VOLEYBOLCU | Texting

Autorstwa afroditmavisi

4.9M 377K 157K

Alara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423 Więcej

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
FİNAL

3.8

82.7K 6.2K 3K
Autorstwa afroditmavisi

Camila Cabello - Shameless

"Elimde valizim İstanbul, ben evlenirem kalamam dul."

Esin bir yandan ayna görevini üstlenen telefonunun kamerasına bakarak dudağındaki ruju tazeliyor bir yandan da yanımda oturan Gökalp'in sinir kat sayısını arttıran o şarkıyı söylüyordu ve bu sebeple Gökalp ona dik dik bakıyordu. "İş güç kariyer cazibe yahşi, türk yiğidini bulup evlen yahşi."

Plajdaydık. Gökalpler dün akşam gelmişlerdi ve yarın döneceklerdi. Gökalpler diyordum çünkü yanında Tayfun da vardı. Söylediğine göre Yunus da gelecekti ama son dakikada kız arkadaşıyla arasında çıkan tatsız bir mevzudan dolayı gelmekten vazgeçmişti. Sanırım ilişkileri sallantıdaydı, Tuğçe'ye göre yakında ayrılırlardı.

"Başka şarkı mı kalmadı?" dedi Gökalp en sonunda. Kardeşine sataşmadan bu kadar durmuş olması bile mucizeydi bana kalırsa. Ama Esin de kasıtlı yapıyordu sanki.

Esin bakışlarını telefonundan ayırıp Gökalp'e dikti. "Bir şey mi dedin abiciğim?"

"O nasıl şarkı diyorum."

"Normal bir şarkı işte," Rujunun kapağını kapatıp çantasının içine attı. "Dilime dolanmış öyle."

"Doğru düzgün şarkılar dinle."

"Ay Gökalp!" dedi Esin çığlık atarcasına. "Her şeyime karışmayı bırakır mısın? Sanki şarkıda öyle diyor diye evlenip gidecekmişim gibi."

"Üzerinde baskı olmazsa bugün kaçıp yarın nikah kıyıp geri dönersin sen," dedi Gökalp ellerini arkaya götürüp oturduğumuz şezlonga yaslarken. Bedenini geriye doğru eğerken gözündeki siyah güneş gözlüğü yüzünden göremesem de bakışlarının üstümde olduğunu hissediyordum. "Sana hiç güvenmiyorum ben Esin."

"İmkanın olsa aynısını sen yaparsın, bana iftira atma."

Az önce kesinliği olmasa da Esin'in bu lafından sonra güneş gözlüğünün altındaki gözlerinin bana döndüğünden şu an adım kadar emindim zira birkaç saniye sonra dudaklarında beliren serseri sırıtış bunu doğrular nitelikteydi. Bakışlarımı kaçırıp Esin'e doğru döndüm.

"Ben yirmi dört yaşındayım," dedi Gökalp bir hayırlatma yapar gibi. "Sen daha on sekizsin. Otur derslerine çalış."

"Ne zaman çoktan liseden mezun olduğumu kabulleneceksin?"

Dalga geçer gibi konuştu Gökalp. "Çoktan dediği de bir ay olmadı."

"Dünyanın en sinir bozucu insanı olabilirsin, biliyor musun?"

"Sana göre," Gökalp hafifçe doğrularak kolunu omzuma attı. "Senin fikirlerine katılmayanlar olabilir."

Kafamı onaylarcasına salladım. "Asla katılmıyorum."

Esin gözlerini kıstı. "Beyci olmuş bu, bunu da kaybediyoruz." Yanında oturan ve telefonuyla uğraştığı için bizimle irtibatı kesmiş olan Tuğçe'yi dürttü koluyla. "Bu ikisinin bir araya gelmesi hiç iyi olmamış."

Tuğçe bakışlarını telefonundan kaldırıp bir bize bir de Esin'e baktı. Ardından omuzlarını silkerek telefonuna geri dönmüştü. "Sen en azından uzaktasın. Her gün onlarla yüz yüze bakan benim."

"Aşk olsun," diye mırıldandım sahte bir üzüntüyle.

