Midnight Sessions | Taekook

By suicidalones

28K 4.1K 2.8K

Son zamanların en popüler oyuncularından biri olan Kim Taehyung, sette istemsizce sebep olduğu bazı sorunlar... More

✣ Ⅰ ✣
✣ ⅠⅠ ✣
✣ ⅠⅠⅠ ✣
✣ Ⅳ ✣
✣ Ⅴ ✣
✣ Ⅵ ✣
✣ Ⅶ ✣
✣ Ⅷ ✣
✣ Ⅸ ✣
✣ Ⅹ ✣
✣ ⅩⅠ ✣
✣ ⅩⅠⅠ ✣
✣ ⅩⅠⅠⅠ ✣
✣ ⅩⅣ ✣
✣ ⅩⅤ ✣
✣ ⅩⅤⅠ ✣
✣ ⅩⅦ ✣
✣ⅩⅧ✣
✣ⅩⅨ✣
✣ⅩⅩ✣
✣ⅩⅪⅠ✣

✣ ⅩⅪ ✣

988 155 110
By suicidalones

Hayatımın belli noktalarını mihenk taşı ya da dönüm noktası olarak adlandırmak sıklıkla yaptığım bir şeydi.

Bu mihenk taşları ya da dönüm noktaları illa iyi yaşanmışlıklar olmak zorunda değildi üstelik, zaten öyle baksaydım duruma bir elin parmağını geçmezdi hiçbiri. Bunlara daha çok hayatımın ilerleyiş şeklini değiştiren büyük olaylar gözüyle bakıyordum. Annemin yaptıkları, defteri, yangın, yetimhane, yatılı okul, matematik öğretmenim, eski sevgilim, intihar girişimlerim. Bunların hepsi kötü dönüm noktalarıydı. Hayatımda bir şeyleri muhakkak farklı sonuçlara ulaşabilecek şekillerde değiştirmişlerdi.

Fakat bu seferki öyle değildi.

Bu sefer, yolun sonuna gelmiş gibiydim. Hayatımın gidişatını değiştirecek bir şey değildi bu yaşadığım. Hayatımı kökünden alt üst edebilecek bir son noktaydı. Dönüm noktası değil, uçurumun tam ağzıydı. Bir adım daha ileri gidemezdim. Arkamı dönüp yönümü değiştiremezdim, geldiğim yoldan dönemezdim. Bana kalan bir karar yoktu. Öylece asılı kalmıştım. Düşeceğimi bilmeme rağmen aşağı bakamıyordum. Artık ne kadar dayanabildiğimi görmem gerekecekti sadece.

Uçurumun tepesinde kim olursa olsun, buna doktor bile dahildi, beni elimden tutup yukarı çekemezdi. Çektiği takdirde etrafındaki yüz binlerce, hatta milyonlarca yüzdeki o iğrenme ve acıma duygusunu göreceğimi biliyordu.

Neredeyse bütün hayatımı ne kadar göz önünde olursam olayım kendimi gizlemeye çalışarak geçirmiştim. Her şeyin bir başkası tarafından tüm dünyaya adeta bir altın tepside sunulmuş olduğu gerçeğini kaldıramıyordum. Ne kadar paraya mâl olmuştu acaba hayatımı böylesine mahvetmek?

Odamın kapısı tıklatıldığında istemeden düşüncelerimden sıyrıldım, doktorun sesi odayı doldurdu.

"Uyanık mısın?"

Cevaplamadım, sırtım kapıya dönüktü. Belki uyuduğumu zannederse beni rahat bırakır diye düşündüm.

Beklediğim gibi olmadı elbette. Kapının açıldığını duydum, doktorun sesi daha net ulaştı kulaklarıma: "Taehyung?"

Hafifçe başımı arkaya doğru çevirip ona baktım.

"Nasıl oldun diye bakmak istemiştim, uyuyamadığını tahmin edebiliyordum."

Nasıl olabilirdim ki? Berbattım işte.

"Aynı." diye yanıtladım o yüzden. Nasıl hissettiğimi anlatacak gücüm yoktu.

Doktor, eve tanıdığı başka bir doktor çağırdığı için kolumdaki kesiklere dikiş atılmıştı. Dikişler atılalı saatler geçmesine rağmen canım hâlâ çok yanıyordu, sızı neredeyse katlanılmazı hatta, ama suratımda mimik bile oynatmıyordu bu acı.

