Kelebekler Yaşamaya Cesaret E...

By matmazelhayal

4.7K 1.8K 1.8K

O yağmurlu sabah; gökyüzünü kara bulutlar kaplamış, etrafı ölümün kokusu sarmışken aşk denilen kavramı inkar... More

Giriş - Ölümün Kokusu
BÖLÜM 2 - Sol Tarafımdaki Acı
BÖLÜM 3 - Buzdan Kalp
BÖLÜM 4 - Mucize
BÖLÜM 5 - Mahkûm
BÖLÜM 6 - Siyah Beyaz
BÖLÜM 7 - Camdan Duvar
BÖLÜM 8 - Klasik Müzik
BÖLÜM 9 - Kelebek Tutkunu
BÖLÜM 10 - Mavi
BÖLÜM 11 - Rengârenk Kelebek
BÖLÜM 12 - Yerde Olsa Bile Ayakta Kalan Gölge
BÖLÜM 13 - Karanlık Aydınlık Yol
BÖLÜM 14 - Onursuz Durmaz
BÖLÜM 15 - Gizemli Kahraman
BÖLÜM 16 - Tuzla Buz
BÖLÜM 17 - Aşk İzi
BÖLÜM 18 - Aptal
BÖLÜM 19 - Bulutların Gözyaşları
BÖLÜM 20 -Tek Hece
BÖLÜM 21 - İyi Ki
BÖLÜM 22 - Kendin Ol ve Kâğıdın Dışına Çık
BÖLÜM 23 -Korkak
BÖLÜM 24 - Meyve Kokteyli

BÖLÜM 1 - Yara Bantları

302 104 56
By matmazelhayal

Eğer bölümü beğendiyseniz yıldıza basmayı unutmayın veeeeee MUTLU KALIN 💙

🦋🦋🦋

Yüzüme sıçrayan kanlar yağmura karıştığında yanıma ne ara geldiğini fark etmediğim Nefes'in bağıra bağıra "Ne bakıyorsunuz salaklar! Ambulans çağırsanıza!" dediğini duydum.

Sol tarafımdaki acı dayanılmaz olsa da "Ambulansa gerek yok..." diye mırıldandım. Sol omzumun üzerine düşmüştüm. Sanırım omzum çıkmıştı. Ve burnumdaki sızıya bakılırsa burnum kırılmıştı. Ağzıma giren kanlar da bunun bir işaretiydi. Bembeyaz gömleğimin artık kırmızıya dönüşmesi her şeyi daha da gerçekçi yapıyordu gözümde.

"Sen kime salak diyorsun ya! Adam kanlar içinde. Zaten yaşamıyor. Ambulans çağırırsak ne değişecek?" dedi cırtlak bir kadın sesi. Nefes bana bir dakika dercesine baktı. Birkaç küfür ve bağırış içinde saçları dağılmış bir halde geri yanıma geldi. Sanırım tekme tokat kadına saldırmıştı.

"Kızım sen de iyi değilsin ama bakmanı tavsiye etmediğim kan içinde başka biri daha var. Adamlar daha yeni ambulans çağırıyor üstelik. Yaşama olasılığını bilemiyorum." dedi Nefes beni yavaşça ayağa kaldırdığında. Dizlerim kanıyordu. Yağmur damlalarıysa kanı siliyordu. Acımı silemeseler de...

Sol omzumun acısından ufak bir çığlık atıp dik durmaya çalıştım. Nefes özellikle görüş alanımı kapatıyor ve motorun çarptığı kişiyi görmeme engel oluyordu.

"Görmek istiyorum." dedim. Aklıma motorun çarpmış olabileceği hiçbir isim gelmiyordu.

"Görme." dedi Nefes.

"Kime çarptı?" diye sordum ısrarla. Başımı da vurmuş olmalıydım çünkü hiçbir şeyi algılayamıyordum.

"Senin kahramanın oldu. Ölse bile o senin kahramanın oldu Efsun."

Yutkundum. "Kim?" diyebildim. Beni kurtararak kahramanım olan kişi benim yüzümden öldüğü için ruhumun sızısı olmuştu. Kim olduğunu bilmeliydim.

