ORTA ŞEKERLİ

By Asosyal_Kitapkurdu

3.6M 248K 25.7K

[Aşkın Tatları Serisi - 1] Bir lezzet düşünün. Biraz yaramaz, boyuyla romantikliği doğru orantıda, yaptığ... More

1. BÖLÜM "Süt, Bücür ve Hödük"
2. BÖLÜM "İstenmeyen Ot"
3. BÖLÜM "Turp Beyinli ile Yer Elması"
4. BÖLÜM "Tanısan Seversin"
5. BÖLÜM "Bücür Cadının Özel Şoförü"
6. BÖLÜM "Depresyon Meselesi"
7. BÖLÜM "Gözlerinde Kuşlar Uçan Kız"
8. BÖLÜM "İyi Şeyler"
9. BÖLÜM "Cem Vakası"
10. BÖLÜM "Süper Kahraman"
11. BÖLÜM "Sıcak Yenen İntikam"
12. BÖLÜM "Huysuz ve Tatlı Kadın" (1. Kısım)
12. BÖLÜM "Huysuz ve Tatlı Kadın" (2. Kısım)
13. BÖLÜM "Kısa Boy, Uzun Dil"
14. BÖLÜM "Bir Tuhaf His"
15. BÖLÜM "Kobra Takibi"
16. BÖLÜM "Kıskanmak Aşkın Kanunu"
17. BÖLÜM "Sevdiğim Kız Bana Abi Deyince"
18. BÖLÜM "Narin Papatyanın Sığınağı"
19. BÖLÜM "Tatlı İşkence"
20. BÖLÜM "Havadaki Güzel Koku"
21. BÖLÜM "Pamuk Prenses"
22. BÖLÜM "Bir Çuval İncir"
24. BÖLÜM "Ve Nihayet"
25. BÖLÜM "Dost Tavsiyesi"
26. BÖLÜM "Aşk ve Gurur"
27. BÖLÜM "Doğru Seçenek"
28. BÖLÜM "Her Şey Karşılıklı!"
29. BÖLÜM "Sabrın Sonu Selamet"
30. BÖLÜM "İki Erkek Arasında"
31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (1. Kısım)
31. BÖLÜM "Kuruntu Silsilesi" (2. Kısım)
32. BÖLÜM "Bir Rüya Gibi"
33. BÖLÜM "Yeni Bir Narin, Yeni Bir İhtiyaç"
34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (1. Kısım)
34. BÖLÜM "Çifte Kumrular" (2. Kısım)
35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (1. Kısım)
35. BÖLÜM "Kaynanayı Ne Yapmalı?" (2. Kısım)
36. BÖLÜM "Bir Küçük Eski Sevgili Meselesi" (1. Kısım)
36. BÖLÜM "Bir Küçük Eski Sevgili Meselesi" (2. Kısım)
37. BÖLÜM "Zayıf Nokta"
38. BÖLÜM "Büyük Bulaşma"
39. BÖLÜM "Aç, Muhtaç, Yarım"
40. BÖLÜM "Kabul Görme Telaşı" (1. Kısım)
40. BÖLÜM "Kabul Görme Telaşı" (2. Kısım)
41. BÖLÜM "Üçüncü Dünya Savaşı"
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (1. Kısım)
Dertleşme Seansı
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (2. Kısım)
42. BÖLÜM "Tuzlu Kahve" (3. Kısım)
43. BÖLÜM "Her Şey Güzel Olacak"
44. BÖLÜM "Biz"
45. BÖLÜM "Mutlu Sonsuz"
46. BÖLÜM "Gelecek" (Final)
TEŞEKKÜR
1. ÖZEL BÖLÜM "Acı Tatlı"
2. ÖZEL BÖLÜM "Tatlı Cadı, Tatlı Dil ve Tatlı Aşk"
3. ÖZEL BÖLÜM "Neşeli Günler"
4. ÖZEL BÖLÜM "En Güzel Ses"
5. ÖZEL BÖLÜM "Hamilelik Mesaisinin İlk Günü"
6. ÖZEL BÖLÜM "Huzur Kuşatması"
7. ÖZEL BÖLÜM "Hayatımızın Rutini"
AÇIKLAMA
Orta Şekerli 2 Milyon!
BURÇİN VE OZAN'IN HİKAYESİ TATLI TELVE BAŞLADI!

