Kayıp Pusula (+18)

By altinkalemtozu

200K 7K 3.2K

Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durma... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM (+16)
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM (+16)
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
❗️DUYURU❗️

28. BÖLÜM

2.3K 139 275
By altinkalemtozu

Yeni bölüm için beğeni sınırı=150
Yorum sınırı en az=200

_______________________________________

Bir kere olduğun kişiden uzaklaşmaya başlayınca insan tekrar o kaybettiği kişi olamayacağını düşünürdü her zaman. En azından ben bu durumun hep böyle olacağını düşünmüştüm. Eskiden tanıdığım Mira her zaman korkusuz ve gözü kara bir kızdı. Ama son zamanlarda içinde bulunduğum ruh hali karmakarışıktı.

Kafamda ki susmak bilmeyen sesler beni hep bir kuyudan alıp başka bir kuyunun içine atıyordu. Kafamda dönüp duran, kulağıma adeta bir şeytan gibi acımasız sözlerini fusıldayan o sesler tekrar o eski Mira olamayacağım konusunda beni ikna etmek için fazla uğraşıyordu. Sanırım bu hayatta en önemli olan tek şey savaşmadan yenilgiyi kabullenmemek gerektiğiydi.

Hayatıma Bora girdikten sonra her şey yoluna mı girmişti yoksa daha fazla yolundan mı çıkmıştı nedense bu konuda net bir cevap veremiyordum. Onun bana iyi geldiği su götürmez bir gerçekken ayağıma bir başka pranga geçiren de hiç şüphesiz kendisiydi. Kafam bile bu karışıklığı kaldıramazken kalbimi bu işlere ortak etme niyetinde hiç mi hiç değildim.

Arkamda belime sarılan güçlü kollar ve sırtımda hissettiğim beden bana hiç de yabancı değildi. Hatta o kadar tanıdıktı ki burnuma gelen kokusunu tanımakta bile hiç zorluk çekmemiştim. Bora'yı ne kadar zamandır görmediğimi bilmiyordum ama şimdi bedeni yanımdayken hissettiğim özlem duygusu en üst seviyesine ulaşmıştı bile.

Ardımda bıraktıklarım ve Göktuğ'dan kurtulduğumda aklımda asla Bora'ya tekrar dönmek gibi bir seçenek olmamıştı. Onu da artık tıpkı zihnime ilmek ilmek kazınan silmek istediğim o kötü geçmişim gibi geride bırakmak istemiştim. Ama bir tarafım ne Bora'yı ne de bizi o kirli geçmişin içine katmak istememişti. Belki de bunca kötülüğün içinde olan tek iyi şeyi de böyle acımasızca harcamak fazla acımasızca olurdu.

Aklımdan geçen tonla düşünce yerli yerinde dururken bedenim üzerinde ufak bir rahatlama hissettim. Peşimde olan kişilerin Hakan ve adamları olabileceği konusunda o kadar fazla korkmuştum ki ancak yeni yeni nefes aldığımı hissedebiliyordum. Bora bunca seçeneğin arasında en masumu olarak kalıyordu desem yalan olmazdı sanırım.

Yine de içimde ki endişe tohumları hala olduğu yerde varlığını sürdürmeye devam ediyordu. Bora her zaman bana iyi tarafını göstermemiş beni her zaman merhametiyle sarıp sarmalamamıştı. Sinirlendiği zaman gözünün ne derece döndüğüne en iyi ben şahit olmuştum. Ama nedense bir tarafım onun Göktuğ kadar şerefsiz ve insafsız bir adam olabileceğine inanmıyordu.

"Bora, bunu bana yapma. Lütfen."
Nihayet sesim çıkmayı başarırken bu sırada gözlerim benden habersiz bir biçimde kapanmıştı. Ses tonum kısık bir şekilde çıkarken bedenim hala ürkek bir kuş gibi Bora'nın kolları arasında titremeye devam ediyordu.

"Her şeyi sen kendi ellerinle mahvettin Mira. Bütün başımıza gelen bu saçma sapan şeyler hep senin yüzünden. Şimdi söyle bana ben neyi yapmayım?"

Bora her konuştuğunda kulağıma çarpan dudakları aklımı karıştırmak için uğraşsa da şuan sadece dikkatimi bu ana odaklamaya çalışıyordum.
O hala tam arkamda bana sarılı bir vaziyette durmaya devam ediyordu. Belimde ki elleri giderek sıkılaşırken bedenimi biraz daha kendi bedenine çekerek beni kendisine yasladı.

Üşüyen kollarımı saran güçlü kolları beni ısıtmak için tüm çabasını gösteriyor olsa da şuan bu pek de önemseyeceğim bir konu değildi. Bayılmamak için çabalayan bir bedeni inatla ayakta tutmaya çalışmak benim için giderek zorlaşan bir eyleme dönüşüyordu.

"Bırak beni gideyim. Özgürlüğüme bu kadar yaklaşmışken beni tekrar o tel örgüler içine hapsetme."

Bora'nın dudaklarının arasından gülmeye benzer bir tıslama sesi kaçarken bu hareketini neden yaptığını ve ne hissettiğini tam olarak çözememiştim. Bir anda bedenimden gevşeyen kolları beni şaşırtırken bu ayrılık benim sandığımın aksine çok da uzun sürmemişti. Bora arkasında duran geniş gövdeli ağaca benim bedenimi yaslarken kendisini de tekrar karşıma almıştı.

"Ben seni hiç tel örgüler içine hapsetmedim. İstesem de hapsedemem ki. Bu sözlerin sence de fazla acımasız değil mi?"