Gökalp racon keser gibi "Varlığımız rahatsız ediyorsa varlığımızı belli etmekten çekinmeyiz." dediğinde kafamı çevirip yüzüne baktım. Kendisine baktığımı fark edince o da yüzünü bana doğru çevirmişti.

"Çok baby face olduğun için bu raconlar etkili olmuyor sende." dediğimde Esin'in hoşuna gittiğinden olsa gerek kahkaha atmıştı.

Tuğçe de hafifçe kıkırdamıştı. Tayfun denizde yüzdüğü için yanımızda değildi. Zaten dün akşamdan beri Tuğçe ve Tayfun bir arada çok nadir bulunmuşlardı. Aralarında bariz bir gerginlik vardı. Tayfun, son anda doğru düzgün bir bahane sunmadan planı iptal ettiği için Tuğçe'ye kızgın olmalıydı. Tuğçe'nin sebebi de zaten ortadaydı. Ben ikisini fazlasıyla yakıştırıyordum fakat Tuğçe'ye bu konuda bir baskı yapmak istemiyordum. Her ne kadar Tuğçe'ye karşı aksi olduğunu iddia etsem de Tayfun'un kişiliği ortadaydı. İkisi bir şeyler yaşasa ve sonunda Tuğçe üzülse ona baskı yaptığım için kendimi suçlu hissederdim.

En iyisi her şeyi Tuğçe'nin kararına bırakmaktı. Kendisi kafası karışık olsa, birisinden fikir almak istese ilk bana koşardı zaten.

"Oldu mu bu şimdi?" diye hayıflandı Gökalp. "Rencide ediyorsun beni."

"Baby face olmak kötü bir şey değil ki," Elimi yanağına götürüp okşamaya başladım. "Ben seni böyle daha çok seviyorum."

Gülerek önüne döndü. "Sarışınım isterse ben hiç sakal bırakmam."

İdeal erkek budur.

"Şuna bak! Kendin her şeyi yapıyorsun, sevgilin yanında oturuyor. Ben aynısını yapsam benim bi' ağzıma sıçmadığın kalır." Esin biraz abartıyordu. Gökalp hiçbir zaman söylediklerinde ciddi olmamıştı, Esin'e hep öylesine takılmıştı. Bu abartmaları yüzünden Gökalp kardeşi için 'drama queen' diyordu. Hatta telefonunda bile öyle kayıtlıydı. Tabii bunu Esin bilmiyordu ve bilmemeliydi de. Kıyameti koparırdı.

"Abiciğim sen gidip denizde falan yüzsene," dedi Gökalp tehditvari bir ses tonuyla. "Çok açıldı senin dilin."

"Öyle yapacağım zaten." Esin ayağa kalkarak üstündeki tişörtün eteklerini kavradı ve tek seferde kafasından geçirip çıkardı. "Daha fazla sizinle takılırsam fazla aşk gösterisinden kusacağım."

Gökalp o sırada başka bir şeye takılmıştı. "Denize girmeden niye ruj sürer ki bir insan?"

Esin denize doğru yürürken abisinin sesini duymuş ve sırıtarak bize dönmüştü. Geri geri yürürken bikinisini işaret etti. "Çünkü bikinimle uyumlu," Dudaklarını bükerek bize öpücük attı. "Rujum suya dayanıklı ayrıca."

"Bu kızın güzellik takıntıları beni öldürecek." dedi Gökalp kafasını iki yana sallayarak.

Esin arkasına bakmadan yürüdüğü için bizim yaşlarımızda olduğunu düşündüğüm bir çocuğun omzuna çarpmıştı. Esmer bir çocuktu ve Esin ona çarpınca bir hiddetle ona doğru dönmüştü ancak Esin'i görünce anında durulmuştu. Esin pardon temalı cümlelerini sıralarken onları izlemekte olan Gökalp'in gözlerinin önüne elimi götürdüm. Göremesem de çatık kaşlarla kardeşine ve yanındaki çocuğa baktığına emindim.

Görüş açısı elimle kapandığında bakışları bana dönmüştü. "Niye kapatıyorsun?"

