HAWAR

By Milyakett_

216K 12.1K 7.8K

Bir çığlıktı Hawar... Bir haykırış, bir yürek yangını... Bir feryat. Bir direniş. ... Bir kadın olmak... ... ... More

-TANITIM-
1.RIZAM YOK!
2.KÛL (YARA)
3.KABULLENİŞ
4.TÊNGAHİYÊN BÊDERMAN
5.YENİLMİŞLİK
6.ÇARESİZLİK
7. HAYKIRIŞ -Part1-
8.HAYKIRIŞ -Part2-
9.DILE MEN DİŞEVİTE -Part1-
10.DILE MEN DİŞEVİTE -Part2-
11.KAÇIŞ
12.HÜKÜM
13.TENGASİYA GİRAN
14.MİXABANÎ
16.YAKUTİSTAN
17.ROJİN-ÖZEL BÖLÜM- part1-
18.ROJİN -ÖZEL BÖLÜM-part2-

15.AŞK'A YAPILAN KATLİAM

8.8K 813 326
By Milyakett_

Oy verip yorum yapmayı unutmayınn!♡

Keyifli okumalar dilerim!
...

...
Sevginin asıl temeli, içinde beslediği acının emareleridir.
...

"Ağam, buraların en büyük aşiretine soralım isterseniz. Buralar onlardan sorulurmuş, sende biliyorsundur, Badikar Aşireti. Buralara ayak bastıysa onlar bilirmiş, bir soralım istersen?"

İçime doğan hisle derin bir nefes aldım. Gözlerimi yumup bekledim bir süre. Bir his vardı içimde, çok yakındım sanki. İlk kez bu hissi yaşamamın dürtüsüyle karşısında duran adamıma döndüm;

"Adamları topla Hasan. Madem buralar onlardan sorulurmuş, gidelim de bakalım bir iz varmı." Ardından arkasında duran kardeşlerine dönüp baktı. "Hamit! Serdar! Hazırlanın Badikar Aşiretinin konağına gidiyoruz!"

...

-Hawar'dan-

"Elif, Sevda uyudu nereye bırakayım? Şu yastığı düzeltte oraya uzatayım." Dedim kucağımda uyuya kalan Sevda'yı ve yataktaki yastığı işaret ederek. Elif oturduğu koltuktan yanıma gelerek yatağın üzerindeki yastığı düzeltti.

"Uyudu mu?" Dedi kısık sesiyle. Başımı onaylarcasına salladım. Birkaç adım daha atıp kollarımdaki minik kızı yatağın üzerine yavaşça bıraktım. Fazla olan yastığı, düşmemesi için kenarlarına yerleştirip geri çekildim.

Uyuşan kollarımı rahatlama amaçlı birkaç kez sallayıp bıraktım. Sevda'yla oynarken kucağımda uyukladığını görünce uyuması için kucağımda sallamıştım.

"Dur ben onu götüreyim sen de dinlen biraz."

"Yok çocuk uyudu şimdi gerek yok uyandırma boşuna." Dediğimde o Sevda'nın yanına yürürken koluna yapıştım. Kapı çalınca irkilerek o yöne döndüm. Bizden cevap gelmeden kapı açılınca içeri Asiye Xanım girip bakışlarını bize çevirdi. Panik değildi ama normal sakinliğinde de değildi. Gözleri beni hedef alırken derin bir nefes verip kapıyı kapatıp yanıma geldi.

Ardından gözleri yan koltuğun üzerine bıraktığım siyah çarşafa takıldı. Hızlıca ilerleyip onu eline alırken tekrar bana doğru geldi.

"Anne ne oluyor?" Diye sordu Elif. Asiye Xanımın aksine o endişeyle sormuştu.

Asiye Xanım elindeki çarşafı bana doğru uzattı. Çarşafı elime alırken yüreğime yumruk yemişim gibi korkuyla atıyordu kalbim. Bir şey olmuştu.

"Kızım al bunu. Üzerine geçir ne olur ne olmaz. Şimdi gideceksiniz Asil ile birlikte." Bakışları Elif'e döndü. "Elif sen de gideceksin onlarla, birkaç bir şey hazırla orada lazım olur."

"Ne oluyor anne? Sabah çıkmayacak mıydık yola?" Diye endişeyle sordu Elif.

Gözleri bana takıldı Asiye Xanımın. "Şahinoğlu Aşiretinin buraya geldiği haberini aldık az önce. Hawar'ı bulmak için geliyorlarmış. Onlar gelmeden yola çıkın siz." Dedi Asiye Xanım. Sakindi.

Benim gözlerimden panik yayılırken diken üstündeymişim gibi hissediyordum. Kalbim son sürat atarken gözlerimde ki panik daha da yayıldı. Ne olacaktı şimdi?

"Çarşafını giy sen. Birazdan çıkacaksınız." Dedi. O arkasını dönüp giderken beni nasıl bir duygu içerisinde bıraktığını bilmiyordu.

Elimdeki çarşafla öylece kaldım ayakta. Korkmuyordum fakat paniktim. Hamileydim ve beni çocuğum olmadığı için bırakan adamdandı bu çocuk. Üstelik bu yüzden üzerime kuma gelmişti, kuma geldiği için kaçmıştım ben oradan. Kendi gözümle Serhat'ın o odaya girdiğini görmüştüm, emin olmak için beklemiştim dakikalarca orada. Çünkü onu oraya girdiğini görmeyerek arkamı dönüp te gitseydim içimde hep bir acaba olacaktı. Acaba o odaya girdi mi? Acaba beni gerçekten de bıraktı mı diyecektim. Ama görmüştüm işte.