Bora'nın karanlıkta bile bana bakan yeşillerini rahatlıkla seçebiliyordum. Ay ışığının gölgelediği kemikli suratı adeta bir baş yapıt gibi karşımda kusursuz bir şekilde dururken, dimdik duran bedeni beni hiç şaşırtmamıştı. Hala onu en son gördüğüm halinde ki gibi iyiydi. Hatta bu kez fazla bile iyiydi diyebilirdim. Gözlerinde gördüğüm aynı hırs, bedenini saran aynı güç ve karşımda duran sapasağlam bedeni geçen zamanın ondan bir şeyler götürmediğinin açık bir kanıtıydı.

Oysa ben onun yanından ayrıldığımdan bu yana bir türlü kendime gelememiştim. Giderek zayıflayan bedenim bana sıska bir görünüm verirken bu görüntü artık hastalıklı sayılabileceğim bir duruma kadar ilerlemişti. Yamuk yumuk kesilen sarı saçlarım bana tıpkı korku filmlerinden kaçmışım gibi bir izlenim veriyordu. İçinde bulunduğumuz bu saçma ürkünç yolu da göz önünde bulundurursam beni şuan öyle bir korku filminin içerisine alsalar doğrusu pek de yabancılık çekmezdim.

Bakışlarının arasında gördüğüm en net ve ilk duygu tamamen hırsa aitken gözlerim gözlerine değdiği anda yumuşayan bakışlarına şahit olmak beni darma duman etmeye yetmişti. Onu tanımak için çok fazla zamanım olmamasına rağmen içimde hissettiğim bu tezat duygular bana fazla anormal geliyordu. Ben bu tür hislerin fazlasıyla yabancısıydım. Gözler kalbin aynasıdır derler acaba bu bizim de kalplerimizin yansıması mıydı o an sadece bu sorunun cevabını merak ettim.

"Bora lütfen. Ben her şeyi ayarladım. Amacıma bu kadar yaklaşmışken beni yine o kısır döngünün içine hapsetme. Göktuğ istese de ulaşamaz artık bana ama Hakan hala peşimde. Nolur bırak beni artık kendi yoluma gideyim." Kolumu ondan kurtarmaya çalışırken beni hala sıkaca tutmaya devam ediyordu. Sözlerimin ardından çatılan kaşları bana kafasında yine bir şeyleri oturtamadığının işaretlerini veriyordu.

"Hakan peşinde mi?" Bora'nın hayretle çıkan sesi beni de ufak bir şaşkınlığa uğrattı. Sonrasında yüzünde yer edinen tebessümle başını hafifçe sol tarafa çevirdi. Suratında yer edinen tebessüm aldığı zevkten çok yaşadığı şaşkınlığın verdiği sinir dolu bir tebessümdü. Ellerinin arasında tuttuğu kolumu birden kendine çekince ikimiz de bu beklenmedik davranışıyla daha da yakın bir hale geldik.

"Benim evimden elini kolunu sallayarak çıkan sensin Mira. Kendi isteğinle o piçle kaçan sensin. Şimdi tüm o gerçekleri kendi gözlerimle görmemişim gibi beni kandırmaya çalışma. Ne yapmaya çalıştığını, karşıma neden çıktığını bilmiyorum ama bu gerçekleri öğrenemeyeceğim anlamına gelmiyor. Her şeyin, herkesin bir sırası var. O listede sırası gelen kişisi de şimdilik sensin."

Dediğinde benim ona cevap vermemi bile beklemeden kolumdan tuttuğu eliyle beni de arkasından sürüklemek istedi. Ayaklarımı son anda yere bastırıp tüm gücümle direnmeye çalıştım ve ıslanmaktan artık çamur kıvamına dönen çamura ayaklarımı sapladım. Bora'nın beni peşinden sürükleme eylemi bu hareketimle beraber yarım kalırken kolumu onun bu şaşkılnığından faydalanarak kendime çektim ve onun ellerinin arasından kurtardım.

"Yeter Bora. Şu halime bir bak. Senin bu saçma sapan imalarından, şüphelerinden, kuruntularından bıktım usandım ben artık. Saçlarıma bir bak onları kendi ellerimle biçtim ben. Göktuğ tüm hırsını o çok sevdiğim saçlarımdan alıyor diye ben kendi ellerimle kıydım onlara. Zayıflayan bedenime bir bak. Ben böyle değildim. Beni bu hale siz getirdiniz. Belki arabana bindiğim o ilk gece sen beni bırakmış olsaydın şimdi daha farklı bir hayatım olacaktı. Söylesene bana senin de Göktuğ'dan ne farkın kaldı şimdi?"

Öfkeyle ağzımdan çıkan sözleri kulağım bile duymazken cümlenin sonunda kulağıma dolan kelimelerin anlamı çok sonradan beynimde anlamını kazanmıştı. Anında pişmanlık yaşayan zihnim ve kalbim beni derin bir suçluluk duygusuna itse de artık bazı şeyleri geri almak için fazlasıyla geçti.

Benden birkaç adım uzaklaşan Bora ellerini saçlarının arasına attıktan sonra ensesini sertçe sıktı. Bana değen bakışlarında birçok duygu yer alsa da bunların arasında en net seçebildiğim tamamen hayal kırıklığıydı.

"Sana inanamıyorum Mira. Beni o aşağılık, sapık herifle bir tuttuğuna inanamıyorum. Naptım lan ben sana? Söylesene istemediğin ne yaptırdım sana Mira? Seni korudum, seni kendimden bile korudum ben. Bana karşı bu kadar acımasız sözler kuramazsın. Ben bunu hakedecek en son adam bile değilim."

