FELAH

By lemveli

727K 67.1K 49.1K

❝Savaşı durduramam ama elime mikrofon alarak insanların sesini duyurabilirim.❞ Savaş kaybolmaktır. Ben bu sav... More

FELAH
1. KAYIP
2. DİP
3. KAYBOLMAK VE BULUNMAK
4. DOST VE DÜŞMAN
5. İKİ EL ATEŞ
6. BAŞKA KOŞULLAR
7. MASALLARA İNAN
8. AY PARÇASI OPERASYONU
9. LEKELİ GERÇEKLER
10. YASAK BÖLGE
11. ÖFKE
12. ÖNCELİK
13. ATEŞİN TAM ORTASI
14. MERHAMET VE İHANET
15. CEZA
16. DÖRT
17. EV
18. FEDAKÂRLIKLAR
19. AİLE
20. SEKİZ KASIM (1.KİTAP FİNALİ)
21. GÖMÜLMEYEN BİR ÖLÜ
22. GERİ DÖNÜŞ
23. SUİKAST
24. PİYON
25. LAVİNİA
26. ŞÜPHE
27. KARABAĞ'A DÖNÜŞ
28. HER ŞEYE RAĞMEN
29. İNTİKAM
30. SONLAR VE BAŞLANGIÇLAR
31. YALANLAR VE DOĞRULAR
32. BOZKURT VE KARGA
33. MÜHÜRLÜ KALPLER VE BEDENLER
35. İNANÇ

34. MUTLU SABAHLAR

10.9K 1.1K 1.2K
By lemveli

Kahraman Deniz - Böyle Sever

34. MUTLU SABAHLAR

Hayat çok karışık bir kavramdı. Dün başkaydı, bugün bambaşka. Hatta bir insanın hayatı bir günde değil, birkaç saatte de değişebilirdi. Benim hayatım gibi...

Altı ay önce kalbi delinmiş, öfkeli, kırgın, kızgın bir kadın olarak ayrılmıştım Bakü'den. Herkesle iletişimi kesmiş, kendime hayat kurmaya çalışmıştım. Başarılı da olmuştum.

Ama insan kendinden kaçamazmış.

Kendi kalbinin sesini kısamaz, içindeki duyguları uzun süre bastıramazmış.

Ona kızgındım, kırgındım. Altı ay bu duygularımı tüketmiş ve ona olan sevgimin yeniden gün yüzüne çıkmasına neden olmuştu.

O parkta bana sarıldığında sanki hava ısındı, Güneş üzerimize doğru, yaz geldi...

Çok uzun zamandır bana dokunmamış, bana sarılmamıştı. Bu yüzden itememiştim onu, uzaklaştıramamıştım kendimden.

Eğer annemin Karga tarafından ölüme mecbur bırakıldığını söylemeseydi onunla İstanbul'a gelir miydim? Gelmezdim. Ama ondan bir çaba bekler miydim? Sanırım her kalbi kırık kadın gibi beklerdim.

Ben bir kadındım.

Bazen savaşçı olsam da cesur davransam da çok ağır şeyler yaşamış olsam da ben sadece bir kadındım.

Ağlayabilirdim, hassas davranabilirdim, sevdiğim insandan gelecek ilgiye ihtiyaç duyabilirdim. Ve onun temasıyla yeniden doğulmuş gibi hissedebilirdim. Bu beni aciz, güçsüz yapmazdı. Bu beni sıradan bir insan, bir kadın yapardı. Ki daha fazlası değildim.

Öğlene doğru uyandığımda yanımda yoktu. Önce bu beni incitti ama sonra acilen çağrıldığını düşünüp sorgulamadan yerimden kalktım, önce çarşafları değiştirdim ve ardından uzun bir duş aldım.

Odaya dönüp üzerime gri eşofman takımı giyindim ve ardından saçlarımı havluya sararak odadan çıktım.

Mutfağa girdiğimde gördüğüm manzara gözlerimin belermesine neden oldu çünkü mutfağımın ortasında gri eşofman altı giyen, üzeri çıplak, saçları ıslak ve elindeki tahta kaşıkla menemen yapan bir Haris vardı.

Bana omzunun üzerinden bakarak, "Günaydın, Ay Parçam," dedi ve elindeki tahta kaşıkla bana doğru geldi. "İyi uyudun mu?" Başımı onayla salladığımda, "Bak bakalım, tuzu nasıl?" diye sordu.

