BEYAZ IŞIK KIRINTISI | KIRMIZ...

Galing kay mehriial

8.1K 952 2.8K

❝Beyazlıktan ibaretsin. Aşık olup kırılıyorsun, renklerin saçılıyor etrafa. Kalbinse kararıyor.❞ Zeynep Çalha... Higit pa

1. Konser
2. Kalbin Hissettiği Notalar
3. Yabancı
4. Ters Çalışan Kalp
5. Gülümsemeler
6. Yangın
8. Tavanı Süsleyen Anılar
9. Korkutucu Belirsizlik
10. Kalp Hızlandıran Sesler
11. Nabzın Üzerinde Atan Nota
12. Hoşlantı
13. Dövme
14. Hızlı Çarpan Kalp
15. Konser
16. Oyun
17. Aile
18. Kavga
19. Şans
20. Konser | Final

7. Güven

413 51 160
Galing kay mehriial

7.Bölüm | Güven

Gözlerim kafenin biraz uzağında park edilmiş arabasına kaydı, camın hemen arkasından yüzünü gördüğümde sesi kulaklarıma doldu. Bir adım atacaktım ve bir seçim yapacaktım. Ya onun yanına gidecek ve olma ihtimalimizi oluşturacaktım ya da arkama bakmadan giderek bizi sadece bir arkadaş olarak bırakacaktım. İstediğimin ne olduğunu bile bilmeden hareket ediyordum.

Belirsizlikten nefret ettiğim kadar kararsız kalmaktan da nefret ederdim. Şimdi her ikisini yaşıyordum çünkü içimde ne olduğunu bilmemek belirsizlikken yapmak üzere olduğum seçim kararsızlığımdı. Ona güvenmek isteyen bir tarafım vardı ancak diğer yanım diğerlerine olduğu gibi Ateş'e de güvenmeyi reddediyordu. En büyük sorun bana yürümeleri değildi aslında, sorun benim insanlara güvenmeyişimdi. Yürümeleri ikinci sırada geliyordu.

Kafam çok karışıktı. Kafamı karıştırması ondan etkilendiğimi mi gösteriyordu? Ondan daha çok yürüyen birileri olmuştu ancak hiçbirisi kalbime etki etmemiş, o deftere iki mısrayla düşmemişti. Belirsizliğim beni harekete geçirdi. Ona sırtımı dönerek evimin yoluna doğru bir adım attım. Attığım her adım da ayaklarım geri geri gidiyor, kalbim hızla çarpıyordu. Durdurmak içindi. Bir adım, iki adım, on adım. On birinci adım olmadı, tıpkı on birinci yaşımın olmaması gibi.

Ona doğru döndüm ve açtığım o mesafeleri geri kapatırken homurdanmaya başladım. "Aklımı sikeyim," dedim ağzımın içinde, yanımdan geçen adam bana kınarcasına bir bakış attığında duyduğunu anladım ancak umursamadım. Homurdanmaya devam ettim. "Kalbimi sikeyim. Seni de si..." Duraksadım. "Tövbe tövbe!"

Arabanın yanında durduğumda direkt kapıyı açarak binmiştim. Ona bakmadan çatık kaşlarla camdan dışarıyı izlerken gözlerini üzerimde hissediyordum. Birkaç saniyenin sonunda inadı bırakarak göz ucuyla ona baktım. Dirseğini kapıya yaslamış, parmaklarını sırıtmaktan o şekil kalacak olan dudaklarının etrafında gezdiriyordu.

"Ne?" dedim kafamı iki yana sallayarak.

"Dudak okuyabiliyorum," dedi eğlenircesine. Kaşlarım biraz daha çatıldı. Ne demek istediğini idrak edemediğim birkaç saniyede öyle kaldım ancak idrak ettiğimde dudaklarım şaşkınlıkla aralandı, ardından geri kapanarak tekrar aralandıklarında diyecek hiçbir şey bulamamıştım. Bu halim onu güldürdü. "Tamam, bugün seni utandırmayacağım."

Alayla gülerek, "Sence utangaç birine mi benziyorum?" diye sorduğumda cıkladı. "Fazla güzel birine benziyorsun."

"Fazla güzel biri," dedim dudaklarımı birbirine bastırarak. "Güzellik algını merak ediyorum. Bundan ötesi yok diyebileceğin bir güzelliği."

Arabayı çalıştırarak gaza bastığında rahat bir tavırla konuştu. "Aynaya bakman yeterli olur." Yutkundum. "Ama sen aynada çok farklı şeyler görüyorsundur." Bir kez daha yutkundum. "Bir gün benim gözlerimden görürsün. O zaman anlarsın."

"Ağzın iyi laf yapıyor," dediğimde gülümsedi. "Ama sen böyle yürüdükçe güven vermiyorsun hiç." Her defasında aynı cümleyi söyleme nedenim düşüncemi bilmesi ve buna göre davranmasıydı. "Ve buradayım diye seninle randevuya çıkmayacağım, Ateş." Kaşları çatıldı. "Sana gerçekten güvenmeye başladığımı hissettiğimde senden önce ben bu gerçekleşmeyen randevunun telafisi için teklif sunarım. Şimdi güvenmediğim seninle yapacağım bir randevu bende sadece pişmanlık bırakır."

"İstediğin buysa eğer tamam. Pişmanlık olmak istemem. Ama sadece merak ettiğim bir şey var. Günlerdir yanındayım," dedi. "Çok fazla inceliyorsun insanları, tepkilerini. Hakkımda şerefsiz ve yavşak dışı bir şeyler düşünmedin mi? Düşünmemiş olamazsın." Bunları düşünmemiştim. Sadece güven vermiyordu çünkü onu tam anlamıyla tanımıyordum.

"Sadece..."

Sözümü kesti. "Sadece sana bunları söylüyorsam başkasına da rahatça söylerim. Düşündüğün bu ve bu da zaten gözünde şerefsiz ve yavşak yerinde olduğumu gösterir." Öyle miydi? Haklıydı. "İstediğini düşünmekte özgürsün. Sana senden etkilendiğimi söyledim, fazlası yok. Eğer düşündüğün gibi olsaydım sana sevgili olalım falan derdim ama sana karşı dürüst oldum. Bu bir anlam ediyor mu sende?"

Ediyordu.