23. BÖLÜM "Narin'in Anahtarı"

54.8K 4K 191
By Asosyal_Kitapkurdu

Erkenden gelen bölüm sevenler parmak kaldırsın! :) Evet, olaylar biraz gerginleşti. Narin'in düşünceleri abartılı gelebilir ama böyle insanlar çok var, başta bu hikayeyi yazan kişi olmak üzere. :D O yüzden kızımıza fazla yüklenmeyin, olur mu? :)

Bugün bölüm geldiğinden yarına bölüm olacağını sanmam, haftaiçi de çok yoğunum yani yeni bölüm yine cumaya ancak gelir. Yine de gözünüz buralarda olsun, benim sağım solum belli olmuyor malum. :D

Daha fazla tutmayayım. Haydi, iyi okumalar! :) ♥

Yirmi dört saat.

Sadece yirmi dört saat önce mutlu, neşeli, cıvıl cıvıl uyanmıştım yeni güne. Günün getireceklerini bilmeden neşeyle kalkmış, şarkılar söylemiş, heyecanla koşmuştum. Ama o ruh halimden geriye bir enkaz kalmıştı sanki. Uyandığımda kolumu bile oynatasım gelmiyordu. Uyumaya devam etmek, mümkünse gün boyunca gözümü bir kere olsun açmadan uyumak istiyordum. Ama annemin gece geç saatlerde eve dönmüş olmasından kaytarmam pek mümkün değildi. Hasta olduğumu düşünmesini istemiyordum, diğer yandan derdim olduğunu fark etmesini de istemiyordum. Kimseyle paylaşmak istemeyeceğim türden bir sıkıntının içindeydim.

Hava beklediğimden soğuktu. Kendimi ikna etmeye çalışsam da bisikleti kullanabileceğim bir hava değildi. Bir tatil gününde dolaşmak basit olabilirdi ama soğukta bisikletle işe gidip bir de mesaiye katlanmayı göze alamıyordum. Akşamı düşündüğümde de tekrar aynı anları yaşamaktan nasıl kaçacağımı düşünmeden edemiyordum. Belki de bir bahaneyle Onur Bey'den izin alıp erken çıkmalıydım. Ama bu da çok saçmaydı. Nereye kadar bu şekilde gidecekti? Havalar ısınmalıydı artık.

Annem teyzemi anlatırken ilgiliymiş gibi görünmeye çalışsam da düşüncelerim bakla noktalarda dolanmaktan geri durmuyordu. Canım acısa da annemin fark edebileceğini düşünerek gizlemekte direniyordum. Süt de ruh halimi anlamış gibi durgundu. Arkadaşımın keyfi bana göre değişiyordu.

Lokantaya vardığımda gözlerimin dolmasını zar zor engelliyordum. Erdem'i görecek olma fikri beni korkutuyordu. İlk defa onunla ilgili böyle hissediyordum. Neler düşünmüştüm, nasıl bir noktaya gelmiştim? Asla düşündüğümüz gibi olmazdı zaten. İnsan gerçekle yüzleştiğinde hayallerinin kırıklarını toplamaktan başka bir şey yapamıyordu.

Mutfaktan geçerken Fulya'yla karşılaştım önce.

"Narin..." deyip kolumu tuttu. Gülümsemeye çalıştım.

"Günaydın."

"Bugün gidip Erdem'le konuşacağım."

Onu kenara çektim hızla.

"Hayır! Seninle anlaştık. Söylemek yok."

"Neden Narin? Erdem de kötüydü geldiğinde, sen de kötüsün ve bu benim yüzümden. Bu şekilde olmasına izin veremem. Aranız boş yere bozuluyor!"

"Aramızda bir şey olduğu yok. Boşuna neden onların gözünde kötü olasın ki? Bak, gayet de toparlamışlar olayı. Gerçeği bilmeleri neyi değiştirecek?"

Gözlerini kıstı. Öfkeliydi ama pişmanlık da görüyordum sarı bakışlarında.

"Bu şekilde, vicdan azabı çekiyorum."

"Kötü hissetme." Kolunu okşayıp ona iyi olduğumu göstermeye çalıştım. Olmayan iyiliğimi umarım o görürdü. "Her şey yolunda. Aramızda kalacak, sadece bu." Tekrar gülümseyip ayrıldım yanından.