Nefes dudaklarını araladı. Ama yağmur suları dudaklarının arasından ağzına girerken tek bir sözcük dışarı çıkmadı. Sağlam kolumla Nefes'i sertçe kenara ittim. İlk önce motorcunun taksinin olduğu yere fırladığını ve sapasağlam dikildiğini gördüm. Motor taksiye çarpıp parçalanmıştı.

Bakışlarım uzaklardan daha yakınlara geldi. Ve onu gördüm.

Üzerine yağan yağmurlar kanını ayaklarımın altına kadar getiriyordu. Buz mavisi gözleri kapanmıştı. Vücudu tuhaf bir açıda duruyordu. Tüm kemikleri kırılmıştı. Beni iterken fark etmeden benim yerime geçmişti. Hayallerinden vazgeçip şirketin başına geçmeyi göze alamayan o, hayallerini bir kez bile düşünmeden benim ölümümün yerini almıştı.

Belki de hayallerini yaşatamayan o adam ölmek istediği için beni kurtarmıştı.

Bir hıçkırıkla dizlerimin üzerine düştüm. Fetih Güçlü artık yoktu. Gözyaşlarım kanla beraber yağmura karışıyordu. Kanının aktığı suya elime koydum. Kanının her bir damlası benim kanımın akmasına engel olmuştu. Şimdi akan kanının her bir damlası kan ağlamama neden olmuştu.

"Hayır!" diye feryat ettim. Parmaklarımın arasından geçen suyla karışmış kan sol tarafımda gerçek bir acı oluşturdu. Yağmurlar ondan akan kanı temizlese de ruhumda bıraktığı izi asla temizleyemeyecekti. Artık her yağmur yağdığında kanlanmış ruhum temizlenmediği için canım acıyacak ve her yağmur yağdığında aklıma ondan akan kanlar gelecekti.

Çünkü... Fetih Güçlü... Ölmüştü...

"Hayır, hayır, hayır..." Çılgınca bağırırken Nefes ve Enes yanıma koşmuştu. Gelen iki ambulanstan birine beni bindirdiklerinde sadece onun değil ikimizin de öldüğüne emindim.

Ambulansta omzumu oturttular. Acı içinde çığlık attım. Elime geçen her fırsatta canım acıdığı için bağırdım. Çünkü omzum çıktığı için canımın acıdığını kanıtlayabilirdim.

Ama ruhum acıdığı için canımın yandığını kanıtlayamazdım. Ruhum acıdığı için çığlık atamazdım, sırf bu nedenden çığlık atarsam insanlara gösteremediğim bu acı yüzünden anlaşılamazdım. Kimse benim şu anda hissettiklerimi, acımı anlayamazdı.

Canımın acıdığını söyleyerek ağladım. Gözyaşlarımı döktüm. Burnumdaki kırıkları inceleyen görevliye aldırmadan ağladım. Ve en sonunda akıtacak gözyaşı bulamadığımdan ruhumun ağlamasına izin verdim. Ruhumun ağladığını görmeyen insanlar acımın hafiflediğini sandılar. Ama acım her geçen salise daha da arttı.

Ambulans hastanenin önünde durduğunda kendimi dışarı attım. Enes ve Nefes peşimden geliyorlardı. Ambulansta muayenemi tamamlamış olmalıydılar çünkü kimse çekip gitmeme bir şey demedi.

Diğer ambulans bizden önce gelmişti. Fetih'i içeri götürmüş olmalıydılar.

Ruhum yağmur altında delice ağlıyordu. Gözyaşları yağmura karıştığı için bana bile canının yandığını kanıtlayamıyordu. Ama ben biliyordum. Gözyaşları yağmura karışsa da biliyorum ağlıyordu çünkü canı çok yanıyordu.

Yağmurlar ateşe verdiğim dünyamı asla söndüremeyecekti. Hayatın ağır yükü altında ezildiğimden asla acısız ayakta kalamayacaktım. Keşke düşseydim de düştüğüm için canımın acıdığını söyleyebilseydim. Ayakta olup da canımın acıması daha çok yakıyordu içimi. Keşke parçalanmış dizlerimdeki kanları görenler ruhumdan akan kanı da görseydiler de canımın çok acıdığını anlayabilseydiler.

Hastaneye otomatik kapıdan girdim. Enes'in kapının arasında sıkıştığını gördüm. Nefes'se bana yetişmeye çalışırken otomatik kapının camına burnunu geçirmişti. Nefes'le Enes'in birbirine bağırdıklarını duyduğumda gülümseyerek hayatın benim tarafımda olduğunu düşündüm. Evet, hayat benim tarafımdaydı. Hayat ağır yüküyle beni ezebilmek için benim tarafımdaydı.

