Kelebekler Yaşamaya Cesaret E...

By matmazelhayal

5.3K 1.9K 2.2K

O yağmurlu sabah; gökyüzünü kara bulutlar kaplamış, etrafı ölümün kokusu sarmışken aşk denilen kavramı inkar... More

Giriş - Ölümün Kokusu
BÖLÜM 1 - Yara Bantları
BÖLÜM 2 - Sol Tarafımdaki Acı
BÖLÜM 3 - Buzdan Kalp
BÖLÜM 4 - Mucize
BÖLÜM 5 - Mahkûm
BÖLÜM 6 - Siyah Beyaz
BÖLÜM 7 - Camdan Duvar
BÖLÜM 8 - Klasik Müzik
BÖLÜM 9 - Kelebek Tutkunu
BÖLÜM 10 - Mavi
BÖLÜM 11 - Rengârenk Kelebek
BÖLÜM 12 - Yerde Olsa Bile Ayakta Kalan Gölge
BÖLÜM 13 - Karanlık Aydınlık Yol
BÖLÜM 14 - Onursuz Durmaz
BÖLÜM 15 - Gizemli Kahraman
BÖLÜM 16 - Tuzla Buz
BÖLÜM 17 - Aşk İzi
BÖLÜM 18 - Aptal
BÖLÜM 19 - Bulutların Gözyaşları
BÖLÜM 21 - İyi Ki
BÖLÜM 22 - Kendin Ol ve Kâğıdın Dışına Çık
BÖLÜM 23 -Korkak
BÖLÜM 24 - Meyve Kokteyli
BÖLÜM 25 - Pamuk Şeker
BÖLÜM 26 - İnce Çizgi

BÖLÜM 20 -Tek Hece

131 60 91
By matmazelhayal

Burası paylaştığınız yıldızla insanların karanlığına ışık olma satırı. Yıldızınızı bırakmayı unutmayın!

⭐⭐⭐

Dişlerimi sıkıp arabadan indim. Altay'ın gitmiş olmasına lanet okurken sürgülü kapıyı açtım. Fetih'in gözleriyle buluşmamaya çalışarak etrafa bakındım.

"Seni buradan nasıl indireceğiz?"

"Şu karşıda demirden dikdörtgen bir şey var. Onu getir." dedi Fetih. Gidip gözünün önündekini bulamayan biri olarak Fetih'in tarifleriyle zar zor rampa niyetine kullandığımız şeyi buldum.

Fetih bana "Buraya koy!" dediğinde beni aptal yerine koymasına sinirlenmemeye çalıştım. Hem emirler veriyor hem de sanki bilmiyormuşum gibi davranıyordu. Bu elimdeki ağır lanet şeyi dümdüz yere serecek değildim. Tabii ki bir ucunu arabanın kenarına yaslayacaktım!

"Ne kadar yavaşsın Efsun." diye söylendi ben rampayı yerleştirmeye çalışırken. "Biraz hızlı ol."

Buz mavisi gözlerine öfkeyle baktım. "Ooo, bakıyorum işe geri döndünüz patron!" Onu alaya almam ve öfkelenmiş olmam çok komikmiş gibi gülmeye başladı.

"Daha önce biri sana öfkelendiğinde yanaklarının kıpkırmızı olduğunu söylemiş miydi?" Öfkem birdenbire dindi. Daha önce kendisi söylemişti. Bundan sonra gelecek cümleyi tahmin etmek hiç de zor değildi.

O "Yanakların kızardığında çok tatlı görünüyorsun." derken başımı iki yana salladım. Düşüncelerimden kurtulmak istiyordum. Beni sarmaya başlayan etrafımdaki boğucu sisi dağıtmak istiyordum. Ama insanlar benim kalbimi dağıtıyordu.

Ona cevap vermeyip sersemlemiş bir şekilde geri çekildim ve arabadan inmesini bekledim. Kollarımı göğsümde kavuşturup üşüdüğümü belli etmemeye çalıştım. Gökyüzünde belirmeye başlayan güneşle çimenlerin üzerindeki damlaların parlamasını izledim. Fetih önümden geçtiğinde arkasından camdan kapının olduğu tarafa doğru ilerlemeye başladım.