Erdem yoktu. Bu da demek oluyordu ki benim odamda olabilirdi. Bu odayı kilitlemem gerekiyor, diye düşünmeden edemedim. Ama neden bekleyecekti ki? Ben niye böyle bir beklentiye giriyordum?

Odada değildi. Zaten niye böyle düşünme hakkını kendimde bulmuştum ki? Bir de üstüne beni beklemiyor oluşundan dolayı hayal kırıklığı hissediyordum. Zaten bana yardım etmesin, benden uzak dursun istememiş miydim? Çevremde olmasına o kadar alışmıştım ki yokluğu belirgin bir boşluk hissi oluşturuyordu. Sabahleyin onunla konuşmak, akşam onunla eve gitmek gibi basit eylemler bile benim için çok önemli hale gelmişti.

Çünkü o Erdem'di ve ben onu düşündüğümden çok daha fazla seviyordum. Bunu anlamam için de biraz uzaklaşmam yeterli gelmişti.

Kendime sinirliydim. Erdem'e de, Fulya'ya da... Herkese sinirliydim ama hayal kırıklığı hepsinden daha baskındı. Olmak istediğim insan olamadığım için, Erdem'in koruma hislerine neden olacak kadar zayıf göründüğüm için... Bir sürü hayal kırıklığım vardı o küçücük olayda. Gidip Erdem'in yüzüne haykırmak, bak sen nasıl yanlış anladın, nasıl kalbimi kırdın, diye bağırmak istiyordum ama faydasızdı. Hem gururum izin vermezdi hem de Fulya'nın da zarar görmesini istemezdim.

Zorla da olsa işe koyuldum. Bu sefer numune işini geciktirdim. Mutfağa çıkma fikri beni rahatsız ediyordu. Erdem'i görme fikri hem istediğim, hem de kaçtığım bir gerçekti.

Ama sorumluluklarım vardı ve kaçamazdım.

Mutfağa geçtiğimde Erdem'le Fulya'nın konuştuğunu gördüm ve endişe hemen benliğimi işgal ederken yüzümün ne hale geldiğini düşünmeksizin onlara baktım. Erdem ise anlamaya çalışıyor gibi bakıyordu bana. Fulya hafifçe gülümsedi. Onu bana gülümserken daha önce görmemiştim. Ama bu nedense söylemediğine inanmamı sağladı.

"İyi çalışmalar!" diye seslendim mutfaktakilere. Dünkü olaydan sonra bana tepkili olan var mıydı, merak ediyordum. Ama herkes her zamanki gibi karşılık verdi. Kimsenin bana karşı gerginliği yok gibi görünüyordu ve bu yüzden mutlu olmuştum.

Numuneleri alırken Erdem Fulya ile konuşmayı bitirmiş, kendi tezgâhının başına geçerek yemeğiyle uğraşmaya başlamıştı. Kıyın kıyın Fulya'nın yanına geçtim.

"Söylemedin, değil mi?"

"Söyleme, dedin ya! Ben de sözüne uyuyorum. Söylemek istiyorum ama. Bana sordu çünkü."

"Neyi sordu?"

"Senin tuhaf davrandığını, bununla ilgili bir bilgim olup olmadığını... Tuhaf, çünkü iş dışında bir ilişkimiz olmadığını gayet iyi biliyor. Şimdi bunu soruyorsa, şüpheleniyor demektir. Nereye kadar saklayacaksın?"

Kendi işine dalmış olan Erdem'e baktım.

"Sonsuza kadar. Nasılsa herkes çoktan unuttu."

"Sen unutmadın ama ben de unutmayacağım. Bu beni o kadar rahatsız ediyor ki... En başta iş ahlakına uymuyor."

Fulya'nın sarı gözleri titriyordu ve aslında her zaman çatık olan kaşları bu sefer acı ile inmişti. Ona bu rahatsızlığı veriyor olmaktan mutlu değildim ama bir anlamda onu da koruduğuma inanıyordum.

"Birkaç gün sonra, hiçbir şey olmamış gibi devam edeceğiz. Her şey geride kalacak."

Yine omzunu sıvazlarken Erdem'in bize baktığını fark ederek elimi çektim. Daha fazla şüphelendirmek istemiyordum onu.

Numuneleri alırken beni dikkatle izlediğini de hissedebiliyordum.