Yatağa doğru yanaşıp yavaşça ayak ucuma oturdu. "Bir şeyler yemen gerek, çok kan kaybettin."

"Hayır." dedim, başımı tekrardan yastığa yaslarken. Böylece ona tamamen arkam dönük olduğu için yüzüne bakmak zorunda kalmayacaktım.

Derin bir nefes aldı. "İnat etmek sana bir şey kazandırmayacak. İstemediğini biliyorum ama bayılıp kalacaksın, bembeyazsın." dedi.

"Belki ölür giderim." diye mırıldandım sessizce. Gerçekten, bir insan ölmeyi bile nasıl beceremezdi? Daha ne olması gerekiyordu ki?

Elini sırtımda hissettim, yavaşça sıvazladı sırtımı. "Hadi, Taehyung."

"Beni yalnız bırakın." Sesim hedeflediğimden sert çıktı ama umursamadım bile.

"Bana istediğin kadar bağırıp çağırabilirsin," dedi. "Bir şey değişmeyecek. Doktor mutlaka bir şeyler yemen gerektiğini söyledi çünkü."

Cidden kusacak gibi hissediyordum kendimi. Değil bir şeyler yemek, yataktan çıkma düşüncesi bile midemi bulandırıyordu.

Cevap vermedim, gözlerimi kapattım sıkıca.

"Gidip sana yiyecek bir şeyler hazırlayacağım," dedi. "Sadece birkaç kaşık bile yeter. Sen reddettikçe ben daha ısrarcı olacağım, vaktimiz bol."

Doktoru tanıdığımdan beri öğrendiğim bir şey vardıysa, o da ne dersem diyeyim, önünde sonunda istediğini yaptırdığıydı. Şu halde onunla zıtlaşamazdım. Gerekirse bana zorla yemek yedireceğini biliyordum zaten.

Bu yüzden sessizliğimi sürdürdüm. Doktor elini sırtımdan çekti, ayağa kalktı ve odadan çıktı.

Ne düşünmem gerektiğini bile bilmiyordum. Düşüncelerim koca bir sis bulutunun içerisinde kaybolmuş gibiydi. O sis bulutunun içerisinden bir düşünce çekip çıkartmaya çalıştığımda o düşünce saniyeler içerisinde buharlaşıp o devasa sis bulutunu daha da büyütüyordu. Kafamı toparlayamıyordum.

Bundan sonra ne olabileceğini bile bilmiyordum ki. Sanki zaman durmuştu ve ölene dek odama kapanıp kalacaktım, ki bu tercihim olurdu. Bu yatakta çürümek, etimle kemiğimle eriyerek yatakla ayrıştırılamaz olmak istiyordum.

O sırada aklıma yavaş yavaş, ince bir düşünce süzüldü. Kendini sis bulutunun içerisinden kurtardı, saniyeler içerisinde yok olmadı.

Annemi düşündüm.

Her şey, yaşanılanların hepsi onun verdiği o iğrenç, bencilce karara dayanıyordu. Annemin nesi olduğunu bilmiyordum, belki hastaydı, belki değildi ve sadece kötü bir insandı; ama bunların hiçbiri benim bütün hayatımı nasıl mahvettiği gerçeğini değiştirmiyordu.

Karakterim, hissettiklerim, kendime olan nefretim, yıllarca kendimi cezalandırmaya çalışmam, bedenimle, cinsel yönelimimle olan ilişkim; matematik öğretmenimin tecavüzleri, ilk sevgilimle yaşadıklarım, bileğimdeki sargılar... Hepsinin sorumlusu annemmiş gibi geldi. Suçu ona yüklemek doğru hissettirdi.

Normal bir çocukluk geçirmiş olsaydım, beni seven bir ailede, bana kucak açan bir anneyle büyümüş olsam şu an ne yapıyor olurdum acaba, diye düşündüm. Yine kader bir şekilde yolunu çizip beni bu noktaya getirebilir miydi? Yine bu yatakta, bu şekilde acıdan neredeyse kıvranır bir halde yatıyor olur muydum? Göğsümdeki bu katlanılmaz sancı ve korkutucu boşluk orada olur muydu?

Olsaydı bile, aşağıda bana yemek hazırlayan kişi bir psikiyatrist değil de annem olur muydu?

