HAWAR

By Milyakett_

217K 12.2K 7.8K

Bir çığlıktı Hawar... Bir haykırış, bir yürek yangını... Bir feryat. Bir direniş. ... Bir kadın olmak... ... ... More

-TANITIM-
1.RIZAM YOK!
2.KÛL (YARA)
3.KABULLENİŞ
4.TÊNGAHİYÊN BÊDERMAN
5.YENİLMİŞLİK
6.ÇARESİZLİK
7. HAYKIRIŞ -Part1-
8.HAYKIRIŞ -Part2-
9.DILE MEN DİŞEVİTE -Part1-
10.DILE MEN DİŞEVİTE -Part2-
11.KAÇIŞ
12.HÜKÜM
13.TENGASİYA GİRAN
14.MİXABANÎ
15.AŞK'A YAPILAN KATLİAM
16.YAKUTİSTAN
17.ROJİN-ÖZEL BÖLÜM- part1-

18.ROJİN -ÖZEL BÖLÜM-part2-

7.6K 448 148
By Milyakett_

Bir önceki bölümün partıdır.

Keyifli okumalar!
...

Bazen ellerimizde tuttuğumuz şey kayıp gider. Ellerimizden kayıp giden şey ise bazen çok sevdiklerimiz, bazen umutlarımız, bazen güvenimiz bazen ise kendi hayatımız, bazense sıradan birşey... bunlar farklı şeyler olabilir fakat ortak noktaları, çoğu zaman ellerimizden kayıp giderken farkında olmamamız olur. Ve kayıp giden şey, elimizden düşüp kırıldıktan çok sonra, ihtiyacımız olduğunda, fark ederiz değerini. Oturup parçalarını toplarken kıymetini, değerini anlarız. Ama artık çok geçtir ve asla eskiye dönemeyiz. Çünkü umufak olan parçaları yapıştırmak bile, asla eskisi gibi pürüzsüz olamaz. O çatlak ve iz hep var olur. Hep durur orada. Ve bir daha, en ufak bir düşüşte bile tuzlabuz olur... Burada yaptığımız en büyük hata ise, elimizdeki şeyi başta sıkı tutamamak ve değerini bilememek olur...
...
Geçtiği karanlık ara sokakta da aynı şekilde koşarken kendi hıçkırık sesinden başka bir ses daha duydu Rojin;

"Hey!" dedi bir erkek sesi.

Biran durdu Rojin. Ne yapacağını bilemez bir şekilde durdu öylece. Biri Rojin'e sesleniyordu!

"Hey! Duymuyormusun sana sesleniyorum..! Kimsin sen?"

Bu sesi daha önce hiç duymamıştı Rojin. Cevap vermeyecekti. Kafasını sesin geldiği yöne bir santim bile çevirmeden gelinliğinin eteklerini yavaşça tutarak elinde sıkıca tuttu. Derin bir nefes içine çekmeye çalıştı. Konaktan çok uzaklaşmamıştı ama yinede nefesi daralmaya başlamıştı. Geldiği yol kadar gittiğinde ulaşmış olacaktı annesine.

Nefesini düzene sokmaya çalıştı. Arkasında duran her kimse Rojin'e yaklaşıyordu! Nefesini düzene sokmaya çalışmayı bırakıp, gitmek için bir adım attığında arkada ki adamın sesini duyunca tekrar durmak zorunda kaldı.

"Kimsin sen?"

Rojin bir an durup düşündü, gerçekten kimdi ki Rojin?

Daha kendi bile cevabını bilmezken ne söyleyebilirdi ki?

Yavaşça arkasını döndü, şimdi de karşısındaki adamla karşıkarşıyaydılar. Karanlıkta yüzünün ayrıntılarını pek göremesede yüzünü seçebiliyordu. Evet, düşündüğü gibi bu adamı daha önce hiç görmemişti. Sokakta tek tük olan sokak lambalarının ışığı sayesinde az da olsa görebiliyordu adamı.

Sarhoş falan değildi. Aklı gayet yerinde gözüküyordu.

Karşısındaki adam tahminen yirmi, yirmi bir yaş aralarıydı. Belkide ölmeden önce son gördüğü yüz, bu hiç tanımadığı adamın yüzü olacaktı. Gözünden iri bir damla yuvarlandı Rojin'in. Belkide son gözyaşlarıydı...

Adamla aralarında sadece beş adıma yakın mesafe vardı. Adam, Rojin'e şaşkınlıkla bakarken, Rojin acıyan boğazını ve kısık, titrek çıkan sesini umursamadan cevap verdi. "Bilmiyorum... ben kimim bilmiyorum..."

Adam neyden bahsettiğini anlamadığı için kaşlarını çatmışken Rojin son gördüğü kişinin bu adam olacağını düşünürken istemsizce aklına kazıdı. Her şey üst üste gelmişti ve Rojin'in verdiği kararlar çok zordu.

Adam Rojin'i süzdükçe kaşları daha çok çatılıyordu, ve bakışları ortada bir olayın döndüğünü anladığını haykırıyordu. Soru soracaktı yine, Rojin bunu anlayınca bir adım geri attı. Adam da Rojin'e bir adım atınca, Rojin korkarak birkaç adım geriledi hızla. Nefesi gidiyordu yine, panik yapmıştı. Adam bunu anladığında durdu ama Rojin hızla arkasını dönerek koşmaya başladı.