Karanlık yolda fink atan adımları sadece önüne odaklıydı. Ona karşı kurduğum bu cümlenin canını ne derece yaktığını rahatlıkla görebiliyordum. Sözcükler ağzımdan zar zor çıkarken bu durumu az da olsa toparlamak istedim.

"B-ben öyle demek istemedim Bora. Sen beni yanlış anladın. Ya da ben kendimi yanlış anlattım. Ben sadece tüm bu koşuşturmacanın tam merkezinde olmaktan çok yoruldum."

Sözlerimin ardından gözümden akan bir damla yaşa daha engel olamadım. Omuzlarım yere düşerken artık fazlasıyla yorulduğumu hissedebiliyordum. Şuan neye ağladığımı bile bilmiyordum. Bora'nın yerden çektiği bakışları yeniden benim bakışlarımla buluştu.

"O gece seni bıraksaydım ne olurdu biliyor musun? Beni bir tuttuğun o Göktuğ seni anında yakalardı. Sen kaçtın ve her şey bitti sanıyorsun ama o işler öyle olmuyor işte Mira hanım. O gece senin izini kaybetmeleri için ben kaç adamımı senin için feda ettim biliyor musun? Göktuğ asla salak bir adam olmadı. Ben elimi senin üstünden çekmiş olsaydım eğer sen o kabus olarak gördüğün hayatın içinde çoktan kaybolmuş olacaktın."

Beni daha fazla taşıyamayan bacaklarıma söz geçiremedim ve olduğum yere zayıf düşen bedenimi bıraktım. Sırtımı arkamda ki ağacın gövdesine yaslarken dizlerimi kendime doğru çektim ve kollarımı birbirine doladım. Bu hareketimle olduğum yerde iyice ufalırken psikolojimin de çok iyi bir durumda olmadığını az çok tahmin edebiliyordum.

Gözlerimden akan yaşlar ne canımın acısından ne de şuan ki yaşadıklarımdan kaynaklıydı. Yaşadıklarım bana fazlasıyla ağır gelirken bedenimin bunca acıya daha fazla kaldıracak gücü kendinde bulamamıştı sanırım. Yere düştüğüm an anında yanıma gelen Bora epey enişelenmişe benziyordu. Bana dokunmak isteyen ellerini iterken göz yaşlarım giderek şiddetleniyordu.

"Hiçbir şey bilmiyorsun Bora. Benim neler yaşadığımı, Göktuğ'dan ne kadar nefret ettiğimi asla bilmiyorsun. Hep beni anladığını söyledin ama sen beni anlamayı geç onun yakınından bile geçememişsin. Ben hiçbir oyunun parçası değilim. Olmadım da." Dediğimde Bora daha fazla dayanamadı ve benim resmen küçük bir kutu haline getirdiğim bedenimi kollarının arasına aldı.

Onun bu hareketine ne itiraz etmiş ne de kabul etmiştim. Ben öylece olduğum yerde durmaya devam ederken Bora'da güçlü kollarını sıkıca etrafıma sarmıştı. Başım Bora'nın boyun girintisine denk düşerken uzun zamandır mahrum kaldığım o güzel kokusunu derince içime çekme fırsatını nihayet bulmuştum.

Arada bilinçsizce kayan gözlerim ve bir anda güçsüzleşen bedenime neler olduğunu anlayacak kadar açık bir zihne sahip değildim. Birbirine sardığım kollarım ben istemeden çözülürken gözlerim de giderek bulanık görmeye başlamıştı. O sırada kulağıma dolan Bora'nın sesiyle az da olsa yerine gelmeye başlayan zihnimi anda tutmaya çalıştım.

"Seni hep anlamaya çalıştım. Bilmiyorum bunu ne kadar başardım ne kadar başaramadım ama bunun için hep çabaladım Mira. Senin için, kendim için güzel bir son istedim. Bunun için çok çabaladım. Sen bana yardımcı olmak yerine işleri hep daha da karışık bir hale getirdin. Şimdi çıkıp senden şüphelendiğim için beni suçlayamazsın."

"Sende en az benim kadar yoruldun. O kadar şey yaşandı ama biz bir gram bile yol alamadık. İlerisini göremediğimiz bir yolda birbirimizi daha fazla tüketmenin ne anlamı var Bora?"

Beni sardığı bedenini biraz geriye çekerek uzaklaştırdı ve yüzlerimizi yeniden karşı karşıya getirdi. Belimi kavrayan elini geriye çekerken yeni hedef olarak yüzümü seçti.

"Şuan olmaz Mira. Şuan seni bırakamam. Bunu isteme benden."

Dediğimde eli yanağımı kavramıştı. Yüzüme değen eli her zaman sıcakken ilk kez bu kadar soğuktu. O an bedenimi saran titremeye engel olamadım ve Bora'dan uzaklaşmak istedim.

Karşımda duran Bora'nın kaşları derince çatılırken suratında yeniden endişeli bir ifade oluştu. Eli yanağımı kavrarken beni biraz daha kendi üzerine çekti.

"Sen yanıyorsun resmen. Ateşin var. Hadi gidiyoruz şimdi. Bunları daha sonra yine konuşuruz. Şu Göktuğ meselesini bir anlayım ben bunun için fazlasıyla vaktimiz olacak zaten."

Dedikten sonra beni tek hamlede kavradı ve ikimiz de dikkatli bir şekilde ayağa kaldırdı. Ben Bora'nın bu hareketini bile çok sonradan kavrarken ileriden gelen bir ışık parçası dağınık olan dikkatimi çekmeyi başardı.

