BERDEL

By TugbaKpplnn

5.5M 302K 49.9K

Berdel sonucu yatalak bir Ağanın eşi olacaktım... Ama nedenlerde boğulacağım bir sır dünyasına gireceğimi ner... More

1. BÖLÜM -BERDEL'E KARAR-
2. Bölüm -Ezilmeye Başlamak-
3. Bölüm -Kibir-
4. Bölüm -Ağır Sözler-
5. Bölüm -Gizli Saklı İşler-
6. Bölüm -Emanetin Acısı-
7. Bölüm -Bazı Gerçekler-
8. Bölüm -Geçmişten Kareler-
9. Bölüm -Ufak Temas-
10. Bölüm -Tatlı Heyecanlar-
11. Bölüm -Karışık Duygular-
12. Bölüm -Mutluluk ve Rezillik-
13. Bölüm -Acı Kâbus-
14. Bölüm -Çelişki-
15. Bölüm -Üç Maymun Benlik Değil-
16. Bölüm -Çöp Çatanlık-
17. Bölüm -Akıl Almaz Gerçek-
18. Bölüm -Utanç-
19. Bölüm -Mucize-
20. Bölüm -Huzursuzluk-
21. Bölüm -Gönlüm Senden Razı-
22. Bölüm -Heyecan-
23. Bölüm -Acı-
24. Bölüm -Kader Ve Şans
25. Bölüm -Deliymişim-
26. Bölüm -Lunapark-
27. Bölüm -Uğurlamak-
28. Bölüm -Rapunzel-
29. Bölüm -Son-
30. Bölüm -Karar; Aziz Ahkanoğlu-
31. Bölüm -Dumur Olmak-
32. Bölüm -Biz Kazandık-
33. Bölüm -Şehvet-
34. Bölüm -Şehvet 2-
35. Bölüm Sürprizler
36. Bölüm -Umut ve Mucize-
37. Bölüm -Hazırlık-
39. Bölüm -Kötüden İyiye Güzel Anlar-
40. Bölüm -Bir Yaramazlık Meselesi-
41. Bölüm -Oyun-
42. Bölüm -Sevinç-
43. Bölüm -Duygusal Aziz-
44. Bölüm -Huysuz Duygular-
45. Bölüm -Curcuna-
46. Bölüm FİNAL -Sonsuz Tebessüm-

38. Bölüm -Ölümle Burun Buruna-

82.3K 4.8K 1.1K
By TugbaKpplnn

Aziz'den...

Hayatımda çaresizlik çok fazla yer almış yerini fazlaca mahkumluğa bırakmıştı. Yıllarımın geçtiği bu konak, zaman içinde ölümüm olmuştu, tek sorun ise benim yaşıyor olmamdı.

Karanlığın esir aldığı oda, mezarım. Yattığım yatak ise beni sarmalayan kefenimden başka birşey değildi.

Çok çırpınmışım, çok anlatmak, bağırmak çağırmak, yeri göğü inletecek kadar yüksek bir sesle babam denen adamın zülmünü anlatmak istmiştim.

Anne diye başıma getirdiği cellatı dağa taşa haykırmak istemiştim ama el birliği ile beni sessizliğe, hareketsizliği terk edip her gün ölümle baş başa bırakmışlardı.

Son iki yıldır direnişime son verip mahkumluğuma ve acizliğime göz yummuştum, hiç bir zaman kalkamayacağıma normal biri olacağıma ve bir cani ile bir cellatın elinden kurtulacağımı imkansız diye hatırlatıp kendime kabullendirmişti.

Ama tüm sabrım, vazgeçişim bana imkansız kavramını tek tek yıkan kadını hediye etmişti. Ömrümü adayacağım, nefessiz kaldığında çiğerlerim kuruyana kadar nefes vereceğim kadını vermişti bana.

Önce sesim olmuştu, sonra elim ayağım. Kalbimin attığını, herkesin aksine benim ölü olmadığımı inandıran, kendimi bildim bileli aşık olduğum kadın girmişti hayatıma, doğrusu çokta güzel olmuştu.

Odaya girdiğim andan beri deli gibi atan kalbimi tutup nefeslendim. Bir kadın kendine nasıl olurda böyle aşık edebilirdi beni. Beyazlar içinde gerçektende prenses gibiydi ve yanına yakışıp yakışmadığımdan bile kaygılıydım.