"Günaydın." Tahta kasığın ucundaki menemenin tadına baktım. "Çok güzel."

Gülümsedi. "O zaman otur sen."

Gözlerim masaya ilk kez sataştığında gördüğüm manzarayla ufak çaplı bir şok daha geçirdim. Masa... Dopdoluydu. Serpme kahvaltı hazırlamıştı bana. Bunları hangi ara gidip almış ve hazırlamıştı?

"Bir eksik mi var güzelim? Söyle, hallederim hemen."

Annemin ölümünden sonra hiç böyle bir kahvaltı yapmamıştım. Onunla benim en sevdiğimiz öğündü, ondan sonra bir daha serpme kahvaltı yapamamıştım bu yüzden de.

"Hilal?" Bakışlarımı kahvaltıdan alıp ona çevirdiğimde elindeki çaydanlıkla bana endişeyle bakıyordu. "Bir sorun mu var?"

Ona doğru birkaç adım attım ve beklemediği bir şey yaparak uzanıp yanağından öptüm. "Teşekkür ederim."

Elindeki çaydanlık titrerken kendisini toparlayıp, "Yakacaksın ikimizi de," dedi ama sesindeki ton hiç de bundan şikayetçi olmadığını gösteriyordu. "Hem ne için teşekkür ediyorsun? Her zaman hayalimdi seninle böyle bir kahvaltı etmek. Gerçi krep yapamadım ama menemen var. Umarım seversin."

"Menemen çok severim."

"Biliyorum. Karabağ'da yemiştik hep beraber ama o zaman tadı pek güzel değildi."

Yüzümü buruşturdum. "Soğansızdı."

"Şimdi soğanlı," diyerek göz kırptı. "Soğutma haydi geç."

Ben geçip oturduğumda o da çaylarımızı doldurdu ve ardından menemen tavasını alıp geldi. Üzerine kaşar peyniri eklemişti ve görüntüsü bile efsaneydi. Geçip karşıma oturduğunda ekmekten bir parça alıp menemene bandım ve ağzıma attım büyük bir iştahla. Tadı... Annemin yaptığı menemen gibi şahaneydi. "Mükemmel! Ben asla bunu yapamam, biliyor musun?"

"Biliyorum. Bahsetmiştin." Gülümsedi ve tabağına birkaç salatalık ve zeytin aldı. "Demek ki mutfak işi bende."

Menemenden tabağıma alıp yemeğe devam ederken, "Annem çok güzel yemek yapardı. Birkaç defe denedim ama iğrenç oldu sonuçları. Ben de damak zevkim bozulmasın diye yemek yapmaktan vazgeçtim. Annemden sonra çok zorlandım. Sağlıksız beslendim, hazır yemekler tükettim ya da sipariş verdim. Son dönemlerde de bir abla vardı o yardıma geliyordu ama o da pek güzel yemekler yapamıyordu. Senin elin çok lezzetli, anneminki gibi."

Dudakları kıvrıldı. "Sen beni övdüğünde eriyormuş gibi hissediyorum."

"Hoşuna mı gidiyor?"

"Seninle ilgili her şey hoşuma gidiyor." Kaşları çatıldı. "Bir tek şey hariç."

"Ne?"

"Saçların ıslak."

"Öreceğim. Nem halde ördüğünde dalgalı oluyor hafif. Yakışıyor bana."

"Gerçekten mi? Bilmiyordum bunu."

"Cidden hiç sevgilin olmadı mı?"

"Hayır," dedi net bir tonla. "Bu konuda yalan söylemedim sana."

"Neydi adı? Ahu mu?" Dondu. Ne söylediğimi kesinlikle anlamamış hatta hatırlamamıştı ama ben hatırlıyordum. Mayına bastığında Kaplan Giray bahsetmişti Ahu'dan. Masaj salonunda çalışan ve Haris'e masaj yapan kadının ismiydi. "Masaj yaptırdığın kadın." Bu sefer hatırladığında gözlerini benden kaçırdı.

"Sevgilim hiç olmadı, Hilal. Daha önce hiç kimse için kalbim atmadı, kimse için ağlamadım ya da kimseyle içten bir şekilde gülmedim. Kimseye onu sevdiğimi söylemedim bile. Beraber olduğum kadınlarla aramda duygusal ilişki olmadı asla."

