GECE'NİN HÜZNÜ -2-

By ayseklncr

13.1K 811 70

Yeniden başlamaya hazır mısınız? Onlar çoktan hazırlardı. Hadi bakalım hikayemizin başlangıç kelimesi; ... More

TANITIM
TANITIM -2
TANITIM-3
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. BÖLÜM
7. Bölüm
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm(Finale Doğru)
FİNAL

11. Bölüm

390 27 0
By ayseklncr



Bölüm şarkımız mediada  ^_^ 

***********

YOLUMUZU KAYBETMİŞİZ...

Ozan gözyaşlarını tutamadı. Sanki bir anda dünyasını kaybetmişti. Her şeyi alınmıştı elinden. Ruhu bir çukurun, karanlık dibine hapsoldu. Çıkamadı karanlıktan. Çığlığını gökyüzüne bırakıp, dizleri üzerine çöktü. Üstü başı çamur olmuştu. Herkes ona endişe ile bakarken, o kendi benliğinin ıssızlığında kayboldu. Artık umut, ışık yoktu. Bitmişti.

Aşk; yakıyor, öldürüyor, yok ediyordu. Dil artık tutulmuştu. Herkes, her şey anlamını yitirmiş, sözcükler kara bulutların arasında uçuvermişti. Ozan ağlamayı bırakmıştı. Tüm benliğini bir boşlukta hissediyordu. Yıllarca uğraşıp, uğruna savaştığı aşk artık yoktu.

Egemen üzüntü içinde Ozan'a ilerledi. Sağ omuzuna sol elini bastırdı.

"Ozan, hadi kalk gidelim."

Ozan cevap veremedi. Kalbi adeta sökülürcesine ağrıtıyordu ruhunu. İnciniyordu içten içe. O sözleri hatırladıkça kahroluyordu.

"Ozan hadi abicim. Hadi!" dedi Egemen. O da acı çekiyordu. Berna'dan ayrılmış, kalbini acılar içinde bırakmıştı. Artık bir kardeşi de yoktu. Ama hala pes etmiyordu. Savaşıyordu. Çünkü o da yıkılırsa, herkes yıkılırdı. Bunu çok iyi biliyordu. Ozan gücünü kaybetmişti. Gözleri hala Selin'in gittiği yerdeydi.

"Ne yapacağım? Şimdi ben ne yapacağım? Kalbime öyle bir kendini kazımış ki, silip atamıyorum. Ben ne yapacağım abi? O yokken nasıl nefes alacağım?"

Egemen bu sorunun cevabını bilmiyordu. Çünkü Berna 'sız bir hayata hala hazır değildi. Çırpınıyordu çaresizce. O yüzden Ozan'ı güçlükle ayağa kaldırdı.

"Hadi gidiyoruz." derken Ozan'a destek olarak araca yürümeye başladı.

********

Dilay aynadaki simasına uzun uzun baktı. Ne yapacağını bilmiyordu. Günlerdir içine kapanmış, gerekmedikçe kimselerle konuşmaz olmuştu. Sanki hayat kalbini ikiye bölmüş, bir seçim yapmasını istiyordu. Ne seçecekti? Ege'yi mi? Ege 'siz hayatı mı? Hangisi onu daha güçlü yapardı? Hangisi asıl kendisiydi? Bilmiyordu. Titreyen elleri lavabonun mermer taşındaydı. Yüzünden süzülen su damlalarına bakarken, hıçkırıklarını tutamadı. Sanki ruhu sonsuz karanlığa sürüklenen bir teknedeydi. Dev dalgaların arasında sürüklendikçe sürükleniyor, kayalara çarptıkça çarpıyordu. İçi acıyordu. Hem de çok fazla. Dilay düşündükçe kendini kaybediyordu. Hızla lavabodan uzaklaşıp eline geçen her şeyi yere fırlattı. Dağılan, bin bir parçaya ayrılan her şeyde kalbide vardı.

"Neden? Suçum neydi?" diye haykırdı. Hıçkırıkları boğazında güğüm oluyordu. Yorgun halde kapıya yaslanıp, soğuk zemine çöktü. Her şey etrafında dönüyordu. Tüm yaşadıkları, kaybettikleri...

Serkan'ın ona defalarca vuruşunu hatırladı. Binadan aşağı bırakılışını, öldüğünü sandığı o korkunç anları...