Bilmiyordu bir köşede onu izlediğimi, hissetmemişti onda olan yaşlı gözlerimi. Nasıl yapmıştı bunu? Sahi nasıl el vermişti içi, nasıl razı gelmişti gönlü buna? İğrenmemiş miydi? Kalbinde hiç sızı olmamışmıydı da girmişti o odaya? Çıkmamıştı lakin. Çıkar demiştim ama o çıkmamıştı. Çıkamazdı ki zaten. Geri dönüşü yoktu bunun. Beni o odada yalnız başıma bırakarak o kadını konağın kapısında karşılamaya gittiğinde bilmeliydim ki bitmişti her şey. Ama ben sebepsizce beklemiştim, asıl olan ise o odaya adım attığı an her şey bitmişti. Şimdi beni neye dayanarak arıyordu ki? Namusu için mi? Yoksa gerçekten bulmak için mi? Şöyle bir ihtimal daha vardı ama bunun gerçekliğini sorgulardım, beni alıp aşiretinin önüne atması. Bunu yapmazdı. Bunu yapmayacağını bilecek kadar tanımıştım onu. Ama yeterince tanıyamamıştım demek.

"Tamam korkma. Onu üzerine giy hadi ben buradayım. Asil bir yolunu bulur merak etme, senin burada olduğunu bilemezler. En kötü ihtimal bilseler bile Asil asla vermez seni." Hızlı konuşmasının ardından derin bir soluk vererek elimdeki çarşafı yana bırakıp ellerimi tuttu. "Hawar... Sana bir şey olmasına izin vermeyiz, güvendesin." Dedi. Bakışlarım ona kayarken aydınlanmış gibi gözlerini büyüterek bana baktı bir anda. "Sen neden onun sana verdiği yemini dile getirmiyorsun Hawar? Kaçmana bile gerek kalmaz, söyle aşiretlere çözümünü bulurlar görürsün. Sence de şuan tam sırası değil mi ha?"

Baştan sona tüm her şeyi Asil Ağaya, Asiye Xanıma ve Elif'e anlatmıştım. Her şeyi biliyorlardı. Bu ihtimali defalarca düşünmüştüm ama yapmayacaktım.

Neden bu sözü açığa çıkarmak yerine kaçtığımı merak ediyorlardı bunu biliyordum. Anlamıyor da olabilirler beni. Ama ben o sözü kaçmadan önce söyleseydim tek değişen şey hükümü verilen kumanın gelmemesi olurdu. Beni alaşağı eden kumanın gelmesi değildi ki. Beni yıkan şey Serhat'ın buna göz yummasıydı. Ona bu sözü hatırlatmıştım, buna rağmen sesini çıkarmamıştı. Beni yarıyolda bırakan bir adamın yolunu kesmek ne kadar doğruydu? Daha yolun yarısına bile gelmeden beni yok sayarak, başka bir kadını buyur eden bir adam ile nasıl yaşardım? O sözü aşirete söyleseydim eğer, Serhat'ın başka bir kadın getirme düşüncesini hiçe mi sayacaktım? Kuma gelmese dahi ömrüm boyunca kumayı kabullenecek bir adamla bile bile aynı yastığa nasıl baş koyacaktım? Anlamadıkları nokta tam olarak burasıydı aslında; Ben kumaya engel olsam bile, ömrüm boyunca o korkuyla yaşayacaktım. Yanında olsam bile her an bana ihanet edebilecek bir adamla yüz yüze olacaktım...

Eğer o sözü söyleseydim aşiret kumaya engel olacaktı ve ben de belki de ömür boyu bu ihanetle yüzleşecektim. İstemiyordum. Bunları yapacak bir adam ile yaşamak istemiyordum. Bir daha güvenemeyeceğim bir adamla ömür geçirmek istemiyordum. Her gün bu düşünceyle yaşamak, buna engel olmayıp destek olan insanlarla muhatap olmak istemiyordum. Ben yaşarken can çekişmeyi istemiyordum!

Her şeyin bir zamanı vardı ve bunu söylemenin zamanı şimdi değildi, hissediyordum. Eğer şimdi bunu aşirete söylersem Serhat'ın zina işlediği ortaya çıkacaktı ve ona bir seçim hakkı sunulacaktı. Evet bunu söylesem belki beni bırakırlardı ama bu bile Serhat'a bağlıydı. Hamile olduğumu öğrenirse işler daha da karışırdı. Bu yüzden susacaktım. Şimdilik susacaktım ama yeri ve zamanı geldiğinde her şeyi bir bir ortaya dökecektim tüm çıplaklığıyla. İşte o zaman geldiğinde zafer benim olacaktı. Ben kazanacaktım!

O gün geldiğinde pişmanlık ile bakan ben değil, karşımdaki suretler olacaktı.

Başımı iki yana salladım olumsuzca. Kuru bir yutkunuş geçti boğazımdan. "Şimdi zamanı değil Elif. Hemde hiç zamanı değil."

Ellerindeki elimi daha da sıkı tuttu. "Eğer korkuyorsan korkma. Biz arkandayız ve emin ol onlardan hem maddi hem manevi anlamda oldukça güçlüyüz. Bunu övünmek için demiyorum, arkanda nasıl büyük bir gücün olduğunun farkına var diye söylüyorum. Söyle, kurtul bu kaçak yaşamdan. Özgürce gez, dolaş, mutlu ol çünkü mutluluğu en çok hak edenlerdensin sen Hawar. Kendini kapanda gibi hissetme."

"Elif..." dedim beni anlamasını isteyerek. "Çok sağ olun biliyorum arkamda olduğunuzu ama söyleyemem. En azında şimdi söyleyemem."