Birkaç kez sendelesede durmadan koşmaya devam etti. Karanlık ara sokaklardan koşabildiği kadar koştu. Sonunda aradığı yeri buldu Rojin. Oradaydı işte annesi ve abisi. Yürüdü o karanlığa doğru... karanlık mezarlık tam karşısındaydı şimdi.

Her adım attığında annesine, abisine ve ölüme daha çok yaklaştığını hissediyordu şimdi. Adımları yavaşladı, ve sonunda dayanamayıp durdu. Ellerini dizine yaslayarak soluklanmaya çalıştı. Bir elinde tuttuğu astım ilacını dudaklarına götürüp aralık dudaklarının arasından sıktı. Birkaç dakika bekledikten sonra derin nefesler alıp verdi. Nefesi düzene girince doğruldu. Adım atmaya devam etti Rojin.

Sonra durdu... kalbi istiyordu oraya gitmeyi, ama ayakları geri gidiyordu sanki, öylece durdu orada.

En son buraya ne zaman gelmişti ki Rojin? Zihninde canlandı o gün, son kez buraya geldiğini düşünmüştü oysa. Önce abisini kan davası sonucu kaybetmişti Rojin, sonra ise annesini...

Babasından nefret ediyordu Rojin çünkü, önce annesinin üzerine kuma getirmişti sebepsiz yere, sonra ise onların başlattığı kan davası sebebiyle abisini toprağa vermişti. Zozan Xanımın babası, toprak borçlarını ödeyemediği için, karşılık olarak vermişti Zozan Xanımı. Rojin doğduğunda babası çoktan annesine kuma getirmişti ve, kuma karısından şuan üç tane üvey abisi vardı. Annesi buna yıllar geçsede dayanamazken, acısının üzerine birde evlat acısı eklenmişti. En sonunda dayanamayıp kendini uçurumdan atıp yaşamına son vermişti, ve bunu Rojin'in gözü önünde yaparak Rojin'e unutulmaz bir acı yaşatmıştı. Rojin o günden beri küstü annesine, bu yüzden abisinin yanına da gelemiyordu.

Rojin'in ise bu zamana kadar hep merak ettiği şey, kendini bu acılara kurban ederken, arkada bıraktığı iki evladını düşünmemiş miydi? Rojin ve abisini arkada bırakırken ne yapacaklarını hiç mi idrak edememişti? Çektiği acı, evlatlarını kimsesiz bırakacak kadar çok mu canını yakıyordu? Evlatlarına olan sevgisinden bile mi ağır basıyordu? Bu soruların cevabını hiçbir zaman çözememişti Rojin...

Ama şimdi uğruna canını verebileceği abisini bile gözü göremeyecek derecedeydi Rojin. Ruhu paramparçaydı Rojin'in, ve bu acıyla gözü hiçbir şey görmüyordu.

Derin bir nefes çekti içine, geri geri giden ayaklarına inat bir adım daha attı mezarlığa. Sadece doğum günlerinde  gelirdi buraya, sadece o günler küs olmazdı annesine...

Gözlerinden bağımsız akan yaşlar yine başladı akmaya. Ama bu sefer gülümsüyordu. Dudaklarında bir tebessüm vardı. Çünkü annesi ve abisinin yanına gidecekti. Onları çok özlüyordu.

Adımlarını hızlandırdı Rojin. Biran önce ulaşmak istiyordu oraya. Çıplak ayaklarına batan dikenleri umursamadı, ayakları acıyordu ama Rojin'e göre acımıyordu çünkü bunca derdin içinde hissetmiyordu bile...

Mezarlığın demir kapısından geçerek içine girdi. Gözleri önce yan yana olan mezarlıklarda dolaştı. Sözde, Aile mezarlığı;  ölüncede oraya girebilecek miydi? Belki Rojin'i kabul etmezlerdi oraya?

Hep olduğu gibi, gözleri yine mezarlığın yanında olan uçuruma kaydı. Anılar zihninde canlandı yine, hep olduğu gibi...

Rojin bir adım daha attı oraya doğru, annesi zihninde canlandı, sanki bir adım daha uzaklaştı Rojin'den. Ölü gibi kalkmıştı Rojin'in yanından, tek bir şey dahi söylemeden uzaklaşmıştı oradan. Rojin annesine bakarken, annesi sırtını dönmüştü Rojin'e. On beş yaşındaki Rojin sormuştu annesine, "Nereye anne?" Demişti. Annesi cevap vermeden ilerlemişti mezarlığın dipindeki uçuruma, tek yaptığı ağlamaktı. On beş yaşındaki Rojin buğulu gözlerle annesine bakarken, yirmi bir yaşındaki Rojin gözyaşları içinde mezarlığa küçük adımlarla ulaşıp oturdu oraya.

Elini annesinin mezarına taşına koyup okşarken gözleri hâla karşıdaki geçmiş kırıntılarından kalan anılardaydı. Annesi ilerledi, yürüdü yürüdü ve tam uçurumun kenarında durdu. Gözleri gökyüzündeydi. Bir adım daha attı o uçuruma, şimdi tam sınırdaydı işte. En ufak bir hareketinde aşağı düşerdi Zozan Xanım, çünkü ayağının altındaki taşlar yuvarlanarak uçuruma düşüyordu. On beş yaşındaki Rojin korkuyla ayağa fırlarken, yirmi yaşındaki Rojin olacakları bildiği için sadece gözyaşı dökerek izliyordu o korkunç anları.