"İyi misin?" diye sordu. "Konuşmayayım, diyorum ama dayanamıyorum." derken yanaklarını sıkıntıyla sıvazlıyordu.

"İ-iyiyim. Neden konuşmayacaksın ki? Aynı yerde çalışıyoruz, iş arkadaşıyız biz. Arabanla gitmedim, diye mi?"

Kahverengi gözleri sanki aklımı okumaya çalışıyormuş gibi uzun uzun ve kelepçelenmişim gibi kaçmamı engelleyerek bana baktı.

"Tuhaf davranıyorsun. Sanki benim Narin'im gitti, başkası geldi."

Kullandığı ifade kalbimi sıkmıştı adeta. Benim Narin'im, diyordu. O kadar güzel söylüyordu ki ilk defa birine aidiyet hissetmenin ihtiyacını duyuyordum. Aynı zamanda benim, diyebilmeyi... Ama bu mümkün değildi. Erdem'in her sözcüğünü derinlemesine irdelememem gerekiyordu.

"Hey! Özlediğiniz adam uzun bir aradan sonra tekrar aranızda!"

Mutfakta çınlayan ses Ozan'a aitti. Kollarını iki yana açmış, havalı bir yürüyüşle bize doğru ilerliyordu. Onun bu girişine karşılık veren ilk isim ise Fulya'ydı.

"Yüzünü dahi görmeye dayanamadığınız desen, daha doğru olmaz mı?"

Ozan kollarını indirirken Fulya'ya göz kırptı.

"İşte en sevdiğim aşçı burada! Kusura bakma Erdem, maalesef ilk sırada sen değilsin."

Gülümsememe engel olamadım. Ama Erdem sanki bu ifademden hoşlanmamış gibi öldürücü bir bakış atmıştı.

"Kepçeyi kafasına indirmek istediğim ilk kişisin Ozan." Fulya homurdanarak konuşuyordu ama onu eski havasında görmek beni sevindirmişti. "Ya da kızgın yağda pişirmek istediğim... Veyahut beyninden salata yapmak istediğim... Tabi öyle bir şey varsa kafatasının altında..."

Ozan yandan bir bakış attı Fulya'ya. Erdem öldürücü bakış merasimine devam etse de ben bu atışmaya gülmekten kendimi alamıyordum. Ya da sadece sinirlerim gerilmişti. Ve fırsattan istifade rahatlıyorlardı.

"Bakınız, ne kadar sempatik bir arkadaş. Yemek yapılan yerde böyle şeyler söylenir mi?"

En sonunda bize yaklaştı ve bana gülümsedi.

"Türkiye'ye gelince buradaki arkadaşlar peşimi bırakmıyor ama sonunda aralık bulabildim." Artık tamamen yanımıza gelmişti ve beni kollarının arasına alıp büyük bir samimiyetle sarılırken çekinerek de olsa karşılık verdim. "Nasılsın, görüşmeyeli?"

Aniden çekildiğinde anlam verememiştim ama meğerse Erdem onu omzundan çekiştiriyordu. Şaşkınlıkla onlara bakarken adamı erkekçe bir asabiyetle kucakladı. Sırtına hafifçe vurdu.

"İyiyiz, Ozan. Çok iyiyiz."

Ozan'la Erdem bir araya geldiğinde ortam oluşan gerginliği insan gözüyle görebiliyordu. Adeta havada kıvılcımlar uçuşuyordu. Sebebini bulmak zordu ama geçmişleri olduğu düşünüldüğünde yaşananları bilmiyordum.

Ozan bana bakıp geniş gülümsemesini takındı. Bir kez daha en az ağabeyi kadar yakışıklı olduğunu düşündüm. Ama Erdem gibi üzerimde bir etki yapmıyordu. Beğeniyordum ama o kadar. Bu yolda karşılaştığım birine duyacağım histen daha çok değildi.

"Narin'ciğim, biraz sohbet etmeye ne dersin? Özledim cidden seni. Türkiye'den gitmeden evvel biraz daha çalışırız beraber, diye umuyorum."

Başımı salladım ama konuşmama yine fırsat verilmemişti.

"Narin yeterince meşgul."

Erdem'e sinirle baktım. Beni koruma olayını abartıyordu.

