Cesurca Sev ! (Tamamlandı)

By esincee

327K 14.9K 273

Bir kitap çevirmeninin hayatı ne kadar tek düze olabilir ki? Emin olun Zeynep'in hayatı herkesten daha fazla... More

Cesurca Sev! -Tanıtım
Cesurca Sev ! 1. Bölüm
Cesurca Sev ! 2.Bölüm
Cesurca Sev ! 3.Bölüm
Cesurca Sev ! 4. Bölüm
Cesurca Sev ! 5.bölüm
Cesurca Sev ! 6. bölüm
Cesurca Sev ! 7. Bölüm
Cesurca Sev ! 8. Bölüm
Cesurca Sev ! 9. Bölüm
Duyuru...
Cesurca Sev ! 10. Bölüm
Cesurca Sev ! 11. Bölüm
Cesurca Sev ! 12.bölüm
Cesurca Sev ! 13.bölüm
Cesurca Sev ! 14. Bölüm
Cesurca Sev ! 15.bölüm
Cesurca Sev ! 16.bölüm
Cesurca Sev ! 17. Bölüm
Cesurca Sev ! 18. Bölüm 1. Kısım
Cesurca Sev ! 18. Bölüm 2. Kısım
Cesurca Sev ! 19. Bölüm
Cesurca Sev ! 20. Bölüm
Cesurca Sev ! 21. Bölüm
Cesurca Sev ! 22. Bölüm
Cesurca Sev ! 23. Bölüm
Cesurca Sev 24. Bölüm
Cesurca Sev ! Final

Cesurca Sev ! 25. Bölüm

8.6K 402 9
By esincee



herkese merhaba...


çok çok geç bir bölüm olduğun farkındayım ve bu gecikme için hepinizden özür diliyorum. neredeyse bir aya yakın zamandır yeni bölüm ekleyemedim. nasıl böyle olduğunu hiç anlamadım finaller beni darma duman etti. bir daha bu kadar uzun ara vermemeyi dileyerek herkese iyi günler....

çok fazla konuştum neyse...


iyi okumalar...


****










"Sessiz olun!"

Sesi ile olduğum yerde sıçrayarak uyanmam bir olmuştu. Tabii olduğum yerden iki metrelik bir sıçrama değildi. Sonuçta Ömer'in kolları tarafından sıkı sıkıya  sarınmışım. Anlatmak istediğim ufak bir sıçramaydı yani.

Uyandığım anda kafam nasıl bu kadar karışık olabilir ki!

Uyanmış olabilirim ama gözlerimi hala açmamıştım. Hem Ömer de uyanmamıştı. Galiba üzerimize örttüğüm paltomda yerlerdeydi. Adamın sesi ile düşüncelerim birden son buluyor. Ne gür ve korkutucu bir sestir böyle!

"sen sobayı yak. Sende çayı demle. Soba erken söndüyse içleri üşümüştür. Gerçi hallerinden bakılınca anlaşılıyor. İç içe geçmişler!"

Adamın son lafı ile gözlerimi açıp halimize bakmak istedim. Ama adamın yeniden "hadi " diye gürlediğini duyunca sıkıca kapatıp Ömer'in beline daha sıkı sarıldım. Hem  uyanıp da bu sıcağından ayrılmak istemiyordum. Ama benim daha sıkı sarılmam Ömer'i uyandırmıştı. Başını başımdan kaldırdıktan birkaç dakika sonra başını yüzüme doğru eğip konuştu.

"Zeynep uyan"

Ahh dejavuları çok seviyorum. Ama tabii burada tam anlamı ile bir dejavu yaşayabileceğimizi hiç zannetmiyorum. Bana neler oluyor böyle? Oysa benim hiç böyle düşüncelerim yoktu. Kendi iç çatışmamı bırakıp gözlerimi Ömer'e açıyorum.

" Günaydın"

o ise cevap vermek yerine sadece gözlerimin içine bakıyor. Gözlerinin içi gülerek.  Gür sesli adamın öksürmesi ile birbirimize bakmayı bırakıyoruz. Neredeyse yatar hale geldiğimiz ikili sandalyede toparlanıp oturur hale geliyoruz. En sonunda adama baktığımda ise ellilerinin sonlarında heybetli bir adam görüyorum.

Ömer yere eğilip de düşmüş olan paltomu alıp  omuzlarıma bırakınca sırtımın üşüdüğünü hissediyorum. İliklerime kadar   bir titreme alıveriyor beni.  Ben böyle üşüdüysem Ömer ne haldedir acaba?  Keşke şu soba adamın dediği kadar hızlı yansa da bizi ısıtsa.