Çünkü biliyordu ki engel olamayacaktı annesine, ve geçmişi değiştiremezdi, özellikle de o geçmişte kayıplar varsa asla değiştirilemezdi.

Zozan Xanım beklenmedik bir şekilde başını çevirip son kez Rojin'e baktı. On beş yaşındaki küçük Rojin şaşkınlıkla olduğu yerde durdu. Annesi gülümsüyordu... gözlerinin ıslaklığına inat derince gülümsüyordu, ama Rojin daha çok ağlıyordu. Zozan Xanım gülümsüyordu ama normal bir gülümseme değildi bu... acının, yüzünde yer edindiği gülümsemeydi bu.

Başını hafif yana eğdi küçük Rojin, "Anne yapma... beni bırakma," dedi yalvarırcasına. Önce abisini kaybetmişti, annesini de kaybetmeye dayanamazdı. Kalbi buna dayanamazdı.

Annesi Zozan Xanım hiçbir şey söyleyemedi, sadece gözyaşları daha fazla hızlandı, dudaklarında ki gülümseme tamamen acının simgesi haline geldi. Zozan Xanımın ayakları arkaya doğru kayarken yirmi bir yaşındaki Rojin daha fazla dayanamadı, "Yapma... bizi bıraka!" Dedi acı içinde. Ama sesinin annesine ulaşmayacağını biliyordu, çünkü onlar geçmişteydi.

Atalayacağını biliyordu Rojin, günden güne, Rojin'in gözü önünde eriyordu Zozan Xanım. Bir yerde pes edeceğini içten içe hep bilse de o gün bu gün değildi, olmamalıydı!

On beş yaşındaki Rojin, "Yapma! Bizi bırakma anne..." dedi. Sesinin annesine ulaştığını biliyordu ama annesi duymuyormuş gibi daha çok geri gidiyordu.

Yirmi bir yaşında ki Rojin olacakların hepsini bildiği için oturduğu yerden hızlıca ayağa kalktı gözyaşları içinde. "N'olur atlama oradan... bırakma onu..." Diye mırıldandı kendi kendine. Biliyordu ki atlayacağını. Her bu mezarlığa geldiğinde aynı şeyleri yaşıyordu, ama bu gün bir şey hep olandan farklıydı. Bu gün Rojin'in canı daha çok yanıyordu. Kendini boşverdi Rojin, orada umutsuzca duran küçük on beş yaşındaki Rojin için istiyordu atlamamasını. Onu orada yanlız bırakmasın istiyordu. Daha çok erken diyordu, daha Rojin'e sahip çıkması gerekiyordu!

Zozan Xanım hiç kimseyi görmüyor, hiç kimseyi duymuyor gibi gözlerini sımsıkı yumdu önce, kollarını iki yana hafif açıp derin bir nefes aldı. Küçük Rojin, korkuyla annesine bakarken bile içinde, en derinlerinde de olsa ufacık bir umut kırıntısı istiyordu.

Ama Zozan Xanım Rojin'in içinde ki umut kırıntısını bile yok sayarak kendini boşluğa bıraktı...

On beş yaşındaki Rojin'in çığlığını en derinlerinde hisseden yirmi bir yaşındaki Rojin, gözlerini sımsıkı yumdu. Olduğu yere çöktü yığılır gibi... Annesi bir kez daha Rojin'i bırakmıştı işte.

Başını annesinin toprağına yasladı Rojin. O gün, tam altı yıl önce o uçurumdan atlayan kadın, şimdi bu toprağın altındaydı. Özlediği kokuyu istiyordu Rojin, alnını yasladığı toprağa göz yaşları ard arda akarken, annesinin toprağını kokladı Rojin. Ama annesi gibi kokmuyordu...

Başını kaldırdı yavaşça. Tam karşıya, on beş yaşındaki Rojin hâla gözlerinin önündeydi. Korkuyla çömeldiği yerden hızlıca kalktı küçük Rojin, annesine koştu. Annesi Zozan Xanım intihar etmişti! Hayır, hayır. Rojin'i bırakmak istemezdi o, düşmüştü!

Uçuruma çok yaklaşmıştı küçük Rojin, kendi çığlık sesleri kulağında yankılanıyordu. Annesinin kendisini attığı yere yetişmesine çok az kalmıştı, annesine yetişmeye çok az kalmıştı. Tutmalıydı onu!

Hıçkırıkları boğazına dizilip nefesini kesiyordu. Annesine bakmak için eğileceği sırada güçlü kollar tarafından engel olundu. "Bırakk!" Diye bağırdı son gücüyle. Belki annesi hala oradadır? Tutunuyordur bir yerlere?

Tekrar gitmeye çalıştı son gücüyle, fakat yine engel olundu. Kendisine engel olan bu kollar Rohat abisine aitti, bunu kokusundan anlamıştı küçük Rojin. Durdu önce abisine dönüp umutla konuşmaya başladı, "Abi, annem buradan düştü, dur dedim ama dinlemedi..."

"Tutunuyordur oraya... bırakta tutayım onu!" Hıçkırıklarından dolayı konuşamaz hale gelmişti Rojin. Gözlerindeki yaşlar bulanık gösteriyordu. Nefesi kesiliyordu yine.

Rohat, kardeşinin bağırmasıyla hızlıca buraya koşmuştu, kardeşinin de annesinin ardından atlayabileceğini düşünerek tutmuştu Rojin'i. Evet, annesinin o uçurumdan atladığına şahit olmuştu o da. Acı içinde kendisine bakan kardeşine bakıyordu Rohat, ıslak gözleriyle.