Bir an olsun unutamıyordu. Zaten her şeyini o zaman kaybetmemiş miydi? Ruhu ölmüştü o an. Sonra uyandığı anı hatırladı. Suat'ın, doktor arkadaşının o korkunç sözlerini. Herkes onu uyuyor sanırken, aralık kapının ardında Ege'ye verilen kötü haber, değil miydi onu mahveden?

"Kız arkadaşınızın rahmi zarar görmüş. Bundan sonra asla çocuğu olmayacak."

Bu sözlerdi genç kızı karanlığa hapseden. Ölmeyi dilemesini sağlayan. Çünkü Ege ile beraber tüm bu kâbuslardan kurtulduklarında, kurdukları en büyük hayal, her şey bittiğinde evlenip, çocuk sahibi olmaktı. Gözlerinden damlalar yanağına süzülürken geçmişten bir anıyı hatırladı.

Parkta beraber el ele dolaşıyorlardı. Her şeyin yeni başladığı bir zamandalardı. Tüm kâbuslardan kurtulup, günahlardan arınmışlardı. Masum çocukların neşeli sesi kulaklarını doldurduğunda, ikisinin de mutlulukla parlayan gözleri onlara döndü. Heyecanla çocukların oynamasını, koşturmasını izlediler.

"Dilay?"

Genç kız gözlerini çocuklardan hiç ayırmadan "Hım mm..." dedi. Ege gülümsedi. Yine aklında muzurluklar dans ediyordu. Dikkatle genç kızın yüzüne baktı. Çünkü yüzündeki her mimiği merak ediyordu.

"Kaç tane çocuğumuz olsun?"

Dilay'ın gülümsemesi solarken, yanaklarına kan hücum etti. İrileştirdiği güzel yeşil gözlerini Ege'ye çevirip "Ne... Ne? Şey...ımmmm... Ben. Şkknkmfhks..." Diye kekeledi. Ne söylediğinin, ne anlatmaya çalıştığının bile farkında değildi. Tek bildiği konuşmaya çalışmaktı. Ege kahkahayı patlattığında, genç kız gözlerini kısıp, sağ eliyle genç adamın omzuna vurdu.

"Ne gülüyon? Ben sadece... Şey... ım..."

"Tamam tamam. Kestik! Bu kadar komedi bana bir ömür yeter. Allah'ım ya konuşamıyor!" derken Ege genç kızı ardında bırakıp yürümeye başladı. Hala o yüz ifadesini unutamıyordu. Ve bu onu fazlasıyla kahkaha atmaya itiyordu.

Dilay öfkeyle genç adamın arkasından bakıp sağ ayağını sert bir şekilde kaldırıp indirdi. İki elini yanlarında yumruk yaparken "Öküz! Bir de dalga geçiyor! Öyle şeyler aniden sorulur mu? Hey! Ben şeyden şey ettiydim! Dursana! Bak kime diyorum? Ege!" diye haykırırken Ege'nin peşinden koşturdu.

Genç kız "Şimdi ben ne yapacağım?" diye fısıldadı. Kanayan sağ elini karnına götürdü.

"Neden mutluluk yasak bana? Neden?"

************

Ege bahçedeki kamp ateşinin başında otuyordu. Oturduğu koltuğa daha da yaslanıp gökyüzüne baktı. Yağmur çoktan toprak kokusunu bırakmış, yıldızları kara bulutlar arasına gizlemişti. Ayaz vardı bu gece. Ege kabanına daha da sarılırken düşüncelerinde kayboldu. Böylesine düşüncelerde kaybolmuşken beklemediği şey Dilay'ın ağlayarak yanına gelmesiydi. Hızla ayağa kalktı. Endişeli gözlerle sevdiği kıza baktı.

"Ne oldu? Niye ağlıyorsun?"

Dilay kanayan sağ elini hala karnından ayırmıyordu. Ege genç kızın beyaz kazağındaki kanı fark edince korkuyla "Ne yaptın karnına?" diye haykırdı. Alelacele genç kızın elini çekip karnına baktı. Ama kanın karnından değil elinden olduğunu anlayınca, yorgun bir halde genç kızın elini elleri arasına aldı.

"Sen kendine ne yaptın?"

Genç kız "Ben anne olmak istiyorum. Çok istiyorum." diye fısıldadı. Ege kalbinde acının dev dalgasını hissetti. Ne söyleyeceğini bilemedi. Üzgün halde yeşil gözlere baktı.

"sen nasıl öğrendin?"

"Konuşurlarken duydum."

Ege derin nefes aldı. Genç kızın ıslak yanağını okşarken "Geçecek canım. Her şey geçecek." dedi ve sımsıkı sarıldı.