Koluma tutunan kadına tebessüm sunup derin bir nefes alarak odanın kilitlediğim kapısını açtım. Kolumdaki parmakların sıklaşması onu ne kadar heyecanlı olduğumu bana gösteriyordu ve onun bu heyecanı bana dünyadaki herşeyi yaptırırdı.

Odadan dışarı çıkıp boş koridorda ikimizin adım sesleri yankılanırken duvarlarda duyduğum başka bir yankı sesi vardı. Benim gecelerce kemiklerimin kırılması şiddetinde hissettiğim acılı sesim yankılanıyordu. O kadının 'burası senin mezarın olacak' dediği sesi yankılanıyordu. Babamın 'bırak aç kalsın, Ömer dahi odasına girmeyecek' dediği cümleleri dolduruyordu kulaklarımı.

Ama tüm sesleri kesen başka bir ses vardı, beni hayata bağlayan cümleler...

'Suna varsa imkansız diye birşey yok'

Boğazıma kitlenen nefesimi bir yutkunuş ile boğazımdan gönderip yanımdaki gerginlikten yine dudağının içini kemiren ama tebessümunüde dudaklarından silmeyen kadına baktım.

Bu huyuna canımı dahi verirdim. Sevinse, üzülse, gerilse hep aynısını yapıp benim öldüğüm dudaklara işkence ediyordu. Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp nefesini stresle dışarıya verdiğinde dudağımın kenarını arka arka yutkunuşlarına baktım.

"Sakin ol güzelim." tedirgin bakışlarını bana yolladığında parmağımın tersi ile yanağını okşayacaktım ama elime vurmasıyla indirmem bir oldu.

"Makyajım bozulacak Aziz." ufak bir kahkahamı ortaya bıraktığımda avluya yaklaşmamız ve dışarıda bekleyenlerin zılgıtları kulağımı çınlatmaya başladığında Suna'daki gerginlik benim vücuduma geçmişti.

Kalabalığın içine girer girmez Şiyan Ağa'nın önüne ilerlediğimizde elindeki tesbihi bileğine iten adama baktım. Önüne gelir gelmez elin eğildiğimde çeneme bastırıp daha sonrada elini alnıma bastırdım.

Arkası sırada hemen Hatice Ana'nın eline eğilip öptüğümde Suna'da benim yaptıklarımı yapıp onlarla ufak bir konuşmanın ardından Suna'nın ailesine yaklaştığımızda beyazların içindeki kadının bıkkın nefes alışveriş seslerini duyuyordum.

Ailesi ile problemi vardı benim hayatıma onu mahkum etmişlerdi, hastalığını öne sürüp kendi oğullarının acizliğini yüceltmişlerdi. Zelal'in yaptığınıda asla doğru bulmuyordum ama bana gelip doğru düzgün anlatması ve Zelal'i başka bir adama vereceklerini söylediği için bu duruma sessiz kalmış kardeşimin kaçmasına göz yummuştum.

Karnında bebeği olduğunu ise duyduğum ilk anda olduğum yerde sinir krizi geçirmiştim. Asıl sorun Zelal'in yaptığı hata değildi. Çocuğun Fatih'ten olmasını bildikleri halde sırf düşman diye bildiğimiz için Zelal'in ikinci ayı dolmadan Fatma Hanım'ın başkasına vermek istemesiydi.

Zelal ne kadar dik başlı olsada, kimseyi sevmiyormuş hatta kendini yüce görüyormuş gibi olsada bana asla öyle olmamıştı. Ne Zelal'e ne de Ömer'e bunca zaman abilik değil arkadaşlık yapmak için uğraşmıştım.

Dertleri olduğunda sırdaşmış gibi anlatsınlar hatalarında bana gelsinler istemiştim bu zamana kadarda hep öyle olmuştu. Ama Ömer Zelal'den daha farklıydı. Ömer'in içindeki derin yara bende dahi yoktu.

Doğmadan başlamıştı eziyeti, babam yine o kadına uyup bana yaşattıklarının daha fazlasını Ömer'e yaşatmıştı. En son ise kolunu bile bile kırmalarının ardından sadece merdivenlerden düştü demişlerdi daha on yaşında var yoktu koruyamadığım için dedemin yanına göndermişik. Zaten dedem bakıyordu ama o olaydan sonra dahada üzerine titremişti.