Her ne kadar yerimizde doğru dürüst oturup karşımızdaki adama baksak da  paltomu giyindikten sonra Ömer'e  yaklaşıp koluna giriyorum. Bana ufak bir bakış attıktan sonra yeniden adama bakıyor. Sıcaklığımı paylaşıp daha fazla üşümesini engellemek istiyorum.  Farkındayım nafile bir çaba ama üzerindeki gömlek o kadar ince ki zaatüre olmasından korkuyorum. Adam bakışlarını bizden çekip mekanın içindeki iki çocuğa sesleniyor.

"Halil sobayı yaktın mi? Hikmet caya ne oldu?"

"koydum çayı baba" bu hikmet olandı mutfaktan sesleniyordu.

"bende yaktım sobayı baba birazdan sıcacık olur burası hem Ömer abi ile yengeyi de üşütmeyiz fazla" bu da Halil, gülen gözlerle bize bakıyordu. Biraz dikkatli bakınca gözlerinde tanış olmanın getirdiği samimiyeti görüyorum. Galiba Ömer buraya ilk kez gelmiyordu.

Ömer'in öksürüğünü duyunca içime bir korku yerleşiyor. İste şimdiden belli ediyor kendini hastalık!

Konuşmaya başladığında ise yanlış bir kanıya vardığımı anlıyorum. O sadece söze girmek için öksürmüş. Benim kafam bu aralar iyi kuruyor ya neyse....

"gece burada kalmamıza izin verdiğin için sağ olasın Aslan amca"

" Önemli değil Ömer. Yabancı değilsin ya sende hoş geldin kızım"

sadece gülümsüyorum adama karşı.

Bir süre sonra oturduğumuz masa kahvaltılılarla donatılıyor. Önümüze çay yerine ıhlamur gelince daha bir keyifim yerine geliyor. Ihlamurları bırakan halile bakıp gülümsüyorum. Oda banan bakıp gülümsedikten sonra konuşuyor.

"gece içiniz üşümüştür iyi gelirim hem hastalığı da önler"

"teşekkür ederiz"

Sessizlik içinde yan yana kahvaltımızı ediyoruz.  Ömer'in ıhlamuru bitince hemen bir çay konuyor önüne. İçine şeker atmadan içmeye başlıyor. kahvaltılıklardan yemeyi bırakıp geriye yaslanıyor. Bende onunla birlikte geriye yaslanıp elime ıhlamurumu alıyorum. Hiç alışamamıştım. Bunun tadına ama hasta olmamak için bire bir içecekti.

Gözlerimi Ömer'e çevirdiğimde gülümsüyor bana. Aklıma takılan bir şey var. Her şeyi anlattı iyi. Hatta çok güzel. Ama neden burası. Evde sıcacık odada oturabilecekken bu karda kıyamette neden buradaydık? Dile getirmenin zamanıydı belki....

"ee "diyorum " peki buranının mana ve ehemmiyeti nedir?"

"neden buradayız demek istiyorsun"

"birazcık süslü cümle kurayım istedim. Direk sormak biraz...." Dedim sesim sona doğru kısılarak. Gülümsüyor sesimin kısılmasına! Eski  Ömer geri gelmişti belli oldu!

"anladım ben seni."

"ne anladın ki?"

 Bugün galiba dejavulardan dejavu beğeneceğim! Bu ne böyle tabi benim tercihim başka dejavular olurdu ya! Zeynep kapa iç dünyanı!

"daha demin söylediğim şey işte beni neden buraya getirdin demek istiyorsun"

"iyi öyle demek istiyorsam anlat sende"

Bu fevri hareketime gülümseyip, elimden tutup yanına çekiyor beni neredeyse üstüne çıkıcam o derce yani!

"Ömer ne yapıyorsun. Etrafta insanlar var!" dediğimde  gözlerini benden çekip etrafa bakmaya başladı. Biz kahvaltı ederken birkaç müşteri gelmişti bile.

"daha sonra tekrarlarız o zaman bizde! Daha müsait bir yerde!"

"Ömer!!"

"ben buraya neden geldiğimizi anlatacaktım değil mi hemen başlıyorum!"

Baş başa olduğumuzda belki utanmıyor olabilirim. Ama iş dışarda olduğunda, değişiyordu. Kendi düşüncelerimden bile utanırken Ömer'in dediklerinden utanmam kaçınılmaz bir  şeydi.

"burası her şeyin başlangıcı Zeynep." Dediğinde tüm dikkatimiz ona verdiğim "her şey adam akıllı düşündüğüm olgunlaştığım yer. Lise zamanlarında ihtiyacım olmamasına karşın burada çalışıyordum. Aslan amcadan rica etmiştim o da kabul etmişti. Hayatı öğretti bir şekilde bana. Sonra ilk yazılarım buradan çıktı. Özellikle güzel serisi. Tüm yaşanmışlıklarım buradaydı. "

"kızlar da mı?" o benim neremden kaçmıştı öyle! Ne kızı yahu! Adam tutmuş  bir şeyler itiraf ediyor. Ben! Ben ne diyorum? Kız diyorum. Hay benim bilinç altıma! Nasıl bir bilinç altı ise tüm dengesizlikler ve edepsizlikler oradaydı sanki! Biri bilinçaltımı durdursun!