Ne geçecekti ki? Hiçbir şey geçmeyecekti. Gün geçtikçe acıları daha da artacak, hatta çocuğu olmadığı için, Ege ondan nefret edecekti. Böyle düşündü Dilay. Ve hiç istemese de o sözleri söyledi. Sevdiği adamın kalbine açacağı büyük yaradan habersiz.

"Sende baba olmak istiyorsun. Ama ben asla anne olamayacağım. Ege... Ayrılalım."

Ege'nin gözlerine acı oturdu. Nefes alamadığını, başının döndüğünü hissetti. Güçlükle ağzından kelimeler uçuştu.

"Ne? Sen ne söylüyorsun? Ayrılamam..."

"Ayrıldık Ege. Bitti. Üzgünüm." dedi Dilay. Ve Ege'ye ardını dönüp uzaklaşmaya başladı. Her adımda kalbinin kanı aktı çimlere. Yaktı yıktı acı, en güzel anlarını. Ne yapacaktı? Şimdi Ege 'siz nasıl nefes alacaktı? Bilemedi Dilay. Tek bildiği şu an acıdan yanıp, yok olduğuydu. Sanki aşk kor bir ateş olmuş kalbine düşmüştü. Ve en güzel anları yakıp, yok ediyordu. Ege ne yapacağını düşünürken, kendinin bile şaşıracağı bir şekilde harekete geçti. Dilay'ı sağ bileğinden sımsıkı tutup yüzünü kendine çevirdi.

"Evleniyoruz!"

"Ne?"

Ege "Sana hemen evleniyoruz dedim! İşte o kadar! Sakın hayır demeye kalkma! İmkânı yok senden ayrılmam!" haykırdıktan sonra sımsıkı genç kıza sarılıp "Aptal! Ben sana mecburum, bilmez misin?" dedi. Gözyaşları yanağına süzülüyordu. Bir kez daha kaybetmek, onsuz nefes almaya çalışmak istemiyordu. Sanki dünya tüm hüzünlerini üzerlerine bocalamıştı. "Alın acıdan kıvranarak ölün!" der gibiydi. Ege korktu.

"Sensiz bir sabaha daha uyanacak gücüm yok. Sensiz yaşamaya gücüm yok. Her gece tavana bakarken, seni hayal ediyorum. Gözlerin aklıma geldikçe gülümsüyorum. Ve ardından ağlamaya başlamam bir oluyor. Neden biliyor musun?" derken biraz uzaklaşıp "Dilay'ın nemli sağ yanağına sol elini yerleştirdi. Hissetti yumuşak sıcaklığı. Ve sözlerine devam etti.

"Çünkü bir sonraki güne sensiz başlamaktan korkuyorum. Senin olmadığın bir dünyayı hayal bile edemiyorum. Bu mümkün değil. Dilay, ben senden ayrılamam. Bu mümkün değil. Çünkü ben senin aşkınla virane oldum. Ve senden başka hiçbir şeyi gözlerim görmüyor."

Dilay tebessüm ettiğinde Ege gülümsedi.

"Ne diyorsun?"

"Hım? Neye?"

Ege genç kızın gözyaşlarını avuçlarıyla kurularken "Bir ömrü benimle geçirmeye, ne diyorsun?" dedi. Genç kız kızaran yanaklarını gizleyemezken, Ege'nin yanaklarını istila eden gözyaşlarını avuçlarıyla kuruladı.

"Bunun hayali bile kalbimi havalandırmaya yetiyor. Kim bilir, gerçek olursa nasıl olurum? Bilirsin Ege, ben hiçbir merakımın sonucunu görmeden rahat edemem. O yüzden evlenelim."

Ege duyduğu sözlerle mutlu oldu. Sevdiği kıza sımsıkı sarılıp "Evlenelim. Sonsuza kadarda ayrılmayalım." diye fısıldadı.

*******

Kavak ağaçları yapraklarını çoktan dökmüştü. Hoyrat bir rüzgâr salınmıştı. Sararmış bitkilerin yaprakları Ozan'ın dört bir yanında uçuşuyordu. Ozan hiçbir şeyi umursamadı. Gözlerinden süzülen birkaç damla yanağını yakarken, iki eli kabanının cebinde, yürüdü ormanda. Sanki omuzlarına dünya yük olmuştu. Kaldıramıyor, dayanamıyordu. Neden her şey sarpa sarıyordu? Neden hep kaybediyordu? Acı peşine düşmüştü. Kurtulamıyordu. Güçsüz bir halde bir kavak ağacının pürüzsüz gövdesine sırtını yasladı. Ayaklarında güç yoktu. Sırtı kavağa sürtünerek yere çöktü. Öylece baktı boşluğa. Aklında sevdiğinin son hali dolaşıp duruyordu. Kalbine bu gece kahır yüklenmişti. Gitmişti biriciği. Onsuz ne yapacağını bir kez daha düşündü. Bir yol bulamadı. Sanki bu gece nefes almak daha bir güçtü. Galiba ölüyorum diye geçirdi içinden.