Zelal ise sırf ne kadar ailesinden gurur duymasada onların dolduruşuyla büyüyüp Ömer'e karşı kin ile büyümüş ne kadar önüne geçmeye çabalasamda başaramamıştım.

Ömer'in en kötü çöküşü ise Ceren'den önceki daha çocukken sevdiği kızın vefat etmesiyle olmuştu. Ergenliğini onun acısıyla kapatmış o andan sonra içine kapanık boynu eğik kalmıştı.

Ceren'i ise baya uğraşın sonucunda hayatına dahil etmiş ve bundan sonra hayatını ona adayacağını bir gece yanımda ağlaya ağlaya sabaha kadar anlatmıştı.

Milleti öpmem ve yeniden tebrikleri kabul etmemizin ardından Şiyan Ağa'nın Suna'nın kırmızı gelin duanı örtmesinin ardından konaktan dışarı çıkıp dışardaki onlarca doluşan millete baktım.

Arabalar belkide ağalığa geç kalmamak  için  geldiğimiz günden daha fazlaydı. Suna'nın merdivenleri inmesine yardım edip arabalara doğru ilerledim.

Ömerin koltuğa geçmesiyle bende Suna'yı gelinlikle dikkatle oturtmamın ardından yerime geçtiğimde ön koltuğa Arif oturmuştu, tıpkı küçükken sözleştiğimiz gibi sağdıcım olmuştu.

"Çok sıcak."  Suna'nın sesini duyar duymaz başındaki duvağı açtığımda Ömer'de yanındaki düğmeden pencereleri açmıştı.

Bir süre sonra herkesin arabaya yerleşmesiyle bir kanvoy başladığında her bir arabadan yüksek sesli korna sesleri çıkıyor coşkumuzu tüm şehre yayıyorlardı.

Çoğu eğlence ve Suna'nın sıcaktan bıkkınlığının dile getirdiği uzun yolculuğun ardından en son yüzlerce arabanın olduğu ve düğün için tuttuğumuz kır bahçesinin önüne ulaştığımızda yolda araç önü kesilmesi falan derken Arif hepsini Şiyan Ağa'nın aracına yollayıp bizi büyük bir curcunadan kurtarmıştı.

"Aziz gitmesek mi?" araçtan inmeden gözlerimi çevirdiğim masalardan çekip Suna'ya çevirdim. Gerginliğinin belli olduğu gözlerle benim bakışlarımı çektiğim yöne bakıyordu.

"Gidelim güzelim bütün genç kızları çatlat." aynı onun bazen yaptığı ses tonu ile hastelik için konuştuğumda bir anda yüz tonu değişip bıyık altından sinsice gülmeye başladı.

"En güzel gelin ben oldum, en yakışıklı damatta benim kocam." şımarıkca söylediği cümleye gülümseyip onun bana yaptığını yaparak avucumun içiyle dudaklarına vurup yanaklarını sıktığımda anında sert tutuşumdan kurtuldu.

"Makyajım bozulacak Aziz." dediğinde bu halina kahkaha atıp arabadan dışarıya bakışlar atıp çalan davulların kesilmesiyle milletin toplaştığını görüyordum.

Arif'in gözleri bana döner dönmez arabadan çıkıp milletin içine hızlı adımlar ile koşar adım gitmesiyle milleti kenara çekip bizim için giriş kısmı hazırlamıştı.

Şiyan Ağa'nın kapının önüne gelmesiyle bir konuşmaya başlamasıyla derin soluklar ardından heyecandan koluma giren kadına döndüm. Camların açık olmasından ve Ömer'in hâlâ ön koltukta olmasından dolayı parlayan dudaklarını öpemiyordum.

Kısa bir zaman süren konuşmadan sonra araçtan adımımızı atmamızla zılgıtlar atılmaya başladığında aynı anda da davullara vurulmaya başlayıp şenliğin başlaması bir olmuştu.

Arabanın etrafından döner dönmez  Suna'nın olduğu tarafa geçip hafif kabarık olan gelinliğinden dolayı kimseye belli etmeden çırpınışlarına yetişip inmesine yardım ettim.

