SOĞUK MEVSİM

Por nilsuaksu11

49.8K 5.2K 291

"Buzun altında can çekişirken bulmuştu beni şifam, dudaklarıma yaşam nefesi vermişti." Peki, beni ölümün soğ... Más

1.Bölüm ''SOĞUK TEBESSÜM''
2.Bölüm ''KARANLIK GÖLGELER''
3.Bölüm ''SOĞUK KIZ''
4.Bölüm ''RUHANİ YARALAR''
5.Bölüm ''KIŞ RÜZGARI''
6.Bölüm ''GECE YARISI''
7.Bölüm ''ZAMANSIZ KADER''
8.Bölüm ''ŞEFKATLİ KOLLAR''
9.Bölüm ''OKYANUSUN KALBİ''
10.Bölüm ''KALABALIKTA YALNIZLIK''
11.Bölüm ''BEYAZ KRİSTALLER''
12.Bölüm ''CAN KIRIKLARI''
13. Bölüm ''RUHUN ŞİFASI''
14.Bölüm ''AŞKIN TARİFİ''
15.Bölüm ''SÖNMÜŞ YILDIZLAR''
16.Bölüm ''KALPLERİN GÜRÜLTÜSÜ''
17.Bölüm ''YOLDA OLMAK''
18.Bölüm ''KARANLIK TARAF''
19.Bölüm ''DÜRTÜLERİN KURBANI''
20.Bölüm ''OYUN ve SAVAŞ''
21.Bölüm ''KADER BAĞLARI''
22.Bölüm ''YILBAŞI GECESİ Part 1''
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm

GİRİŞ

6.6K 256 31
Por nilsuaksu11

SOĞUK MEVSİM

GİRİŞ BÖLÜMÜ

Avazım çıktığı kadar susuyorum.

Bu sessizlik içimdeki buzdan kalbin çığlık atmasına neden oluyor. Çığlık çığlığa bana sesini duyurmaya çalışıyor. Susuyorum. Çünkü gücüm yok. Bağırmak için, sesimi birilerine duyurmak için gücüm yok. Gücümü aldılar benden. Gücümü, kanlı parmaklarıyla sökercesine, canımı acıtırcasına aldılar.

Canım yandığı kadar kanıyorum.

Bir kan selinin içinde boğuluyorum. Damarlarım, acının en yoğun kıvamıyla yaralarımdan kanı boşaltıyor. Kanadıkça hissizleşiyorum, öyle sanıyorlar; aksine kahroluyorum, canım canımdan çıkıyor. Soğuk görünüşümün altında kaynayan lavlardan kimsenin haberi yok.

Soğuk...

Hislerime buzdan hançerini saplayıp kanatan da, acıyan yeri hissizleştiren de soğuktu. Öyle bir zamanda hayatıma girmişti ki bir daha çıkması imkânsızdı. Artık soğuk, benim limanımdı. Limanda tekneler batmış ve harap olmuştu. Yolculuklar, yaşanmışlıklar şimdi birer acı dolu geçmişe dönüşmüştü. Yolcuların bazıları kaderden kurtulmuş zamana ayak uydurabilmişti, bazıları batan tekneyle birlikte buz gibi denize gömülmüştü. Kaptan ise batan teknesiyle son nefesini vermişti.

Sızlayan gözlerimi kapattım. Rüzgârın dondurucu soğuğunu hissettim. Uzun kumral saçlarımın omuzlarımın arkasından uçuşunu hissettim. Derin bir nefesi ciğerlerime çektiğimde burnum soğukla sızladı. Doğanın ıslak odunsu kokusu başımı döndürdü. Şişen diyaframıma doldurduğum nefesi ılık bir esintiyle dudaklarımdan özgürlüğüne kavuşturdum.

Güneşin doğmasına az bir vakit kalmış olmalıydı. Tan vaktini sabaha bırakıyordu.

İçimde biriken acının bir damarı çatladı. Bu damardan öfke sızmaya başladı. Kaşlarım çatılırken soğuk rüzgârın kulaklarımdaki uğultusunu dinledim. Adımlarım hızlanırken öfkenin basıncı da artıyordu. Sızan öfke artık büyük bir basınçla damarlarımdan boşalıyordu. Patenlerim buzun üstünde hızla kayıyor, patenlerimin sivri metali buza izimi bırakıyordu. Adımlarım büyüdü ve hızlandı. Vücuduma çarpan rüzgâr bir fırtınaya dönüştü.

