Dağların Çift Başlı Kurdu

By Nazlas0

363K 19.6K 6K

"Sakın, sakın Ala, aklının ucundan dâhi geçirme." Diye burnundan soludu. Sinirle bir adım attım. İşaret parma... More

1. Bölüm - Karayel Timi
2. Bölüm - Tekrar Başlıyoruz
3. Bölüm - Özlem
4. Bölüm - Tuzak
5. Bölüm - Gece ve Sela
6. Bölüm - Hoşlanıyor muydum?
7. Bölüm - Çocukluğumun Katili
8. Bölüm - Sevgilisiyim!
9. Bölüm - Çocukluk Aşkı
10. Bölüm - Gargamel ve Azman
11. Bölüm - İki Deli
12. Bölüm - Uzaktan Sevda
13. Bölüm - Yalandan Oyun
14. Bölüm - İki Aşık
15. Bölüm - Kaçış
16. Bölüm - Kıskançlık
17. Bölüm - Sevmek ve Sevilmek
18. Bölüm - Tanışma
19. Bölüm - Plan
20. Bölüm - Zincir
21. Bölüm - Yüzleşme
22. Bölüm - Karma
23. Bölüm - Ala
24. Bölüm - Takıntı
25. Bölüm - Saçlara Dokunma
26. Bölüm - Geç Verilen Hediye
27. Bölüm - Sardı Kollarına Bak
28. Bölüm - Umarım Yalan Söylüyorsundur
29. Bölüm - Tutulmayan Sözler
30. Bölüm - 7-1=7
31. Bölüm - Deliriyor muyum?
32. Bölüm - İhtimaller
33. Bölüm - Merhaba Gece
34. Bölüm - Gerçekler ve Yalanlar
35. Bölüm - Yaşattığını Yaşamadan Ölmezsin
36. Bölüm - Canavar
37. Bölüm - Ahin
38. Bölüm - Sonra, Şimdi Değil Sonra
39. Bölüm - Benden Artık Uzaklaşma
40. Bölüm - Hain
41. Bölüm - Kimdi Bu Adam?
42. Bölüm - Geçmişin Karanlık Yüzü
43. Bölüm - Kurşun
44. Bölüm - Kayıp
45. Bölüm - Zincirler
46. Bölüm - Geç Öğrenilen Gerçek
47. Bölüm - Var Mısın?
48. Bölüm - Zaaflar ve Zayıf Noktalar(+18)
49. Bölüm - Turan ve Karayel
51. Bölüm - Çilli
52. Bölüm - Engerek
53. Bölüm - Bedel
54. Bölüm - Kalbim Kalbine Ait

50. Bölüm - İsteme

3.4K 216 109
By Nazlas0

'Sınır'
'2000 okunma'
'200 yorum'
'200 oy'

WhatsApp kanalına gelmek isteyen instagramdan veya özelden yazabilir.

WhatsApp grubuna gelmek isteyen numarasını Instagramdan veya özelden yazabilir. (WhatsApp grubundakilere spoiler veriyorum ve beraber fikir yürütüyoruz :))

Yazım yanlışı olan yerlerde nokta bırakınız....:)

Bu bölümde minik bir +18 vardır isteyen atlayabilir..:?

Bu arada evet Pazar günü geldi evet Ramazan ayındayız lakin benim planladığım bir şey değil, ben bunu önceden planlanmıştım ve Ramazan ayına denk geleceğini bilmiyordum, o yüzden linçlemez iseniz sevinirim.

Sınırlar geçmeden bölümü atmayacağım, çünkü uzun soluklu bir bölüm oldu o yüzden sınır geçene kadar atmayı düşünmüyorum, umarım beni anlarsınız:)

İyi okumalaaaaar ;)

Şarkılar;

Dedublüman - Sakladığın Bir Şeyler Var

İsabel LaRosa - Eyes Don't Lie

Aydın Kurtoğlu - Hayırlı Günler Diler

Mabel Matiz - Fan

Cem Yenel - Seni O Gökyüzüne Ben Koydum

Dedublüman - Fikrimin İnce Gülü

~~~~~

Başımdaki şalı düzeltip ilerlemeye devam ettim. Ellerimde zambak vardı, beyaz zambaklar...

Yavaşça başımı çevirip arkaya baktığımda Karan'ın buruk bir tebessüm vardı, göz kırptığında gülümsedim, nefesimi vererek ilerlemeye devam ettim.

Gördüğüm görüntüyle kaşlarımı çattım, gerçekten mükemmel zamanlama ile gelmiştim.

Ayaz Baran ve Ata Barlas vardı, yani abimler...

Adım seslerimi duyunca ikiside başını kaldırıp yüzüme baktılar. Mezara geldiğimde ikiside çöktükleri yerden kalktılar.

"Ala-"

Barlas abimin lafını kesip. "Beni annem ve babam ile yalnız bırakın." Dediğimde ikiside laf etmeyerek mezarın başından uzaklaşmaya başladılar.

Derin nefes alıp yavaşça mermere oturdum, zambak buketini önüme koyup mezar taşlarına döndüm. "Ben geldim, özür dilerim anne, baba. Gelemedim bu aralar, operasyondan operasyona koştuk." Hafif güldüm.

Gözümden süzülen yaşı elimin tersiyle sildim. Bakışlarım babamın mezar taşına döndü. "Babam, oldu sonunda. Senin gibi Kıdemli Yüzbaşı oldum." Bacağımda hissettiğim tüy ile irkilip bacağıma baktım. Bir köpek gelmişti, beyazdı. Çok tatlıydı, gülümseyip elimi başına koyup okşadım. Tekrar babama döndüm.

"Yarın istemem var baba, Alperen Korgeneral'den isteyecekler beni." Burnumu çekip gözlerimi kırpıştırdım. "Keşke sen olsaydın babam, keşke senden isteseler di beni." Annemin mezarına baktım. "Annem ile hazırlasaydık her şeyi, sende kızımı vermem ben diğe tuttursaydın." Yanımdaki köpeğin havlaması ile hafif güldüm. Köpek başını dizime koyduğunda gülümsedim.

Elimi babamın mezarında olan toprağa koydum. "Keşke, keşke deseydiniz baba. Bir abim daha olduğunu deseydiniz. Böyle daha mı iyi oldu?" Başımı arkaya çevirip beni izleyen üç adama baktım.

Biri bana hem abi hem baba olan Ata Barlas Doğu'ydu.

Biri bana hem arkadaş hem abi olan Ayaz Baran Doğu'ydu.

Diğeri ise benim hayatımın aşkı olan Karan Çevik'di.

Bugün bir karar vermiştim, ve o kararı bu akşam iki insana da açıklayacaktım.

Önüme dönüp zambağın yarısını babamın mezarına, yarısını da annemin mezarına yerleştirdim. Köpek başını dizimden çektiğinde ayağa kalkıp ilerlemeye başladım.

Karan'ın yanına geçtiğimde abimler gözümün içine bakıyordu, dudaklarımı ıslattım. "Bir kaç, bir kaç saat sonra ikinizde benim evimde olun." Dediğinde ikiside yavaşça başını salladı.

Karan kolunu belime doladığında ilerlemeye başladık. Başımı Karan'ın göğsüne yasladım. "Ne yapacaksın?"

"Bilmiyorum desem, inanır mısın?"

Güldü. "Sen ne dersen de, ben senin dediğin her şeye inanırım."

Bu sefer gülen ben oldum. "Ne yapacağımı bilmiyorum, kalbim affet diyor, aklım ise hem affet hem affetme diyor." Adımlarımı durdurup Karan'a baktım, gece mavisi gözlerine. "Ne yapacağım ben Karan?"

Elini yanağıma yerleştirdi. "Buna ben karar veremem Ala'm, bu senin bileceğin bir iş. İstersen affedersin, istemez isen affetmezsin. Ama bu kararı vermeden önce iki abini de dinlesen bir iyi olur."

Başını hafif omzuma doğru yatırdım. "Öyle mi diyorsun?"

Tebessüm ederek başını salladı. "Öyle diyorum Yüzbaşım."

Güldüm. "Karargah dışındayız, bana Yüzbaşım demene gerek yok, biliyorsun değil mi?"

Omzunu silkti. "Biliyorum, ama hoşuma gidiyor."

"O hoşuna gidenlerin arasında neler var?"

Düşünür gibi yapıp bana baktı. "Orman yeşili gözlü, eski kül yeni kan kırmızısı saçlı, bir diğer adı Gece olan bir Kıdemli Yüzbaşı." Dediğinde güldüm.

Aklıma gelen şeyle hızla Karan'a baktım, şaşırmış duruyordu. "Ne oldu yavrum?"

Elini tutup arabaya doğru ilerledim. "Sana bir sürprizim var Yüzbaşı."

"Nasıl bir sürpriz?"

"Eve gidince görürsün."

Evde malzemelerin olması gerekliydi, umarım evde malzemeler vardı.

Yaklaşık yarım saat sonra eve geldiğimizde Karan'ı hala sürüklüyordum. Kendisi olayı anlamasa bile laf etmiyordu.

Banyoya geldiğimizde kaşlarını çattı. "Ala'm, yavrum ne oluyor?"

Dudaklarımı birbirine bastırıp kollarımı boynuna doladım. "Tekrar eski saçıma dönmemi ister misin?" Dediğimde sustu, kaşlarımı çattım. Tam ağzımı açıcakken beklemediğim bir anda dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Kollarını belime doladığında elimle ensesini okşamaya başladım.

Kollarını belimden çekerek aşağı doğru kalçama kaydı, kalçamdan tutup havaya kaldırmasına izin verdim, mermere oturttuğun da dudaklarımız ayrıldı, güldüm. Elimi saçında gezdirdim. "Saçımı tekrar kül kahvesi yapar mısın Karan?"

Şaşkınlıkla gözleri irileşti, lakin göz bebekleri parlıyordu, yüzünde mutlu bir tebessüm oluşmuştu. Yavaşça başını salladığında dudaklarını alnıma bastırdı.

Kan kırmızısı saçlarımı seviyordu lakin kül kahvesi saçlarımı ayrı bir seviyordu.

~~~~~

"Karan, burnuma neden sürüyorsun!" Diye kızdığım da gülmüştü, adi!

"Elim çarptı güzelim, sileyim hemen." Diyip arkamdaki ıslak mendili alıp burnumda olan saç boyasını sildi.

"Allah'tan saçımı kendi rengine boyatıyorum, kızıla tekrar boyasaydım yüzüm pancara dönerdi." Dediğimde aynaya baktığımda kaşlarını çatmış bir vaziyette bana bakıyordu.

"Sus, kullanma o cümleyi bana geliyorlar." Hayretle Karan'a baktım.

"Ne yani, saçım kızıl diğe sevmiyormuydun lan sen?"

Yutkundu. "Yok Ala'm ben seni her halin ile seviyorum ama kül kahvesi saçlarını ayrı bir seviyorum."

"Allah razı olsun ya." Dediğimde güldü.

Karan ile yarım saattir saçlarımı boyamaya çalışıyorduk, ilk saçımı açmıştık sonra ise boyayı sürmüştük.

"Ne kadar bekleyeceğiz?"

Dudaklarımı ıslattım. "Yaklaşık yarım saat bekleyeceğiz, sonra da yıkayacağım."

Ofladı. "Uzun bir süre, beklemekten nefret ettiği artık!" Dediğinde güldüm.

"Yapacak bir şey yok Yüzbaşı, bekleyeceksin." Diyerek kollarımı boynuna doladım. Sağ elimi yavaşça saçına daldırıp sevmeye başladım.

Tebessüm ederek alnını alnıma yasladı. Kaşlarımı çattım. "Karan, boya bulaşacak."

Omzunu silkti. "Bulaşsın."

Nefesimi verdim. "Karan'ım, sevgilim, boya bulaşınca alnın kahverengi olucak."

"Olsun, banane. Beni senden bir boya mı uzak tutacak?"

Güldüm. "Asla Karan. Asla bizi kimse birbirimizden uzak tutamayacak."

"Biliyorum, asla birbirimizden uzak kalmayacağız." Diyerek yavaşça geriye çekildi. "Sence, sence de biz bir mutlu sonu hak etmiyor muyuz?"

Tebessüm ederek başımı salladım. "O kadar çok şey yaşadık ki, beraber olsun, ayrı olsun. Çok şey yaşadık, iyi veya kötü, o yüzden bence de biz bir mutlu sonu hak ediyoruz." Dememle yavaşça başını salladı, alnını alnıma yaslayıp elini yanağıma yerleştirdi.