"Bu gün ben öldüm Selin. Çünkü seni kaybettim. Yoksun artık. Yoksun..." derken ayın süslediği gökyüzüne baktı. Ve bir kez daha kayboldu içindeki karanlıkta.

"Artık güneşimi kaybettim. Kalbimde akşam oldu. Asla güneşe kavuşamayan bir akşam..."

Hayaller bir kez daha yarım kalmıştı. 

*****

Sabahın ilk ışıklarında Egemen ormana adımladı. Tüm gece eve gelmeyen Ozan'ı nerede bulacağını çok iyi biliyordu. Ama gördüğü şeyin bu kadar berbat olacağını tahmin bile edememişti. Kavak ağacının altında yıkılmış bir adam...

Her şeyini kaybetmiş, kalbi yaralı, siyah kabanına sımsıkı tutunmuş, iki büklüm olmuş, uyuklayan bir adam...

Egemen üzgün halde yaklaştı. Ozan'ın yanına çöktü. Sağ elini buz tutmuş omuzlarına yerleştirdi.

"Ozan? Ozan?"

Ama Ozan gözlerini aralamaktan başka bir şey yapamıyordu. Titriyordu. Tıpkı ruhu gibi bedeni de buz tutmuştu. Kalbinin cayır cayır yanmasının aksine.

Egemen telaşla "Kardeşim?" derken başına elini yerleştirdi. Ozan'ın çok ateşi vardı. Egemen biraz öfkeli biraz endişeli halde "Bu soğukta burada durulur mu oğlum? Hastalanmışsın!" derken Ozan'ı güçlükle sırtına aldı. Yavaş adımlarla eve yürürken hala söyleniyordu.

Ozan yatağına yatırılmıştı. Suat onun ateşini düşürmeye çalışırken herkes yine salonda toplandı.

"Ne olacak bu halimiz?" dedi Elif. Artık savaşmaktan yorulmuştu. Daha fazla acı çekmek istemiyordu. O kocaman bir aile olduklarını düşünmüştü. Hepsinin birleştiği koca bir çınarlardı. Ama artık soğuk havaya, fırtınaya, yağmura, doluya dayanamıyorlardı. Tüm yaprakları birer birer dökülüyordu. Ve sonunda kurumaktan korktu. İşte o zaman sonsuza kadar tekrar yemyeşil bir ağaç olamayacaklardı.

Egemen sıkıntıyla nefes verdi.

"Bilmiyorum. Artık yolumuzu kaybetmişiz. Çare yok. Neyse hadi kalkın şu okula gidelim. General sinirlenmeye başladı."

Herkes onun sözlerini dinlerken ayaklanmışlardı. Formalar giyilmişti. Ama bugün hayatlarının en korkunç günü olacağını hiç bilmiyorlardı. Ayaz elleri cebinde yürürken, Sertaç omuzuna vurdu.

"Eeee kardeş! Bugün bir şeyler yapsak ya!"

"Manyak mısın oğlum? "dedi Ayaz. Sertaç'ın bu samimi tavırlarına uyuz oluyordu.

"Ne manyağı kardeşim ya? Liseliler böyle yapar. İki gezerler. İki soru çözerler. Zaten bu günleri özlemişim ya! Vakti zamanında öldüm yalanı atmasaydım daha da tadını çıkarırdım."

"Bir şey söyleyeceğim Sertaç."

"Söyle kardeşim."

"Allah belanı vermiş senin. Sen beyninden ameliyat olsan da boşa. Düzelmezsin. Çivisi eksik." deyip okula yürüdü Ayaz. Sertaç öfkelenmişti. Hala konuşmasına devam ederken Ayaz'ın peşinden bir an olsun ayrılmıyordu. Aslında niyeti çok açıktı. Ayaz'ın Gece'den sonra kendine zarar vermesinden korkuyordu. Çünkü bu aile bir acıyı daha kaldıramazdı. Tüm çabası hepsinin iyi olması içindi.