Dokuz yaşındaydım. Lacivert tüllü kısa bir elbisenin içindeydim. Küçük ayaklarımda patenlerim vardı. Buz tutmuş küçük bir gölün üzerinde tüm cesaretimle kayıyordum. Buzun çatlayıp kırılması ve beni içine alması umurumda değildi. Tek istediğim buz gibi havada buzun üstünde kaymaktı. Hava soğuktu. Soğuk, elbisemin değmediği yerleri adeta yakıyordu. Rüzgâr, kumral saçlarımı uçuştururken gülümsemiştim. Gözümden akan yaşlar gamzelerime dolmuştu. Soğuk, yaşlarımı da dondurmuştu, tıpkı duygularımı dondurduğu gibi.

Yirmi iki yaşındayım. Lacivert tüllü kısa bir elbisenin içindeyim. Ayaklarımda beyaz patenlerim vardı. Yılların kurutmadığı gölün buz tutmuş yüzeyinde tüm acılarımla kayıyorum. Buzun çatlayıp kırılmayacağını biliyorum çünkü artık emindim, yıllar bana deneyim kazandırmıştı. Hava soğuktu. Tenim soğuğun yakıcı etkisiyle yanıyordu. Rüzgâr artık fırtınaya dönüşmüştü. Saçlarım acılarımın fırtınasıyla uçuşuyordu. Gözlerimden yaş akmıyordu, göz pınarlarım kurumuştu. Gülümseyemedim. Bu sefer olmadı. Soğuk da kanımı dondurdu, tüm yaşam pınarlarımı buza çevirdi.

Gözlerimi açtım. Uzaktaki, tepelerine kar yağmış dağ gözlerime ilişti. Ardından küçük buz tutmuş gölün çevresindeki karlı çam ağaçları mavi irislerime dokundu. Burada yalnızca ben vardım.

Yalnızdım.

Her zamanki gibi,

Bunu ben istemiştim.

İki arkadaşım dışında dünya bana çok yabancıydı. Ailem ise... Aile denecek bir birliktelik doğduğum evde dahi yoktu. Aile, sıcak bir birliktelikti. Aile; birlikte olmak, birlikte yaşamak, sevgi ve merhametin olduğu bir birliktelikti. O birliktelik ne doğduğum evde vardı ne yaşadığım evde.

Öfkem artık damarlarımdan fışkırıyordu.

Kalbime saplanan buzlar eriyor, açılan yaralarıma yeni buzdan hançerler saplanıyordu. Yaralarım asla kabuk bağlamıyordu, iyileşmiyordu, kapanmıyordu. Canım ebediyen acıyordu.

Mavi gözlerim soğuk rüzgârın etkisiyle dolarken dişlerimi sıktım. Buz tutmuş gölün yüzeyinde hızla kayarken ani bir hareketle kendimi yukarı ittim ve kollarımla kendimi havada döndürdüm. Büyük bir hızla etrafımda dönerken gözlerim kapandı, dudaklarım aralandı. Dudaklarımdan çıkan nefes yavaşça titrek bir mırıltıya dönüştü. Mırıltı yerini aniden acı dolu bir haykırışa bırakırken bağırdım. İçimdeki öfkeyle harmanlanan acı, ses tellerimde titreşip dudaklarımdan dışarı döküldü. Öyle bir bağırdım ki geçmişin buz tutmuş acı denizi çatladı. Çatlayan yerlerden çıkan dalgalar ruhuma çarptı, hasar almış ruhum etrafa saçıldı.

Kendi etrafıma dönerken dokuz yaşındaydım. Buz tutmuş küçük bir gölün üzerindeydim ve ağlıyordum. Annem beni daha yeni terk etmişti ve babam bütün acısını üzerime kusmuştu. Dokuz yaşındaydım ve canım acımıştı. Tenimi yakan acı ruhuma katlanarak akmıştı. Şimdi yirmi iki yaşımdayım ve küçük bir gölün üzerinde kendi etrafımda dönüyorum. Yıllar sonra bu gölün üzerindeyim ve yaşlar, kurumuş göz pınarlarımdan yıllar sonra akıyor.