"Rahat bırak kızı."

"Bir şey yapmadım bile."

"Dik dik baktığına eminim."

Elimi tutarak gözünün önünden indirdi. Ellerimizi birbirinden ayırmadan şezlongun üstüne yerleştirmişti. "Telefonuma sahip çıkın, ben de yüzmeye gidiyorum." dedi Tuğçe, telefonunu elime tutuştururken.

"Biz de yüzmeye gidersek?" diye sordum arkasından.

"Birimizden biri dönmeden gitmeyin bir zahmet."

"Sizi mi bekleyeceğiz ya?" diye söylendim ama yeterince uzaklaştığı için muhtemelen bu dediğimi duymamıştı.

"Boş ver," dedi Gökalp. "Biz de yüzmeye gideriz, eşyaları çalınırsa da çalınsın. Başında bekleselerdi."

"Bizim de eşyalarımız var aralarında Gökalp."

"Ben sana yenilerini alırım." Ondan yana hiç şüphem yoktu zaten.

Zar zor bulduğumuz iki şezlong da şu an bomboştu. Gökalp'in kolunun altından çıkıp diğer şezlongu işaret ederek konuştum. "Oraya geçsene, uzanıp güneşleneceğim." Yeterince kızarmamışım gibi amacım daha da kızarmak, domatesten ötesine dönüşmekti sanırım.

"Derin soyulacak."

"Bir şey olmaz," Güneşin ve denizin tadını sonuna kadar çıkarmayacaksam neden tatile gelmiştim ki?

Gökalp dediğimi yaparak karşımdaki şezlonga geçerken ben de kumların üzerine bıraktığım plaj çantamın kucağıma almış, içindeki karışıklıkta güneş kremini bulmaya çalışıyordum. İçi tarak, makyaj malzemesi gibi eşyalarla doluydu ve neden yüzmeye gelirken makyaj malzemesi getirdiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Üstelik otel yürüyerek birkaç dakikalık mesafedeydi.

Uzun bir cebelleşmenin sonunda güneş kremini bulduğumda çantayı yere bırakmıştım. Kremin kapağını açıp parmaklarıma birazını alacağım esnada gözlerim telefonunu kontrol eden Gökalp'e kaydı. Dudağımı ısırırken kapağını açtığım gibi geri kapattım ve elimdeki güneş kremini Gökalp'e doğru uzatarak görüş açısına soktum.

Telefonun ekranını kapatırken yüzünü kaldırıp ona doğru uzatmış olduğum güneş kremine baktı. "Sen sürer misin?" diye sordum masumca çıkan sesimle. "Ben belime ve sırtıma yetişemiyorum."

Hiçbir şey söylemeden elimdeki güneş kremini alarak ayağa kalktı. Gözündeki güneş gözlüğünü havaya kaldırıp kafasının üzerinde sabitledikten sonra bakışlarıyla şezlongu işaret etmişti. "Uzan."

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken üstümdeki Gökalp'e ait olan geniş, beyaz tişörtü tutup çekiştirdim. Kafamdan çıkardığımda bikinimin üstü ve altımda kot şortumla kalmıştım. Dün Gökalp ben uyurken geldiğinde de bu hâlde olduğum, bir de magazine fotoğraflarımız yayıldığı gün de iç çamaşırlarımla karşısında olduğum için artık pek utandırmıyordu beni bu yarı çıplaklık.

Şezlonga yüz üstü bir şekilde uzandım. Çenemi kollarımın üzerine yerleştirirken Gökalp şezlongta kalan boşluğa oturmuştu. Hafifçe kafamı geriye atarak onu izlemeye başladım. Kafasını eğmiş, güneş kreminden birazını parmaklarının ucuna alıyordu. İlk geldiğimizde serinlemek için denize girdiğinden dolayı hem üstündeki şort hem de saçları nemliydi. Nemli saçları alnına dökülüyordu ve ben bu görüntüye her seferinde bayılıyordum.