"Seni sıkmak istemiyorum yeterince başında bela var zaten biliyorum ama neden göz göre göre bu girdaba düştüğünü anlayamıyorum Hawar. Söylesen her şey bitecek, özgür olacaksın."

"Eğer söylersem her şey daha da çıkmaza girecek Elif." Dedim aniden. Kaşları çatısında derin bir nefes verip arkamdaki yatağın ucuna oturdum. "Eğer söylersem Serhat'ın zina işlediği apaçık ortaya çıkacak, bu sorun değil benim için. Asıl sorun şu, ben bunu söylediğimde Serhat'a sadece iki seçenek sunulacak; o seçeneklerin birinde ben, diğerinde ise kuma olacak." Tane tane anlatmama rağmen kafasının karıştığını anlayabiliyordum. "Serhat zina işledi Elif, hemde bunu göz göre göre yaptı. Bu öyle basit bir şey değil, ne bizim için ne de aşiret için. Bunu yok sayamazlar. Bunun elbet bir bedeli olacaktır. Bu seçeneklerde eğer Serhat kumayı seçer ise beni boşamak zorunda kalacak, hem dini hemde resmi olarak. Benim amacım bu... Ama eğer ki beni seçerse her şey daha da berbatlaşacak. Beni seçerse kumayı boşamak zorunda kalacak. Ve bu olursa işte o zaman asil kapanda olurum. Ömrüm boyunca bana ihanet edebilecek, üzerime başka bir kadına bakabilecek bir adamla yaşayacağım. Ben bunu istemiyorum Elif. Ben buna göz yumamam."

Karşımda oturan kadının şok olmuş ifadesine baktım bir süre. Anlaması zordu çünkü her şey çok karışıktı. Benim bile beynim yanmışken onun pat diye anlamasına pek olanak göstermiyordum.

Bir ağırlık vardı başımda, düşünmektendi. Bir sancı vardı kalbimde, kimsesizliğime yakılan ağıtlardı. Bir ihanetin tohumu vardı avuçlarımda, sıksam ezilecekti. O tohumu ezmek için uyuşuyordu parmak uçlarım, ama engel oldum, diri tuttum o tohumu. Baktıkça hırsalandım, o ihanetle defalarca yüzleştim. Çünkü o tohumu avuçlarında tutan bendim, lakin sulayıp fikizlendiren başkalarıydı. Onu yok edecek güce sahiptim, ama yapmadım. Çünkü yok etsem dahi o ihanet asla silinmeyecekti, biliyordum.

Gelecekte ardıma dönüp baktığımda nelerle yüzleşip güçlendiğimi görmek için bir kutuya sakladım acıları. Bir gün o kutu açılacaktı ve o günlerden sadece, bir zamanlar diye bahsedecektim.

"Hawar... ben, ben özür dilerim. Bu kadar çıkmazda olduğunu bilmiyordum." Kuru kuru yutkundu bana, pişmalıkla bakarken. Üzerime fazla geldiğini düşünmüş olmalıydı.

"Sen özür dileyecek hiçbir şey yapmadın ki Elif. Asıl özür dilecekler sessiz kalmışken bana yardım etmek istediğin için özür dileme." Derin bir nefes verip ayağa kalktım. Elim yatağın üzerindeki çarşafa kayarken bakışlarım heryerdeydi. Hızlıca üzerime geçirirken neler olacağını düşünüyordum. Nasıl ihtimallerle iç içeydim bilmiyordum. Darlanıyordum ama nefes alabileceğim bir yerler yoktu.

Elimdeki peçeyi sıkı sıkıya tutarken çarşafın eteklerini düzelttim. İlerleyip çantamdan eksikleri ve dağıttıklarımı düzeltmeye çalışırken paniktim. Çantam zaten düzgün iken sebepsizce tekrardan düzeltmeye çalışıyordum.

"Sakin ol." Deyip, yanımda biten Elif'e baktım.

"Ben zaten sakinim."

"Hayır, baksana ellerin titriyor Hawar. Sakin ol, hiçbir şey olmayacak."

Bakışlarım ellerime kayınca gerçekten de titrediklerini görmemle şaşıran taraf ben olmuştum. Hafif kaldırıp sabit tutmaya çalıştım ama kontrolüm dışında titriyorlardı ve engel olamıyordum.

"Kokma, bak tekrar söylüyorum biz yanındayız."

Bakışlarımı gözlerine sabitledim. "Korkmuyorum ben Elif. Sadece biraz panik oldum. Korkma demekten vazgeç, çünkü olacaklardan korksaydım bu yola hiç adım atmazdım."

Kaşları havalanırken bana bakmayı sürdürdü. "Biliyorum eğer gerçekten korksaydın buralara kadar gelemezdin. Güçlüsün sen, cesursun... Bahsettiğim korku bu değil, her insan korkabilir ve bunu gizlemenin bir anlamı yok."  Başımı salladım olumluca. O ise devam etti. "Bahsettiğim korku onunla yüz yüze gelmen, senin korktuğun sana herhangi bir şey olması değil, onunla yüz yüze gelmen. Bu ihtimalden kaçıyorsun farkında olmadan. Ama durum bu. Kaçma Hawar. Bu kadar ilerlemişken onunla yüz yüze gelmekten korkma. Bu ihtimali göz önünde bulundur, çünkü bu gün değilse bile bir gün olacak."

"Evet, bir gün onunla yüz yüze geleceğim ama o gün bu gün değil Elif. Buna hazır değilim, bu ihtimalden korkmuyorum ama hazır da değilim."

