Panduf | Texting

By birgizemligizem

938K 53.8K 12K

Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Tezat
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33

Bölüm 25

25.7K 1.2K 242
By birgizemligizem

Evinin yollarına
Postersiz duvarlarına
Yağmurlu sokaklarına aşık oldum

BÖLÜM YİRMİ BEŞ

Yaman: Seni göresim var, nerdesin ?

Laçin: Yurttayım da bir şey mi oldu?

Yaman: Seni görmek istiyorum

Laçin: Neden

Yaman: Nedenlere ihtiyacımız kalmadı bence artık

Yaman: Kaldı mı ?

Laçin: Yok, kalmadı bence

Yaman: Özlemem yeterli o zaman

Laçin: Yeterli gibi göründü bana

Laçin: Hem belki tek özleyen sen değilsindir

Yaman: Of kızım varya şöyle kaçmadığında seni yiyesim geliyor

Yaman: Açılan diline kurban, hadi in aşağı

Laçin: Nasıl ?

Laçin: Geldin mi ?

Yaman: Yurdun önündeyim

Laçin: Sorduğunda çoktan gelmiştin yani, ya yurtta olmasaydım

Yaman: Olduğun yeri öğrenir bu sefer de oraya gelirdim

.

Üzerimedeki ceketle ve ayağımdaki meşhur yurt terlikleriyle koşarak indim aşağı. Güvenlik turnikesinden geçip arabasına sırtını yaslamış elindeki telefona bakan Yaman'ı gördüğüm gibi yüzüme sahici bir gülümseme yayıldı. Yanına yaklaştığımda bile beni fark etmeyerek "Görüldü niye yedim acaba?" diye kendi kendine söylenmesi çok tatlıydı.

Biraz daha yaklaşıp "Mesaj atmakla uğraşmadan sana gelesim vardı" dedim. Başını kaldırdı. Üzerinde buz mavisi bol jean üzerinde beyaz bir tişört ve ceketi vardı. Normalde giydiklerinden daha çok sevmiştim bu açık renkleri onda. Yaman beyaz insanıydı tam, ayrı yakışıyordu ona. Üzerine hep salaş şeyler giydiği için kasları belli olmasa da heybetini hiçbir şey gizleyemiyordu. Sanırım omuzlarının genişliğine bayılıyordum. Beni kendine çektiğinde ona sığınabileceğimi hissediyordum. Her şeyden koruyacak gibi sarıyordu çünkü.

"Bana gelesin vardı?"

Başımla onayladığım sıra genişçe sırıtmasını bekliyordum ya da haylaz haylaz sataşmasını. Aksine bana yine değerli bir şeye bakar gibi baktı. Derin ve anlamlı. Elini uzattığında tereddütsüz tuttum. Çektiği gibi yakınına yüzüme eğildi. Saçımı kulağımın arkasına koyarken parmakları yanağımı okşadı. Dudağıma öyle bir baktı ki gerilerek nefesimi tuttum.

Yaklaştı. Beni hiç öpmemişti. Evet yakınlaşmıştık, çok kez bakışları dudaklarıma kaymıştı. Kayak merkezinde ona ne kadar yaklaştığım ve yaptığım cüretkar harekete rağmen beni öpmeden geri çekilişi geldi aklıma. Dudağımı dudağına sürttüğüm halde öpmemişti. Öpmemişti ama gözlerini alabildiği de yoktu.

Sınırlarını merak ederek hala gözlerini çekmediği dudaklarımı yaladım. Dilimle ıslanan dudaklarıma bakarken sertçe yutkundu. "Laçin" dedi kızar gibi çıkmıştı sesi.

"Hmm" dediğimde kara gözlerini gözlerime çıkardı. Eğlenen bakışlarımı görerek "Gel" dedi sanki yeterince yakın değilmişiz gibi.

"Nereye?"

"Benimle gel." Yaslandığı arabadan uzaklaştığında ne demek istediğini ancak anladım.

Üzerime başıma baktım. "Bu halde mi?" Pijamalarımla nereye gidecektim, hiç olur muydu ? "Hazırlanman gereken bir yer değil." dedi sakince. "Güzel bir manzarayı izlemeye gideceğiz sadece, gelmez misin?"

"Saat geç oldu ama yurda dönemem ki geri."

"Bana yani benim evime gideriz." Bunu öyle bir rahatlıkla söylemişti ki benim şaşkınlığımı görünce ancak ifadesi değişti. "Yani, yanlış anlama. İstersen seni Gökçe'ye bırakırım. Ya da ben Doruk'lara geçerim gece tek kalırsın-"

Uzun uzun kendini açıklamaya başladığında "Gidelim" dedim sakinleşmesi için elimi koluna koyarak. "Gökçe'ye bırakırsın."