"Anladım."

"Madem bu konular açıldı... Sana bir soru sormak istiyorum."

"Sor."

"Egemen'le görüştüğünde bir şeyler hissettin mi? Edinburgh'ta birçok erkekle görüştüğünden bahsettin. Buna hak veririm. Çünkü hak ettim. Ama Egemen'le karşılaştığında beni ölü biliyordun. Arada çok ciddi fark var."

"Egemen'i ilk gördüğümde tuhaf oldum. Yıllar sonra onu saldırıya uğrayan şefimizin ameliyatından çıkarken görmeyi beklemiyordum. Sonra kanal çıkışına geldi. Elinde 2 kahve tutuyordu."

"Benim hayalimdi," diye fısıldadı hüzünle.

"Yürüdük, bir kafeye girip konuştuk. Geçmişten..." Dudaklarımı ıslattım. "Sonra benden bir şans istedi, ben de mümkün olmadığını belirttim. Sonra da zaten Kaplan geldi ve onu kovdu."

"Anladım. Teşekkür ederim cevap verdiğin için."

"Haris," dedim en sonunda dayanamadığımda.

"Efendim?"

"Yalan söyledim."

"Hangi konuda?" Egemen konusunda yalan söylediğimi düşündü sanırım çok kısa bir süreliğine.

"Senden sonra kimseye dokunmadım, kimseyle görüşmedim. O an seni üzmek istedim sadece."

Gözlerinin içi parladı. Bunu duymak onu mutlu etmişti. "Kahroldum onu söylediğinde ama hak ettim. Eğer başkalarıyla görüşmüş olsaydın da bu hiçbir şeyi değiştirmezdi."

Menemenden biraz daha alıp yerken, "Sen yerimde olsaydın başkasıyla görüşür müydün?" diye sordum.

O da benim yediğimi gördüğünde tabağına menemen ve zeytin aldı yine. "Asla. Kalbimde sen varsan, sana asla ihanet edemem. İstemem, istesem de yapamam."

Başımı onayla salladım. "Bir şey söyleyeceğim ama gülme."

"Söyle, güzelim."

"Menemenin kalanını ben yiyebilir miyim?"

Haris dudaklarını birbirine bastırdı gülmemek adına. Sanırım bunu beklemiyordu ama ne yapabilirdim? Yıllardır böyle bir menemen yememiştim. "Afiyet olsun."

"Bu kahvaltını asla unutmayacağım. Çok iyi geldi." İştahlı bir şekilde yemeğime devam ederken hayran hayran beni izliyordu.

"Ben de senin bu mutlu hallerini asla unutmayacağım ve her zaman mutlu olman için elimden gelen her şeyi yapacağım."

"Aslında çok kolay."

"Ne?"

"Mutlu olmam."

"Neye bağlı mesela mutlu olman?"

"Menemene," dediğimde önce ciddi ciddi bana baktı. Ve ardından daha fazla dayanamayıp gülmeye başladı. Ona eşlik etmeye başladığımda kahkahalarımız büyüdü ve tüm eve yayıldı.

Tam o sırada çalan kapı kahkahalarımızı böldüğünde, "Birini mi bekliyordun?" diye sordu bana.

"Benim Türkiye'ye döndüğümü kimse bilmiyor ki."

"Ben bakayım o zaman." İkimiz de ayağa kalktık, önden gidip düğmeye bastı ve monitörden kimin geldiğine baktı. "Bir siz eksiktiniz zaten."

"Kim?"

"Gereksiz olan herkes," diye homurdandı, ardından banyoya girip üzerine tişört geçirdikten sonra gelip kapıyı açtı.

Kaplan, Zamir, Tomris gelmişti. Fakat gözüm bir kişiye daha sataştığında, "Alp!" diye çığlık attım.

Neredeyse onun üzerine zıplayarak sarıldığımda, "Fıtık olacağım ama değer," diyerek bana sarıldı ve havaya kaldırdı.

"Bana hiç böyle sarılmadı," diyen Kaplan içeri girdi. Trip mi atmıştı bana o?

Zamir, "Hastalanacaksın. Saçların ıslak," dedi her zamanki gibi. Takıntısı vardı ıslak saçlara kesinlikle.