Ben Ömer'den sert bir tepki beklerken kahkaha atması şaşırtıyor beni. Eh şaşkın bakışlarımı da onun  yüzünden eksik etmiyorum.

"yok." Diyor gülümsemesini durdurarak "onlar kadıköy'deki barlar sokağındaydı"

"off Ömer ya! "

"senden her aklına geleni söylemeni istemiştim ama bu kadar ani olmasını beklemiyordum!"

"ama ben kızları sormasaydım. Aklımda kuracaktım. Aklımda kurduğumda da neler olduğunu biliyorsun!"

"sen bir şey demedim varsay"

"peki kızlardan hariç bu kadar mı? Hem ben neden bilmiyorum senin burada çalıştığını ve buranın müdavimi olduğunu"

"internet her zaman doğruyu söylemez. Hem bu dediklerinin ne demek olduğunu biliyorsun değil mi?"

"ne demekmiş?"

"tutkulu bir takipçim olduğun anlamına geliyor."

"yeniden mi bu konuya döndük?"

"hep böyle bir konudaydık ki sen sadece kabul etmiyordun."

"hala da kabul etmiyorum."

"kanıtlarım Zeynep" diyor yüzünde bir sırıtışla.

"kanıtlayamazsın!"

Dedikten sonra çoktan bitmiş olan çayıma huysuz gözlerle baktım. Neden çabuk bitti ki bu çay! Huysuzca etrafa bakıyorum. İnsanların çoğu iş için yollara düşmeye başlamıştı. İş! Benim iki hafta boyunca hatta dün zorlanarak gittiğim iş! Bu adamın yanında herşeyi unutmam o kadar normal geliyor ki artık. Huysuzluğumu bir kenara bırakıp Ömer' e dönüyorum. Yüzünde hala o sırıtışla duruyor.

"işe gitmem lazım"

"lazım değil"

"Ömer sen bana gıcık olsun diye mi böyle konuluyorsun?" ufaktan sinirlenmeye başlıyorum artık. Her bir dediğime karşı çıkıyor. Hayır açıklamalı olarak karşı çıksa kabulüm ama bana direkmen böyle söylüyor ya saçını başını yolmak geliyor içimden!

"arada bir böyle yapmak hoşuma gidiyor"

"ha yani bana özel"

" tabi ki de bir tek sana özel bu halim"

"Bir Sibel daha çıktı başıma!" dediğimde uzun  zaman sınra ilk kez aklıma düşüyor. Çok kötü bir arkadaşım ben! Özlemle iç çekiyorum

" ben nasıl Sibel' e benzeyebilirim ki?"

"tamam Ömer bence bu konuşmayı burada bitirelim!" sitemli bir şekilde konuşuyorum artık! Adam bildiğin beni dalgaya alıyor.

Ayağa kalkınca başımı kaldırıp ona bakıyorum." Hadi" diyor. Demesiyle bende ayağa kalkıyorum. Cebinden çıkardığı parayı çay bardağının altına bırakıp tezgah tarafında ş yapan aslan beye ve çocuklarına dönüp selam veriyor. Biz kapıya doğru giderken Aslan bey de elinde bir palto ile bize doğru yaklaşıyordu. Herhalde o da dışarı çıkacaktı. Ömer'e seslenmesi ile ikimizde durduk.

"bunu  al dışarısı soğuk."

"gerek yok aslan amca şuradan taksiye binip eve geçeriz hemen"

"olmaz öyle şey! ne diyorsam onu yap bakalım Ömer efendi!"

"öyle olsun bakalım" aslan beyin elinden alıp giyindi paltoyu. Sonra elini uzatıp elimi tuttu. İyi günler dileyip çıktık kafeden.

Kar yeniden ve hızlıca yağmaya başlamıştı. Bu hava da bir taksi bulursak şanslıydık. Yola çıktığımızda şerit boyunca bir taksi gelene kadar yürümeye başladık. Kız kulesini geçmeden bir taksiyi durdurabildiğimizde geceki gibi arka koltuğa oturduk. Dip dibe, el ele. Geceki gibi dedim ya aynı o zaman ki gibi başımı göğsüne yaslıyor.

Yaşamındaydım onun. Gününde, gecesinde daha fazla o oluyordum sanki. Daha fazla bana katıyordu kendini. Belki bilinçli, belki de bilinçsizce

"bana gidiyoruz değil mi?" diye konuşmaya başlıyorum.

"hayır " diyor kısa ve net bir şekilde. Başımı göğsünden biraz kaldırıp yüzüne bakıyorum. Tek kaşım kalkık!

"nereye gidiyoruz peki?"