"Beni anladığını düşünmüyorum," dedim mırıltıyla. "Seni ne kadar tanıyorum ki sana bu konuda güveneyim? Kısa süredir tanıdığın bana benden etkilendiğini söyleyip yürüyorsun."

Güldü. "Aşık değilim, Zeynep. Etkilenmek anlık gelişen bir şey. İlk gördüğün an da olabilir daha sonrasında da. Etkilendiğim birine karşı açık davranıyorum sadece, hem ben zaten açık biriyimdir. Öyle üstü kapalı şeylere basmıyor benim kafam." Belli. "Seni burada zorla tutmuyorum üstelik. Sana bir teklif sundum. Birbirimizi tanımak için. Sana gel benimle sevgili ol demedim. Sadece belki oldurabileceğimiz o biz için fırsat ver dedim."

Haklıydı. Benim seçimimdi, beni zorla tutmuyordu. Aklıma geliyordu, dengesizliğime de sebep oluyordu. Ondan etkilendiğimi kabullenmem için yeterli nedenler gibi gelmişlerdi bu birkaç saniyede gözüme. O da zaten bu konuda fazlasıyla açıktı. Ancak bunlar beni geriyordu. Birine karşı bir hissim olmamıştı hiçbir zaman. Etkilenebileceğim birini bile almamıştım hayatıma. Şimdi bunlar benim için ilkken bir hayal kırıklığı yaşama düşüncesi gerilmeme sebep oluyordu. Yeterince gerici şey vardı. Bunlardan biri de hayatıma arkadaş diyebileceğim birilerini almaktı. Diken üstündeymişim gibi hissediyordum.

"Ya birimizin hislerinin karşılığı olmayacaksa? Korkmuyor musun birimizin hayal kırıklığı olacağından?"

"Korkmuyorum," dedi kuru bir sesle. "En fazla hayatından bir Ateş Tuna geçmiş olur, benim hayatımdan da bir Zeynep Çalhan. Hayatımda sadece iki kişiye hayal kırıklığı oldum, üçüncüsünün olmaması için çabalarım, çabalarsam başarırım da." Bu, hayal kırıklığı olan yalnızca sen olabilirsin, ben olmam demekti. Kime hayal kırıklığı olmuştu? Ya da kimlere? "Önemli olan bir gün bir şeylerin bitecek olması değil, nasıl bittiği. Bir şey olursa ve biterse bu hikâyenin hayal kırıklığı benden yana olmaz."

"Hayal kırıklığı olmak istemem hiçbir zaman. Birinin bende hayal kırıklığı olmasını da. Bu yüzden hayatımdan insanları uzak tuttum çünkü insanlar daima hayal kırıklığını kalbinde taşır."

"Bazen bazı hikâyelerde hayal kırıklığı olduğun kişi değil, hayal kırıklığı olan sen daha çok acı çekersin. Hayal kırıklığı olacaksan bile bunun sana acı vermemesini sağla."

"Ya sana hayal kırıklığı olursam?"

"Demek ki seni sevmişimdir."

Bazen sevmediğin insanlar da hayal kırıklığı olabilir.

Birkaç kelimenin üzerimdeki etkisi büyük oldu. Kelimeler beni terk ederek suskunluğuma neden olduğunda bakışlarımı onda tutmaktan çekindim. Oluşan sessizliği bozan telefonuma gelen bildirim olmuştu. Çantamdan telefonu çıkararak gelen mesajı okumamın ardından, "Ben gitsem iyi olur, konuşmak için gelmiştim zaten," diyerek kapıyı açmak üzere hareketlenmiştim ki, "Bekle," demesiyle duraksamış, ona dönmüştüm. Ortamda öyle gerici bir hava vardı ki, ikimizin de suratından düşen bin parçaydı. "Ben bırakayım seni. Eve gidiyorsun değil mi?"

"Yok, Aslı yanına çağırıyor. Ona gideceğim."

Kısa an bir şaşırmasının ardından, "Adresi biliyor musun?" diye sordu. Başımı iki yana salladım. "Konum atmasını yazmak zor değil." Bana bir cevap vermeden arabayı çalıştırdığında kaşlarımı çattım. Manyak mıydı bu çocuk? Seslice nefesimi verdim. "Ateş, yeterince kötü bir gün geçiriyorum."

Devam etmeme izin vermeden, "Kötülük yapmıyorum, sadece seni ben bırakacağım. Bir de taksi falan bulacaksın, boşuna masraf. Öğrencisin sen," dedi. Son iki kelimesini yaşlı insandan duymuşum gibi hissettiğimde güldüm. Sanki kendisi benden çok farklıymışçasına konuşuyordu. Üstelik bunu bahane olarak sunması da ayrı bir komikti.

"Açık sözlü bir insansın ya, bahane sunmana gerek yok."

Göz ucuyla bana bakarak kafasını iki yana salladı. "Bahane değil. Hazır arabada otururken neden bir de inip taksiye para vereceksin ki? Anlamsız." Beklediğim cevabı vermemesi beni afallattı. "Seninle arkadaş olalım, Zeynep. Bence bir arkadaşa güvenmek diğer türlüsünden daha kolaydır. Bana bir adım atıncaya kadar sana bir adım atmayacağım. Yürümeyeceğim. Ne iyilik yaparsam sadece arkadaş olarak yapacağım, ne dersem diyeyim sadece arkadaşın olarak. Kabul mü?"

Dediğinde haklıydı. Arkadaş olarak ona güvenmem onunla flört olarak güvenmeye çalışmaktan kolaydı. Birbirimizi tanımanın yanı sıra belki birkaç gün sonra geçecek olan hisleri yüzünden ikimiz de üzülmemiş olurduk. Bu yüzden, "Kabul," dedim. Hem böylece kendimden de emin olmuş olurdum çünkü sadece birkaç kalp çarpıntısının beni yanıltmasına ve daha sonra üzecek olmasına izin veremezdim.

"Güzel. Şimdi bana gününün neden kötü geçtiğini anlatabilirsin. Neden erken çıktın işten?"

"İstifa ettim," dedim saklama gereği duymadan. Kaşları anında çatılmıştı. "Cihan'ın abisi gerçekten ortak olacak adam mı bulamamış? Bir insan neden kadar şerefsiz olunur sorusunun cevabı o herif." Sinirlendiğimde kendimi tutamıyordum, çok konuşmak ve doğru konuşmak o an umurumda olmuyordu. Tekrar olanları hatırlamak sinirlenmeme neden olurken yine umursamamıştım. "Çalışanını taciz ediyorlar ve sen görmezden gel diyorsun. Senin ben şeref..."