Muhtemelen Nefes ve Enes ameliyathaneye 'izin alarak' girmeme engel olurlardı. Ama bu saatten sonra kimse bana engel olamazdı. Resepsiyona koşup ameliyathanenin yerini sordum. Kadın daha yolun yarısını tarif etmişti ama ben koşarak ameliyathaneye gitmiştim bile.

Hastanenin o tuhaf kokusunu solumamaya çalışarak adımlarımın bana yetişmesini sağladım. Korkuyla ameliyathane yazan kapının önünde durdum.

"O iyi mi?" dedim ameliyathanenin önünde duran doktoru gördüğümde. "Fetih Güçlü, iyi mi?" Sol Tarafımdaki acının anlamsızlığına anlamlı gelen o iyi mi?

Doktorun bakışlarından milyonlarca şey çıkarabilirdim. Acıma, üzüntü, pişmanlık... Ama o bakışların arasında yaşadığına dair bir umut... Bir umut yoktu.

"Hayır!" dedim gözlerim dolarken. "İnanmıyorum."

Doktor "Hanımefendi lütfen sakin olun." diyerek beni kolumdan tuttu. Yavaşça koltuklara doğru ilerlerken bir anda kolumu kendime çektim.

O ölmüştü ve ben burada oturup doktorun saçmalıklarını mı dinleyecektim!

Hiçbir şey demeden arkamı döndüm ve hâlâ kapının önünde tartışan Nefes ve Enes'in yanına geldim. Yanlarına gelince ikisi de aniden susup bakışlarını bana çevirdi.

Yüzlerine bakmadan sadece "Gidelim." diye mırıldandım sesimin titremesine engel olamadan. "Gidelim."

"Ah, tatlım." Nefes kollarını açıp beni sardı. "Üzgünüm." dedi. Enes'se gergince bakıyordu. Sanki inanmıyormuş gibi.

"Öldü mü?" dedi Enes. Doğrular daha az canını yakar diye gerçekleri söyledim.

Gözyaşlarımla "Öldü." dedim fısıltıyla. Sonra aniden bağırdım. "Öldü. Tamam mı? Öldü! Fetih Güçlü artık hayatında yok, inanmıyor musun? Öldü o! Öldü! Neden inanmıyorsun ha! Öldü işte. Öldü... O öldü..." Nefes beni sakinleştirmeye çalışarak daha sıkı sarıldı. "Öldü..." dedim son kez fısıltıyla.

"Peki ya sen?" diye sordu iç sesim gözyaşları eşliğinde. "Sen yaşıyor musun sanki? Sol tarafındaki acıya sor. O senin yüzünden öldü. Peki sen? Sen kendi kendini öldürdün. Sol tarafındaki acının oluşmasına izin verip sen kendini öldürdün."

Gözyaşlarımı tutup "Öldü." dedim durumu abartmamaya çalışarak. Ama sol tarafımdaki acı buna engel oluyordu. "Öldü. Burada işimiz kalmadı. Gidelim." Nefes'in gözyaşlarıyla parlayan gözlerine baktım. Gitmek ve gitmemek arasında kalmıştı. Ama kalsak ne olacaktı? Onun cesedini, cenazesini görsek ne değişecekti? "İşimiz var. Enes evrakları imzalamalı. Ben de onları düzene sokmalıyım. Sen de resepsiyonistimiz olarak müşterilerle ilgilenmek üzere sıkıcı masana geri dönmelisin Nefes."

"Tamam." dedi Nefes burnunu çekerken. "Gidelim. Ama önce eve gidelim. Çünkü üstünü değiştirmen gerek. Onun kanı..." Onun kanı gömleğime sıçramıştı. Başımı salladım.

Hayatta ne zorluklar yaşamıştım. Ama hiçbirinde ölmek istememiştim. Ben neden şimdi bu kadar çok... Bu kadar çok hayattan vazgeçmiş hissediyordum...

Bindiğimiz bir taksiyle Nefes'in kaldığı eve geldik. Yağmur şiddetini azaltsa da hâlâ yağıyordu. Ve aklıma yağmurlarla birlikte o geliyordu.