Onlarca zılgıtın arasındaki Arif'in açtığı yolda yürümeye başladık. Suna yüzündeki kırmızı tülün ardından etrafına bakınıp kendi kendine söyleniyordu ama ne dediğini duymuyordum.

Ortaya ilerlediğimizde dans şarkısı çalmasıyla Suna'nın yüzündeki örtülü tülü açıp alnına dudaklarımı bastırdığımda etraftaki yoğun alkış sesiyle derince yutkunup sahip olduğum prensesin belini kavradım.

Bunca milletin arasında kollarını çekingence omuzlarıma çıkardığında bu haline gülümseyip başını eğen kadının yüzüne eğildim.

"İyi misin?"

"Kalbim çok hızlı atıyor Aziz." nefesi kesilmiş gibi sıklıkla konuştuğunda gülümseyip alnımı alnına sürttüm, yine makyajımı bozuyorsun diye söyleneceğini biliyordum.

"Her zaman ilk dansta gelin ve damatın ne konuştuğunu merak ediyordum." etrafta gezdirdiği kısa bakışlarını bana çevirdiğinde gülümseyip kavradığım beliyle onu biraz daha kendime çektim, ondan bir saniye bile uzak kalmak istemiyordum.

"Herkes ne konuşuyor bilmem ama ben senin güzelliğini konuşacağım." dediğimde cümlem biter bitmez sessizce kırkırdadı.

"Ben daha çok milleti çekiştiririz diye düşünmüştüm." sonunda benden kaçırdığı gözlerini gözlerime çıkardığında gülümsedim.

"Baksana şu kıza yeşil elbisesi ten rengine hiç uymamış." gözleriyle arkamdaki bir yeri işaret ettiğinde gözlerinin içine daha derin baktım.

"Beni başka kadınlar ilgilendirmiyor, baksamda görüntü kirliliği. Ömrümün sonuna kadar bu gözlere baksam olmaz mı?" alt dudağını dişlemesiyle bir gözlerini gözlerimden kaçırdığında heyecandan havalanan göğsüne baktım.

"Düşüp bayılmamı istemiyorsan böyle cümleler kurma Aziz." dediğinde sıklaşan nefesine ve sesine güldüm.

"Neden? Bu gözlere gömülmek istesem çok mu abartmış olurum?"

"Aziz..."

"Ömrüm." işkence ettiği dudakları kısa bir saniye söylediğim kelimeden dolayı bırakırken tekrar dişleyip büyüttüğü gözlerini bana çevirdi.

"Evimize gidelim mi canım kocam?" cilveyle omuzlarımı daha sıkı kavradığında kafamı geriye atarak kahlaha attım, iki güzel sözde eriyordu.

"Seni düğünden kaçırmamı ister misin?" yüzüne eğilmemle kendini geri çektiğinde etrafa bakındı ama hemen bakışlarını önüne çevridi, ciddi ciddi utançtan kollarım arasına bayılacaktı.

"Hayatımızda hiç aksiyonumuz yokmuşçasına bunu yapmalıyız bence." bunu sırf gerginlikten kurtulmak için kurduğu cümleye gülümseyip dans şarkısının bitmesiyle bir alkışlar kopmaya başladığında bir adım geri çekilip direkt halaya bağlanan şarkıya baktım.

Neredeyse on davulcu birden sert vuruşları arasında yanımıza gelmesiyle bir herkes sahne olarak ayarlanan alana doluştuğunda Zelal'e işaret verip halay mendilini vermesini istedim.

Büyükler masalara geçmiş gençlere bakarken iki taraflı kadın erken olarak olmasını engellemek ve Suna'nın yanına başka erkek geçmemesi için Ceren'i yanımıza çağırdığımda halay başına geçmemle Suna'yı yanıma çektim.

Ritme uygun yerimde sallanmaya başlamamla Suna'nın hafif kahkahasını duyduğumda ona döndüp bakışlarımı ayaklarıma çevirerek halay adımlarıyla ilerlemeye başladım.

"Wî wî wî
Wî wî wî şemmo
Wî wî wî
Qurbana te me, Şemmo"

"Kır dizlerini."  Suna'ya doğru eğilip kurduğum cümle ile gözlerini bana, vücuduma çevirdiğinde hareketleri aynı tempoda yapmaya çabalıyordu.