Elif tam dudaklarını aralayıp bir şey söyleyecekken araba sesleri doldurdu odayı. Süratli sürüldüğü belli olan araçların tekerleklerinden çıkan ses ile doğruldum yerimden. Elif bana kısa bir bakış atıp hızla avluya dönük cama koştuğunda olduğum yerden ne bir adım öne, ne de geriye atabildim. Elif haklıydı, benim korktuğum şey Serhat ile karşı karşıya gelmekti. Beni tutacak ve götürecek diye değildi korkum, bana yaşattıklarını onun gözlerinde tekrar yaşamamdı. Ben ondan değil, bana yaşattıklarıyla tekrar yüzleşmekten korkuyordum. Halbuki korkmamalıydım, ben hep dik durmalıydım. Beni ne yaşadıklarım, ne de karşıma çıkan insanlar korkutmamalıydı. Güçlü durmalıydım, eğer şimdiden omuzlarımı çökerteceksem ger kalan yolda nasıl ilerleyecektim?

Tekrar ettim kendime; Güçlü dur Hawar.

Güçlü kal Hawar!

Omuzların dik, çenen yukarıda olsun ki yıkılmayacağını hem karşındakilere hem de kendine göster!

Güçlü dur Hawar!

Omuzlarımı dikleştirip başımı kaldırdım. Elimde hâla sıkı sıkıya tuttuğum peçeyi yüzüme doğru konumlayıp arkadan bağladım. Karşımdaki camdan yansımama baktım, siyahlar içindeydim ve sadece bilek kısmından itibaren ellerim, ve gözlerim açıktaydı. Derin bir nefes daha verip sert adımlarla Elif'in yanına ilerledim.

Bakışlarım avlunun ortasında duran ve Asil Ağa ile konuşan, ardında ve konağın dışında ise siyah takımlar içerisindeki adamları ile duran Serhat Şahinoğlu'na takıldı. Evet, bu oydu. Üzerindeki takım elbise lacivert tonlarında ve içine giydiği gömlek siyahtı. Saçları her zamanki gibi özenli değildi, buradan bile fark ediyordum ki dağılmıştı.

Gözlerimi yumdum sıkıca, artık ona bu denli dikkatli bakmamalıydım.

Geri çekilip koltuğa ilerledim. Bu durumda ne yapmalıydım?

Elif'in sehpanın üzerindeki telefonuna bildirim düşünce hızlıca oraya ilerledi. Telefonu eline alıp bir kaç şeye tıkladıktan sonra bir süre duraklayıp gözlerini bana çevirdi. Yutkundu. "Asil aşağı inmemizi söylüyor." Dedi elindeki telefonu işaret ederken. "Eşyalarını da almamı söylüyor, kapıda adamlar bizi karşılayacakmış, onlarla gitmemizi söylemiş."

Şaşırdım ama nedenini sormadım. Çantayı alıp sırtıma asarken ayağa kalktım. Sorgulamadan kapıya doğru ilerledim. Sessiz ve derin nefesler alıp verirken sakinleşmeye çalışıyordum. Panik yapmıştım halbuki yersizdi.

Elif'te kucağına aldığı Sevda ile arkamdan gelirken kapının yanında durdum. Gözlerim odayı bir kez daha tararken Elif dirseği ile kapıyı açtı. O önden çıkarken yerimden hareketlenip peşinden çıktım. Yan yana ilerlerken gözlerim her tarafı usulca tarıyordu. Kısa bir süre yürüdük ve adımlarımızı basamakların başında durunca bakmak istemediğim halde avluya baktım. Avlunun köşesindeki büyük ve geniş çardağa doğru ilerliyorlardı şimdi de. Asil Ağa, Can, Serhat, onun hemen yanında ise Serhat'ın kardeşleri Hamit ve Serdar vardı.

Merdiven basamalarımda öylece durmak yerine ilerlemeye başladık. İçli bir soluk kaçtı dudaklarımdan. Panik ve endişe her yanımı sardı. Ellerimin titrediği bu sefer hissediyordum ama omuzlarım dikti. Ellerimi sıkıp yumruk yaptım titremelere engel olmak için. Ne kadar başarılı olduğumu bilmiyordum ama her bir adımda onlara daha da yaklaştığımı hissediyordum. Tanımazdı ki beni, bu kadar uzaklıktan tahmin bile etmezdi ben olduğumu, hem arkası da dönüktü bana.

Onlar çardağa kurulurken biz basamakları bitirmiştik. Avlu kapısına kadar ilerledik anca bizi durduran bir ses vardı.

"Gidiyormusunuz bûke?" Diye sordu Asiye Xanım.

Elif şaşkınca ona dönerken ben de dönmek zorunda kaldım. Bize doğru geliyordu Asiye Xanım. Arada dört adım kadar bir mesafe kalınca durdu.

"E-evet, şimdi çıkıyorduk Yâde." Dedi Elif. Kısa bir an kekelemişti ama kendini çabuk toparlamıştı. Büyük ihtimalle Asiye Xanımın bizi durdurup dikkat çekmemiz neden olduğu için şaşkındı, çünkü o çardakta bulunan beş kişinin de bakışları şuan bizdeydi. Kendimi çıplak hissedeceğim derecede keskin bir çift göz hissediyordum. Bu kasılmama neden olurken o yöne bakmamaya çalıştım. Bakarsam takılırdım, takılırsam da her şey alt üst olurdu. Şu kapıdan sorunsuz çıksam ne olurdu sanki?