Parmaklarını bel boşluğumda hissettiğimde önüme dönüp gözlerimi yumdum. Güneş kreminin soğuk hissi ile parmaklarının sıcaklığı tenimin üzerinde birbirine karışıyordu.

Bel boşluğumdan başlayarak yavaş yavaş bir gezintiye çıkardı iki parmağını. Parmakları tenimde yuvarlaklar çizerek ilerlerken kasıtlı olarak bu kadar yavaş hareket ettiğini anlamam sadece birkaç saniye sürmüştü. Harika, dedim içten içe. Kendi kazdığım kuyuya düşmüştüm.

Ara sıra güneş kreminden almak dışında parmaklarını tenimden hiçbir şekilde ayırmamıştı. Belli bir noktada özellikle oyalanıyor, diğer tarafa geçene kadar zaman geçiriyordu. Birkaç dakikayı devirmiştik, ben bu sürede çoktan bütün vücudumu kremlendirmiş olurdum fakat Gökalp'in bana eziyet etmek istediği açıkça belliydi.

Parmakları sırtıma doğru çıktı. Bikinimin ipine gelinceye kadar ilerledi ve ipe değdiği anda durdu. "Biraz hızlı olsana." dedim sabrım tükenmiş gibi bir sesle.

Duymamazlıktan geldi ve keyifli sesiyle "Efendim?" dedi.

"O kadar sürede ben bütün vücudumu kremler, üstüne seninkini de aradan çıkarırdım." Güldüğünü işittim. Bu benim utançtan kızaracağım kadar ima dolu bir gülüştü.

"Elim yavaş benim."

"Fark ettim." dedim ufak bir homurtuyla.

Bu konuşmadan sonra parmakları biraz hızlanmıştı. Omuzlarıma ve sırtıma da kısa süre içerisinde güneş kremi sürdükten sonra "Bacaklarını da süreyim mi?" diye sordu. O kadarına da dayanamazdım sanırım. Dokunuşları fazlasıyla... Cezbediciydi.

Benden bir cevap beklemeden elini baldırlarıma götürdüğünde kolumun üstüne bu defa alnımı yaslamıştım. Dokunduğu yerlerde ufak bir karıncalanma hissi oluşuyordu. Vücudumun ona doğru çekildiğini her anlamda hissediyordum. Şortumun bitişinden başlayan parmakları yavaş yavaş bacağımın iç kısmına doğru ilerlerken dilimi dişledim. Hem heyecandan ölüyordum hem de vücudumun her yerine dokunması için yanıp tutuşuyordum, bu nasıl bir çelişkiydi böyle?

İstemsizce bacaklarımı birleştirirken Gökalp bir bacağımı tutup yana doğru çekiştirdi. "Ama bebeğim bana engel oluyorsun," dedi yine ve yine keyifle. "Böyle zorluklar çıkarırsan ben nasıl sana güneş kremi sürebilirim?"

"Derdinin güneş kremi olmadığını biliyorum."

Araladığı bacaklarıma kaldığı yerden kremi yedirmeye devam ederken "Hadi ya," demişti. "Neymiş benim derdim?"

"Beni çıldırtmak ve bana dokunmak."

"Dokunuşum seni çıldırtıyor mu?" Sesindeki tonlama çok arsızcaydı.

"Hayır," derken sesimin titremesine engel olamamıştım. Kendime kızarak kafamı iki yana salladım. Etkileniyorsam da bu kadar belli etmemeliydim.

"Ses tonun tam aksini söylüyor sarışın," dedi arsız arsız. Parmaklarını varlığını belli edercesine, yeterince belli değilmiş gibi, tenime gömmüştü. "Çıldırdığını elimin altında gerilen kaslarından bile fark edebiliyorum." Parmaklarını hareket ettirdi. Mümkünmüş gibi daha da iç bacağıma doğru ilerletti ve benim kaslarım kasılmaktan semsert olmuşlardı.

Beklemediğim bir anda dudaklarını enseme bastırdı. Parmakları güneş kremi sürüyorum bahanesiyle bacağımda gezinmeye devam ederken dudakları da ensemden kulağımın arkasına doğru bir yol almıştı. "Ama seni anlayabiliyorum," dedi kulağımın hemen arkasına geldiğinde hareketleri duraksadığında. "Sen bana dokunduğunda, ben de aynısını hissediyorum çünkü."

