16. Oyun

304 36 65
                                    

16.Bölüm | Oyun

Ateş'le sevgiliydik.

Bir rüyada hissettiren bu gerçeği aşabilmem birkaç günümü almıştı. Günlerdir aptal aptal sırıtarak geziyor, bana söylenenleri duymayarak Ateş'i düşünmeye dalıp gidiyordum. Bazen Ateş'in bana dediklerini bile duymuyordum. Doğrusu onun da benden çok farklı olduğunu söyleyemezdim ancak bana göre daha iyi durumda olduğunu kabul ediyordum.

Konser sonrasında kendimi nasıl eve attığımı, o geceyi nasıl bitirdiğimi hiç bilmiyordum. Kalbim beni çok zorlamış, uyumama asla izin vermemişti. O anları düşünerek uykuya dalmıştım en sonunda.

Bileğimdeki bileklikle oynamaya bir son vererek karton bardağının dibinde kalan birkaç yudumu içtim. Karton bardağı parmaklarım arasında buruştururken gözlerim etrafta gezindi. Kantinde yalnız başıma oturmuş, diğerlerini bekliyordum. Doruk bugün gelmeyeceğini söylemişti. Aslı'ysa ilk derse gelmemişti. Günlerdir onunla konuşmak istediğim konuyu konuşmaya fırsat bulamamıştım. Çoğu zaman yalnız kalamadığımızdan dolayıydı. Telefonda konuşmak da iyi bir fikir değildi.

Telefonumu elime aldığımda Akın'dan gelen bir mesaj olduğunu gördüm.

Akın:
Müsait olduğun beni ara.

Kaşlarım çatıldı. Bir sorun olduğunu düşünerek hızla onu aradığımda birkaç çalışın ardından açtı. "Efendim, abi?" Öğrencilerin seslerinden dolayı rahat değildim ancak dışarı çıkmanın da çok bir farkı olmayacağını bildiğimden uğraşmadım. "İyi misiniz? Bir şey mi oldu?"

"İyiyiz, sorun yok. Sen nasılsın?"

"İyiyim. Sen neden öyle yazdın ki bir anda? Gerildim," dedim mırıltıyla. Böyle yapmasından nefret ediyordum. Uzakta olmam yeterince sorunken bir de üzerine böyle yazması beni germişti.

Arkada bir şeylerle uğraşıyordu ancak anlayamamıştım. "Sadece iki ricam olacak. Bir de sesini duyayım dedim. İki üç gündür konuşamıyoruz pek. Özledim." Gülümsedim burukça. Onları özlüyordum ve bu beni çok üzüyordu. Kendimi kötü hissediyordum. İki aya yakın bir süre vardı daha onları görmeme. Onların bu sürede gelmesi daha iyi olabilirdi ancak işlerden dolayı pek mümkün olmuyordu.

"Ben de özledim. Ee neymiş ricaların?"

"Birincisi bana fotoğraf albümünü nereye koyduğunu söyle. Nereye baksam bulamıyorum."

"Odamda komodinin çekmecesine bak," dememle, "Orada ne işi var?" diye sordu. Derin bir nefes aldım. "En son bir gece bakıyordum işte. Nasıl bakıp da bulamadın?"

"Senin odanı karıştıracak değilim, kardeşim. O yüzden oraya bakmadım bile. Oradan çıkacağını da tahmin etmezdim."

Kapı sesi duydum. Biraz sonrasında çekmeceyi açtığını işittiğimde, "Başka bir şeyi kurcalama," dedim. Buraya çok az eşyamı getirmiştim. Hâlâ eşyalarımın çoğu kısmı o odada duruyordu. Üçünün de eşyalarımı karıştırmayacağına emindim. Bu yüzden rahattım. Zaten pek gizli saklımız da yoktu.

"Kurcaladım her şeyi. Aşk mektubu mu var burada? Bir dakika."

Kaşlarım çatıldı. "Ne aşk mektubu?"

"Baya baya bir aşk mektubu bu. Senin el yazın. Sen yazmışsın."

Alayla gülerken, "Şaka mısın oğlum sen?" diye homurdandım. "Şarkı sözleridir. Okuma, bırak."

Kaşlarını çattığını hissettim. "Gözlerim bir mektup olduğunu algılayabiliyor çok şükür. Şarkı sözü değil. Baya baya senin tarafından yazılmış bir aşk mektubu." Ses tonundaki ciddiyet beni dumura uğratırken, "Ne?" diyerek kalakaldım. Birkaç saniye sonra kendime gelebilmiştim. "Bu da nereden çıktı? Okusana birazını. Ben yazmadım. Bir başkası yazıp verdiyse de bende durmaz o."

BEYAZ IŞIK KIRINTISI | KIRMIZI Where stories live. Discover now