Bu ayrıntı Bora'nın da dikkatini çekmiş olacak ki ikimizi de daha çıkmayı beceremediğimiz ağacın ardına alarak yeniden sakladı. Ben onun kucağında dururken bacaklarımı biraz daha sıkı kavrayarak görünme mesafemizi en aza indirmeye çalışmıştı. Tabi bu ne kadar etkili oldu bilemezdim. Dışarıdan biri bizi görebilir miydi emin değildim? Aşağıda boşta salınan ellerimi onun ensesine çıkararak orada kilitledim.

"Bora birileri geliyor. Senin adamların mı?" Dediğimde bana dönen bakışları susmam için küçük bir işaret verdi.

"Biraz sessiz olursan eğer öğrenicez güzelim. Ben bekleyip görmeyi yakalanarak görmeye tercih ederim. Hem benim adamım olsa sence saklanma ihtiyacı duyar mıydım?" Dediğinde az önce benim sesimin biraz yüksek çıktığını da böylelikle anlamış oldum. Aramızda geçen diyalog bununla sabit kalırken Bora'nın bakışları dışarıdan gelebilecek en ufak bir tehlikeye karşı bile tetikteydi.

İlk önce küçük bir parça olarak önümüze düşen ışığın şiddeti giderek artmış kimin elindeyse önüne tuttuğu ve bize yaklaştığı her yeri aydınlatmaya yetecek düzeye ulaşmıştı. Ben farketmeden nefesimi tutarken giderek daha da kötüleştiğimi hissedebiliyordum. Vücudumda hüküm süren halsizlik hala devam ediyordu ve artık uykumu bile getirecek düzeye ulaşmıştı.

Arada Bora'nın boyun girintisine düşmek için fırsat kollayan başımı sabit tutmaya çalışırken nihayet buraya gelen kimse onun sesini duymayı başarmıştık. Yabancısı olduğum ses bulunduğumuz alanda rahatlıkla duyulurken Bora'da ben de tüm dikkatimizi o noktaya vermiştik.

"Abi tüm alanı didik didik ettik ama kimse yok burada. Gördüğün araba kime ait bilmiyorum ama kız ölü yada diri onu götürmek için gelmiş olabilirler. Bunu da ancak patlayan arabadan çıkacak raporun sonuçları gelince öğrenebiliriz." Dediğinde bunun Bora'nın değil de Hakan'ın adamı olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi.

Kısa bir süre kesilen sesin ardından bulunduğum alanda duyulan ikinci ses Bora'nın ayağının altında ezilen kuru bir dal parçasının sesi olmuştu. Adamın anında bu tarafa dönen bakışları ve tuttuğu ışık kalbimi ağzıma getirmeye yeterken Bora'da gözlerini kendine kızmış olduğunun verdiği bir duyguyla sıkıca kapatmıştı.

Ardından bana değen yeşil hareleri gözlerime farklı bir duyguyla bakarken bende artık yakalanmayı beklediğimizi anlamıştım. Ama tam o anda garip bir şey yaşandı ve hiç beklemediğimiz bir mucize oldu. Telefonda konuşan adam bizim olduğumuz tarafa gelmek için harekete geçmişken ağacın dibinden çıkan sincap hızlı bir şekilde ortaya fırladı.

Adam yaşadığı korkuyla birkaç adım geriye giderken tekrar telefonu kulağına götürdü.

"Abi ben geliyorum yanınıza. Burada kimse yok. Zaten hayvanlardan geçilmiyor. " Dediğinde suratını buluşturarak hızla olduğumuz alandan uzaklaşmaya başlamıştı. Bora'yla bakışlarımız tekrar buluştuğunda bu kez yüzünde rahatlığın verdiği bir tebessüm belirdi.

"Bu kez şans bizden yana ha. Bugünlük bu kadar aksiyon yeter hadi gidelim ve seni iyileştirelim. " Dediğinde bu kez benim yüzümde buruk bir tebessüm belirdi. Kucağında tuttuğu bedenimi işaret ederek tekrar bakışlarımı onunla buluşturdum.

"Kucağında olduğuma göre harekete geçmesi gereken kişi ben değilim sanırım Bora." Sözlerim bittiğinde daha fazla başımı dik tutamadım. Gözlerim göz kapaklarımı açık tutmak için zorlanırken başımı daha fazla dik tutamadım ve Bora'nın göğsüne başımı yasladım. Ensesinde ki ellerim çözülürken onları da kucağıma aldım. Göz kapaklarım artık ayık tutamayacağım bir raddeye gelip kapanırken Bora'da sabit durmaktan vazgeçip harekete geçmişti.

Havada ufak bir meltem yeli gibi esen rüzgar saçlarımı geriye doğru savurmaya yetiyorken bedenime de garip bir ürperti hissi yaşatıyordu. Şuan nerede olduğumu yada nasıl bir halde olduğumu bile bilmiyordum. Yine başka bir bedeninin yanında yine başka bir hayatın içerisinde kendimi bulmuştum. Yine başka bir sınava tabi tutulmuştum.

Normal bir zamanda normal bir anın içerisinde olsak kafamın içinde tonlarca soru işareti olacakken şuan kafamda ki sesler koca bir sessizliğin içerisine gömülmüştü. Bende ilk defa bu duru ve sakin olan sessizlikten yararlanmak istedim. Bilincim yavaş yavaş giderken savunmasız bir biçimde kalan bedenimi tamamen Bora'ya teslim ettim. Sanki uzun zamandır tüm gardımı indirmek için birini bekliyordum ve Bora'nın kollarının arasına girince kendimi öylece bırakıvermiştim.