Tam ağzını açıcakken çalan telefonu ile oflayarak geriye çekildi. Cebinden telefonu çıkarıp tekrar ofladı. "Ne oldu Karan?"

"Galiba bizim akrabaların hepsi aramaya başlamış, baksana." Diyerek telefonunu bana gösterdi, bir sürü cevapsız çağrı ve mesaj vardı.

"Oha." Hızla Karan'a baktım. "Senin bu kadar akrabanı ben nasıl eve sığdıracağım Karan!"

"Doğru söylüyorsun, o zaman yarısını bizim eve alırız yapacak bir şey yok. Evler karşı karşıya zaten, olur mu?" Dediği şey mantıklıydı, yavaşça başımı salladım.

"Olur, ama sizin erkeklerle evi toparlamanız lazım."

Kaşlarını çattı. "Evi toparlamak derken güzelim?"

Nefesimi vererek kalçamı mermere yasladım. "Sen, Emre, Ayaz ve Barlas abim, Kartal, Hüseyin, Boran, Dağhan, Kara, Poyraz ve Sezgin abi sizin evi silip süpüreceksiniz." Turan Timi de olacaktı çünkü Leylim'in kuzeninin nişanı vardı ne de olsa, onlarda temizleyecekti.

Dediğime şaşırmamış olup başını salladı. "İyi olur, sizde kızlar ile burayı halledersiniz. Lakin nolursun Ayaz ve Barlas'ı benden uzak tut. İkiside kesin ağzıma sıçar."

Güldüğümde Karan kaşlarını çattı. "Komik mi Ala gerçekten?"

Başımı salladım. "İki abim var Karan ve sen ikisinden de mi korkuyorsun?"

"Hayır ya, ne alakası var. Sadece tartışmak istemiyorum çünkü gerçekten ortada kalmaktan çok bıktım." Diye isyan ettiğinde ona hak verdim. Çünkü haklıydı, iki abim vardı ve ikiside birbirinden deliydi.

"Tamam, akşam ben bunu konuşurum onlarla. Hadi sen çık, ben biraz oyalanayım. Sende akrabalarını ararsın."

Başını sallayıp göz kırptı ve banyodan çıktı, onun bu haline gülüp aynadan kendime baktım.

Saçlarım annemin saçlarına tekrar benzeyecekti, gözlerim tıpkı babamın gözlerinin rengiydi. Eski Ala oluyordum, eski Balca. Lakin eski Gece değildim.

Yaklaşık bir on beş dakika sonra saçımı yıkadım, kurutma makinesini kapatıp yerine koydum, aynanın karşısına geçip kül kahvesi olan saçlarımı elimle düzelttim. Eskiye dönmüştüm.

Eski ben olmuştum. Lakin eski olduğumu gösteren tek şey saçlarımdı, yüzümdeki iz, ensemdeki damga, bunlar eski değildi. Asla da eski olamayacaktı.

Ölene kadar bu izleri bedenimde taşıyacaktım.

"Hadi Ala!" Karan'ın içerden bağırması ile hafif güldüm.

"Geliyorum!" Diye bağırıp kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda Karan balkonda telefon ile konuşuyordu.

"Yarın babaanne, geleceksiniz inşallah?"

Adımlarım durdu, yarın bizim istememiz vardı.

"Sakın babaanne, o kızı getirmeyin. Yoksa Ala'yı kimse tutamaz." Demesiyle kaşlarımı çattım.

O kız derken?

Kim oluyordu lan o?

Karan ofladı. "Babaannecim, tamam uzaktan akraba olabilir ama ben onu isteme töreninde görmek istemiyorum." Durup karşı tarafı dinledi.

"Tamam babaanne tamam, ama söyleyin. Benden uzak olsun." Diyerek telefonu kapatıp arkasını döndü, dönmesiyle kaşları havalandı.

"Ne oldu Yüzbaşı, neden öyle bakıyorsun?" Göz kırptım, yutkunup telefonu cebine koydu ve tam karşıma geçti.

Elini yanağıma yerleştirdi, diğer eli ile de saçlarımı okşadı. "Hoşgeldin, Ala'm, bana tekrar hoşgeldin."

Tebessüm ettim. "Hoşbuldum Karan, hoşbuldum."

Gülümsedi, o gülüşe bir ömür bedeldi. "Birazdan gelirler."

Anlamadığım için kaşlarımı çattım. "Kim gelirler?"

Hafif güldü. "Yüzbaşım galiba sizin kafanız bi gitti, abinler gelecek ya güzelim." Dediğinde anlamış şekilde başımı salladım.

"Onu ben hepten unuttum ya!" Dediğimde ise güldü.

"Bende bir kaç parça kıyafetin var güzelim, giy onları öyle git." Başımı salladım ama sonra kaşlarımı çattım.

"Benim kıyafetlerimin sende ne işi var lan?"

Kaşlarını çattı. "Ben soruyor muyum sana, benim kıyafetlerim neden senin odanın her yerinde diğe?" Dediğinde bakışlarımı kaçırdım, hafif güldü. "Yaaa, o yüzden ne sen bana sor, ne de ban sana sorayım yavrum."

Oflayarak başımı salladım. "Peki Yüzbaşı, sormadım say." Diyerek dolaba doğru ilerledim, rafta gördüğüm tişörtü alıp yatağın üzerine bıraktım, Karan'ın yanımda olmasını umursamayarak üzerimi çıkartıp yatağa koyduğumda derin bir nefes almıştı. Yandan Karan'a baktığımda bakışları göğsümdeydi.

Güldüm. "Hayrola Yüzbaşı, pek seviyorsunuz galiba?"

Yavaşça başını salladı. "Pek ne kelime, çok seviyorum kendilerini." Dediğinde tekrar güldüm, yatağın üzerinden tişörtü alıp üzerime geçirdiğimde oflamıştı.

"Şimdi ben gidiyorum, yarın akşama kadar beni göremeyeceksin." Kaşlarını çattı.

"Sebep, neden göremeyeceğim seni?"

Ters ters Karan'a baktım. "Yarın hani bizim bi isteme törenimiz var ya Karan? Ondan olabilir mi acaba?"

Ofladı. "Of ya, kabul etmiyorum ben."

Kaşlarımı çattım. "Niyeymiş o?"

Sorduğum soruyla bi durdu, düşündü. "Sensiz uyuyamıyorum." En sonunda bulduğu cümle buydu.

"Uyursun Yüzbaşı, gayet güzel uyursun. Ha uyuyamaz isen git Emre ile yat."

Kaşlarını kaldırarak hayretle bana baktı. "Şaka yapıyorsun şuan?"

Dudaklarımı dişleyerek başımı iki yana salladım. "Hayır yapmıyorum, katlanacaksın Yüzbaşı bensiz bir güne, ha katlanamaz isen buyur kapı orada."

Masum masum bakıyordu şuan. "Ama Ala ya, yapılır mı insana?"

Başımı salladım. "Yapılır, yapılır. Çok ta güzel yapılır. Hadi kaçtım ben." Diyerek eşyalarımı alıp hızla evden çıktım.

Derin nefes alarak anahtarı kilide sokup kapıyı açtım ve içeriye girdim. Evde şuan sadece Ayaz ve Barlas abim vardı.

Eşyalarımı komidine bırakıp içeriye geçtiğimde ikiside koltuğa oturmuş bir vaziyette beni bekliyorlardı. Geldiğimi duyunca başlarını kaldırıp bana baktılar, ikisininde bakışları saçlarımdaydı.

"Ala." Bakışlarım Barlas abime döndü. "Efendim?" Dediğimde yutkundu. "Saçların, eskisi gibi olmuş."

Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım. "Evet, boyadım. Artık acımıyor." Diyip karşılarında olan koltuğa oturdum. "Anlatın."

Barlas abim Ayaz abime baktı, Ayaz abim başını salladığında Barlas abim geriye yaslandı, bakışlarım Ayaz abime döndü. Derin nefes alıp anlatmaya başladı. "Bir gün karargaha gitmiştik, annem, ben, Barlas ve babam. Barlas daha bebekti. Ben arka bahçeye gitmek istemiştim, zambaklar vardı çünkü. Annem ekmişti, çok seviyordu. Babam ve annemden izin alıp arka bahçeye gittim, anneme zambak götürmeye." Diyip yutkundu, doğruydu. Arka bahçede hâlâ zambaklar vardı. "Bir adam geldi, annen seni çağırıyor dedi, tamam dedim, gidelim. Ben hep bildiğim yönden giderken izin vermedi, yanlış yön dedi. Ben inanmadım, tam bağıracak iken kucağına aldı beni, zambaklar elimden kaydı, kurtulmaya çalıştım olmadı, küçüktüm. Altı yaşında ya varım ya yokum."

Yutkundum, Ayaz abim teröristler tarafından karargahtan kaçırılmıştı. Başımı hafifçe salladığımda anlatmaya devam etti. "Bayıltmışlar beni, uyandığımda bir bodrum katındaydım, sırf Rita ve Enver'in oğlu olduğum için kaçırılmıştım, yaklaşık dört yıl, belki üç yıl. Pek hatırlamıyorum oralarını, orada kalmıştım. Türlü türlü işkenceler gördüm, sırf annem ve babamın isimlerini ve bir kaç bilgi için onca yıl orada kalmıştım."

Sol gözümden yaş süzüldü. Silmedim. "Peki, nasıl kaçtın?" Diye sordum titreyen sesim ile.

Tebessüm etti, buruk bir tebessümdü. "Bana orada bir asker yardım etti, o asker kim bilmiyorum ama onun sayesinde kaçtım oradan. Eğer o olmasaydı ya ölmüştüm, ya da zorla onlardan biri olmuştum. "

Oflayarak elimi saçıma geçirdim. "Kaçtıktan sonra hiç mi aramadın bizi?"

Güldü. "Aradım Ala, aramaz olur muyum? Lakin nerede olduğumu bilmiyordum, üzerim yırtık pırtıkdı, kimse benim bir asker evladı olduğuma inanmadı. Herkes beni bir dilenci zannetti." Gözleri gözlerime değdi. "Türk Devleti'nin Polisi bile bana inanmadı Ala." Burnunu çekti.

Gözlerim irileşti. "Nasıl?" Titreyen sesimle Barlas abimin bakışları beni buldu. "Nasıl inanmazlar!"

Omzunu silkti. "Bilmiyorum." Dedi nefesini vererek. "Ama sonra karşıma bir adam çıktı, kendisi askermiş. Benden bir şekilde haberdar olmuştu."

Kaşlarımı çattım. "Kim di o asker?"

"Kayra. Kayra Tümgeneral." Dediğinde şaşkınlıkla Ayaz abime baktım.

Kayra Tümgeneral. Kayra Tümgeneral nasıl olurda bir abim daha olduğunu benden saklardı?"

"Bu, bu bana söylenmedi."

"Bana da söylenmedi Ala'm." Barlas abime baktım, gözleri kızarmıştı, yüzünde buruk bir tebessüm vardı.

Ayaz abime baktım. "Neden söylenmedi bize?"

Derin nefes aldı. "Annem ve babam öğrenirlerse yaşadığımı güçsüz düşüceklerini söyledi. Çünkü annem ve babam ben yokken ortalığı ayağa kaldırmış. Öfke ve kin bürümüş bedenlerini, kimselere acımıyormuş. Tümgeneral'de bu güçleri gider diğe söylememiş."

Kaşlarımı çattım. "Bu çok saçma! Neden güçleri düşer diğe söylememiş?"

"Saçma değil Ala, çünkü Kayra Tümgeneral bir gün annemden bir şey duymuş. Ve bunu tek duyan o değilmiş, tüm Tim üyeleriymiş, demiş ki 'Oğlumu bulup mesleği bırakacağım, çünkü ben dayanamıyorum. Bir seçim yaparsam oğlumu ve doğacak çocuklarımı seçerim.'"

Durdum, böyle bir şey duymuştum, annemin terör estirdiği bir dönem olduğunu biliyordum. Kimseye acımadan öldürüyordu, tıpkı benim gibi.

Kayra Tümgeneral haklıydı, annem haklıydı, babam haklıydı, Ayaz abim haklıydı.

"Tamam, anladım. Peki nasıl Jandarma Özel Harekat'a katıldın?"

"Pek zor olmadı, bir gün annemi ve babamı görebilecek umuduyla hırsla katıldım, okulu bitirdim. Tabi başka kimlikle, Kara Harp okumak istedim, zaman Özel Kuvvetler'e geçmek istedim, lakin bedenimdeki yaralardan dolayı olmadı. Bende Jandarma Komando Okulu'nu bitirdim, oradan sonra da Kayra Tümgeneral tarafından sıkı bir eğitime tâbi tutuldum."