"Ne dedin sen? Ne oldu tam olarak anlatsana sen bana bir. Kim ne dedi sana?"

Sıkıntılı bir nefes vererek, "Bana değil," diye mırıldandım. "Diğer çalışanlardan birini rahatsız etmiş müşterinin biri, kız da ona haddini bildirmiş diye bağırıp çağırdı kıza. Görmezden gel falan demiş. Ben de duramadım, ağzıma geleni söyledim. Sonra da çıktım. Adam bir haftada canımdan bıktırmıştı zaten."

"Paraya çok mu ihtiyacın var?" diye sorduğunda olumsuz bir mırıltı çıkardım. "Hayır ama aileme yük olmak istemiyorum. En azından çalışarak birtakım harcamalarımı kendim karşılamak istiyorum." Kendime başka bir iş bulmam gerekirdi. Ece bir kafede şarkı söylemem için ısrarlarda bulunuyordu ancak bu düşünce beni geriyordu. Sesimin güzel olduğunun farkındaydım ancak insanların önünde şarkı söylemek bana korkutucu geliyordu. Bunu aşamadan bu işi yapamazdım.

Ateş diğer konu hakkında hiçbir şey dememişti ancak takıldığını o adamın davranışlarını dile getirdiğimden beri gerginleşmesinden anlamıştım. Direksiyonu sıkıyordu öfkesinden. "Başka bir şey dedi mi veya yaptı mı? Sana ya da diğerlerine fark etmez." Genel tavırlarından bahsetmemin ardından konuyu kapatmıştık. Tahminimce bunu Cihan'a söyleyecekti, Cihan da abisine. İstediğim de zaten buydu çünkü her ne kadar orada artık çalışmıyor olsam da geride birçok kişi vardı ve o odamdan kurtulmalarını isterdim. Onları bir çalışandan çok bir hiç gibi görmesinin bir sonu olmalıydı.

Hiç sakin bir karakterim de yoktu. Olay büyümesin diyecek son insan bile sayılmazdım. Kaos kötü bir şeydi ancak bazen çıkması gerekirdi. Ben de bu yüzden hiç susacak değildim.

"Aslı'nın bahsettiği partiye gelecek misin?"

Konuyu bir anda değiştirdi. "Artık çalışmadığıma göre olabilir. Bilmiyorum. Bir iş buluncaya kadar eğlenmekten zarar gelmez." Aslı ve diğerleriyle vakit geçirmek için güzel bir fırsattı. Onları tanımak ve güvenmek için de. Bana ters düşünceler olduğunun farkındaydım ancak abimin dediklerinin üzerimde bıraktığı etki bunları düşünmeme neden oluyordu. "Sen peki? Randevun iptal olduğuna göre geliyorsundur."

"Gel..." Duraksadı. Genzini temizleyerek, "Gelirim büyük ihtimalle," dedi. Başta ne diyecekti? Bundan vazgeçmiş, aynı zamanda ciddileşmişti. Gözlerini çok kısa bir an yoldan ayırarak sabitlemiş olduğu telefonun ekranına baktı. Telefonu sessizdeydi ve babası arıyordu. Telefonu eline alarak aramayı yanıtladı, ardından telefonu kulağına yasladı. "Efendim?" Sesi soğuktu. "İşim var." Kısa ve net bir şekilde konuşması beni bile germişken babasını düşünemiyordum bile. "Gelip görürüm bir ara. Sen dersleri var diye idare et." Babasının sesini çok az duyabiliyordum ancak ne dediğini anlayamıyordum. "Denk düşmemeye çalışırım, tamam."

Telefonu kapatarak yerine koyarken onu izlemeye bir son vererek Aslı'ya geldiğime dair bir mesaj atmıştım. Bana birbirine sarılan iki küçük kız çıkartması gönderdiğinde çıkartmalarıma ekleyerek telefonu kapattım ve çantama koydum. Ateş'e göz ucuyla baktığımda yüz ifadesi hiç olmadığı kadar sertti. Babası her ne dediyse onu kızdırmış olmalıydı. Onun hakkında hiçbir şey bilmediğimi bir kez daha fark ettim. Adı, soyadı, yaşı ve okuduğu bölümü biliyordum ancak kastettiğim yaşantısı ve karakteriydi.

Flörtöz biri olduğunu öğrenmiştim.

"Aslı neden çağırıyor seni? Bir sorun mu var?"

"Hayır," dedim önüme dönerek. "Vakit geçirelim yazmış." Parmaklarım kemeri sıkıca kavramıştı çünkü Ateş hızını çoğaltmıştı. Öfkeli olduğundan fark etmiyor olmalıydı. Tırnaklarım avuç içlerime batmaya başladığında yutkunarak hızlı geçen yola bakakaldım. Sadece on saniye sürmüştü çünkü Ateş hızlı gittiğinin farkına vararak buna bir son vermişti. Rahat bir nefes alıp verdim.

"Kafam yerine değil, özür dilerim."

Yutkundum. "Anlıyorum, sorun değil."

"Sorun," diye mırıldandı. "Kötü bir konuşmaydı ve dikkatimi tamamen dağıttı. Böyle bir durumda benim kendime gelmemi beklemeden beni uyar. Tamam mı?" Bir cevap vermek üzereyken ekledi. "Bir şey mi yaşadın yoksa genel olarak mı korkuyorsun bilmiyorum. Rahatsız hissedeceğin bir duruma sebep olmak istemiyorum. Bu sadece bir hız olsa bile." Sadece bir hız değil, Ateş. Bir hız benden annemi aldı. Çocukluğumu, gülüşlerimi, huzuru, mutluluğu aldı. Geride dört acı bıraktı. Biri hemen yanında.

"Tamam." Başını sallayarak tekrar yola odaklandı. Bir süre sonra kendimi tutamayarak, "İyi misin?" diye sordum. Bu onun afallamasına neden oldu. Ben insan değil miydim? Normal olarak merak edebilirdim. Beni ilgilendirmezdi ama edebilirdim işte. Onun sorduğu sorulara dürüstçe cevaplar veriyordum, çekinmiyordum. Bunlara şaşırması gerekirdi asıl. "Of!" dedim sızlanarak. "Ben de insanım, Ateş. Her ne konuştuysan moralini bozdu, görebiliyorum. Normal olarak soruyorum. Siz iyice kalpsiz ettiniz ha beni. Beni ilgilendirmez belki ama insanım ben de."