İki kez üst üste çalan şarkıdan sonra yorgunuk ile halay mendilini Karan'a verdiğimde başa geçmesiyle bir Suna ile masaya doğru yürümeye başladık. Gözlerimi ağaların oturduğu dörtlü masaya çevirirken Suna'nın oturmasına yardım edip uzattığı suyu ve peçeteyi alıp, içtikten sonra anlımdan akan teri silip kısaca Suna'ya bilgi verirken ağaların yanına ilerledim.

"Hayırlı olsun Aziz Ağa."

"Sağ olasın Reşat Ağa'm." elini öptüğüm adam omuzuma iki üç kere vurduğunda kısa bir hasbihalin ardından diğerlerine geçtim. Dört masada toplasan otuza yakın ağayı öpüp maslar arasında bakışlarımı gezdirirken diğer olan büyükleride öpmeye başlayıp hayaldan oyun havasına geçen millete bakındıktan sonra gözlerimi uzakta kalan masada gülerek yanındakilerle konuşan Suna'ya çevirdim.

Belkide en güzel gülümseme ona verilmişi. Derin bir nefesi gözlerimi üzerinden çekmezken çiğerlerime doldurup bacağıma çarpan çocuğa bakıp gülünseyerek kafasını okşadım.

"Buyur." elindeki uzattığı kağıda bakıp kaşlarımı çatmamla Arif ve Ömer yanıma geldiğinde çocuğun koşarak uzaklaşmasını izledim.

"O ne abi?"

"Çocuk verdi?" dudaklarımı bilmiyormuşcasına büzüp Ömer'e cevap vererek ikiye katlı kağıtı açtım.

"Beni öylece kovamazsın, arada iki aşiretin sözü var! En sondaki beyaz arabada bekliyorum.

Sedef"

Kaşlarımı okuduklarımla bir çatar çatmaz elimden kağıtı alan adamlara bakıp gözlerimi tekrar Suna'ya çevirdim.

"Beni idare edin derdi neymiş öğrenip geliyorum." arkamı dönüp konuşmamla bir Ömer ve Arif'te arkama takıldığında gelip gelmemelerini umursamadan sert adımlarımı yüzden daha fazla arabaların arasına yürümeye başladım.

Birinin görmesini dahi umursamıyordum, biri laf söylese elimde delilim vardı. Bu yüzden rahatlıkla gidiyordum.

"Abi gitme Suna görür kötü olur."

"Asıl bu olaya dur durak vermezsem Suna daha çok kötü olacak" arkamdan ikiside koşar adım geliyordu.

"Kızın en güzel günü mahvetmeyin."

"Alacaksın diye kapımın önüne getirip yatağıma soktuktan sonra her günü mahvolacak!" sinirle Arif'e döndüğümde bana dayatacakları sistemi biliyordum.

Çocuğumuz dahi olsa o kadının namusu senin üzerinde deyip getireceklerdi kapıma. Bu zamana kadar önünden geçmedikleri kapıma bırakacaklarını biliyordum.

Töre denilen körelmiş adetlere her zaman karşıydım çünkü söz hakkı tanımıyor, büyüklerin kararıyla boyun eğmek zorunda kalıyordun ama buna göz yummayacaktım. Suna'nın gözünden tek bir damla yaşın düşmezine izin vermeyecektim.

Bir kez saçlarının kesilmesinde elimden birşey gelmemiş ne kadar canım yansada birşey yapamamıştım. Bu sefer buna izin vermeyecektim, kararlıydım.

Sonralara yaklaştığım arabalar arasındaki son beyaz arabaya bakarken oldukça uzakta kalan ve ordan baksalar bile benim burda olduğumu gözükmeyecek derecede uzak duran düğün yerine baktım.

Arkamdakilere sedace kısa el hareketiyle durmalarını işaret verip arka kapısı açılan arabaya yaklaştım.

"İn arabadan." sertçe aralık durulan kapıyı açmamla bir oturan kadının gözleri bana döndüğünde gözlerimi etrafta gezdirip arabadan yavaşça çıkan ve süslenen kadına çevirdim, o kadar olayın üstüne birde süslenip düğününe gelmişti.