Rohat'ta ağlıyordu, hemde hıçkırarak. Ama küçük Rojin bunu duymuyordu. Tek istediği annesinin yaşıyor olmasıydı...

Nefesi kesiliyordu Rojin'in. Nefes almaya çalışıyordu ama bir türlü alamıyordu. Gittikçe halsizleşiyordu bedeni. Ayakta durmakta güçlük çekiyordu. Gözleri gittikçe kapanıyordu. Ama buna engel olamıyordu.

Küçük Rojin'in en son hatırladığı şey ise abisinin nadiren akan göz yaşlarının, o an çok fazla akmasıydı. Rojin'e sıkı sıkı sarılmıştı o an. Küçük Rojin'in bedeni ve zihni yaşananları kaldıramadığı için yığılmıştı abisinin kollarına. O günden beri hep birdiler. Birbirlerinin kimsesi olmuş iki kardeş...

Ne ara hıçkırıklarının esiri olmuştu Rojin? Nefes darlığından dolayı bayıldığı için, o güne dair zihninde bunlardan başka hiçbir şeyi hatırlamıyordu Rojin. Gözlerini birkaç defa sıkıca  yumup açtı, gözleri yan yana olan annesinin ve abisinin mezar taşlarında dolandı. Sonra topraklarında bulunan otları çekmeye başladı. Bir kaç dakika sonra gök gürüldemeye başladı. Korkuyordu bu sesten, en azından içini ürpertiyordu. Yağmurun yağacağını haber veriyordu aslında.

Gözleri gökyüzünde dolandı, sonra annesinin toprağında. Elini nemli toprakta gezdirip bir elinin avucunu dolduracak şekilde aldı toprağı eline. Farkında olmadan sıkıyordu.

Zihninde şimdi de o korkunç anlar canlandı... daha birkaç saat öncesi...

Ağladı Rojin. Kaçıncı olduklarını bilmediği gözyaşlarını daha çok akıttı. Hıçkırıkları boğazını acıtıyordu. Boğazında hep var olan yumru gittikçe büyüyordu sanki. Elinde sıktığı toprakla beraber, yumruk yaptığı elini kafasına vurmaya başladı Rojin. Gözlerini sımsıkı yumdu. Sıkı sıkıya kenetlediği dişlerinin arasından kendine fısıldamaya başladı;

"Çık kafamdan..!"

"Yeter, dayanamıyorum..."

Akan gözyaşları göz kapaklarını zorluyordu artık. Dayanamaz hale gelmişti Rojin.

Sakinleşmeye çalıştı bir kaç dakika boyunca. Saati bilmiyordu ama fazla zamanı olmadığını biliyordu. Her an fark edebilirlerdi kaçtığını, her an biri söyleyebilirdi...

Annesinin isminin yazılı olduğu mezar taşına bakarken konuşmaya başladı Rojin. Annesini on beş yaşında, abisini ise on dört yaşında kaybetmişti. Psikolojisi alt üst olmuştu. Tam düzeldi derken yine eski haline geliyordu. Hep başa sarıyordu.

Annesinin yüzüne söylemek istediklerini, annesinin mezar taşına bakarak söylemeye başladı Rojin.

"Neden?" Diye sordu önce. "Neden yaptın bunu bana? Neden yaptın bunu bize?" Göz yaşlarının akışı yavaşlamıştı. Konuşması halsizdi. Sorusu ise annesineydi, cevap vermeyeceğini bilsede sormaya devam etti Rojin.

"Neden yaptın, neden bizi kimsesiz bıraktın anne..? Neden gözlerimin önünde atladın, neden..? bizi hiç mi sevmedin, çünkü bizi sevseydin yapmazdın bunu, bizi sevseydin bizi kimsesiz bırakamazdın sen..." Burnunu çekip alnını toprağa yasladı yavaşça. Kaldıramıyordu artık bu olanları.

"Biliyormusun, sana hep ihtiyacım oldu... hep seni özledim ben, hep çok canın yanmışmıdır diye düşündüm mesela... ama biliyormusun, büyüdükçe anladım acılarını, sen bizim yanımızda bile kimsesizdin değilmi anne? Bak senin kaderini yaşıyorum bende... ben ve abimde kimsesiziz... senin gibi..." İri bir damla gözyaşı toprağa aktı. Kalbi ağrıyordu artık.

"Anne... bizi bırakacak kadar çok mu zor şeyler yaşadın?" Dedi titrerken.

"Biz farkedemedik mi? Çok mu canın yandı?" Keşke bunları annesinin yüzüne karşı da sorabilip ardından ise sıkı sıkı sarılabilseydi. Başını dizlerine yaslayıp mutlu ve mutsuz anılarını anlatırken saçlarını okşasaydı annesi. Birlikte gülüp birlikte ağlasaydılar. Defalarca hayal ettiği o sıcaklığa en çok ihtiyacı olduğu bir zamandaydı.

"Bak benim de canım çok yanıyor anne... en çok sana ihtiyacım var ama sen yoksun..." Tekrar ağlamaya başladı Rojin. Başındaki feci ağrı ağlamaktan olsa da aldırmadan yine ağladı. Çünkü tutamıyordu gözyaşlarını. Kendiliğinden akıyordu.

