Zakkum

By Kalemimdenkitabim

730K 56.5K 19.9K

"Onu yaşatmak için ufacık da olsa bir ihtimal olsaydı, sen o ihtimal için canını verirdin. Yerin yedi kat dib... More

1-Sarhoş
2-Söz
3-Hilâl
4-Atilla
5-Kutlama
6-Rozalin
7-Esir
8-Vuslat
9-Marten
10-Birlikte
11-Pülümür
12-Özür Dilerim
13-Pusat
14-Değişim
15-Cansu
16-Albay
17-Buse
18-Çağan'dan
19-Oyunbozan
20- Çocuk
21-Minik
22-Kardeş
23-Nuda
25-Canavar
26-Rapor
27-Vazgeç
28-Hain
29-Bordo
30-Evet
31-Papatya
32-Zorlu
33-Halt
34-Yasaklar
35-Kalp
36-Korku
37-Hasret
38-Son

24-Hançer

16.6K 1.3K 526
By Kalemimdenkitabim

Bu yol neden bitmiyordu bilmiyordum. İçimde; varoluşundan nefret ettiğim bir his, gözümde akmayı bekleyen gözyaşları ve titremesine engel olamadığım ellerim..

Rıza'yı düşünüyordum. Son bakışı, son gülüşü, vedasını daha da acı bir hale büründüren kan gölü.. Çığlıklar, bombalar, bitmeyen savaşımız.. Savaşlarımız..

Daha kaç ölüm gerekiyordu yaşam için?

Ne yaşamış olursak olalım, ne kadar profesyonel olursak olalım; can almak.. Güçtü.. İlk leşinizi sereceğinizden emin olduğunuz o anda, o kısacacık anda şunu düşündürürdü vicdanınız: Karşınızdaki bir canavar da olsa evladı değil mi bir ananın? Can verilirken, bedenine üflenirken ruhu.. Böylesi yanlışlara düşeceğini nereden bilirdi ki onu karnında büyüten? Ne olursa olsun yanmayacak mı yüreği birilerinin?

Merak ediyorum yalnızca seçilmiş bir avuç insana mı özgü bütün bunlar? Caniler neden cani? Gaddarlar neden gaddar? Kalpsizler neden kalpsiz? Bir çocuğa nasıl kıyılır?

Rozalin'in küçük bedeni yoğun bakıma kaldırılalı yalnızca bir saat olmuştu. Onu yerleştirdiğimiz yetiştirme yurdunun tuvaletinde, babası gibi kan gölünün tam ortasında tutunmaya çalışıyordu hayata. Onun kanıyla duvara yazılmış ismimden nefret eder bir haldeydim şimdi. Sebebi olmuştum bana emanet edilen küçücük bir yüreğin..

Geç kalmıştık. Mesajı çözemeyecek kadar aptaldık çünkü. Çağan başından beri haklıydı. Bu dünya bizim ebeveyn olabileceğimiz bir dünya değildi. Bu dünya tehlikeli ve acımasızdı. Bu dünya, küçük bir yüreğin elinden tutmayı başarmamıza izin vermeyecek kadar kalleşti. Biz yetersizdik ve sırf anneliği ya da babalığı tadacağız diye böyle bir dünyaya çocuk getirmek gibi bir bencillik yapamaya hakkımız yoktu.

"İstersen sen gelme. Gerisini ben hallederim." dedi Çağan. Donuk bakışlarım yüzüne çevrildiğinde umursamazca yola bakmaya devam etti. İkimiz de tuhaf bir şekilde, ruhsuz gibiydik.

"Onu kendi ellerimle öldürmeden bana uyku yok." dedim ve bakışlarımı, yaklaştığımız karargâhın kapısına çevirdim.

Araba durmadan önce aşağıya inip içeri girerken; kalbimi, bir süre sessize almıştım. Önce yapmam gerekeni yapacak, sonra yasımı tutacaktım. Başka türlüsü olmazdı. Olamazdı.

Bilgisayarın başına geçip kameraları anbean izlemeye başladım. Elimin altındaki kağıtlara gerekli detayları not ederken, bir saat elli iki dakika önce gördüğüm ve o andan beri zihnimin bana hatırlatıp durduğu, Rozalin'in cansız bir bedeni andıran görüntüsünü yok saymaya çalışıyordum.

"Altı dakika." dedi Çağan buz gibi bir sesle.

Ona döndüğümde gözlerini ekrandan bir an bile çekmedi. Rozalin'i gördüğümüzden bu yana bana bir kez olsun bakmamıştı.

"O detayı yakalamadan önce kalkıp kahve aldım ve bir askerle ayaküstü sohbet ettim. Altı dakika." dedi yutkunarak.