Onları izleyen üçlü grup ise Taner, Çağrı ve Egemen'di. Şaşkınca bu ikilinin son zamanlarda beraber takılmasını izliyorlardı. Üç adam elleri cebinde, kolejin önünde dedikoduya başladılar.

(Taner) "Egemen abi?"

"Evet."

(Taner) "Bu ikili ne iş?"

"Vallahi kardeşim bunu henüz bende çözemedim."

(Çağrı) "Abi kıyamet kopacak. Bu ikisi bir birini hiç haz etmez. Olacak iş değil."

Egemen gözlüğünü düzenlerken, hoca imajını bozmamaya çalıştı.

"Bence kıyameti bırak, parça pinçik olacağız ben ondan korkuyorum. Neyse çocuklar. Gevezeliği bırakın. Hemen sınıflarınıza!"

Taner şaşkınca Egemen'in elinde salladığı sopaya baktı.

"Abi sopada mı getirdin?"

"Burada abi yok Taner! Hocam diyeceksin bana! Hocayım ben! Çabuk sınıfına hadi!"

"Ama abi?"

"Hadi lan! Zibidi!"

Taner Egemen'in salladığı sopanın darbesinden kurtulmak için koşarak giderken, Çağrı'da tam hareketlenmişti ki onu omuzlarından tutan Egemen'di. Sağına soluna bakıp izlenmediğinden emin olunca Çağrı'nın kulağına yaklaştı.

"Oğlum Berna sana emanet. Sarkan, efendime söylem en ufak bir diyalog kurmaya çalışan olursa anında bana geliyorsun. Ben onun icabına bakıyorum."

"Abi siz ayrıldığınıza emin misiniz?"

"Eminiz lan!"

"E niye kızı takip ettiriyorsun?"

"Benim işime karışma! Öküz! Git sınıfına almayayım ayağımın altına!" derken öfkeyle sopayla Çağrı'nın omuzuna vurdu. Çağrı acıdan kıvranarak sınıfa ilerlerken "Adam gizli işler mensubu ya! Her işimiz bitti manitasını gözetlememiz eksikti. Elif nerede? Lan benimki nerede?" diye telaşlanırken Elif 'in bir erkek öğrenciyle konuştuğunu fark etti. O an gözü hiçbir şey görmez oldu. Hızlı adımları onlara doğruyken "Şimdi yaktım oğlum seni..." diye mırıldandı. Elif Çağrı'nın öfkeli gelişini fark ettiğinde çalan zille sınıfa koşturması bir oldu. Çağrı'da  koridorda onun peşine düştü.

"Elif ! Dur! O çocuk kimdi? Çabuk söyle! Bak kime söylüyorum?"

Elif gülümserken sınıfa girdi. Sırasına oturduğunda Çağrı'da gelip oturmuştu. Nefes nefeseyken "O kimdi?" dedi kaşlarını çatarak. Kıskanılmak genç kızın hoşuna gitmişti. Gülümserken "Sıradan bir çocuk işte. Hem sen kıskandın mı beni?" dedi. Çağrı sağ omuzunu silkerken "Yok canım, ne kıskanması? Öylesine şey ettiydim..." dedi. Elif onun bu tatlı hallerine gülümserken "Kıskanmışsın belli." dedi ve "Bu çok hoşuma gitti." diye fısıldadı. İkili gülümserken sınıfa giren üçlüde gözleri takılı kaldı. 

Elif "Bu olamaz..." diye mırıldandı.

Continue Reading

You'll Also Like

38.8K 4.9K 68
TATLI HATA hikayesinde ki İkizlerden Alya'nın hikayesi. Keyifli okumlar!
38.4K 5.4K 172
Adam Gökyüzü Olmaya Karar Vermişti Kadına.. Oysa Kadının Ölmüştü Kuşları.. Adam Gökyüzüydü.. Kadının Ölmüştü Kuşları.. Ve İmkansızın Adıydı A...
24.1K 2.1K 56
Hani böyle kitaplar vardır, tam sahil kenarında güneşlenirken okumak istersiniz. Ilık bir yaz esintisinin eşliğinde hayaller kurdururlar insana. Mutl...
10.3K 547 38
KİTAP KAPAĞIMIZI YAPAN "Narniapick" ARKADAŞIMA ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. ELİNE SAĞLIK CANIM ^_^ NOT- 'NE OLUR GİTME' ADLI HİKAYEMİN 2. KİTABIDIR.... ****...