İçime çektiğim yağmurun kokusu bana kanların kokusunu hatırlattığında nefesimi tuttum. Fetih için cam kapıyı açtığımda Fetih alayla "Çok centilmensiniz." dedi. Gözlerimi devirmemek için kendimi tuttum. İçeri girdiğinde ben de onun peşinden gittim. "Biletlerimizi almak gibi bir geri zekâlılık yapıp yağmur yüzünden sinemaya boşuna gitmeye kalktığımız için ne kadar sinir bozucu olduğunun farkındasındır umarım." Olduğum yerde kaldım. Peşinden gelen adımlarımın sesinin kesildiğini fark etmiş olacak ki durdu.

Yanaklarımın vuran sıcaklıktan kızardığımı biliyordum. Kendime olan öfkem ve yapamadıklarımın utancıyla kızarmıştım.

"Fetih ben-"

"Sen ne Efsun?" diye lafımı böldü yanaklarımın daha çok kızarmasına neden olacak kadar sertçe. "Sen yara bantlarının arkasına saklandığını düşünerek insanlara kendini daha çok zavallı gösteren, acısını paylaşmaktan korkan, korkularıyla yüzleşmeye cesaret edemeyen, sanki yere düşmek hayatında her ne olduysa düzeltecekmiş kendini yerlere atan şapşalın tekisin."

Gözyaşlarımı tutmaya çalıştım. Alt dudağımı ısırırken yaramazlık yapmış bir çocuk gibi önümde birleştirdiğim ellerime eğdim başımı. Elimdeki yara bandını gördüğümde kalbim göğüs kafesime sertçe vurmaya başladı. Sanki artık kalbime acılar vurmuyordu da kalbim acılarıma vuruyordu. Kırıklarımın üzerine basmam için beni zorluyordu. Canım yanacaksa bile sakladıklarımı açığa çıkarmam gerektiğini söylüyordu. Beni daha çok öldürecek bir hamle yapmam için bekliyordu.

Elimdeki yara bandına uzun uzun baktım.

"Ben bu değilim..." diye mırıldandım acımın tadına biraz da onun bakmasını sağlayacak bir ses tonuyla. "Ben bu değilim..."

Kelimler dudaklarından dökülürken zorlandığını hissettim. Buz mavisi gözlerinin dolduğunu bile düşünmüştüm.

"Sen tam olarak busun Efsun." Ben tam olarak buyum... Ben tam olarak buyum... Ben tam olarak buyum...

Kendime kabullendirmek için içimden sürekli tekrar ettim. Ama kalbim daha da hızlandı ve yaramı Fetih'e göstermem için beni zorlamaya devam etti.

Yutkundum. Ben tam olarak buydum. Değişmiştim. Eski Efsun olsaydım Fetih bana bu sözleri söyleyemezdi.

Ben tam olarak Fetih'in anlattığı o kişiydim. Ben tam olarak saçları kumral değil siyah, gözleri yeşil değil mavi olan bu kızdım...

"Fetih ben üzgünüm. Günümüzün böyle geçmesini istemezdim." dedim sesimin titremesine engel olup ona doğru güçlü adımlar atarken. Yanından geçip giderken yüzüne bakmadım, bakamadım. "Evet, haklısın. Ben tam olarak buyum."

Başka bir şey demesine izin vermeden mutfaktan gelen seslere doğru ilerledim. İstemeden kapalı kapının ardından dinlemeye başladığımda Fetih yatak odasına geçmişti. Fazlasıyla merak etmeme rağmen Fetih'in odasına hiç girmemiştim ama şu an konumuz bu değildi.

Fısıldayarak konuşanların seslerini duymaya çalıştım.

"9 Mayıs mı?" diye sordu. Muhtemelen Hande Hanım'dı. "Ama Melis o gün-"

"Biliyorum. Efsun'un doğum günü. Fetih özellikle bu tarihi istemiş olmalı. Efsun'u Fetih'in kurtarmış olmasına rağmen kızın hiç onu aramaması çok tuhaf. Resmen şerefsizlik bu! Sırf Efsun denen salak yüzünden kendini bu kadar erken bir tarihte öldürmeye kalkacak. Sadece altı günümüz var. İnanabiliyor musun? Altı gün Hande abla, altı gün! Üstelik sıçtığımın Efsun'u yüzünden o ölmeden önce senin ona gidip 'EVET.' demen gerekiyor. Ama Fetih oldukça kararlı."

