BERDEL

By TugbaKpplnn

5.5M 303K 50.1K

Berdel sonucu yatalak bir Ağanın eşi olacaktım... Ama nedenlerde boğulacağım bir sır dünyasına gireceğimi ner... More

1. BÖLÜM -BERDEL'E KARAR-
2. Bölüm -Ezilmeye Başlamak-
3. Bölüm -Kibir-
4. Bölüm -Ağır Sözler-
5. Bölüm -Gizli Saklı İşler-
6. Bölüm -Emanetin Acısı-
7. Bölüm -Bazı Gerçekler-
8. Bölüm -Geçmişten Kareler-
9. Bölüm -Ufak Temas-
10. Bölüm -Tatlı Heyecanlar-
11. Bölüm -Karışık Duygular-
12. Bölüm -Mutluluk ve Rezillik-
13. Bölüm -Acı Kâbus-
14. Bölüm -Çelişki-
15. Bölüm -Üç Maymun Benlik Değil-
16. Bölüm -Çöp Çatanlık-
17. Bölüm -Akıl Almaz Gerçek-
18. Bölüm -Utanç-
19. Bölüm -Mucize-
20. Bölüm -Huzursuzluk-
21. Bölüm -Gönlüm Senden Razı-
22. Bölüm -Heyecan-
23. Bölüm -Acı-
24. Bölüm -Kader Ve Şans
25. Bölüm -Deliymişim-
26. Bölüm -Lunapark-
27. Bölüm -Uğurlamak-
29. Bölüm -Son-
30. Bölüm -Karar; Aziz Ahkanoğlu-
31. Bölüm -Dumur Olmak-
32. Bölüm -Biz Kazandık-
33. Bölüm -Şehvet-
34. Bölüm -Şehvet 2-
35. Bölüm Sürprizler
36. Bölüm -Umut ve Mucize-
37. Bölüm -Hazırlık-
38. Bölüm -Ölümle Burun Buruna-
39. Bölüm -Kötüden İyiye Güzel Anlar-
40. Bölüm -Bir Yaramazlık Meselesi-
41. Bölüm -Oyun-
42. Bölüm -Sevinç-
43. Bölüm -Duygusal Aziz-
44. Bölüm -Huysuz Duygular-
45. Bölüm -Curcuna-
46. Bölüm FİNAL -Sonsuz Tebessüm-

28. Bölüm -Rapunzel-

101K 6.9K 873
By TugbaKpplnn

Aziz'den...

"Abi ne yapacağız ördekleri ya." bıkkın ses tonuyla konuşan çocuğa sert gözlerle bakıp önüme döndüm.

"Sanane Arif, tut şunları sadece." elimdeki ördeği uzatıp kutunun içine koydum. Karan mesaj atmış gölete geleceğini söylemişti, gölete geliyorsa Rapunzel'im de gelirdi ve binbir türlü hallerle ördekleri tutmaya çalışmamda bu yüzdendi.

Ayağa kalkıp üstümün tozunu sirkeledikten sonra Arif'in elindeki kutuyu alarak onu bekleme gereği bile duymadan hızlı adımlarla yokuş aşağı inmeye başladım.

Yarım saate kalmaz gelirlerdi ve bu yüzden onlardan önce oraya varıp ördekleri suya koymalıydım. Gölete onlarca ördek koymuştum belkide ama en fazla bir hafta duruyor sonra ortadan kayboluyorlardı. Rapunzel'imin üzlümesine izin vermemek için ya bir yerden alıyor ya da çalıyordum.

Bir ay sonra dedemin kararı ve babamın izin vermesiyle amcamın yanına gönderilecektim. Aslında bir yandan gitmek istemiyor diğer yandanda gitmyi istiyordum.

Gitmek istemeyişimin amacı Rapunzel'imi sık sık göremeyeceğimdi, ama eğer gidersemde ağa olup dönecek ve onun gönlünü kazanmak için etrafında pervane gibi dönecek evet yanıtını aldıktan sonrada ailemi istemeye gönderecektim.

