FARKLI

By AlaraTurgut

73.3K 6.3K 3.8K

* Gerçekten FARKLI bir fantastik kitap okumak istiyorsanız doğru yerdesiniz. Bu kitap lisede olan olağan üstü... More

ÖNSÖZ
00 - BAŞLANGIÇ
1. BÖLÜM - TÖREN
2. BÖLÜM - ORMAN
3. BÖLÜM - TOPRAK
4. BÖLÜM - WOLFİX
5. BÖLÜM - YABANCI
6. BÖLÜM- GÖZLER
7. BÖLÜM - ATEŞ
8. BÖLÜM - AĞLAYAN KALPLER ÇİÇEĞİ
9. BÖLÜM - ŞARAP
11. BÖLÜM - GÜÇ BULUTU
12. BÖLÜM - GEÇMİŞ
13. BÖLÜM - YOLCULUK
Duyuru - 1
14. BÖLÜM - KAÇIŞ
15. BÖLÜM - SAVAŞ
16. BÖLÜM - GÜVEN YOLU
17. BÖLÜM - YEŞİL IŞIK
Duyuru 2
18. BÖLÜM - DANS
Hakkımda 20 şey
Wattys 2016
BEN GELDİM!
19. BÖLÜM - CAM KÜRENİN GERÇEKLERİ
YENİ BÖLÜM VE GERİ DÖNÜŞ

10. BÖLÜM - YARA

2.1K 258 185
By AlaraTurgut

Herkese merhaba! Bölümleri biraz daha uzun yapmaya başladım. Uzunluğu hakkında görüşlerinizi yazarsanız çok sevinirim! İyi okumalar ve iyi dinlemeler :)

Beyond The Veil - Lindsey Stirling


İfe hayatında hiç öpüşmemişti ve şu anda ilk olacağını düşünüyordu hatta aynı kahinin dediği gibi Marcus'a her yaklaştığında havalarda uçuyormuş gibi hissediyordu ama hiç beklenmedik bir şey oldu. Marcus durdu ve kafasını geriye çekti. Kısa bir bekleyişten sonra kapalı olan gözlerini yavaşça araladı İfe.

- Ne oldu?!

Biraz isyankar söylemişti.

- Bunu yapamam!

- Peki ya neden?

Marcus elini kafasın da gezdirdi. Tedirgin tavırlar sergiliyor bir yandan stresini atmak için istemsizce ayağını sallıyordu. O sırada arkalarından biri seslendi.

- Su hazır tatlım gelebilirsin!

Susan banyoyu hazırlamış, İfe'nin gelmesini bekliyordu.

- Doğru. Fazla soru soruyordum değil mi? Çok meraklıyım!

İfe hızlı bir şekilde ayağa kalktı.

- Hayır. İfe dur! Anlamıyorsun.

- Boş ver gitsin. Zaten ben sarhoşum!

Aslında böyle bir tepki alması, tekrardan dinç olmasını sağlamıştı. Baş dönmesi de neredeyse gitmişti zaten. Sadece arada midesi bulanıyordu. Hızlı adımlarla Susan'ın yanına ilerledi. Susan da sırtına elini koyup, İfe'yi odasına getirdi.

- İfe iyi misin? Yardım edeyim istersen.

- Yok temiz hava iyi geldi.

Kızgın olan İfe yüz ifadesini Susan'a belli etmemeye çalışıyor, kafasını eğmiş bir şekilde konuşuyordu. Parmağı ile yatağın üzerinde duran elbiseyi gösterdi.

- Sana temiz elbise de bıraktım. Bir şey olursa seslenmen yeter.

- Tamam. Teşekkür ederim Bayan Felix.

Kadın İfe'nin sert konuşmasından bir sorun olduğunu anladı.

- Bir şey mi oldu tatlım.

Çok içten bir sesle yaklaşmıştı İfe'ye ama böyle bir olayı Susan anlatamazdı. Ne yani? Oğlunuzu öpmek istedim ama beni reddetti mi diyecekti?

- Hayır Bayan Felix.

Kadın inanmamasına rağmen gene de üstelemedi ve odadan çıktı. İfe banyoya ilerledi ve kirlenmiş elbisesini zorlukla çıkardı. Ayrıca da artık o rahatsız edici topukludan kurtulduğu için rahatlamıştı. Saçındaki taşlardan yapılmış diademi çıkartıp, örgüsünü açtı. Sıcak köpüklü suyun rahatlığına bıraktı kendini.