Elini, ağrıyan kalbine koydu Rojin. "Sanki," dedi. "Sanki doğduğum günden beri şurama bir ağıt yakmışsın gibi... dinmiyor şuramdaki acı, biri bitmeden diğeri başlıyor anne..."

"Çok şey yaşadım... canım çok yandı, ama canım hiç bu kadar çok yanamdı anne..." Hıçkırıkları arrttı Rojin'in. Kafasını kaldırdı. Gözyaşlarına yağan yağmurun su damlacıkları da karıştı.

"Sana geldim anne... sana ve abime geldim..." Dedi kısık ve pürüzlü çıkan sesiyle. Gök gürüldedi hafifçe.  Derin bir nefes alıp burnunu çekti. Belkide son kez baktı o mezarlara...

"Yanınıza geliyorum, lütfen beni kabul edin... lütfen... bari siz beni kabul edin." Dedi hıçkırarak. Titreyen elleriyle çamurlu yerden destek alarak ayağa kalktı.

Arkasını döndü mezarlara. Olduğu yerden bile görünen mezarlığın yanındaki uçuruma baktı. Adımlarını atmaya başladı ölüme. Hıçkırarak ağladı Rojin, içi sökülür gibi ağladı... Sondu bu. Bir daha ağlayamayacaktı...

Nefesinin kesilmeye başladığını fark edince durdu. Nefesinin daha fazla kesilmemesi için önce eline baktı. Astım ilacı yoktu, neredeydi peki? Ne zaman bırakmıştı elinden? Arkasını dönüp birkaç adım geride bıraktığı mezarlığa baktı.

O an içinden bir ses yükseldi sanki. 'Zaten öleceksin Rojin, devam et. Her şeyin bitmesi için devam et..!' Diyordu. Rojin kafasını salladı iç sesine. Yönünü tekrar uçuruma çevirdi. Yürümeye başladı oraya doğru...

Ruhu bedenini kaldıramıyordu artık. Yürümekte bile zorluk çeker hale gelmişti. Nefesi ciğerlerine batıyordu, her bir adımında canından bir parça kopuyordu sanki. Gözleri tek bir noktaya; annesinin kendi yaşamına son verdiği noktaya odaklamıştı Rojin. Gözlerini o noktadan ayırmazken yürüyordu oraya. Ayağına batan taş, diken ve küçük ağaç dallarını umursamıyordu. Tek gayesi birazdan o uçuruma ulaşmaktı.

Her bir adımda, sona yaklaştığını hissediyordu Rojin. Belkide öyle olsun istiyordu. Ayağının altında taşlar yuvarlansa da  umursamıyor, kendinde değilmiş gibi öylece yürüyordu. Gözlerinden artık yaş bile akmıyordu Rojin'in. Rüzgar, uzun saçlarını geriye savuruyor, ağladığından dolayı başı ağrıyor, gözleri yanıyordu. Kafasında ne düşündüğünü bilmeden dalgınca düşünüyordu. Öldükten sonra arkasından nelerin olacağını düşünmeden yürüyordu uçuruma.

Bastığı her adımda annesinin acısını anlıyordu aslında. Öyle büyük bir acı vardı ki içinde, iliklerine kadar hissediyordu o acıyı... belki annesiyle acıları bir değildi ama ikiside çözümü bunda bulmuşlardı, ama çözümü intiharda bulma sebepleride farklıydı aslında;

Zozan Xanım, babası tarafından borçları kapatılması için Derviş Zaxuran ile zorla evlendirilmiş bir kadındı. Hiçbir sorunu olmasa da Derviş Zaxuran başka bir kadını, Zozan Zaxuran'ın üzerine kuma olarak getirmişti. Bununla bile büyük bir sarsılma yaşarken, birde kan davası çıkmıştı. Aşiret davalarına bir çocuğunu feda edilmişti Zozan Zaxuran'ın! En büyük oğlu olan, ilk gözağrısı olan Ciwan'ı feda olmuştu o davaya. Her gün, evlat acısıyla sınanmıştı Zozan Xanım! Sonunda dayanamayıp kendini atmıştı bu uçurumdan... ardında bıraktığı iki çocuğunu bile gözü görmemişti o an...

Dila Rojin ise yaşadığı bu vahşete dayanamadı, dayanmaya çalışmadı bile... Çünkü biliyordu olacakları; önce sabah olacaktı, Rojin'i o halde göreceklerdi er yada geç, ne olduğunu anlayacaklardı. Ve aşireti sözde namuslarını kirlettiği için abisinden, Rojin'i öldürmesini isteyeceklerdi, namuslarını temizlemesi için... Bunu abisi yapmasa diğer üvey abilerine yapacaklardı. Bunu biliyordu Rojin. En çokta bu canını yakıyordu ya zaten...

Tek çözüm ölümdü... Rojin'in ölümü...

Sonunda adımlarını durdurdu Rojin... İstediği yere ulaşmıştı artık. Atabilirdi artık kendini, her şeyi tek bir hamleyle bitirebilirdi oysaki. Neden öylece duruyordu peki? Neden nefesini bir hamleyle kesmiyordu? Kurtarılmak mı istiyordu? Hayır, ölmek istiyordu Rojin!

Rüzgar savuruyordu saçlarını. Yağmur durmuştu. Ayağını bastığı taşlar kayganlaşmıştı, gelinliği çamur içinde kalmıştı. Saçları dağılmış, gözleri ise kanlanmış...