"Okulu bitirip mezun olduğumda Mardin'e geldim, evimizin önüne. Lakin beklemediğim şey evin paramparça durmasıydı."

Kaşlarımı çattım. "Ev hâlâ aynı mı?" Diğe sordum Barlas abime. Yavaşça başını sallayınca Ayaz abime tekrar baktım.

"Aynıymış, oradaki bir teyzeye sordum. Seneler önce gece yarısı bir saldırı sonucu annemin ve babamın şehit düştüğünü öğrendim. Barlas'ı sordum, Hava Harp'e katıldığını öğrendim, sonra kadın bana seni söyledi. Beklemiyordum, anneannemizde kaldığını, lakin Kara Harp'te okuduğunu öğrendim." Anneannem cümlesini derken yüzünü buruşturmuştu, güldüm.

Kaşlarını çattı. "Neye güldün?"

Burnumu çektim. "Aynı nefret galiba?" Dediğimde yaptığım imayı anlamış şekilde gülerek başını salladı. Barlas abim ise kaşlarını çatarak bize bakıyordu, anlamamıştı. "Peki, neden Barlas abimin karşısına çıktın da benim çıkmadın?"

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Barlas bir konuda doğru söyledi, evet bir operasyonda tanıştık. Lakin ben sonradan dayanamayarak söyledim. Söylediğim içinde üstler sağolsun iki yıl hem ben hem Barlas uzaklaştırma aldık. Bu yüzden ikimizde bu şekilde kaldık, lakin sonra üst üste ikimizde operasyonlara gönderdiler, başarılı olduğumuz için Binbaşı rütbesine ulaştık." Diyip bitirmişti.

Etrafta sessizlik vardı.

Lakin benim beynimde sessizlik yoktu.

Nefesimi vererek dirseklerimi dizime koydum, başımı ellerimin arasına koydum.

Ne yapacaktım ben şimdi?

Affetmek istiyordum, bir abim vardı, ama bir abim daha olmuştu.

"Affedebilir misin bizi Ala?" Ayaz abimin sorduğu soru ile başımı kaldırdım.

Yutkundum. "Ben, Ala Balca Doğu, bir kaç gün sonra Çevik olacağım. Benim annem ve babam şehit düştü, bir abim var." Dediğimde Ayaz abim yutkundu, boğazımı temizledim.

"Vardı yani." Bir Ayaz abime bir Barlas abime baktım, tebessüm ettim. "Artık benim iki abim var, biri Ata Barlas Doğu diğeri ise Ayaz Baran Doğu." Dediğimde ise ikisinin yüzünde de tebessüm oluştu, ayağa kalkıp kollarımı açtım. "Kardeşinize hemen şimdi sarılmazsanız artık abi ne bilemeyeceğim." İkiside gülüp ayağa kalktı ve hızla yanıma gelip sarıldılar."

Ben Özel Kuvvetler'den Karayel Timi'nin Komutanı Kıdemli Yüzbaşı Ala Balca Doğu Çevik, annem ve babam saldırı sonucunda şehir düşmüştü, iki abim vardı. Ayaz Baran ve Ata Barlas.

İkiside yüzündeki mutluluk ile geriye çekildiler, kaşlarımı çatarak işaret parmağımı doğrulttum. "Bana bakın, eğer benden bir şey saklıyorsanız, ikinizide bu sefer gerçekten öldürürüm ha."

Ayaz abim gülerek başını salladı, kolunu omzuma atarak kendine çekti. "Valla ben bir şey saklamıyorum, Barlas'ı bilemem ama." Dediğinde sorgulayıcı bakışlarımı Barlas abime çevirdim.

"Abi?"

"Ya ne saklayacağım senden Ala. Bir şey saklamıyorum merak etme."

"Allah razı olsun abi ya!" Dediğimde güldü. "Bu arada bir saat sonra Karan'ın evine geçiceksiniz, Tim'in erkekleri de orada olucak. Tek Tim Karayel olmayacak, Turan Timi de orada olucak ve evi silip süpüreceksiniz." İkisininde gözleri irileşti.

"Nasıl?"

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bildiğiniz, hem siz ikiniz neden öyle şaşırdınız?" Dedim gözlerimi kısarak.

Ayaz abim elini ensesine atıp kaşıyormuş gibi yaptı. "Ya Ala biz ne anlarız temizlikten?"

"Yazıklar olsun ya! Yarın benim istemem var ve o kadar çok kişi gelecek ki sığmayacaklar eve ve ben sizden diğer evi de temizlemenizi istiyorum ikinizde isteğimi geri çeviriyorsunuz! Karan bile ağzını açmadı direk tamam dedi, ayıp ya." Diyerek somurtmaya başladım.

Duygu sömürüsü online.

Barlas abim kaşlarını çattı. "O dümbelek tamam mı dedi?"

Kaşlarımı çattım. "Kocama dümbelek deme abi!" Diye kızdığımda hayretle bana baktı.

"Abo, bu kız iyice kendisini Karan'ın karısı belledi."

"E zaten Karan'ın karısı olacağım abi, başka istediğin var mıydı?" Dedim ters ters.

Ayaz abim kolunu omzumdan çekti. "Hop hop, dur kız bakalım. Ben kardeşimi hemen vermeyeceğim. İki üç kere gidip gelsinler, belki veririm."

Gözlerim irileşti. "Abi hele ki öyle bir şey yap, vallaha ilk seni sonra Barlas abimi vururum sonra da kaçarım." Dediğimde ikisininde gözleri irileşti.

"Nereye kaçıyorsun yavrum sen?" Barlas abime bakarak sırıttım.

Başımı hafif öne eğerek. "Karan'a." Dedim son harfi uzatarak.

Barlas abim gözlerini kıstı. "Hele bi kaç, bak ben ne yapıyorum."

"Ne yapacaksın abi Allah aşkına! Hiçbir şey yapamazsın, hele yap o zaman ne Ala'yı ne de Balca'yı görürsün karşında. İkinizinde göreceği kişi Gece olur beyler haberiniz olsun."

İkiside şok olmuş şekilde bana bakıyordu, ben ise gülmeye başladım. "Kalırsınız böyle göt gibi."

Ayaz abim Barlas abime döndü. "Bu kızdan harbi korkulur. Kardeşim diğe demiyorum ama gerçekten korkulur." Dediğine gülerek beline sarıldım. Saçımın üzerini öpüp iyice kendine çekti.

"Gerçekten dışlanıyorum diğe düşünüyorum artık." Barlas abimin dediğine ikimizde güldük.

