YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ

By Tevhid_Dergisi

9.2K 526 39

Seksen darbesi sonrasında, ülke harabeye dönmüş, siyasi ve dini çalışmalar ağır darbeler yemişti. Cumhuriye... More

YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ
YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ - 2
YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ - 3
YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ - 4
YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ -5
YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ - 6
YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ - 7
YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ 8
YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ 9
YİĞİT MUHAVVHİDLERİN ÖYKÜSÜ 10
YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ 12
YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ 13
YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ 14
YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ 15

YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ 11

318 27 1
By Tevhid_Dergisi


Bunca insan umut dolu gözlerle bir kapının açılmasını bekliyordu. Ne ilginç! Yaşlı anne babalar, genç gelinler, hayattan habersiz küçük yavrular... Evet, evet hepsinin gözlerinde aynı ışıltı, aynı umut. Yıllar bu umut ve sevda dolu bekleyişleri, hasret yüklü bakışları eskitememişti. Kim bilir kaç defa kapı boyanmış, rengi değişmişti. Salondakilerin dikkatini dahi çekmemişti. Onları tek ilgilendiren kapının aralanması idi.

Nesibe Hanım da bu umudu taşıyanlardan biriydi. Bu duyguyu yıllardır yaşıyordu. Yavrusu daha genç bir delikanlıyken bu mekana girmiş, şimdi kırkına merdiven dayamış bir ihtiyar adayıydı. Akrabaları evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı. Onların çocuklarını kendi torunları gibi seviyordu.

Bugüne dek halinden hiç şikayet etmemişti. Allah'a teslimiyet ve tevekkülü tamdı. Üzülmemek... Bu pek mümkün değildi. Nihayetinde o bir anne ve beklediği ciğerinden bir parça, oğluydu.

- Anacığım boşuna hazırlandın daha on dakika var. Biraz bu küçük oğlunla ilgilen. Diğeri gelince beni unutuyorsun ne de olsa.

- Kıskandın mı?

- Eee yani. Ben iki yıl İstanbul da yattım. Ayda bir geldin. Muhammed abime her hafta geliyorsun.

- Öyle olur mu Mus'abım. Kurban olurum sana. Sen Türkiye'nin bir ucundaydın. Müsaade etse cemaat oraya yerleşecektim. Müsaade etmediler. Hem sen nasıl buraya geldin zannediyorsun, benim dualarım olmasa, zor, zor.

- Bir şaka yapayım dedim yine beni mahcub ettin Nesibe Sultan. Hiç olur mu? Sen bize hakkını helal et yeter. Baba yokluğu çektirmedin. Peşimizden şehir şehir dolaştın. Bir gün de şikayet etmedin, Allah (a.c) seni evimizden, başımızdan eksik etmesin.

- Dur, dur sesler geliyor, galiba geliyorlar.

- Mümkünatı yok ana. Şimdi gelseler beş dakika fazla görüş yapmış olacaklar. Devlet görüşten çalar ama fazla verdiği görülmemiştir. Ama bu devlet gafil bilesin anacığım. Ne yaparsa yapsın seni yıldıramaz.

Görüşler bir saat olarak belirlenmişti. Aynı şehirde olup görüşe gelen bir insanın yarım gün harcaması gerekiyordu. Cezaevi girişi ve çıkışında uygulanan gereksiz prosedürler bir saatte bitmesi gereken işlemleri yarım güne yayıyordu. Yakın şehirden gelenlerin bir günü, uzak şehirlerden gelenlerin birkaç günü yollarda geçiyordu. Bu devletin yıldırma politikalarının bir parçasıydı. İçerden mahkumu türlü hak ihlali ve zorluklarla yıldırmaya çalışıyorlardı. Hedef, kişinin yaşam tarzını değiştirmesini, bulunduğu yapıdan ayrılmasını sağlamaktı. Dışarıda yapılanlar da bu politikanın bir parçasıydı. Aile ve yakınları mağdur edip yıldırmak, ziyaretçilerin şikayetlenip mahkumun moralini bozması, psikolojik olarak yıpratmak, ailelerin çocuklarını zindana uğrama ihtimali olan hareketlerden uzak tutmasını sağlamak içindi tüm bu uygulamalar.

Bilinçli aileler kafiri tanıyorlardı. Onun mü'minleri imanından döndürmek için gece gündüz demeden tuzaklar kurduğunu Rabblerinden öğrenmişlerdi. Yaşadıklarının imtihanın bir parçası olduğunu, her zorluğun ecir ve nimet olarak onlara geri döneceğinin şuuruyla teselli oluyorlardı. Bunu zindan ehline yansıtmaları söz konusu olamazdı. Dar mekanı daraltmanın, eli kolu bağlı insanın kendisini daha da aciz hissetmesini sağlamanın anlamı yoktu.

