Kelebekler Yaşamaya Cesaret E...

By matmazelhayal

4.7K 1.8K 1.8K

O yağmurlu sabah; gökyüzünü kara bulutlar kaplamış, etrafı ölümün kokusu sarmışken aşk denilen kavramı inkar... More

Giriş - Ölümün Kokusu
BÖLÜM 1 - Yara Bantları
BÖLÜM 2 - Sol Tarafımdaki Acı
BÖLÜM 3 - Buzdan Kalp
BÖLÜM 4 - Mucize
BÖLÜM 5 - Mahkûm
BÖLÜM 6 - Siyah Beyaz
BÖLÜM 7 - Camdan Duvar
BÖLÜM 8 - Klasik Müzik
BÖLÜM 9 - Kelebek Tutkunu
BÖLÜM 10 - Mavi
BÖLÜM 12 - Yerde Olsa Bile Ayakta Kalan Gölge
BÖLÜM 13 - Karanlık Aydınlık Yol
BÖLÜM 14 - Onursuz Durmaz
BÖLÜM 15 - Gizemli Kahraman
BÖLÜM 16 - Tuzla Buz
BÖLÜM 17 - Aşk İzi
BÖLÜM 18 - Aptal
BÖLÜM 19 - Bulutların Gözyaşları
BÖLÜM 20 -Tek Hece
BÖLÜM 21 - İyi Ki
BÖLÜM 22 - Kendin Ol ve Kâğıdın Dışına Çık
BÖLÜM 23 -Korkak
BÖLÜM 24 - Meyve Kokteyli

BÖLÜM 11 - Rengârenk Kelebek

131 66 59
By matmazelhayal

Efsun'un maviş maviş bakan gözleri -lens de olsa- çok güzel. Anlayacağınız görseldeki Efsun.

O bir kelebek kadar zarif ve yaşamaktan korkan bir güzel. Fetih ise bir günlük ömrünü cesurca yaşaması için onu ikna etmeye çalışan Kelebek Tutkunu!

💙💙💙

Mavi... Mavi... Mavi...

Dakikalarca zihnimde yankılanan sözcük... Mavi...

"Keşke..." dedim onunki gibi sesim titrerken. "Keşke gözlerim yeşil olsaydı." Gözlerimin dolduğunu gördüğünde muhtemelen her şeyi yanlış anlayarak şu anki durumum için çok gereksiz bir şey söyledi.

"Ama mavi sana yakışıyor. Dedim ya yeşil olsa daha güzel olurdu. Ama... Böyle de güzelsin." Güzelsin mi demişti! "Yani... Mavi güzel. Güzel renk. Maviyi kim sevmez ki. Mavi herkese yakışır."

Başımı salladım. "Aynen, mavi herkese yakışır." Kucağımdaki yastığı kenara koyup üzerimdeki yeşil elbiseye baktım. Bugün yeşil renk giymiş olmam hayatın bana arkasını dönüp gülmesiydi!

Ceketimin cebindeki telefonumun alarmı çaldı. Fetih'in ilaçlarını vermem gerekiyordu. İlaçlarının saatlerini kaçırmaması gerektiği için alarm kurmuştum. Alarm kursam da Fetih bir haftadır bana alarmı yanlış kurmuşsun, ilaçlarımı vermiştin falan diyerek beni şaşırtmaya çalışsa da o ilaçları alıyordu.

Alarmı kapatıp ayağa kalktım. Bir şey söylemesini bekledim ama konuşmadı.

"Ne yani? İtiraz etmeyecek misin? İlaçlarını sana önceden vermemiş miydim? İlaçlarının saatini ben yanlış hatırlamıyor muyum?" Başını iki yana sallayabilseydi şu anda şiddetle sallayacağın emindim. Ama sadece gözlerini devirdi.

"Altay'ı duydun. Sadece birkaç..." Susup o devamı bir türlü gelmeyen cümleyi tamamlamadı. "Hayatımda bazı değişiklikler yapmanın iyi olacağını düşündüm bu yüzden."

Omuz silktim. Altay'la arasında her ne olduysa muhtemelen beni ilgilendirmiyordu. Zaten bacağımın kırılma olasılığını düşündükçe de ne olduğuyla ilgili onu sorguya çekmek istemiyordum.

Mutfağa gidip hap tabletini aldım. İki kez telefonuma aldığım notlardan doğru ilaç olup olmadığını kontrol ettikten sonra hapı alıp suyla doldurduğum bardakla geri Fetih'in yanına geçtim.

İlacı ona verirsem beni tekerlekli sandalyeyle ezeceğine dair bir tehdit savurmadı. Altay her ne dediyse veya bakışlarıyla her ne anlattıysa Fetih bayağı değişmişti. Ama iyi yönde... Her değişim bana olduğu gibi kötü olmak zorunda değildi.