"İkimiz de göremedik." dedim ona yaklaşıp önündeki görüntüye bakarken. Rozalin'in koşuşu ve Nuda'nın elindeki bıçakla tuvaletten ayrılışı tekrar tekrar dönüp duruyordu..

O an benim için dünya durmadı. Aksine, hızına yetişemeyeceğim kadar hızlı dönmeye başladı. Bu hızın midemi bulandırdığını hissediyordum. Temiz hava almalıydım. Mide bulantısına en iyi gelen şey temiz havaydı. Temiz hava.. Almalıydım..

"Rüya?" dedi abim ya da Dinçer Abi.. Belki de Derin'di konuşan bilemiyordum. Ya da ben kafayı yiyordum. Sesler boğuk ve anlamsızdı. Sanki ben suyun altındaydım ve dışarıdan birileri bana sesleniyordu..

Ayağa kalktım.

'Ben büyüyünce adalet olacağım.' dedi Rozalin'in, kulaklarımdan bir türlü silinmeyen sesi.

Dünya tüm hızıyla dönmeye devam ederken midem de delicesine çalkalanmayı sürdürüyordu. Onu yavaşlatmak için; elimi, tutunabileceğim bir yere uzattım ama boşluktan başka bir şey yakalayamadım.

Nabzımın hızlandığını ve midemin yerçekimine aykırı bir şekilde yükseldiğini hissettiğimde üç büyük adımda, ne zaman çıktığımı bilmediğim bahçenin duvarına yasladım avuç içimi. Bedenim öne eğilip yerçekimine kafa tutan midemi boşaltmama yardım ederken, derin nefesler aldım.

"Rüya!" diye endişeli sesler yükseliyordu etrafımda.

"Rüya iyi misin!" dedi biri ya da birkaçı.

'Bir kızımız olacak. Sana benzeyecek. Senin gibi bakacak gözleri. En az senin kadar inatçı, en az senin kadar güçlü. Ve.. Ve en az benim kadar çok sevecek seni. Kapatma gözlerini!' dedi bu kez Çağan'ın sesi.

İçimdeki her şeyin bittiğini anladığımda doğrulup kendimi toparlamaya çalıştım. Derin nefesler, temiz hava.. Hiçbiri yetmiyordu bana. Hiçbiri iyi gelmiyordu neden?

'Onları düşününce canım çok yanıyor.. Ama anlatacak kadar kelime bilmiyorum. Keşke ben de onların yanına gidebilseydim.' dedi Rozalin'in sesi, kulaklarıma pelesenk olmaya yeminli gibi.

"Uzaklaşın." dedim kolumu yana doğru açıp, etrafımdakilerden; benimle aralarındaki mesafeleri korumalarını isterken.

"Mantis su getir." dedi abim belimi kavrayıp bana destek olurken. O ne zaman gelmişti? Burada ne işi vardı?

"Yürüyebilirim." dedim ondan kurtulmaya çalışıp.

"Söz veriyorum senden önce ben soracağım hesabını." dedi abim saçlarımı okşayarak.

"Bırak beni!" dedim hiddetle.

"Rüya-"

"Bırakın komutanım! Bırakın yürüyebilirim!"

"Teğmen'i odana götür Pusat." dedi babamın, emrinden taviz vermeyeceğini vurgulayan sesi.

Çağan bana destek olmayı denediğinde duruşumu dikleştirip ondan uzaklaştım ve seri adımlarla önce lavaboya gidip yüzüme ve boynuma soğuk su çarptım. Çıktığımda kapının önünde beni bekliyor olduğunu görmek nedense sinirlenmeme sebep olmuştu.

"Çocuk değilim Üsteğmenim." dedim ters bir tavırla.

"İyi ki değilsin." dedi Çağan ve yine yüzüme bakmadan önden önden yürümeye başladı.

Odasına vardığımızda masasına oturup yüzünü elleriyle kapatınca daha fazla dayanamayıp avuç içlerimi masasına yasladım ve hiddetle öne doğru eğildim.

"Beni suçluyorsun değil mi?" diye sordum sakin tutmaya çalıştığım sesimle.

"Saçmalama Rüya." dedi ellerini yüzünden çekmeden.

"Saçmalamıyorum. Haklısın da zaten. Ben sebep oldum bütün bunlara."

"Saçmalama dedim."

"Yüzüme bakmıyorsun. Sesimi duymaya bile tahammül edemiyorsun sanki. Kaçmaya çalışıyorsun benden. Konuşmuyorsun. Soru sormuyorsun. 'Neden' demiyorsun. 'Nasıl' demiyorsun. Ben ısrar ettim onu yakınımıza getirmek için. Belki de orada kalsaydı güvende olacaktı."