Kulağımın arkasına da enseme bıraktığı gibi ufak bir öpücük kondurup geri çekildi. Rahat bir nefes alırken parmakları diğer bacağıma geçmişti ve kremi yedirmeye başlamıştı. Bitsin bu işkence diye sızlanmama çok az kalmıştı resmen.

Dakikalar sonra güneş kremiyle işi bittiğinde hızlı bir şekilde şezlongta sırtımın üstüne dönmüştüm. Doğrularak oturur pozisyona gelirken nefes nefeseydim. Hızlı hızlı inip kalkan göğsüme indi bakışları ve sırıttı. Onu daha beter hâle getirmek vardı da insan içindeydik işte.

Bulunduğumuz kısım insanlardan en izole yerdi, plajın son taraflarındaydık ama ara sıra bu taraftan geçen insanlar oluyordu.

Kutudan biraz daha güneş kremi aldığında merakla hareketlerini izlemeye koyuldum. "Her yerini kremledik," Parmakları gerdanlığıma değdiğinde sert bir şekilde yutkunmuştum. "Vücudunun diğer kısımları beyaz kalırken burası kızarsın mı şimdi?"

Bahaneye gel...

Ona ayak uydurdum. "Kızarmasın."

Parmakları dakikalardır bana yaptığı işkenceye doymamış gibi gerdanımda ve bikinimin açıkta bıraktığı kısımlarda gezinmeye başladı. Titrek bir nefes alıp verdim. Gözleri boynumdan salınan kolyeye kaydığında dudakları kıvrılmıştı memnuniyetle. Ona söylediğim gibi boynumdan asla çıkarmamaya kararlıydım. Altın olduğu için suyun altında kararma gibi bir derdim yoktu, banyoda bile çıkarmıyordum bu sebepten.

Henüz kremlemediği bir kısıma dudaklarını değdirdi. Tam bikinin gizleyemediği göğsümden öpüyordu ve bunu yaparken gözleri benimkinden ayrılmıyordu. Art arda üç öpücük bıraktı, nefesimi tutmuş onu izlerken saçlarını gerdanıma sürterek geri çekildi ve az önce öptüğü kısıma güneş kremi sürmeye başladı.

Güneş kremini iyice yedirince, bu sefer gerçekten, parmaklarını tenimden ayırmıştı. Dağılmış bir şekilde Gökalp'i izlerken kremin kapağını kapatıp şezlongun üstüne bıraktı. "Hadi," dedi sonra. "Denize girelim."

"Güneşlenecektim."

"Sonra güneşlenirsin," Saçlarımın yüzüme dökülen ve yaptığım topuza dahil olamayacak kadar kısa olan perçemlerinden birini kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Yüzelim biraz."

Biraz soğuk suyla vücudumu şoka soksam anca kendime gelirdim sanırım.

Sessizliğimi yüzmeyeceğime yorduğundan olsa gerek "Bak kucaklar götürürüm seni ha," dedi tehditvari bir sesle.

Güldüm. "Tamam ya, dur."

Ayağa kalkıp şortumun düğmesini seri bir hareketle açtım. Gökalp'in dikkatle beni izlediğini fark ettiğimde çenesinden kavradığım gibi kafasını başka bir yöne çevirmişti. "Öyle arsız arsız süzüp durma beni."

"Ne o?" diye sordu alayla. "Utanıyor musun?"

Hem utanıyor hem de etkileniyordum ama bunları Gökalp'in bilmesine gerek yoktu.

Şortumu çıkardığımda ikiye katlayıp şezlongun üstüne bıraktım. Gökalp'i beklemeden denize doğru koşmaya başladığımda arkamdan "Haydaa!" nidalarını duymuş ve kahkaha atmıştım. Şezlonga çok uzak mesafede olmayan denize ulaştığımda her zaman olduğu gibi ilk başta bedenime ani bir üşüme dalgası hakim olmuştu.