Gülerek kafasını iki yana salladı. "Tamam, sakin ol. Çok gerginsin. Arkadan çantamı alsana." Arka koltuğa baktığımda siyah sırt çantasını görebilmiştim. Uzanarak çantayı aldım ve kucağımda tuttum. "Ön gözünü aç." Öndeki cebin fermuarını açtığımda içindekilere baktım. Biraz para, birkaç kalem ve bir de küçük çikolatalar vardı. "Al o çikolataları ye, sakinleş."

"Bunun için mi uğraştırdın beni?" diye sorarken çikolatalardan birini alarak paketini açmış, direkt ağzıma atmıştım. Homurdanmama karşılık çikolatayı yemem de ayrı bir değişiklikti. Bu Ateş'i güldürdüğünde, "İster misin?" diyerek açtığım çikolata paketini ona doğru uzattım. "Belli ki çok seviyorsun çikolatayı." Bir anlık deli cesaretle çikolatayı dudaklarına yaklaştırdığımda çikolataya uzanan eli havada kalmıştı. Dudaklarını aralamasıyla çikolatayı ağzına bıraktığımda parmaklarım neyse ki dudaklarıyla temas etmemişti. Gözlerime şaşkınlıkla bakakaldı.

Ben bazen her şeye karşı aşırı umursamaz olabiliyordum.

Mesela bir başkası olsa bu hareketin ardında çok şey düşünerek bunu yapmazdı ancak takılmıyordum, hiçbir şeye. Çok rahat bir karakterim vardı. Bu genelde ailemin yanındayken ortaya çıkarken şimdi Ateş'in yanında böyle olması bir tık beni korkutmuştu.

"Küçükken çok yermişim çikolata, bağımlılık gibi bir şey. Sıkıldığımda yerim çoğu zaman. Pek kimseyle de paylaşmam çikolatalarımı, kıymetimi bil."

"Dişlerimi çürütüyorsun," dedim çikolatadan küçük bir parça ısırırken. "Bunun için teşekkür etmeyeceğim." İkinci paketi de yedikten sonra daha fazla yemedim. Ona da bırakmalıydım. Kendimi rezil etmeye de niyetim yoktu. "Çikolatadan sarhoş oldun mu hiç?"

Cıkladı. "Sen?"

"Bir kez," dedim yüzümü ekşiterek. "Akın sevgilisinden ayrılmıştı, depresyonlardaydı. Ona uyacağım diye çikolata yemeye gömüldüm. O da alkollüymüş, bilmemişim. İlk sarhoşluk anım, diğerleri de yine abime uymalarım. Sonu hiç iyi bitmiyordu ama. Babam çok azarlardı. Hep abime bu kızı da kendine benzettin, derdi. Benim başıma ne geldiyse hep o Akın yüzünden zaten. Olur da sizi hayatıma aldığıma pişman olursam hepsi onun suçu."

"Çok kastığının farkında mısın?" diye sorduğunda araba Aslı'nın evinin önünde durmuştu. Gözleri üzerime çevrildi. Artık tüm dikkati bendeydi. "İnsanlar hayal kırıklığı bırakır genelde, kırarlar seni. Bu yüzden böyle düşünmeni anlıyorum ama bence bırakmalısın kendini akışına doğru. Böyle düşünerek kendini üzmekten ileri gidemezsin. Belki tam tersi sen bizi kıracaksın. Hiçbir şeyi bilemezsin, Zeynep. Hayatımıza birileri girer ve zamanı geldiğinde çıkar, sen kendi yoluna devam edersin. Bazen gerçekten pişman olursun ama eninde sonunda devam edersin işte hayatına. Bu yüzden kendini bu kadar çok sınırlandırma." Kaşlarımı çatmamla, "Evet, tam olarak bunu yapıyorsun," diye devam etti. Aklımdan geçeni anında anlamıştı. "Dün mesela Aslı'ya sarılırken bunu yaşadın ancak buna lafım yok, sarılmayı böyle karşılaman normal. Mesela o partiye gelmek istiyorsan gel, araya mesafe koymaya çalışma. Sınırlandırarak yaptığın şey bu. Seni de anlıyorum, arkadaşın olmadığını söylüyorsun. Bu senin için zor gelebilir ama akışında yaşamalısın hayatı. Bir gün zaten yaşayamayacaksın."

Kelimeleri tokat gibi bir etki bıraktığında gözlerine bakakalmıştım. Seslice nefesini vererek kemerini açtı, ardından bana yaklaşmadan kemerimi çıkardığında gözlerimi en sonunda ondan alabilmiştim. Dediği gibi yaptığımın farkındaydım ancak yanıldığı bir kısımda vardı. "Bunu yapıyordum ancak bunu yapmaya devam ediyor olsaydım şu an bu arabada, Aslı'nın evinin önünde olmazdım. Ben hayatımdan memnundum, bir anda sizler geldiniz. İyi ki mi olur yoksa keşke mi olur bilmiyorum, tek istediğim ilk defa gerçekten bir arkadaşa sahip olmak." Ona karşı neden bu kadar açıktım? Hoşuma gitmiyordu bu. "Aslı'yı veya diğerlerini geç, kendine bak." Kaşları sertçe çatılırken, "Tüm güvensizliğine rağmen seninle bu kadar rahatsam bence kendimi sınırlandırmadığımı da fark edersin," diye devam ettim.

Kucağımdaki çantasını arkaya attığımda kendi ceketimi görmüştüm. Dün buraya gelirken yanıma aldığım ceketti. Şu an üzerimde giydiğim takımın kısa ceketi olduğundan ona gerek duymayarak, "Ceketimi başka bir zaman alırım. Elimde bir şey taşımayı sevmem," diye mırıldandım. Arabadan indiğimde onun da kapısını açmasıyla kaşlarım çatıldı. "Sen nereye?"

"Aslı'yı görüp gideceğim. İyi olduğuna emin olayım."