Buradan sonra geriye kalan tüm parçalar zihnimin içinde tamamen bölük pörçüktü. Arabaya binen bedenimi ancak Bora'nın sıcaklığından ayrıldığımda biraz da olsa kendine getirebilmiştim. Engebeli yollarda arada sendeleyen arabanın gürültüsüyle canlanan zihnim kısa bir süre sonra yeniden gidiyordu. Arabaya bineli ne kadar zaman geçtiğini bilmesem de geleceğimiz noktaya vardığımızda yeni yeni sabah olmaya başlıyordu.

Az da olsa kendine gelen zihnim çevremde olup bitenleri kavramaya başlarken gözlerim ara ara açılıyor ve boş boş etrafta dolaşıyordu. Benim oturduğum tarafta ki aracın kapısı açılırken Bora'nın bedeni tekrar karşımda belirdi. Bulanık zihnim bunca karışıklığın içinde yine onu tanımayı başarmıştı. Aracın içine uzanarak önce bacaklarımı ardından belimi kavrayan eliyle beni hiç zorlanmadan kucağına aldı ve arabanın içinden hiç zorlanmadan çıkardı.

Tenime çarpan soğuk rüzgar beni kendime getirmeye yeterken başımı yavaşça Bora'nın göğsünden kaldırdım ve içine girdiğimiz evi son anda görebildim. Kulübe kadar küçük ve ahşap bir evin içine girmiştik. Burnuma dolan ahşap kokusu ve sabahın erken saatlerinin vermiş olduğu o soğukluk beni başka diyarlara götürmeye yetmişti.

Bora beni bir kanepenin üzerine bıraktığında hemen yanıma oturarak yanımda ki yerini almıştı. Şimdi ikimiz de derin bir sessizliğin içine gömülmüştük.

"Duş alman lazım Mira. Eskisi kadar çok olmasa da hala ateşin var. Ayağa kalkabilecek misin yoksa ben tekrar kuc..." önüme düşen bir tutam saçımı elimle kulağımın arkasına alırken hızla Bora'nın sözlerini böldüm.

"Yok ben kendim gidebilirim. Hem benim çok uykum var. Birazcık uyusam bir şeyim kalmaz bence." Diyerek başımı arkamda ki yastığa koymak istedim. Ama Bora benden önce davranarak üzerime uzandı ve başımı yastığa koymadan elini başımın arkasına yerleştirdi. Bu hareketiyle burnuma dolan kokusu ciğerlerime yeniden bir bayram havası yaşatmaya yetmişti.

"Olmaz Mira. Duş alman lazım. Yol boyunca uyudun zaten. Ateşin de çok yüksek. Sen uyurken bir şey olacak diye aklım çıktı zaten. Hadi bakalım kalk ayağa." Dediğinde ben her ne kadar uyumak istesem de Bora'nın da sözlerinde ne kadar haklı olduğunu çok iyi biliyordum. O yüzden daha fazla itiraz etmedim ve yavaşça ayağa kalktım.

Ayağımı yere bastığım ilk an başım hafif bir şekilde dönmüştü. Bora'nın koluma girerek bana destek olmasıyla birlikte bozulan dengemi yeniden kazanmayı başarmıştım. Tek katlı olan evin içinde çok fazla ilerlemeden banyoya ulaşmıştık. Koridorun sonunda yer alan banyo tıpkı az önce ki salon kadar küçüktü. Bora'da benimle beraber içeri girerken kendimi klozet kapağının üzerine zar zor atabilmiştim. Ayakta duracak halim bile yoktu. Zaten ayakta olduğum her an Bora'yla bu ufak banyonun içinde durmak benim için epey zor bir eyleme dönüşüyordu.

Bora peşimden banyoya girerken suyun sıcaklığını ayarlamaya başlamıştı bile. Arada bana çarpan gözlerinde çok fazla soru işaretine rastlıyordum. Aklında tonlarca soru olduğunu bilsem de beni sıkmamak için şuan kendini frenlediğini rahatlıkla görebiliyordum.

Bora'nın suyla işi bitmiş olacak ki hiç oyalanmadan tekrar yanıma gelmişti. İlk başta bana üstten bakan gözlerinin ardından dikkatini bir şey çekmiş olacak ki yanımda diz çökerek benimle aynı hizaya geldi. Ben onun her hareketini takip ederken onun bakışları benim ellerimin üzerine düşmüştü.

"Bunlar ne zaman oldu?" Dediğinde bende bakışlarımı ellerime indirmiştim. Parmaklarımın ve avcumun içinde kurumuş kan lekeleri öylece dururken unutmak istediğim her şey tekrar gözümün önünde belirdi. Göktuğ'u yaraladığım o an, onun bana yaşattıkları gözlerimin önünden çok gerçekçi bir film sahnesi gibi sırayla geçip gitmişti.

"Mira bunlar ne zaman oldu diyorum? Sana karşı nazik olmaya çalışıyorum ama bana anlatman gereken şeyler olduğunu görebiliyorum. Böyle sessiz kalarak işleri daha da zor bir konuma sokuyorsun. İkimize de yapma bunu." Dediğinde gözlerimin içine fazlasıyla ısrarcı bir şekilde bakıyordu.

"Bana ait değil bunlar. Göktuğ'un pis kanı." Sözlerimin ardından Bora sanki büyük bir darbe almış gibi sarsılmıştı. Yaşadığı şaşkınlığı gözlerinde rahatlıkla görebiliyordum.