Tomris, "Bir susun artık," diyerek onları içeriye götürdü.

Alp ise beni kucağında mutfağa kadar taşıdı. "Delirttin kızım sen beni!"

O sırada, "Kahvaltı hazırlamışlar bize!" diye konuştu. Kaplan. "Ama iki kişilik servis açmışlar. Ben ve Zamir için herhalde."

"He Kaplan size hazırladım! Nah!"

Tomris, "Biz yanlış zamanda mı geldik?" diye sordu tereddütle. "Ben habersiz gitmeyelim demiştim ama dinleyen olmadı."

Haris, "Aslında," diyeceği sırada sözünü kestim.

"Yok, biz de sizi arayacaktık zaten. İyi ki geldiniz." Haris bana ters ters bakarken ben de bakışlarımla ona karşılık verdim ve susmasını sağladım.

Alp, "Çok özledim be seni!" diyerek tekrar sarıldığında ben de ona karşılık verdim.

"Ben de seni çok özledim." Küçük kardeşim gibiydi, yanımda yetişmişti. Kanala ilk geldiğinde herkes onu stajyer olduğu için ezerken ben almıştım kanatlarım altına. Gittiğim her yere götürmüştüm kendimle beraber ve böylece sahada yetişen bir kameraman olmuştu. Çok zengin ve köklü bir aileden geliyordu, ailesi asla bu mesleği beğenip desteklememişti ama o da asla vazgeçmemişti. İnatçıydı. Aynı benim gibi. Ve çok azimli bir çocuktu.

"E bu menemen bitmiş!" Kaplan'ın sesiyle Alp'ten ayrıldım ve Haris'in karşısına geçip ona yavru kedi bakışlarımla baktım.

"Hayır, Hilal." Ne isteyeceğimi biliyordu adı gibi.

"Lütfen."

Başını şiddetle iki yana salladı. "O herif için menemen yapmayacağım." Tuhaf bir ilişkileri vardı. Birbirileri için canlarını verirlerdi tereddüt etmeden ama bir bardak su vermemek için inat ederlerdi.

"Lütfen..."

"Hilal..."

"Ben de yiyeceğim. Benim için."

"Peki," diye homurdandı ve ocağın önüne geçti. Ben de masadaki boş menemen tavasını alıp bulaşık makinesine yerleştirdim.

Kaplan, "Menemen ne zamana hazır olur?" diye sordu sabırsızca. "Hilal, çay koyar mısın?"

Haris elindeki tavayı Kaplan'a doğru salladı. "Uşağın mı var lan senin? Kendi çayını kendin koy!"

Zamir tabağına aldığı peynirlerden ağzına atarken, "Haklı," dedi.

Alp ise masadan aldığı ekmekten kemiriyordu. Bu çocuğun huyu asla değişmiyordu.

Tomris ayaklanıp herkesin çayını doldurduğunda, "Eyvallah," dedi Kaplan. "İbret alsınlar senden."

"Kaplan Giray! Kafana domates yemek istemiyorsan kes ve oturup kahvaltını et."

"Misafirim ben burada," diye homurdandı Kaplan. "Hiç misafirperver değilsiniz."

"Sizi kim çağırdı?"

Haris'in sorusuyla ona döndüm ve uyarı dolu bir bakış attım ama asla oralı olmadı.

"Biz yabancı mıyız? Çağrılmadan da gelebiliriz."

"O zaman çayını neden doldurmuyorsun lan?"

Kaplan hariç hepimiz gülmeye başladığımızda bize ters ters baktı ve ardından kahvaltısına devam etti.

Haris menemen yaparken ben masadaki eksikleri tamamladım. Haris buzdolabını daha önce hiç görmediğim kadar doldurmuştu. Bu dolapta meyve suları hariç pek bir şey olmazdı oysaki eskiden.

Sanki evde annem varmış gibi hissetmiştim çok kısa bir an.

"Sen otur. Ben hallederim," dedi Haris kısık sesle. Ardından kulağıma eğilip, "Ağrın var mı?" diye fısıldadı.

"Biraz," diye mırıldandım. "Önemli değil."

"Önemli. Ayakta durma. Mutfağın emin ellerde."

"Ona ne şüphe," diye gülerek Zamir ve Alp'in arasına oturdum.