Asıl sorun, ziyaret ettiği tutukluyla aynı inanç ve davayı paylaşmayan ailelerdi. Bunlar gördükleri tüm sıkıntıları mahkumlara yansıtıyor, morallerini bozuyorlardı.

Kapı önünde oluşan hareketlilik, kapının açılacağının alametiydi. Bekleyiş yerini sevince bırakmış, oturan insanlar ayaklanmıştı.

Kapı önünde oynayıp, sevinç çığlıkları atan çocuklar görmeye değerdi doğrusu.

Kapının açılması ile yiğitler bir bir içeri giriyordu. Her biri ayrı bir hasretin yönü, umutlu bekleyişin ilacıydı. İlk nasibini alanlar çocuklar oluyordu haliyle, ilgili ilgisiz, herkesle selamlaşıyor, sevgi gösterisinde bulunuyorlardı. Mahkumların hayatında onların yeri başkaydı. Yaramazlıkları, tatlılıkları, şımarıklık ve hastalıkları, her şeyleri ile koğuşların gündemini oluşturuyorlardı.

Ve sırasını bekleyen gelinler. Gözler onların üstünde, yürekler onların yönünde çarpsa da, onlar son sıradaydı. Bu da ziyaretçilerin oluşturduğu prosedürdü. Önce çocuklar, büyükler, arkadaşlar ve en son eş...

Bu duruma şikayetlendikleri oluyordu. Bu bir taktikti. Amaç baş ağrıtmak değil, gönülde ilk sırada ol- duklarını tekrar tekrar duyma isteğiydi. Amaçlarına ulaşamadıkları pek nadirdi hani.

Molla Muhammed, etrafına doluşan çocukları sevmiş, sonra ayakta bekleyen annesine yönelmişti. Elini öpmek istedi müsaade etmedi Nesibe Hanım. O sadece oğluna sarılmak, onu koklamak istiyordu. Ortam müsait olsa belki tüm görüşü ona sarılarak geçirecekti.

- Ben gidiyorum. Siz sarılma işiniz bitince haber edersiniz.

- Dur, dur. Hemen de küser, hemen de kıskanır, ne zaman büyüyeceksin sen?

- Abim. Nasılsın? Dur, kemiklerimi kıracaksın ihtiyar.

- İhtiyar senin gibilere denir. Benim ruhum genç.

- Neyse psikolojini bozmamak için, susuyorum.

- Hoş geldin anacığım. Nasılsın? İyi misin?

- Hamd olsun iyiyim. Seni gördüm daha iyi oldum. Sen nasılsın?

- Allah var, keder yok anacığım. Allah (a.c)'nin sayısız nimetleri arasında yaşıyorum. Sen her hafta geliyorsun. Çok şükür.. Mus'ab efendi de ayda bir olsa geliyor, daha ne ister ki insan.

- Nasıl da bana çattı yine. İnan ki abi çok yoğunum. Cemaat işi olmasa her hafta gelirim. Hatta yanımda kitap getirip ders yaparız görüşte.

- Oğlum bir ihtiyacın bir eksiğin var mı?

- Her şey tamamdır ana. Allah (a.c) sizden razıolsun. Bir kitap istemiştim Mus'ab'tan o da geliryakında.

- Hakkını helal et, kitap burada yokmuş. İstanbul'dan bir arkadaşıma ulaştım. O da sipariş vermiş. Gelir gelmez yollayacağım. Yani okuduktan sonra.

- Dışarıda işler nasıl?

- Hamd olsun iyidir. Bildiğin sıkıntılar devam ediyor.

- Evet. Gelenler güzel şeyler anlatmıyor. Eskiden olduğu gibi ferdi uğraşmıyorlar, Müslümanları ilk sıraya koymuşlar ve sistemli uğraşıyorlar.

- Öyle abi. Çok dua edin.

- Ediyoruz, ediyoruz. Allah (a.c) sizi insi ve cinni şeytanların tuzaklarından muhafaza etsin.

- Amin

- Amin

- Bu dönemler sıkıntılı dönemlerdir. Sizden istenenleri harfiyen yapın.

- Allah'ın izniyle.

- Anacığım sen nasılsın? Mus'ab'la aran nasıl.

- Ben iyiyim. Fakat Mus'ab'la aram iyi değil. Beni üzüyor. Cemaate şikayet ettim, sana da edeceğim.

- Hayırdır. Sen söyle, ben kulaklarını çekeyim.

- Evlen diyorum, evlenmiyor, üstelik her defasında benimle dalga geçiyor.

- Geçer o geçer. Bilirim ben onu.

- Bana acıyormuş, gelinler beni dövermiş, ondan evlenmiyormuş. Gelin kaynana kavgası çekemezmiş.

- Mus'ab sen var ya. 

- Yok yok abi. Cemaat işi anneme bırakmış. Bugün yarın ona haber ederler. O kimi söylerse görüşeceğim.