Ağlamamaya çalışarak Nefes'in beni odasına kadar peşinden sürüklemesine izin verdim. Odası benim ailemle yaşadığım eve göre fazlasıyla genişti. Hatta ailemin eviyle aynı büyüklükte bile diyebilirdim.

Nefes "Etek giymek isteyeceğini sanmıyorum. Dışarıda hâlâ yağmur yağıyor." diyerek bana bir kot pantolon uzattı. Elime de mavi bir kazak tutuşturdu. "Ben salonda olacağım. Eğer hızlıca duş almak istersen şuradaki kapıdan girebilirsin. Temiz havlular dolabın içinde görürsün. Ve başka bir ihtiyacın olursa seslenmem yeterli. Ama duymayabilirim. Çünkü müzik dinleyeceğim sanırım, müzik beni rahatlatıyor da... Her neyse... Hızlı ol." Bal rengi gözleri ağlarken hüzünle gülümsedi. "İşe geç kalmayalım." Arkasından kapıyı kapattığında dizlerimdeki yaralara eğdim başımı.

"Yara bandı..." diye düşündüm. "Yara bandını severdi. Çünkü yaralarını iyileştirirdi. Yara bandını severdi. Çünkü yaralarını saklardı."

Elimdekileri Nefes'in yatağına fırlatıp önce makyaj masasını kurcaladım. Ne mi arıyordum? Yara bandı... Yaralarımızı iyileştiren o yara bandı... Yaralarımızı saklayan o yara bandı...

Yara bandını bulduğumda zaferle gülümsedim. Sadece bir tane değil, on tane yara bandı vardı burada. Dizlerime bakıp hâlâ kanayan yaramın üzerine parmağımı bastırdım. Sol tarafımdaki acı onun ölümüyle her geçen saniye artıyordu. Bense ağlamamak için kendimi tutuyordum. Haksızlıktı bu. Her şey gibi bu da haksızlıktı.

Ne hakkı vardı benim hayatımı altüst edip kendisinin bu hayattan kurtulmasına. Ne hakkı vardı beni kurtardığını sanarak aslında hayatı bana zindan etmeye. Ne hakkı vardı benim ölmek istemek gibi bir hakkım yokken onun ölmesine. Canım çok acımıştı, çok...

Sızlayan yaramın üzerinden parmağımı çektim. Parmağımdaki kanı üzerimdeki gömleğe silerken bembeyaz gömleğin üzerindekilerin onun kanı olduğunu bilmek... Bunu bilmek sol tarafımdaki anlamsız acıyı arttırdı.

Bu gömleği başkası olsa atardı. Hatta zihnim bana hemen şimdi atmamı emrediyordu. Ama sol tarafımdaki acı, o acı var ya... O bana ondan geriye kalan tek şeye, kanının beyaza karışmış olduğu bu gömleğe sarılmamı söylüyordu.

Yara bantlarından birine uzandım ama elim havada asılı kaldı. Ruhumun sesini duyuyordum. Acı çekiyordu, ağlıyordu. Bense ağlayamıyordum. Bu da başka bir haksızlıktı. Ne hakkı vardı o bir daha asla ağlayamayacakken beni gözyaşları içinde bırakmasına...

Ağlayan ruhumun gözyaşlarını silememek, çocukluğum ağladığında gözyaşlarını silememek kadar canımı acıtmıştı. Şimdi de çocukluğumun ağlama seslerini duymak, ruhumun acı çektiğini izlemekten daha ağır geliyordu ama. Çünkü benim çocukluğum büyüklüğüm olarak geçmişti. Benim çocukluğum başlamadan bitmişti. Annem ardından babam... Gözlerimi bana her şeyin bir saniyede değiştiğini gösteren hayata açmıştım. Her şey bir saniyede değişirdi ve buna kimse engel olamazdı. Hiç kimse hiçbir şeye engel olamazdı.

Yara bantlarını tek tek dizlerimdeki yaraların üzerine yapıştırdım. Açık bir yaranın üzerini kapatmanın pek de sağlıklı sonuçlar getireceğinden emin değildim ama ben bu yaraların saklanmasına istiyordum. Kalbimde açılan yaralar gözükmeyecekse hiçbir yara gözükmemeliydi. Çünkü haksızlıktı. Yüreğim kan ağlarken ne hakkı vardı dizlerimin yara içinde kalıp kanamasına...