Havadaki dönüşüm durunca hızla dizlerimin üzerine düştüm. Dizlerime saplanan acı, ruhumdaki acının yanında hiçbir şeydi. Ellerim dizlerimin önüne düştü, avuç içlerimi buza bastırdım. Alnımdaki ter damlacıkları buza damlarken aralanan göz kapaklarımın arasından buza baktım. Çıplak dizlerimden akan kan, buzun masum beyazını kana boyamıştı. Hıçkırırken iyi değildim. Asla iyi değildim. Aradan geçen on üç sene acımı silememişti. Aksine daha da kanatmıştı yaramı.

Sesli bir hıçkırık daha çıkarken dudaklarımdan, gözyaşlarım buzun üzerindeki kanıma damlıyordu. Sarsılarak ağlarken dizlerimin altındaki buzun çatırtıları kulaklarıma doldu. Umursamadım. Hatta kollarımı kaldırıp avuç içlerimle buza iki kere sertçe vurdum. Buzun çatırtıları artarken sızlayan avuç içlerimle bir kere daha sertçe vurdum. Kan ve gözyaşlarıma bulanan buzun çatladığına şahit oldum.

Hıçkırıklarım, iç çekişlere dönerken burnumu çektim. Buzun çatlayan yerine odaklandım. Buz yavaşça çatlamaya başlamıştı. Çatlayan yerler uzunca çizgi halinde gölün yüzeyine yayıldı. Buzun çatırtıları artık kuvvetli duyuluyordu.

Yüzüme yapışan uzun saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. Gergince etrafıma bakındım. Buz tutmuş gölün tam ortasındaydım. Buz, göl boyunca yer yer çatlamıştı. Yavaşça patenlerin üzerinde doğrulmada yeltendiğimde altımdaki buzdan bir çatırtı daha geldi. Korku, içimi kemirmeye başlarken bir yol arıyordum. Eğer daha fazla hareket edersem buz kırılabilirdi ve ben de gölün buz gibi suyuna gömülürdüm. Burada daha fazla kalırsam da donarak ölebilirdim. Çaresizce altımdaki buza baktım. Küçük hareketlerle doğrulurken buzun çatırtıları tekrar duyuldu. Şimdi ayaktaydım fakat hareket edemiyordum çünkü etrafım çatlaklarla doluydu.

''Arkana dön ve hızla sağ çaprazına doğru kay.''

Ani gelen sesle yerimde sıçrarken buz altımda yeniden çatırdadı. Başımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde gölün hemen kenarında duran bir adam gözlerime ilişti. Uzun boyluydu, dağınık koyu kahve saçları rüzgârın etkisiyle uçuşuyordu. Havanın düşük sıcaklığına uygun giyinmiş gibi değildi. Üzerinde lacivert uzun kollu bir polar, altında ise siyah pantolonu vardı. Ayaklarındaki siyah asker botlarının bağcıkları bağlı değildi. Rengini seçemediğim gözleri direkt bana bakıyordu. Çok uzakta değildi fakat ben çatlayan gölün tam ortasındaydım.

Duyabilmesi için sesimi yükselterek, ''Anlamadım?'' diye bağırdım. Fakat bu bağırışın içindeki acı, tüm gerçekliğiyle belli oldu. Hem acıyla hem soğukla titreyen sesimi duyduğunda kaşları çatıldı ya da bana öyle geldi. İki eli de pantolonun cebindeydi ki birini çıkarıp buzu gösterdi.

''Arkanı hızla dön. Hızla sağ çaprazına yani bana doğru kay!'' Bu sefer sesi yüksek çıkmıştı. ''Çatlayan buzun en sağlam tarafı orası görünüyor.''

Adama bir umutla baktım. Gençti, en fazla otuz yaşında olabilirdi. Soğuk ve sakin bakan bakışlarına karşı kaşlarımı çattım.

''Sana güvenebilir miyim?'' Bu soru istemsizce çıkmıştı dudaklarımdan. Güven duygusunun tam olarak ne olduğuna emin olmasam da bu durumda tek seçeneğim bu adamdı. Anne ve babamın yok ettiği güveni bu yaşıma kadar kimsede aramamıştım. Aramaya korkmuştum da, çünkü bulursam ve güvenim yine kırılırsa bu sefer yaşayamazdım.

