözlerin nasıl güzel olduğunu bilmiyorsun. Şu kıvırcık saçlarınla nasıl tatlı göründüğünün farkında değilsin. Kendini kötüleyip duruyorsun Narin, kendine benim gözlerimden baksaydın ne kadar hayran olunası olduğunu görürdün."

Erdem beni avutmak için söylüyor, diyebilirdim ama bakışlarındaki samimiyet düşüncelerimi zincirliyordu.

"Ama sen... Tabaklar düştüğünde..."

"Hatalıydım, kabul ediyorum. Ama ne yapabilirdim? Sakarlıklarını görmüştüm ve orada seni görür görmez aklıma ilk gelen, eğer sen yaptıysan Onur'un bunu çok sert karşılayacağıydı. İşinle ilgili sorun olmasa bile kalbin kırılabilirdi. Seni korumak istiyordum..."

"Yine aynı noktaya geliyoruz." Sesimdeki hayal kırıklığı açıktı. "Beni koruma isteğine..."

"Narin... Senin tek zayıflığın gerçeği görememen. Seni koruma isteğim, seni zayıf gördüğüm için değil, bunu fark edemiyor musun? Herkes hata yapabilir. Düşün mesela, ben sonuçları beni üzecek bir hata yapsam, bana yardım etmez miydin? Zaten çok becerikli, başarılı bir adam kendisi halletsin, mi derdin?"

Beklenti dolu bakışlarında saklı bir sürü anlam vardı çözemediğim.

"Tabi ki yardım etmek isterdim."

"O zaman bu beni zayıf gördüğün anlamına mı gelirdi, yoksa bana değer verdiğini mi gösterirdi?"

Yanaklarım alev alırken beni nasıl bir noktaya getirdiğinin farkına varıyordum.

"Değer verdiğim için..."

"Evet. Değer verdiğin için... Birine değer verdiğinde, isterse dünyanın en güçlü insanı olsun, isterse senden çok daha güçlü olsun, korumak istersin onu. Onu tüm kötülüklerden saklamak istersin. Hep gülsün istersin." Elleri sıklaştı, ellerimi daha güçlü tutarken beni çekiyordu. Aramızda bir mesafe olmasa da daha da yaklaştığımızı hissediyordum. Bu sadece fiziksel değil, duygusal anlamda da geçerliydi. "Beni anladın mı şimdi?"

Başımı sallarken daha çok ağlamak istiyordum. Ona inanmayı çok istiyordum. Kendi kuruntularıma hapsolduğuma inanmak istiyordum.

"Ben... Bilmiyorum." dedim yine de. Sindirmem, düşünmem, sorgulamam için zamana ihtiyacım vardı.

"Bir şey daha var." derken ses tonu değişmişti. "Yarın gerçekten Ozan'la Bursa'ya gidecek misin?" Konuşmadım, başımı sallamakla yetindim. Kaşlarını çattı. "Gitme, desem..."

"Ama söz verdim." İstemiyordum aslında, Erdem'in gelişi ile bunu daha iyi anlamıştım. Erdem'den uzaklaşma isteğim kararımı vermemde etkiliydi ama artık Erdem'den de uzaklaşmak istemiyordum.

"Bunu istemek hakkım değil. Ama gitme Narin. Biz daha düzelmemişken yapma." Başını iki yana salladı. "Aramız iyi olsa da başkasıyla gitmeni istemezdim. Hele de Ozan'la."

Anlam vermeye çalıştım. Ozan'la zaten yıldızlarının pek barışmadığı belliydi.

"Ama söz verdim." diye tekrarladım.

"Sözünü bozmak istemeyebilirsin ama konuşacağımız şeyler bitmedi. Bana kırgın bakıyorsun hala. Gitme Narin. Yarın seni bekleyeceğim. Gitme, bana gel. Seni zorla tutamam ama lütfen..." Büyük bir istekle bakıyordu ve ben de vazgeçmeye hazırdım. Ama bir söz vermiştim. Benim için oluşturulmuş fırsatı geri tepip insanları yüzüstü bırakma fikrine dayanamazdım. "Beni affet ve bana gel. Tek kongre bu değil, elbet gidersin. Ozan'ı da... Bilmiyorum. İstemiyorum işte." Bir eliyle yüzümü okşadığında kalbimin eriyip ona aktığını hissettim. Ama yine de bir tarafım emin değildi. Güzel sözlerinin ardında acıma hissi yatıyor, beni avutmaya çalışıyor, diye düşünmekte direnen bir yanım vardı.

Elimi elinden çekip geri geri giderek ondan uzaklaştım. Bana bakıp derin bir nefes aldı.

"Yarın görüşürüz. Umarım." dedikten sonra arabasına bindi ve o uzaklaşana kadar bekledim.

Onu seviyordum ve her seferinde düşündüğümden daha büyük bir sevgi olduğunu görüyordum. O hayal kırıklıklarımı toplamış, elinden geldiğince birleştirmeye, onarmaya çalışmıştı. Bana da inanıp inanmamak konusunda bir karar vermek kalmıştı. Bir de onun isteğini gerçekleştirmek konusunda bir karar. Sözümden dönmeli miydim?

Konuşulmamış meselelerle dolu bir gecede bir başıma kalakalmıştım. 

Continue Reading

You'll Also Like

9M 567K 54
Gözlerinizi açtığınızda yıkılmış bir evde uyanacaksınız. Tek çıkış yolunuz yerin altı olacak. Kendinizi bulduğunuz çıkış noktası her bir yanı kameral...
805K 45.4K 55
Daha tamamlanmadı. Maalesef gençler, cringe ifadeler içerebilir: Dikkat! 0535***: Yani anlayacağınız Hazar Bey 0535***: Aldatılıyoruz • Aldatılıyoru...
527K 34.4K 70
Adam, şafak sökerken yığmıştı ölü denizlerini göğsüne. Tebessümüne giydirdiği kefeni ustalıkla yüreğindeki mezarlığa kabul etmişti kadın. Sessizli...
7.4M 530K 59
Tamamlandı MaaşıYatırmayanAdam: Ne? Siz: Ne için yazdığımı unuttum ben. Siz: İsmini görünce hatırladım. Siz: Maaşları yatırsana amk 04.02.2022 #kur...