Su diz kapağıma gelene kadar ilerledim ve durup omzumun üstünden Gökalp'i yokladım. Güneş kreminden kollarına sürmekle meşguldü. Denizin diğer tarafı çok daha kalabalıktı. Burada tek tük insanlar vardı ve çoğunluğu ileriye doğru açılmış, kendi hâlinde takılıyorlardı. Tuğçe'yi ve Esin'i de onların arasında gördüğümde yavaş yavaş suyun içinde yürümeye başladım. Beni görünce muhtemelen niye eşyalarımızın başında değilsin diye fırça çekecekti iki kuzen.

Su diz kapaklarımı aşana kadar ilerlemiş ama devamında adım atamamıştım çünkü aniden birisi tam önümde suyun içinden kafasını çıkarmıştı. Çığlık atmamak için kendimi zor tutarken suyun içinde bir adım gerileyip benim yaşlarımdaki çocuktan uzaklaştım.

Suyun bu kadar alçak olduğu yerde yüzüp bölüm sonu canavarı gibi aniden kafanı suyun içinden çıkarmazsın be kardeşim.

Denize çöküp oturmuş gibi bir pozisyondaydı, bunu fark eder etmez suyun içinde ani bir hareketle ayağa kalkmıştı. Çocuk ıslak saçlarını eliyle geriye doğru atarken bakışları yüzüme kitlenmişti ve beni beğeniyle süzdüğünü fark etmiştim.

Hemen buradan uzaklaşmam gerekiyordu aksi hâlde karşımdaki çocuk ayarsız ayarsız konuşacaktı.

"Vaayy," dedi tam da beklediğim gibi bir sululukla. "Suyun altında gördüğüm bu bacaklara tapılası bir yüzün sahip olduğunu anlamıştım görür görmez."

"O bacakları kasıklarında görürsen ben sorumlu olmam." dedim uyarı maiyetinde. Bir tane geçirsem içim acımazdı herhalde.

Sırıttı gevşek gevşek. "Başka yerlerimde görmeyi tercih ederim."

"Ben de senin o gözlerini başka yerlerinde görmeyi tercih ederim," dedi benden önce Gökalp. "Oturma yerlerinde gibi mesela."

Sesi arkamdan geliyordu ama bedeninin hemen yanımda yerini alması birkaç saniye sürmüştü sadece. Elini karşımdaki çocuğun omzuna yerleştirdi. "Sadece bir örnek tabii," dedi. Çocuğun omzunu sıkmaya başladığında parmak boğumları beyazlaşmıştı. "Senin hayal gücünde daha absürt bir yer varsa gözlerini oyup oraya da yerleştirebilirim."

O kadar güçlü sıkıyordu ki çocuğun yüzü acıdan kasılmıştı. Gökalp'in baskı yaptığı omzu çökmüştü ve çocuk yan bir şekilde duruyordu. Gülme isteğimi bastırmadan çocuğun yüzüne baka baka güldüm. Hiç tanımadığı bir kıza bel altı imalar yaparsa olacak olan buydu.

"Yok," dedi çocuk acıyla. "Valla absürt bir yer yok aklımda. Kusura bakma abi, kızın sahipli olduğunu bilmiyordum."

Bu dediği gülüşümün solmasına sebep olmuştu. "Sahip ne lan?" dedi Gökalp sinirle. "Küçükbaş hayvan mı bu kız, zihniyetine sokayım senin."

Gökalp çocuğu öyle hızlı ve sert bir şekilde bırakmıştı ki neredeyse suyun içine devrilecekti. Güç bela ayakta durup dengesini sağladığında "Pardon abi." dedi çekingence.

Onun yanından geçip denize açılacakken yumruk yaptığım elimi karın boşluğuna geçirdim. "Karşında bir kadın var kadın, dağ ayısı!" İnleyerek iki büklüm oldu. "Kadın sayısının annenden ve varsa kız kardeşlerinden ibaret olduğu hayatında bir daha karşı cinsle karşılaşırsan böyle adi adi konuşmaya kalkışma sakın."