"Göktuğ'a mı ait?" Üzerimde dolaşan bakışları karnıma gelince donakalmıştı. Onun baktığı yere baktığımda karşılaştığım manzara hiç de iç açıcı değildi. Karnımın üzerinde yan yana duran belime sakladığım camın vermiş olduğu yara izleri hiç de benim sandığım kadar hafif değildi. İki tane derin sayılabilecek yara bana göz kırparken olayın şoku içinde acıyı bile doğru düzgün hissedemediğimi anlamış oldum.

"Bunu o şerefsiz mi yaptı? Siz neler yaşadınız bana anlatmayı düşünüyor musun artık?" Dediğinde daha fazla sessiz kalmamın bir anlamı olmayacağına karar verdim ve oturduğum yerde daha dik bir konum alarak bakışlarımı tekrar Bora'ya çevirdim.

Soğuk parmak uçları karnıma yönelirken dalgın bakışları da yaralarımın üzerinde dolaşıyordu.

"Bunlar enfeksiyon yapmış olmalı. O yüzden ateşlendin sen. Şu haline bir bak her yerin çamur içinde. Nasıl enfeksiyon kapmasın." Dediğinde hızla ayağa kalktı ve banyoda ki dolabın üzerinde duran ilk yardım çantasını eline aldı. Ben sözlerime başladığımda elinde tuttuğu ilk yardım çantasıyla ne yapacağını bilemeden ayakta öylece kalmıştı.

"Ben onu öldürmesem o beni öldürecekti Bora. Başka şansım yoktu. İstediğini aldıktan sonra beni yaşatmıycaktı. Gözlerinde gördüm o acımasızlığı, davranışlarında gördüm o hoyratlığı. Ben, ben bunu yapmak zorundaydım." Dediğimde ellerimle yüzümü kapatarak eğildim ve sanki bu anı bekliyormuçcasına hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Gözyaşlarım akmaya devam ederken Bora duyduklarını yeni kavramış olmalı ki kısa bir duraksamanın ardından yanıma gelerek yeniden diz çöktü. Ellerimi yüzümden çekmek istese de ben kendimi o kadar kaybetmiştim ki artık sarsılarak ağlamaya başlamıştım.

"Yapma böyle Mira. Güzelim, hadi bana bak. Neler oldu bilmiyorum ama sen bir şey yaptıysan eğer doğru olanı yapmışsındır. Hadi bana bir kez olsun bak, bak ki seni sakinleştirebileyim. Yaralarını anlayıp, onları sarabileyim." Dediğinde daha fazla öylece durmaya dayanamadı ve bedenimi kollarının arasına aldı. Bana sımsıkı bir şekilde sarılırken ben sadece duruyor ve ağlamaya devam ediyordum.

"Bora, ben böyle olsun istemedim. Bu sondan kaçmak için çok uğraştım ama olmadı. Ben ne kadar kaçmak istediysem geçmişim sanki bir tutkal gibi hep yakama yapıştı." Bedenim gevşerken hıçkırıklarım da giderek azalmaya başlamıştı. Bora'yla birbirimize sarılı vaziyette ne kadar öylece kalmıştık bilmesem de epey uzun bir süre o haldeydik.

İkimizi ayıran tıpkı birleştirme kısmında olduğu gibi Bora olurken saçlarımı nazikçe geriye alarak avuçlarıyla yanaklarımı kavradı. Gözlerime büyük bir özlemle bakarken parmaklarıyla tenimi okşmaya devam ediyordu.

"Biraz da olsa sakinleştin mi?" Dediğinde gözlerimi ondan kaçırarak başımı aşağı yukarı sallayarak hareket ettirdim.

"Hakan'la gittim ama senin sandığın gibi değildi. Onun beni Göktuğ'a götürdüğünü bilmiyordum Bora. Beni kandırdı. Beni öyle bir kandırdı ki ben hayatımın en büyük kazığını senelerce haberim olmadan ondan yedim. Amacım sana ihanet etmek olmadı hiç. Ama gitmem gerekiyordu, yıllarca bu anı beklemişken ilk kez çıkış yolunu bulduğumu düşünmüştüm. Ama yine yanılmışım." Bora öfkeyle konuşurken sinirlendiğini görebiliyordum. Ama bu siniri bana değil de daha çok Hakan'a ait gibiydi.

"Sana o şerefsize güvenmemen gerektiğini defalarca söyledim Mira. Ama sen beni dinlemek yerine yine başına buyruk hareket ettin."

"Şimdi suçlu arama zamanı değil Bora. Bilmek istediğin her şeyi anlatmaya çalışıyorum işte." Dediğimde konuşmak için aralanan dudaklarını kapayarak yeniden sessizliğe gömüldü ve beni dinlemeye devam etti.

"Hakan beni Göktuğ'a teslim ettiğinde Göktuğ'un resmen gözü dönmüştü. Bu kez beni öldüreceğini gözlerinde görmüştüm." Elim karnımın üzerinde ki çiziklere giderken bakışlarımı yeniden Bora'ya çevirmiştim.

"O odada yokken aynayı kırdım vr belime bir cam parçası sakladım. Göktuğ tekrar yanıma geldiğinde fazla öfkeliydi, fazla hiddetliydi. Yine bana saldırmaya kalkıştı. Hırpaladı, hakaret etti, her şeyi saçtı savurdu. Bu kez izin veremezdim Bora. Kendim için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Sakladığım cam parçasını çıkardım ve iki kere sapladım karnına. Hiç acımadım, hiç üzüntü hissetmedim." Bakışlarım zeminin üzerinde ki parkelere kayarken zihnim tamamen kocaman bir boşluğun içerisindeydi.