Ne hakkı vardı beni acı içinde bırakmaya... Sol tarafımdaki acının nedeni olmaya... Ruhumun kan ağlamasına yol açmaya...

Yara bantlarını yaralarını sakladığı için seviyordu. Yara bantlarını seviyordu çünkü acısını saklıyordu. Bana böyle söylemişti.

Şirkette kâğıtlardan birini yanlış zımbalamıştım ve o da zımbayı sökmeye çalışırken elini kesmişti. Yani bildiğin avuç avuç kan akmıştı. Yara bandı istediğini hatırlıyordum. Ve söyledikleri aklımdan bir an bile çıkmamıştı. "Biliyor musun Efsun, yara bantlarını severim... Çünkü yaralarını saklarlar." demişti gözlerimin içine bakarak.

O gün kâğıtları yanlış zımbalamasaydım, zımbayı sökmeye çalışmayacaktı. Zımbayı sökmeye çalışmasaydı bir yara bandına ihtiyaç duymazdı. Yaralanmasaydı yaralarını sarmak veya saklamak istemezdi. Benim yüzümden yaralanmıştı... Yine benim suçumdu, o zarar görmüştü. Her şey benim yüzümden başına gelmişti. O benim yüzümden ölmüştü...

Üzerimdeki gömleği çıkarıp kenara fırlattım. Kanlar... Onun kanları gözüme çarpıyordu. Fazla psikopatça bir düşünceydi ama o gömleği yüzüme gömmek istiyordum.

İsteklerime karşı gelip mavi kazağı üstüme geçirdim. Nefes'in giysi dolabını açıp içini biraz kurcaladıktan sonra hemen dizimin üstüne gelen lacivert bir etek buldum. Bana verdiği pantolonu dolaba tıkıştırıp lacivert eteği giydim. Yaralarımı saklamak istiyordum ama insanların canım acısa da yaralarımı sarabildiğimi görmesini de istiyordum.

İnsanlardan kastım aynada gördüğüm kişi... Aynada gördüğüm o kişi var ya ona yıkılmadığımı kanıtlamaya çalışıyordum.

Beyaz gömleği ve siyah eteği yerden aldım. Tam kapı koluna uzanmıştım ki yere hışırtıyla bir şey düştü. Kaşlarımı çatarak yere doğru baktım. Bu beyaz şey... Yarısı kanlanmış bir kâğıttı. Ve bu kâğıt Fetih için hazırlanmış konuşmanın kâğıdıydı. Bu konuşmanın yapılması için onay veren birkaç imza ve önemli kişilerin ismi de olmalıydı kâğıttı. Eğer onlar kanlandıysa ve bunu Kuzey Bey görürse beni işten atardı.

Kıyafetleri kolumun altına sıkıştırıp kâğıdı ellime aldım. Onun kanıyla bulanmış kâğıdı açıp baştan sona ilk kez göz gezdirdim. İmzalar duruyordu. İsimlere de kan sıçramamıştı. İlk sayfa normaldi. İkinci sayfaya bakarken gözüm direkt diğerlerinden daha kalın yazılmış o noktaya kaydı.

"Şimdi..." yazıyordu. "Sana inanmamasından korkuyordun. Şimdi herkesin önünde Efsun'a hislerini açarsan sana inanır."

Satırları tekrar tekrar okudum. Bunu Enes hazırlamıştı ve altına da böyle bir not mu eklemişti! Daha da önemlisi Fetih benden hoşlanıyor muydu? Onun... Onun bana karşı hisleri mi vardı?

Varsa da artık yoktu. Çünkü o yoktu. Fetih Güçlü ölmüştü.

Kâğıdı eteğimin cebine koyup kapıyı açtım. Nefes alçak sesle müzik dinliyordu. Yanına gidip kararsızca gülümsedim.

"Hadi gidelim. İşten kovulmak istemiyorum." dedim. Gerçi Kuzey Bey beni işten kovamazdı. Şirket için azıcık bir maaşa saçını süpürge eden biriydim ben. Benim sayemde müşteri sayısı artmış, her işe yetiştiğim için Kuzey Bey'den gelen bir aferin sayesinde, ki aferin lafını şirkette duyan bir tek bendim, benim adıma Kuzey Bey'den gizli milyonlarca parti düzenlenmişti. Ama partilerin sadece birine katılmıştım. Onda da sarhoş olup kavga eden Nefes ve Enes'i ayırmaya çalışmıştım. Ağzına tek bir şey bile sürmeyen sadece bendim.