"Benim adıma karar veremezsin." Sesimdeki sinir o kadar açıktı ki öksürüp toparlamaya çalıştım. "Yoğunsam da bunu ben ifade edebilirim." Erdem başını iki yana sallayıp bir şey söylemeye hazırlandı ama ben Ozan'a döndüm. "Şu an boş vaktim var, şu numuneleri alınca odaya geçeriz."

Ozan halinden memnun bir bakış gönderdiğinde Erdem'e bakmadan işimi tamamladım. Sonra Ozan'la odaya geçerken gerginlikten parçalarıma ayrılmak üzereymişim gibi hissediyordum.

"Aranız biraz tuhaf." dedi Ozan koridorda ilerlerken. Ellerini arkasında birleştirmiş yürürken, nüfusun çoğunluğu gibi bana yukarıdan bakıyordu. Boyum zaten uzun sayılmazken bir de çevremdeki bu insanların özenle seçilmiş gibi benden uzun olması daha da kısa hissetmeme sebep oluyordu.

"Nasıl tuhaf?"

"Bilmem. Gergin görünüyorsun. Erdem de öyle. Ama bana karşı değil, sana karşı gergin görünüyor."

Gözlerimi önüme kenetleyip yürürken odanın kapısına varmıştık. İçer geçtiğimizde ne cevap vermem gerektiğinden emin değildim.

"Bir sorun yok. Sana öyle gelmiş." Sesim inandırıcılıktan yoksun çıkmıştı.

Ozan bir sandalyeye yerleşirken ben de kendi masama geçtim.

"Peki, bakalım. Senin dediğin gibi olsun." Arkasına yaslanıp ayaklarını uzattı. Kollarını birbirine bağladığında da fazlasıyla rahat bir görünüş çiziyordu. "Aslında buraya gelirken bu teklifi sana sunup sunmamak konusunda pek emin değildim. Ama şimdi sormaya karar verdim." Dikkatimi ona yönelttiğimde toparlanıp konuşmaya devam etti. "Gelecek pazartesi başlayan bir kongre var. Cumaya kadar, Bursa'da. Gıda alanında yurtdışından olsun yırt içinden olsun önemli insanlar gelecek. Seminerlerin sonunda sertifika da veriliyor. Senin de katılmanı isterim. Abim de iyi bir fikir olduğu kanaatindeydi ama kabul edeceğini düşünmedim. Şimdi, hem uzaklaşmak da iyi gelir, diye düşünüyorum, senin için."

Şaşırmıştım, bir an bekledim.

"Ama beş gün uzun bir süre, buraya kim bakacak?"

"Çevrem geniştir. Sana vekil olabilecek birilerini ayarlarım. Zaten kongreye lokantanın adı altında katılacaksın. Masrafın da olmayacak."

Üniversitedeyken de her yıl bu tip kongreler olurdu ama maddi durumumuzu zar zor düzeltme aşamasındayken ödeme yapmam gerektiği için katılamazdım. Gitmesi, kalması, her şeyi masraf demekti. Şimdi ise büyük bir fırsat gibiydi.

İşin aslı, mesleki faydalarından çok Erdem'den birkaç gün uzaklaşsam rahatlarım, diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Bu düşünce hem üzüyordu beni hem de kaçamak fikri rahatlatıyordu.

"Biraz düşünsem... Ben seni ararım."

Başını salladı ama pek de umutlu değil gibiydi.

Orada bulunduğu geri kalan zamanlarda yine yurtdışında bulunduğu çalışmalardan, oradaki gıda alanında çalışan şirketlerden bahsetti. Ben de kafamı meşgul edecek farklı konular bulmanın sevinciyle onu dikkatle dinledim. Ozan birçok açıdan ağabeyiyle zıt görünüyordu ama iş konusunda ondan farklı değildi. İşini seviyordu ve konuşurken benim sahip olmadığım bir heyecan yayıyordu. Gelecek planları büyüktü ve gerçekleştirmek için de büyük emek harcıyordu. Yansıttığı o vurdumduymaz, alaycı tavrının gerisinde yaşayan çalışan, işinde ciddi adamı görmek şaşırtıcıydı. Olumsuz düşüncelerimden uzaklaştığımı hissediyordum.

O gittiğinde tekrar düşüncelerime boğulmamak için kendimi işime verdim. Eski mühendisin notlarını baştan inceledim, kendi dosyalarımı, laboratuardan gelen bütün test sonuçlarını okuyup sıraya dizdim. Tek bir dakikamın boş kalmasına izin vermedim.