O zamana kadar da başkasıyla evlenmesin diye uzaktanda olsa kontrol edecektim ama nasıl olduğunu bilmiyordum ta ki dün geceye kadar. Madem gidecektim ve benim yanıp bittiğim kızı tek koruyup kollayan vardı o zaman bende ona emanet ederdim.

Karan'ın karşısına geçip sevdiğimi söylemeliydim, belki dayak yerdim belki razı gelirdi bilmiyordum ama onu kazanmaktan başka çarem yoktu.

"Oğlum yavaş yürü." yanıma yetişen Arif'e gülüp daha büyük adımlar atmaya başladım. Uzun yolları yürümeyi sevmiyordu.

"Senin iş kesinleşti mi gidiyor musun?"

"Dedem kesin emir verdi, mecbur." öğlenin kavurucu sıcağında gözlerimi kısarak konuştum.

"Ağa olduktan sonra ilk o kadını mı geberteceksin yoksa şu bilmediğimiz Rapunzel'ini mi alacaksın?" gülerek konuşmasına kaşlarımı çattım. Adımlarımı anında kestiğimde o benden ileriye bir kaç adım gitmişti ve sonra durarak bana döndü.

"Rapunzel'i nerden biliyorsun?"

"Abi dilinden düştüğü mü var. Sanki bilmiyoruz Karan'ın kardeşine yanık olduğunu. Tüm aşiret biliyor oğlum." eliyle herkesi gösterir gibi havada salladığında daha çok kaşlarımı çattım.

"Şaka lan şaka gül diye." kendi kendine gülüp kolumdan çekiştirdiğinde yürümeye başladım.

"Geçen uyku arasında mırıldandın benden başka bilen yok." cümlesinin ardından dalga geçmeye başlayıp benim uyku arası taklitimi yaptığında tekmeyle kalçasına vurup benden önce koşmasına baktım.

Arif'in diline düşmek Fatma'nın eline düşmekten beterdi.

Sıcağın altında kavrularak vardığımız gölette ağacın altındaki çimenliğe yerleştiğimde biraz soluklanıp Karan'ın yaklaştıklarına dair bilgi vermesiyle kutuyu alıp suyun ucuna kadar yaklaşıp çömeldim.

"Senin ırzını..." suya koyduğum ördek çırpınıp suyu üzerime sıçrattığında suyun içinde götüne vurmamla bir ileriye gitmişti. Diğer iki ördeğide bırakıp etrafıma bakınarak tekrar ağacın altına oturdum.

Önemli bir şey söyleyecektim ve Arif beni yarı yolda bırakıp defolup gitmişti. İçimden küfürlerimi sıralayıp derin nefes aldım. Dakikalar hatta saniyeler geçtikçe geriliyordum.

İçimden kendi kendime konuşmaya başlamış bana ne sorarsa nasıl cevap veririmden sinirli anda hangi yanağıma yumruk atara kadar hesaplamıştım ama hepsinde ben zararlı çııyordum.

Karan'a el kaldıramazdım, hem namusuna göz dikip hemde arsız gibi üste çıkamazdım ve bu halimi Rapunzel'imin görmesinede izin vermezdim, abisine bunu yapanı sevmezdi.

Adını dahi bilmiyordum, Rapunzel'di sadece uzun saçları, boncuk gözleri, narinliği ve utangaçlığı ile Rapunzel'di. Bazende sakarlıkları vardı tabi, ördekleri tutacağım diye sürekli suya düşüyor ya da üzerine aniden gelen ördeklerden dolayı geri geri kaçarken ayakları birbirine dolanıp yere düşüyordu.

Ne kadar Karan'dan adını öğrenmek için çabalasamda ne yapıp ediyor konuyu kardeşine saptırmadan başka yöne çeviriyordu. Direkt sorduğumda ise 'bacım' diyeceksin adına gerek yok diyordu.