Korkuyordu Rojin... Hep annesinin canı çok yanmışmıdır diye düşünürdü. Ama annesi buradan düşerken en ufak bir çığlık bile duymamıştı ondan. Sadece kendi sesi vardı...

Koşarak geldiği uçurumun kenarında durmuş tenini ürperten rüzgarın uzun saçlarını uçuruma savurmasını izliyordu. Gözleri uçurumun karanlık kuytularında dolanırken az sonra kendi kanlı cesedini hayal etti Rojin. O anın hayali gözünün önüne geldikçe boğazı düğümlendi.

Bu gece durmadan akan göz yaşları dahada hızlandı. Oysaki dinmişti az önce... Bir an önce bu ızdırabı bitirmek için uçurumun karanlık boşluğuna üzerine çamur bulaşmış kirli gelinliğiyle bir adım daha attı. Başkasının hatasından dolayı kendi canına kıyacaktı. Ne acı...

Bu geceden sonra yaşasada bir ölüden farksız olurdu. Hoş, yaşasa bile abileri olayı öğrenince istemeseler bile namusları temizlemek için kız kardeşlerini öldüreceklerdi. Çünkü aşiret bunu isteyecekti...

Abilerinin elini kendi kanına bulamadan, onları katil yapamamak için kendi canına kıyacaktı. Çünkü yaşasa bile kimse kendisinin anlatacağına değil, o adamın anlattığına inanırdı. Çünkü bu topraklarda adalet buydu... erkek her zaman kadından bir basamak üstte yer alırdı.

Hayatının bir gecede zindan oluşuna son kez ağladı Rojin. En mutlu sandığı günde intihar edecekti Dila Rojin Zaxuran. Evlendiği gün, başka bir adam tarafından tecavüze uğramıştı çünkü. Abi dediği insan düğün günü Dila Rojin'i tecavüz etmişti!

Kime söylese kim inanırdı? Daha kendisi olanları algılayamadan Rojin'e kim inanırdı?

Bir an önce yaşamına son vermeliydi Rojin!

Fark ettmişlerse çoktan duyulmuştur kaçtığı!

İçi yana yana bir adım daha attı uçuruma. Kaygan zemin her an çıplak ayalarını kaydırabilirdi.

Nefes almakta zorlanırken, son nefesleri olduğunu iyi biliyordu Rojin.

Aklını kaçırma noktasına gelmişti artık! Yaşadıkları çok ağırdı. O adamın kendisine yaptıklarını hatırladıkça kendi canından, kendi bedeninden tiksiniyordu Rojin!

En çok zoruna gidenlerden biri ise arkasından söyleneceklerdi. Çeşitli dedikodular, iftiralar canını çok yakıyordu. Bundan o kadar çok emindi ki...

Ailesini gözlerinin önüne getirip gözlerini yumdu Rojin. Abisine veda edememişti. Son düşündüğü ailesi olsun istiyordu. Gözleri sımsıkı kapalıyken hıçkırarak kollarını hafif iki yana açıp zihninde ailesiyle kendini boşluğa bırakacaktı. Bunu yapacaktı.

Son birşey fısıldamak istiyordu annesine. Belki duyardı annesi, duysun istiyordu. Kendine çizdiği o yoldan kızının da geçeceğini bilsin istiyordu...

"Kızların kaderi annelerinin kaderine benzermiş... Doğruymuş anne, sen bu yolu sadece kendine değil, ikimize çizmişsin..." Fısıldadı Rojin. Çünkü annesi yanında olsaydı güçlü olurdu, korkmazdı, içinde koca bir boşlukta olmazdı. İlk ona koşardı.

Gözleri kapalı bir adım daha attı uçuruma, bir adım daha yaklaştı ölüme.

Ciğerlerine çektiği son nefesini derince bıraktı.

Kendini boşluğa bırakacağı sırada ani bir silah sesi duydu Rojin. Bir ses daha, bu ses araba sesiydi. Sesler gittikçe çoğalınca Dila gözlerini hızla açtı. Uçurumdan bir, iki adım gerileyip hızla arkasını döndü. 

Şaşkınlıkla etrafındaki arabalara bakarken en önde, ilk sırada abisinin arabasını görmesiyle korkuyla titredi Rojin. Ne yapacağını şaşırmış bir şekilde geriye küçük bir adım attığı sırada, abisinin arabasını durdurup çıkmasıyla arkada duran diğer iki araba da durarak araçlardan indiler. Az önce karanlık olan hava arabanın farlarıyla hafif aydınlanmıştı.

Diğer iki arabada da üvey abileri olan Mehmet, Hozan ve Ferât abisi inip Rojin'e doğru yürümeye başladılar. Üvey abisi olan, aynı zamanda araları pekte iyi olmayan Ferât abisinin Rojin'e doğru sinirle gelmesiyle Rojin korkmaya başladı. Gözlerinin önünde canlanan sahnelerle daha çok titredi.

Ferât, Rojin'in nasıl, ne halde ve ya nerede olduğunu umursamadan direkt üstüne yürüdü. Aralarında yaklaşık dört adım kala durup bağırmaya başladı Ferât.

"Nasıl kaçarsın lan düğün gecesi! Namusumuzu kirletip elalemin ağzına sakız mı edecen lan bizi!"

Daha Rojin'in konuşmasına izin bile vermeden beline taktığı silahı çıkararak Rojin'e doğru tuttu. Rojin şaşkınlıkla bakıyordu Ferât'a. Yağmur tekrar çisellemeye başlamıştı. Rojin'in çenesi titreyip dişleri birbirine çarparak ses çıkarmaya başlamıştı artık.

