günahkâr » jung kook ✅

بواسطة alliekookie

323K 25.2K 6.9K

Karanfillerle donanmış sesi içimdeki ilkbahar salıncağını sallandırırken kafamı kaldırıp gökyüzüne bürünmüş g... المزيد

début.
connaissance.
enfer.
premier tâche.
ange.
diable.
rendez-vous.
baiser de Noël.
confession.
déboires.
concéder.
faits.
kidnapper.
plan.
1K.
frontière.
il est mort.
dépouille.
faire prendre.
bracelet.
medécin legisté.
rêver.
point.
glosbé.
fantoche.
nemesis&senius.
tueur.
je t'aime.
l'épisode finale 1.
finale.
a year, lot of hearts.

feu.

7.6K 684 164
بواسطة alliekookie

"Siktir."

Jung Kook kafasındaki acıyla yerde kıvranırken çırpınarak ona bakıyordum.Jonghyun silahının kenarıyla Jung Kook'a vurmuş kafasından gelen kan, hızlıca soğuk betona yayılmaya başlamıştı.Florasanın beyaz ışığı yerde yoğunlaşan kanın üzerinde geziniyor, Jung Kook'un buruşmuş suratında dans ediyordu.

Jonghyun Jung Kook'un karnına bir tekme savurduğunda boğazım yırtılana kadar çığlık atsam da bir faydası olmamıştı.Sandalyemi hareket ettirip ona doğru gelmek istesem de bunun bir işe yaramayacağını pekâlâ biliyordum.

Jonghyun Jung Kook'u gözü kararmış bir şekilde hırpalarken Mi Ra yapmacık bir üzüntüyle bakışlarını üzerimde dolaştırıp yanıma geldi.

"Yüksek emelleri varken, kendini dipte bulması çok acınası, öyle değil mi?"

Derin bir iç geçirdi ve ağzımdaki bantı hızlıca çekti. Dudaklarımı ızdırap verici bir acı esir alırken, bağırmamak için dişlerimi sıktım.

Bağırışıma engel olmam Mi Ra'yı sinirlendirirken alev almış gözlerini çıplak gerdanıma çevirdi.Bastırdığım korku, tekrar kendini belli ederken Mi Ra aklından geçen şeyden memnun olmuşçasına hafifçe sırıttı.

"Jung Kook'un sende ne bulduğunu merak ediyorum. "

Yüzünü yüzüme yaklaştırıp alayla fısıldadığında, donuk bakışlarımı boyalı gözlerine diktim.

"Senden daha iyi şeyler bulduğu kesin."

Kafasını yukarıdaki soluk ışığa dikti ve dudaklarını büzdü.Bir süre bekledikten sonra, ben ne olduğunu anlamadan elini saçlarımda hissettim.

Acıyla inlerken bir elini kazağıma geçirdi ve hızlıca kendine doğru çekti. Ince kazak sertçe çekilmenin etkisiyle yırtılırken bağırdım.

"Sikeyim, bırak beni Mi Ra."

Mi Ra saçlarımı bırakıp karşıma geçti ve iki elini beline yerleştirdi.Soğuktan titremeye başlayan çıplak omuzlarıma gözlerini dikti.

"Benden daha güzel bir fiziğin var sanmıştım fakat gördüğüm kadarıyla yokmuş."

Burun kıvırıp soluk tenime baktı ve Jonghyun'un yanına geçti.Kafamı onların olduğu yana doğru çevirdiğimde Jung Kook'un bilincinin gittiğini farkettim. Jonghyun Jung Kook'u kırık ve sağlam olmadığı her halinden belli olan sandalyeye taşıdıktan sonra, kalın halatı bacaklarından omuzlarına kadar dolayıp birkaç tane düğüm attı.

Jung Kook'un siyah şişme montu üzerindeki kan lekeleri, midemin duvarlarını tekmelerken Jonghyun bakışlarını bana çevirdi.

Alay ve küçümsemeyle dolu koyu gözleri şiş olduğuna emin olduğum gözlerime meydan okurken ayağıyla Jung Kook'un sandalyesine hızlıca bir tekme attı.

Sandalyenin çıkardığı ses boş depoda yankılanırken, Jonghyun botunun ucuyla sandalyeyi ittirmeye başladı. Sonunda Jung Kook'un bağlı olduğu sandalye ayaklarımın dibinde durduğunda, gözlerime kilitlenmiş gözlerini çekti ve ayağımın dibindeki Jung Kook'a odaklandı.

"Sevenleri ayırmak olmaz."

Tamamen eziklemeye bürünmüş sesi, içimde prangalar giymiş öfkenin engellerini kırıp her bir yerime yayılmasına neden olmuştu.

Gözlerim bu öfkemin egemenliği altına girdiğinde nefretle fısıldadım.

"Yerdeki köpek leşinden bile daha zavallısın."

Yüz hatları gerilirken nasırlı ellerini yüzümde hissettim. Soğuktan buz kesmiş yanağıma attığı tokat, sanki kaktüs batırılıyormuşçasına bir acı ve yanma hissi yeşertirken kendimi bir anda yerde buldum.