Çağan yerinden kalkıp odanın içinde kararsızca yürürken sonunda gözümden bir yaş firar edebildi. Masaya yasladığım ellerimi kaldırıp gözlerime baskı uygulayarak devam etmesi olası yaşları önlemeye çalıştım.

"Ağlaman bir şeyleri değiştirmeyecek. Topla kendini." dedi ruhsuzluğundan taviz vermeden.

"Neden bu tavrın? Sebebi ne?"

"Konuşuruz sonra. Konuşmalıyız.. Öncesinde biraz düşünmeme izin ver. Kafamı toparlayamıyorum."

"Aklından geçenleri bilmek istiyorum. Hemen şimdi."

"Rüya ben de insanım. İnsanım anlıyor musun? Bazı şeyler bana da ağır gelebiliyor. Gelme üstüme! Yeter!"

Babam ve diğerleri içeri girdiğinde kendimi toparlamak adına derin bir nefes aldım. Çağan'ın aklından neler geçtiğini düşünmeyi sonraya bırakmalıydım. Şimdide kal Rüya.. Şimdide kal. Rozalin için..

"Nuda'yı bulmak için tek tim çalışacak." dedi babam.

"Hemen araştırmalara başlarız komutanım." dedim ve selam verip yanından geçecektim ama babam beni durdurdu.

"Dur Teğmen. Henüz hangi tim olduğunu söylemedim."

"Anlamadım komutanım?"

"Tekrar etmeyeceğim Zakkum. Geç yerine."

"Komutanım.. O kadın benim timimi katletti. Yetmedi bana emanet edilene el uzattı! Başka bir timi neden, nasıl düşünürsünüz?"

"İşte tam da bu sebepten düşünürüm! Tavrın disiplin gerektiriyor."

"Ne?"

"Burası askeriye Rüya. Sana bunu hatırlatan ben olmamalıyım. Biz emir alır, aldığımız emre itaat ederiz. Kendimiz için değil. Vatanımız için. Savaşlarımız kişisel değildir. Bunun eğitimini almış olduğunu sanıyordum."

"Komutanım-" diyecek oldum ama bu kez de Gökmen durdurdu beni.

"Rüya. Dinle sadece." diye mırıldandı.

"Tek tim olacaksınız." dedi babam kararlılıkla.

"Tek tim derken komutanım? Cesur Timi mi?" dedi Dinçer Abi.

"Hançer Timi."

Babamın ağzından çıkan ismi anımsamak için istemsizce kaşlarımı çattığımda dudağının kenarında ufak bir tebessümün yer edindiğini sandım. Bu isimde bir tim var mıydı? Hayır Rüya.. Olsaydı bunu mutlaka hatırlardık..

"Komutanım.. Bu isimde bir timin varolduğundan emin miyiz? Yani siz söylediyseniz kesin vardır tabi ama karıştırmış falan olmayasınız? Yaşlandınız malûm.. Dede bile olacaksınız yakında." dedi Yankı Abi.

"Allah senin sonunu hayır etsin birader." diye mırıldandı Gökmen.

"Karıştırmadım Barut. Cesur ve Hilâl Timi bundan böyle tek bir tim olacak ve omuz omuza çatışacak. İki keskin yüz, tek bilekte topalanacaksınız. Hançer Timi. Komutanınız Ayaz Erdem Çağan. Bundan sonrasını birlikte halledeceksiniz. Unuttuğunuz birliği ve beraberliği hatırlayacak, her şeye rağmen sırt sırta verip birbirinizi koruyacaksınız Söyleyeceklerim bu kadar."

"Emredersiniz komutanım." dedik hep bir ağızdan ama hepimizde şaşkınlık kol geziyordu.

Babam odadan çıktığında abimden rahat olmamıza dair bir emir gelmediği için bir süre bekledik. Sonunda masasına yerleşip ellerini önünde birleştirdi ve nihayet bizi hatırlayabildi.

"Rahat, rahat. Oturun hadi." dedi sıkıntıyla.

"Komutanım.. Nasıl olacak bu? Ne olacak yani şimdi?" dedi Yankı Abi.

"Nuda'yı bulacağız Yankı. Olacağı o."

"Hilâl çok yetersiz. Dengemizi s*kecekler." dedi Dinçer Abi.

"Sizin dengeniz çoktan s*kilmiş be Jet. Astlar, üstleri yumruklamış. Kardeşlik dibi görmüş.. Bana kalırsa Cesurlar olarak zaten dengesiz ve yetersizsiniz. Biz birbirimizi kollarız, yere sermeyiz. Düşmanı içimizde aramayız ve yaşatmayız." dedim rahat bir tavırla.