"benim evime"

"gidemeyiz!" yoo benim sesim yüksek çıkmamıştı! O tepkiyi verende ben değildim! Bir kere öyle bir tepkiyi verecek sebebim yoktu! Hayır hayır yoktu! Gerçekten. Kendimi toparlayıp,  birden kendimi çektiğim bedene yeniden yaslanıp kafamı kaldırıyorum.

"yani" diyorum sondaki i'yi birazcık uzatarak "benim ilk önce eve gitmem lazım üstümü başımı değiştirmeliyim. Sonra da yayın evine gitmeliyim"

"gitmen gerekmediğini biliyorum Zeynep"

"gitme ihtiyacı hissediyorum Ömer" hayır bunlar benim çırpınışlarım değildi. Neden böyle tepkiler verdiğimi anlamıyorum zaten. Onun evine gitsem ne olacaktı ki? yani en fazla.... Galiba pembeleşiyorum. Ama bu Ömer'e laf yetiştirmeyeceğim anlamına gelmiyor.

"hissetme o ihtiyacı Zeynep"

"iyi hissetmem Ömer. Ama unuttuğun bir şey var. Çevirisini yaptığım kitabın düzenlemesini sen yapıyorsun. Ve  dün engin bey senin çevirdiklerime bakıp bakmadıklarını sordu. Yani senin onlara bakabilmen için biz, benim evime gitmeliyiz." Dediğimden başını çevirip şoförle konuşmaya başladı

"abi iler ki kavşaktan sağa dön" dedikten sonra yol boyunca sadece tarif vermekle yetindi.  Galiba şuan trip yiyorum!

***

Taksiden inip hızlıca apartmana giriyorum. Ömer de peşimdeydi. En üst kata çıkana kadar nefesim kesiliyor. Hiçbir yere bakmadan hemen kapıyı açıyorum. Bilinç altımda olan bilinç altımda kalmalı! Hızla odama girip üstümdekileri  değiştiriyorum. Ömer'in salonda olduğunu düşünerek aynı hızla salona giriş yapıyorum. Yine aynı tekli koltuktaydı. Ona gülümseyip masanın üstündeki kağıtları toparlamaya başladığımda Ömer de yanıma geliyor.

"Zeynep dün sormayı unuttum. Bu günde görünce aklıma geldi. Girişteki kan neyin nesi? Ve holdeki sopa onda neden kan var?"

Sorması ile nefesimin kesilmesi de bir olmuştu. Oysaki ben her şeyi bilinç altımın da bilinç altına itmiştim! Hiç olmamış gibi ne de güzel davranıyordum.  O andan beri yaşanan her şeyi normale indirgemeyi başarmış unutmuş gibi davranmıştım.  Farkındaydım, yaptığım en aptalca şeydi. Daha sonra patlamak diye bir şey vardı ve bunu göze almıştım. Ama böyle birden sorulacağını hiç ummamıştım. Unutmama sebep, hiç olmamış gibi davranmama sebep Ömer'di. Onunla ilgilenmeyi diğer şeylere yeğlerdim.

O an her şeyi bastırıp Ömer'le ilgilenmiştim. Başarabilmiştim bunu. Ve o an bu en iyi şey olarak gözüktü. Kanlı palto bile normaldi o an için!

Yok saymak en iyisiydi!

Gözlerim kağıtlara toparlayan ellerime kaydığında titrediğini görüyorum. Nereden çıkmıştı bu titreme! Ben böyle değildim! Galiba vücudum bu olanlara karşı ilk kez tepki gösteriyordu. Yani yapabileceği en doğal şeyi yapıyordu!  dünden beri ilk defa doğru bir tepki vermişti. Ama aşırıydı. Ömer yanımdaydı! Neydi bu korku!

Titreyen ellerimi saklayamadan Ömer tarafından tutulmuştu.

"Zeynep neden bu haldesin ne oldu o gece? Yoksa" deyip susuyor. Tutuğu ellerimi kendine doğru çekip bırakıyor. Sonra ise sıkıca belimden sarılıyor. Göz yaşlarım da akmaya başlamıştı. Tüm kamuflajım kaybolmuştu! Başımı onun boynuna gömüp bana göre nedensizce ağlıyorum. Galiba ufak bir ağlama krizindeyim. Bilemiyorum. Belimdeki bir eli sırtıma çıktı ve okşamaya başladı. Diğer eli ile ise saçlarımı okşuyordu. Beni yatıştırıp yatıştırmadığını anlayamıyordum. Çünkü içimdeki korku öyle bir anda çöreklenmişti ki hiçbir şeyi anlamama izin vermiyordu. İkimizi de suskunluğa gömmüştü.

Ne kadar korkmuş olsam da söylemeliydim bilmeliydi. Fısıltı halinde çıkıyor sesim. Onun sesini ise son anda duyuyorum benimle aynı şeyi diyordu. Doğru düşünmüştü.

"Serdar" diyoruz.