"Gel buraya gerizekalı." Ayaz abimin dediği şeye kahkaha attım, galiba iki abimle daha fazla eğlenecektim.

~~~~~

Yazardan...

"Akşam akşam temizlik, ciddi miyiz Balca?"

Balca Nisa'ya dönerek başını salladı. "Gayet ciddiyim Nisa, ha eğer istemiyorsa-." Lafını bölen şey Nisa'nın ters bakışları olmuştu.

"Bence onu hiç deme Balca, valla bak zararlı çıkarsın."

Güldü Balca. "Heh şöyle." Kızlara döndü, Sena, Nisa, Su, Ada, Leylim, Ecrin, Sude ve Şeyma vardı. Şeyma'nın doğumuna az kalmıştı o yüzden o yemeklerin birazını yapacaktı. "Şimdi Sena ve Sude, siz tuvaletleri temizleyeceksiniz. Malzemeler zaten tuvalette duruyor." İkiside başını sallayarak tuvalete doğru ilerledi.

Karan'ın olduğu aşiret biraz titiz hatta baya titizdi, Leylim Balca'ya demişti ve Balca içinde olan minik bir korku ile herkesi çağırıp evleri temizlettiriyordu.

"Ecrin, Su ve Ada. Sizde mutfağı halledin, malzemeler zaten mutfakta var. Ada yerlerini biliyor."

Ada başını salladı. "Tamamdır yengem."

Balca bi donup kalmıştı, ilk defa Ada yengem demişti ve ister istemez garipsemişti.

Leylim Balca'nın bu haline güldü. "Kuzen, böyle pat diğe söylenir mi ya? Dondu Balca." Demesiyle herkesin bakışları Balca'a döndü ve hepsinin gülmesi bir oldu.

Nisa gülmesini kesip Balca'nın yanına geçti, kolunu omzuna attı. "Tamam hadi keselim gülmeyi, yapmamız gereken bir sürü iş var daha." Demesiyle Ada, Su ve Ecrin mutfağa ilerlediler.

Şuan odada kalan kişiler Nisa, Balca, Leylim ve Şeyma'ydı.

Balca nefesini vererek Şeyma'ya baktı. "Abla, biz Leylim ile yerleri falan silip süpürelim. Sonra sen tozları al, Nisa'da camları silsin."

Şeyma gülümseyerek başını salladı. "Tamam güzelim, ben kızlara bakayım siz bana haber edersiniz." Diyerek salondan çıktı.

Nisa yüzündeki keyifli ifade ile telefonunu çıkartıp bir şarkı açtı.

Mabel Matiz - Fan.

Leylim ile Balca gülerek Nisa'ya baktı.

"E başlayalım o zaman." Balca kül kahvesi olan saçlarını sıkı bir topuz yaparak odanın ortasında olan masanın yanına geçti, Leylim'de siyah saçlarını toplayıp Balca'nın karşısına geçip masayı kaldırıp duvara götürüp diktiler.

Nisa ise kızıl saçlarını hızla örüp leğene doğru eğildi, suyun içine biraz çamaşır suyu ve biraz cam temizleyici ekledi. Avuç içinde olan nasırlardan dolayı bir eldiven giyerek yanındaki bezi alıp leğene daldırdı, suyunu sıkıp cama doğru ilerleyip silmeye başladı.

Balca halıyı toplayarak yine masanın yanına duvara dikti, Leylim ise koltukları çekiyordu.

"Deli duman alabora kalbim, yel arıyor sebebime talip." Leylim'in şarkı sözlerini söylemesine Balca eşlik etmeye başladı. "Kumaşı da nereli bilinmez, yanmaz ütülenmez." Bu sefer Nisa'da eşlik etti. "Kimlere kalmış o bahçen? Çalısı dikenime müşahit, bu kadarı nefreti aşktır. Yıkanmaz çitilenmez."

Hepsi gülerek odayı temizlemeye devam ettiler. Bu sırada mutfakta güzel şeyler geçiyordu.

Bir adet dedikodu ve temizlik.

"Ama varya adam asla doğruyu söylemiyor. Aynen abicim en çok sen haklısın davada, sanki avukat anasını satayım ya!" Ada söylene söylene ocağı silmeye devam etti, güzelce tel ile üzerinden geçiyordu ve pırıl pırıl yapıyordu.

"Valla Ada sen yine iyisin, karşında olan adam yine bir nebze akıllı. Sen bir de dağda olanları gör, diyor ülkem var, nerde acaba o ülken senin?" Ecrin'de dedikoduya katılıp çekmecelerin içini silmeye devam etti.

"İkinizin meslekleri çok güzel ya, beni koşturup duruyorlar. Bir gün dinlensem şükür diyeceğim. Ama yok! Su gel, Su git, Su acile bir vaka gelmiş koş bak. Tek doktor ben miyim acaba diye bir düşünüyorum artık. Ama Allah'tan artık karargahta olucam."

Ada başını ocaktan çekip bulaşıkları yıkayan Su'ya baktı. "Hadi be, abimlerin karargahında doktor olarak mı çalışacaksın?"

Su gülerek başını salladı. "Evet, benim için daha iyi olucak. Ama tek korkum o karargahta revirde Kartal'ı görmek olur." Sesi sonlara doğru keyifsiz çıkmıştı.

Ecrin başını çekmeceden çekip Su'ya baktı. "Eğer karargahtaki revire bir asker gelirse ya eğitim sırasında bir şey olmuştur, ya da hastalanmıştır Su. Merak etme." Ecrin'in dediği şeyle Su'nun yüzü tekrar gülmüştü.

"Ecrin." Ada'nın Ecrin'e seslenmesiyle Ecrin Ada'ya döndü. "Efendim?"

"Galiba sizin Tim'de olan Dağhan ile sevgiliymişsiniz?" Dediğinde Ecrin gülerek başını salladı.

"Evet, var bende de bir ayı. Ama seviyorum o ayıyı." Ecrin'in dediğine ikiside güldü.

Bu sırada Sude ve Sena tuvaletleri temizliyordu. Biri kuveti, diğeri ise klozeti. "Allah'ım, belimi hissetmiyorum!"

Sena Sude'ye katılarak başını salladı. "Kesinlikle sana katılıyorum şuan, neden aşiret?"

Sude'nin gözleri irileşti. "Aaa, deme öyle. Aşiret gayet güzel, bir aşirete gelin gitmek isterim."

Sena hayretle Sude'ye baktı. "Sonra üzerine de kuma gelsin. Nasıl fikir?"

Sude gözlerini kıstı. "Öyle denir mi? Gel sık göğsüme daha iyi be Sena." İkiside güldü.

Şeyma ise arada gizli gizli çileklerini yiyordu, ama halinden mutluydu.

Lakin bu hallerden mutlu olmayan bir kaç insanoğlu vardı.

"Hep senin yüzünden." Karan çatmış kaşlarını Barlas'ın ne dediğini anlamayan çalışıyordu.

"Ne diyorsun oğlum sen?"

"Evlenmesen olmaz kardeşimle, senin yüzünden ben ev temizliyorum şuan." Demesiyle Karan kaşlarını kaldırıp Barlas'a baktı.

"Öyle mi?"

Barlas başını salladı, tam ağzını açıcakken. "Barlas, abicim. Sus bence, Ala ne demişti?" Ayaz'ın hatırlatmayı ile Barlas gözlerini devirip sustu.

Karan ise olayı anlamaya çalışıyordu. "Ala ne dedi?"

Ayaz Karan'a döndü. "Anlatırım sonra, e nerede Turan Timi?" Demesiyle kapının çalması bir oldu.

"Geldiler işte, getirene kadar canım çıktı." Diyip tam gidicek iken Ayaz durdurdu. "Sen dur ben bakarım, bu Komutanları ile bi tanışmam gerek. Neden olmasın?" Ayaz'ın yüzünde keyifli bir sırıtış oluştu. Kardeşi ile uğraşan biriyle uğraşmak keyif vericiydi.

Karan ise gülerek Ayaz'ın arkasından baktı, sonra ise bakışlarını Karayel'e dikti. Emre, Kartal ve Hüseyin oturmuş birşeyler yiyorlardı. Sezgin ise bu üçlüye garip bakışlar atıyordu.

Karan kaşlarını çattı. "Temizlik öncesi yemek mi yiyorsunuz oğlum siz?" Demesiyle üçü birden Karan'a baktı, Emre hemen elindeki çubuk krakeri bırakıp Karan'ın yanına geçti.

"Valla Karan, benim bir suçum yok zorla yedirdiler." Emre'nin dediği şeyle Kartal ve Hüseyin hayretle Emre'ye baktı.

"Vay piç, ne satıcı çıktın oğlum sen." Dedi Kartal gözlerini kısarak, evde oldukları için rütbe yoktu.

Karan rütbe seven bir insan değildi, sadece karargahta rütbesini kullanırdı Yüzbaşı Karan Çevik oluyordu, lakin karargah dışında Karan Çevik'ti.

"Sensin piç pezevenk."

Bu sırada Ayaz kapıyı açıp Turan Timi ile karşılaştı. Gördüğü kişi ile şaşırmıştı, Agir'i beklemiyordu. Agir'de Ayaz'ı beklemiyordu.

"Ayaz?"

"Kara?" İkiside birbirine şaşkın bakışlar atıyordu.

Ayaz ve Agir bir operasyonda tanışmıştı, arkadaşlardı lakin bir kaç senedir görüşemiyorlardı.

"Senin ne işin var lan burada?" Agir eve girip Ayaz'a sarıldı, dostça sırtına iki kere vurup geriye çekildi.

Ayaz kaşlarını çattı. "Kız kardeşim nişanlanıyor, sen?"

Agir şaşkınlıkla Ayaz'a baktı. "Gece senin kardeşin mi?"

Ayaz başını salladı. "Evet, o sana bahsettiğim kavuşamadığım kardeşim Gece."

Agir'in şaşkınlığı kat kat artıyordu. "Nasıl ya?"

Ayaz güldü. "Hadi geç içeriye, arkada kaldılar zaten." Diyip içeriye geçtiğinde Turan Timi'nin askerleri Ayaz'ı takip etti.

Karan Agir'i görür görmez kaşlarını çattı, Balca'ya olan tavrı yüzünden sevmemişti. Ama laf edemezdi çünkü Agir'in neden böyle davrandığını bilmiyordu.

Bunu bilen tek kişi Ayaz ve Agir'in kardeşiydi.

Agir kimseye güvenemiyordu, kimse ile arkadaş, dost olmak istemiyordu. Travma kalmıştı Agir'e, küçükken ona edilen zorbalıklar, dışlamalar, iftiralar. Bunlar Agir'in kimseye güvenmemesini sağladı, ve herkesin ondan nefret etmesine.

Herkes ondan nefret etsin istiyordu, herkesten nefret kazanmak istiyordu. Çünkü Agir sevilecek bir çocuk değildi, sevilecek biri değildi.

Kim annesi tarafından sevilmezdi, hor görülürdü, terk edilirdi?

Agir'in annesi onu sevmemişti, yüzüne baka baka nefretini kusmuştu. Agir'in annesi onu küçükken terk etmişti, Agir'in ise tek dayanağı kardeşi ve babası kalmıştı.

Lakin o senenin sonunda Agir'in babası halat ile boğularak öldürülmüştü, kimin yaptığını kimse bilmiyordu.

Kısacası Agir kendisini sevmiyordu, kendisinin sevilmesini istemiyordu.

Agir nefesini vererek Karan'a baktı, o bakışları gördü, hafif sırıttı, kendince güldü. Kimse görmese bile o gülümsemenin içinde bir çok şey yatıyordu.

"Niye geldik biz buraya?" Diye sordu Karan'a bakarak.

"Alev rica etti sizi çağırmamı, evi temizleyeceğiz."

Agir'in kaşları çatıldı. "Sebep?"

Karan ters bakışlarını Agir'e dikti. "Yarın bir isteme töreni var Üsteğmen, hatırladın mı? O isteme töreninde sizde bulunacaksınız. Nasıl olsa Timi'nde bulunan bir askerinin kuzeniyim, hem Ayaz Binbaşı ile de arkadaşmışsın, kardeşinin istemesine katılman onu mutlu eder." Sert çıkan sesi Ayaz'ın gözünden kaçmamıştı.

İstediğini gerçekten başarıyor, diye geçirdi içinden Agir'e bakarak. Agir'in bakışları Ayaz'a döndüğünde göz kırptı. Ayaz ise oflayarak nefesini verdi. Karan'a baktı. "Karan, hadi yap şu temizlik paylaşımını. Sıkılmaya başladım ha!"

Karan yavaşça başını salladı. "Dağhan, Emre, Hüseyin ve Poyraz. Siz mutfakta olun, malzemeler orada var." Dediğinde dördü de başını sallayarak mutfağa geçtiler. Karan devam etti. "Boran, Sezgin ve Kartal siz tuvaletleri halledin, malzemeler dolaplarda var." Üçü başını sallayarak hızla odadan çıktılar.

"Geri kalanımız oturma odası ile ilgilenecek." Yani Ayaz, Barlas, Agir ve Karan.

Yaklaşık beş saat sonra evin temizliği bitmişti, erkeklerin hepsi yorulmuştu. Ama değecek bir yorgunluktu çünkü ev misler gibi kokuyordu.

"Karan." Ayaz'ın Karan'a seslenmesiyle Karan başını kaldırıp Ayaz'a baktı.

"Söyle Ayaz."

"Kim isteyecek?" Dediğinde Karan nefesini verdi.

"Babannem ve dedem gelecekler, tabi aşiretten bir kaç kişi. Ama ben onların istemesini istemiyorum."

Ayaz kaşlarını çattı. "Kim isteyecek?"

Karan tebessüm etti. "Kurtuluş Albay." Demesini beklemiyordu, Kurtuluş Albay eskiden Karan ve Ayaz'ın babasının Tim'in deydi.

"Kurtuluş Albay'a söyledin mi?" Ayaz'ın sorusuyla Karan başını salladı.

"Peki ben kimden isteyeceğim Ala'yı?" Demesiyle Barlas ve Ayaz birbirine baktı, ikisininde aklından geçen şeyle tebessüm ederek Karan'a baktı.

"Alperen Korgeneral."

Alperen Korgeneral Balca'yı kızı gibi görüyordu, küçüklüğünden beri tanıyordu. O yüzden Ayaz ve Barlas için en uygunu buydu.

🌑🦋


"Nisa Allah aşkına neden girdik tekel bayiye?"

Nisa Sena'nın sorusuna ister istemez güldü, çünkü ne olucakları sadece Nisa ve Balca biliyordu.

"Soru sormasan olmaz mı Sena ya! Canım çekti aldım işte."

Sena kaşlarını çatarak Nisa'ya baktı. "Sen?" Dediğinde Nisa yavaşça başını salladı. "Senin canın tekila ve votka çekti öyle mi?"

Nisa dudaklarını yaladı. "Evet çekemez mi Allah Allah!" Yağmurun başlaması ile Nisa ofladı.

Sena güldü. "Çeker canım niye çekmesin. Ama ne bileyim sen pek alkol içen biri değilsin."

Nisa omzunu silkti. "Çekti işte, boşver orasını. Ha-" Nisa'nın lafının kesilmesine sebep olan şey çalan telefondu. Nisa oflayarak Sena'ya baktı. "Sena sen bunları eve götür, ben geliyorum bi on beş dakikaya."

Sena başını sallayarak Nisa'nın elindeki poşetleri alıp lojmana doğru ilerledi.

Nisa Sena'nın uzaklaşmasıyla alnına gelen yağmur damlalarını elinin tersiyle sildi, telefonunu cebinden çıkardığında gördüğü numara ile derin nefes alıp telefonu açtı ve kulağına yasladı.

"Ne var?"

"Aaa, çok ayıp güzelim. Senin gibi güzel bir kadına böyle laflar yakışıyor mu?"

Nisa ofladı, arayan Kara Harp okulunda ki zamanında peşini bırakmayan takıntılı Kıvanç'tı.

"Ya bir siktir git amına koyduğumun malı, daha kaç kere diyeceğim ben sana!" Nisa'nın operasyon dışı küfür etmesi garip geliyordu, çünkü Nisa küfür etmeyen biriydi. Küfürü sevmiyordu.

Lakin bu küfürü tek bir kişi duymuştu, o da otoparka gelen Barlas'tı. Yağmur yağıyordu ve şiddetliydi göz gözü görmüyor gibiydi lakin Barlas o kızıl kafayı nerede görse tanırdı. Bu kişi Nisa'dan başkası değildi.

"Sakin ol güzelim, bir şey mi dedim sanki ben sana?"

Nisa sabır çekti. "Kıvanç, kaç kere diyeceğim sana, sal ulan beni!" Yavaştan Nisa'nın şivesi kayıyordu.

Barlas Nisa'nın bağırışı ile kaşlarını çatarak yavaş adımlarla Nisa'nın yanına doğru ilerledi, sırtı dönüktü o yüzden Barlas'ı göremiyordu.

"Salamıyorum güzelim, neyse ne zaman geleyim yanına?"

Nisa sinirle gözlerini yumdu. "Ebenin amını çeyrek geçe gel, oldu mu?"

"Küfür sevmeyen Nur bir anda neden acaba küfür ediyor?"

Sinirle dişlerini sıktı. "Kıvanç, seni bir sikerim dokuz ay bulanık sıçarsın, siktir git."

Barlas'ın iyice kaşları çatıldı. "Bu kız küfür mü ediyor ya?" Diye söylendi kısık sesle.

"O siken taraf ben olmak isterim Nur."

"Bana bir daha Nur dersen senin o sikini koparıp ağzına sokarım."