"Düşman gözlemeyi bilmezsiniz, hedef kabak gibi ortadayken tutukluk yaparsınız.. Gerçekten yeterli olduğunuzu nasıl savunabilirsin?" dedi Dinçer Abi bu kez.

"Yeter." dedi abim cevap vermeme izin vermeden.

"Pusat, iki dakika içinde Hançer Timi'ni Brifing Salonunda göreceğim." diye eklediğinde Çağan onu başıyla onayladı.

"Emredersiniz komutanım." dedi sonra.

"Teğmen Derin?"

"Emredin komutanım."

"Bu operasyonda yer almayacaksın. Evine git. Dinlen."

"Ben iyiyim. Operasyona destek olmak istiyorum."

"Emir tekrarı mı yapayım Mavi?"

"Komutanını dinle Derin." dedi Dinçer Abi.

"Ben de Cansu'yu eve gönderecektim, birlikte geçin aklım kalmamış olur." dedi Yankı Abi.

"Babamlar bahçede. Cansu onlarla dönsün. Rüya'nın yanında olmak istiyorum Şah. Rozalin hepimizin canı." dedi Derin ısrarla.

"Derin.." dedi abim ayağa kalkıp ona yaklaşırken. Dinçer Abi iç çekip bakışlarını pencereye çevirdiğinde şaşkın şaşkın onlara baktım. Evde neler dönmüştü acaba?

"Hepimiz Rüya'nın yanındayız. Doktorun, dinlenmeniz gerektiğini söyledi. Evde olmanızı istiyorum. Güvende olmanızı istiyorum. Tamam mı? Yeterince yıprandın. Yapma." dedi abim elini onun karnına usulca koyup.

"Her anınızdan haberdar olmak istiyorum." dedi Derin.

"Mantis?" dedi abim Gökmen'e dönüp.

"Halledebilirim komutanım." dedi Gökmen.

"Duydun.. Tamam mı?" dedi abim, avuç içleriyle Derin'in yüzünü kavrayarak.

Derin onu onayladıktan sonra başını göğsüne yaslayıp kollarını beline doladı. Göz ucuyla Dinçer Abi'ye baktığımda hâlâ dışarıyı izlediğini gördüm.

"İki dakika doldu." dedi sonra huysuzca.

Odadan çıkıp brifing salonuna geçtiğimizde Hilâl, sorgu dolu gözlerle beni izliyordu. Cesurlara kısa yoldan giriş yapmış olmalarının heyecanı olacaktı muhtemelen üzerlerinde. Şanslı oldukları bir gerçekti ama bu gerçeği onlarla toplantıdan sonra paylaşacaktım.

Önce çekingen bakışları benim üzerimde oyalanmıştı ama hemen sonra yaralarla kaplı yüzüyle içeri giren abimi gördüklerinde hepsinin kaşları aynı anda şaşkınlıkla havalandı. Aralarında mırıldanmaya cesaret edemiyorlardı ama gözleriyle birbirlerinin şaşkınlıklarını yakalamaktan da geri durmadılar.

"Başla Jet." dedi abim koltuğuna yerleşip. Askeriye sınırları dışındaki tüm sorunlarımızı orada bırakmayı iyi  bilirdik. Bunu başarmış olmaları beni şaşırtan bir şey değildi. 

"Nuda." dedi Dinçer Abi birkaç fotoğrafı önümüze bırakarak.

Gördüğüm yüzle dişlerimi sıkıp öfkeyle inceledim onu. Muhtemelen yakın bir zamanda çekilmişti bu fotoğraflar. Yüzündeki korku dolu ifadenin asla silinmemesini istiyordum. Aldığı her nefeste ensesinde olduğumu bilmesini, geleceğim günü korkuyla beklemesini, bana yalvarmasını istiyordum ve ben istediğimi almakta oldukça başarılıydım.

"Fetihlerin şehit olduğu pusuyu yöneten teröristlerden biri. Vadi bombardımana tutulduğunda orada olduğunu biliyoruz sadece. Hava desteğine gelen askerlerin raporlarına göre vadide çok sayıda terör unsuru etkisiz hale getirilmiş ve kendi kurdukları pusuda yanarak can vermiş. Onlardan birinin de Nuda olduğu sanılıyordu. Bu yüzden listeden adı silindi. Teğmen Rüya.." dedi Dinçer Abi bana bakarak.

"O güne dair eklemek istediğin bir detay var mı?" diye sorduğunda bakışlarımı önümdeki fotoğraftan çektim.

"Yok komutanım." dedim sadece.