Evine gitmem için onu biraz daha tanımam gerekiyordu. Alınır mı diye yüzüne dikkatle baktım ama gülümseyerek "Hadi" dedi. Arabaya bindiğimizde gideceğimiz yer hakkında sorular sormaya başladım. "İnsan falan yoktur değil mi?"

"Hayır ama olsa ne olacak?"

"Üzerimde pijama var Yaman." Sitemime karşılık başını yana çevirip güldü. "Polar ayıcıklı pijamaların daha güzeldi ama bunlar da tatlıymış."

"Pijamalarımla derdin ne ?"

Gülümsemesi hoşuma gidiyordu, Yaman'ı önceden gülümserken hiç görmediğim için belki de hep suratsız biri olduğunu düşünmüştüm ama öyle değildi.

"Derdim pijamalarınla değil" dedi rahatça. "Seninle."

"Benimle uğraşmayı çok seviyorsun değil mi?"

"Bayılıyorum yavrum, bırak sevmeyi."

Arabayla geldiğimiz yeri fark edince gözlerim ışıldadı. "Açık hava sineması!!" dedim hevesle. "Bu mevsimde oluyor mu ki?"

"Arabaların içindeki haliyle, evet." Kemerini çıkarıp benimkine uzandı. Koltuğumu biraz geriye yatırdı ve başımın altına üzerinden çıkardığı ceketini koydu. Üzerinde sadece beyaz kısa kollu kalınca üşümesinden endişelendim. Sırf içimin rahat etmesi için klimayı son ayara çevirdi.

Yirmi dakika sonra başlayacaktı film. "Hangi film?" diye sordum merak ederek.

"Eski bir animasyon, Arabalar. Sever misin?"

"Şimşek McQueen" Heyecanla öne çıkıp "Ya çok severim" diye bağırdım resmen. Koluna asılıp "Yaklaşsana biraz" dediğimde pek bir şey anlamadı ama dediğimi yaptı. Yanağına bastırdım dudaklarımı bir elim de diğer yanağına yerleşti ve kafasını dudaklarıma bastırmama yardımcı oldu. Yavaş ve uzunca öptüm. Geri çekilirken "Teşekkür ederim" diye fısıldadım.

Göz kapakları aralandı. Onu öptüğümde gözlerini kapatmıştı...

Bana döndüğünde "Laçin" dedi. Tek kelime, devamı gelmedi. İç çekip uzunca ifademi izledi. Sonra yavaşça yüzünde oluşan gülümseme geniş bir sırıtışa evrildi. Aynı şekilde sırıtırken buldum kendimi.

Birbirimize dalıp gittiğimizde başka arabaların korna sesiyle ancak kendimize geldik. Meydanda yerini alan arabaların sayısı çok değildi. Başımın altındaki Yaman'ın ceketini yana çekerek geriye yaslandım ve bacaklarımı kendime çekerek yerleştim koltuğa. "Senin başının altı boş kaldı" dedim sıkıntıyla. O bunu sıkıntı etmeyerek bana doğru yanaştı ve başını omzuma yasladı.

Film başladığında elimi büyük elinin içine hapsetti. Parmakları parmaklarımla oynarken film boyunca konuşmadık. Benim araba olmak ve filmin içine girmek istediğimi söylemem, Sally'e kocan olay tadını çıkar demem ve Yaman'ın boynumu gıdıklayan saçlarında ellerimi gezdirmemi saymazsak sessiz sakin geçmişti. Film bittiğinde Yaman omzumdan kaldırdı mayışmış yüzünü ve uykulu uykulu "Acıktın mı?" diye sordu.

"Sıkıldın mı izlerken, uykun gelmiş?"

"Film yüzünden değil, kokun yüzünden mayıştım. Huzur veriyorsun." Öylesine sarf ettiği sözler benim kalbimi sıkıştırırken o hiçbir şey olmamış gibi doğruldu ve arabayı çalıştırdı.

"Aslında biraz açım. Bu saatte açık bir yer bulur muyuz ki?"

"Ekmek arası ve tavuk pilav falan olur dersen buluruz. İstersen uygulamadan da sipariş verebiliriz daha çok çeşit olur."

Uygulamadan sipariş vermek için önce eve gitmemiz gerekiyordu. Yaman'a bunu açıklamak yerine "Tavuk pilav" dedim. Seyyar bir tavuk pilavcıya sürdü arabayı. Gidene kadar hiç susmamıştım.