Barlas duyduğu şeyle kaşları havalandı, Nisa'ya biri Nur diyordu. Ve Nisa bundan sinir oluyordu. Kimdi bu dangalak?

Barlas sinirlerine hâkim olamayıp hızla Nisa'nın yanına ilerleyip kulağından telefonu hızla alıp kulağına yasladı, Nisa ise şaşkınca Barlas'a bakıyordu, tam ağzını açıcakken.

"Gerçekten çok ayıp Nur, ama sana güzel bir haberim var. Bu hafta Mardin'e geliyorum."

Barlas'ın kaşları havalandı. "Gel gel, gel de seni elektrik direğine bağlar o elektriği de artı olarak götüne sokar, o elektrik giden yerlerden de tüm sülaleni sikerim."

"Sen kimsin?" Kıvanç'ın sesinden şaşkınlık akıyordu.

"James Bond, beğenemedin mi ebenin amına talan ettiğimin şahsı?" Karşı taraftan ses gelmeyince. "Sanane lan benim kim olduğum!"

"Ata, telefonumu verir misin?" Nisa'nın dediği cümle ile Barlas'ın Nisa'ya attığı bakışla Nisa dudaklarını birbirine bastırdı.

"Telefonu Nur'a ver."

Barlas güldü, sinirdendi. "O telefonu senin götüne sokarım, kapat şimdi." Dedikten sonra Barlas Kıvanç'ın kapatmasını beklemeyip telefonu kapattı ve Nisa'ya uzattı, Nisa ters ters bakıp Barlas'ın elinden telefonunu alıp cebine koydu.

"Ne yapıyorsun acaba?"

"Ne yapıyorum acaba Nur?"

Nisa ofladı. "Gerizekalı mısın Ata sen, ne diye telefonumu alıp konuştuğum kişiyle konuşuyorsun?"

Barlas'ın kaşları havalandı, şaşırmıştı. Ama şaşırdığı şey Nisa'nın ona Ata demesiydi.

Nisa kaşlarını çattı. "Dilini mi yuttun acaba?" Diyip yağmur sayesinde önüne düşen saçlarını geriye attı.

Barlas hiçbir şey demeden bir adım attı, Nisa ise bir adım geriye. "Üzerime neden geliyorsun Ata?"

Nisa'nın Ata demesi Barlas'ın iyice hoşuna gidiyordu.

"O çocuk kimdi Nur?" Bir adım daha attı, Nisa ise bir adım geriye.

"Ne yapacaksın, nüfusuna mı alacaksın?"

Barlas nefesini vererek Nisa'ya ters ters baktı. Nisa ofladı. "Okuldan, oldu mu?"

Barlas cıkladı, bir adım daha attı, bu sefer Nisa'nın sırtı Barlas'ın arabasına çarptı. Yutkunarak Barlas'ın yüzüne baktı. "Olmadı yavrum, anlat bakalım kimdi bu sana Nur diyen?"

"Yavrum mu?"

Barlas Nisa'ya bön bön baktı. "Buna mı takıldın gerçekten Nur?" Nisa susunca ofladı. "Nur, söyleyecek misin, yoksa güzel ağzından o lafı ben mi alayım?"

Nisa'ya bir kal gelmişti, çünkü Barlas yürümüyordu, koşmuyordu, direkman uçuyordu.

"Neden olmasın?" Barlas'ın yüzünde bir sırıtış oluştu, kaşları havalandı, Nisa'nın bunu demesini beklemiyordu.

"Emin misin?"

Nisa başını salladı. "Eminim, bakalım ağzımdan o lafları alabilecek misin?"

Barlas'ın bakışları Nisa'nın dudaklarına kaydı. "Bu hayatımda isteyip te yapamayacağım bir şey yoktur Nur, o lafları güzelce alacağım."

"Al o zaman Binbaşım."

Barlas yüzünü yavaşça Nisa'nın yüzüne doğru yaklaştırdı, Nisa başını hafif sağa doğru çevirdi, Barlas sırıtıp burnunu Nisa'nın yanağına sürttü. "Bugün galiba kahveyi farklı şekilde içeceğim." Demesiyle Nisa hafif kaşlarını çattı, çünkü anlamamıştı.

Barlas Nisa'nın kulağına doğru yaklaştı. "Kendini hazır hissediyor musun?" Dedi yavaşça, çünkü Barlas Balca'yı öğrendiğinden beri korkuyordu.

Nisa'nın yavaşça başını sallamasıyla rahatça nefesini verdi. "Hissediyorum."

Dudaklarını diliyle yalayıp. "Peki, ne istiyorsun?" Dedi nefesini vererek, kolunu Nisa'nın beline dolayıp hafif sıktığında Nisa tuttuğu nefesini vermişti.

"Ağzımdan o lafları almanı istiyorum." Diye cevap verdiğinde Barlas hafif güldü.

"İstediğini alacaksın Kızıl." Demesiyle Nisa aldığı cevap ile hafif sırıttı.

(Buradan irtibaren +18 kısma geçiyoruz, biliyorum Ramazan ayındayız lakin benim bölümleri planlamam bu şekilde Ramazan ayına denk geldiğini bilmiyordum o yüzden okumak istemeyen lütfen linçlemeden okusun. İsteyen aşağıda veya ileride bulunan yere kadar atlayabilir ha istemeyen biz okuruz sen böyle şeyleri daha daha yaz diyenlerle devam edelim.)

Barlas dudaklarını yavaşça Nisa'nın boynuna bastırıp öpmeye başladı. Dudaklarıyla Nisa'nın boynunu emerek yavaşça aşağı doğru ilerledi, omzuna doğru geldiğinde hafifçe dişlerini Nisa'nın omzuna bastırınca Nisa'nın dudaklarından minik bir inilti çıkmıştı.

Barlas hafif güldü, yağmur şiddetli yağıyordu ama ikiside umursamıyordu. Sanki ikiside bu anı yıllardır bekliyor gibilerdi.

Nisa'nın belindeki el sıklaşmıstı, canı acımıyordu aksine hoşuna gidiyordu. Barlas'ın dudakları Nisa'nın omzundan ayrılıp göğsüne doğru ilerledi.

Dudakları gerdanından yavaşça göğsüne doğru ilerledi, Nisa'nın belindeki eli cropun içine girdi, eli sütyenin kopçasına gitti, tam açıcakken. Nisa'nın "Dur." Demesiyle Barlas dudaklarını Nisa'nın göğsünden ayırdı.

"Arabaya geçelim." Nisa'nın dudaklarından çıkan söz ile Barlas sırıtarak başını salladı. Geriye çekilip cebindeki arabanın anahtarını çıkardı ve arabanın kilidini açtı, Nisa arka koltuğun kapısını açıp koltuğa oturdu ve geriye yaslandı.

Nisa eliyle önüne gelen saçlarını geriye doğru attı, Barlas ise üzerindeki montu çıkartıp şoför koltuğuna attı. Nisa'ya doğru yaklaşıp tekrar başını Nisa'nın göğsüne yaklaştırdı ve tekrar öpmeye devam etti, daha doğrusu emmeye.

Dudakları ile öyle bir öpüyordu ki Nisa zevkten dört köşe olmuştu.

Barlas kahveyi sevmezdi, ama Nisa kahve kokuyordu. Barlas'ın tek sevdiği koku Nisa'nın kahve kokusu olabilirdi.

Barlas dudaklarıyla Nisa'nın karnına doğru ilerledi, göbek deliğinden öptüğünde Nisa titrek nefesini verdi.

Barlas'ın eli yavaşça Nisa'nın pantolonuna doğru giderken Barlas başını kaldırıp Nisa'ya baktı, Nisa başını salladı, Nisa'nın başını sallamasıyla Barlas göz kırparak pantolonun düğmesini açtı, fermuarı yavaşça indirdi, eğilip Nisa'nın pantolonunu dizlerine kadar indirdi.

Yavaşça kalkarken dudaklarını Nisa'nın bacağına bastırdı ve bir öpücük bıraktı.

Dudaklarını yukarıya doğru ilerletti, Barlas'ın her bir öpüşüyle Nisa'yı ateşler basıyordu.

Barlas'ın dudakları Nisa'nın kadınlığına geldiğinde Nisa yutkundu, Barlas yavaşça Nisa'nın iç çamaşırını pantolonu indirdiği yere kadar indirdi.

"Hadi." Nisa'nın sabırsız çıkan sesi Barlas'ı hafif güldürmüştü. Nisa'nın kalçasından tutarak kendisine doğru çekti, başını Nisa'nın kadınlığına yaklaştırdı ve yavaşça dilini kadınlığına bastırdı.

Nisa hissettiği duygu ile başını geriye doğru iyice yasladı, zevkten dört köşeydi. Elini Barlas'ın saçlarına daldırıp daha fazla kendine çekti.

Yağmurun şiddetli yağmasından dolayı arabanın camlarından ses geliyordu, geceydi o yüzden kimsecikler yoktu.

Barlas'ın dudakları Nisa'nın kadınlığında öyle bir haraket ediyordu ki, Nisa inlemeden edemiyordu, ilk defa böyle bir zevk yaşamıştı ve bu zevki çok sevmişti.

Tek seven Nisa değildi, Barlas'da aynı zevki hissediyor ve tadıyordu.

Barlas yavaşça dudaklarını Nisa'nın kadınlığından ayırdı, yukarı doğru çıktığında Nisa hafif kaşlarını çattı, Barlas'ın yüzü Nisa'nın yüzü ile karşılaşınca Barlas dudaklarını Nisa'nın dudaklarına sürttü, parmaklarını aşağı doğru indirip kadınlığına değdirdiğinde Nisa dudaklarını dişleyip inledi.

Nisa'nın inmesiyle Barlas'ın parmakları gelgit yapmaya başladı, yavaşça dudaklarını Nisa'nın dudaklarına bastırdı, o sırada bir telefon çalmaya başladı. Lakin ikisininde umurunda değildi.

Barlas yavaşça geriye çekildi. "Islandın bakıyorum çilli?" Diye sorduğunda Nisa hafif güldü.

"Tek ıslanan ben değilim Binbaşım." Diyip elini Barlas'ın pantolonuna indirip erkekliğine dokundu, dokunmasıyla bu sefer inleyen taraf Barlas oldu.

Nisa'nın gülmesiyle Barlas bu sefer diğer parmağınıda kadınlığına değdirdi. Bu sefer iki parmağı ile gelgit yapmaya başladı, Nisa inleyerek başını hafif geriye yatırdı.

Beklenmedik bir şekilde elini Barlas'ın ensesine koydu, okyanus mavisi gözlerini orman yeşili gözlere değdirdi. Barlas'ı ensesinden tutup kendine çekti ve bu sefer dudaklara yapışan taraf Nisa oldu.

Hem zevkten inliyordu, hem de Barlas'ı öpüyordu. Bundan iyisi yoktu onun için.

(+18 bitmiştir, linçleyecek olanları umursamıyorum çünkü 50. Bölümün Ramazan ayına denk geleceğini bilmiyordum.)

Ortamı bozan şey Nisa'nın adının bağırılması oldu, Barlas hemen Nisa'dan ayrıldı.

"Nisa nerdesin kızım sen!" Sena Nisa'yı arıyordu, çünkü Nisa onun telefonlarına bakmamıştı ve on beş dakikayı çoktan geçmişti. Merak etmişti.

"Sena geliyor, kalk üzerimden Ata." Demesiyle Barlas hızla Nisa'nın üzerinden kalktı, lakin aklına gelen şeyle tekrar Nisa'ya doğru eğilip hızla dudaklarını öpüp tekrar kalktı.

Nisa iç çamaşırını dizlerinden çekip giydi, pantolonunu da giyip arabadan çıktı.

Nisa biraz sinirliydi, ne güzel işler oluyordu çünkü. Dahada güzel olabilirdi!

"Efendim Sena?" Dedi homurdanarak.

Sena kaşları çatık bir vaziyette hızla Nisa ve Barlas'ın yanına geçti. "Abi, Nisa. Ne yapıyorsunuz?"

Nisa dudaklarını birbirine bastırdı, yandan Barlas'a baktı. Barlas nefesini vererek. "Konuşuyorduk, bu isteme mevzusunu. Sen niye gelmiştin canım kardeşim?"

"Yarım saat oldu abi, yarım saat konuşulur mu? Hem yağmur yağıyor deli gibi, manyak mısınız da bu yağmurda konuşuyorsunuz? Geçin eve öyle konuşun."

Barlas güldü. "Boşver Sena, hadi size iyi geceler." Nisa'ya bakıp göz kırptı. "İyi geceler Nur." Diyerek arabanın kapısını kapatıp arabayı kilitledi ve mutlu şekilde eve doğru yürümeye başladı.

Sena tam ağzını açıcakken. "Sus kardeşim, eve geçelim öyle. Hasta olacağız ve istemeye katılamayacağız hadi!"

Ala Balca Doğu'dan...(Yakında Çevik olucak....)

Kapının çalınmasıyla bakışlarımı zambak yüzüğümden çekip kapıya doğru baktım. "Gir!" Dememle Yakup içeriye girip kapıyı kapattı ve kilitledi.

Kaşlarımı çattım. "Yakup, ne oluyor?"

Nefesini vererek koltuğa oturdu. "İrem girmesin diğe yaptım, bir konuşamadık seninle gerçekten." Demesiyle hafif gülerek başımı salladım.

"Konu ne bakalım Binbaşım?"

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Konu şimdilik İrem ve Engerek." Dediğinde kaşlarımı çattım. "Bir şeyler planlıyorlar lakin ne olduğunu bilmiyorum, İrem'e sordum sürpriz olsun dedi. Lakin bu şey gerçekten büyük bir şey ve bu bir tane değil."

"Nasıl değil, ne yapacaklar?" Sesim tedirgin çıkmıştı, çünkü bugün benim istemem vardı ve bunu karargahta ki herkes biliyordu, İrem ve Engerek dahil.

"İnan bilmiyorum, biri ruhsal biri fiziksel dedi."

Oflayarak başımı geriye yasladım. "Ne alaka ya, gerçekten nasıl hem fiziksel hem ruhsal canımı yakabilirler."

"Dur dur." Demesiyle başımı kaldırdım. "Senin ruhsal olarak, başka birinin fiziksel olarak canını yakacaklar."

Yutkundum. "Nasıl yani, açık açık konuş!"

Telefonunu çıkartıp ses kayıtlarından birini açtı, bu ses kaydı düne aitti.

"Engerek?"

"Söyle İrem, ne öğrendin?"

İrem nefesini verdi. "Yarın isteme törenleri var, sonrada zaten operasyona çıkacaklar. Lakin operasyonun ne olduğunu öğrenemedim."

"Nasıl öğrenemedim! Sor o Binbaşı'ya öğren." Sesi sinirli çıkmıştı.

"Sanki o Binbaşı biliyor operasyonun ne olduğunu. Hem sen ona üzüleceğine yarın ki isteme de ne yapabiliriz onu söyle."

"İstemede Gece'nin bir zaafından vuracağım, lakin bu vurma fiziksel değil. Ruhsal olucak. Fiziksel olan şey ise Gece'nin zaafı olmayacak. Doğu ailesi asla bana bulaşmayacaktı. Yapacak bir şey yok, anne ve babalarının suçlarını evlatları çekiyor." Diyip gülmüştü, kayıt bitmişti.

Oflayarak dirseklerimi dizime dayadım. Beni nasıl ruhsal vurabilirdi? Kafamı kaldırıp hızla Yakup'a döndüm. "Alperen Korgeneral ile konuşmamız gerek, isteme töreninde tek Karayel olmayacak, Turan Timi, Alperen Korgeneral, Kurtuluş Albay ve Kayra Tümgeneral'de orada olucak. Kimsenin canının yanmaması lazım, o yüzden destek gerek Yakup, Alperen Korgeneral ile konuşmam gerek. Sen olursan anlaşılır, seni arayacağım. Şimdi sinirle çık odadan sonra hem çıkacağım." Dememle Yakup yavaşça başını sallayıp kilidi açtı ve odadan çıktı.

Engerek'i bir an önce bitirmem gerekirdi, yoksa durmayacaktı. Bizi rahat bırakmayacaktı.

Hızla yerimden kalkıp çekmeceyi açtım, titrek nefesimi verip elime aldım ve cebime attım, telefonumu da alıp odadan çıktım.

Alperen Korgeneral'in odasının önüne geldiğimde hızla kapıyı çalarak içeriye girdim ve kapıyı kapatıp kilitledim.

Alperen Korgeneral şaşkın bakışları ile bana bakıyordu.

"Amca, yardımın gerek." Amca dediğimde başını salladı, ayağa kalkıp hızla perdeyi kapattı.

"Kızım, ne oldu?"

"Otur amca, her şeyi anlatacağım." Diyip her şeyi anlatmaya başladım, şaşkınlığı daha da büyümüştü, tıpkı siniri gibi.

Engerek bana bunu zorlamıştı. Çünkü Alperen Korgeneral'den korkuyordu ve bunu bana zorla kullandırtmıştı.

Bana istediğini yapabilirdi, söyleyebilirdi. Lakin, lakin Karan'a, Ayaz abime, Barlas abime, aileme veya Tim'im de ki herhangi bir askere bir şey yapamazdı.

Bunun sonu onun için ölüm olurdu.

Tekrar gerçek Gece'yi görürdü ve görecekti.

Engerek yapmaması gereken bir şeyi yapıp benim aileme vatanıma el uzatmıştı, gerekeni neyse yapacaktım.

Ölecek ise ölecekti.

Andım olsun.

Ben Gece isem, Engerek'i öldürmeden şehit düşmeyecektim.

Engerek'i bulmadan dönmeyecektim.

Engerek'i benim zaafımdan vurucaktım.