"Ama onu o halde görünce sadece iğrendim. Hatta midem bulandı. Onun o leş kokusunu duymak bile midemi bulandırmaya yetti. Sonra onu taşıdım. Ellerimle taşıdım, odanın en uç köşesine çektim. Kaçtım o evden. Kendi kurtuluşumu yine kendim yazdım." Dediğimde yüzümde oluşan buruk bir tebessümle bakışlarımı yeniden Bora'yla buluşturdum. İkimiz de aynı anda cümleye başlarken sözlerimiz de tamamen aynıydı.

"Ta ki sana yakalanana kadar."
"Ta ki bana yakalanana kadar."

Bora'nın yüzünde benimkine benzer buruk bir tebessüm oluşurken gözlerime garip bir ışıltıyla bakıyordu. Sözlerimi kesmeden, ara vermeden devam ettim. Çünkü bir kez susarsam tekrar tüm bu olanları anlatamayacağımdan korktum.

"O öldü mü yaşıyor mu bilmiyorum Bora. Ama ölmesi lazım. Ölmesi gerek. Onun yaşadığı bir dünya da benim için bir yaşam var mı ben artık bu sorunun cevabını bilmiyorum?" Dediğimde bakışlarımı ondan kaçırarak kanlı ellerime indirdim. Keşke içimde yaşadığım duygulardan da bu kadar kolay kaçabilseydim. Kulaklarımı bu kez Bora'nın sesi doldururken tüm dikkatimle onu dinliyordum.

"Benim yaşadığım bir dünya da senin için her zaman bir hayat var olacak. Göktuğ ya da Hakan hangisi gelirse gelsin hepsi de hakettikleri sonu yaşayacak Mira. Sana ne yaşattılarsa onlara on katını yaşatacağım. Senin ayaklarına kapanacaklar ama onlara acımıycam. Senden hayatları boyunca eksik kaldıkları merhamet duygusunu dilenecekler."

"Kötüler sadece masallarda kaybeder Bora. Yine karşıma çıksalar yine yenilicem onlara."

Bora inatla gözlerime bakarken ben bakışlarımı ondan kaçırmaya çalışıyordum.

"Söylediğin gibi gerçek hayatta sadece kötüler kazanıyorsa eğer bizde artık kötü adamlar oluruz. " içim sıkıntıyla dolarken derin bir of çektim.

"Bilmiyorum Bora. Ben artık hiçbir şeh bilmiyorum. Bu gece belki de son şansımdı. Sen o şansı da ellerimden aldın." Dediğimde karşımda kaşları derince çatıldı. Bana anlamayan bir ifadeyle bakarken sözlerime karşılık verdi.

"Nasıl yani son şansındı? Adamlar sensin peşindeydi Mira. Onlardan hem yürüyerek hem de bu halde nasıl kaçmayı düşünüyordun?"

"Beni öldü sanıyorlardı Bora. Buraya kadar yürüyerek gelmedim. Araba kullanıyordum. Kaçarken Hakan gördü beni o peşimdeydi. Araca bilerek kaza yaptırdım. İçine de üzerimde ki kazağı attım. DNA bırakmak için. Araç kaza yaptıktan sonra onlar içine bakamadan patladı bende oradan kaçtım hemen. Beni görmediler bile. Onlar durumu farkedene kadar buralardan gitmiş olmalıydım ama yine burdayım işte. Yine en başa döndüm."

Bora bana bakarken dudaklarında gurur dolu bir tebessüm yer edindi.

"Akıllı kızım benim. Ama onlar senin o arabada olmadığını yarın öğrenirlerdi güzelim. Güzel plan ama eksik. Bunu onlara karşı kullanabilirim. Elim kolum uzundur. DNA istedikleri laboratuvara ulaşabilirim. Sonuçlarla oynadıktan sonra bırakalım seni öldü bilsinler. Güzel bir intikam planı için bize epey vakit kazandırır bu bence."

"Bilmiyorum Bora. Çok yoruldum artık. Çok yıprandım. Artık sadece huzur istiyorum, biraz da olsa kafamı dinlemek, yeniden kendimi bulmak istiyorum." Dediğimde Bora'nın eli alnımı buldu. Ateşimi yeniden kontrol ederken derin bir nefes çekti içine.

"Tamam o zaman tüm bunları sen biraz daha iyileşince yeniden konuşalım. Hem ateşin de düşmüş biraz. Duş işini yarına bırakalım. Yaralarını sarayım ben sonra da biraz dinlen." Dediğinde başımı onu onaylarcasına aşağı yukarı salladım.

Bora tıpkı söylediği gibi yaralarıma pansuman yaparken bende sessizce işini bitirmesini bekledim. O işini bitirdiğinde yanımdan kalkmak istemişti ki bu kez onu durduran ben oldum. Bana onu neden durdurduğumu sorgularcasına bakarken elim sağ kaşının üzerine gitti.

Patlayan kaşı içimi burkarken Bora'nın eli de elimin üzerini bulmuştu. Bu yarayı ne zaman aldığını hatırlamasam da ateşim çıktıktan sonra belli bir zaman zihnimde kayıptı. Bunu da hatırlamıyor olmam sanırım normaldi.

"Sen de yaralanmışsın." Dediğimde en son pamuğa döktüğü ama yarama sürmediği tendürtiyotlu pamuğa elime aldım ve elimi yavaşça yüzüne çıkardım. Bora'nın elimin üzerini kavrayan eli tenimi okşayarak geri çekilirken tüm dikkatim onun patlayan kaşının üzerindeydi.

"Hep benden bahsettik. Bu nerede oldu?" Dediğimde kaşının üzerini silen elim hareketini durdurdu ve ondan bir cevap almak istercesine bakışlarım gözlerini buldu.