"Çok güzel değil miydi ama birlikte izlememiz gereken bir sürü animasyon var. Bir ara buz devri de izler miyiz?" Bana bakışını yanlış anlayarak devam etmiştim. "Tamam çok klasik ama harika bir film serisi. Farklı tarzlarda bir şeyler de izleyebiliriz. Ne tür filmler seversin sen?" Yüzünde asılı kalan gülümsemesiyle sağa çektiğinde inmedi arabadan. "Devam et" dedi sadece. O sırada ona niye mimarlık seçtiğimi anlatıyordum. "Ben zaten bayılırdım hep yapıların mimarisini incelemeye. Tasarımı kafamda oturtmaya çalışmak başta zor geliyordu. Tabi modellemeler çok yardımcı oluyor. Çizim yeteneği de zamanla kazanılıyor, el alışkanlığı çok önemli. Dans gibi aslında elbette yetenek işleri farklı boyuta taşır ama pratik her şeydir."

Saçma sapan detaylara kadar anlattığımı fark ederek bir anda sustum. "Şey" dedim utançla. "Çok konuştum değil mi? Sıkıcı konuları uzun uzun anlatıyorum-"

Elini uzatıp yanağımı okşadı. Yüzünde asılı kalan gülümsemesiyle izliyordu beni. "Sen hep anlat, ben hep dinlerim." Bakışları fazla anlamlıydı bu gece. Başka bakıyordu ve ben tutuluyordum o bakışlara.

"Sen peki? Tıp çok zor değil mi ya?"

"Mimarlık da tıp kadar zor bir bölüm." Başımla onayladım. Öyleydi tabi. "Ama senin mesleğin çok kutsal, insan sağlığı söz konusu" dediğimde "Sen de insanların oturduğu evleri tasarlıyorsun" dedi hemen. "Mimarlar da insan canından mesul sonuçta."

Her dediğime bir karşılık verdiği için kaşlarımı çatarak "Sus ve mesleğinin kıyas götürmediğini kabullen" dedim dudaklarının üzerine avuç içimi bastırarak. Avcumdan öptü sertçe. Elimi çektiğimde "Kabul" dedi. "Doktorum, harikayım. Kaçırma sen beni, mesleğim falan da kutsal. Doktor adamdan iyisini bulamazsın." Kendi söylediğine yüzünü buruşturdu. "Bulamazsın ne la, yok aramak falan ne diyorum ben anasını satayım."

"Asker falan çıkmazsa karşıma birkaç sıfır farkla öndesin" dedim dalgasına ama Yaman hiç eğlenmedi.

"Askeriyede doktor olsam askerlerden de üstte olur muyum?"

"Ciddi misin?"

"Evet." Ciddi yüz ifadesi bana kahkaha attırdı. "Çok tatlısın şu an, askeriyede çalışmana gerek yok."

"Öne geçtim mi?"

"Hıhı, geçtin."

Memnun kalarak gülümsedi. Arabadan indik ve seyyar satıcının önündeki mini taburelere oturduk. Tavuk pilavımızı beklerken Yaman büyük montunu yine bana giydirdi. "Neden en başından beri bana montunu veriyorsun?"

Uzun boyuyla mini taburede oturması rahatsız olduğu için öne eğilmişti. "Çok üşüyorsun çünkü, kat kat giyinip geliyorsun salona." Aslında haklıydı, çok üşüyordum ben. "Ama dikkatsizsin" dedi. "Kısa süreliğine salonun dışına çıkarken üzerinde ne olduğuna dikkat etmiyorsun."

"Aslında beni dikkatsiz birine sen çevirdin bence" dediğimde anlamayarak kaşlarını çattı. "Her ihtiyacım olduğunda bana montunu vermek için gelirsen unutmayı dert etmem, beni alıştırdın."

Yaman'ın yakışıklı bir çehresi vardı ama mimiklerini ele vermeyen bir çehreydi bu. Çoğu zaman ifadesiz bakıyordu. Sert ve soğuk bakışlarının altına yerleşen gerçek hislerini her zaman yakalayabilmek mümkün değildi. Bazen ise kendini bana bile isteye açık ediyordu. Mesela şu an saklama gereği duymadığı yoğun bakışlarından şaşkınlığını da hevesini de okuyabiliyordum. "Alış zaten fındık burun," diyerek burnumun ucuna dokundu. "Sen ihtiyaç duyduğunda ben sana gelirim, aksi olmaz."

"Hiç mi? Ya aramız bozulursa."

"Bozukken de gelmedim mi?" Doğru, montumu vermem dese de vermişti.