Üzerimdeki bakışların yoğunlaştığını hissedince karşıya diktiğim bakışlarımı rahatsız bir tınıyla üzerime yoğunlaştığı hissettiğim bakışların yönüne çevirdim. Gözlerimiz kesişince nefes alamadığımı hissettim. Bakışlarının hedefinde ben vardım, gözleri beni baştan aşağı süzdü önce, sonra ise gözlerimle tekrar buluştu. Beni tanımış mıydı? Hayır. Beni tanımamıştı. Gözleri bana baktığı gibi değildi, bir yabancıya bakar gibiydi. Bu çarşafın içinde günlerdir harıl harıl aradığı kadının olduğunu bilmezken gözlerime bakabiliyordu.

Kaşım bile gözükmüyor, gözlerim haricinde yüzümün hiçbir yeri gözükmüyordu. Gözleri bir yabancıya bakar gibi kısa bir bakış daha atıp önüne döndü. Beni tanımamıştı! Benim gözlerim hâla onda takılıyken o önüne bakıyordu. Diğerleri de teker teker önüne dönünce bende önüme döndüm. Gözlerim yerdeki taş zeminde kitlenmişiken Asiye Xanımın sesi tekrar doldu kulağıma. "De hayde o zaman Allah'a emanet olasınız. Dikkatli olun." Elif gülümseyerek başını sallayınca, ben de Asiye Xanıma bakıp başımı hafifçe öne eğdim, bu bir vedaydı aslında. O da bunu biliyordu. O gülümserken bir adım geriye attım.

"Sizde Allah'a emanet olun Yâde." Dediğinde arkasını dönüp avlunun büyük kapısına ilerledi. Ben olduğum yerde durdum, avuç içlerime tırnaklarım batarken son kez baktım ona.

Ellerini önünde birleştirmiş, saçları dağılmış, yüzü eskisi kadar bakımlı değildi ve önündeki Asil Ağaya bir şeyler anlatıyordu. Öylece durdum olduğum yerde, ayaklarım çakılmış ta hareket edemiyor gibiydim.

Kulaklarımda bir ses yankılandı;

"Gözlerine hayranım kadın." İnsan hayran olduğu gözleri tanımaz mıydı?

O, Serhat Şahinoğlu. Bir zamanlar hayranıyım dediği gözlerin tam içine bakıyordu ama tanımıyordu...

Aşığım derdi. Aşk bu muydu? Eğer bu aşk ise, yalnızca aşk olamazdı. Bu aşk değildi, bu yalnızca aşka yapılan bir katliamdı.

Benim ona hissettiklerim aşk değildi. İki buçuk yılım onunla geçmişti, yeri geldi arkadaş, yeri geldi sırdaş, yeri geldi kocam, yeri geldi göğsüne sığındığım barınağımdı. Ona aşık değildim, ya da aşk neydi bilmiyordum ama onu seviyordum. Ona alıştığım için olabilirdi, iki buçuk yılım olabilirdi ve ya her şey. Bilmiyordum.

Gözlerim ona kilitlenmiş gibiydi. Neden bunu bize yapmıştı? Neden beni bu kadar kolay gözden çıkarmıştı? Çok mu kötüydüm? Ya da o mu çok nankördü? Ben derin bir nefes verirken o aniden başını benden yana çevirip gözlerimle buluşturdu gözlerini. Gözlerim dolmuştu amansızca, deli gibi ağlamak istiyordum bir yandan da arkama bile bakmadan kaçmak.

Gözleri bu sefer daha şüpheli bakıyordu bana. Tekrar baştan aşağı süzdü, gözlerime baktı. Az önceye nazaran daha dikkatliydi bakışları. Bunu bize o yapmıştı, ben değil. Ondan bu şekilde gizlenmemi ve onun yıllarca baktığı gözlerime bakıp tanımamasını... O istemişti, o sebep olmuştu, ben değil. Gözlerim doldu ama tek bir damla taşmadı. Bir adım geri atarken kaşları çatıldı bir an, sonra havalandı ve tekrar çatıldı derince. Bir şeyleri çözmek, anlamak ister gibi bakıyordu. Gözlerinde bir umut ışığı yanar gibi oldu. Derin bir soluk alıp aniden ayağa kalkışıyla, Elif'in yüksek çıkan sesinin kulağıma doluşu bir oldu.

"Jiyan!" Yüksel çıkan sesi ile irkilerek ve refleksle ona dönünce gözlerini belertip bana baktığını gördüm. "Hadi, geç kalıyoruz!" Dediğini duyunca gözlerimi sımsıkı yumup içimden defalarca küfür ettim. Ne yapıyordum ben?

Tam dudaklarımı aralamışken susup dilimi ısırdım. Eğer sesimi çıkarırsam tanırdı beni. Başımı sallamakla yetindim. Gözlerim tekrar ona kayınca az önceki umudun yerinde büyük bir hayal kırıklığı vardı, öyleki bu mesafeden bile gözle görülür şeklindeydi. Kalktığı yere yavaşça oturup dirseklerini bacaklarına yaslayıp kafasını elleri arasına aldı. Umudun kırılışıydı bu ifade, onun sayesinde defalarca yaşamıştım.

Gözlerimi ondan çekerken onlara arkamı dönüp Elif'in arkasından konaktan çıktım. Tanımıştı beni! Serhat beni tanımıştı, şüphelenmişti ancak onu yanıltan Elif'in bana başka bir isimle seslenişi olmuştu. Bu yüzden yanıldığını düşünerek tekrar oturmuştu kalktığı yerden. Öyle bir andı ki kalbimin çarpıntısı kulaklarımdaydı sanki, ancak heyecandan değil endişeden. Bunca insan beni arkasına alıp benim için bir şeyler yapmaya çabalarken, benim orada öylece durup kendimle beraber arkamda beni destekleyen insanları da tehlikeye atmam büyük bir hataydı. Eğer Elif seslenmeseydi ne yapacaktım?