~~~~~

Aynadan son kez kendime baktım, üzerimde uzun kollu bandaj ordu yeşili elbise vardı. Sade ama asil bir elbiseydi. Hoşuma gitmişti.

Kül kahvesi saçlarımı açık bırakmıştım, dalgalıydı. Ağır makyaj sevmediğim için o yüzden de yüzümde sade bir makyaj vardı, lakin dudaklarımda koyu kırmızı bir ruj vardı.

"Oldu mu ya?" Diye sorup arkamı döndüğümde hepsi hayranlıkla bama bakıyordu.

"Bizim Gece Komutan'a bakın hele, çok güzel olmuşsun." Nisa'nın dediğine gülümsedim, yüzümdeki izi kapatmıştı ve galiba bu Karan'ı sinir edicekti.

Garip bir şekilde yüzümdeki izi seviyordu, benden çok seviyordu yüzümdeki izi.

"Ne zaman gelirler Alev, Ada?" Leylim ve Ada'ya döndüm. Hızla Ada saatine baktı. "Yarım saat kalmış Balca. Birazdan Alperen Korgeneral gelir merak etme."

Elimi yelpaze gibi yapıp yüzüme salladım. Sıcaktı, sıcak!

Leylim ve Nisa yanıma gelip kolumdan tuttular. "Hadi içeriye geçelim, birazdan bizimkiler burada olur." Nisa'nın dediği ile başımı salladım.

Şuan evde tek biz vardık, gelecek olan Emre'nin annesi ve babası, Kartal'ın annesi ve babası, Sezgin abi, Kayra Tümgeneral, Alperen Korgeneral ve abimler vardı.

Nisa'nın üzerinde gözleri gibi mavi askılı dar bir elbise vardı, saçını düzleştirmişti ve sade bir makyaj yapmıştı.

Sena krem rengi bir kemerli elbise giymişti. Saçını at kuyruğu yapmıştı.

Su bir badi ve etek giymişti, şık olmuştu. Saçı açıktı.

Leylim ve Ada tıpkı görümce ne olmuşlardı. Leylim siyah sadece sağ kollu mini bir elbise giymişti. Ada ise koyu kırmızı bir mini elbise giymişti. Ada'nın saçları topuzdu, Leylim'in ise açıktı.

Şeyma abla hamile olduğu için kendince bir beyaz elbise giymişti, yanakları tombul tombuldu. Çok tatlı görünüyordu. Saçlarını açmıştı ve tatlı görünüyordu.

Ecrin İspanyol paça pantolon üzerine ise koyu mavi bir badi giymişti. Sude'de uzun kollu mini mavi bir elbise giymişti. İkiside saçını toplamıştım

Kapının çalmasıyla başımı kapıya çevirip sonrada Nisa'ya baktım. "Geldiler, geldiler dimi." Tedirgin dolan sesimle gülerek başını iki yana salladı.

"Hayır Balca, Ata ve Ayaz geldi." Diyerek kapıyı açmaya ilerledi. Nisa'nın dediği şeyle oflayarak başımı Leylim'in omzuma yatırdım.

Ağlayıp ağlamamak arasında kalmıştım, neredeydi bu Yüzbaşı?

İçeriye abimler girdiğinde başımı Leylim'in omzundan kaldırıp ikisine baktım. Ayaz abim simsiyah giyinmişti, siyah gömlek baya iyi durmuştu.

Benim abilerim bu kadar yakışıklı mıydı ya?

Arkasında duran Barlas abime baktığımda bir ıslık çaldım. Beyaz gömlek, siyah ceket şık durmuştu.

"Abilerime bakın hele, siz bu kadar yakışıklı mıydınız ya?" Diye sormamla ikiside güldü.

Ayaz abim yanıma geldi, Nisa'nın kızlara kaş göz yaptığını gördüm. Galiba yalnız bırakacaklardı.

Kızlar odadan çıkınca abilerimle yalnız kalmıştık. Ayaz abim elini Barlas abime uzattığında kaşlarımı çattım.

Barlas abim cebinden çıkardığı kutuyu abime uzattı. Ne oluyordu yahu?

Ayaz abim kutuyu açtığında şaşkınlıkla kutuya baktım.

Bunlar annemindi.

Babamın anneme hediye ettiği kolyeydi, özel üretimdi bunlar.

Annemin en sevdiği şey olan zambak ve ay.

"Abi." Titreyen sesimle dediğim şey Ayaz abimin yüzündeki tebessümün büyümesine sebep olmuştu.

"Evet güzelim, bu annemin. Eminim annem ve babam bu kolyeyi senin boynunda görmeyi çok isterdi." Dediğinde sol gözümden akan yaşa engel olamadım, hızla abimin boynuna sarıldım, gülerek kolunu belime doladı.

Geriye çekilip arkamı döndüm, saçlarımı elimle öne doğru çektiğimde abim kolyeyi önüme getirip taktı. Elim ister istemez boynuma gitmişti.

Abime döndüm. "Teşekkür ederim abi, çok beğendim."

Abim tam ağzını açıcakken. "Gerçekten kendimi evlatlık zannediyorum anasını satayım." Barlas abimin dediği şeye ikimizde gülerek Barlas abime baktık.

"Aman be abi." Dediğimde Barlas abim önüme gelip diğer cebinden çıkardığı kutuyu açtı, çok, çok güzeldi.

"Bunu kendim tasarladım, babamın hep annem için tasarladığı ve işleme geçirdikleri yere teslim ettim. Onlarda yaptığım tasarımı bir bilekliğe çevirdiler. Bu bileklik sana uğur getirsin güzelim." Bileğimi uzattığımda abim bilekliği bileğime taktı.

Bir kara gece bilekliğiydi, kara bir ay vardı. Ve bu simgenin arkasında G&K yazıyordu.

Tıpkı şuan boynumda olan zambak kolyesi gibi.

"Bu, bu çok güzel abi. Çok teşekkür ederim." Diyip beline sarıldım, gülerek saçlarımın arasına öpücük bıraktı.

Tam bir şey diyecek iken çalan kapı ile gözlerim irileşti. "Kim geldi? Karan'lar mı geldi? He abi?" Art arda sorduğum sorular ile ikisininde gülmesi bir oldu. Kaşlarımı çattım.

"Hayır Ala'm, Karan'ların gelmesine daha var, Alperen Korgeneral'ler gelmiştir." Barlas abim kapıya doğru ilerlediğinde büyük bir of çektim.

Karan'ı harbi gebertecektim.

Nerede lan bu adam!

"Az sabretsen mi Ala?" Ayaz abimin gülerek sorduğu şeye ters ters baktım.

"Kendini bir benim yerime koy diyeceğim de sen erkeksin abi. Ama yine de bir kendini benim yerime koy ya!" Dediğimde kahkaha atarak kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çekti. Başımı göğsüne yaslayıp dudaklarımı büzdüm.

İçeriye Alperen Korgeneral, Kayra Tümgeneral giyince boğazımı temizleyerek abimden ayrıldım.

İkiside bu halimize şaşkınlıkla bakmıştı, Alperen Korgeneral bilmiyordu lakin Kayra Tümgeneral biliyordu.

Başımı hafifçe eğdim. "Niye şaşırdınız Tümgeneral'im?" Çıkan sert sesimle Ayaz abim ve Barlas abimin bakışları bana döndü. "Abim ile sarılamaz mıyım?" Dediğimde Alperen Korgeneral kaşlarını çattı.

"Abim derken kızım?"

Hafif gülerek Alperen Korgeneral'e döndüm. "Tanıştırayım amca." Ayaz abimi gösterdim. "Ayaz Baran Doğu, annem ve babamın ilk çocuğu, küçükken teröristler tarafından kaçırılan ve sonrada Kayra Tümgeneral tarafından bulunup eğitilen seneler sonra kavuştuğum abim." Dediğimde Alperen Korgeneral hayretle abime bakıyordu.

"Ayaz, gerçekten sen misin oğlum?" Alperen Korgeneral'in sesi titremişti. İlk defa sesi titremişti.

Ayaz abim yavaşça başını salladı. "Benim amca, benim." Dedi yüzündeki buruk tebessümü ile.

Bakışlarım Alperen Korgeneral'den Kayra Tümgeneral'e döndü. "Yıllarca sakladınız benden, abimden. Neden diğe sormayacağım, bu sefer neden diğe sormayacağım." Hep neden diğe soran biriydim, ama artık olmayacaktım. Bu konuda olmayacaktım.