Yine de bahsettiğim bu değildi. "Öyle değil" dedim o yüzden. "Tamamen uzaklaşırsak, daha büyük bir şeyden bahsediyorum."

Kaşlarını çattı. "Ayrılırsak yani" Benim yüz ifademi gördüğü için "Evet biliyorum bana hala tam olarak güvenmiyorsun ve hala bir ilişkide değiliz. En azından senin hayal aleminde.."

"Hayal alemimde mi?" Hayretle "Senin gözünde ilişkide miyiz?" diye sordum.

"Kendince haklısın. Seni doya doya sevmeme izin vermediğin ve bana kendini tamamen açmadığın sürece.." Elini uzattı ve saçlarımı geriye attı. Sonra yanağıma yerleşti büyük eli. "Aramızda bu mesafeler varken" Burnuma doğru kaydı parmakları yine. Burnumun ucunu okşadı. "Belki de henüz birbirimizi tanımıyorken haklısın ilişkide olmadığımızı düşünüyorsun. Zamanımız olduğunu belki de sadece flört ettiğimizi."

Düşüncelerimi ben anlatmadan bu kadar iyi çözümlemesi benim için hayret vericiydi. "Sen ne düşünüyorsun peki?" diye sordum merak ederek.

"Birbirimize yazılmışız, görünce anlarsın bazıları birbiri için yaratılmıştır. Ben salonda hiç muhabbetimiz yokken bile sana çekiliyordum kızım, bu kadar etki alanına girmişken bu gerçekten nasıl kaçabilirim Laçin? Çekinmiyorum seni istemekten, sadece benim hakkım var çünkü buna. Sende anlayacaksın sadece zamanı var."

"Nasıl bu kadar emin olabilirsin ki?"

"Senin aksine kendimi tanıyorum çünkü. Korkmuyorum sana kapılmaktan." Kalbini dinlemekten söz ediyordu, mantığını değil. Belki de aramıza çektiğim setin duvarlarını mantığımla ördüğümü düşündüğü içindi. Hem öyle hem de değildi. Korku da vardı o duvarı sağlamlaştıran, geçmişin izleri kolay silinmiyordu.

Ben sessiz kaldığımda "O yüzden" diye devam etti. "Ayrılırsak, olmasına izin vermem ama sen beni bırakırsan... Yine ihtiyacın olduğunda sana gelirim. Orada olacağımı bilirsin."

"Ne yaşanırsa yaşansın mı? Çok kızgınsan bana, yüzümü bile görmek istemiyorsan da mı?"

"Ne yaşanırsa yaşansın." Kendinden o kadar emin söyledi ki şüpheye yer bırakmadı. "Gelirim."

Yine burnuma dokunduğunda "Burnumla derdin ne senin ya" diye yükseldim bir anda. Aslında etkilendiğim hatta gereğinden fazla etkilendiğim için konuyu değiştirmeye çalışıyordum sadece. Yaptığım her şeyin sebebini anlıyormuş gibi bakarak "Kızardı" dedi gülümsemesini gizlemeden. "Hemen kızarıyor. Isırmak istiyorum fındık burnunu."

Aklıma bir anda gelen şeyle "Ben senin arkadaşın falan olmam fındık burun" diye taklidini yaptım sesimi onun gibi kalın çıkarmaya uğraşarak. "Tanıdık geldi mi?" Gülmeye başladığında omzuna vurdum. "Niye kalbimi kırmıştın aptal, en başından açmıştım sana kendimi daha."

"Arkadaş falan bizi bozar kızım ben seni kendime istiyorum diyorum hatun gelmiş arkadaşız sandım diyor." Bu sefer onun aklına gelenler sinirini bozdu. "Yavşak Göktuğ dibinden ayrılmıyordu zaten... Ya sabır!"

"Göktuğ ile meselenizi merak ediyorum."

"Bende ağzına o piçin adını almandan nefret ediyorum."

"Yaman ya, anlatsana."

"Kardeşini-"

"Orasını biliyorum ama sadece o kadarı olduğuna inanmıyorum. Var daha fazlası anlatmayacak mısın?"

"Anlatırsam ne değişecek. Bakışın değişir mi ona, inanacak mısın bana?"

"Ondan duyduğuma inanmayıp sana sorduğumda almadın mı bu sorunun cevabını?"

"Gel biraz şöyle yakınıma" dedi bileğimden tutup beni kendine çekerek. Eğildiğimde yanağımdan öptü sertçe. Çenemden de öptü ama yetinmedi boynuma indi. "Yaman, dur." dedim etrafta çok az insan olsa dahi utanarak. Boynumdan öptüğünde "Oh" diyerek geri çekildi. "Sevesim geliyor aklıma gelince bak, yerim la seni."