Başımı Alp'in omzuna yaslayarak, "Kanalda durumlar nedir?" diye sordum.

"Önder ve Kamil Bey nerede olduğunu ve ne zaman geleceğini çok merak ediyorlar. Ukrayna ya da Rusya'ya gidecek kimseyi bulamadı çünkü." Derin nefes aldı. "Ama o saldırıdan sonra dönmeyeceğini düşünüyor çoğu kişi. Ve sana hak da veriyorlar."

"Mesut amca nasıl?"

"Sağlığı çok iyi. Sürekli seni soruyor."

"Sevindim."

"Bir de doktor var. Gidip geliyor kanala, arkadaş olduğumuzu duymuş. İş çıkışında yakaladı beni, seni sordu."

"Doktor?" diye sordu Haris ve Kaplan aynı anda.

"Egemen," dedik Alp'le ben aynı anda, onlar gibi.

Kaplan, "Yüzsüz herif," dedi suratını buruşturup. "Başkasını sevdiğini anlamayacak kadar kıt beyni var. Nasıl Tıp kazanıp doktor olmuş?"

"Kaplan," diye uyardım onu. "Lütfen."

Haris ocağın yanında durup omzunun üzerinden bana bakarak, "Yalan mı?" diye sordu. "Biliyor birini sevdiğini. Ne diye arıyor seni?"

"Ölü sanıyor seni," diye hatırlattım ona.

"Diriyim ama."

Zamir ve Tomris dudaklarını birbirine bastırarak gülüşlerini bastırırken Alp başını eğerek güldü sessizce. Haris, Kaplan ve ben ise gerginliğimizi koruyorduk itinayla.

"Egemen'i görürsem dirildiğini söylerim."

Haris, sadece dudaklarını oynatarak, "Adını söyleme," dedi sessizce. Hem kıskanıyor hem de başkalarının yanında bunu belli etmemeye çalışıyordu. Bu çelişkili ve düşünceli tavrının hoşuma gittiğini söyleyebilirdim sanırım.

Kaplan, "Ben gidip onun bacaklarını kırayım, böylece bir daha kanalın önünden bile geçmez," dedi ve ağzına kocaman bir peynir dilimi attı. "İştahımı açtı herif. Menemen nerede kaldı ya?"

"Kaplan," diye uyardık hepimiz onu aynı anda.

Zamir, "Hilal," dedi. "Kahvaltı çok güzelmiş. Ellerine sağlık."

Tam ağzımı açıp hiçbir şeye elimi sürmediğimi söyleyecekken, "Ellerine sağlık, Ay Parçası," dedi Haris. "Enfes olmuş her şey."

Dudaklarım aralanırken bana göz kırptı. "Afiyet olsun," diyerek ayak uydurdum ona.

"Hani sen beceremiyordun kız?" Kaplan uzanıp yanağımdan makas aldı. "Aferin, öğren böyle şeyleri. İleride kocan aç kalmasın."

"Kocası kadar taş düşsün başına, Kaplan," dedi Tomris ve ona zeytin attı.

Kaplan attığı zeytini ağzıyla yakaladığında, "Vaaay, helal abi," dedi Alp hayranlıkla.

Dirseğimle onu dürttüm. "Abartma!"

"Senin karın olacak kadına acıyorum," dedim Kaplan'a. "Sürekli hizmet mi bekleyeceksin? Yardımcı tut kendine, kadına eziyet etme!"

"Kocaya hizmet, vatana hizmettir," dedi ama dalga geçtiği, bizi gıcıklandırmak için yaptığı belliydi.

"Hanıma hizmet olmasın o?" diyen Haris elindeki tavayla masaya yaklaştı ve masanın üzerine bıraktı menemen tavasını. "Afiyet olsun. En çok da sana güzelim." Başımdan öptü ve baştaki sandalyeye geçip oturdu.

"Kılıbıksınız hepiniz," dedi Kaplan memnuniyetsiz sesle. "Zamir, Baran ve sen... Hepiniz."

"Mutluluğun sırrı bu," dedi Zamir kendinden emin sesle. "Hanımcı olup da mutlu olmayan tek bir erkek bile yok."

