BÖLÜM 28: MARDİN
"Buğra konum at hemen." Telefonu kulağıma yaslamış bir şekilde Buğra'nın cevap vermesini bekliyordum. Bana bakan gözleri hiç umursamadan kafamı cama çevirdim ve geçtiğimiz yerleri izledim.
"Neden?"
"Seni birileriyle tanıştırıcam ve birlikte Mardin'i gezicez." Bundan sonrasında tamam diyip kapatmıştı. Attığı konumu açtım ve arabayı süren Pamir'e verdim telefonu.
Yarım saat önce dedemden yalvar yakar izin almıştık dışarı çıkmak için. Sonra ise iki araba ile yola çıkmıştık. Şimdide Buğra'yı almaya gidiyorduk.
"İlk nereye gidicez?" Heyecanlı çıkan sesim ile arabayı süren Pamir gülmüş ve cevap vermişti.
"Mardin kent müzesi, sonrada çarşıya gideriz." Kafamı onaylar şekilde sallayıp tekrardan yolu izlemeye devam ettim.
Yaklaşık on dakika sonra Buğra'nın attığı konuma gelmiştik. Önünde durduğumuz evin kapsından Buğra çıkmıştı. Oturduğum yerden biraz yana kayıp Buğra için yer açtım. Kapıyı açıp hemen yanımda yerini aldı.
"Selamünaleyküm." Diğerleride Buğra'nın verdiği selama karşılık vermişlerdi. Arabada geçen son konuşmaydı bu.
***
"Burası bir harika." Gülümseyerek etrafa bakınırken yanımda duran Boran konuştu.
"Sen birde Bakırcılar çarşısını gör. Eminim ki çok beğeneceksin." Bir yandan onu dinlerken bir yandan da geçtiğim yerdeki tarihi eserlere bakıyordum. Gördüğüm şeyle duraksadım ve arkama döndüm.
"Şu kırmızı arabaya binsem ne olur en fazla?" Elimle sağımızda duran eski ama tarihi eser olan arabayı gösterdiğimde, Aram gülerek konuştu.
"En fazla seni burdan atarlar ve bir dahada buraya almazlar."
-
"Şu saatlerden alalım mı? Koleksiyonuma koyarım." Çeşit çeşit köstekli saatlerin olduğu yere gittim ve bir tanesini elime aldım. Fazla güzeldi.
"Koleksiyon mu?" Ali'ye dönüp kafamla onayladım. Bu sırada Diyar'da yanıma gelip saatlere bakmaya başlamıştı.
"Dedeminde saat koleksiyonu var. Çok değer verir o da saatlere." Dediği şey ile hemen Diyar'a dönmüştüm. Ciddi miydi bu?
"Gerçekten mi? Var mı onunda böyle saatleri." Kafasıyla onayladığında arkamdaki Atakan söze girmişti.
"Evet. Seninde saatlere ilgi duyduğunu öğrenirse gelecekte koleksiyonunu sana verir." Eve gittiğimiz an hemen dedemin yanına gidicektim.
"Hadi gel şurayada gidelim. Sonrada eve gideriz." Gösterdiği yer hediye dükkanıydı. Ve çok güzel şeyler vardı.
Saatlerden ayrılıp onlarla birlikte hediye dükkanına doğru yürümeye başladık.
İçeri girdiğimiz an gözüme çarpan şeyle gülmeye başladım.
"Babaanneme şu köşedeki işlemeli topuklu, tüylü terliği alsam ne der?" Gösterdiğim yere baktıklarında onlarda gülmüşlerdi.
"O terlikle seni kovalar." Mert geri zekalısı doğru demişti. Cidden de konakta o terlikle beni kovalar yakalayıncada terliğin topuklu kısmı ile kafama vururdu.
Yapardı.
***
"Dedem nerde benim?!" Daha yeni konağa gelmiştik ve ben deli gibi bağırarak dedemi arıyordum.
"Kız ne bağırıyorsun deliler gibi?!" Delal yengem mutfaktan çıkıp yanıma geldiğinde hemen ona döndüm.
"Dedem nerde?" Delal yengem sabır çekip tekrar konuştu.
"Deden, amcanlarla birlikte şirkete gitti." Mutsuzlukla omuzlarım indirdim.
"Akşam gelir di mi?" Mutsuz bir şekilde sorduğum soruya gülmüş ve onaylamıştı. Delal yengenin yanından ayrılıp odama çıkmaya başladım. Bekleyecektik artık.
Odaya girdiğimde direkt balkona çıktım ve ordaki koltuğa oturdum. Elime telefonu alıp Bartu abimi aradım. İkinci çalışta açmıştı.
"Deniz'im?" Sesini duymam ile gülümsedim.
"Abi nasılsın?" Oturduğum yerde biraz daha yayıldım ve ayaklarımı uzattım.
"İyiyim. Sevdin mi Mardin'i? Güzel mi?"
"Evet. Çok güzel burası. Abi! Biliyor musun yarın konakta iftar yemeği verilecek. İnşallah kendime bir aşiret ağası bulucam ve sana damat olarak getiricem."