"Önemli bir şey değil. Ufak bir kaza oldu sadece." Dediğinde bu kez benim kaşlarım derince çatıldı. Yüzüne dikkatli baktığımda elmacık kemiğinin üzerinde artık silinmeye yüz tutmuş başka bir morluk daha dikkatimi çekti. Elim oraya değdiğinde Bora yüzünü geriye çekmek istedi ama buna izin vermedim.

"Bora ben yokken neler oldu? Ne bu yaralar? Başka nerende var?" Dediğimde elim bu kez üzerinde ki tişörtüne gitti. Bora tişörtünü kaldırmak isteyen elime engel olmaya çalışsa da bu kez pes etmedim ve ona engel olarak tişörtünü göğsüne kadar havaya kaldırdım. Bora sıkıntılı bir ifadeyle başını yan tarafa çevirirken eliyle burun kemirini sıktı.

"Bora bu hal ne Allah aşkına? Sen resmen dayak yemişsin." Dediğimde sözlerimi ani bir öfkeyle böldü.

"Hop hop ağır ol kızım ne dayak yemesi. Sen bir de karşı tarafı gör. Ufak bir kafes dövüşüydü sadece. Geçti gitti işte. Konuşmaya bile değmez." Dediğinde kaşlarım hayretle havaya kalktı.

"Kafes dövüşü mü? Sen ne zamandır kafes dövüşü yapıyorsun? Seninle birlikteyken ben mi kaçırdım yoksa?" Dediğimde elim kaslı karnının üzerinde yavaşça dolaştı. Ona dokunmayı, onun kokusunu solumayı fazlasıyla özlemiştim. O yüzden elime böyle bir fırsat geçmişken bunu değerlendirmek istedim. Bora'ya karşı her temasımda bedeni kasılırken ona dokunduğum her an heyecanlandığını vermiş olduğu tepkilerden görebiliyordum.

"Yanlış sularda yüzüyorsun güzelim. Yapma, ikimiz de o sularda boğuluruz." Dediğinde tek eli oturduğum yerde yavaşça belime dolandı. Temas ettiği yerlere hafif hafif dokunurken o da tıpkı benim onunla oynadığım gibi benimle oynuyordu.

"Yanlış sularda yüzmeyi severim. Bunu da en iyi sen bilirsin bence." Dediğimde yüzümde arsız bir gülümseme yerini aldı. Bora'da bana aynı şekilde tepki verirken yüzü biraz daha yakınıma gelmeye başlamıştı. Onun bana daha fazla yaklaşıp her an zaten bulanmaya hazır olan zihnimi bulandırmasına izin vermeden elimi göğsüne yerleştirdim ve bedenini uzaklaştırmasını isteyerek kendimden biraz daha uzağa ittirdim. Bora bu isteğime uyarken belimde ki kolunu de çözmüş biraz daha geriye çekilmişti.

"Hadi sen şimdi onu bunu boşver. Soruma cevap ver bakalım." Başını yeniden sağ tarafa çevirip gülüşünü saklarken yeniden gözlerimizi buluşturdu ve nihayetinde soruma cevap verdi.

"Kafes dövüşü yapmıyordum tabi ki. Ben işin yönetim kısmındaydım ama bu kez ufak bir değişiklik oldu. Turnuvayı kazanan benimle bir maç isteyince onu geri çeviremedim. Aldığı ödülü de ortaya koyunca onu aldığı bu karara pişman etmek istedim. İlk raundu ben aldım. İkinci bir raund daha var ama onun şansı var mı orasını pek bilmiyorum işte."

"Bora gerçekten inanamıyorum sana. Ya bir şey olsaydı sana. Aldığın şu darbelere bak. " Dediğimde Bora'nın yüzünde bu kez çapkın bir tebessüm belirdi.

"Senin özlemini ancak böyle bastırabildim güzelim. Napıcaksın işte delinin de eğlencesi böyle oluyor."

Deyip ayağa kalkmadan alnımın üzerine ufak bir öpücük kondurdu ve can alıcı bir şekilde göz kırpıp açılan tişörtünü gayet karizmatik bir edayla düzeltti. Arkasını döndüğünde geniş ve kaslı sırtı görüş açıma girdiğinde yüzümde aptal bir gülümseme yer edindi. Bu adam gerçekten fazlasıyla kendine özeldi. Bu da benim sınavımdı işte.
_______________________________________

Yeni bölüm için beğeni sınırı=150
Yorum sınırı en az=200

Biraz gecikmeler olsa da bence çok güzel bir bölüm oldu. Sizler ne düşünüyorsunuz bakalım. Hadi yorumlarda buluşalım.

Hikaye bu kez daha farklı bir yol ayrımına girdi. Bundan sonra ki bölümler yine aynı heyecan ve biraz da romantizmle yazılmaya devam edecek. Sizce ilerleyen bölümlerde neler olacak. Hadi tahminleri alayım.

Bu bölüm biraz yüzleşme bölümü oldu. İyi de oldu sanki. Gelecek bölüm görüşmek üzere. Beğeni ve bol bol satır arası yorum bırakmayı unutmayın lütfen. Hoşçakalııınnn. 🎀

Continue Reading

You'll Also Like

3M 83.3K 54
Kitabım mafya konuludur , şiddet ve 18 sahneler olacaktır duyar kasmaya gelmeyin lütfen , bu şekil de okumak isteyen herkesi beklerim
29.1K 5.4K 36
Huzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin? Peki ya on...
33.4K 168 84
Sevdiğim ve kalemine güvendiğim yazarların kitaplarını öneri listelerine ekliyorum.
TUTSAK By Elsa

Mystery / Thriller

74.3K 2.6K 37
"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevleri de"