Mesai saatinin bittiğini bile fark edemeyecek kadar dalmıştım. Aslında planım bir şekilde Erdem'den önce tüymekti ama başaramadım.

Erdem içeri girdiğinde dosyama gömülmüş haldeydim.

"Kapı çalmak nedir, bilmez misin?" diye azarladım başımı kaldırıp. Ama o daha da beklenmedik bir hareket yaptı, kapıyı kilitledi. "Ne yapıyorsun sen?" Yerimden fırladığımda dosya yere düşmüştü ama umursayamadım.

"Ne yaptığım gayet açık." Elindeki anahtarı montunun iç cebine koydu ve fermuarı çekti. Hayret içinde ona bakıyordum.

"Bu odanın anahtarı olduğundan haberim yoktu."

"Her odanın anahtarı vardır Narin ama sen hiç sormadın. Hem konumuz bu odanın değil, senin anahtarın."

Kaşlarımı çatıp bakarken yüz ifadesinden niyetini çıkarmaya çalışsam da başaramadım.

"Ne demek istiyorsun?"

Kollarını kavuşturup bir metre ötemde gözünü bile kırpmadan dikildi. Bu haliyle yıkılmaz bir duvar gibiydi. Bu düşünce kalbime bir ağrı sokmuştu.

"Kendini kilitledin, demek istiyorum. Ne olduğunu bana anlatmıyorsun. Bana öfkeli olduğunu, benden uzaklaştığını görmemek için aptal olmam gerek. İnan, diğerleri bile fark etmiş."

Yumruklarımı sıkarken sakin kalmak için savaş veriyordum. Zayıf Narin biraz saklı kalmak zorundaydı. Geçen gece yeterince ağlamamış mıydım? Şimdi Erdem'in karşısında sulu gözlük yapmamın hiçbir anlamı olmayacaktı.

"Bir şey olduğu yok. Kuruntu sadece! Hem kapıyı kilitlemek de ne oluyor?"

"Bana cevap vermeden gitmeyeceksin, demek oluyor. Bir şey var, Narin. Bana söylemen gereken bir şey var! Bana asla bakmadığın gibi bakıyorsun. Ve ben bundan hiç hoşlanmıyorum."

Masama döndüm, Erdem sanki orada dikilmiyormuş gibi dosyayı yerinden alıp dolaba kaldırdım ve askıda duran paltomu geçirdim.

"Anahtarı verir misin? Eve gideceğim." dedim çantamı koluma geçirdiğimde.

"Sana söyledim." Gözlerimin içine bakıyordu ve ben gözlerimi kaçırıyordum sanki oraya baktığında hislerimi görebilecekmiş gibi. "Bana ne olduğunu anlatmadan hiçbir yere gitmiyorsun."

"Zorla arabaya bindirmenden sonra bir de zorla odada tutuyorsun. Harika."

"Tamam!" Başını salladı, ellerini iki yana açtı. "Zorbayım! Konu sensen tam bir zorbayım. Bana ne olduğunu söyle, yoksa sabaha kadar burada dururuz."

"Erdem! Yeter artık! Yok diyorum işte. Yok! Bir şey yok! Neden böyle düşünüyorsun anlam veremiyorum ama bunu kabullen. Bir derdim yok seninle."

Yutkundu. Ellerini saçlarının üzerinde gezdirdiğinde öfkenin işaretlerini görüyordum ifadesinde.

"En basitinden, dünkü tavırlarını açıklayabilirsin. Otobüsle gitme inadını."

"Dedim sana!" Sesim istediğimden çok daha yüksek çıktığında kendimi kontrol etmek için fazladan çaba harcamak zorunda kalmıştım. "Sonuçta bana alışana kadar yardımcı oluyordun. Ben de yeterince zahmet verdim ve başımın çaresine bakmam gerektiğini düşündüm."

Ellerini bana uzattı, sanki beni tutmak istiyor gibiydi ama yapmadı.

"Niye böyle bir düşünceye kapılıyorsun, anlamıyorum. Zaten sana yakın bir yerde yaşadığımı kendin de biliyorsun. Zahmet olmadığını görmek zorundasın."