Arkadaşıydı sonuçta, ona gelme diyemezdim. Sesimi çıkarmadım. Sessizce yürüyerek evin kapısına ulaştığımızda Ateş'ten önce davranarak zile uzanmıştım ki, birden açılan kapı elimi havada bıraktı. Aslı, "Hoş geldiniz," diyerek ikimize samimi bir tebessüm sunmasının ardından kapıyı açarak geçmemiz için bir alan oluşturdu. İçeri girdiğim gibi ayakkabımı çıkarırken Aslı, "Seni çağırdığımı hatırlamıyorum? Hem senin randevun yok muydu?" diye sordu Ateş'e. Birden bana kayan bakışlarıyla kısa bir şaşkınlık yaşadığında kafasında bazı şeyler oturmuştu. Dudakları aralık kalmış, gözleri irice açılmıştı. "Randevun Zeynep'le miydi? Siktir, ben içine mi ettim randevunun? Zeynep geri giy ayakkabılarını, siz devam edin randevunuza. Of ya! Söyleseydin ya işim var diye!"

"Sakin mi olsan?" dedi Ateş, kolunu onun omzuna atarak kendine çektiğinde dudaklarını onun sarı saçlarına bastırmıştı. "Yok randevu falan, rahat ol. Denk geldik ve ben de buraya getirdim. İki dakika da seni göreyim dedim."

Aslı birden bana döndü. "Sen niye işten erken çıktın? Akşam gelirsin sanmıştım."

"İşten ayrıldım," dememle kaşlarını kaldırmıştı. "Uzun mesela, anlatırım."

Birlikte salona geçtiğimizde sadece iki saniye sonra su içmek için kalkan Ateş'in arkasından Aslı da gitmişti. Kendisi bana içecek bir şeyler getirme bahanesiyle gitse de tavrından Ateş'i sorgulayacağını anlamıştım. Kısa bir sürenin sonunda oturduğum salon üzerime gelmişti ve dayanamayarak ayağa kalkmış, mutfağa doğru yürümüştüm. Dinlemek niyetim yoktu. Sadece mutfağa girecek ve onların sohbetlerini kesecektim. Ancak planladığım gibi olmadı. Mutfağa yaklaştığımda duyduğum seslerle istemsizce duraksamış ve dinlemeye başlamıştım.

"Ne sormak istiyorsan Zeynep'e sor, Aslı. Bana daha fazla sorma." Ateş'in bıkkınlıkla verdiği nefesi işittim, Aslı randevu konusunu kurcalıyor olmalıydı. Bana sormasını söyleme sebebi yalan söylememek isteği miydi? "Ama," diyen Aslı'nın sözünü keserek devam etti. "Sana şu an tek kelime desem Zeynep'le alakalı, kafanda bununla bazı şeyler oluşur ve o bunu bakışlarından anlar. Zeynep'i rahatsız etmiş olursun sadece. Anlatmak isterse kendisi anlatır. Sen sor, bir adım at. Eminim ki kendisini geri çekmeyecektir." Çünkü ne sorsa benden dürüst cevap aldı.

"Ben bir keresinde sizi yakıştırdım diye uzaklaştı. Aynısının olmasını istemiyorum."

"Aynı şey değil ki, güzelim. Sen ona sırf benim yüzümden onunla yakınlaşma çabasındasın gibi düşündürmüştün. Ve arkadaş değildiniz. Ama artık öylesiniz." Öyle miydik? "Sen bunu bir ima ile yapmayacaksın ki. Sadece normal bir arkadaş gibi arkadaşının hayatında olan şeyleri merak ederek yapacaksın. Bu kadar kasma, Zeynep adam yemiyor." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ateş'e bu kadar hak vermemem gerekirdi ama haklıydı işte. Arada çok fark vardı. Ece'ye onu anlatıp fikir almamla Aslı'ya olanları anlatıp fikir almam arasında bir fark olmuyordu. Sadece olmayan bir şeyi oldurmaya çalışarak bize müdahile etmesi yanlıştı.

Aslı'nın, "Doğru diyorsun," diyerek onu onaylamasının hemen ardından sorduğu soru duraksamama sebep oldu. "Sen gerçekten etkileniyor musun ondan?" Nefesimi tuttum. Aslı'ya, kardeşi olarak gördüğü kıza yalan söylemezdi değil mi? "Bak eğer öylesine bir şeyse eğer yapma, senin yüzünden arkadaşlığımızın bozulmasını istemiyorum. Güzel diye senin..."

"Etkileniyorum," dedi Ateş, sözünü keserek. "Ve sadece güzelliğinden etkilenseydim ilk tanıdığım gece geçer giderdi. Ama yok, bu kızda beni çeken bir şeyler var. Zaten hiçbir şey yapmayacağım. Ağzımı açıp tek kelime iltifat etmeyeceğim. Açık sözlülüğüm başıma dert oldu, yavşağa çıktı adım. Ona da hak veriyorum, beni tanımıyor. Öyle düşünmesi normal. O yüzden hiçbir şey yapmayacağım. Olacağı varsa olur zaten. Benim yüzümden sizin aranız açılmasın."

"Hayatında biri olmadığını bilmesem ben de yavşak derdim sana," diyerek kıkırdadı Aslı. Gerçekten olmamış mıydı? "Garip geliyorsun şu an bana. Umarım güzel sonuçlanır. Eğer senin yüzünden kız üzülürse falan gerçekten kafanı kırarım, Ateş. Abim olmanı hiç ama hiç umursamam."

"Az konuş da kızın kahvesini götür, sıkıntıdan patlayacak içeride. Ve olur da seninle benim hakkımda konuşursa ona hayatında daha önce biri olmadı falan deme olur mu?" Kaşlarım çatıldı. Gerçek buysa neden bunu gizlemek isterdi ki? Aslı kafamın içerisinde beliren soruyu dile getirdiğinde Ateş'in cevabı beklenmedik olmuştu. "Benim hakkımda kafasında ne düşünce oluşursa oluşsun bunun beni tanıyarak olmasını isterim. Bana güvensin, ben bunu dediğimde bana inansın. Sırf sen dedin diye değil."

Ona güvenmemi bu kadar çok istemesi gerilmeme sebep oldu.