*

Susan Marcus'un yanına gelmiş, konuşması için bekliyordu. Sinirli olduğunu anlaması zor olmadı bu yüzden de pek üstelemedi ama Marcus hemen konuya girdi.

- Evet buraya getirdim çünkü ne olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Ayrıca melez olamaz. Güçlerini kullanıyor. Biliyorsun ki melezlerde insani tarafı ağır basar ve güç kullanamazlar. Sadece büyücü olabilirler. O büyücü değil. O melez de değil.

Marcus hiç annesine bakmadan sinirli bir şekilde konuşuyordu.

- Evet bende hissedebiliyorum. Ayrıca Natalie'nin gücünde de değil.

Kısa bir sessizlik bürüdü etrafı.

- Marcus. Daha demin olanları uzaktan da olsa gördüm. Kamp ateşi yeterince açık veriyordu zaten. Ama ne yapacağını biliyorsun. Ben seni kaybetmek istemiyorum oğlum. Kurallar var.

- SAÇMA KURALLAR!

*

İfe gözlerini kapattı ve yasladı kafasını. Babası ne yapıyordu acaba şu an? Cadı nasıl olabilmişti? Bir anda kendini sihirli bir dünyanın içinde buluvermişti. Gücünü bile bilmiyordu. Yarın bazı soruların cevabını alması gerektiğini düşünürken suyun altında çıkan yeşilimsi ışıkları fark etmiyordu. Ayağındaki keskin acı tekrardan duyulmaya başladı. Gözlerini ani bir şekilde açtığında bacağındaki sargının altındaki ışıkları fark etmesiyle bir çığlık kopardı. Hem canı yanıyordu hem de anlık bir şok geçirmişti. Tabi bu çığlık net bir şekilde kamp ateşinin oradan duyulmuştu. Marcus sesin İfe'ye ait olduğunu anlayınca hiç olmadığı kadar hızlı koşmuş, omuzuyla kapıyı kırdığı gibi odaya dalmıştı. İfe banyonun içinde bacağını kaldırmış sargının altındaki ışığa bakıyordu. Sesle birlikte irkilen İfe, Marcus'un içeri girdiğini görünce "hey!" diye bağırdıktan sonra köpükleri görünmesini istemediği yerlere doğru çekti. Marcus hiç aldırış etmiyordu sadece gözlerini elleriyle kapadıktan sonra İfe'ye bakmadan havlu bulmaya çalışırken bir yandan heyecanlı bir şekilde konuşuyordu.

- NE OLDU?! BİŞEY Mİ VAR?

İfe ayağına baktı. Işık, acıyla beraber yok olmuştu.

- İFE!

- Hayır. Sakin ol. Bacağımda ışık belirdi ve acımaya başladı ama şimdi kayboldu.

Marcus en sonun da bir havlu bulmuş başka yöne bakarak İfe'ye uzatıyordu. İfe havluyu aldı ve üzerine sardıktan sonra bacaklarını da suyun içerisinden çıkartıp yatağa oturdu. Hemen Marcus gelmiş sargıyı yavaşça açmaya başlamıştı.

- Sargı çıktığı an acıyı tekrar hissetmeye başlayabilirsin.

Küçük bir uyarı yaptıktan sonra son sarımı da çözdü. İfe kendini sıkmış acıya katlanmak için hazırlık yapmıştı. Gözlerini kapattı ve acının ani bir şekilde beynine işlemesini bekledi ama hiç beklediği gibi bir şey olmadı. Acı yoktu, Marcus'dan seste yoktu.

- Marcus! Ne olmuş söyle. Hiçbir şey hissetmiyorum.

- Çü... Çünkü hiçbir şey yok!

Marcus'un ağzı açık bir şekilde derin yarının olduğu bölümün yepyeni, canlı, yarasız bir deriyle kaplanmış görünümüne bakıyordu. Bütün yara ortadan kalkmıştı. Gözlerini şaşkınlık açan İfe hemen bacağına baktı.

- Nasıl bir şey yok?

- Baya hiçbir şey yok. Yara iyileşmiş.

İfe bacağında yaradan eser bile kalmadığını rahatlıkla görebiliyordu.

- Senin sardığın bez iyi geldi demek ki.

Olağan bir şeymiş gibi ve yarasının geçmesinin verdiği mutlulukla söyleyivermişti bu cümleyi. Ama gene de kızgınlığından taviz vermemişti.

- Ruan mı? Hayır. O iyileştirmez. Dediğim gibi sadece acıyı geçirir. Hatta iyileştirme özelliği olan bir cisim yok. Yani nerdeyse bir yirmi yıldır yok.