Adam omuz silkti. ''Sen bilirsin.'' Aynı eliyle çatlayan buzu gösterdi. ''Buzun tamamen çatlaması an meselesi. Daha fazla kalırsan buz kırılır ve göle düşersin.'' Sakin sesi beni daha da korkuturken adama son bir bakış attım. Gözlerini kırpmadan bana bakıyordu.

Ani bir hareketle arkamı döndüm ve sağ çaprazıma yani adama doğru hızla patenlerimin üzerinde kaymaya başladım. Soğuk rüzgâr tenimi bir kere daha yalarken dizlerimdeki yaralar sızladı. Çatlayan buzdan yükselen çatırtılarla patenimden gelen sesler birbirine karıştı. Stresle nefes alış verişlerim hızlanırken bakışlarım buzdan ayrıldı, adama döndü. Adama doğru hızla kayarken bakışlarımız kenetlendi. İşte her şey bu zamanda oldu.

Aniden altımdaki buz kırıldı, dudaklarımdan firar eden tiz bir çığlıkla gölün dondurucu suyuna düştüm. Düşerken en son gördüğüm şey ise adamın gölün buz tutmuş yüzeyine doğru koşuşu olmuştu.

Kaldırma kuvveti olmayan gölün derin suyunda panikle yüzeye çıkmaya çalıştım. Bu imkânsız gibiydi. Ayaklarımdaki patenin ağırlığı beni gölün dibine çekiyordu. Nefesim giderek tükenirken gökyüzünün rengi gibi su da şafak mavisi rengindeydi. Kendimi yüzeye doğru çekmeye çalıştığımda başım sertçe yüzeydeki buza çarptı. Çarpmayla ani bir sersemlik geçirsem de başımı kaldırdım ve aslında yüzeyde olduğumu ama buzun çıkmamı engellediğini anladım. Müthiş bir panikle yumruklarımı ardı ardına buza vurdum fakat buz kırılmadı. Nefesimle birlikte gücüm de tükenirken nefes alma ihtiyacıyla dudaklarım aralandı ve su yutmaya başladım.

Kendimi acımasız bir karanlığın içinde buldum. Karanlık, ürkütücü ve soğuktu. Gözlerimin önüne serilen geçmişime baktım. Hayat, daha ilk nefesimi aldığımda beni yüz üstü bırakmıştı. Yaşamaya başladığım ilk an buzdan hançerini bedenime saplamıştı. Hayat adil değildi, bu kesindi. Her bebek mükemmel ebeveynlerin kucağına doğmuyordu, her bebek sevgi ve şefkatle, güvenle büyümüyordu. Hayat adil değildi, asla değildi! Annem hayattaydı biliyordum ama yanımda değildi. Babamın da nefes aldığını biliyordum ama o da yanımda değildi. Hayat çok garipti. Bazen istesek de kaderi değiştiremiyorduk.

Ben, kaderi değiştiremeyenlerdenim.

Gözlerim karardı, kulaklarım uğuldadı. Ciğerlerim oksijen arayışı içindeydi. Hemen başımın üzerindeki buzun üzerine karanlığın çöküşünü hissettim. Buğulu gördüğüm buzun üzerinde o adam vardı. Hemen sonrasında yumruklarıyla buza vurmaya başladı. Öyle sert ve kuvvetle vuruyordu ki buzdan gelen sesler kulaklarımda çınlıyordu.

Defalarca buza vurdu. Buzun yüzeyi adamın kanıyla kırmızıya bulandı fakat umursamadı. Bilincim benliğimi terk ederken adam buzu kırmış ve uzanıp koltukaltlarımdan tutup beni yüzeye çekmişti.

Buzun üzerinde sürüklendiğimi hissettim. Koltukaltlarımdan çekiliyordum. Hızlı nefeslerinin arasından sesi duyuldu.

''Kurtuldun, kurtuldun, geçti!''

Beni buzun üzerinde sürüklerken kendisi de buzda sürünüyordu. Bunun sebebinin tekrar buzun kırılıp suya düşmememiz için olduğunu anladım. Bir süre buzda süründük. Her şeyi algılıyordum fakat tepki veremiyordum. Soğuk, tüm benliğimi dondurmuştu. Sırtım soğuk fakat yumuşak bir yüzeye değdiğinde buzun içinden çıktığımızı anladım. Karın üzerinde yatıyordum. Aniden soğuk parmakları boynumdaki yaşam damarımı buldu. Bir süre nabzımı dinledi. Ardından parmağı burnumun ucuna değdi.