"Sen iyi değilsin Kelebek Tutkunu." İlacı ona içirip bardağı kenardaki beyaz sehpanın üstüne koydum. Klasik müzik evin içinde çalmaya devam ediyordu. Notaların ruhuma çarptığını hissediyordum. Her çarpan nota ruhumu yere daha çok yapıştırıyordu. Ve gölgem... Gölgem ayağa kalkmak için çabalasa da asla ayakları yere basmayacaktı. O böyle kalmak zorundaydı. Gölgeler yerde sürünmek için vardı. Aydınlığın ardındaki karanlığı görmemiz, ölümün bir adım yakınımızda olduğunu anlamamız için yanımızdaydı. Gölgeler bir kere düşersen tekrar ayağa kalkamayacağını göstermek için sen nereye gidersen git peşinden gelirdi.

Çerçevelere doğru yürüdüm. Elime nadir bulunan siyah kelebeklerden birinin fotoğrafını aldım.

"Bunu çekme fırsatını yakaladığın için çok şanslısın." Tek kaşını kaldırdığında şanslı olmadığını düşündüğünü anladım. Eh, haklıydı. Şanslı olsa bu halde olmazdı.

Mavi bir kelebeğin fotoğrafına uzandım. "Başka hayallerin var mı? Bunun gibi..."

Acı tebessümünü gördüğümde "Hayallerim vardı. Ama artık yok." diyeceğini hiç düşünmemiştim...

"Nasıl yok? Herkesin hayalleri var. Özellikle de senin hayallerin vardı." Bana tekrar tek kaşını kaldırdı. İşte o an ne dediğimi yeni fark ettim. Onun hayalleri vardı.

"Hayallerin neydi o zaman?" Şirketin başına geçtiği için hayallerinden vazgeçmesi gerektiğinde intihardan bahseden bir adam şimdi bana hayalleri olmadığını söyleyemezdi. Hem o Fetih Güçlü'ydü. Hayallerini yaşatmadan yaşayamazdı.

İç geçirdi. "Dünyayı dolaşmak istiyordum aslında. Masa başı işiler bana göre değildi." Bakışlarını elimdeki mavi kelebeğin fotoğrafına sabitlemişti. "İnsanların görüp de mutlu olmadığı şeyleri değil, insanların başını kaldırıp gökyüzüne bakmaya üşendiği gibi kendini mutlu etmek için uğraşmadığı bu dünyada göremediği şeylerin fotoğraflarını çekerdim." Buz mavisi gözleri hayallerinin ateşiyle bir yandan yanıyor diğer yandan imkânsızlığın getirdiği üzüntüyle donuyordu. "Ama en büyük hayalimi on altı ay önce kaybettim... O hayal hayalini kuramayacağım kadar güzeldi. Şimdiyse hayalini yaşatamayacağım kadar uzağımda bir hayal. Kırıkları onun yanında kalmış bir hayal."

Mavi kelebeği yerine bırakıp rengârenk kelebeğe uzandım. "En büyük hayalin neydi peki?"

Bakışlarını rengârenk kelebeğe dikmişti bu sefer. Sorumu cevaplamak yerine bana soru sordu.

"Senin hayallerin neler?" Şaka mı yapıyordu?

"Hayallerim mi?" Bir kahkaha attım. "Hayaller ha, öyle mi? Bana çok uzak kelime. Sanırım hayallerime çizdiğim sınırlar fazla kısa geldi. Elini kaldırıp şu sınırlarda diyebileceğin türden hayallerim var benim. Kardeşimin üniversiteden mezun olup kendine iş bulabilmesi. Peşine takıldığı salaktan ayrılması. Annemin bir daha ben yokken bayılmaması veya hasta olmaması. Babamın yıllar önce o kişinin avukatlığını yapmamış olması. Hayaller... Hayalin ne demek olduğunu bile bilmiyorum? Kendi kendime çizdiğim sınırlarımı aşamıyorum. Bu sınırları belki daha aşağılara çizseydim aşması daha kolay olurdu. Bu sınırları belki de daha yukarılara çizseydim aşmama gerek kalmazdı. Ve ben bu sınırları çizmek gibi bir hata yapmasaydım belki de şu an para için kuduran bir annem ve her gün gözyaşı akıtarak harcadığım zamanlarım olmazdı."

"Yani... Birimizin kendine çizdiği sınırlardan daha büyük hayalleri yok, diğerimizin de bir zamanlar sınırsız hayalleri olsa da kendine çizilen sınırları aşamadığı, aşmayı bile deneyemediği bir hayatı var."

Hüzünle başımı salladım. Fetih elimdeki rengârenk kelebeğe bakmaya devam ediyordu. Muhtemelen hayallerimiz konusunu değiştirmek için elimdeki fotoğrafı yorumlamayı tercih etti.

"O rengârenk kelebek siyah kelebekler gibi başka hiçbir yerde bulamayacağın türdendir Efsun. Bu kelebekler çok yalancılardır ama. Siyah kelebekler gibi dürüst olamazlar. Renklerinin ardında ne sakladıklarını bilemezsin. Belki güzel belki kanını donduracak türden bir şeyler var onlarda. Rengârenk kelebekler renklerin arasına acılarını katarak acılarını harika bir şeymiş gibi gösterebilirler. Onlar yaşamaktan çok oldukları yerde yarını beklemeyi tercih ederler. Yarına âşıktırlar. Yaşayamayacaklarını bilseler de yarını yani ölümü gözlerler. Onlar rengârenk acılardır Efsun. Gökkuşağının bulutların gözyaşlarından oluştuğunu biliyorsun değil mi? Rengârenk kelebekler de acılarla oluşmuşlardır..."