İşte o an ne kadar bir şey bilmese de İfe'yi de gizem bürüdü.

- Nerdeyse yirmi yıldır mı? Hayır hayatım. Elli yıldır yok.

Susan kapıda dikilmişti.

- Marcus. Biz çıkalım İfe giyinsin. Ardından da hangi güce sahip olduğunu öğrenelim.

Susan düşünceli bir şekilde odadan çıkıp gitti.

- Aa... Evet. Çıksam iyi olacak.

Marcus da alelacele odadan çıktı kapıyı çekti ama geri açıldı. Kırdığını unutmuştu. Tekrardan kafasını kapının arkasından çıkardı.

- Kapı için özür dilerim. Banyo da giyinirsin. Bu konuyu da annemle konuşsak iyi olur.

Sonrada kapının arkasından çekilerek kayıplara karıştı. İfe yatağın üstündeki elbiseyi aldı ve banyo da giyinmeye başladı. Zümrüt yeşili ipek kıyafetin etekleri dökümlü bir şekilde durmuştu üzerinde. Kolları önce dar geliyor, dirseğinden sonrası bollaşıyordu. En güzel yanı da kapşonu vardı. Ayrıca kahverengi üzerinde kırmızı zik zakları olan bir kemerde belini ortaya çıkarmış, kemerin devamı ise uzayıp eteğin dökümlerin arasına karışmıştı.

En son ise babasından yadigar kalan yeşil taşları bulunan diademide saçlarına sabitledi. Yol boyunca örgü içindeki saçlarını özgürlüğüne kavuşturmuş gibi salladıktan sonra hazır olduğuna karar verdi. Kapıdan çıkıp karanlık koridora bir adım attı.

- Marcus?

Hiç karşılık gelmedi.

- Bayan Felix!

Hala ses yoktu. Bir anda Bayan Felix'in dedikleri geldi aklına. Odalardan bahsederken

"Sen zaten odanı biliyorsun Marcus. Bir üst kat." Demişti. Marcus'un orada olduğunu umarak üst kata çıktı. Etraf zifiri karanlıktı. Her adımında parkeler gıcırdıyordu. Bütün kapılar kapatılmıştı sadece bir tek bir odanın kapısının aralığından renkli ışıklar göz kırparcasına belli ediyorlardı kendilerini. Kapı açık kalmıştı ve ince bir çizgi halinde mavi, sarı, kırmızı renkleri açıkça belli oluyor sonra bir anda yok oluyordu. Çeşitli renklerin ortaya çıkıp kaybolması merak uyandırmıştı. İfe hafifçe ittirdi kapıyı. Tam renklerin ne olduğunu görecekti ki biri kolundan yakaladı ve odaya girmesin diye geri çekti. İfe ani bir şekilde sıkıca elini tutan kişiye yüzünü döndü. Bir adam karanlığın içinden İfe'ye bakıyordu.

- İfe?

Tek elini şıklatmasıyla koridorda ki bütün mumlar yanmaya başladı. Adamın yüzü apaçık belli oluyordu.

- Marcus.

- Ben özür dilerim. Seni ben başkası sandım.

İfe'nin kıyafetinden tanıyamamıştı. Baştan aşağı süzdü. İfe bu kıyafetin içinde inanılmaz derecede büyüleyici ve güzel görünüyordu.

- Elbise güzelmiş.

O kadar "Bunu yapamam." Cümlesinden sonra elbisesine iltifatına karşılık büyük bir mutlulukla teşekkür etmesini beklemiyordu herhalde. Duymamazlıktan gelip gözlerini başka yöne çevirdi İfe. Sessizliğin en iyi cevap olduğunu düşünmüştü. Marcus İfe'nin elini bu sefer nazikçe kavrayarak odaya çekti. İşte o an İfe gördükleri karşısında şaşkınlık içerisinde kaldı. Bir duvar boylu boyunca şeffaf tüplerle kaplanmıştı ama çoğu boştu. Dolu olanların içerlerinde rengarenk ateşler canlıymış gibi oynuyordu.

- Bunlar ne?

- Sana anlatamam, görmen lazım demiştim. Hatırlıyor musun hani sana bizim gücümüz fiziksel özelliklerimizi etkiler dediği mi? Duygularımız da gücümüzü etkiler. Yaşadığım duyguya göre ateşim renk değiştirebiliyor. Mesela sarı.