Bir şey demedi zaten ama ben de cevap vermesini beklemeden denize doğru yürümeye devam etmiştim. Biraz sonra Gökalp'in kolunu omzumda hissetmişti. "Bayılıyorum sana," dedi omzumdaki koluyla beni kendisine doğru çekiştirip alnımdan öpmeden önce. "Bayılıyorum bu hâllerine."

"Düşündüm de," diye devam etti. "Ben senin her şeyine bayılıyormuşum."

Diyecek bir şey bulamadığım için dalgaya vurmayı seçtim. "Bir de bayıl istersen Gökalp."

"Üstüne doğru bayılırım, kaldıramazsın suyun altında boğulursun bak."

"Abartma be, o kadar da güçsüz değilim."

Su karın hizama kadar ulaşmıştı denizin bu tarafında. Birdenbire Gökalp bütün ağırlığını bana bıraktığında bedenim suyun içine yığılacaktı ki hemen kendini geri çekmiş ve bu hâlime katıla katıla gülmeye başlamıştı. "Ama haksızlık!" diye karşı çıktım hemen. "Hiç beklemediğim bir anda geldi bu hamle, bunu saymam ben."

"Sanki normal zamanda Hulk başımıza." Basbayağı dalga geçiyordu benimle.

"Hulk benim getir götürümü yapar anca."

"Bir sıkımlık canı var, kestiği raconlara bak."

Gökalp'in kolunu omzumdan indirdim. "Ben bu ilişkide zorbalığa uğruyorum resmen."

"Hayır," dedi ve lafı aleyhine çevirdi usta bir şekilde. "Sen bu ilişkide çok seviliyorsun."

"Çakal," diye mırıldandım. "Nasıl da lafı değiştiriyorsun sen öyle."

"Sana güzel bir çift söz söyleme fırsatını hiçbir zaman kaçırmam," Denizin içinde yeterince ilerlediğimiz için durmuştum. Su göğüslerime kadar ulaşmıştı bunun ilerisinde sadece kafam gözükecekti ve komik bir görüntü sunacaktım Gökalp'e. "Sana çok aşığım diyorum bana inanmıyorsun."

Bana doğru dönerek ellerini belimin iki yanına yerleştirmişti. "Üzgünüm," dedim hüzünle. "Ben Tuğçe'ye aşığım. Seninki karşılıksız bir aşk."

Kaşları yapmacık bir sinirle çatıldı. "Bak Alara, seni dünya üzerindeki bütün erkeklerden koruyup kuzenime kaptırırsam kahrımdan ölür giderim."

"Çoktan kaptırdın bile." Omzunu teselli verircesine sıvazladım. "Başka maçlara bakacaksın artık."

"Benim de kazanacağım maçlar vardır mutlaka."

"Mesela?"

"Mesela," dedi ve düşünmeye başladı. Düşündü, düşündü ve en sonunda düşünmesinin bittiğini belimdeki ellerinden birinin aşağıya doğru inmeye başlamasıyla bittiğini anladım. "Eminim ki dünya üzerindeki hiç kimse sana dokunduğunda," Sözleri duraksadı ama elleri hareketine devam etti. Kalçama ulaştığında yavaşça iki eliyle birden kavradı. "Benim dokunmamla aynı hisleri uyandıramaz."

Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Hiç kimse," Dudakları dudaklarıma değdiğinde beni öpeceğini düşünmüştüm ama o beni yanıltarak dudaklarını benimkilere sürtmekle yetinmişti. Öpse daha iyiydi, böylesi gösterip elletmemek gibi bir şeydi. "Seni öptüğünde benim sebep olduğum kadar kalbini attıramaz, heyecanlanmana sebep olamaz."

Alt dudağımı dişlerinin arasına kıstırdı. Dişleriyle dudağımı çekiştirirken gözlerim kayarak kapanmıştı. Kalçamda gezinen elleri varlığını durmadan bana hatırlatıyordu ve evet doğruydu, hiç kimse Gökalp kadar heyecandan kıvrandıramazdı beni. Dişleri dudağıma kendince bir tür işkence uyguluyordu. Çekiştiriyor, bırakıyor, yine dişlerinin arasına kıstırıyor, çekiştirmeye devam ediyordu.