Bu ihtimalleri düşünmeyi on yedi on sekiz yaşlarımdayken bırakmış, kendime yasaklamıştım hatta. Çünkü düşündükçe güçsüzleşiyordum, fakat yıllar sonra ilk kez, ondan ne kadar nefret ediyor olsam bile annem yanımda olmadığı için ağlamaya başladım. Annemin yüzü gözümün önüne geldi, ilk kez kusmak istemedim. İğrenmekten çok öfke yükseldi içimde. Sadece sormak istedim. Neden, demek istedim. Neden bana bunları yaptın? Neden yanımda değilsin? Neden beni sevmedin?

Birinden koşulsuz sevgi görmek daha önce hiç ama hiç tatmadığım bir duyguydu. Belki de beni doktora bu kadar hızlı bağlayan şey buydu. Koşullu olduğunu biliyordum, sevgi olmadığının da farkındaydım ama biri beni görüyor, duyuyor ve tüm bu kusurlarıma rağmen benden nefret etmiyordu. Beni bırakıp gitmişti, evet. Benimle olan ilişkisi saçma bir hasta doktor ilişkisinden ibaretti, evet. Ama benim için öyle değildi. Şu anda yanımda olan tek kişi olmasının sebebinin kendimi öldürmemden korkuyor olduğu gerçeğini de biliyor olmama rağmen, istememem gereken şeyler istiyor, hissediyordum. Birinin bana hiçbir karşılık beklemeden sarılmasına, saçlarımı okşamasına ve her şeyin geçeceğini, her zaman yanımda olacağını, beni sevdiğini söylemesine ihtiyacım vardı. Bu kişinin de doktor olmasını istiyordum.

Ya da annem.

Birden vücuduma öyle bir farkındalık vurdu ki kendimde doğrulma ihtiyacı hissettim. Neredeyse öğürecek gibi oldum.

Annem sadece hayatımı değil, beni de bir harabeye çevirmişti.

'Romantik' olarak adlandırılması gereken bu hisleri, ondan beklediğim hareketlerle bağdaştırıyordum.

Korkunç bir şeydi bu. Hastalıklıydı.

Kusacak mıyım diye birkaç saniye bekledim ama midemde hiçbir şey yoktu. Safi bir bulantıydı hissettiğim.

Doktoru görmek istemedim. Yüzüne nasıl bakacaktım ki?

Bu yüzden hiç düşünmeden ayaklandım. Başım döndü. Halsiz olduğumu ve çok kan kaybettiğimi biliyordum ama ayağa kalkınca bile bayılacak gibi olmak abartıydı.

Kendimi toparladım, giyinme odamda geçtim. Bir maske taktım ve kapüşonlu geçirdim üzerime. Komodinimin ilk çekmecesinden arabamın anahtarını aldım. Odamın kapısı aralıktı. Parmak uçlarımda odadan çıktım, merdivenlerden indim. Mutfaktan doktorun sesi geliyordu. Telefondaydı. Ne söylediğini seçemedim.

Sessizce portmantodan ceketimi aldım ve ayakkabılarımı giyindim.

Doktor hâlâ konuşmaya devam ediyordu, sesi biraz yükseldi. Bir sorun olduğunu tahmin ettim ama umursamadım bile. Kapıyı ağır hareketlerle açtım, evden çıktım ve yine aynı sessizlikte kapattım.

Yaptığım hiç mantıklı değildi, içten içe biliyordum bunu. Telefonum bile yoktu üzerimde, nerede olduğunu bilmiyordum çünkü. Kollarım delicesine sızlıyordu, kapı kulbunu indirmek bile canımı çok yakmıştı ama hiçbir şey hissetiğim o korkunç bulantının önüne geçemiyordu.

Doktor çok sinirlenecekti. Bunu da biliyordum. Ama ne bu durumu ona açıklayacak yüzüm, ne onunla tek kelime konuşacak cesaretim vardı. Kaçmak istiyordum sadece.

Hızlı adımlarla asansöre yürüdüm. Asansörü çağırdım, saniyeler içerisinde geldi. Çift kanatlı kapı iki yana kayarak açıldı.

Asansöre bindim, otopark katına bastım. Aynadaki yansımamla göz göze geldim.

Gözaltlarım mosmor, şişti. Saçlarım alnıma düşüyor, gözlerimi neredeyse kapatıyordu. Kapüşonu kapatabildiğim kadar kapatmıştım, maskeyi de iyice yukarı çektim.