"Deniz sakın öyle kişilere bakayım deme! Sandığın gibi değiller onlar. Başlarlar töre töre diye!" Sinirli bir şekilde konıştuğunda gülmüştüm. Aslında bir yandan haklıydı. Aşiret ağası diye töreye kurban gitmek istemezdim.
Töre, namus, intikam diye zorla evlendirirler cidden de.
"Şaka abi şaka. Sakin ol biraz. Bulaşır mıyım hiç öyle şeylere?" Dediğim an abimden cevap gelmişti.
"Evet! Bulaşırsın sen. Nerde bela orda sen." Doğru söylüyordu. Bela nerde ben orda. Bugünlerde başıma bir iş gelmiyor ama en kısa zamanda gelir illaki.
Biliyor işte malını.
"Off abi neyse kapatıyorum ben. Beni özle." Hemen yüzüne kapatmıştım. Telefonu önümdeki küçük yuvarlak sehpaya bıraktım ve arkama yaslandım.
Cidden de son günlerim olaysız geçiriyordu.
Şom ağızlısın sen. En yakın zamanda yine bir iş açarsın başına.
Bela denilen şey bana aşıksa ben napayım Mükremin su?
Siz:
Siz: Aynen böyle bakıyorum
Siz: Niye yazmıyorsun?
Siz: Amaç
Siz: BAK BURAYAAA
Sapık: Başladı benim mesai :)
Sapık: İşlerim vardı
Siz: Ne işi?
Sapık: Boş ver
Sapık: Yakında öğreneceksin zaten
Siz: Derken?
Siz: Nasıl yani
Sapık: Öğrenince anlarsın işte
Sapık: Çok sorgulama
Siz: Meraktan çatlarım ama ben :(
Sapık: Az biraz sabret
Siz: Timam
Siz: AAAA
Siz: Ben sana bir şey soracaktım
Sapık: Sor bakalım
Siz: Yarın için ne giyicem karar veremiyorum
Siz: İki elbise arasında kaldım
Siz:
Siz: Bu mu
Siz:
Siz: Ya da bu mu?
Siz: Hangisi sence
Görüldü
Yazıyor...
Çevrimiçi...
Sapık: Bekle (17:56)
Siz: Bekliyorum
Sapık: Geldim (18:07)
Siz: Şükür
Siz: Hadi bir şey söyle
Siz: Hangisi?
Sapık: Beyaz olan
Siz: Bencede
Siz: Neysse benim gitmem gerekiyor
Siz: Kendine iyi bak
Sapık: Sen de :)
***
Telefonu cebime koydum ve oturduğum koltuktan kalkıp korkulukların önünde durdum. Bakışlarımı avluya indirdiğimde dedemi gördüm. Sedirde oturmuş kahvesini içiyordu.
"Dede!" Diye bağırdığımda hemen kafasını kaldırıp bana bakmıştı.
"Kızım bağırmak yerine yanıma gelsene." Hemen kafamı salladım ve balkonun kapısondan odama girdim. Hemen odadan çıkıp aşağı indim. Tam avluya çıkmak için ev kapısından çıkacaktımki biriyle çarpıştım. Kafamı kaldırdığımda gördüğüm kişi Alves'ti. Hiç onu takmadan tekrar yürüyecekken kolumu tutmuştu. Kaşınıyordu bu çocuk.
"Ne var?" Tek kaşımı kaldırıp sorgular şekilde bakıyordum. Ahves güldüğünde kolumu ondan çektim.
"Bir şey yok. Öylesine." Salak mı bu? Öylesineymiş. Aptal. Göz devirip kollarımı göğüsümde birleştirdim.
"Dalga mı geçiyorsun sen? Gidiyorum ben." Hızla yenından geçip avluya çıktım. Barın abim geldiğinde bu aptalın hareketlerini söyleyecektim.
Hemen dedemin yanına gidip oturdum.
"Dede? Senin saat koleksiyonun mu var?" Dedem bana döndü ve gülümsedi.
"Evet torunum."
"Bana gösterir misin saatlerini?" Elinde tuttuğu fincanı kenara bıraktı ve ayağa kalktı.
"Hadi o zaman gel." Hızla kalktım ve yanına geçtim. Birlikte konağa girip merdivenlerden yukarı çıkmaya başladık. Bir odanın önünde durduğumuzda dedem kapıyı açtı ve içeri girdik. Bu oda çalışma odası gibi bir şeydi. Dedem, sçsol taraftaki kare masa gibi bir şeyin yanına gitti. Ben de arkasında giyip baktığımda masa gibi olan şeyin üstü camdı. İçersinde ise bir sürü saat. Bu şey iki kattan oluşuyordu. İlk katta yani camın içinden gözüken yerde köstekli saatler vardı. Hepsi birbirinden güzeldi.
***
"Kızım yeme şunu artık. Hasta olucaksın." Bir kaşık daha alıcakken kutu önümden çekilmişti. Daha bitmemişti ama.
Dondurma kutusunu önümden alan kişiye baktığımda annemdi.
"Daha bitmemiştiki." Annem bana hayretle bakıyordu.
***
Başlıyoruz...
Geçiş bölümü gibi bir şey oldu bu bölüm
Hasta oluyorum :(
İstek sahneler?
*31.03.2024*
🖤🖤