"Suya düşmeden oyna." sesini duyduğum adamla bir kafamı kaldırır kaldırmaz gölete doğru koşan kızla arkasından bağıran adamı gördüm. Adam diyordum çünkü benden üç yaş büyüktü ama bunu sorun etmiyor hatta benimle aynı yaşta gibi davranıyordu.

"Selamün aleyküm." ayağa kalkıp uzattığı elini sıkarak cevap verdim.

"Aleyküm selam." kendini yere attığı gibi yerleştiğinde oturmakla kalmayıp yatmış ufak bir gerinmenin ardından rahat bir pozisyon bulmuştu kendine. Bana bakmamasından dolayı hemen kafamı göletin yanına çevirdiğimde gölet boyu eline topladığı otlarla geziyordu. Arkası dönük olduğu için yüzünü görmüyordum.

Yerde yatan bedenin yanına oturup bağdaş kurarak önümdeki çimleri yolmaya başladım. Konuya nerden gireceğimi, nasıl gireceğimi bilmiyordum. Dün geceden beri olan cesaretim uçup gitmiş yerini tırsaklığa ve olumsuz bir duyguya bırakmıştı.

"Hayırdır çeneni mi bağladılar?" ayağıyla dizimi hafif ittirip sarsılmama neden olurken bıkkın nefesimle bir ayağa kalktım.

"Abi ben sana bir şey diyeceğim, ister döv ister söv olmadı mezara sok ama önce dinle." stresli konuşmamla bir oturur pozisyona gelirken gözlerini güneşten dolayı kapatmış elinide gözlerine siper etmişti.

Onun kalkmamasından dolayı tekrar oturup konuşmasını bekledim ama enseme vurup tekrar yatar pozisyona geçti.

"Bir şey oldu sandım hayvan herif." vurduğu yeri tutup hafifçe ona döndüm.

"Bir kız var küçük daha, dediklerimi sakın ona göz koymuşum gibi anlama." dedim konuya dalmadan ilk uyarıma yaparken. Evet Rapunzel'im küçüktü, çok güzeldi ama küçüktü. Ona karşı yanlış düşüncelerim yoktu, sadece masumhane bir sevgi ya da hoşlantı vardı. Ben bile bilmiyordum içimdekini.

Sürekli göreyim istiyordum, hatta oturur onunla oyun dahi oynardım ama bir kez olsun bana gözünü çevirsin yüzüme baksın istiyordum. Düşümeden onu tutayım ağlamasına engel olayım, gölete düştüğünde bende arkasına atlayayıp eğleneyim istiyordum.

Bu duygularıma ne ad veriliyordu bilmiyordum ama benim için tüm duygularımın adı mutluluk, üzüntü veya farklı bir şey değil sadece Rapunzel'di.

"Uzun zamandır görüyorum, hiç konuşmadım onunla adını dahi bilmem ama görsen çok güzel. Bende ağalık için gideceğim, o burda kalacak, göremeyeceğim. Ne yapar ne eder bilmem-"

"Sadade gel." oturur pozisyona gelip sırtını ağacın gövdesine yasladığında boğazımı temizleyip derin bir nesef aldım.

"Ben senin kardeşini, Ağa olduktan sonra Allah'ın emri peygamberin kavliyle istiye-"

•••

"Ağalık onun neyineymiş? Saygı edep adap bilmez, benim oğlumun neyi varda o ağa oluyor Hakan Ağa!" sinirle ellerimi sıktım.

"Buraya yazıyorum Ağa, benim oğlum ağa olmayacaksa ne diye zamanında erkek çocuk diye tutturdunuz. Onu bunu bilmem, Ali'm ağa olacak." tükürür gibi konuşup bakışlarını bana çevirdi sonra da gururlu gözlerini yanımda oturan çocuğa çevirdi.

Babam sadece susuyor elindeki tesbihini çevirirken sakince yere bakıyordu. Ağzını açıp tek kelime etmiyor beni bir kez olsun korumuyordu, oğlum ağa olacak deyipte susturmuyordu.