Dizlerimdeki yara bantlarından elimdeki yara bandına kaydı gözleri. Anlamış mıydı?

"O yara bantlarının ardında saklananlar belki güzel belki kötü bir şeyler, bilemiyorum ama senin çok kötü bir yalancı olduğunu biliyorum Efsun. Sen aslında siyah kelebeklerden değilsin. Rengârenk Kelebeğin ta kendisisin. Acılarını renklerin arasına saklamaya çalışıyorsun. Yalanların ve sakladıkların hayatına yön veren şeylerdir Efsun. Daha fazla kaçarsan en sonunda bir yerde düşersin ve geri tekrar ayağa kalkabilsen de kendi gerçeklerinden daha acımasız birçok gerçekle karşılaşabilirsin. Rengârenk Kelebek için ne kadar siyahsa dışının da o kadar renkli olduğunu gösterir. Sen de busun işte. Rengârenk bir kelebek... Rengârenk Kelebek..."

Derin bir nefes verdim. Sadece benzetme yapıyordu. Meğer bir haftadır benimle konuşmazken benim davranışlarımı gözlemliyormuş. Yaramı ama acımı gizlemek için attığım kahkahaları görmüştü. Yara bantlarıyla bile saklamayı beceremediğim gerçeklerime ortak olmuştu. Ama bilmediği o kadar çok şey vardı ki...

Çerçeveyi rafa koyup ona döndüm. Yara bantlarına değil gözlerime bakması için biraz bekledim. Buz mavisi gözleri karanlığın içinden gelen bir ışık gibi parlamaya başlamıştı.

"Herkesin sakladığı gerçekler vardır Fetih." Gerildiğini hissettim. Sanırım o da bir şeyler saklıyordu. "Bunlar güzel şeyler de olabilir kötü şeyler de. O zaman herkes rengârenk kelebeklerden. Herkes acılarını saklıyor. Kimisi bir yara bandıyla, kimisi gözyaşlarıyla, kimisi gülüşüyle ve bazıları da renkleriyle... Herkes rengârenk bir kelebekse o zaman benim de rengârenk olmam seni ilgilendirmemeli."

Aramızda bir soğukluğun oluştuğunu gördüm. Sanki onun benim yardımıma ihtiyacı varken ben onu göre göre camdan duvarın ardına kaçmıştım yine.

"Evet, benim hakkımdaki şeyler seni ilgilendirmemeli."

Çerçevedeki rengârenk kelebeğe bir bakış atıp "İkimiz de birbirimiz hakkındaki şeylerle ilgilenmemeliyiz." dedim. Ortamı yumuşatan tek şey klasik müzikti ama o da çalmayı kesmişti. Fetih'e bakmamaya çalışarak CD'yi alıp yerine koydum.

Renkler insanları mutlu etmeliydi ama bizim aramıza acılardan oluşan rengârenk bir duvar girmişti ve ben o rengârenk duvara baktıkça ruhumun çığlıklarını duyuyordum.

Tam her şey düzeldi derken yine benden nefret ediyordu. Rengârenk kelebeğin suçuydu. Yani... Bu benim suçum muydu? Rengârenk Kelebek bendim sonuçta...

Kapının zilinin çaldığını duyduğumda onu yine arkamda bırakıp kapıya koştum. Hande Hanım evdeydi. Saat öğlen olmalıydı. Altay'ın akşam geleceğini sanıyordum.

Kapı deliğinden bakma zahmetine girmeden direkt kapıyı açtım. Ve karşımda onu buldum. Kapıyı telaşla adamın suratına kapattım. Sırtımı kapıya yasladığımda Hande Hanım'ın merdivenlerden tüm zarafetiyle inmekte olduğunu gördüm. Kapının önünde duran beni fark ettiğinde kusursuz biçimdeki kaşları yukarı havalandı.

Sert ve ısrarcı yumruklar geri açmam için evi sarsarcasına kapıya vurmaya başladığında iç sesim avaz avaz bağırıyordu.

"Ah, işte şimdi bittik Rengârenk Kelebek!"

💙💙💙

Efsun kimleri gördü acaba? Tahminler!

Continue Reading

You'll Also Like

1M 48.3K 59
(Bu isimle yazılmış ilk kitaptır.) Girdiği depresyon sonucu gittiği bir barda birlikte olduğu adamdan hamile kalan Hira, hayatında bir çocuğa yer ver...
225K 14.5K 24
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
291K 3.7K 17
''Sen benim kocam değilsin.'' diye bağırmıştım. Alphan ise dibime kadar girmiş gözlerimin içine bakarak'' Ben senin kocanım gerçek bu artık kabullen...
474K 15K 24
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...