Birkaç saniye sonra asansör durdu, kapılar açıldı. Neredeyse koşarak çıktım otoparka. Arabamın yanına geldim, kilidi açtım. Sürücü koltuğuna geçtim, anahtarı kontağa takıp arabayı çalıştırdım.

Doktorun yokluğumu fark edip peşimden dışarı çıkması an meselesi olduğu için olabildiğince gazlayarak otoparkın çıkışına sürdüm. Muhtemelen gökdelenin önünde bir topluluk bekliyor olacağı için arka çıkışı kullandım.

Cadde seviyesine çıktıktan sonra etrafıma hiç bakmadan bir u dönüşü yaptım ve eve gelen yolun tam tersi yöne doğru sürmeye başladım.

Saat geç olduğu için yollar boş sayılırdı, hızlanabildiğim kadar hızlandım. Tek istediğim uzaklaşmaktı çünkü.

Nereye gidecektim ki? Gidebileceğim neresi vardı?

Bu düşünce bile gözlerimin dolmasına yetti. Arabadaki sessizlik beni boğduğu için uzanıp radyoyu açtım.

Korkunç bir hataydı.

Radyoyu açar açmaz tanıdık bir ses duydum. Genelde bir yerlere giderken dinlediğim bir kanaldı bu. Müzik programlarının yanı sıra gündemden bahsettikleri programlar da yapıyorlardı. Radyoyu açmamla sunucunun ağzından adımı duymam bir oldu.

"...Gerçekten büyük bir şok ama. Koskoca Kim Taehyung'tan bahsediyoruz. Çok üzücü ve trajik bir hayat yaşamış olsa da insanlar bundan ziyade eşcinsel olmasıyla ilgileniyor gibi. Doğrusu, benim de dikkatimi ilk o çekti. Nasıl bu kadar çok kadınla partner olarak oynamış ki?" Adam güldü. "Şirket avukatlarından da bir açıklama gelmediğine göre bu saate kadar, yazılanlar doğru olsa gerek. Kim Taehyung, bizi dinliyorsan eğer adına gerçekten üzüldük, dostum! Berbat şeyler yaşamışsın yani. İnsanın midesi tüm bunları nasıl alır bilmiyorum. Düşününce bile içim bir tuhaf oluyor. Ben yerinde olsam kafayı tırlatmıştım şimdiye sanırı-..." Radyoyu kapattım.

Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu, önümü bile doğru düzgün göremiyordum. Arabayı sağa çektim, alnımı direksiyona yaslayarak hüngür hüngür ağlamaya başladım.

Bundan sonra daha iyisi olmayacaktı. Böyle bilinecektim sadece. Defalarca kez tecavüze uğramış eşcinsel bir oyuncu. Kendinden utanç duyması gereken biri.

Dakikalarca ağladım. Öğürene, bir anlığına gözlerim kararana kadar ağladım.

En sonunda nefessiz kalıp doğrulunca gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim ve arabayı çalıştırdım.

Namjoon'a gitmek istemiyordum. Benim için ne kadar üzülüp endişelendiğini biliyordum ama bakışlarında o acıma duygusunu görmek beni delirtirdi. Bu yüzden hayatıma en uzak, beni en az tanıyan kişiyi seçtim. Bana acısa da, kapısından kovsa da ağır gelmeyecek birini. Inyeop'u.

Hiç beklemeden gaza bastım, ağlamamı durduramamıştım bile henüz, yine de sürdüm.

Beni neyin beklediğine dair en ufak bir fikrim olmadan, sürdüm.

⸺⸺⸺⸺⸺⸺⸺

Inyeop'un evinin ışıkları yanıyordu.

Arabayı bahçe kapısının biraz ilerisine park ettim. Nefes nefeseydim, sanki kilometrelerce koşmuş gibi çarpıyordu kalbim.

Kapıyı açıp arabadan indim, bahçe kapısını açtım. Eve doğru resmen sendeleyerek yürüdüm.

Parmaklarım zil tuşuna ulaştı ama bir türlü basamadım. Ne diyecektim karşısına çıkıp? Ne diye gelmiştim buraya? Gerçekten de beni kapısından kovmasından etkilenmeyecek miydim?

Kendime düşünme fırsatı vermeden zile bastım. Melodik bir zil sesi kulaklarımı doldurdu. Birkaç saniye sonraysa kapı açıldı.

Karşımda tanımadığım biri duruyordu. Kahverengi saçlı, benim boylarımda, çok sıradan bir tipti.