Bahsettiği ve saydırdığı Efsun'un ben olduğumu bilmiyordu anlaşılan.

Hande Hanım boğazını temizledi. "Melis öyle deme istersen. Bu olayın haberlere çıkmaması için elimizden geleni yaptık. Kaza gününde hastaneye ulaştığımızda bizden önce bir kadının gelip manyak gibi davrandığını söylediklerini hatırlamıyor musun? Kız öldüğünü sanmış." Manyak mı Hande Hanım! Ayıp ya çüş!

Melis o Efsun'a sinir olmuş öfkeli sesini duydum. Bağırarak fısıldamıştı resmen. "Madem öldüğünü düşünmüş neden gerçekten ölüp ölmediğine bakmamış?"

Daha fazla dayanamayıp içeri daldım. Hande Hanım bilgisayarın karşısında sandalyede oturuyordu. Melis'se Hande Hanım'ı dövecekmiş gibi tek elini sertçe masaya koymuş, karşıdan masanın üzerine uzanmıştı. Kızıl saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. Dürüst olmak gerekirse biraz korkutucu görünüyordu.

İkisi de şaşkınca bana bakarken "Çünkü..." dedim Melis'in sorusunu yanıtlamak için. "Her şeyi ardında bırakabileceğine inanmış. Ama içinde yaşatamadığı Fetih'i her aynaya baktığında görmek için kendini değiştirmiş." Mutfak kapısını ardımdan kapattım. Lenslerimi dikkatlice çıkarıp masaya bıraktım. "Acısını bir yara bandıyla gizlemek istemiş." Yara bandının ucunu kaldırıp izi Melis'e gösterdim. "Ve istemiş ki..." Telefonumdan açtığım o mutlu ikiliyi gösterdim. "Tekrar mutlu olmak için ondan geriye kalan izler gitsin. Ama o var ya, onda öyle bir iz bırakmış ki ne yaparsa yapsın kurtulamamış buz mavisi gözlerinin etkisinden." Telefonumu ceketimin cebine geri attım ve lenslerimi Melis dili tutulmuş beni izlerken taktım. "Ve karşında duran sıçtığımın Efsun'u kendine iş ararken Fetih'le tekrardan tanışmış. Ama istemeden bambaşka biri olarak tanışmış onunla. Hayat bu ya! Her şey bir saniyede değişebilir... Bir şeyler olur, birinin kalbi kırılır, diğeri acısını bastırmak için kahkahalar atar, öbürü acımasızca kırıklarının üzerine basar. Her şey sadece ama sadece bir saniyede değişebilir."

Hande Hanım, Melis şoklar içinde kalırken ona bir bardak su uzattı. Suyu içerken boğulurcasına öksürmeye başladı.

"Üzgünüm. Sen olduğunu bilmiyordum." dedi güçlükle. Tekrar güçlü bir öksürükle sarsıldı.

"Anladın mı şimdi her şeyin bir saniyede değişebildiğini? Efsun hakkındaki düşüncelerin bile bir saniyede değişebilir." Hande Hanım'a hüzünle baktım. Bakışlarını benden kaçırdı. "Fetih her geçen gün intihar etmek için daha da hevesleniyor. Hayattan vazgeçmek istediğini gözlerinden görebiliyorum." Durup derin bir nefes aldım. "Kendinizin asla yapamayacağı şeyi benden istiyorsunuz. Onu kararından döndürmek..." Melis öksürmeye devam ederken bir yandan da olayı anlayamadığı için kaşlarını çatıyordu. "Her şeyin bir saniyede değişebileceğine inan biri olarak ilk kez kalbim bana bunu değiştiremeyeceğimi söylüyor." Hande Hanım'ın gözleri dolmuştu. Benim gözlerime de yaşlar süzülüyordu. Uzanıp güven vermek istermişçesine Hande Hanım'ın elini tuttum. "Her zaman içindeki sese kulak veren biri olmuşumdur." Sesimin titremesine engel oldum.