"En başında arkadaştık, çocukluktan bir şey. Ailelerimiz arkadaş en başında. Göktuğ hep şerefsizdi ama zararı kendineydi. Sevmesem de dert etmezdim o yüzden. Zamanla zararı kendinden çok etrafındakileri etkilemeye başladı. Takıntılı aptal, kim varsa beni isteyen o kıza kafayı takardı. Elde etmek için her şeyi yapardı."

"Bana da bu yüzden mi kafayı taktı." Masanın üzerinde duran eli yumruk oldu.

"Takamaz, sikerler. Sana kafayı takamaz!"

Bir anda gerilmesini o kadar beklemiyordum ki sakinleşmesini beklemeden "Yani takıntılı bir şey yapmadı tabi" diye devam ettim. "Ama işte bir anda salona gelip benden hoşlandığını söylemesi falan... Bu yüzden mi diye sordum."

"Hoşlanamaz ya sabır kızım sen bilerek mi yapıyorsun? Bir sıkımlık canı var şerefsizin elimde mi kalsın?"

Pilavımızı bitirdiğimiz için ayaklandık. "Ben ne desem kızıyorsun" dedim öfkeyle. "Ne dedim şimdi?"

Sert bakışları yumuşamadı. Bitirmediğim ayranı masadan alıp dikti kafasına. "Arabaya" dedi. "Üşüme daha fazla."

Arabaya geçerken konuyu kapattığımızı sanıyordum. Bindiğinde öyle olmadığını anladım. "Kafaya takamaz aklından bile geçiremez yedi ceddini- yanında küfür etmek istemiyorum ama bu piçe de küfürsüz konuşulmuyor anasını satayım."

"Tamam unut onu şimdi demedim bir şey ben, devam et sen."

"Bu sefer işler farklı. İsteyen taraf farklı. Sana nasıl içimin gittiğini biliyor pezevenk, anlaması zor değil çünkü daha önce hiç böyle görmedi." Dışarı çıktığımızdan beri ilk kez eli sigarasına gitti ama bana bakıp geri bıraktı.

"Yanımda içebilirsin."

"Yok" dedi. "Sonra içerim."

"Her neyse işte Göktuğ'dan uzak dur. Anlatacağım şeyler seni rahatsız eder boşver o yüzden."

Ne tarz şeyler anlatacaktı da dili varmıyordu bilmiyordum ama midesi bulanmış gibi duruyordu konudan. "Bana bir yanlışı olmadı ama" diye hatırlattım.

"Olamaz zaten. Yavrum sen benden harbiden nefret mi ediyorsun?" Sitem dolu sesiyle suratını astı. Kollarımı boynuna dolayıp yanağından öptüm surat asmayı kesmesi için. "Tamam ya kapattık Göktuğ bahsini. Hadi gidelim."

"Gökçe'nin evine sürüyorum" diye bilgilendirdiğinde yanağından bir makas aldım.

"Yok sana sür." Serseri hallerime alayla dudakları kıvrılsa da "Harbiden nasıl rahat edeceksen" dedi yine. "Yanlış anlarım diye korkma."

"Yaman eve gidebilir miyiz artık, yoruldum ben uykum da geldi."

"Yatağıma kokun sinerse hep isterim yalnız."

"Alışmış kudurmuştan beter" dedim kınayarak.

Sırıttı. Eşek herif sanırım ona güvendiğimi fark ettiği için keyfi yerine gelmişti. Arabayı çalıştırdı ve ben ilk kez mantığımın ardına sığınmayıp hislerimle hareket ettim ve korkmadım.

❤️‍🔥

Merhaba..

Sakin olaysız bir bölümle geldim, biraz durulalım sonra yine alevleniriz 🫠 Nasılsınız? Ben hastayım ve vize haftamdayım. Yani imdat ☠️

Continue Reading

You'll Also Like

2.4K 385 68
Her şey bir anda normal giderken bir anda onun gelmesiyle her şey değişti. Melis normal hayatına devam ederken bir anda her şeyin değiştiğini anlaya...
3.6K 307 22
" - Asta e ziua... ― Ziua pentru ce? ― Ziua pentru a ne lua la revedere. ― C-Ce? ― Nu ai idee cât de mult mi-am dorit să nu mai vină vreodată ziua...
8.2K 1.5K 22
[texting, tamamlandı] amelia: ben anıt mezar yaptırmak istiyorum. darian: bunun için çok doğru bir yerdesiniz. amelia: duyduğuma göre siz çok iyi mez...
1M 34.5K 57
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!