- Hayırlısı olsun inşallah. Aslına bakarsan ben de senin evlenmeni çok istiyorum. Babam şehit olduğunda sen çok küçüktün, ben olayın akabinde cezaevine girdim. Açıkçası sana ne abilik ne de babalık yaptım. Oysa babamın vasiyet mektubunda, seni her şeyinle bana emanet etmişti. Allah'a hamd olsun ki bizi bu cemaatin mensubu kıldı. Gözüm hiç arkada kalmadı. Benden çok daha fazla seninle ilgileneceklerinden emindim.

Yanımda kaldığın iki yıl, hep eksik ve yarım olan bir şeyler tamamlanmış gibiydi. Hamd olsun, bugünlere geldin. Artık evlen. Annem torun sevsin, ben de yeğen seveyim. Sen de biliyorsun çocuklar içerinin ana gündemidir. En saf ve masum gündem. Ben de anlatayım yeğenim şöyle şöyle yapıyormuş diye.

Mus'ab utanmış, mahcub olmuştu. Abisi utandığını anlayınca konuyu kapatmıştı.

- Kapının önünde bir hareketlilik olmuştu yine. Bu sefer ne gözlerde umut, ne de çocuklarda sevinç vardı. Kapı ikinci defa açılacak, "Evet görüş bitti, kalkalım" sesi salonda inleyecekti. Bir ölümü, felaketi haber veren tellalın soğuk sesi gibi. İnsanın kendini bulduğu ve bitmesini istemediği bir hikayenin bitmesi, umulmadık anda ekranın kararması gibi...

Çocuklar oyunu bırakmış, sohbetler kesilmiş, masa etrafında kenetlenen vücutlar isteksizce hareketlenmeye başlamıştı.

Vedalaşma faslızordu. Buna "acele edelim, bir sonraki görüşçülerin hakkınagirmeyelim" sesi eklenince hiç çekilmiyordu. Devletin hak hukuk tanıdığı, bir de saygı gösterdiği tek alan bu olmalıydı.

Önce çocuklar, büyükler, eşler. Aslında büyükler önde olmalıydı. Ama çocuklar bu kuralı bozmuştu.

Anne babaların kimi ağlıyor, kimi gözyaşlarını içine akıtıyordu.

Eşler... Edep ve hayaları, İslami kimlikleri onların hareketlerini sınırlıyor, onlar sadece sevda dolu yüreklerini eşlerine bir dahaki ziyarete itinayla muhafaza edilsin diye emanet edip ayrılıyorlardı.

Vedalaşma bitmiş, birer birer içeri girmeye başlamışlardı. Arkalarından onlara eşlik eden mahzun gözlerin eşliğinde.

Kapılar kapanınca yeni bir dünya başlıyordu. Kiminin kulağında "baba gitme" kiminde "niye gelmiyorsun baba" sesi çınlıyor olacaktı. Kimi eşinin mahzun ve çaresiz bakışlarını gözlerinde hissedecek, ya da annesinin yanağını ıslatan gözyaşında boğulacaktı.

Ama sabır, tevekkül, dua ve yakin bunların ve her zorluğun üstesinden gelmeye kafiydi. Bir derdin büyüklüğü, zorluğun ağırlığı kiminin belini büker, kiminin belini doğrulturdu. Samimi gözyaşlarıyla uzun secdelerde, Allah'a arz edilen her dert, sabır, tevekkül, yakin olarak insana döner, yüreğini ferahlatırdı.

Mus'ab kapıdan çıkarken içeride olduğu günlerihatırladı. Ve abisinin görüşlealakalı sözlerini; "Görüş, güneşe hasret bırakılmış toplulukların güneşe kavuşması; uzun karanlık döneminden sonra kamaşan gözlerin daha açılmadan tekrarkaranlıklara döndürülmesiydi".

                                                                                                      Devam edecek...

Continue Reading

You'll Also Like

774K 46.7K 90
[11.09.2021 - 09.03.2022] Şüphe #zor 1.sırada (17.10.2021) #boşanma 1.sırada (28.10.2021) #yanlışanlama 1.sırada (03.11.2021) #spiritüel 1. sırada (...
272K 27.2K 102
NOT:ÇALINTI VEYA EN UFAK BİR KOPYALAMA DURUMUMDA AVUKAT KUZENİM VE ABLAM TARAFINDAN GEREKEN TÜM YASAL İŞLEMLER YAPILACAKTIR... KURGUMUN HİÇ BİR KURU...
1.4M 98.5K 60
BEDEL SERİSİ 2 Biz, hayatımızla ilgili planlarımızı yaparken kaderimizin, bize hiç ummadığımız yollar çizdiğinden habersizdik. Nazlı ve Harun.. Yılla...
2.4M 126K 75
Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben sana espriyi göstereyim."dedi. Elini ke...