Ferât'ın silahını Rojin'e doğru tutmasıyla, Rohat hızla Ferât'ın yanına koşup silahlı elinden tutarak indirdi.

Rohat; "Ne yapıyorsun sen Ferât! Silah tuttuğun kişi benim kardeşim! Anlayıp dinlemeden ne yapıyorsun sen?!" Diye bağırdı. Ferât ise boş durmayıp cevap verdi Rohat'a.

"Neyi anlayıp dinleyeceğiz Rohat! Kaçmış işte... sende biliyorsun! Namusumuza dil uzattırdı senin bu kardeşin! Hâla neyini savunuyorsun bunun?"

Rohat onu dinlemeyip hızlıca Rojin'e döndü. Tam Rojin'in gözlerinin içine baktı, ne olduğunu anlamak ister gibi. Ama ona ifadesiz bakan gözlerde sadece korku ve utanç vardı. Elini uzattı yavaşça, gözleri korkuyla kardeşine bakıyordu.

"Hadi... tut elimi abicim. Biliyorum bir şey yapmadın sen... kaçmadın da. Her şeyi anlatabilirsin bana Rojin'im. Kıpırdama, sadece elimi tut."

Rojin abisinin eline bakışlarını indirdi, eğer o eli tutarsa işler daha da kötüye gidecekti. Her şey ortaya çıkardı! O adamı da, Rojin'i de öldürürlerdi ve diğer aşiretle aralarında kan davası başlardı.

Kafasını iki yana salladı Rojin. Abisinin uzattığı yardım elini tutmadı. Belkide tutmalıydı? Belki de sadece her şeyi abisine anlatınca Rohat onu uzaklara götürüp herkesten saklardı, sahip çıkardı Rojin'e?

Bu düşünceleri Rojin'e küçükte olsa bir umut vermişti. Kirli ve titreyen elini yavaşça kaldırdı Rojin. Abisinin elini tutmak için...

Rahatsın gözlerinde öylesine bir korku yoktu. Sanki ölecekmişmgibi bakıyordu, annesinin ona yaşattığı sahneyi tekrar yaşamaktan ölesiye korkuyordu. Annesi onları bıraktığında Rojin ile birbirlerine tutunmuşlardı, Rojin'de giderse ne yapacaktı? Kimsesiz mi kalacaktı?

Biran durup, arkada sadece olanları izleyen Mehmet ve Hozan abilerine baktı Rojin. Mehmet sert bir ifadeyle bakarken Hozan endişeyle Rojin'e bakıyordu, ve olduğu konuma.

Hozan'ı öz abisi gibi görüp severdi Rojin. Mehmet'i ise severdi ama abi değilde bir arkadaş gibi. Genelde kendi çıkarlarına bakardı Mehmet.

Rojin'in gözlerinden sessizce akan damlalar yanağını ıslatıyor ve çiselleyen yağmura karışıyordu. Bir anlığına her şeyi unutup tam Rohat'ın elini tutacağı sırada Ferât elindeki silahla havaya bir kurşun sıktı. Rojin korkarak hızla elini geri çekerken uçurumu unutarak bir adım gerilemişti.

Daha bir şey demeye fırsat vermeden Ferât yine bağırarak  konuşmaya başladı.

"Kiminle kaçtın lan? Hani nerede? Yoksa seni bırakıp kaçtı mı?" Bunun ardından sinirle gür bir kahkaha attı Ferât. Rojin'i vurmadan bırakmamaya kararlıydı. Kahkahasının ardından yüzü hemen eski haline döndü. Rojin'in biri ile kaçtığından adı kadar emindi.

Rojin duyduklarıyla şoka girerken bakışlarını abisine yöneltti. Gözlerini sıkıca yummuştu. Rojin'in bulunduğu noktanın ona ne denli korku yaşattığının farkındaydı Rojin. O korkuyu bilse de çekilmedi oradan.

Rohat'ta mı öyle düşünüyordu? Biriyle kaçtığını mı düşünmüşlerdi? Rojin asla ama asla böyle bir şey yapmazdı! Bunu bilmeleri gerekti ama Rojin çoktan pes etmişti bile. Yağmur yağmaya başladı, ilk kez yağmuru sevdi Rojin. Çünkü göz yaşlarını gizliyordu.

Elini geri çekerken Ferât'a bakarak kafasını salladı yavaşça olumlu yönde. Dudakları titremeye başladı Rojin'in. "Evet..." dedi Rojin. Yalan söylemeyi seçti. "Kaçtım ben... o da beni bırakıp kaçtı... Gitti..." dedi hayal kırıklığının sesine yansımış şekliyle. Ama hayal kırıklığı abilerinin gözlerine yansıyan duygudan dolayıydı. Ama onlar bunu anlamadılar. İnanmışlardı söylediği yalana... Rohat hariç.

"Biliyordum lan... biliyordum!" Diye bağırmaya başladı Ferât. Rojin'i nasıl parçaladığını bilmeden... nasıl diri diri gömdüğünü bilmeden devam etti zalimce laflarına.

Rohat ve Hozan şaşkınlıkla Rojin'e bakıyorlardı. Rojin gerçekten kaçmışmıydı?