Haris kendine çay doldurup onu keyifle içerken, "Haklı," diyerek katıldı Zamir'e. "Düşünsene... Milyon insan içinde iki kişi birbirini tesadüfen buluyor ve seviyor. Mucize değil mi? İki kişi tüm farklılıklarına rağmen birbirine âşık oluyor, birbirilerini en kötü yüzleriyle, huylarıyla kabul etmeye çalışıyor. Her ikisi bir ilişki ve gelecek ihtimali için çabalayıp emek veriyor. İkisi de hayaller kuruyor, gelecekte beraber olmak isteğiyle yanıp tutuşuyor. Birbirilerinin hem düşmanı hem dostu hem aşkı hem de zayıf noktası oluyorlar."

"Tesadüflere inanıyor musunuz?"

Zamir, "Evet," dedi anında.

Haris, "Kadere inanıyorum," dedi. "Bir insan bir insanın kaderiyse mutlaka birkaç kez karşılaşırlar."

Tomris, "İnanmıyorum," dedi.

Alp, "Ben bilmem. Hiç âşık olmadım," dedi tatlı bir ses tonuyla ve ekmek kemirmeye devam etti. Ekmeğe menemen bandım ve Alp'in ağzına tıktım. Koskoca masada sadece ekmek kemirmesi sinirlerimi bozuyordu çünkü.

Kaplan, "Ben inanıp inanmadığımı bilmiyorum," dedi soruyu soran olmasına rağmen. "Bildiğim tek şey... Menemen harika olmuş. Karın olacak kadın çok şanslı, kardeşim."

Haris'in dudakları kıvrılırken herkes aynı anda menemene ekmek banmaya başladı. Birkaç dakika sonra koskoca tavadaki menemeni silip süpürdüler.

Onları seviyordum.

Onları gerçekten çok seviyordum.

Beraber büyüdüğümüzü hayal ediyordum bazen. Ya da sanki beş yaşındaymış gibi hissediyordum yanlarında ve bu bana çok iyi geliyordu. Yaşayamadığım, kalın kitaplarla kısıtlanan, oyuncaklarımla korkarak ya da saklanarak oynadığım o zamanlarıma dönüyordum sanki.

Baskısız bir şekilde büyüseydim şu anki konumum nasıl olurdu? Yine gazetecilik okur muydum? Yine çok okur muydum? Yoksa kendimi keşfedip başka bir alana mı yönelirdim? Kim olurdum? Bilmiyordum. Baskıyla büyüyen herkes bu soruyu kendisine en az bir kere sormuştur muhakkak.

Sanatla ilgilenebilirdim sanırım. Sesim kötüydü ama edebiyatı severdim. Yazar olabilirdim mesela. Roman yazarı hem de. Fantastik okumayı çok severdim mesela, babam uzun süreli göreve gittiğinde genelde fantastik romanları okurdum. Alamazdım, kütüphaneme koyamazdım çünkü ama arkadaşlarımdan ödünç alırdım. Geceden sabaha kadar Harry Potter okuduğumu biliyordum mesela. Sonra sinema için para biriktirip babamdan gizlin gittiğimi hatırlıyordum. Mısıra param yetmemişti, o günden sonra asla mısır yiyememiştim. Ukde kalmıştı içimde o gün.

Evet, kesinlikle babam baskıcı biri olmasaydı bir yazar olurdum. Farklı evrenler yaratırdım, hayal gücümün sınırlarını zorlardım. Ters köşelerle dolu güzel kurgular yazardım.

Haris nasıl biri olurdu? Kim olurdu mesela? Futbolcu olmak istediğinden bahsetmişti bir seferinde. Başka bir evrende ben yazar, o futbolcu olsaydı yine de yollarımız kesişir miydi?

Aklıma gelen soruyla, "Hangi takımı tutuyordunuz siz? Daha önce hiç sormadım," dedim.

Alp, "Fenerbahçe," dedi anında.

"Biliyorum." Masasının her tarafı Fenerbahçe ile ilgili öğelerle doluydu. Sadece ben değil tüm kanal biliyordu bunu.

"Ankaragücü," dedi Zamir ama şaka yapıyormuş gibiydi. Belki de ciddiydi. Sonuçta Ankaralıydı. "Pek izlemem, milli takımı desteklerim sadece."

Kaplan, "Elbette Galatasaray," dedi omuzlarını dikleştirerek.

Tomris, "Futbola ilgim yok," dedi.