"Anne Aziz'in ağa olması daha doğru, ben dışarda top oynarken o babamların içine girer oturup kalkmasını bilir. Hem benden büyük varken bana düşmez."

"Senin ondan ne eksiğin varmış! Kes sesini yoksa senide alırım ayağımın altına." simsiyah boyadığı gözleriyle işaret parmağını tehdit edercesine Ali'ye doğrulturken derin bir nefes aldım.

"Konuşma bittiyse odama çekilebilir miyim baba?" cevap vermesine gerek kalmadan oturduğum yerde doğrulup bakışlarımı yüzüne çevirdim. Dört aydır aynı konular dönüp duruyordu koca konakta. Dedem gelip nasıl hastalığını dile getirip mirasın büyük kısmını bana ve Ömer'e paylaştırmış ve ağa olmam için vasiyet edip, kesin emir verdiyse öylece başlamıştı.

Başını tek harekete konuşmadan eğmesiyle bir avludan dışarıya çıkıp koridoru yürümeye başladım. Başım çatlıyordu artık. Küçüklükten beri bir caninin elinde büyümüş hep ezilmiştim.

Bir süre dedemin yanında da yaşadığımız olmuştu ama bir yere kadar sürmüş mecbur geri dönmüştüm. Ömer ise dedemin yanında kalmıştı, daha doğrusu kalması için yalvarmıştım.

Bu evde sürekli ezikleniyor hizmetçi gibi kullanıyorlardı. Ben evden gidip akşama döndüğümde mutlaka vücudunda bir yerleri sürekli kızarıyor ya da morarıyordu, babam ise zaten sevmediği için susmayı seçiyordu.

Bu nefret Ömer'in gitmesiyle bir biraz dinerken misartan büyük kısmının yine ona verilmesiyle harlanmış dahada büyümüştü ev halkının içinde. Ali bile çıkıp 'ona vereceğine sokaktaki ite ver' dediğinde hiç düşünmeden ilk kez o gün Ali'yi evire çevire dövmüştüm. Tabi Fatma bunun acısını benden çıkarmıştı ama umursamamıştım.

Odama girip üzerimdekileri umursamadan yatağa kendimi atıp gözlerimi kapattığımda acıyan yanağımla yüzümü buruşturdum.

Odada yayılan ses yüzüne bu saatte arayan kişiye küfürler savururken kim olduğuna bakmadan kulağıma tuttum.

"Ne var?"

"Ananın... neyse. Kapının önündeyim gel yürü." derin bir soluk verirken yerimden doğruldum. Geliyorum demek için ağzımı açtığım anda dışarıdaki bağrış sesiyle ayağa kalkıp olduğum yerde durdum.

"Bana diklenmeyi göstereceğim ona!"

"Fatma!" kapının açılmasıyla önce Fatma sonra babam içeriye girdiğinde telefonu öyleceye yatağa bıraktım.

"Senden kurtulmam için illa gebermen mi gerekiyor!" üzerime yürüyüp kolumu tuttuğunda çattığım kaşlarımı bir ona bir babama çevirdim. Yine susuyor hiçbir şey söylemiyordu.

"Annenden kalan lanetsin sen geber gitte bende kurtulayım!"

"Madem kurtulmak istiyorsun git kendini gebert." kolumu sertçe çekip geriye doğru çıktığımda sonunda kapattığı ağzını açan babama döndüm.

"Düzgün konuş Aziz."

"Ben mi düzgün konuşayım, kulağın duymuyor mu senin? Bu kadar mı kör, sağır oldun. Küçüklüğümden beri çekmediğim kalmadı hep sustun hâlâda susuyorsun, suçu bana atıyorsun!"

"Sesini kes Aziz."

"Kesmiyorum!" yüzümdeki acı ile yatağın hemen yanına düştüğümde kin dolu bakışlarımı havaya elini kaldıran adam çevirdim.