Beni kendinden ayırıp yüzümdeki yaşları siliyor. Gözleri son derece keskin ve kararlı bakıyordu az sonra duyacağım sesi gibi...

"anlat" diyor.

Elinden tutup iki kişilik koltuğa götürüyorum onu başımı omzuna koyup anlatmaya başlıyorum o gelmeden önce olan her şeyi. Anlatırken biraz olsun toparlanıyordum. Nasıl bu kadar bastırılmış duygum vardı anlamıyordum. Yaşadığım zordu. Ama Ömer'le aramızda olanlar yüzünden bu kadar zor olduğunu anlayamamıştım.  Aslında uzun zamandır yaşadığım olayların sonucunda, şuan bu kadar ağlıyorum olmam. Var olan olayların hepsinde bir şekilde Ömer yanımdaydı ve hepsini kolay atlatmama, üzerinde durmama sebepti. Ama o gece olmayışı... şu anda beni yıkıyordu. Eve geldiğimde Ömer'i görmeseydim. Onu içeri almasaydım. Şu anki patlamayı o gece yaşıyor olacaktım. Ömer sorana kadar yaşadıklarımı geri plana atıyordum.

"her şey benim yüzümden" diyor

"değil" diyerek şiddetle karşı çıkıyorum.

"sana haber vermeliydim Zeynep. Haber verseydim daha dikkatli olurdun"

"dikkatliydim ömer!  Bu eve adımını dahi atamadı. Ve kardeşin sağ olsun onunla baş etmemi sağladı. Tek başıma yapamazdım."

"her ne olursa olsun senin yanından ayrılmamalıydım. Onu kendi ellerimle polise vermeliydim. Sokağın ortasında öyle bırakarak ölmesini ummak aptallıktan başka bir şey değildi!"

"Ömer bana bir şey yapamadı. Ben sadece kötü olduğum için bu haldeyim başka bir şey yok hem şuan polisin ellerinde"

"iyi misin"

"sen yanımdasın"

"müthişsin yani"

"kendini beğenmiş herif"

İkimizde bir süre sonra işi dalgaya vurduk. Rahatlamamız gerekli. Ben içimdekileri Ömer'e anlatmış, ağlamış, teselli bulmuştum. Kendimi de iyi hissediyordum. Bu olayın kara bir bulut gibi üzerimizde dolanmasını rahatsız etmesini istemiyorum. Ömer'in koruyucu kolları belimdeydi. Nefesi nefesimdeydi. Seviyordu beni. Bence korkacak bir durum olmamalıydı artık.

Kendimize geldikten sonra çeviri ile ilgili dosyaları toparlamaya başladık. Pekala burada da çalışabilirdik. Ama hem Ömer'in üzerini değiştirmesi ve dünden beri bakmadığı telefonuna bakması gerekiyordu hem de beni davet etmişti. İtiraf etmeliyim ki evini merak ediyordum.

Bütün dosyalarını toparladıktan sonra çantamın içine telefonu mu da koyup evi kilitleyerek yeniden yollara düştük. Taksiye binmemiz ile on beş yirmi dakika içinde evine gelmiştik. Ev hala hatırladığım gibi güzeldi. Ama kış evi daha da güzel hale getirmişti. Masal kitaplarından fırlamış gibiydi.  Koca bahçe karla kaplanmıştı caddede beş on santim ise burada en az yirmi beş santim vardı. Birkaç günden beri temizlenmediği içinde yürüdüğümüz yolda kapalıydı. Resmen bata çıka yürüyorduk. Etrafı izleyerek yürüdüğümü söylemek istedim ancak bu kadar karda yapabildiğim bir bakış atmak sonrada Ömer'in eline sıkıca tutunmaktı.

Evin kapısına geldiğimizde elimi bırakıp, ilk geldiğimde nasıl olduysa göremediğim evin çıkıntılı yerinde olan asılı saksının içinden anladığım kadarıyla anahtar çıkartıyor. Kapıyı açıp içeri giriyor ve eliyle içeri girmem için yön gösteriyor.

Derin bir nefes alıp sağ ayağım ile içeri giriyorum. Onun hoş kokusu doluyor burnuma. Ehh bu kokuyu duyunca gülümsememek olmadı değil mi? Gülümsüyorum. Birkaç adımla içeri girip paltomu ve ayakkabılarımı çıkartıyorum. Ömer'in hala arkamda olduğunu fark ettiğimde bende arkama dönüyorum. Baktığı şeye bakmamla Sırma'yı bir kez daha seviyorum!

"eğer eve gelirde bu notu görürsen.

Telefonunu evde görünce meraklandım ve Zeynep'i aradım iyi değil. Yanında ol. Birbirinize ihtiyacınız var. Bu arada annemin yanına dönüyorum."

Ömer'in dudaklarında gördüğüm yarım gülüşe içim gidiyor. Notu kapıdan çekip eline alıyor. Elini belime koyarak beni içeriye doğru götürüyor. Oturma odasına geldiğimizde elini belimden ayırıp konuşmaya başlıyor.