"Merhaba?" diye sordu, şükür ki maskemi arabadan inmeden önce ne olur ne olmaz diye geri takmıştım.

"Ben..." dedim, geri çekilip evi incelerken. Hayır, karıştırmamıştım. Doğru yerdeyim.

"Inyeop'a bakmıştım-..."

"Kimsiniz?" diye sordu çocuk. Evsiz gibi görünüyordum muhtemelen.

"Bir arkadaşı."

"Hangi arkadaşı?" Çocuk, elini tişörtünden içeri sokup karnını kaşıdı.

"Taehyung." dedim sadece.

"Haa," dedi. "Inyeop... dışarıda. Birazdan gelir. Bir sorun mu var?"

"Hayır." dedim. "Hayır, sadece bir şey konuşmak istiyordum onunla."

"İçeri geç istersen." Çocuk bir adım geri çekildi. "Pek iyi durmuyorsun, dostum. Gelir birazdan Inyeop zaten."

Geri dönmeyi, eve girmemeyi düşündüm ama Inyeop'un bir kere geldiğimden haberi olursa kalıp eve gelirdi ve doktorla karşılaşmalarını da istemiyordum. Bu yüzden başımla onaylayıp içeri girdim.

Ev çok dağınıktı. Benim geldiğim günlere kıyasla özellikle, darmadağındı. Her yerde içki şişeleri, boş fast food kutuları ve kıyafetler vardı.

"Kusura bakma ya," dedi. "Çok vaktim yok da bu ara."

Hiçbir şey söylemedim. Sen kimsin, diye sorabilirdim. Inyeop bana bir ev arkadaşı olduğundan bahsetmemişti çünkü. Sormadım. Sadece salondaki koltuğun kenarına çöktüm sessizce. O sırada içeri Goyangi girdi.

Nasıl olduysa beni tanıdı ve kötü hissettiğimi anlamış gibi yanıma gelip kucağıma tırmandı. Yavaşça başını okşadım.

"Sen takıl," dedi çocuk. "Geliyorum hemen." Salondan çıktı.

Bekledim. Neredeyse yarım saat sürdü bu bekleyişim. Çocuk bir daha salona girmedi zaten. Ben de Goyangi'yi severek geçirdim bu zamanı.

Geçen her dakika kalkıp gitme isteğim biraz daha artıyordu ama buraya kadar gelip sonra da kalkıp gitmek çok tuhaf kaçacağı için kendimi zorladım. Yalnız olduğum için de kapüşonumu indirdim ama maskemi çıkartmadım.

En sonunda kapı çaldığında Goyangi'yle aynı anda sıçradık. Kapıya yürüyen adım seslerini duydum. Arkadaşı Inyeop'a kapıyı açtı, saniyeler içerisinde Inyeop koşarak girdi içeri. Kaşları çatıktı.

"Taehyung?"

Hiçbir şey söyleyemedim, yalnızca Goyangi'yi nazikçe kucağımdan itip ayağa kalktım ve Inyeop'un karşısına dikildim.

"Tanrım, ne işin var burada?" diye sordu. Yüzümü incelemeye çalışıyordu. Yüz ifademi. Bu yüzden maskemi indirdim.

"Nereye gideceğimi bilemedim." dedim. "Olanları duymuşsundur..."

Derin bir nefes aldı, ellerini beline yerleştirdi. "Elbette duydum. Sana ulaşmaya çalıştım ama telefonun kapalıydı."

Soğuk davranıyordu. Şundan üç gün önceki ilgisi tamamen kaybolmuş gibiydi.

"Gidebilirim." dedim bu yüzden.

"Yok, hayır." Başını iki yana salladı. "Otur da..."

O sırada arkadaşı, Goyangi'ye seslendi.

"Meowy, mama saati!"

Mama paketinin hışırtısını duyan kedi koltuktan yere atladı ve koşarak çıktı salondan.

Meowy mi, diye düşündüm. Yine sesimi çıkartmadım.

Her şey çok tuhaftı.

Inyeop tek kelime etmeden üzerindeki deri ceketi çıkarttı, koltuğa bıraktı ve ellerini saçlarından geçirdi. "Gelmeden önce haber verseydin keşke. Boşuna beklemişsin bu kadar."

"Telefonuma el konuldu." dedim. Başka türlü nasıl açıklanır bilmiyordum.

"Anladım."