Nedeni yoktu, böyle bir şeyin nedeni olamazdı. Kabul edemezdim.

Kapının tekrar çalması ile derin nefes aldım, bu sefer Karan'lar gelmişti. Nisa, Sena, Sude, Su, Ecrin, Ada ve Leylim'in gelmesi ile kapıya doğru ilerledim, elim yavaşça kapının kulbuna giderken Nisa elimi tutup önüme geçti, yanında Sena'da vardı.

"İntikam soğuk yenen bir sucuktur Balca, intikam vakti bugündür." Sena'nın dediği şeyle güldüm.

"Alın bakalım intikamınızı." Diyerek bir adım geriye gittim.

Nisa nefesini verdi. "Kim o?"

"Kim olucak Nisa, aç hadi." Emre'nin dediği şeyle gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Sena ayağını kapıya yaslayarak bir kaç kez kapıyı açmaya çalıştı. "Kapı açılmıyor, nerede bu damat bey?"

"Abi, bu senin işin buyur." Emre bir şeyler demişti ve kapıda hareketlilik olmuştu.

Sena yavaşça kapıyı açtı, elini uzattı, büyük ihtimalle para istiyordu. Yüzünde gülümseme oluşunca elimi geriye çekti.

Gördüğüm para ile gözlerim irileşti. İki yüz tl deste vardı Sena'nın elinde. "Yuh lağn." Diyerek Nisa'ya baktı. "Açalım bence, ha açma dersen tamamım ben. Soyup soğana çevirme fikri hoşuma gidiyor." Sena'nın dediği şeyle kahkaha attık.

"Aç hadi Sena ya!" İsyanım ile Sena başını sallayarak kapıyı açtı, gördüğüm şeyle yutkundum.

Karan, simsiyah giyinmişti, çok nefes kesiciydi. Elinde zambak buketi vardı, ve en sevdiğim çikolata kutusu. Browni.

Gülümsedim, baştan aşağı beni süzdüğünü gördüm. Bir adım atarak karşıma geçti. "Ala'm, çok güzel olmuşsun." Sesi heyecanlı geliyordu, yavaşça çiçeği uzattı. Çiçeği elime aldım.

"Sende nefes kesici olmuşsun Yüzbaşı." Dediğimde hafif güldü, çikolata kutusunuda uzattı, elimde olan çiçek ve çikolata kutusunu Nisa'ya uzattım. Başını sallayarak mutfağa doğru ilerledi.

Karan'ın arkadan Emre tarafından itilmesiyle Karan ağzının içinde bir şeyler homurdanıp içeriye geçti, gördüğüm kalabalık ile içimden küfür ettim.

Gerçekten bir aşiret çocuğuydu. Bende galiba aşiret gelini olucaktım.

Karşıma gelen yaşlı kadın ile elimi uzattım, uzattığı eli öpüp alnıma koydum. Kadın gülümsedi. "Berhudar ol güzel kızım, Karan'ımın anlattığı kadar güzelmişsin. Şimdiden hoşgeldin ailemize." Dediğinde yüzümdeki tebessüm büyüdü.

"Hoşbuldum efendim." Kadın gülümseyerek ilerledi, Karan'ın babaannesiydi. Kadın yanımdan ayrılıp salona doğru ilerlemeye başladı.

Yaklaşık yirmi dakika sonra mutfağa gidebilmiştim, çünkü gerçekten çok fazla kişi gelmişti.

Herkes sıcak kanlıydı, lakin biri hariç. Bir kadın, 27 yaşlarındaydı ve bana ters ters bakıyordu. Karan'a ise hayran hayran ve üzgün.

Kimdi bu acaba?

"Alev, Ada." Dediğimde ikisininde bakışları bana döndü.

"Efendim yenge?"

"Bu bana ters ters bakan biri vardı, kim o?" Dediğimde Leylim ve Ada birbirine bakarak dudaklarını dişlediler. Kaşlarımı çattım.

Leylim nefesini verdi. "Hani sana istemeden bahsettiğim biri vardı ya, Medine." Yavaşça başımı salladım. "Heh, o işte."

Yavaşça gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Sakinim, sakin olacağım. Dengim olmayan biri ile uğraşmayacağım. Huh." Yavaşça gözlerimi açtım, mutfağa gelen Sena ve Sude'ye döndüm. "Kaç kişi burada var?"

Ada'nın omzuma dokunmasıyla Ada'ya döndüm. "Merak etme, sadece babaanneme, dedeme, Komutanlara, Alev'in ailesine ve bizim Tim'e versen yeterli, ha bide abinlere. Aşiret istemelerinde sadece damadın yakınlarına yapılır Balca'm, yani bizim aşiretin kuralı gibi bir şey o." Dediğinde rahat bir şekilde nefesimi verdim.

"Oh, kalpten gidiyordum, çünkü iki ev de ağzına kadar dolu resmen."

Leylim güldü. "Diğerlerine şerbet vereceğiz, hadi Ada, Su, Ecrin. Yardım edin bana." Diyerek onlar şerbetleri bardaklara doldurmaya başlamıştı.

Ocağa doğru ilerleyip çekmeceyi açtım, içinden Karan'a yapacağım olan kahve için cezveyi çıkardım. Tezgahta duran kahveyi alıp cezvenin içine kahve ve bir kaşık şeker attım, bir kaç kez karıştırdıktan sonra altını yakıp hafifçe kahveyi kavurdum. Tam su koyucak iken.

"Balca, Allah'ın adını aldığım nolur tuz, biber ne varsa katalım. Az çektirmedi bana bu kuzen bozuntusu." Leylim'in dediği şeyle güldüm, tam ağzımı açıcakken.

"Bak Alev çok haklı, isot, karabiber falan da koyalım. Bi gitsin öteki tarafa, az çektirmedi sana." Sena'nın dediği şeyle Leylim başını salladı.

Nisa büyük bir of çekti. "Balca, bak bence dün benim dediğim şeyi yapalım, tüm malzemeler dolapta."

Gülümseyerek başımı salladım. "Su, Ada. Bana dolaptan tekila ve votkayı verir misiniz?" Dediğimde Nisa kahkaha attı, diğerleri ise şaşkınca bana bakıyordu.

"Yenge, ya fark ederlerse ne yapacağız?" Dedi Ada bana dolaptan çıkardığı tekilayı uzatırken.

"Senin o abin, beni almak için kırk takla atıyor. Fark ettirirse olacakları düşünmesi gerek, ha düşünmez ise o onun yapacağı şey." Su'nun verdiği votkayı da aldım.

Votkayı yavaşça kahvenin içine koydum, Sena'nın dediği gibi, intikam soğuk yenen bir sucuktur. "Nisa, diğerini sen halleder misin?" Diyip karıştırmaya devam ettim.

Nisa yüzündeki sırıtış ile başını salladı. Kahvenin yanında olacak olan su bardağının içine en suya benzeyen tekilayı koydu.

Kahveler hazır olduğunda tepsiyi elime alıp içeriye geçtim, üzerimde bir çok göz hissediyordum lakin biri beni mutlu eden diğeri ise huzursuz eden biriydi. Umursamayıp ilerlemeye devam ettim.

Karan'ın önüne geldiğimde hafif dizlerimi bükerek tepsiyi Karan'a uzattım.

Yüzündeki tebessüm ile göz kırpıp kahveyi aldı. "İçinde ne var?"

Bilmem dercesine dudaklarımı büzdüm. "İçince öğrenirsin." Diye fısıldadığımda Karan tepsideki su ve lokumu da almıştı.

Kahvelerin hepsini dağıttığımda yavaşça yerime oturdum, kızlar ise duvara yaşlanmış gülmemek için her türlü haraketi yapıyordu.

Karan derin nefes alarak sehpada ki kahveyi aldığında herkes pür dikkat Karan'a bakıyordu, Karan ağzının içinde bir şeyler mırıldıktan sonra yavaşça kahveden bir yudum aldı, almasıyla gözleri irileşti hızla bana baktı.

Gülmemek için başımı yere eğdim, kahveye votka, suya ise tekila koymuştum. Lokumun dışında hindistan cevizi ile karıştırılmış tuz vardı. Başımı kaldırdığımda Karan hâlâ bana bakıyordu.

Kaşlarımı çatarak elimi hafıf yukarı kaldırıp yumruk yaptım. Ağzımı açarak dudaklarımı oynatmaya başladım. "Ya içersin, ya da seni gebertirim." Bakışlarını dudaklarımdan çektiğinde yutkunup tek dikişte kahveyi bitirmişti.

Nisa hafif güldü. "Noldu Karan Yüzbaşım, kahve herhalde garip geldi. Su için de rahatlayın." Demesiyle tekrar güldü.

Karan yavaşça başını sallayıp su bardağına hiç bakmadan suyu kafasına dikti.

Dudaklarımı birbirine bastırıp Karan'ın ifadesine baktım, suya tekila koyduğunu farketmiş ti.

"Kuzen, iyi misin?" Dedi Leylim gülüşünün arasından, Karan'ın Leylim'e bakmasıyla Leylim başını Ada'nın omzuna koyup gülmeye devam etti.

Ada dudaklarını ıslattı. "Lokum ye abi, tatlı tatlı, iyi gider." Demesiyle kızların hepsinin gülmesi bir oldu.

Karan tam ağzını açıcakken. "Bencede görümcem doğru söylüyor, değil mi Yüzbaşı? Ye lokumu iyi gider." Dememle susup yavaşça başını salladı.

Karan ağzına attığı lokum ile yüzünü buruşturdu. Hindistan cevizli ve tuzlu lokum yemişti. Hafıf gülmeye başladı, ağzını açıp dudaklarını oynatmaya başladı. "Şu isteme bitsin, görüşüceğiz Yüzbaşım."

Kaşlarım havalandı. "Görüşelim Yüzbaşı." Diye dudaklarımı oynattığımda göz kırptı.

"Evet, sebebi ziyaretimiz belli." Karan'ın dedesinin konuşması ile bakışlarımız ona döndü, makası Kurtuluş Albay kesecekti. Son dakika haberim olmuştu.

Alperen Korgeneral yavaşça Karan'ın dedesine döndü. Hafifçe başını salladığında Karan'ın dedesi devam etti. "Allah'ın emri, Peygamber efendimizin kavliyle, kızınız Balca'yı, oğlumuz Karan'a istiyorum." Dediğinde bakışlarım Karan'a kaydı, yüzündeki tebessüm ile bana bakıyordu.

Alperen Korgeneral boğazını temizledi. "İlk önce demem gereken şeyler var." Bakışları bana döndü. "Balca, benim kızım olmasa da onu kendi kızım gibi severim. Tıpkı abileri gibi, bu yüzden kızıma bırakıyorum. Oğlunuz Karan'ı sevdiğini kendi gözlerimle gördüm, bu iki sevdalıyı ayırmak da, birleştirmek de bana düşmez. İkisinin gözlerinde yoğun bir sevda var ve o sevda birbirlerini güçlendiriyor. Benim kararımı soracak olursanız verdim gitti, lakin benden önce kızımın kararı önemlidir benim için." Dediğinde herkesin bakışları bana döndü.

Yüzümdeki tebessüm ile Alperen Korgeneral'e baktım. "Kızım, sen ne istiyorsun?" Dediğinde tuttuğum nefesimi verdim. Bakışlarım Karan'a döndü.

"Ben Karan ile küçüklükten beri beraberim, annesi annem, babası babam oldu benim için her zaman." Bu sefer bakışım Ada'ya döndü. "Kardeşi, kardeşim oldu." Ada'nın bana gülümsemesi ile tekrar Karan'a baktım. "Babalarımız, annelerimiz şehit oldu, şartlar bizi ayırdı. Ama yıllar sonra Karan'ı kendi Tim'imde buldum, Yüzbaşı Karan Çevik olarak buldum. İlk başta tanımamış olsam bile tanıdım, buldum, sevdim, sevdalandım. Aramıza çok şeyler girdi, ama ikimizde bundan vazgeçmedik. Karan'ın gözlerine baktığımda ben vazgeçsem bile Karan'ın vazgeçmeyeceğini gördüm. Artık ne ben, ne de Karan birbirimizden vazgeçmeyeceğiz." Diye bitirdiğimde herkesin bakışları Karan ve ben arasında gidip geliyordu, bazılarının gözünden yaşlar, bazılarının yüzünde sıcak bir tebessüm.

Kararım belliydi, ben Kıdemli Yüzbaşı Ala Balca Doğu, Yüzbaşı Karan Çevik ile evlenecektim.