Derin bir nefes verdim, sakinleşmeliydim. Birkaç adım daha atıp Elif'in bindiği araca bindim. Yol boyu uzanan dar soğağı kaplayan arabalara baktım, ve o arabaların önündeki takımlar içerisindeki adamlara. Hepsi Serhat'tan gelecek olan emir ve haber için bekliyordu. Tüm bu adamları peşine takıp getiren oydu.

Elif ile yan yana iken kucağındaki Sevda'yı daha rahat bir pozisyona getirmeye çalışıp rahatlığından emin olunca bana döndü.

"Neden orada öylece bekledin? Bizi tanımadı ama sen öyle bakınca biran şüphelendi Hawar. Eğer başka bir isimle seslenmeseydim sana, sen olduğundan emin olurdu. Görmedin mi yerinden nasıl kalktığını, korkudan öldüm ya yemin ederim ne yapacağımı şaşırdım." Gözlerinde gerçek bir korku vardı. Benim için korkmuştu.

"Elimde değil, onu son gördüğüm zaman o kadının odasına girdiği an olunca..." devamını getiremeyip sustum. Başımı önüme eğerken derince soluklandım.

"Tamam neyseki anlamadı. Sorun yok. Ayrıca ne kadar haysiyetsiz bir adammış öyle..."

Sustum.

"Tamam hadi seni anladım ama Yâdemin yaptığı? Ne yapmaya çalıştı anlamadım. Sessizce çıkar giderdik, neden bizi durdurdu?"

"Dikkat çekmemek için." Dedim.

"İyi de böylelikle daha çok dikkat çekti."

"Hayır." Bakışlarım ona kaydı. "Sıradan birilerinin gelini değilsin Elif. Koskoca Badikar Aşiretinin gelinisin. Uyarmakta fayda var diye düşünmüştür. Ne de olsa düşman çoktur, eğer sessizce çıkıp gitseydik daha çok dikkat çekerdik emin ol." Bakışlarım konağın işlemeli kapısına kaydı. "O da bunun farkında olduğu için durdurdu bizi. Normal olmaya çalıştı."

Elif'ten ses gelmeyince ona baktım. "Sen gerçekten çok bilinçli ve zekisin Hawar. Ya da ben çok umursamazca ve düşüncesizce hareket ediyorum."

"Hayır, sadece bu aralar biraz daha dikkatli olmak zorundayım. Senlik sorun yok yani." Gözlerimi yumup başımı koltuğa yasladım. Aracın kapısı açıldı, ama gözlerimi açmadım.

"Nasılsın yenge? Nasılsın Kayıp kız?" Can'ın sesiyle gözlerimi açıp baktım.

"Kayıp kız?" Diye sordum emin olmak için. Burada ki Kayıp kız ben mi oluyordum?

"Hıhı." Diye onaylayan bir ses çıkardı.

"Uğraşma bizimle Can. Zaten kafamız kazan." Diye ufak bir sitem etti Elif.

"Tamam, be yengem... Onu bunu boş ver de adam karısını tanımadı be işe bak. Günlerdir durmadan aradığı karısıyla bakıştı ama tanımadı." Dedi. Bir yanda da arabayı çalıştırdı. Araba yolda ilerlerken gözlerimi tekrar yumdum. Hatırlamak istemiyordum.

"İki metre öteden sadece gözleri açıktayken sence de anlamaması normal değil mi Can?"

"Valla öyle ya da böyle. Mesela ben sevdiceğimi beş metre öteden gözlerinden yine tanırım Yenge. Adam burnunun dibindeki karısını tanımadı, acaba deli gibi aradığı karısıyla aynı evde olduğunu bilse ne yapardı?" Dedi Can ufak bir gülmeyle.

"Off Can, hiç hatırlatma kalpten gidecektim resmen."

"Niye? Sevdiceğimle mesajlarımı mı okudun yoksa yenge?"

"Ne mesajı be? O adam pat diye yerinden fırladı kalbim ağzıma geldi onu diyorum ben, bence şüphelendi hatta tanıdı ama son anda gazabıma uğrayınca oturdu yerine. Yanıldığını sandı."

"Okumadın mı yoksa? Tüh, unutturma hatırlatta bir gün okutayım sana, o zaman gör kalpten gitmek neymiş." Gözlerim açılınca dikiz aynasından Elif'e göz kırptığını gördüm.

"Dua et kucağımda çocuk var yoksa bilirdim ne yapacağımı! Azıcık ciddi ol da düzgünce konuşalım! Hem nereye gidiyoruz?" Diye sordu Elif. Sessizce otururken yerimde hafifçe kıpırdandım.

"Asil Ağamızın beklenmedik misafirleri gelince doyulmayan sohpetlerini bozmak istemeyip, bu güzel hatunları ben götüreyim dedim. Nasıl fikir?" Beklenmedik misafir dediği Serhat ve arkasında getirdiği cümbür cemaat olan adamlardan bahsediyordu.

"Gelecek mi o?" Kocası Asil Ağayı kast ederek sordu Elif.

"Yok o gelmeyecek, ve yenge seni bırakıp ilerleyeceğiz yolumuza." Dedi Can az öncenin aksine ciddileşerek. "Kocanın emri bu yönde, onun ricalarına da boynum kıldan ince bilirsin. Seni arkadaşının yanına bırakıp biz Hawar Hanımla hava limanına gideceğiz. Aktarmalı olarak yolculuk yapacağız." Dedi. "Ha bu arada, 'Hawar Hanım' çok resmi oldu sanki, sana ne dememi istersin? Bir önerin var mı?" Bu kez dikiz aynasından doğrudan bana bakıyordu.