Haris, "Galatasaray," dedi. "Bu herifle maçlarına gideriz sık sık. Kombinesini de ben aldım ama daha parasını bana geri ödemedi."

"Ödeyeceğim," dedi Kaplan ardından bana döndü. "Senden borç istemiştim ya... O konu askıda kaldı. Bana borç verir misin?"

Haris, Kaplan'ın kafasına şaplak attı.

Aniden gelen sevgi patlamasıyla kollarımı Alp'i boynuna doladım ve ona sanki çocuğuma sarılıyormuşum gibi sarıldım. Başını göğsüme yaslarken, "Özledim seni kerata," deyip iç çektim.

Önce şaşırdı ama sonra o da bana sarıldı. "Ben de seni özledim."

"Beni de özledin değil mi?"

Kaplan beklentiyle bana baktığında onu terslemek istedim ama sonra bundan vazgeçtim. "Seni de özledim." Derin bir iç çektim. "Diego..."

Kaplan'ın yeşil gözleri parladı, yüzünde kocaman bir gülümseme doğdu. "Sid'im be! Sahalara geri döndün sonunda!"

"Tamam, çok samimi olmayalım yine de."

"Affettin mi beni?"

"Kaplan," dedim uyarı dolu bir tınıyla.

"Olsun be... Aras demiyorsun en azından."

"Aras kim?"

Alp'in sorusuna Haris cevap verdi. "Şerefsizin teki."

Kaplan öksürdü. "Neden öyle diyorsun ya?"

"Üzüldün mü sen?"

Kaplan dudak bükerek bana baktı ve başını salladı.

Gözlerimi devirdim. "Beter ol."

Tomris sırıttı. "Ağlasana, eğleniriz."

"Siz benim gözümden yaş düştüğünü gördünüz mü hiç?" Herkes birbirine baktı. Sanırım kimse böyle bir ana şahit olmamıştı. "Görmediniz," diyerek kendi sorduğu soruya cevap verdi. "Göremezsiniz. Kaplan Giray ağlamaz."

"Âşık ol artık da ağla salya sümük omzumda!"

Kaplan ona işaret yaparak, "Nah," dedi kendinden emin sesle.

Kahvaltımızı birbirimize sataşarak, gülerek bitirdiğimizde Kaplan evin babası gibi salona geçti ve kumandayı eline alarak bir Türk dizisi açıp izlemeye başladı. Geri kalan herkes mutfağı topladı. En sonunda her şeyi bulaşık makinesine yerleştirmiş, ortalığı toparlamış, hem çay hem de kahve yapmıştık. Tepsiyi almak için uzandığımda Haris beni durdurdu.

"Ne yapıyorsun?"

"Tepsiyi alacağım."

"Ağır."

"Ne olacak?"

"Hilal," dedi kaşlarını çatıp. "Geç otur, haydi. Gelip saçını öreyim."

Dudaklarım kıvrıldığında, "Tamam," dedim. Bu teklifi sebepsizce sevinmeme neden olmuştu.

Banyodan toka ve tarak aldıktan sonra salona geçip yastık aldım ve koltuğun karşısında oturdum. Haris de gelip tepsiyi sehpaya bıraktı, koltukta oturdu.

"Ne yapıyorsunuz?"

Kaplan'ın sorusuna, "Örgü sanırım," dedi Zamir. "Helal lan sana!"

"İlk defa deneyeceğim."

Haris önce saçlarımı taradı, ardından telefonda izlediği videoya bakarak örgü denemeye başladı. O sırada Tomris hiçbir şey demeden ayaklanıp banyoya doğru koştuğunda hepimiz birbirimize baktık.

"Ben bakarım," diyerek saçlarımı topladım ve ayağa kalkıp Tomris'in girdiği banyoya doğru ilerledim. Kapı aralıktı. Yerde oturarak klozete doğru öğürüyordu ama kusamıyordu.

Kapıyı tıklattım. "Gelme!"

"Bir şeye ihtiyacın var mı?"

"Hilal," dedi bu sefer cılız sesle. Klozete tükürdü, ardından sifonu çekerek ayağa kalktı. Elini, yüzünü yıkadıktan sonra bana döndü. "Gel."

İçeriye girdiğimde, "İyi misin?" diye sordum merakla. "Miden mi bulandı?"