Karan'ın sağ gözünden yaş aktığını gördüğümde hafif güldüm. Omzumda hissettiğim el ile sağa döndüm. Ayaz abim yüzündeki tebessüm ile bana bakıyordu. "İyisin dimi?" Diye dudaklarını oynattığında başımı salladım.

"Artık iyiyim abi."

Kurtuluş Albay'ın ayağa kalkması ile ayağa kalktık. Nisa'nın yüzük tepsisini getirmesi ile Albay'ın karşısına geçtik.

Albay Nisa'nın tuttuğu tepsiden yüzüğü aldığında Karan ile sağ elimizi uzattık. "Bu yüzük, sizin sevdanızın simgesidir." Bakışları bana döndü. "Kızım, sen nasıl o boynundan o yüzük ve kolyeyi çıkartmıyorsan." Bakışları Karan'a döndü. "Sen de o bileğindeki bilekliği ve o boynunda künyende asılı olan yüzüğü çıkartmıyorsan. İkinizde bu yüzükleri ne olursa olsun çıkartmayın. Siz Ala Balca ve Karan değilsiniz, siz Gece ve Kara'sınız. Kara'nın Gece'si, o yüzden bu yüzükleri çıkartmayı bile düşünürseniz bunu hatırlayın." Yüzüğü parmağıma taktı, sonra ise Karan'ın parmağına taktı. "Tamam mı iki Yüzbaşı?" Dediğinde gülerek ikimizde başımızı salladık, Albay hafif gülüp makas ile ipi kestiğinde büyük alkış koptu.

Karan bir adım atıp önümde durdu, elini yanaklarıma yerleştirip dudağını alnıma bastırdığında gözlerimi kapadım.

"Çevik olacaksın." Diyip geriye çekildi.

"Çevik olacağım." Dediğimde gülümseyerek bana bakmaya devam etti.

Albay'a doğru dönüp elini öpüp alnıma koydum. Geriye çekilip Albay'a sarıldım. "Sakladığım her şey için özür dilerim kızım." Diyip geriye çekildi.

"Görevindi amca, görevindi." Albay'dan ayrılıp Karan'ın babaannesinin yanına ilerledim, elini öpüp alnıma koydum.

"Hoşgeldin orman gözlü güzel kızım." Demesini beklemiyordum.

"Hoşbuldum efendim."

Kaşlarını çattı. "Efendim nedir? Gülay babaanne de bana."

Başımı salladım. "Hoşbuldum Gülay babaanne." Dediğimde ise güldü.

Gülay babaanneden ayrılıp Karan'ın dedesinin yanına ilerledim, elini uzattı, öpüp alnıma koydum. "Bu deli oğlanı bir sen tutabildin, hoşgeldin güzel kızım."

"Hoşbuldum." Diyip yanından ayrıldım, bu sefer Alperen Korgeneral'in yani amcamın yanına ilerledim.

"Sen küçükken bana seninle evleneceğim diyordun, al bak. Gittin gece gözlü bu Yüzbaşı'ya." Dediğinde gülüp sarıldım.

"O küçükken denmiş bir şey amca, hem sen de bana ben evlenmem diyordun. Al bak evlenmedin."

Gözlerini kısarak bana baktı. "Ama sen evlendin, ayıp." Gülerek ofladım.

Ayaz abimin karşısına geçtiğimde direk sarıldım. "Abim." Dediğimde belimde olan kolunu hafif sıktı.

"Güzelim." Diyip geriye çekildi. "Hep mutlu ol, ama az da şu Yüzbaşı'nın ağzına bir sıç."

Ters ters Ayaz abime baktığımda ofladı. "Abi, delirtme istersen?"

"Tamam tamam." Dediğinde Barlas abime doğru ilerleyip sarıldım. "Kocamı affediyorsun yoksa Nisa'yı sana karşı dolduruyorum." Dediğimde şok içerisinde geriye çekildi.

"Nur ne alaka ya?"

Omzumu silktim. "Her şey karşılıklı Binbaşım, sen benim sevdiğimi sevmiyorsun. Bende senin sevdiğini sana karşı dolduruyorum." Dediğimde hızla eliyle ağzımı kapadı, kaşlarımı çattım.

"Nereden çıkarıyorsun kız sen?" Tam bir şey diyecek iken Ayaz abim beni hafif kendine çekti.

"Gerizekalı, boğucaksın Ala'yı. Mal." Diye kızdığında gülüp başımı abimin göğsüne yasladım.

"Evlatlığım ben kesinlikle, bunun başka bir açıklaması olamaz." Dediğinde abimin arkasından Nisa belirmişti.

"Neyin açıklaması olamaz Ata?" Nisa'yı duyması ile gözleri irileşti, hızla Nisa'ya döndü.

"Boşver çilli, sen az gelsene benle." Dediğinde Nisa gülerek başını salladı. İkiside bir yere doğru gidiyordu.

Hafif güldüm, Karan'a döneceğim sırada sinirle mutfağa giden birini görmüştüm. Medine.

Abimden ayrıldım. "Geliyorum abi, Karan'a sorarsa mutfakta olacağım." Dediğimde başını salladı.

Mutfağa doğru ilerleyip kapının yanında durdum.

"Allah kahretsin! Ben evlenecektim onunla, ben!" Medine'nin dediği şeylere gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Yavaşça mutfağa girdiğimde bakışları bana döndü. "Ne işin var burada?"

Hafif güldüm. "Benim evim olduğu için burada olmam normal değil mi?" Dediğimde gözlerini devirdi.

Ay götüm.

Ters ters bakıp umursamayarak masaya doğru ilerledim. Sürahiye uzanırken sürahiyi alıp benden uzağa koydu. Nefesimi vererek. "Ne yapmaya çalışıyorsun?"

"Mutlu musun?"

Kaşlarımı çattım. "Derken?"

"Karan'ı benden aldın, mutlu musun?"

Aynen anasını satayım.

Hafif güldüm, kalçamı masaya yasladım. "Sen kim oluyordun?" Alayla sorduğum soru karşısında masanın üzerinde duran bıçağı bana doğrultaması ile ofladım.

"Eğer sen olmasaydın Karan ile evlenecek kişi oluyordum."

Dilimi dudaklarımda gezdirdim. "Şuan ben olmasam bile sen Karan ile evlenmezdin." Dediğimde tam bir şey diyecek iken doğrulup bileğini kavrayıp bıçağı yere düşmesini sağladım. Şaşkınlık ile bana bakıyordu.

"Sen kim oluyorsun, kendini bu kadar nasıl yüksek görüyorsun?" Dediğini umursamayıp ayağımı bıçağa doğru uzatıp bıçağı arkama doğru ayağım ile ittim. Tekrar kalçamı masaya yasladığımda.

Medine yüzündeki alaylı ifade ile bana bakıyordu. "Kim oluyormuşsun sen? Olsan olsan anca bir doktor olursun, karşında bir avukat var, bence beni karşına almak istemezsin Balca."

Hafif güldüm. "Doktor he, doktor." Dudaklarımı ıslattım, hafif doğrulup arkamı döndüm ve çantamın içinden asleri kimliğimi çıkartıp Medine'ye doğrulttum. "Tim Komutanı Kıdemli Yüzbaşı Ala Balca Doğu, merhaba avukat hanım." Yüzü kireç gibi olmuştu.

Başımı omzuma doğru yatırdım. "O senin Karan'ım da Karan'ım dediğin adamın nişanlısıyım. Bence sen ayağını denk al. Bir emirim ile buradan gönderirim seni, o çok güvendiğin Karan bile bişey yapamaz çünkü biliyor musun?" Başını iki yana salladı. "Karan'ı bile ben yönetiyorum, boşuna Karan'ın Komutanı değilim." Dediğimde sinirle elini kaldırdığında elini tutan biri olmuştu.

Karan.

"Özür dile!" Sert çıkan sesi ile Medine ürperdi.

"Karan ben-."

"Sana özür dile dedim dimi ben?!" Dediğinde Medine yutkundu, yavaşça bana baktı.

"Özür dilerim."

Umursamayıp. "Karan, bırak." Dememle Karan sertçe Medine'nin elini bıraktı. Medine hızlı adımlarla mutfağı terk ettiğinde Karan'a baktım.

"En son akrabalar ile konuşmuyor muydun sen?" Hafif masaya oturduğumda iki elini de masaya yerleştirip yüzüme baktı.

"İlgimi çekmedi."

Kaşlarımı çattım. "Karan ayıp olur."

Omzunu silkti. "Olsun, benim ilgimi çekmedi."

Ofladım. "Peki senin ilgini ne çekti Yüzbaşı?"

"Orman yeşili gözlü, kül kahvesi saçlı biri." Diyip başını boynuma doğru ilerletti, başımı sağ omzuma yatırıp başını koyması için yer açtım. "Benim olan biri." Diyip başını omzuma koydu. Hafif güldüm.

Elimi saçlarına daldırdım. "O orman yeşili gözlü, kül kahvesi saçlı ve senin olan biri hep senin olacak Yüzbaşı." Dediklerimle hafif gülüp boynumu öpmeye başladı.

Sanki aklına bir şey gelmiş gibi dudaklarını boynumdan çekip başını kaldırdı. "Neden yaptın?"

"Neyi?" Dedim salağa yatarak.

Nefesini verdi. "Ala'm, yavrum, bebeğim, neden kahveye votka, suya tekila, lokuma ise tuz koydun?"

Dudağımı ısırıp gözlerimi kırpıştırarak Karan'a baktım. "Az eğlence olsun dedim, fena mı?" Dediğimde gülerek nefesini verdi.

"Gerçekten sana inanamıyorum." Kaşlarımı çattım ve anlamadığım için boş boş baktım. Doğrulup alnını alnıma yasladı. "Bunu yapabileceğin asla aklıma gelmediği için sana inanamıyorum Ala'm. Ama sana da kıyamıyorum." Demesine güldüm.

Tam bir şey diyecek iken odaya giren kişi ile Karan alnını alnımdan çekti, içeriye Nisa girmişti, elinde bir şey vardı.

Kaşlarımı çattım. "Nisa o elindeki ne?"

"Kusura bakmayın gerçekten bölmek istemezdim ama, Balca. Bu sana gelmiş." Masadan inip Nisa'ya doğru ilerleyip elindekini alıp açmaya başladım.

Bu bir çerçeveydi.

Kendime doğru çevirdiğimde bir adım geriye gittim, gördüğüm şeyle yutkundum.

Zira gördüğüm şey annem ve babamın öldüğü günkü bir fotoğrafıydı.

Kanlar içinde.

Boyunlarında zincir bağlı.

Ve fotoğrafta olan sırıtıp kameraya bakan Zincir'di...

(⁠っ⁠.⁠❛⁠ ⁠ᴗ⁠ ⁠❛⁠.⁠)⁠っ Bölüm Sonu (⁠っ⁠.⁠❛⁠ ⁠ᴗ⁠ ⁠❛⁠.⁠)⁠っ

Aboo abooo, uzun bir bölüm oldu yaklaşık 10 bin kelime.

Neyse sorulara geçelim.

Sorular;

O fotoğrafı sizce kim gönderdi?

Kayra Tümgeneral neden Ayaz'ı sakladı?

Balca ve Alperen Korgeneral ne konuştu?

Agir ne yaşadı?

Balca?

Gece?

Karan?

Medine?

Nisa?

Leylim?

Ada?

Agir?

Ayaz?

Barlas

Nisa?

Nisa ve Barlas?

Balca ve Karan?

Bu arada Karan, Balca, Yakup, Nisa ve Barlas'a ait Rp hesapları açılmıştır.

Hesapları instagram hesabımdan bulabilirsiniz.

Awpudenn.

Hayde gittim ben

Continue Reading

You'll Also Like

2.1K 700 29
Fantasy-TR okuma listesinde! Yıllardır süren ve çözülemeyen lanet... Binlerce yıl öncesinden var olan kehanet... Ve her şeyden habersiz olan Aybüke...
11.2K 947 9
Ne kadar engel olursa olsun aşk engel tanımaz konuşmadan da sevebilir bir insan görmeden de asıl mesele o engelleri yok saymaktır
13.9K 1K 18
Her Türk asker doğardı. Lakin sadece bazılarının yaşamı asker olarak son bulurdu. Onlar vurulduklarında değil, unutulduklarında ölenlerdi. Onlar şanl...
2.2K 202 15
Kim bir tilki çocuğa sahip olmak istemez ki? . . . Ship Jeongbin Yan shipler Chanmin Minsung Hyunlix