"'Hawar Abla' diyebilirsin ya da en basitinden Hawar."

"Bir dakika bir dakika, ben de geliyordum hani? Hawar'ı bırakıp öyle gelecektim?" Elif'in şaşkın çıkan sesiyle ona baktım göz ucuyla. Benim için fark etmezdi ama gelmemesi onun yönünden daha iyiydi, çocuğu küçüktü, yapması gereken sorumlulukları vardı ve bu şekilde gelip benim için kendini yormasını istemiyordum.

"Bence de kalman hem senin için hem de Sevda için daha mantıklı Elif. Gelmemen inan ki sorun değil."

"Bayanlar, bayanlar. Öncelikle dediğim gibi Elif Yenge, sen kalıyorsun bu bir emir. Ve sen tamam ablamsın eyvallah ama ben Hawar diye söylersem daya iyi sanki ha? Hem benim sevdiceğim var valla, birine yan gözle bile baksam ilk gözümü oyan o olur. Seni tanıştıracağım onunla, biraz uzakta ama olsun."

"Hiç fark etmez. Tabii, tanışmayı isterim bende, inşallah bir gün." Abla dememin sebebi ufak ta olsa yanlış anlaşılmanın yolunu kesmekti. O da bu vurguyu anlamıştı zaten, her şeyi alaya alan biri gibi dursa da sınırlarını o da biliyordu, bundan şüphem yoktu.

"Can! Düzgün cevap ver bana. Beni nereye ve neden bırakacaksın? Asil kendi beni de göndereceğini söyledi şimdi ne oldu?" Kucağındaki kızına bakıp sakinleşmek adına derin bir nefes verdi. "Sevgilin için gidiyorsun değil mi oraya? Asil aranızdaki bu sevgililik olayını duysun sana ne yapar acaba?"

"Aman diyeyim yengem ağzından çıkmasın gözünü seveyim. Sonra her bir parçamı biryerlerden toplarsınız size eziyet olur."

"Off söyleyipte seninle uğraşıp başımı ağrıtmak istemem emin ol Can. Tabii bu ciddiyetine bağlı. Kızla konuşurken kedi oluyorsun konuşma bitince yine şebekliğe devam ediyorsun. Bir ayarın olsun artık, yeter."

"Aşk olsun yenge ne şebekliğimi gördün ha?"

"Çok sayardım da kendimi yormak istemem maalüm say say bitmez."

"Besle kargayı oysun gözünü ha? Ben sizi tanıştırmıştım, ona göre bu iyiliğimi hatırlayıp öyle konuşmanı dilerim yengeciğim."

"Aman, kaderimiz bir yazılmış zaten sen sadece aradaki bahanesin canım. Ayrıca sürekli hatırlatıp durma yeterince vicanımla oynadın zaten. Geldim geleli söylüyorsun."

"Aşk olsun yenge."

"Aşk sana olsun."

Ve sonunda nimet gibi gelen o sessizlik.

"Çok iyi anlaşıyorsunuz." Diye mırıldandım hafif bir gülmeyle. Konudan konuya geçiş hızlarına yetişmekte zorlanmıştım  resmen.

"Ohoo daha bu ne ki, yengem kendi elleriyle bal bile yedirtiyor bana, o kadar çok sever beni... Bir dövmediği kaldı." Cümlesinin sonuna doğru mırıltılı çıkmıştı sesi ama yinede duyulmuştuk söylediğini. Güldü. Daha Can lafını bitirmeden Elif boşta olan eliyle Can'a bir şamar çakınca yalandan bir ah etti Can.

"Sus, sus. Seviyorum ama bazen çok saçmalayıp beni zırvanadan çıkarıyor. Yoksa pamuk gibi insanım ben."

"Yenge bari lafımın bitmesini bekleseydin hemen çaktın silleni."

"Az daha konuşursan bir silleyle kurtulamazsın."

Eliyle ağzına fermuar çekermiş gibi bir şekilde elini oynattı Can. Güldüm sessizce.

...

Şaşkınca etrafıma göz gezdirdim. "Bunların hepsini ne zaman ayarladınız?"

"Biletler özel olarak alındı, ve her şey zaten ayarlıydı. Sadece bu kadar erken gelişmesini beklemiyorduk." Dedi Can, bana cevap olarak.

Kaşlarım çatılırken ona döndüm. "Nasıl?"

"Şimdi şöyle ki Hawar'cığım, bunlar aniden gelişmedi. Her şey ayarlıydı zaten. Kocanın ve diğerlerinin seni aramak için Van'a kadar geldiklerini zaten biliyorduk, oralarda ne olursa ilk bizim kulağımıza gelir. Abim de bunu öğrenince nereden nasıl gideceğimize kadar her şeyi planladı, biletler de alınmıştı zaten, haberin vardır. Her şey düzene oturtulmuştu ancak planı bozan şey onların konağa geliyor oluşuydu. Ama ikinci bir B planımız tabii ki vardı, Seni aramak için bizim konağa geleceklerini öğrendiğimizde sabah için aldığımız biletleri iptal ettik... Hemen bulmam zor olsa da İstanbul'a bilet aldım ve oradan da Yakutistan'a. Ve şimdi de buradayız, nasıl?"

Tek nefeste kısık sesle anlattıklarına bön bön baktım. "Süper." Dedim şaşkınca.

"Tabii ki süper, çünkü işin içinde ben varım." Dedi bilmişçe.

Gülümsedim, "İyiki varmışsın o zaman."