"Nuda en son dün akşam saatlerinde merkezde görüldü. Kamera kayıtları yetersiz. Şehrin kör noktalarını biliyor ve yüzündeki doku kaybı ve ciddi hasar, yüz tanımlamayı zorlaştırıyor bu yüzden tespitte sıkıntı yaşıyoruz. Sabaha karşı yetiştirme yurdunda Rozalin Zara adlı bir çocuğa saldırı girişiminde bulundu."

"Ulan çocuktan ne istemiş?" dedi Necdet.

Koskoca sunum perdesine yansıtılan kanlı görsele ruhsuzca sabitledim gözlerimi. Duvara Rozalin'in kanıyla yazılan 'Zakkum' ismini karalama isteğiyle yanıp tutuşuyordum. Tüm bakışlar bana döndüğünde ben gözlerimi perdeden çekmedim.

"Çocuk iyi mi komutanım?" diye sordu Kıvanç.

"Yoğun bakımda." dedi Dinçer Abi.

"Görüntüleri incelemeye koyulup bir rota belirleyeceğiz. Bir saat sonra yeniden toplanalım. Herkesten en az bir bilgi istiyorum. Dişe dokunur, dokunmaz, saçma ya da anlamlı fark etmez; tüm 'acaba'larınızı cebinize koyup geleceksiniz. Boş geleni yakarım." dedi abim ve ayağa kalkıp salondan çıktı.

Çağan ve Dinçer Abi de onun peşinden çıktığında Gökmen bana baktı. Önümdeki fotoğrafları ters çevirdim ve timime döndüm. Bir açıklama beklediklerini biliyordum. Cesurlarla ortak bir operasyondan ibaret olduğunu düşünüyor olmalılardı. Duvarda neden adımın yazdığını soramayacak kadar suçlu hissettikleri de ortadaydı.

"Derdi belli. Yarım bıraktığını tamamlayacak. Ama bunu yaparken götürebileceği kadar götürmek istiyor benden. Dikkatimi çekmek için bile bu kadar ileri gittiyse, devamında daha büyük planları olduğu hepimizin malumu. Fırtına, bu görev için yeni bir tim oluşturdu. Hançer. Cesur ve Hilâl olarak yeniden ayrılana kadar omuz omuza çatışacağız. Hepiniz, kendinize ekstra dikkat edeceksiniz. Başını belaya sokanın başına bela olurum. Anlaşıldı mı Hilâl?" dedim yüzlerine bakmadan. Onlara hâlâ kızgındım.

"Emredersiniz komutanım." dediler ama Baran'ın sesi çıkmıyordu.

"Anlaşıldı mı Tutuk?" dedi Yankı, Baran'ın omzuna elini atıp sıkarak.

"Tu- Tutuk mu?" dedi Baran yutkunarak.

"He Tutuk. Bak yine tutukluk yaptı senin vücut. Ya elin, ya dilin.. Bir şekilde takılıp kalıyorsun aslanım. Ben sevmem tıkanıklık. Ona göre." dedi Yankı Abi.

"Emredersiniz komutanım."

"Hançer Timi'nin tek görevlik olup olmayacağını bilmiyoruz. Devam edip etmemesi belki size bağlıdır. Bu şansı iyi değerlendirin." dedi Gökmen göz kırparak.

Hemen sonra odadan çıktıklarında ben de ayağa kalktım ve kapının önüne çıktım ama koridorda Çağan'ı ve Ayça'yı görünce duraksadım ister istemez.

"Oha nasıl göz kırptı?" diye mırıldandı Meral. Onların konuşmalarına kulak kesilip, karşımda Ayça'yla konuşan adamı görmezden gelmek için çabaladım.

"Ulan sanki imkânsız bir hedefi indirdi, ne bakıyorsun adamın arkasından hayran hayran. Bir göz alt tarafı. Biz de kırparız nedir yani?" dedi Baran.

"Adamların duruşundan bile seksilik akıyor Baran. Senin göz kırpmanla Cesurlardan herhangi birinin göz kırpması bir olabilir mi?"

"Meral ne diyorsun Allah aşkına? Başka derdimiz mi yok anasını satayım? Kalkın da yolumuza bakalım bir şey bulamazsak Fırtına teker teker s*ker hepimizi." dedi Vahap.

"Biz şimdi Cesurlardan mıyız? İnanılır gibi değil." dedi Necdet.

"Henüz değiliz kardeşim ve biraz daha burada durup saçmalamaya devam edersek asla da olamayacağız. Komutanımız için alındık göreve unutmayın. Bırakın şimdi Cesurları falan da bu konuya eğilin. Yüzünü kara çıkartmayalım. Son operasyonu hiç ettik. Şimdi toplamak için bir fırsatımız var. Hem kendimizi, hem de Rüya Komutanı toplamak için tek bir şans.. İyi değerlendirelim bunu." dedi Kıvanç.