"Ona kendini anlattığında hayatının pek aşkla uğraşarak geçmeyeceğini anlayarak sana hak verir zaten. Kolay şeyler değil." Hayatı nasıldı? Ne yaşamıştı ki? Ateş, "Zamanı geldiğinde bilmesi gerekeni bilir," diyerek kestirip attı. Daha fazla dinlemedim. Mutfağa girerek ikisinin de dikkatini üzerime çektiğimde Aslı'yı elinde tepsiyle dikilirken bulmuştum. Ateş hemen karşısında buzdolabına yaslanarak durmuştu. Beni görmesiyle sırtını buzdolabından ayırarak durdu. "Ben gideyim, size iyi eğlenceler." Aslı'nın yanından geçerken onun saçlarından öpmüştü. Benim yanımdan geçerken bana bir tebessüm etmişti.

"Görüşürüz," dedi Aslı arkasından. Gözleri bana kaydı. "Annem yok evde. Odaya kapanmaya gerek de yok yani. Salona geçelim direkt." Başımı salladım. Birlikte salona geçtiğimizde biraz önce kalktığım üçlü koltuğa oturdum tekrar. Aslı elindeki tepsiyi önümüzdeki sehpaya bırakmıştı. O dün gece Ateş'in oturduğu tekli koltuğa geçip otururken rahatsızca kıpırdandım.

Bana ilk olarak işten neden ayrıldığımı sormuştu. Ona bugün olanları anlatmıştım ve tam olarak beş dakika boyunca onu sakinleştirmeye çalışmıştım. Sakinleşmese oraya gidip o adamı dövebilecek gibi duruyordu ama neyse ki böyle bir şey gerçekleşmemişti. "Değişelim konuyu," dememle başını salladı ve direkt, "Ateş'le ne iş?" diye sordu. "Yanlış anlama, bir ima yapmıyorum. Sadece bir arkadaş olarak merak ediyorum. İstemezsen anlatmazsın tabii."

Kendini sınırlandırma.

"Randevusu benimleydi," dememle gözleri irileşti. Ne diye bağırdığında sesi bir anlığına yankı yapmıştı ve buna verdiği tepki o kadar komik gelmişti ki, gülmüştüm. "Benim haberim yoktu. Geldi dedi randevuya çıkalım diye ama kabul etmedim." Kaşları nedenini sorgularcasına çatılırken, "Güvenmiyorum ona," diye mırıldandım. "Çok flörtöz. Her ne kadar aksini söylese de ben nasıl emin olabilirim ki, bu tavırlarının başka birilerine karşı da olmadığına? Kısa süredir tanıyor beni. Hiç güvenilir değil. Ben hayatımda böyle bir şey istemem."

"Yani anlıyorum seni, çok normal. Ben Tolga'yla sevgiliyken hep kafada ya şu an birileriyleyse falan diye kurardım. Sonunda haklı çıktım ama orası ayrı. Ama iyi bir şey değil işte, normal olarak sen de bunu istemiyorsun. Ateş'e bir adım atarsan kafandan bu düşünceler çıkmaz çünkü. Anlıyorum yani seni." Başımı sallayarak onu onayladım. "Ateş'le konuştum, bunu zaten anlamışsındır. Bana onun hakkında senin ona güvenmeni sağlayacak şeyler söylememi istemedi. Güvenini kendisi kazanır, o zaman eğer içiniz de bir his varsa adım atarsınız. Ben Ateş'i tanıyorum, ona güveniyorum. Senden etkilendiğini söylüyorsa doğrudur ama etkilenmek garip bir şey. Bir anda soğuya da bilirsin. Bu artık Ateş'e güvenmekten alakasız konu, onun elinde olan bir şey değil çünkü. Benden sana bir tavsiye eğer içinde bir his varsa veya oluşacaksa Ateş'in de senin de hislerinin sadece bir anlık etkilenme olmadığı bir zamanda bir adım at. İkinizin de üzülmesini istemiyorum. İkinizin de bir anlık hisse kapılmasını istemem."

Hafif bir şaşkınlıkla ona bakma sebebim bana bunları demesini beklemememdi. Ateş onun arkadaşıydı, en başından bizi yakıştırırken bana ona güvenmemi söyleyeceğini, olmamız için bir şeyler diyeceğini düşünmüştüm ama Aslı beni yanıltmıştı. Olanlara bir bakış açısından bakmak yerine benim de bakış açımdan bakmış ve olması gereken şeyleri söylemişti.

Bu beni mutlu etmişti çünkü ilk defa birine kendi hayatımdan bir şeyleri rahatlıkla anlatabileceğimi hissetmiştim.

"Hayatında hiç olmadı mı biri?" diye sordum kendimi tutamayarak. Başını hafifçe iki yana salladı. "İnandırıcı gelmiyor. O kadar çok yürüyor ki, nasıl daha önce kimseye karşı bir şey hissetmemiş olabilir ki?"

Gülümsedi. "Demek ki seninle keşfetmiş bu yönünü." Keşfetmek. "Uzunca süredir onu tanıyorum. Hayatını biliyorum, neler yaşadığını, nasıl biri olduğunu. Benden bir şeyler saklamaz. Tamam bazen vaktinde anlatmaz ama bir gün anlatır. Hiç aşka ihtiyaç duymadı hayatında, ondan daha önemli hisleri oldu. Birinden etkilenmedi bile. Bir keresinde mesela kantinde oturduk, sevgilisi olmadığını bildiğim güzel kızları tek tek ona gösterdim. Bizden güzel olmasınlar hepsi de güzeldi yani. İstemiyordu ama zorla baktırdım, dedim belki birinden etkilenir. Yok abi, çocuğun kalbi yok sanki." Sıkıntılı bir nefes verdi. "On sekizine karşı birinden küçük bir an bile etkilendiyse bilemem ama o yaşından sonrasında hiçbir şey olmadığına eminim."

"Kötü bir şey mi yaşadı?"

Başını salladı. "Bir gün sana kendisi anlatır. Bunu benim dışımda Cihan ve Doruk biliyor. Sana anlatırsa eğer bil ki sana güvenmeye başlamıştır. Güvenmesi gereken tek taraf sen değilsin." Güvenmesi gereken tek taraf ben değildim. Bunu o söyleyinceye kadar fark etmemiştim bile. Ancak bunun için çabalamayacaktım. Belki de onun dediği gibi akışında yaşamalıydım. "Ay Ateş'ten mi konuşacağız hep? Sal onu, erkeklerden konuşmak istemiyorum. Gel yemek yiyelim. Sen de acıkmışsındır. Yemek var ama pizza mı sipariş etsek?"