"İyi ki iyi ki, ben olmasam hallerini düşünemezdim bile." Deyip kendini beğenmişçesine gülüp önüne döndü.

Birkaç saat içinde yaşadıklarımızı düşündüm bir an. Konaktaydık, aniden Serhat ve arkasına taktığı aşiret adamları konağa geldi, telaş içinde konaktan çıktık. Ve o arada Serhat'la göz göze gelmiştim ama beni tanımamıştı bile. Elif ile yola çıkmıştık, ardından yemek yemiştik. Can'ın anlattıklarına göre Elif gelecekti ancak ikinci bir plana uyduğumuz için Elif'i arkadaşının evine bırakıp doğruca hava limanına gitmiştik. Ben ve Can ise oradan İstanbul'a uçak ile bir buçuk saat civarı yolculuk yaptıktan sonra müsait bir yerde üzerimdekilerden kurtulup rahat bir şeyler giymiştim. Sonra ise Can'ın söylediklerine göre gideceğimiz yer aşırı derecede soğuk olduğu için yanımıza 'birkaç şey' almamız gerektiğini söyleyince 'birkaç şey' dışında kalın ve kışa uygun ne varsa alıp bir valiz doldurmuştuk. Son model kalın montlar, kazaklar, taytlar, bereler, boyunluklar, eldivenler, ve botlar. Birkaç saatimiz bunları almaya gitmişti. Oradan doğruca asıl hedef olan İstanbul-Yakutistan arası yolculuk için tekrardan uçağa binmiştik ve sonuç olarak şuan buradaydık. İstanbul-Yakutistan arası yolculuk... Şu birkaç saate neler sığdırmıştık böyle?

Derin bir nefes vermeye hak kazanmıştım sanırım.

Yanımda oturan Can'a baktım. Kafasını koltuğa yaslamış gülümseyerek telefonunda biriyle mesajlaşıyordu. Elif'in dediği gibi biraz zevzekti ama yabancılık çekmiyordu insan. Kardeş sıcaklığı seziyordu.

Derin bir nefes verip uzun sandığım yolculuk için geriye yaslandım. Yaklaşık on dakikadır uçak havalanmıştı.

"Ne kadar süre sonra oraya ulaşacağız?"

"Bir dakika... Tam olarak sekiz, sekiz buçuk saat civarı sonra oradayız." Onun rahat tavrının aksine gözlerimi belerttim şaşkınlıkla.

Sekiz saat boyunca havada böylece süzülecek miydik? Yakın olmadığını biliyordum ama bu kadar uzak olduğunu da bilmiyordum. "O kadar uzak mı ya?"

"Rusa'ya gidiyoruz tabii ki uzak. Ülke değiştiriyoruz ülke, şehir değil." O gülüp önüne dönerken ben de camdan tarafa dönüp başımı hep olduğu gibi yine cama yasladım. Cam kenarı evet avantajdı, fakat benim için değildi bu durumda buna sevinemedim.

Hep düşünürdüm, herkesten uzakta, bildiğim gördüğüm her şeyi bırakıp gitmek isterdim. Ama hiç olmayacağını düşünürdüm. Öylesine bir düşünce diye kalmıştı bende. O zamanlar öylesine düşündüğüm şeyi birebir gerçeğini yaşıyor olmak insanı mutlu eder sanıyordum. Ama öyle değilmiş, şimdi anlıyordum. Aksine, herkesten, her şeyden çok uzaklara gitmek yoruyordu insanı. İçinde bir burukluk oluyordu, boşluk hissine düşünmüş gibi hissettiriyordu. Kötüydü bu his. Hatta tek kelimeyle berbattı.

Gözlerimi sıkıca yumup uyumaya çalıştım. Uzun mu uzun bir yolculuk bekliyordu bizi.

Beni asıl bekleyen ise bu değildi; Kazanılması gereken bir savaş, baş edilmesi gereken bir direniş, yaşanması gereken bir hayat ve o hayatın içinde bihayli zor günler...

...

******************

Veeee bölüm sonuuuuu👏👏

Oy verinn yorum yapın bol boll🤌🤌🤌

Bir bölün daha sonuna geldikkk yorumları alayım bakayımm♤

Bölüm genel olarak nasıldı?

En sevdiğiniz karakter?

Gelecek bölümde neler olur sizcee?

En sevdiğiniz sahne?

Basın da takip edin hadi bakam Milyakett_

kendinize iyi bakınn yorumlarda görüşmek üzere hoşça kalınn♡♡

📍Uyarı!: Öncelikle bu yazdığım bölümü ve ya bölümleri daha önce okumadığım için bu şekilde yazıyorum. Bu platformda yazılan tüm kitapları okuyamam bu imkansız. Bu yüzden kendi kurgumu yazıyorum, ve istemeden de olsa benzer yazmış olabilirmiyim bilmiyorum ama eğer benzer bir alıntı ve ya büyük bir olay okursanız lütfen bunu bana söyleyerek belirtin. Zira o küçük olaylar bile büyüyüp büyük sorunlar oluşturuyor. Bu yüzden lütfen öyle bir olay olacağını sanmasam da, öyle bir şey olursa bana bu durumu belirtin. Okuduğunuz için teşekkür..📌

Continue Reading

You'll Also Like

5.4K 649 11
"Ve sen gittin, ve dağ çöktü" İlk yayım 11 A r a l ı k 2021 Bitiş 14 A r a l ı k 2021 Sağ ayağınla, bu dünyayı ürkütmeden içeri gir. Zehra uyuyor, İh...
1M 56.1K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
962K 56.9K 73
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
GELECEK By VeraHare

General Fiction

152K 7.9K 17
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...