"ben bir üstüme değiştireyim gelirim birazdan. İstersen çeviriyi şu masada çalışabiliriz"

Gösterdiği masaya bakıp" peki " diyorum. Beni bırakıp merdivenlerden üst kata çıktığında yalnız kalmıştım. elimdeki çantayı koltuğa bırakıp etrafımda tam tur dönüyorum. Baş döndürücü bir ev. Ne ağır eşyalar var ne de soluk bir oturma odasıydı. Bir duvar boydan boya kitaplık ile kaplıydı. Binlerce kitap vardı! Benim evimdeki kitaplıktan beş kat daha büyüktü. Yanına gidip yavaşça kitapları incelemeye başlıyorum. Klasik, popüler, yerli, yabancı ve çıkan yeni kitaplar. hangi kitaplar bende vardı ve yoktu o şekilde bakmaya başladım ilkten. Ama çoğunun bende olmadığının bilincine vararak göz gezdirdim hepsine! Sadece göz gezdirdim!

Bu kitaplığa özel olarak diğer oturma grubundan ayrı üçlü bir koltuk vardı pencere kenarında. Pencere dediysem dikdörtgen olanlardan değil. Tavandan yere kadar uzanan pencerelerdendi. Pencereden gözümü alıp evin geri kalanını incelediğimde merdivenlerin orada camdan bir kapı dikkatimi çekmişti. Ömer gideli on beş dakika gibi bir süre olmuştu. Merdivenlerin başına geldiğimde telefonla konuştuğunu duyduğum hiç  ses etmeden camdan kapıya doğru yürümeye başladım. Ona tutkulu bir takipçi olmadığımı söylüyordum. Ama gerçekte böyle olmadığım anlamına gelmez. Kapıdan içeri girmemle buranın bir çalışma odası olduğunu anlamamda bir olmuştu.

Umarım benim gibi çalışıyordur diye dua etmeye başladım. Kapıyı sessizce kapatıp masanın başına geçtim. Eminim bu odaya kimse girmediğinden rahat davranıyordur. Lütfen öyle davranmış olsun lütfen lütfen! Koltuğuna oturmamla önümdeki kağıtlara bakmam bir olmuştu.

Çiçek güzeli ile ilgili notlar bulmuştum. Peki ya devamı neredeydi?

Bilgisayarın altındaki kağıtlar ilgimi çekmişti. İçlerinden bir tanesini çekince başka bir şey istemiş olmayı dilemiştim. Çünkü elimde diğer kitabın taslağını tutuyordum. İsmi ne güzeldi öyle!

Savaşçının Güzeli!

Eşyalarını çoktan toparlamış, önemli olan şeyleri de küçük bir bavula koymuştu. Arkasından kaçtı diye söylenilen şehrine gidiyordu. Kaybettiklerini kazanmaya, gücü elde etmeye gidiyordu.  Düşünüyordu. nasıl karşılanacaktı? Biliyordu ya düşünmesine gerek yoktu. Değersiz biri olarak karşılanacaktı.

"Zeynep!!"

Yakalanmıştım bu sefer gerçekten yakalanmıştım ne yapsam ki? kızar mı? Tabi ki de çok kızar adada ne demişti? Özel demişti! Pislik tutkulu yanım! Ne vardı oturup çeviriyi masaya koyup çalışmaya başlasaydım! Korkunun ecele faydası yok diyerek koltukta ömere doğru dönüyorum.  Ürkek bakışlarla bakıyorum ona. tepemde dikiliyordu! Bu onu daha korkutucu gösteriyordu! Ürkeklik sesime de yansımıştı.

"Efendim Ömer"

"ne yapıyorsun" ilk defa sesi bu kadar düzdü.

"ben şeeey" diyerek konuşamıyorum. Konuşsam ne diyecektim ki?

"taslağa bakıyordun"

"özür dilerim"

"dileme"

"çok kızdın?"

"aslında hayır" dediğinde şaşkınlıkla ona bakakalmıştım. O zaman neyin suratsızlığıydı bu?

"nasıl"

"sana kanıtlayacağımı söylemiştim" artık anlamıyordum Ömer'in konuşmasını! Yüzümde anlaması ile konuşmaya devam etti.

"tutkulu bir takipçi olduğunu"

Ney? Tutku? Takip? Kitap? Ahhh kendimi alkışlayabilirim. Can evimden vurdu beni Ömer! Şimdi nasıl inkar edebilirdim ki? resmen basılmıştım!

"ee yani? Şimdi ne olacak kanıtladın? Takipçinim işte!  Hem bunu biliyordun ki zaten ilk imzalarını bana verdiğini bildiğine göre?"