Fetih'in "Sana bir şey söylemeliyim ama bana inanmayacağını biliyorum." dediğini hatırlıyordum. Fetih tam o 'inanmayacağım' şeyi söylemek üzereyken Enes çakmağı elime tutarak elimin üzerinde pembe yıldız şeklinde bir iz oluşturmuştu. Bir yıldız Fetih'in söyleyeceği şeyi duymama engel olmuştu.

Enes sarhoş olup elimi çakmakla yaktığından beri parti saçmalıklarına katılmıyordum. Şirket için, şirketten çok ailem için çalışmakla meşgul oluyordum genellikle. Genellikle değil her zaman, sürekli, aralıksız... Kız kardeşim Livya'nın üniversiteyi okuyabilmesi için...

Nefes beni görünce aceleyle oturduğu yerden kalkıp gözyaşlarını sildi. Üzerindeki sırılsıklam beyaz elbisenin yerine siyah bir gömlekle siyah pantolon giymişti. Müziği kapatıp "Çok hızlısın." dedi. Beni şaşkın bakışlarla inceledi. "Duş alırsın diye düşünmüştüm. Ve pantolon giymek istersin diye de. Etek giymişsin. Ayrıca..." Korkuyla dizlerime baktı. "Ayrıca sen pansuman yapmadan kanayan dizlerinin üzerine yara bandı mı yapıştırdın! Efsun yaraların çok derindi. En azından kanamanın durmasını bekleseydin. Canın acımadı mı? Sen nasıl yara bandı yapıştırabildin!"

Dizlerimdeki yaraları görmediğini sanıyordum. Yara bandı yapıştırdığımda sanırım yaralarımız saklanmıyordu. Doğrudan orada bir yara olduğunu işaret ediyordu.

Omuz silktim. Sesimin titremesine engel olamadan "Kimse yaralarımı saramayacağı için kendim sarmak istedim." diye mırıldandım.

Bir şey söylemesine izin vermeden topukluları tekrar giymek istemediğim için Nefes'in dert etmeyeceğine emin olduğum siyah spor ayakkabıları giydim ve hâlâ yağan yağmurun altına girdim. Elimdeki kıyafetleri bir kez daha düşünmeden hızlıca çöp konteynırına attım ve arabanın arka tarafına bindim. Yine sırılsıklam olmuştum. Ama ruhumun akıttığı gözyaşlarından dolayı sırılsıklam olmasının yanında bu bir hiçti.

Enes hiçbir şey söylemedi. Radyoda hüzünlü bir parça çalıyordu. Klasik müzikleri de severdi Fetih Güçlü. Ama en önemlisi o hayallerini severdi.

Enes'e gördüğüm yazının ne anlama geldiğini sorup sormamak arasında kaldım. Ama eğer bana karşı hisleri varsa bu neyi değiştirecekti...

İç çekip dizlerimdeki yara bantlarına tekrar baktım. Nefes yaralarımı yara bandı sayesinde görmüştü. Yara bandı yokken umurunda değil gibiydim.

Öyleyse yaralarımızı saklayan yara bantları mıydı yoksa yaralarımızın olduğu yeri işaret edenler onlar mıydı?

🦋🦋🦋

Acılarımızı saklayan ve sessiz çığlıklarımızın göstergesi yara bantlarının kıymetini bilelim.

Continue Reading

You'll Also Like

209K 12K 32
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
1M 48.3K 59
(Bu isimle yazılmış ilk kitaptır.) Girdiği depresyon sonucu gittiği bir barda birlikte olduğu adamdan hamile kalan Hira, hayatında bir çocuğa yer ver...
İZ By Corcinis

Teen Fiction

3.1K 564 29
Adın, dillerimde.. Söylediğim, söyleyemediğim sözlerimde.. Kurduğum hüzün kokan cümlelerimde. Adın, ellerimde.. Kalemimin mürekkebinde, defterimin...
291K 3.7K 17
''Sen benim kocam değilsin.'' diye bağırmıştım. Alphan ise dibime kadar girmiş gözlerimin içine bakarak'' Ben senin kocanım gerçek bu artık kabullen...