"Pizzaya hayır diyebilen birisi değilim," dememle gülümsedi. Telefonunu hızla eline alarak pizza sipariş etmişti. "Sen nasılsın?" diye sordum hiç sormadığımın farkına vararak. Gülümsemesinin solmasını bekledim ona hatırlattığım için ancak bu gerçekleşmedi. "İyiyim. Ben bir şeylerde çok takılı kalmıyorum. Anneme söyledim bu arada, tutamadım içimde. Yalnız kalmak istedi, ben de saygı duydum. Biz pek yakın değiliz annemle, bazen anne ve kız olduğumuzu bile unutuyoruz. Kötü bir anne demiyorum, hiçbir şeyime karışmaz falan. Beni sevdiğini de biliyorum. Ama bazen bilmek yetmiyor. İnsan sevgiyi bilirse değil, hissederse anlamı var. Öyle işte. Şu an annem ablasının yanında. En yakını o. Küçük teyzem sırtına bıçağı sapladı, hiç anlaşamazlardı zaten. Teyzem yanındaysa iyi olduğuna eminim, o yüzden rahatım."

İyiyim diyordu ancak böyle olmadığını gözlerinden anlayabiliyordum. Beni buraya çağırma nedenini de o an anlayabilmiştim. İyi değildi aslında, sadece kafasını dağıtmak istiyordu. Yalnız kalmamak istiyordu. Belki bu olayı bilen tek kişi olduğumdan veya benimle olan arkadaşlığını güçlendirmek istemesinden mi bilmem beni çağırmıştı.

"Ben dertleşmek için iyi bir insan değilim ama ne zaman ihtiyacın olursa buradayım."

Bir cümleyi kurmak ne kadar zor olabilirse o kadar zor oldu benim için. Aslı bana tebessüm ederek teşekkür etti. Daha sonrasında ne yapacağımızı düşünmüş, en sonunda film izleme kararına gelmiştik. Gece uyurken korkacağını söylemesine rağmen korku filmi bulup açmıştı. Bu hareketi bana Ece'yi hatırlatmıştı çünkü o da aynısını yapardı. Bazen korkup benimle uyurdu ama asla korku filmi izlemeyi bırakmazdı.

Filmin başlangıcında sipariş ettiğimiz pizzalar gelmişti. Bir yandan pizza yiyip bir yandan korku filmi izlerken bir yandan da Aslı'nın korkunca verdiği tepkilere gülüyordum. Yüzüne kapattığı yastığı yavaşça koluma vururken, "Gülmesene, korkunçtu," dedi homurdanarak. "Sanki senin karşına çıksa böyle güleceksin. Altına edeceğine o kadar eminim ki. Hiç de gerçek değiller falan deme."

"Gerçeklerse bile bize gözükmüyorlar," dedim omuz silkerek.

"Sen insansın da onlar ne?" diyerek filmdeki karakterleri gösterdi. Düz bir cevap verdim. "Karakter."

"He canım, karakter. Gözükmeyi tercih ettiklerinde görürsün sen."

Ara sıra irkilmeler haricinde herhangi bir şey yaşamamıştım ancak Aslı birçok kez yüzünü yastığa gömmüştü. Filmi nihayet bitirebildiğimizde, "Burada kal istersen," diyen Aslı'nın teklifini, "Buse evde yalnız kalmasın," diyerek reddettim. Toparlanmak için kalkacaktım ki telefonum çaldı. Buse arıyordu. Aramayı yanıtlayarak kulağıma yaklaştırdım telefonu. "Efendim, Buse?"

"Anahtarın var mı?" Sesi hiç iyi gelmiyordu. Ağlamış mıydı? "Annemin durumu kötüleşmiş. Onun yanına gitmem gerek. Furkan birazdan gelip beni alacak, birlikte gideceğiz. Anahtarın yoksa gel, seni bekleyelim."

"Anahtarım var," dedim gergince. "Geçmiş olsun."

"Sağ ol. Kapatıyorum o zaman, dikkat et kendine."

Yutkundum. "Sen de."

Telefonu kapattığımda Aslı bana sorarcasına bakıyordu. Durumu açıkladığım an ilk önce üzülmüş, daha sonra, "O zaman burada kalıyorsun!" diyerek heyecanlanmıştı. Kaşlarımı çattım. Böyle bir karar mı vermiştim? Kendisi karar verip buna sevinerek salondan çıkarken arkasından şaşkınca bakakalmıştım. İtiraz etmedim çünkü çok da iyi olmadığı belliydi. Onu yalnız bırakmak gelmiyordu içimden. Kendime şaşırmadan edemiyordum bunları düşünebildiğim için.

Demek ki kalbin varmış, Zeynep. Demek ki insanları sevebiliyorsun.

Telefonu yere bırakacaktım ki ekranın aydınlanmasıyla vazgeçtim. Ateş mesaj atmıştı. Anında cevap vermeyi kafaya takan birisi olmadığımdan direkt mesajına girmiştim. Aslı'nın iyi olup olmadığını sormuştu. Ona iyi olduğuna dair bir mesaj attığımdaysa sohbetin devamını getirmeden sadece bir tamam yazarak çıkmıştı. Adım atmayı bıraktığını bir kez daha anlamıştım. Konuşmayı devam ettirseydi eğer Aslı'yı bahane olarak sunduğunu, mesaj atmak için mesaj attığını düşünecektim. Ama öyle olmamıştı.

"Yarınki partiye gidiyor muyuz?" diye sordu Aslı yanıma gelirken. Omuzlarımı silktim. "Gideriz, sorun değil." Hapşırdığımda önümdeki peçetelerden birini alarak elimi sildim ve boş pizza kutusunun içine attım. Hasta olacağım kesindi. "Ne giyinmem gerekiyor?" diye sordum.

"Keyfine göre takıl, kafe barda olacak parti. Bizim hep takıldığımız bir yer, güvenli."

Başımı tamam dercesine salladım. "Diğer gün benimle alışverişe gelir misin? Ateş'in doğum günü için sürpriz parti ayarlayacağım. Sen de geliyorsun bu arada. İtiraz kabul etmiyorum."

"Gelirim."

"Hangisine dedin?"

Esnedim. "İkisine de."