"Sanırım bu durumda köpek sen oluyorsun, birazdan da leş olacaksın."

Sert hatlarına tezat kıvrılan dudakları gözüme çarparken Mi Ra'ya döndü.

"Bugünün başyapıtını getirebilirsin."

Yüzüme gelen saçları kafamla arkaya doğru ittirdiğimde Mi Ra'nın elinde gördüğüm bidonla nefes boruma bıçak bastırılmış gibi hissettim.

Korku dolu bakışlarımı gören Mi Ra bakışlarını kaçırmadan konuştu.

"Oppa, bu görevi ben yapmak istiyorum."

Jonghyun belli belirsiz omuz silktikten sonra ellerini cebine soktu ve depodan çıktı.

Mi Ra ellerini çırptıktan sonra koltuk altına sıkıştırdığı bidonu aldı ve kapağını büyük bir heyecanla açtı.

"O zaman parti başlasın."

Dudaklarımı aralayıp konuşacakken ağzıma gelen benzin tadıyla kusmamak için kendimi zor tuttum. Sertçe yüzüme çarpan yakıcı sıvı yaralarımın üzerinde yakamoz bir yangına sebep olurken, Mi Ra, benzinle etrafımıza bir daire çizip bu dairenin dışında durdu.

Benzin bidonunu kenara doğru attıktan sonra ayaklarını üzerinde doğruldu ve mutlulukla bağırdı.

"Bize yaşatmaya çalıştığınız cehenneme bizzat tanık olacaksınız, ne kadar üzücü."

Jonghyun'un gelmesiyle hızlıca topuklarının üzerinde döndü ve Jung Kook'la bana son bir kez bakış atıp depodan çıktı.

"Kapanış konuşması yapmadan gitmek istemedim."

Varildeki ateşten çıkan sesler Jonghyun'un kalın sesine eşlik ederken donuk bakışlarla ona baktım.

"Bana yalvarmayacak mısın?" Yanaklarını şişirip dudağını büzdü ve acıma duygusu barındıran bakışlarıyla bedenime baktı.

"Benimle eğlenirsen belki sadece yanındaki şerefsizi ölüme yollarım."

Soğuktan artık uyuşmuş yüzümü acıyla hareket ettirdim ve zoraki bir şekilde gülümsedim.

"Seninle eğlenmektense ölmeyi tercih ederim."

Dudaklarını aralayıp kafasını hafifçe salladı ve yanan varilin kenarına bir şey koydu.

"Sizin için güzel bir ölüm planı oluşturdum, çok şanslısınız."

Gözlerini yerdeki yuvarlak saate dikti ve işaret parmağını saate doğrulttu.

"Yarım saat sonra bu saat patlayacak ve etrafı alev alacak ve bumm! Sizi yeni bir hayat bekliyor olacak."

Heyecandan gözleri parıldarken saat üzerindeki bir tuşa bastı ve çıkan ses depoyu doldurdu.

"Söyleyecek bir şeyin yoksa gidiyorum?"

Titreyen dişlerimi zaptedmeye çalışarak cansız bir sesle fısıldadım.

"Orospu çocuğu."

Yüzünden anlık bir gölge geçse de toparladı ve elini salladı.

"Görüşmemek üzere."

Jonghyun odadan çıktığında kafamı tepedeki pencereye diktim. Mantıklı düşünüp bir fikir üretmem ve Jung Kook ile kurtulmam gerekiyordu.

Kollarımı kesen halat ipi çözmek için uğraşmaya başladım.Artık titreşim moduna girmiştim ve kollarımı hissedemiyordum. Her kasım çekiçle dövülüyor gibiydi. Hipotermi belirtileri kendini göstermeye başlamıştı.Eklemlerime bıçak saplanıyordu ve vücuduma bir morfin boca ediliyor gibi hissediyordum.

Gitgide bizden uzaklaşan Jonghyun'un arabasıyla içimdeki bütün ümit kırıntıları da silip süpürülmüştü.

Biz bu intikam savaşında mağlup olmuştuk. Ölecektik, kimse bizi bulamayacaktı.

Soğuk hava akımı içime biraz daha işlerken artık daha az acı çektiğimi farkettim.Ve nedense mutlu hissediyordum.

Hissizleşmek güzel bir şeydi.

"Piç kurusu."

Jung Kook'un sesini duyup kafamı yavaşça ona çevirdiğimde bağlı olduğu sandalyeyle büyük bir savaş halinde olduğunu gördüm.Yorgunca dudaklarımı aralayıp konuşmaya çalıştım ama sanki ses tellerime iğne batıyor gibiydi.Sonunda biraz kendimi zorladığımda ağzımda biriken kelimeleri savurmuştum.

"Kendinde misin?"

Jung Kook "Hep kendimdeydim, bayılmamıştım." deyip kafasını bana çevirdi.Beni gördüğünde kaşlarını çattı ve sesindeki endişeli tona engel olamadı.

"Eun Gel, donuyorsun."

Sandalyeye bağlı bedenini bana doğru yaklaştırdı ve nefesini yüzüme üflemeye başladı.