Koltuğa, ceketini bıraktığı noktanın hemen yanına oturdu ve eliyle diğer yanındaki boşluğa iki kez vurdu oturmam için.

Kendimi çok savunmasız hissediyordum. Buraya ne beklentisiyle gelmiştim ki zaten? Bana kucak açacağını mı düşünmüştüm?

Gösterdiği yere oturdum, dirseklerimi dizlerime yasladım ve yüzümü ellerime gömdüm.

"Nasılsın?" diye sordu Inyeop.

Başımı ellerimden ayırıp ona baktım. Nasıl mıyım?

"Berbat." dedim. "Nasıl olabilirim ki?"

"Doğru gerçi. Saçma bir soruydu." dedi. "Çok üzgünüm, Taehyung. Duyunca da neye uğradığımı şaşırdım cidden. Kim yapmış, öğrenebildiniz mi?"

"Jowoon olduğundan eminim." dedim.

"Menajerin mi? Neden yapsın ki?"

"Öyle işte. Uzun hikaye."

"Anladım. Konuşmak istememen normal." dedi ve bir iç çekti.

Sıkılmış gibi davranıyordu.

"Seni rahatsız mı ediyorum?" diye sordum, istemeden aramızdaki mesafeyi biraz daha açarak.

"Ne?" dedi. "Neden edesin ki?"

"Mideni mi bulandırıyorum?"

"Taehyung..." Ofladı. "Hassas bir dönemden geçiyorsun. Ne ilgisi var?"

Neredeyse gülecek gibi oldum. "Ne mi ilgisi var?"

"Yani..." dedi. "Yaşadıkların gerçekten çok ama çok üzücü, ama dünya senin etrafında dönmüyor ki. Elbet unutulur."

Kaşlarım çatıldı. "Dalga mı geçiyorsun, Inyeop?" dedim. "Benim hayatım bitti. Seninle görüşmek istedim ve bana bu cümleyi mi kuruyorsun?"

Benden iğreniyordu. Yüzüne bakmak bile yeterliydi bunu anlamak için.

"Şu anda fazla hassassın ve bunu normal karşılıyorum, söylediklerini de ona veriyorum ama bence... Buraya gelmemeliydin. Bir süre kimseyle görünmemelisin."

Kendimi daha fazla tutamadım. Gerçekten güldüm bu kez.

"Değil mi ama? Peşimde biri vardır belki. Evine geldiğimi görmüştür. Adın çıkar sonra sikik ibnenin tekiyle takılıyorsun diye."

Ayağa kalktım.

"Taehyung ne saçmalıyorsun Tanrı aşkına? Seninle görülmekten korksam eve neden geleyim koşa koşa?"

"Meowy, yeter! Bırak şu oyuncağı!" Aramızdaki sessizliği salonun dışından gelen arkadaşının sesi böldü.

"Burası senin evin mi ki?" diye sordum aniden. "Yoksa arkadaşının evine mi çağırdın beni hep? O arayınca da kendi evinden mi kalkıp geldin?"

"Taehyung, şu an cidden saçmalıyorsun."

O da ayağa kalktı ve birden, hiç beklemediğim bir şekilde bana sarıldı. "Sakinleş, tamam mı? Gerçekten çok üzgünüm yaşadıkların için ama çözümü bu değil."

Onu itmeye çalıştım, bana izin vermedi.

"Çekil." dedim. "Çek ellerini."

Benden iğrendiğini yüzünden apaçık gördüğüm birinin bana dokunmasına katlanamıyordum.

Sadece anlaşılmak istemiştim oysa ki.

Dediğimi yapmak yerine bana daha sıkı sarıldı. "Önce bir sakinleş. İstediğin bu değil mi hem şu anda?" Sesi o kadar bıkkın ve umursamazdı ki delirecek gibi hissettim. "Sevgi ve teselli görmek istemiyor musun?" diye fısıldadı kulağıma. "Veriyorum işte ihtiyacın olanı. Tıpkı geçen seferki gibi."

Nevrim döndü. Kan resmen beynime sıçradı bir anda. Elim ayağım boşaldı resmen ima ettiği şey karşısında.

Onu sertçe ittim. O kadar sertti ki hem de, benden böyle bir hareket beklemediği için istemeden koltuğa doğru düştü.

Hızımı alamadım, yere eğilip boş bira şişelerinden birini aldım ve kafasına indirdim.

Bir anda karşımdaki Inyeop değil de eski sevgilimmiş gibi hissetmiştim çünkü.