"Haklısın. Belli etmiyor ama zehrini akıtmayı dört gözle bekliyor eminim. Kadının fotoğrafına bakarken bile gözünde şimşekler çakıyordu." dedi Baran.

"Hadi o zaman, tekrar parlatalım Hilâl'in Yıldızı'nı." dedi Meral.

Duyduklarım, onlara olan öfkemi bir nebze azaltıyordu ama gördüklerim Çağan'a olan öfkemi perçinliyordu. Derdinin ne olduğunu merak ediyordum. Yarım kalan konuşmamız nasıl tamamlanacaktı? Sahiden beni suçluyor olabilir miydi? Haksız sayılmazdı, kızmazdım ama alenen söylemeliydi bana bu hislerini.

Hızlı adımlarla yanlarından geçerken Çağan'a baş selamı verip  bahçeye çıktım. Abimin arabası buradaydı. İçeri girip anahtarları almalıydım ama Çağan ve Ayça'yı yeniden görmeyi hiç istemiyordum. Bu yüzden bir asker görevlendirip abimden anahtarı istemesini söyledim ve abimi aradım.

"Rüya?" dedi merakla.

"Askere arabanın anahtarlarını verebilir misin?" dedim direkt konuya dalarak.

"Nereye gidiyorsun?" dedi ve anahtarların sesini duydum.

"Rozalin'e. Hemen dönerim." dedim ve telefonu kapattım.

Görevlendirdiğim asker anahtarı bana uzatırken elimde tuttuğum telefon titredi. Abimden, kendime dikkat etmemi tembihleyen bir mesaj gelmişti. Oflayarak arabaya atlayıp yola koyulduğumda aklımda, çözmek zorunda olduğumu bildiğim bin bir türlü mesele vardı.

Hastanenin bahçesine park ettiğim arabayı arkamda bırakırken; gözüm, kapıdan giriş yapan Cansu'ya takıldı. Beni görünce el sallayarak koşmaya başladı yanıma doğru. Hemen sonra arkasında Yankı Abi'yi görmüştüm. Bunlar ne alakaydı şimdi?

"Abi hayırdır?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Cansu'yum Rozalin'in yanında kalmak istedi bugün."

"İyi hoş da.. Ya Caner dallaması fırsat bilip gelirse?"

"Derin de kalacak. Şah'ı ikna etti. Gelir birazdan. Asaf Amcamlar gidecekmiş."

"Gidecekler miymiş? Babamlar da mı?" dedim tuhaf bir endişeyle. Keşke biraz kalsalardı..

"Rüya.." dedi Yankı Abi omuzlarımı tutup. Birinin teselli amaçlı bana değmesi, dudaklarımın titremesine sebep olmuştu. Bu sıkışmışlık hissi beni boğuyordu.

"Ben nefes alamıyorum Yankı Abi." dedim çaresizce başımı öne eğip. Bu ses tonumdan ve böyle hissetmekten nefret ediyordum.

"Görüyorum.. Görüyoruz Zakkum. Karmaşanı, kararsızlığını, her saniye yaptığın planları, öfkeni, nefretini, hiddetini.. Her şeyi görüyoruz. Seni görüyoruz ve sana nefes olmak için yanındayız. Hepimiz. Şu an bütün önceliğimiz sensin. Herkes, her şeyi dert etmeyi sonraya bıraktı. Yalnız değilsin. Hiç olmadın. Ve hiç olmayacaksın.."

Kollarımı boynuna dolayıp ona sarıldığımda Yankı Abi iç çekerek saçlarımı okşadı. Bunu Çağan'ın yapmasını öyle büyük bir umutla beklemiştim ki..

"Halledeceğiz. Artık Hançer'iz. Yani hangi yüzümüze değerlerse değsinler, kesilecekler Rüya. Onların bizi kanattığından daha beter kanatacağız onları. Hadi şimdi git. Rozalin'i gör ve hemen karargâha dön. Seni bekliyor olacağız."

Söylediğini yapıp kollarımı çözdüğümde Cansu'nun tuhaf bakışları üzerimizdeydi. Umarım bizi kıskanmak gibi bir saçmalık yapmazdı.. Yankı Abi yanımızdan ayrıldığında ben önde, o arkamda; bahçede ilerlemeye başladık.

"Telefonu arabada bıraktım sanırım. Sen de gel benimle." dedim otoparka yönelirken. Cansu beni ikiletmeden peşimden geliyordu.

"Yankı Abi, abimdir." diye saçmaladığımda güldüğünü duydum.

"Niye öyle dedin ki şimdi?"