"bu kadar olduğunu tahmin etmemiştim"

"bu kadar işte!"  deyip  onu arkamda bırakarak salona geçtim. Tabii gür kahkahasını duyarak. Keyiflenir tabi beyefendi! Koltuktaki çantamı alıp daha önce gösterdiği masaya geçip kitabı ve çevirdiğim kağıtları flashı çıkardım masanın üstüne. Elinde bir bilgisayarla gelip sol çaprazıma oturdu. Flashı bilgisayara takıp ilk yarıyı dikkatli bir şekilde açıp kontrol etmeye başladı. Bende çantamdan kemik okuma gözlüklerimi çıkarıp taktıktan sonra kitabın kalan yarısının çevirip kağıda dökmeye başladım

Daha on dakika olmamıştı k çalışma odasına gidip bir gözlük kutusu ile geri döndü. Gözlük mü?

Benimkinden biraz daha büyük ama yüzüne tam oturan gözlükler. Galiba karizmasına karizma katmıştı. Ve bende de derin ve seslice iç çekmeme neden olmuştu. Bunu nereden mi anladım. Ömer'in bilgisayardan çevirip bana bakan gözlerinden.

"ne oldu?"

"hiç" deyip çeviriye geri dönüyorum. Her şeyi de bilecek değil ya!

Yeniden çeviriye dönüyorum. Uzunca bir sürede ikimizden de ses çıkmıyor sonuçta uzun okumalara yazmalara ikimizde alışığız. Sabah'ın erken vaktinde başlamıştık işe ve saat neredeyse öğleyi geçiyordu. Biraz daha çeviri yaparsam beynim patlayacakmış gibi hissediyordum. Ömer ilk iki saatte çoktan okumasını ve düzenlemeyi bitirmiş şuan tamamı ile başka bir işle uğraşıyordu. Savaşçının güzeli ile. Tam yanı başımda uğraşıyordu. Ama zerre kadar bir şey göstermiyordu. Gerçi bende görmek için uğraşmıyordum. Tamam her ne kadar kızmamış olsa da bakmam fazla yakışık almazdı.

Başımı çeviriden kaldırmamla ağrı girmesi de bir olmuştu! Acıkmıştım da! İlk önce boynumu sağ sola çevirerek kütlettikten sonra ayağa kalkıyorum.

"mutfak ne tarafta?"

"hı efendim?" artık nasıl işine dalmışsa duymamıştı bile sesimi.

"yok bir şey ben hallederim"

"iyi" deyip yeniden işinin başına dönüyor. Hayran kaldım desem yerdir adamın gözü dünyayı görmüyordu!

Oturma odasından çıkıp diğer kapalı olan kapılara doğru yürümeye başladım elbette biri mutfaktı. Yani tutup ta üst kata mutfak koyamayacaklarına göre?

Bir iki denemeden sonra bulmuştum mutfağı geniş ve ferahtı beyaza bürünmüş bir mutfaktı. Buradaki pencerelerde boydan boyaydı. Kendi evimdeymişim gibi de bir o kadar rahattım. İlk iş olarak su ısıtıcısını çalıştırdım. Tezgahın üzerinde bir de kahve makinesi görmüştüm aklıma gelen şey ise, bundan bizim eve de almak lazımdı!  Eh aklımın bir kenarına yazdım bunu. Buzdolabına gidip ekmek arası bir şeyler hazırlamak için var olan kahvaltılıkları çıkardım. Kendi çapımda bir öğlen yemeği hazırlamıştım işte!

Tepsinin içine yaptığım sandaviçleri koyup bulduğum bardaklara da çayı doldurdum. Tepsiyi elime alıp dikkatlice içeri taşıdım masanın boş ve kağıtlara en uzak köşesine bıraktım sonuçta hiçbir şeye zarar gelmesini istemem.

Hala bıraktığım gibi duruyordu Ömer. Onun olduğu tarafa doğru sessizce olmaya çalışarak yürüyorum. Bu seferki amacım yazılarını okumak değil. Bu düşüncemde son derce samimiyim! Ha fırsatını bulduğumda yine okumaya çalışırım o ayrı!  İmdi ise içimde ona yakın olmanın özlemi ile dolup taşıyorum. Hem de birden bire. Bu kadar yakınken ona dokunamamak olmayacak bir işmiş gibi geliyor.  Onu birazcık içinden alıkoyacaktım. Umarım ilhamını kaçırmam

Omzuna çenemi yalayıp boynundan koklamaya başlıyorum. Kısa sürelide olsa özlemiştim kokusunu! Ve böyle bir kokunun onda barınması haksızlıktı. Bir erkek bu kadar güzel kokar mıydı? konuşmak için nefes aldığını hissettiğimde o konuşmadan ben konuşuyorum

"gözlerim kapalı! Hiçbir yazdığına bakmıyorum. Sadece kokunu  solumak istiyorum" dediğimde birkaç saniye ses çıkarmayınca boşta olan kollarımı da onun omuzlarına doluyorum. Sadece o bir iki saniye ses çıkarmamış meğerse ben bu hareketi yaptıktan sonra konuşmaya başlıyor7

"ama bu haksızlık!"