Camın patlama sesi tüm salonu doldurdu. Ne yaptığımı anında fark ettim ama çok geçti.

Inyeop'un şakağının üzerinde parlayan o canlı, koyu kırmızı sıvı hızla yanağına, oradan da çenesine indi. Saçları ıslanmaya başlamıştı bile.

Inyeop kalakaldı. Elini alnına götürdü, parmaklarına bulaşan kana baktı. O sırada içeri arkadaşı girdi ama Inyeop elini havaya kaldırarak onu durdurdu.

Bayılacak gibiydim.

Ne yapıyordum ben?

Inyeop düştüğü koltuktan sendeleyerek kalktı. Şişenin ağzı avucumun içindeydi, sıkıca tutuyordum. Keskin ucu Inyeop'a dönüktü.

"Sen," dedi hırıltılı nefeslerinin arasından. Kan kaşından inmiş, kirpiklerine bulaşmıştı. Gözlerini kırpıştırdı. "Ne yaptığını sanıyorsun?"

Hiçbir şey söyleyemedim çünkü bu yaptığımın hiçbir açıklaması yoktu. Beni tetiklemiş olması ya da yaptığı ima bir sebep olarak sunulabilir miydi onu böylesine yaralamam için?

"Sana çekilmeni söylemiştim." diye döküldü dudaklarımdan.

"Çekilmemi söyledin, öyle mi?" Üzerime doğru bir adım attı. "Seni istersem şu anda, burada öldürürüm. Kimsenin umrunda olmaz. İntihar derler. Anlıyor musun?"

Karşımdaki gerçekten Inyeop muydu?

Kapüşonlumun yakasına yapıştı.

"Jowoon'du, değil mi?" dedi, dudaklarına yarım bir gülümseme yerleşti. "Menajerinin adı?"

"Ne?"

Neler olduğunu algılayamıyordum. Yakama yapışan eli gevşedi, yüzümü sertçe kavradı. Kanlı parmaklarının yanaklarımda bıraktığı ıslaklığı hissettim.

"Bendim, Taehyung. Hâlâ anlamıyor musun?"

Bir anlığına zaman durdu.

"Haberi ben yazdım."

Midemden yükselen sıvı boğazıma takıldı, boğulmak üzereydim. Başım dönüyordu.

"Normalde bunu ya kendin çözersin, ya da öğrenemeden hayatımdan siktirip gidersin zannediyordum ama sen düşündüğümden bile salak çıktın."

Nefessizlikten morarmaya başladığımı fark edince yakamı bıraktı. Eğilerek öksürdüm. Gözlerim cayır cayır yanıyordu.

"Sen ne saçmalıyorsun?" diye fısıldadım doğrulurken.

"Noktaları birleştir diyorum." Gözüne bulaşan kanı baş parmağıyla sildi. "Neden sana ot teklifinde bulunayım ki? Ya da peşinde neden koşayım durduk yere? Ya da neden yattığımız geceyi hatırlamayasın? Bir kadeh şarapla neden sarhoş olasın?"

Çünkü beni uyuşturmuştu.

Ertesi sabah hiçbir ağrımın olmamasının da sebebi buydu.

Hiç yatmamıştık ki. Inyeop bana uyuşturucu verip istediği her bilgiyi ağzımdan almıştı.

Komedi filmi gibiydi. Trajik bir komedi.

Bir adım geriledim.

"Hepsini ses kaydına aldın," dedim. Taşlar yavaş yavaş yerine oturuyordu.

"Sonunda kafanı kullanabilmeye başladın."

"Başından beri amacın buydu."

"Evet. Sana gösterdiğim Inyeop da, hayatı da bir kurmacadan ibaretti."

Aklımdan aynı anda yüzlerce, binlerce düşünce geçiyordu. Bunun bir kâbus olması için her şeyi ama her şeyi yapardım.

"Neden?" diye sorabildim. Ağzımda iğrenç bir tat vardı ve salonun ortasına kusmamak için zor duruyordum.

"Çünkü böyle olması gerekiyordu." diye yanıtladı sadece. "Çünkü böyle olmasını istedim."

Tek kelime edemedim. Inyeop koltuğa geri oturdu, ceketinin iç cebinden bir paket sigara ve bir çakmak çıkarttı. Paketten bir dal aldı, kan bulaşmış dudaklarının arasına yerleştirdi ve sigarayı yaktı.