Dudağımı serbest bıraktığında "Haksız mıyım?" diye sordu ve bunu sorarken ellerini kalçama bastırdı.

Hangi konudan bahsediyorduk bilmiyordum ama kesinlikle haklıydı.

Kafamı sallayarak onayladım sorduğu soruyu. Göremesem de gülüş sesinden anlamıştım güldüğünü. "Ben de öyle düşünmüştüm sarışın," Kalçamdaki elleriyle beni ani bir hareketle kucakladığında düşmemek için, sanki denizde düşsem en fazla ne olacakmış gibi, bacaklarımı beline dolamıştım refleksle.

"Biz akıllanmıyoruz," diye sızlandım. "Denizde haberimiz çıkmıştı, ikincisi olması yolunda emin adımlarla yürüyoruz."

"Sırtımı kıyıya doğru verdim, çevremizdeki kimsenin de bakışları bizde değil. Rahat ol Alara."

Kolaymış gibi.

Benim kadar takmıyordu bu konuyu, hiç çekinmeden yüzünü boynuma gömmesinden açıkça belliydi. Ses etmeden elimi ensesinde gezdirmeye başlarken öpücükleriyle boynumu talan etmesine izin vermedim. Saniyeler sonra sıcak dudakları ve öptüğü yerlerde gezinen ıslak dili sebebiyle ben de bütün kaygılarımdan arınmıştım. Yerini haz ve heyecan duygusu almıştı.

"Siz benim hatalarımdan ders çıkarma seviyemin canlı bir kanıtısınız resmen," Esin'in sesini duyduğumuzda bu büyülü andan aynı anda sıyrılmıştık. "Abimin özel hayatında bu denli
şahit olmak istemiyorum ben ya." diye hayıflanmıştı devamında.

"Şahit olmak istemiyorsan başka taraflara doğru yüzebilirsin bücür." dedi Gökalp, yüzünü boynumdan ayırırken.

Utancımdan Esin'e bakamıyordum ama çıkardığı kusmaya benzer sesler kulağıma ulaşıyordu. "İğrenç."

Bacaklarımı çözüp Gökalp'in kucağından inmeye çalıştım. Bacaklarımın altından geçen kollarını sıkılaştırarak buna engel olmaya çalışsa da çırpınışlarıma kayıtsız kalamamış, inmeme izin vermişti. Dönüp kardeşine ters bir bakış attı. "Koskoca denizde başka yer mi bulamadın? Gidip açılsana ileriye doğru, belki boğulursun da kurtulurum senden."

"Abim de beni çok sever işte..." dedi Esin iç çekercesine.

"Bayılıyorum sana."

"Aman aman," Esin yüzünü buruşturarak ellerini havaya kaldırdı ve geriye doğru ilerlemeye başladı. "Benim açımdan travmatik anlarınıza daha fazla şahit olmayı istemem zaten."

Esin bizden uzaklaşırken utançtan kıpkırmızı olduğuna emin olduğum yüzümü hemen yanımdaki Gökalp'in göğsüne gömmüştüm. Üçüncü kişilerin ilişkimize şahit olması beni çok utandırıyordu.

Abi kardeş benim bu hâlime sesli bir şekilde gülerken ben iyice Gökalp'in göğsüne gömülmeyi tercih etmiştim.

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

45.8K 2.6K 21
ARA VERİLDİ İnsanlar aşık oldukları kişileri aslında bir bakıma kendi durumlarına göre seçer. Kendilerinde eksik olan özellikleri karşıdaki kişide a...
508K 18.7K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
6.1M 316K 74
Yıldız Koleji, sınav senelerinden önce on birinci sınıf öğrencilerini rahatlatmak amacıyla yaz kampına götürür. Yaz kampına gittikleri için sevinen...
6.4M 437K 71
Sarp: Çünkü sana aşığım Sarp: Hiç görmediğim, ismini dahi bilmediğim sana aşığım Sarp: Kokunu içime çekerken boğazımın düğümlendiği sana aşığım Sarp:...