"Düşündüğüm şeyi mi yapacaksın?" diye sordu Hande Hanım. Sanırım tekrar istifa edeceğimi düşünüyordu. Ama asıl istediği şeyi biliyordum.

"Evet, düşündüğünüz şeyi yapacağım." Gözlerindeki korkuya karşın gülümsedim. "Kalbimin söylediklerinin ardında susarak anlatmaya çalıştığı o şeyi yapacağım. Ruhumun susarak attığı çığlıkları duymazdan gelemem." Hande Hanım'ın elini bırakıp geri çekildim. "Onun kararını değiştirmek için elimden geleni yapacağım."

Başını salladı. Yavaşça tuttuğu nefesini bırakıp olayı yeni kavrayan Melis'e döndü.

Beklemediğim o sözcükler dudaklarından çıktığında bunun gerçekleşmesine engel olabileceğime inandırmak istedim kendimi. Her şeyin bir geri adımı olabilirdi. Bunu da olacaktı.

"İşlemleri başlat Melis. 9 Mayıs'ta Dignitas'ta olacağımızı bildir." Mavi gözlerini bana çevirdi Hande Hanım. "Üzgünüm Efsun, özür dilerim ama oğlumun mezara vicdan azabıyla girmesini istemiyorum." Mutfaktan çıkmadan önce durup arkasına bakmadan konuştu. "Her ne kadar cehenneme gidecek olsa da..."

Dilim tutuldu. Hiçbir şey söyleyemedim. Melis bilgisayarın başına otururken ben Hande Hanım'ın topuklularının sesinin yankılandığı evde peşinden merakla ilerledim. Fetih'in yatak odasına girip kapıyı ardından kapattı. Onu takip ettiğimin farkında değildi anlaşılan.

Koşturarak kulağımı kapıya yasladım. Söyleyeceği tek bir kelimeyi bile kaçırmak istemiyordum. Neden benden özür dilemişti ki?

"Fetih..." Sesinin normal şartlarda titreyeceğine emindim ama şartlarımız normal değildi. Güçlü görünmek zorundaydı. Her şey Fetih içindi... "Cevabım evet." Gözlerimi kapatıp nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım. Canımı almak istercesine hızlı atan kalp atışlarımı duymamaya çalıştım.

Fetih'in inanamaz buz mavisi bakışlarını gözümde canlandırabiliyordum. Hande Hanım'ın yapmacık ama inandırıcı gülümsemesin görür gibiydim. "Evet, kabul ediyorum." Sesi sanki bunun için çok istekliymiş gibi çıkmıştı. İstemediğini biliyordum. Melis de istemiyordu. Ben de... Atışlarına bakılırsa kalbim de... Çığlıklarına göre ruhum da...

Fetih'in teşekkürünü duyduğumda gözyaşlarımı tutmaya çalışarak yanağımın içini ısırdım. Hande Hanım'ın tekrar "Evet..." diye mırıldandığını duydum. İntihar etmesini onayladığını gösteren, ona izin verdiğini görebilmesi için yeterli olan bir EVET.

Kapıdan uzağa birkaç adım attığımda aniden durdum. Kulağıma ulaşan o sözler tam da o anda yere saçılan kalbimin kırıklarına basmama neden olmuştu sanki.

Sadece iki hecenin beni yıkabileceğini hiç düşünmemiştim. Ama parçalara ayrıldığımı hissediyordum. Gözyaşlarımın akmasını durduramazken kendimi dışarı attım. Evden uzaklaşmaya çalışırken adımlarım birbirine dolanıyordu. Fetih'in benim nasıl biri olduğum hakkındaki düşünceleri aklıma geldikçe yere düşmemek için kendimi zorlasam bile yere düşüyordum. Ayağa kalkıyor koşmaya çalıştıkça yere tekrar düşüyordum. Yara bantlarının artık olmadığı dizlerim kanlar içinde kalmıştı. Artık bu hoşuma gitmiyordu. Yere düşmek istemiyordum. Ama düşmeye devam ediyordum.