Masanın üzerindeki çöpleri toplarken, "Uykun mu geldi?" diye sormasıyla başımı sallamıştım. Sabah erkenden kalktığım için uykum geliyordu ancak biliyordum ki yatağa girsem asla uyuyamazdım. Uyku saatime bir üç dört saat vardı. "Saat erken daha, uyuyamazsın. Ama uzan istersen koltukta, gözlerini dinlendir biraz." Cazip gelen teklife karşı çıkmayarak onun dediğini yapmıştım. Gözlerimi dinlendirdiğim sürede ikimiz de sessizleşmiştik. Aslı etrafı toparlayarak geri gelmiş, diğer koltuğa uzanmıştı. Bir süre ikimiz de sessizleştik, sonra bu sessizliği bozan ben oldum.

"Ateş nasıl biri?"

Bu soruyu sormam yanlıştı. Bunun farkındaydım ama bir anlık gelişmişti. "Başını derde sokmaya bayılan, kendini beğenmiş, gıcık birisi." Kaşlarımı çatmamla kıkırtısı doldu kulağıma. "Mükemmel bir arkadaş. Bazen beni deli ediyor ama seviyorum işte. Dışarıdan bakılınca gerçekten ilk dediklerim gözüküyor ama tanıdıkça aslında öyle biri olmadığı belli oluyor. Soğuk gözükür ama değer verdiği insanların yanında normal olur, asla soğuk değildir."

"Peki ya Cihan'la sen?" Bunu sormamla şaşkınlıkla güldü. "Ne? Ne olmuş bize?"

"Aranızda bir şey mi var?" diye sordum.

"Demiştim arkadaşız diye. Daha fazlası yok. Ben hiç Cihan'a o gözle bakmadım, onun da bana o gözle baktığını sanmam. Sadece çok yakınız. Böyle düşünmene şaşmamalı, herkes bizi sevgili sanıyor."

Gülümsedim. "Yan yana tatlı duruyorsunuz."

Bir anda bana attığı yastık karnımın üzerinde durduğunda elime alarak başımın altına koydum. "Kafama saçma sapan şeyler sokma ya," demesiyle yüzümü buruşturdum. "Saçmalama, niyetim o değil. Sevgili anlamında demedim. Arkadaş olarak veya olmayarak fark etmez. Yan yana tatlı duruyorsunuz." Bir kez daha yüzümü buruşturdum. "Mesela benim abim Ece'yle yan yana tatlı dururken benimleyken... Çok kötü. Korkunç gözüküyoruz. Saatli bomba gibi, her an patlayabiliriz."

Güldü. "Bakayım abine?" Gözlerimi kısmamla, "Şaka yapmıştım," diye devam etti. "Ben aşk defterini kapattım. Artık erkekler sadece bir varlık olarak kalsın kafamda, hiçbir şey hissetmeyeyim. Oldu mu hayatında daha önce birileri?"

"Sence?" diye sorduğumda gülerek, "Yok," dedi. "Aşk güzel şey." Biraz önce aşk defterini kapattım derken şimdi bunu demesi ayrı bir konuydu. "Ama gerçek aşk. Yoksa Tolga gibi piçlerle uğraşıyorsun. Neyse. Olur da eğer Ateş'le birbirinize karşı güçlü şeyler hissederseniz ve ona güvenirsen korkup da kendini geri çekme."

"Ateş'ten etkilenmiyorum bile."

"Ama bu hissetmeyeceğin anlamına gelmiyor."

Boğazımdaki ağrıyla gecenin bir yarısı uykumdan uyandığımda dört duvar üzerime geliyormuş gibi hissederek pencere önünde biraz nefes almıştım ancak boğazımdaki kuruluk çok kötü hissettirdiğinden su içmek için odadan çıkmak zorunda kalmıştım. Kocaman evde sadece Aslı'yla ben vardık. Annesi akşam arayarak ablasında kalacağını söylemişti. Aslı zaten çalışanlara izin vermişti yalnız kalmak için ancak bundan vazgeçerek benden gelmemi istemişti.

Yavaş adımlarla merdivenleri inerek mutfağa geçtiğimde kulağıma bir tıkırtı geldi ancak yanlış duyduğumu düşünerek umursamamıştım. Korku filminin etkisinde kalan biri değildim, bu kadar takılmaya gerek yoktu. Bir bardak su içtiğim sırada sesler daha şiddetli bir hal aldığında kaşlarım çatıldı. Elime bir bıçak alarak mutfaktan çıktığımda içimden bildiğim tüm duaları ediyordum.

Umarım seslerin kaynağı Aslı'dır da bu bıçak ona saplanmadan bu gece son bulurdu.

Sessizce salona yaklaştığımda siyahlar içerisinde bir adamın çekmeceleri karıştırdığını gördüm. Siktir! Hırsız girmişti. Yavaşça ona yaklaştığımda korksam da sakin kalmaya çalışıyordum. Bıçağı sessizce masaya bırakarak sehpanın üzerinde duran vazoyu aldım. Adımlarım sessizdi ancak varlığımı hissetmesi o an beni korkutuyor, kalbimin hızla çarpmasına neden oluyordu. Arada sadece birkaç adım kalmıştı ki birden adam durdu. Kalbim o an göğüs kafesimi parçaladı. Korkuyordum ancak o an korkunun beni yönetmesine izin verecek değildim. Adamın bir anda bana doğru dönmesiyle çığlık atarak elimdeki vazoyla kafasından sertçe vurdum.

Bir an göz göze geldiğim adama şaşkınca bakakalmıştım.

*

düşünceleriniz?

instagram; fleurdenarcise

twitter; mehriial / bliestry

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

3.9M 46.7K 10
KİTAP OLDU. (30.12.2023) Doksan Artı Dört'ün kitap haline tüm sitelerden ve kitapçılardan ulaşabilirsiniz. ☽ Galatasaray fanatiği genç iş adamı Me...
80.3K 3.5K 50
Bir ülke üç tane krallık. Sahandy ülkesinin katı kuralları ve işkencelerine karşı halk dayanabilecek mi? Her aileden gelen yeni varisler ülkenin kade...
5K 570 36
"Beni hiç unutma olur mu? Benim kalbim tek görevinin kan pompalamak olmadığını sadece sen varsan anlıyor. Gün gelir de derlerse ki sana, öyle değil i...
165K 4.6K 30
Murat: Sana benden izinsiz dışarıya çıkmayacaksın demedim mi? Mert: Özür dilerim. Hatice teyzenin romatizması tutmuştu onun yerine markete ben gittim