"Aziz sus dediğimde susacaksın!"

"Susmayacağım!" bir kez daha tokat yediğimde ayağa kalkıp bu seferde bana elini kaldıran, arkasındaki kadına susan adamı ittim. Sırtı sarsılma ile dolaba çarptığında doğrulmasına zaman tanımadan odadan çıktığımda arkamdan sert adımlar geliyordu.

"Sen bana nasıl el kaldırarsın." avluya çıkmamla bir omuzumdan tutulup yemek masasına ittiğinde tahta sandalyelerle bir yere düşmüştüm. Belimdeki ani giren sancıyla ayağa kalkmama kalmadan kırılan tahta sandalye ayağını alıp havaya kaldırdığını gördüğümde kolumu anında kafama sarıp yüzümü yere eğdim.

"Sana saygının ne olduğunu döve döve öğreteceğim! Köpek seni!" belimdeki acıyla bir bacaklarıma ve sırtıma inen onlarca darbeyle bir sadece kafamı koruyabiliyordum.

"Baba!" üzerime kollar sarıldığında önüme düşen saçlarla bir, tiz ses ile Zelal'in üzerime kapandığını hissetmemle doğrulup Zelal'i kollarım arasına aldım.

"Yapma! Arif!" dışarıya doğru bağırdım. Tek medet umacağım kişi o vardı.

"Çekil şurdan!" Fatma kolundan tutup çektiğinde sırf havaya kalkan tahta parçası ona inmesin diye bende ittirerek onu almasına izin vermiştim. Ellerimi yüzümden çekmem ile yüzüme ve gözüme gelen şiddetli darbe ile yanması bir oldu.

Kaç saat orda öylece dayak yedim bilmiyordum ama Fatma konuştukça inen darbelerin şiddeti artıyordu.

En sonunda zifiri karanlık çöküp olduğum yerde yatarken etrafta ses seda kesilmişti. Herkes odasına çekilmiş beni böylece burada bırakmışlardı.

Belimdeki sızı ve bacağımdaki keskin acıları, yüzümdeki geride bırakıyordu. Sağ gözümü açamıyordum bile.

Zorlanarak yerimden kalktığımda odama geçmek yerine dayak yemeden önce evden çıkıp gitmek istediğim yere gitmek için zorlanarakta olsa yürümeye devam edip kapıyı açtım. Açtığım gibi karşıdaki beden koşarak yanıma geldiğinde kollarını sırtıma sarıp düşmemem için tutmuşu ama sırtımdaki dokunduğu yerler yanıyordu.

"Soysuzlar girmeme izin vermedi." Arif tükürürcesine konaktan içeriye bakarken konuştuğunda ondan destek almadan yürümeye başladım.

"Karan'ın evine gidelim." sadece başıyla onaylamakla yetindi. Bu, bu zamana kadar yediğim en hafif şiddetli dayaktı. Saygı diye bu zamana kadar babama sabretmiş o kadının tiksindirici konuşmalarına hep susmuştum.

"Bacağımı hissetmiyorum." inilti gibi konuştuğumda ağırlığımı daha çok üzerine aldı. Arif her zaman yanımdaydı, her zaman destek olurdu. Beni yarı yolda bırakmaz, onu yarı yolda bırakmamada izin vermezdi. Söver sayar beni kendime getiridi.

Uzun yürüyüşün ardından ne kadar çok hastaneye ya da sağlık ocağına gidelim diye tuttursada sadece düz yürümüş ve bir an önce Rapunzel'ime kavuşmak için aceleci davranmıştım.

Sokağa girer girmez üçüncü kattaki odasının olduğu penceresinin oraya gittiğimde açık pencereyle gülümsedim.

Gece ne olursa olsun isterse kar yağsın ama penceresini kapatmazdı, neden olduğunuda bilmezdim ama kapatmazdı işte.

Rüzgar perdelerini içeri ucuyordu, kendimi duvar dibine atıp oturduğumda Arif hemen yanıma oturup yüzümde sızlayan yerlere bakmaya başladı.