Eliyle açık sarı renkli tüpü göstermişti.

- Mutluluk. Bu arada sadece temel renklerden bahsetmiyorum. Renklerin tonları olduğu gibi duygularında tonları var. Hiçbir zaman sadece mutluluk yaşamazsın ya da sadece hüzün. Duygunun yoğunluklarına göre renklerin yoğunlukları da değişir yani. Bende bunları topluyorum bir nevi koleksiyon gibi.

İfe biraz şaşırmış biraz heyecanlanmış bir şekilde tüplere yaklaşmış dokunmak istercesine parmağını kaldırmıştı.

- Ama annemde böyle bir olay olmuyor. Çok garip. O yüzden bunları topluyorum.

- Peki o pembe renkli ateş?

İfe Marcus'a dönüp can alıcı soruyu sormuştu.

- Şey... Pembe...

- Marcus, İfe! Hazırlıkları yaptım. Yemek odasına gelin.

Hayat kurtarıcı Susan'ın sesi alt kattan duyulmuştu.

- Annem bizi çağırıyor. Gidelim.

Marcus kapıdan çıktı, İfe'de onu takip etti ama sorusunun cevabını alamamıştı. Bir ara tekrar üsteleyeceğine emindi. Yemek odasına girdiklerin de Susan uzun masa oturmuş onları bekliyordu. Masa bu sefer bomboştu sadece kadının önünde de birkaç malzeme vardı. Bir kase, bir torba içinde Bebek Gözü Bitkisinin meyveleri, bir tane Atropa Belladonna'nın yaprağı... Bu iki bitki hiç de kolay bulmayan bitkilerdi. Ayrıca da en öldürücü... Sadece bir tane Atropa Belladonna'nın yaprağı bir yetişkini rahatlıkla öldürürdü. Bebek Gözü bitkisi ise adını meyvelerinin küçük gözlere benzemesinden alırdı. Tadının tatlı olmasından dolayı çok kişinin ölümüne neden olduğu çok iyi biliniyordu. Ayrıca bu iki bitki halüsinasyona da neden olurdu. Bitkilerden iyi anlayan İfe'nin içini tedirginlik kapladı. Ayrıca otlarının yanındaki kanlı maddeyi daha anlayamamıştı bile.

- İfe, Marcus! Burada olduğunuza göre İfe'nin gücüne bakabiliriz. Hadi oturun önüme.

İfe ile Marcus Susan'ın önüne oturdu. Kadın önce bir kasenin içine Atropa Belladonna'nın yaprağını attı. Birkaç tane Bebek Gözü bitkilerinin Suyunu sıktı ve onları da kasenin içine attı. Kanlı maddeyi tutup kaldırdığında onun bir fare kuyruğu olduğu açıkça belli oluyordu. Onu da karışıma ekledi. Susan eline kocaman bir bıçak aldı.

- Tatlım parmağını uzat.

İfe'nin gözleri açıldı. Bu kadar ölümcül bitki kullandıktan sonra iyice korkmaya ve Susan'ın parmağını keseceğini düşünmeye başlamıştı. Kadın biraz bekledikten sonra İfe'nin yanlış anladığı kanısına vardı.

- Küçük bir bedel ödememiz gerek. Sadece biraz kan alacağım.

İstemeyerek uzattı İfe parmağını. Kadın bıçağın uzuyla parmağına batırıp biraz kan aldıktan sonra birkaç damla damlattı kaseye. Marcus hemen bir bez ile İfe'nin parmağını bir güzel sarıvermişti. Elinden küçük bir ateş gönderdikten sonra "Una Pavore!" dedi ve kaseye hafif yanmasıyla küçük bir duman çıktı. Beyaz renkli duman renkten renge girdi. Üçü de pür dikkat dumanı izliyordu ancak bir terslik oldu. Duman kararmaya başladı ve gittikçe büyüyen bir kurukafaya dönüştü. Korkutucu bir ses çıkmasıyla İfe'nin kafasının içinden geçerek İfe'yi bayıltmasıyla beraber büyük bir patlamayla Susan ve Marcus sandalyelerinden geriye uçtular ve kafalarını duvara çapmasıyla yerde öylece kalakaldılar.





Continue Reading

You'll Also Like

65K 2.5K 13
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
37.2K 868 23
"Oyun oynamayacaksak ne yapacağız?" "Ben seni sikeceğim o kadar. İstediğin bir sex türü varmı kedicik?"
228K 9.9K 52
Güçlü kadın serisi...
861K 19.8K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...