Yorulmuştum. Sırtımda nereden geldiğini bilmediğim bir ağrı peyda olmuştu. Stres ve bütün gün başımı kaldırmadan çalışmış olmamın sonucuydu bu. İşte bu yüzden konuştuğumda sesim cansız çıkmıştı, kırılgan görünmek istemiyordum ama tam da öyle göründüğümü çok iyi biliyordum.

"Tamam, istediğin gibi olsun, deyip bıraksan olmaz mı? Üzerime gelmesen..."

"O zaman böyle davranma. Gel, hep olduğu gibi beraber gidelim. Yorgunsun, bir sürü yol yürüyüp otobüse katlanmana gerek yok."

Yumuşak sesi, şefkatli bakışları, belli belirsiz gülümsemesi... Erdem sahip olmayı istediğim ama bunu asla yapamayacağım bir hazine gibi parlıyordu. Güçsüz, yenik hissediyordum. Başarısızdım, beceriksizdim ve Erdem'e sadece bakmak bile bana bu gerçekleri hatırlatmaya yetiyordu.

"Tamam."

Başka bir şey söyleyemedim. Bunu beklemiyormuş gibi tutulup kaldı. Başka zaman olsa asla yapmayacağım bir şeyi yaptım. Erdem'e yaklaştım, montunun fermuarını çektim ve ona bakmadan iç cebinden anahtarı aldıktan sonra tekrar kapattım. Şaşırtıcı bir şekilde hiç kıpırdamadı. Ellerimin titremesini görmemesi için ondan hızla uzaklaşıp kapıyı açtım. Bir adım atıp zorlukla olsa arkama baktığımda iri iri açtığı gözleri, şaşkın ifadesiyle bana bakıyordu.

"Gelmiyor musun?" dedim nasıl çıktığını bilmediğim sesimle.

"Ge-geliyorum tabi. Tabi ki geliyorum." Sesi derinlerden geliyordu sanki.

Hiç konuşmadan vardık arabasının yanına. Ben bütün duygu karmaşamın ortasında neden az önce saçma davranışı yaptığımı düşünüyordum. Kendime anlam veremiyordum.

Arabada da sessizdik. Ona bakma isteğimi zorlukla bastırıp gözlerimi yoldan ayırmadım.

"Annen döndü mü?" diyerek sessizliği bozan o oldu.

"Evet."

"Bir ara tekrar yemeğe gelmek isterim. Annenin yemeklerini özledim." Gözlerimi kırpıştırıp ona baktım. "Eh, sen davet etmiyorsun. Bir sorun olmadığını söylüyorsun. O zaman gelmemde sakınca yoktur, değil mi?"

"Tabi..." dedim ama içten içe bunu istemiyordum. Aslında deli gibi istiyordum ama hayatımın bu kadar içinde olması, her noktaya yayılması bana acı veriyordu. Ona bu kadar alışmak istemiyordum! Benim gibi biriyle olmayacağı açıktı, arkadaşlığı daha da ağır gelecekti.

En sonunda eve vardığımızda hep olduğu gibi benimle birlikte indi araçtan. Ona el sallayıp ikinci kez bakmadan apartmana girdiğimde arabanın gitmesini bekledim. Beklediğim olduğunda düşünmeden telefonu çıkardım, Ozan'ın numarasını bulup ellerim titreyerek mesajımı yazdım.

"Kongreye geliyorum."

Continue Reading

You'll Also Like

20.4K 1.7K 12
Alara canı sıkıldığını için bir numara sallar ve yazar ama bir sorun vardı. Salladığı numara seri katil olan barın kılıç atasoy'du...
2.3M 3.2K 23
"Erkekler ağlar mı Egemen ?" "Ağlar." diye yanıtladı beni hiç düşünmeden. "Ne zaman ?" Merak ediyordum. Kadınlara inat erkekler ağlamaz tabusunun ne...
142K 12.3K 22
Her insan hata yapabilir. Ancak bir peri böyle bir ayrıcalığa sahip midir? Anikanos bu soruyu düşünmüyordu elbette. Sıkıcı mitoloji ve felsefe dersl...
727K 39.6K 40
Elindeki tesbihi daha hızlı çekmeye başladı karşımda, sinirlendiğinde yapıyordu bunu genelde o kadar tanıma fırsatım olmuştu onu. "Neden İstanbul'a...