Sıcak nefesiyle beni bir nebze olsun rahatlatmak istediği belliydi ama artık sıcak nefesini bile hissedemeyecek bir hale gelmiştim.

"Sadece biraz daha dayan, kurtulacağız."

Jung Kook titrek bir sesle konuştuktan sonra aramızdaki mesafeyi kapattı ve ısınmam için yanağını yanağımın üzerine koydu.

Biraz birbirimize yapışık kaldıktan sonra kafasını kaldırıp yüzüme baktı.

"Daha iyi misin?"

Jung Kook'u endişelendirmemek için kafamı hafifçe salladım.Pek inanmamış gibi gözükse de "Peki." dedi ve arkasını bana döndü.

"Arka cebimde çakı var, onu al ve iplerini çözmeye çalış."

Derin bir nefes alıp arka cebine doğru hareket etsem de, bağlı olduğu sandalye buna engel olmuştu. Tahta sandalyenin arkasında bir elin zar zor girebileceği bir boşluk vardı ve oradan almam imkansız gibi görünüyordu.

Jung Kook telaşla kafasını döndü ve göz ucuyla bana baktı.

"Benimle kalmaya çalış,sakın uyuma Eun Gel."

Jung Kook'un endişeli sesi depoda yankılanırken elimi o küçük araya soktum. Biraz daha ittirirsem elimin incineceğini biliyordum.

Hiçbir şey hissetmememin avatajıyla son bir gayretle Jung Kook'un arka cebine ulaştım.Kalçasını öne doğru ittirdiğinde elimi cebinin içine soktum ve çakıyı kavradım.

"Aldım."

Ölü gibi çıkan sesim Jung Kook'u daha da endişelendirirken yerde sürünüp bana doğru döndü.

Dikkatimi dağıtmasına izin vermeyip siyah çakıyı kalın halata sürtmeye başladım. Ellerim titriyordu ve çakıyı tutamadığım için ipe yeteri kadar baskı yapamıyordum.Gözlerim acımaya başlamıştı ve ben bir an önce uyumak istiyordum.

Şuan kristalleşmiş olduğuna emin olduğum beynimi boşaltıp tek bir düşünceye odaklanmaya çalıştım.

İplerden kurtulmalıydım.

Soğuk nefesimi dışarı verdikten sonra çakıya baskı uygulamaya başladım.Bir ara o kadar odaklanmıştım ki Jung Kook'un feryatlı sesiyle irkildim.

"Bileğini kesiyorsun Eun Gel, dur!"

O ana kadar ipleri çözdüğümü farketmemiştim bile.

Yerlere damlayan kan damlalarını görmezden gelip ayaklarıma doğru eğildim ve ipleri büyük bir uğraş sonucu çözdüm.

Serbest kalmanın mutluluğuyla yorgunca ayağa kalktığımda, bir çuval gibi yere yığılmam bir oldu.

Artık dayanamıyordum. Kendimi uykuya teslim etmek, ömür boyu uyumak istiyordum.

Gözlerim bu isteğime hizmet ederken Jung Kook boğuk bir sesle konuştu.

"Eun Gel, sakın."

Bedenim isyan ederken gözlerimi açtım ve Jung Kook'a doğru sürünmeye başladım. Sonunda düğüme ulaştığımda saatin sesi kulaklarıma doldu.

"Son beş dakika."

Jung Kook tepkisiz bir şekilde bunu söyledikten sonra kararlı bir şekilde bana baktı.

"Beni bırak ve buradan bir an önce çık."

Kafamı bir robot gibi sağa sola salladım ve o anın getirdiği telaşla çakıyı hızlıca ipe sürttüm. Sonunda halat Jung Kook'un kollarından aşağı düşerken,hızlıca ayağa kalktı. Bir an dengesini kaybedecek gibi olduysa da kendini toparladı ve üzerindeki atkıyla montu bana sardı.

Soğuk onun bedenini de hızla ele geçirirken titreyen kollarıyla beni kucağına aldı.Kucağında olmam gözlerimin tamamen kapanmasına neden olurken Jung Kook'un çatlak sesini duydum.

"Benimle kal, sakın beni bırakma sevgilim."

Jung Kook elinden geldiğince hızlı bir sekilde depodan çıkarken kulaklarıma dolan büyük bir gümbürtüyle duyma yetimi kaybettiğimi hissettim.

Kendimi bir anda havada bulurken sert zemine düşmem çok da uzun sürmemişti.

Gözlerim isyan bayrağını çekip bana ihanet ederken en son hatırladığım şey depoyu saran kıvılcımlar ve üzerimize saplanan cam kırıklarıydı.

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

209K 12.4K 48
"Öp beni!!" Cidden bu adam tam bir anlamazdı.Onu bu durumda ne kadar istesem de öpemezdim.Bunu anlayamıyormuydu? "Yoongi seni öpemem!"dediklerimi umu...
772K 67K 81
Popüler bir instagram kullanıcısı olan Animeboy, gerçek hayatta sosyal fobisi olan, en ufak şeyden kaygılanan ve insanlarla rahatça iletişim kuramaya...
261K 10.1K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
1.7K 133 37
fic Yoongi Yoon serisi #1