"Yanlış anlama diye.. Sarıldık falan ya? Biraz moralin bozuldu sanki.."

"Bozuldu evet.. Ama yakınlığınızı yanlış anladığımdan değil. Abim.. Bana hiç sarılmadı da.. Senin bir sürü abin var ve hepsi sana sevgi dolu bakıyor. Koruyup kolluyorlar, yanındalar.. Senin için canlarını bile verirler, belli. Benim abim; bırak benim için can vermeyi, canımı almak için fırsat kollardı. O yüzden afallıyorum bu kadar samimi oluşunuza."

"Senin de bir sürü abin var artık." dedim gülümseyerek. Cansu da gülümsedi ama gülüşü anında soldu. Nuda'yı göreceğimi umarak arkama döndüğümde Caner'i görmek, beni hayal kırıklığına uğrattı.

Yanındaki adamlara bakıp saldırı olasılıklarına karşı ihtimallerini süzgecimden geçirirken Cansu'yu arkama çekip belimdeki silahımı kavradım.

"İti andık, neyseki çomağımız hep hazır." dedim alayla.

"Abim bir gün gelecek demiştim." dedi Cansu.

"Hoş gelmiş. Tam da zamanı. Çatacak yer arıyordum zaten."

"Rüya.. Çok fazlalar. Sana söylemiştim. Hepsinin silahı var."

"Ne olmuş yani? Benim de iman dolu göğsüm gibi serhaddim var." dedim gülümseyerek silahımı doğrulturken.

"Benim olanı alıp gideceğim." dedi Caner bana doğru yaklaşarak. Sanki herhangi bir eşyadan bahsediyordu..

"E o zaman bu kadar tantana neden be Caner? Hangisi senin? Şu kırmızı mı yoksa şuradaki beyaz mı?" dedim sağa sola bakıp arabaları inceleyerek.

"Bu kadar adam bir arabaya sığmazsınız yalnız. İsterseniz birazınızı ben bırakayım gideceğiniz yere." diye bir ses yükseldi arkalardan. Bu Yankı Abi'ydi.. Caner, bana doğru bir adım daha attığında Cansu'yu arabayla arama sıkıştırdım.

Arkasındaki adamlara mı güveniyordu, yoksa tutmayı bile beceremediği silahına mı bilmiyordum. Umurumda da değildi. Zaten canım burnumdaydı, öfkemi az da olsa yatıştırmasına seve seve göz yumabilirdim.

"Ateşle oynuyorsun Caner. Arkana bakmadan kaçmanı öneririm. Bir kez daha uyarmam." dedim kararlılıkla.

"Benim olanı almadan gitmem. Çok bile bekledim. O gün kalabalıktınız. Bugün biz sayıca üstünüz bak."

"Sayılardan ibaret değiliz biz." dedim diklenerek.

"Hem bazen bir, hepsinden büyüktür." dedi Yankı Abi ve silah tutan adamların arasından geçip yanımıza doğru korkusuzca adımlayarak Cansu'yu arkamdan çektikten sonra arabanın kapısını açtı.

"Çıkma." diye tembihledikten sonra Cansu'nun onu onaylamasını beklemeden arabaya binmesini sağlayarak kapıyı kapattı.

"Yiğitlik güzel de.. Burada çatışılmaz. Hastane bahçesindeyiz." dedim fısıldayarak.

"Çatışmayacağız." dedi Yankı Abi.

"Allah ne verdiyse dalacak mıyız? Tamam o daha iyi."

"Dalmayacağız."

"Ohoo o yok bu yok. Ne yapacağız? Az biraz hırpalasaydık bari. Canım burnumda be abi."

"Enerjini Nuda'ya sakla Zakkum."

"Planın ne? Nasıl ikna edeceksin bu örümcek beyinliyi?"

"Bununla."

Yankı abinin gözümün önünde salladığı bordo deftere bakarken gözlerim yuvalarından fırladı fırlayacaktı. Biz birbirimize ne ara bu kadar yabancı olmuştuk? Ne ara her şeyi gizler olmuştuk birbirimizden Allah aşkına biri bana söylesindi!

"Abi sen ciddi misin? Yani tamam, aşkın rengi bordo dedik de.. Bizim kastımız başka bordo. Hani şu kafaya takılan? Bere? Bu biraz şov bence." diyebildim sonunda.

"Anı kurtaracağız cadı."

"Anı kurtarmak için kıza nikâh mı kıydın?"

"Sence?" dedi göz kırparak. Sahte diyor Rüya..

"Şükür! Bir an için hepiniz aynı dönemde kafayı sıyırdınız sandım." dedim ve derin bir nefes aldım.