Rohat'ın eli yavaşça indi aşağı. Rojin'e uzattığı yardım elini çekmişti şimdi fark etmeden. "Abicim? Korkma, ben yanındayım tamma mı? Biliyorum söylediklerin gerçek değil, hadi korkma ver elini bana." Dedi yalavararak. Tek isteği kardeşini ve tek ailesini o uçurumdan almaktı.

Ferât indirdiği silahı tekrar Rojin'e doğrulttu. Rojin'i sevmezdi Ferât, bunu biliyordu, ama bu kadarını asla beklemezdi Rojin. Nasıl bu denli zalimleşmişti? Nasıl Rojin'in gerçekten kaçtığını düşünmüştü?

Gözleri bir an arkaya kaydı. Mehmet ve Hozan'ın da bakışları sertleşmişti. Onlar da mı inanmıştı bu yalana?

"Yalan söylemiyorum abi... ben namusunuzu kirlettim." Dedi boğazından bir hıçkırık koparken. Son cümlesini söylerken öyle bir titremişti ki, Rojin söylemese de anlamıştı Rohat. Kardeşinin canını yakmışlardı! Gözler yalan söylemezmiş, gözlerinden anladı kardeşinin kast ettiği şeyi!

Tüm bu eziyeti bitirmek için küçük bir adım geriye atacağı sırada bir silah sesi duydu. Hemen sonrasında tam göğsünde hissettiği scıyla elektrik çarpar gibi titremesi ve derince bir yanma. Aynı anda Rohat'ın, "Rojin..!" diye bağırdığını duydu.

Rojin o ani sarsılışla dengesini koruyamayıp geriye sendelediği sırada ayağı boşluğa geldi. Daha ne olup bittiğini anlayamadan belinde kollar hissetti.

Bir silah sesi, göğsündeki parçalanıyormuş hissi, acıyla inlemesi, gözlerinden akan yaşlar, Rohat'ın ve diğerlerinin bağırtısı, göğsündeki ılık ıslaklık, dengesini kaybedişi ve bedenini ayakta tutamaması... hepsi aynı anda olmuştu, saniyeler içinde yaşanmıştı tüm bu dehşet... göz açıp kapayana kadar bitmişti her şey...

Rohat'ın haykırışı doluyordu kulaklarına ama çok uzaktan geliyordu sanki. Bedeni uyuşuyordu, kalbi ağrıyordu Rojin'in.

Gözlerini kapattı önce, yaşacağı acıyı belki biraz azaltır diye. Tuttu nefesini hemen bitsin diye. Dudaklarını kapattı sıkıca, sesi çıkmasın diye...

Sondu bu, hissediyordu Rojin... Çekeceği son acı olacaktı, çok büyük bir acı olacaktı biliyordu ama her şey bitecekti. Çektiği tüm acılar son bulacaktı, bir daha acı çekmeyecekti Rojin.

Ruhunu teslim etmeyi bekledi Rojin.

Hiç mi kimse anlamıyordu Rojin'i? Ya da tüm suç Rojin'de  miydi? Doğduğu topraklar ve ya tüm bu yaşadıkları Rojin'in suçu muydu? Yaşadığı kaderi, hayatı ve ya doğduğu toprakları Rojin seçmemişti, kimse seçemezdi.

Dila kendini kimseye açıklayamamıştı, ya da onlar Rojin'i yanlış anlamışlardı. Çünkü, eğer Rojin'i gerçekten tanımış olsalardı, Rojin'in söylediği yalana asla inanmazlardı. Rojin, kendi için kimseyi kötü duruma asla düşürmezdi! Hele ki konu namus olunca...

Beyaz gelinliğinin kefeni oluyormuş hissi baskındı?

Abisinin haykırışları ve göğsündeki basınca rağmen gözlerini aralayamadı. Ölüyordu Rojin, hissediyordu. Bir hiç uğruna ölüyordu hemde...
...
*******************

Rojin için part 2. Ve sonuna geldik. Bundan sonrası da zaten Hawar'ı yazarken ara ara söyleterek anlatırım.

Ne düşünüyorsunuz Rojin hakkında?

Sorularınız varsa alayım?

Milyakett_  Takip etmeyi unutmayınnn,)

📍Uyarı!: Öncelikle bu yazdığım bölümü ve ya bölümleri daha önce okumadığım için bu şekilde yazıyorum. Bu platformda yazılan tüm kitapları okuyamam bu imkansız. Bu yüzden kendi kurgumu yazıyorum, ve istemeden de olsa benzer yazmış olabilirmiyim bilmiyorum ama eğer benzer bir alıntı ve ya büyük bir olay okursanız lütfen bunu bana söyleyerek belirtin. Zira o küçük olaylar bile büyüyüp büyük sorunlar oluşturuyor. Bu yüzden lütfen öyle bir olay olacağını sanmasam da, öyle bir şey olursa bana bu durumu belirtin. Okuduğunuz için teşekkür..📌

Continue Reading

You'll Also Like

1M 56.2K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
95.7K 6.2K 34
Ve o an Azra'nın gözünden bir damla yaş düştü. Acı içinde dönüp yanındaki adama baktı ve sadece onun duya bileceği şekilde "Üzerimdeki gelinlik değil...
GELECEK By VeraHare

General Fiction

156K 8.1K 17
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
7.9K 93 8
HIC BIR KIZ MAL DEGILDIR HIC BIR INSANA KIZA COCUGA MAL GIBI DEGER VERILMEYI BUTUN DUNYA BIR OLARAK ASA BILMEYI UMUYORUM . HER GECEN GUN KIZLARI MAL...