"Hilal," dedi tuhaf bir tonla. "Sana sarılabilir miyim?"

"Elbette," diyerek kollarımı açtığımda saniyeler içerisinde bana sarıldı. Başını omzuma yaslayarak iç çekti ve ardından ağlamaya başladı.

Sırtını sıvazlayarak, "Tomris, ne oldu?" diye sordum endişeyle. "Anlamadım ben."

"Yanımda," diyerek hıçkırdı. "Örgü yapmasanız olur mu?"

Önce sebebini sormak istedim ama sonra bunun saçma olduğuna kanaat getirdim. Ağlaya ağlaya benden bunu istemesinin mutlaka bir sebebi olmalıydı.

"Peki."

"Sana anlatacağım ama bugün değil. Bu güzel günü mahvetmeyeceğim."

"Ne zaman istersen," diyerek saçlarını okşadım. "Ben buradayım artık."

"İyi ki varsın, Hilal," dedi hıçkırıklarının arasında.

"Sen de iyi ki varsın."

Geri çekildiğinde, "Sen önden git," dedi yüzünü silmeye çalışarak. "Midesi bulandı dersin."

"Tamamdır."

Dediğini yaparak önden gittim. Haris, "Ne oldu?" diye sordu endişeyle.

"Midesi bulandı."

Kaplan, "Menemene ne koydun?" diye tersledi Haris'i.

"Elinin körünü," diye yanıtladı onu Haris.

"Tartışmayın artık. Başım çatladı!" Zamir her ikisini susturduğunda ben onun yanına geçip oturdum. Kulağıma eğilerek, "Başkan bugün müsait değil. Yarın çağıracak sizi," diye fısıldadı. Alp burada olduğu için fısıldıyordu büyük ihtimal. Başımı onayla salladım ve tepsiye uzanarak çayımı aldım.

Dakikalar sonra Tomris içeriye girdiğinde, "Gel bakalım yanıma," dedi Haris. "Ne oldu sana?"

"Menemenin zehirledi kızı!"

"Yok bir şey. Bünyem sağlıklı kahvaltıya alışık değil herhalde."

Tomris, Haris'in oturduğu koltuğun başlığına oturdu. Haris başını onun koluna yasladı. Onların hepsinin arasında çok güçlü bir bağ vardı ve bu hoşuma gidiyordu. Eskiden Tomris, Zamir'den hoşlanıyordu. Kaplan da Tomris'ten. Ama şimdi hepsinin arasında kuvvetli bir dostluk, yoldaşlık bağı vardı sadece ve bu çok özeldi.

Beraber çay ve kahvelerimizi içtik, sohbetler ettik, güldük bol bol.

Yıllar sonra belki de en mutlu günümdü.

İçimden bu günlerden daha fazla olmasını diledim ve ardından başımı Zamir'in omzuna yasladım. Zamir sanki hissetmiş gibi, "Çok daha mutlu günlerin olacak," diye mırıldandı ve başıma bir öpücük bıraktı.

Veeee serinin 2. ve son kitabı çoook yakında çıkıyoooor!😍🫶❤️

* Son 2 bölümü kitap çıktığı haftalarda yayınlanacak. Spoilerin yayılmasını önlemek ve finali hem kitaptan hem de Wattpadden aynı anda yayınlamak için.❤️

* Bölümü beğendiniz mi? Felah'ın tek mutlu bölümüydü sanırım...

Yakında birçok şehirde imzalarım olacak. Detaylar için Instagram sayfama bakın lütfen.

Gelecek bölümde görüşmek üzere sevgiler kocaman !
❤️

Continue Reading

You'll Also Like

44.6M 2M 84
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...
1K 165 33
Art kendisine yapılan suikast girişiminden kurtulur, yine. Çıktığı yeni yolculuğun felaketlerle başlaması, hayatını kökten değiştirecektir. Onu ölümd...
32.7K 4.4K 31
Macera kaldığı yerden devam ediyor. Gök ve Melisa'nın başı dertte. Tabii tüm kasabanın da... Cihan içindeki intikam ateşiyle kasabanın felaketini g...
1.2K 240 8
Buse: Elim kolum tutuldu lan. 'Bu mesaj gönderilmedi.' Ne demem gerek inan hiç bilmiyorum. Dediklerinden etkilenmedim değil. Nede olsa haklısın, tanı...