"Hoş geldin Ağa'm." ince çıkardığı cilveli sesiyle midemin anlık bulandığını hissederken yüzümdeki tiksinin ifade ile suratına çevirdim bakışlarımı.

"Beşik kertmesini bozdum, boşuna benimle evlilik hayalleri kurma."

"Ben bozmuyorum ama."

"Sana sormuyorum!" elimi sertçe arabanın tavanına vurduğuma korkuyla geri çekildi hâlâ tehditvari ama cilveli olan sesiyle konuşuyordu, Suna görse bu durumu çoktan elleri arasına almıştı onu.

"Bende sana sormuyorum zaten. Bozmayacağım, ailemde bozmayacak ve siz verdiğiniz sözü tutup beni alacaksın Aziz Ağa." sonunda ses tonu değiştiğinde bana doğru tuttuğu işaret parmağına baktım.

"Ben o yatağa mahkumken nerdeydin? O tavana, yatağa mahkumken nerdeydin?" dik gözlerimi olduğu gibi suratında tutarken parmağını indirip gözlerini kaçırdı.

Sırf yatalağım diye o zamanda istemezken şimdi ağa oldum diye yanıma yaklaşmasına izin vermeyecektim.

"Ben söyleyeyim mi? Arif'i kandırma peşindeydin. Seyit'in yatağında yatıp sabaha gözlerini Celal'lerin Ahmet'inin koynuna açıyordun. Bilmediğimi mi sanıyorsun? Şimdi kes sesini bin arabana defol git. Sakın olaki bu düğüne ayağını basma." onun yaptığını yapıp parmağımı tehditle yüzüne tuttuğumda gözlerini büyüten kadını arkamda bırakıp sert adımlarla yürümeye başladım.

Olaylardan sonra Arif'le buluştuğumzda kendine sürekli yazdığını, dükkana gelip gittiğini söylemişti sonrasında ise ufak dedikodular kulağıma gelmesiyle bir Arif araştırdığında netliğini kesinleştirmiştik.

"Bakta gör Aziz! O konağa kendin getireceksin beni!"

"Siktir ordan." arkamdan bağıran kadına sessizce fısıldadığımda arkamdan gelen ikilinin kıkırtılarını duyuyordum.

"Efendim Ceren?" Ömer'in mantıksız konuşmasıyla kafamı cevirdiğimde kulağın tuttuğu telefondan Ceren'le konuştuğunu anlayıp yeniden önüme döndüm, telefonu sessizdeydi anlaşılan.

"Tuvalet için uzaklaştık." dediğinde Arif gözlerini büyüttü ilk defa Ömer'in yalan söylediğini görüyordu.

"Aynen güzelim üçümüz bir geldik, Arif pantolonunu indirdi ben şeyini tuttum. Kapat gözünü seveyim." dediğinde bu sefer sert yüz ifademden yana bir şey kalmadığında Arif'le bir Ömer'in bıkkın sesine kahkaha atıyorduk.

"Gül sen gül, Suna ortalıkta seni arıyormuş." boğazıma takılan gülüş bu seferde öksürüğe takılı kaldığında şimdiden sırtıma vurmaya başlamışlardı.

Arabaların içinden çıkıp düğün alanına girdiğimde ortada Zelal'le karşılıklı oyanayan kadına çevirdim gözlerimi. Oyanayan kalabalığın içine girer girmez kollarımı iki yana açıp oynaya oyana Suna'nın karşısına geçtiğimde bir anlık şaşkın bakışlarını yollayıp gülümseyerek benimle oynamaya devam etti.

Yanıma gelip arkasını dönmesiyle sırtı göğsüme gelirken oynamaya başladığımzda cebimdeki paraları destesiyle çıkarıp eline verdiğimde göğsüne sıkıştırmıştı ama kaba gelmesiyle bir tekrar elime verdi.

Uzunca süre birbirini kovalayan saatlerin ardından gecenin on ikisinde çalgıyı kapatıp hâlâ oturarak konuşan kalabalıkta Şiyan Ağa'nın lafıyla kalkarken geldiğimiz ilk yarım saatlerde topuklu ayakkabısını çıkarıp yerine beyaz spor ayakkabı giyen ve şu an ayaklarını ovan kadının yanına yaklaştım.