"haksızlık olan ne " diye mırıldanıyorum. Çünkü şuan onun kokusu, ve boynu ile ilgiliyim ayrıca dudaklarımda meşguldü!

"işte bu!" dedikten sonra sol kolu ile beni kendine çekip kucağına oturtuyor beni.

"sen ben öpebiliyorsan bende seni öpebilmeliyim!" deyip dudaklarımdan itibaren öpmeye başlıyor beni

Onun tadanı nasıl unutabilirdim ki! dudaklarımı aralamamla dili ağzımdan içeri giriyor. Ve elleri her zamanki yerlerini buluyor. Daha şimdiden içimden bir şeyler ılık ılık akmaya başlıyor. Kalbim ekstra kan pompalıyor sanki. Ellerim boynundan saçlarına çıkıyor. Bir süre oyalandıktan sonra onun ne yapacağını anladığımda, ondan önce davranıyorum. Ellerimi aşağı indirip giydiği beyaz tişörtü çıkarıyorum. Gülüyor bu hareketime tabii kısa bir zaman içinde, elleri yeniden kazağımın ucunda ve pantolonumun çeviresinde  dolanıyor. Aahh heyecandan ölmek üzeriyim. Tahmin dahi edemeyeceğim şekilde daha fazlasını istiyordum. Dudaklarını çoktan dudaklarımdan çekmiş, çenemde, boynumda dolaştırıyordu. En sonunda elleri kazağımı kavrayınca, ona yardımcı olmak amaçlı ellerimi havaya kaldırmıştım. Üstümden kazağım çıkınca hafiflemiş gibi hissettim. Elleri artık göğüs çevremde daha rahat hareket ediyordu. Bir süre sonra yan durmamdan sıkılmış olacak ki beni, kendisine doğru çevirdiğimde bacaklarımı ayırıp onun dizlerine oturuyorum. Yeniden beni öpmeye başladığında kapının zili ile duraklıyor. Sonra ise omuz silkip yeniden öpmeye başlayınca bende ona uyuyorum. Ama zil aralıksız çalmaya devam edince ikimizde durup nefeslerimizi kontrol etmeye başlıyoruz. Ben Ömer'den uzaklaşıp başka bir koltuğa oturunca zil sesi kesilip tıkırtı sesi gelmeye başlamıştı. Çalışma odasına doğru uçmuş kıyafetlerimizi görünce kalkıp hızla onları alıyorum ben kazağı giyinirken Ömer'e de tişörtünü fırlatıyorum. Oda giyinince Sırmanın sesini duyuyoruz.

"hayır anlamıyorum  evde birileri varda neden kapı açılmaz ki illaki anahtarla mı açmam lazım benim!"

Aklıma geleni hemen uygulamaya koyuyorum.

İş başına geçiyorum. elime kalemi alıp aklımda artık ne kadıysa onu yazıyorum. Ömer'de ne yaptığımı anlamışçasına o da bana uyuyor.

"ben geldiim"

"sırma" diye neredeyse bağırıyor Ömer. "duymamış seni çeviri üzerinde çalışıyorduk"

"anladım" diyor sırma ikimize bakarak "galiba bende sizi böldüm" deyip gülümsüyor manidar şekilde! Ardından da hemen yukarı çıkıyor

Manidar gülümseme! Hemen sağ tarafımda olan telefonumu alime alıp yüzüme çeviriyorum

Şiş dudaklar! Sırma neyi böldüğünü çok iyi anlamıştı. Kafamı kağıtların üzerine bırakıyorum uzun süre ses çıkarmamakta kararlıyım!



****


oy ve yorumlarınızı merakla bekliyorum.


umarım beğenmişsinizdir

kendinize iyi bakın :)

Continue Reading

You'll Also Like

22K 548 49
Arkadaşlar asıl EN GÜZEL RÜYAM adlı kitap bu . Bunu eklerseniz sevinirim. Kızın adı Hande . Bir mahallede abisi,anne ve babasiyla birlikte yaşıyor.21...
276K 9.8K 43
Bir çift göz nasıl yapardı bunu bir insana? Nasıl da öldürüyor beni var yokluğu..Kanser gibi günden güne işliyor içime acısı.. Dipsiz kuyulara çekeb...
598K 31.3K 41
Kimsin? AŞK... Ne istiyorsun? AŞK... Ne için geldin? AŞK'a geldim. ***** Hayal edilemez senden sonra bir hayat, temennim beni sadece aşkla sen anlat...
21.5K 1.2K 15
Aşk. Üç kelimelik sihir dolu sözcüğü yaşayanlar kadar yaşayamayanların masalıdır bu hikaye! Kimileri kavuşur kalbinin diğer parçasına, kimileri de bi...