Canımın acısını dahi umursamadan gözlerimi pencereden ayırmadım.

"Bir kez göreyim, yalvarırım." gözlerim dolu dolu sessizce yalvarışlarımı semaya yollarken perdenin kenara çekilmesi ile gülümseyerek gözleri kapalı pencereye çıkan kıza baktım. Bu hayatta rüzgârdan çok sevdiği başka şey yoktu. Bunuda her rüzgâr çıkmasına saçlarını çözmesinden anlıyordum.

İçim gördüğüm kız ile huzurla dolduğunda yanağımdan akan damlayı bile umursamadım, bacağımdaki uyuşmayı, belimdeki sızıları, sırtımdaki yanma hissini, yüzümdeki acıyı dahi umursamadım. İçim sadece huzurla dolduran kıza baktım.

Dudaklarımı büzüp dikkatini çekmek için ufak bir ıslık ile şarkı mırıldandığımda kapalı gözlerinin ardından kaşlarını çatıp gözlerini yavaşça açtı. Pencereye biraz daha yaklaşıp kafasını eğdiğinde göz göze gelmemizle bir gözlerini büyütüp korkarak geri çekilmişti. Sonrada tamamen gözden kayboldu.

•••

"Ben senin kardeşini, Ağa olduktan sonra Allah'ın emri peygamberin kavliyle isteye-"

Karşımdaki adamın daha cümlenin başında kardeşin dememle birlikte cümlemin sonunu beklemeden yumruğunu tamda tahmin edip ayarladığım gibi sağ yanağıma indirmişti. Hatta biraz yana vurup burnumun kenarınada vurmuştu.

"Seni gebertirim oğlum! Bacın lan o senin."

"Helalim olsun istiyorum abi!"

"Daha konuşyor!" bir kez daha aynı yere yumruğunu attığında üzerimden kalkıp arkasını dönerek sert adımlarla yürümeye başladı, ben yerimden kalkmaz eder diye düşünmüştüm.

"Suna! Hadi!" yerimden kalkıp acıya yüzümle göletin başında kendi halinde oyun oynayan kız arkasını dönmesiyle Karan'ın yanına koşmuş sonrada onun hızlı adımlarına yetişmeye çabalıyordu.

"Suna... Rapunzel'in adı Suna!" ellerimi iki yana açıp ilk kendi kendime fısıldadığım ismi arkama yatarak sonda adını bağırdığımda gülerek sıcaktan kavrulan gökyüzüne baktım.

Suna'ydı adı, anlamı gibi güzeldi...

•••

Tiksinti ile bana bakan kadına baktım. Ayak uçlarımın orda durmuş yamuk bir gülüş sunuyordu. Dediklerine göre bugün evlenecektim. Nikah defterine bile zorla parmağımı bastırmışlardı ve birazdan bana eş diye getirecekleri kızı almaya gideceklerdi.

"'Bak bana annelik yapmadımda demezsin artık." dedi kendine övgü dolu cümleler sunup gururla göğsünü kabartırken gözlerine çektiği yoğun siyah sürme onun kenafirliğini ortaya çok güzel çıkarıyordu.

Yavaş adımlarla yanıma gelip çekmeceye uzandığında eline ilaç kutularından haplar döktünden sonra elini dudaklarıma yaklaştırdı.

"Geberip gittiğin gün zil takıp oynayacağım." ne kadar sıkmaya çabalasamda hissetmediğim çenemi aşağı çekip dudaklarımı araladığında zorlukla tıkıştırdığı hapları dilimle itmeye çabaladım. Anında hafif bir köpürcüklenmeyle eridiklerini hissettiğimde sıkıca gözlerimi kapattım.

Yıllardır her gün olan şeyi yine yapmış, beni yatağa, tavana, sessizliğe mahkum etmişti. Yüzüme tükürüp odadan çıktığında ağzımda kalanları yinede dilimle itip tükürmeye çabaladım. Olmuyordu, yapamıyordum.