"Onun altına tutmuşta siyah ayakkabı giymiş, çok kötü duruyordu." Zelal'in buruşturduğu yüzüyle bir birini çekiştirmesine gülüp boş sandalyeyi çekerken Suna'nın yanına geçtim. Düğün masasında değil normal davetli masasında oturuyorlardı.

"Hayallerinin ikisini gerçekleştirdim şimdi eve gidince üçüncüsü için çalışacağız." omuzuna çenemi yaslayıp kulağına doğru konuştuğumda elini sakallarıma atıp gülümsedi.

"'Sen benim hayallerimi hatırlıyor musun?"

"Unutmam mümkün mü? Daha bebeğimizle bulutlara çıkacağız." dememle birlikte elimi karnının üzerine koyup okşadığımda derin nefes ile şişen göğsüne bakıp hüzünle elimin üzerine elini koyan kadını izledim.

"Hiçbir zaman olamayacak." sesi düşen kadını kendime çevirdiğimde sandalyenin tiz sesi kulaklarımda çınlatmıştı.

"Hani sen varsan imkansız yoktu?" oturduğum yerden yüzüne eğilip gözlerinin içine baktığımda buruk bir gülümseme sundu. Alnımı alnına hafifçe vurduğumda ellerini ellerimin arasına aldım.

"Ama bu farklı Aziz."

"Sen beni mezarım diye adlandırdığım odadan çıkardın, sen benim çıkmayan sesimden şu an sana imkansızın olmadığını söyleyen adama getirdin. Sen beni koca aşiretin ağası yaptın. Neyin farklılığından bahsediyorsun? Suna varsa imkansız yok." konuşmamın yarısında dolan gözlerini saklamak için kafasını boyun girintime soktuğunda dudaklarımın önündeki omuzunu öptüm.

"Çocuklar hadi." Hatice Ana'nın sesiyle bir kafamı çevirdiğimde arabalara doluşan ve tek tük dışarıda bekleyen millete bakıp Suna'nın geri çekilmesiyle bir ayaklandım.

Elimin arasına elini aldığımda çıkışa doğru geçerken çoktan dönen ve arada gelin arabasının geçeceği kadar boşluk bırakan araçlara bakıp kapının önündeki araca yaklaşıp arka kapıya yönelen kadını durdurup ön kapıyı açtım.

"Atla bakalım güzellik kaçırayım seni." tek gözümü kırpmamla bir hüzünlü havası dağılırken geniş tebessümünü sonunup ön koltuğa yerleşti.

Gelinliğin ucunu toparlayıp çuval gibi içeriye atarken Suna'nın kötü bakışlarına maruz kalmıştım.

Ne olduğunu anlamadan duran adama bakıp göz kırparak elindeki anahtarı alıp Ömer'i Karan'ın aracına yollarken şoför koltuğuna yerleştim. Benim binmemle birlikte kornalar çalmaya başladığında hevesle Suna'ya döndüp arabayı çalıştırarak yüzlerce arabanın arasından geçerek toprak yoldu uzun uzun ilerlemeye devam ettik.

Suna'nın açtığı şarkı arabanın içinde yüksek sesle yankılanmaya başladığında deli gibi oynayan kadına gönderdim bakışlarımı.

Bu bizim şarkımızdı, otel odasına ilk söylediği şarkıydı ve şimdide bağırarak eşlik ediyor bana doğru söylüyordu.

Ana yola çıkamızla bir gecenin bu saatinde boşalan yola bakıp gaza yüklendiğimde arkamdaki arabaların korna sesini yanımdaki kadın ve açtığı şarkı bastırıyordu.

En önde ben gidiyordum ve boşalan yolun verdiği rahatlıkla hızlı sürüyordum.

"Video çekeceğim telefonum nerde?" bağırarak konuşan kadına sadece torpido gözünü gösterdiğimde eğilerek açmasıyla bakışlarımı yola çevirdim. Bu yol çok kavisli ve keskin virajlı yoldu.

"Ya Aziz bir süpriz daha mı?" şarkının sesinin kısılmasıyla bakışlarımı cilveyle konuşan kadına çevirip elinde torpido gözündeki çantasının önünden aldığı kağıtı tutuyordu. Kaşlarımı çatmamla birlikte kağıtı elinden çektiğime ikiye katlı kağıdı aldım, Suna neye uğradığını şaşırmış gibi hafif çatık kaşlarıyla bir bakışlarını bana yolladı.