Merkeze kadar düşe kalka ilerlediğimde -ki yolun bir kısmında ağlayarak acı içinde sürünmüştüm- birkaç kişinin kollarına yığılmıştım. İnsanların telaşlı bağırışları bana ulaşamadan görüşümü kapatan karanlık yüzünden geri sekiyordu. Ne dediklerini anlayamıyordum ama konunun kollarına yığılıp kalmış, dizleri paramparça bu kız olduğunu biliyordum.

Görüşümü kaplayan siyah noktacıkları kovmayı başaramadım. Nefesimin kesildiğini fark ettiğimde gülümsemek istedim ama yapamadım.

Görüşümü kapatan siyah noktacıklara aldırmadan dizlerimin üzerinde dik durmaya çalışarak elimdeki yara bandını çektim. Önceden kendimden bu yara bandını çıkaramayacak kadar güçsüz olduğum için nefret ediyordum. Bu yara bandını çıkardığımda sanki ne oluyordu? Güçlü mü olmuştum şimdi? Hiç öyle görünmüyordu. Karanlık görüşümü tamamen kapatmak için uğraşırken hiçbir şey eskisi gibi görünmüyordu.

Fetih altı gün sonra ölecekti...

Başım geriye doğru giderken arkamdan beni tutan insanlar düşmeme engel oldu. Daha ne kadar düşebilirdim zaten bilemiyordum.

Dizlerimdeki kanın bulaştığı parmaklarımla tuttuğum yara bandını karşımdan esen şiddetli rüzgâra bıraktığımda huzurla gülümsemeye çalıştım.

İki hecenin beni sarstığını söylemiştim. Peki, o tek hece bana, bize neler yapabilirdi? O tek hece beni daha ne kadar sarsabilirdi?

O tek hece, aşk beni sarsarak kendime getirebilir miydi? Aşk ona kendini buldurabilir miydi? Aşk beni ölümden döndürebilir miydi? Aşk onu ölümden vazgeçirebilir miydi? Aşk yaşamamız için bize umut olabilir miydi gerçekten?

Aşk, en çaresiz anlarında içindeki umut tohumlarını bulutların gözyaşlarıyla büyütmek miydi? Yoksa aşk seni öldüreceğini bilerek umutsuzlukla oynanan kaybedilmiş bir oyun muydu?

Hayatımda daha önce bir şeye tutunma ihtiyacı hissetmemiştim ama aklımda dönen bu sorulardaki tek heceye tutunmak istedim. O tek hece beni kaldırabilecek kadar sağlam mıydı bilmiyorum ama ona tutunmam için bana umut verecek kadar güçlü bir ışık yayıyordu.

O tek hece ona tutunduğum an beni her şeyin yoluna gireceğine inandırdı. Ama ruhum böyle olmayacağını haykırıyordu.

Belki de aşk denilen bu şey koca bir yalandı...

⭐⭐⭐

Efsun aşkın varlığındaki şüpheye rağmen Fetih'i kararından döndürebilecek mi?

Continue Reading

You'll Also Like

KATARSİS By EE

Teen Fiction

450K 51.3K 32
"Sen," dedi mimiklerini sabit tuttuğu çehresiyle. "Bana yürümüyorsun," dediğinde başımla onayladım. Hevesli bir baş onayı olmuştu bu, çünkü artık ben...
13K 1K 12
Yemin ederim ki seni koruyacağım Başlangıç tarihi: 01 haziran 2019✔️ Bitiş tarihi:01 haziran 2019✔️ ©2019 ellie
14.4K 1.6K 27
BEYEFENDİYE MEKTUPLAR - II ❝Sisli bir gecede pamuklara sarılmıştı bileklerim, ellerim ısınmıştı. Bakışlarımı beyaz suretli dağlardan gökyüzüne çevird...
Saltanat Kılıcı By Tuğçe

Historical Fiction

625 21 1
Doğunun kalbinde yaşayan asilzadeler için hayat pamuk ipliğine bağlıydı ve başlarında sallanan kılıcın ne zaman düşeceği bir muammaydı. Korkaklar iç...