Bana eş alacaklardı... yıllarca buraya mahkum olmuş ve sonrasındada yine mahkum olacakken bir kadının hayallerini yıkacaktı. Belki küçüklükten bu yana kurduğu evliliğinin pişmanlığını çekecekti.

Benim gibi bir adamla dayanamazdı, ona yük olmaktanda, eziyet çekmektende geri kalmayacaktım. Mahkumluğumu anlamayacak benimle bir bu odaya mahkum olacaktı.

Çok eziyet çekecekti, ben ise o her kim olursa olsun eziyet çektireceğim için kendime lanetler edecektim.

Suna'm vardı benim, Rapunzel'im vardı. Sabah gözümü açtığım, akşam gözümü kapattığım zamana kadar son kezde olsa göreyim diye  yalvardığım sevdam vardı.

Belki evlenmişti, belki çocukları olmuş belkide kendini geliştirip başarılı bir kadın olmuştu, bu halimi görse ağa olsamda yine kabul etmezdi beni, hatta belli etmemeye çabalayacağı acıyıcı bakışlarını saklardı.

Şakaklarıma vuran şiddetli sancı ile gizlerimi kapattım, karanlık vardı sadece...

"Hocam nabız düşüyor."

Sert kapı kapanma sesi ile gözlerimi açtım. Göz hizama anında Zelal girdiğinde saçlarımı okşuyordu. Bakışlarımı kapıdan yana çevirdim ama Zelal'den dolayı görmüyordum.

Fatma'nın konuşmasıyla odadan çıkması bir okurken Zelal'in ayağa kalkmasıyla gözlerimi sonuna kadar açtım. Rapunzel..?

Konuşmalar geçiyordu arada, bir çok konuşma beynim algılamıyordu ilaçlar yine vücudumu uyuşturmuştu ama gözlerimi kapatmamak için direnip Zelal'in odadan çıkmasıyla ağlayan kızın üzerinde daha çok gezdirdim bakışlarımı, o değildi.

Suna'm değildi.

Pencere kenarına geçtiğinde beline kadar uzanan belik örülmüş saçlara baktım. Saç rangi biraz daha koyu duruyordu belkide gerçekten Suna'm değildi ama beliğin hep son bükümünün üstte olanı sol olan olduğunda kaşlarımı çattım. Saçlarındaki her ayrıntıyı bilirdim onun.

Suna'mdı bu, ya da değil miydi?

Ne kadar izledim onu bilmiyordum ama uzun geçen saatlerin ardından hava kararmaya yüz tutmuşken sonunda yüzünü bana dönmüştü, Suna'mdı bu! Gece gündüz yalvardığım, yüzünü bir kez göreyim diye canımdan dahi vazgeçtiğim Suna'mdı...

Sesler bir anda bulanıklaşıp şakaklarıma sancı girdiğinde nefesimde daralma oluştu. Yutkunamıyormuş gibi hissediyordum. Yine bir karanlığa mahkum olduğumda etraftaki bütün sesler birbirine karışmış suyun altındaymış gibi geliyordu ama ayırt ettiğim başka bir nefes sesi vardı, bu nefes alış sesini biliyordum birine aitti ama kim olduğunu çıkaramıyordum.

"Aziz lütfen... korkuyorum."

Suna?

"Hocam kalbi çalıştı!"

Sonunda biraz gözlerim doldu...

Continue Reading

You'll Also Like

5.2M 282K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
1.1M 47.4K 43
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
14.1M 493K 63
İzmirli 19 yaşında bir genç kız... Babasının yüzünden daha doğru düzgün bir kez dışarı çıkamazken yine babası yüzünden bilmediği bir şehirde , bilmed...
10.8M 325K 55
(+18 | Yetişkin içeriklidir.) Parmak uçlarım geniş omuzlarına dokunduğunda aniden gözlerime baktı. "Artık ben senin kadar kötüyüm, sende benim kadar...