"Noluyor Aziz?" dudaklarımı büzüp ortadan ikiye katlı avuç içi kadar olan kağıdı açtım.

"Ali Ahkanoğlu tatlı uykular diler..."

Kaşlarımı çatarak okuduğun kağıtı Suna elimden aldığında korkuyla bakışlarını bana çevirdi.

"Aziz?" sertçe yutkunup sinirimin bozulmasından ötürü arabayı biraz yavaşlatmak için frene bastığımda işlemeyen fren ile daha çok ayağımı bastırdığımda kaşlarımı çatıp ayağımı biraz daha bastırdım.

Fren boştaydı!

Bakışlarımı Suna'ya çevirdiğimde çaktırmamak için çabalıyordum ama bir hızlı hızlı hareket ettirdiğim ayaklarıma bir gözlerime bakıyordu.

Telefonumu cebimden çıkarır çıkarmaz Ömer'in numarasını rehberin içinden bulup hoparlöre alarak telefon tutacağına sabitledim.

"Alo,"

"Ömer arabada kim kim var?"

"Noldu?"

"Ömer cevapla!" sinirle frenin tutması için dualar ederken bir yandanda Suna'yı düşünüyordum. Keskin virajların olduğu kısıma geliyorduk ve çoğu yer uçurumdan oluşuyordu.

"Karan ve ben varım."

"Önüme geçin! Frenler tutmuyor virajlara gelmeden yavaşlaman lazım. Önüme geçin yavaşlatın bizi!"

Suna'nın korkulu bakışları bana döndüğünde vitesi düşürmeye çabalıyordum ama o bile işlemiyordu. El frenini çekmemle bir hafif sarsılan araba aynı hızla yola devam ettiğinde Suna'nın elini elimin arasına altım, titriyordu.

"Güzelim kemarinin bağılı olduğundan emin ol, gelinliğin eteğini kucağına topla yüzüne doğru tut" sakin olmaya çabalıyordum ama Suna'nın korkulur bakışları bunu engelliyordu.

Yanımızdan hızla geçenlere baktığımda önüme geçmeleriyle yavaş yavaş durmaya çabalamalarıyla iki arabanın defalarca çarpışması sonuç vermiyordu.

Üstten Zelal'in araması düştüğünda kapatıp Ömer'lere seslenmeye devam ettim, onlarda zarar görsün istemiyordum.

"Yan şerite geçsem, Suna'yı alabilir misiniz?"

"Hayır Aziz." gözünden akan yaşlarla kafasını iki yana sallayan kadının yanağını okşayıp kararsızlıkla cevap veren adamlarla bir yan şerite geçip Suna yapmadığı için kapısını açtım ama anında aşırı hızdan dolayı kapanmıştı.

"Hayır Aziz bırakmam!"

"Suna atlarsan en azından yaşarsın güzelim, ama uçurumdan gidersek ikimizde ölürüz."

"Aziz hayır." kapıyı kapatıp kilitlediğinde kilit yerinin üstüne elini koymasıyla yalvarmaya başladım.

Yaşaması nefes alması benin için yeterliydi. Ölsem bile onun sağ olmasından başka isteğim yoktu ama gitmemek için direniyordu.

"Aziz ilerideki aşırı dar dönüşlü bir viraj!" Karan'ın sesiyle Suna'ya döndüm.

"Yalvarırım Suna!"

"Olmaz Aziz! Sende atla!"  hıçkırıkları arasında zor konuşan kadını kendime çekip dudaklarımı boynuna bastırarak iki saniyelik kokusunu içime çekmemle yola dönmem bir oldu.

"Sana aşığım yalvarırım atla."  sakinleştirmeye çabaladığım sesimle kafasını iki yana salladığında sadece tiz bir araba lastiği sesi ve yolun sonundaki bariyerlere çarpma sesiyle vücudum havalandığında sadece Suna'nın çığlığını duymuştum...

Biri akan görlerimi silebilir mi?

Continue Reading

You'll Also Like

Haz By 🍀

Romance

263K 3.5K 19
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...
1.2M 73.1K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
4.2M 266K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...