"Şimdi siktirip gidebilirsin Taehyung." dedi, sigaradan derin bir nefes çekerken. "Zaten bundan sonra yaşayan bir ölüden farkın olmayacak. Sana vurmama gerek bile yok."

Bir şeyler söylemek istedim. Bağırıp çağırmak, hatta Inyeop'u öldürmek.

Hiçbirini yapamadım. Vücudum kendini kilitlemişti.

Arkamı döndüm. Salonda ikimiz tektik. Arkadaşının ne zaman çıktığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Kendi nabzımı kulaklarımda, avuçlarımda, kollarımdaki dikişlerde hissediyordum. Kalbim delicesine çarpıyordu.

Geriye doğru bir adım daha attım. Bira şişesinin ağzı hâlâ avucumdaydı.

O şekilde, Inyeop'a arkamı dönmeden geri geri yürüyerek çıktım salondan. Bu görüntüyü aklıma kazımak istiyor gibi. Tenime, göz bebeklerime işlemek istiyor gibi. O ise gözlerimin içine bakmayı bir saniye bile kesmedi.

Evde benim adım seslerim dışında hiçbir ses yoktu. Salondan çıktıktan sonra arkamı döndüm, geri dönüp Inyeop'a bakmadım. Ayaklarım benden bağımsız hareket etti. Ön kapıyı açıp evden çıktım.

Ne yaptığımı, neden yaptığımı bilmiyordum. Vücudum yaşadığım her şeyi zihnimden önce kavrıyor, ona göre hareket ediyordu. Hiçbir şey olmamış gibi çıktım evin bahçesinden. Yüzümde maskem de yoktu, şansıma etrafta tek bir kişiye bile denk gelmeden binebildim arabaya.

Komutlarla çalışan bir asker gibiydim. Yapmam gerekeni yapıyordum yalnızca.

Anahtarı kontağa takıp arabayı çalıştırdım. Avucumdaki cam parçasını bir kenara bıraktım, parmaklarımda kan vardı. Dikişlerimden biri mi açılmıştı, yoksa Inyeop'un kanı mıydı anlamadım. İkisi de olabilirdi.

Sürmeye başladım. Nereye olduğunu, ne yapacağımı düşünmeden.

Sadece sürdüm.

⸺⸺⸺⸺⸺⸺⸺

Selaaamlarrrr lovelarımmm!! Ay neredeyse ÜÇ AY olmuş son bölümü atalı... Ne yüzle yazıyorsun kızım diyebilirsiniz ama gerçekten hem çok yoğundum, hem ufak bir yazar tıkanması yaşadım bir süreliğine ama şimdi daha iyiyim, o yüzden eski sıklığa dönerim diye düşünüyorum. 

Bu bölüm önemli bir bölümdü her ne kadar orta uzunlukta olsa da, ve bundan sonrakiler de bir bu kadar önemli olacak. MS'ta es geçilecek bir bölüm yazmamaya dikkat ediyorum, her bölümün hikayenin plotuna çok büyük bir etkisi oluyor çünkü genelde. Ve hep söylediğim gibi, Taehyung'un içerisinde bulunduğu psikolojiyi doğru yansıtmaya çalışıyorum ve yaptıklarının da, hissettiklerinin de, tepkilerinin de 'overreact' olarak görülmesini asla istemiyorum. 

Hepinize iyi okumalarrrr ve iyi geceler diliyorrr sizleri kocaman öpüyorummm!! Bir sonraki bölüme -umarım bu hafta içinde!!- görüşürüüzz!!

PS: Medyayla dinlemeyi unutmayınız. Ricadır.

Continue Reading

You'll Also Like

39.4K 3.8K 20
Gözlerin kapalıyken bir meleksin sanki sevgilim, yüzüne düşen beyaz örtü bedenini parlatıyor. Ama korktuğum tek şey gökyüzünün seni istemesi. Sana he...
19K 2.3K 21
kim taehyung caz barına her akşam uğramaya başlayan jeon jungkook'a bir gecede aşık olmadı.
15.4K 673 38
//Bu normal bir tesadüf değildi onun için// Yıllar önce kaybettiği sevdiğinin gözlerini tekrar birinde görmek nedir bilir misiniz?Cenk çok iyi biliyo...
979 154 3
🎄 Noel ruhunu temsili 3 peri görünür kendisine; şimdiye, geçmişe ve geleceğe. minific