''Siktir!''

Dudaklarından çıkan endişeli inilti yüzüme vurdu. Nabzımın yavaşladığını, bilincimin soğuk karanlığa doğru sürüklendiğini hissediyordum. Üşüyordum. Hâlbuki pek üşümezdim. Ama bu soğuk başkaydı.

Bu soğuk, ölüm soğuğu muydu?

''Nabzın yavaş fakat nefes almıyorsun!'' dedi, endişeli nefesiyle kendine söyler gibi.

Ölüyordum.

Hislerimin bir ölüden farkı yoktu çoğu zaman. Donuk ve hissizdi duygularım. Acı, tüm hislerimi köreltmişti. Artık sesler yoktu, duygular yoktu. Bedenimi saran buz gibi kar ve hava yoktu. Hissizleşmiştim. Bu ölüm hissizliğiydi.

Yaşamımın son demlerindeydim ki dudaklarımda hissettim sıcak bir baskı ölümü bile afallattı. İçime akan sıcak nefes tüm buzdan duvarlarımı sarstı.

''Hadi, Soğuk Kız!''

Dudakları dudaklarımdan koptuğunda doğrulup dudaklarımı dudaklarına bastırmak istedim. Kendimi onun yaşam veren sıcak nefesinden mahrum bırakmak istemedim.

''Nefes al!''

Dudakları bir kere daha dudaklarıma kapandığında içime akan sıcacık nefesiyle gözlerim aralandı. Yüzüme yakın yüzüne buğulu gözlerle baktım. Onun gözleri kapalıydı. Zaman ikimizin arasında akmaya başladı. Dudakları dudaklarımdan ayrıldığında sağ kolum güçsüzce havalandı. Avucumu yabancı bir adamın yanağına bastırdım. Bu istemsiz hareketim karşısında adam, irkildi ve kaşlarını çattı. Yavaşça gözleri açıldı. Aralıklı duran gözkapaklarından sızan yeşil bir hüzme gözlerime vurdu. Orman yeşili gözleri vardı. Toprak kahverengisi ve ağaç yeşili irislerinde doğadan bir parça vardı sanki ya da doğa bu yabancı adamın gözlerinin içinde yaşıyordu.

Birbirimizin gözlerine hiç konuşmadan bakıyorduk. Zaman ve mekân önemi yitirmişti.

Ağzıma dolan suyla yüzümü buruşturdum ve kafamı yana doğru eğip öğürmeye başladım. Hemen ardından yuttuğum tüm suyu çıkartırken ıslak saçlarımın ensemde toplandığını hissettim.

Kendimi hiç olmadığım kadar aciz ve kimsesiz hissediyordum.

Gözlerim dolarken burnumu çektim.

Ölümden dönmüştüm; ıslaktım, üşüyordum ve kimsesizdim. Başımdaki feci ağrıyla kaşlarımı çattım. Başım dönüyordu. Elimin tersiyle dudaklarımı silerken hızla başımı çevirdim ve yabancıya baktım. Gözlerimiz bir kere daha birbirine değdi. Buz gibi havada ikimizin arasındaki yaşamın sıcak nefesini hissetim.

Tüm çaresizliğimi, korkularımı, yalnızlığımı ve kimsesizliğimi hissederek yaşlarla dolu gözlerle orman yeşili gözlere baktım. Tam gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerimin içinde ne gördüyse yüzü acıyla buruştu. Karanlık bir kere daha bilincime soğuk kollarını dolarken dudaklarımdan bu sözcükler döküldü.

''Nefes almaya ihtiyacım var.''

❄️

Soğuk Mevsim'e hoş geldiniz...

Umarım bu bölümü beğenmişsinizdir.

Bol bol yorum yapmayı, görüşlerinizi yazmayı ve beğenmeyi unutmayın:)))

Seguir leyendo

También te gustarán

Gökyüzü Por Morfinor

Novela Juvenil

1.7M 160K 80
Gök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefka...
1M 62.2K 40
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
Ayza Por Yazan Kelebek

Novela Juvenil

321K 27.9K 17
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...
5.9M 192K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...