Ne yalan söyleyeyim gerçekten kardeşliğimizi sorgulamaya başlamış ve bundan müthiş bir rahatsızlık duymuştum.

Caner bize yaklaşmaya devam ederken arkasındaki adamlar da silahlarını bir an olsun indirmeden onu takip ediyordu. Bir girişimde bulunmayacaksak kaybedecek vaktim yoktu, bir an önce şu gereksiz gerilime bir son verip Rozalin'in yanına gitmeliydim.

"Dur orada dur." dedi Yankı Abi.

"Cansu'yu verin gideyim. Yeter bu kadar tatil ona."

"Anca mı topladın bu adamları?"

"Kardeşimi verin gideyim dedim!"

"Sen kimsin benim karımı benden alacaksın lan?"

"Ka- Karın mı?" dedi Caner başını yana eğip kaşlarını çatarak.

Yankı Abi, elindeki evlilik cüzdanını fırlatırcasına Caner'e attığında Caner, silahını indirmeden yere düşen bordo defteri aldı ve tek eliyle telaş içinde kapağını açtı.

"Hayır hayır." dedi başını iki yana sallayarak.

"Evet evet." dedi Yankı Abi alayla.

"S*ktirin gidin şimdi! Bir daha da ne benim de karımın karşısına çıkmayın. Andım olsun yaşatmam hiçbirinizi!"

"Ne zaman? Nasıl?" dedi Caner şok içinde.

"Tarih yazar oralarda bir yerlerde. Ben bu kadar hazırcı bir insan daha görmedim. Hayret de bir şey." dedi Yankı Abi ve bana dönüp sırıtarak bir kez daha göz kırptı.

"Yakıştı." dedim ben de sırıtarak.

"Yok bana pek gitmedi sanki, sende daha güzel duruyor."

"Birimiz bile normal değiliz, farkındasın değil mi?"

"Biz anormaliz tamam. Peki kim normal? Bunlar mı mesela?" dedi, karşımızda öfkeyle elindeki defteri parçalayan Caner'i işaret ederek.

"Hişt! Bak bana bak! Defteri yırtınca boşanmış olmuyoruz." dedi sonra rahat bir tavırla.

"Lan seni gebertirim. Kimden aldın lan kızı?" dedi Caner.

Yankı Abi'nin gözünde çakan şimşekler barutuna ateş olmuştu. Caner'e doğru iki koca adımda yaklaşıp önce silah tutmayı beceremeyen eline bir tekme savurdu. Hemen sonra dirseğini dudağına geçirdi ve önünde eğilen bedenine bir tekme daha attı.

Gözlerim, Yankı Abi'ye yapacakları olası bir hareketlenmeye karşı; boş boş durup onları izleyen adamların arasında dolanıp duruyordu. Namlumun ucunu sürekli olarak her birinin üzerinde gezdiriyordum ama hareket etmeyi planlamıyor gibiydiler.

"Ne demek ulan kimden aldın! Kimden aldın ne demek it oğlu it!"

Yankı Abi, yere serdiği Caner'in üzerine çıkmış yumruklarını ardı sıra geçirirken hastane güvenliğinin ve birkaç polisin bize doğru koştuğunu gördüm. Caner'in, arkasına topladığı adamlar kaçışırken silahımı belime takıp yerdeki silahı ayağımda yanlarından uzaklaştırdım.

"Abi.." dedim Yankı Abi'nin omzuna dokunup.

"Kimden aldın diyor! P*şta bak hele! Senin doğduğun günden bugüne aldığın her nefesi tek tek s*kerim lan kalk ayağa! Kalk!" dedi Yankı Abi, Caner'in yakasını kavrayıp.

"Barut tamam, tamam bırak aldı o dersini."

"Aldığı dersi de s*kerim Rüya! Ben bu adamın yedi, hatta ne yedisi anasını satayım! Sekiz, dokuz, on! Bütün ceddini s*kerim!"

"Yaparsın bilmez miyim? Ama hani bir şey yapmak yoktu? Hevesimi kursağımda bıraktın, tek başına daldın. Hiç yakıştıramadım."

"Kusura bakma ya, bir an tutamadım kendimi."

"Eyvallah tamam unuttum bugünlük. Ama bak polisler falan geliyor, prosedür diye zırvalayacaklar şimdi. Kalk adamın üzerinden uğraştırma bizi, gözünü seveyim. Derdim başımdan aşkın zaten."

"Tamam tamam. Sen git hadi Rozalin'in yanına. Ben onları da burayı da halledip Cansu'yu getireceğim yanınıza."

"Emin misin?"

"Eminim. Anahtarları bırak. Arabanın kilidini s*kip Ayaz'la papaz olmayayım durduk yere."

"Al. Küfüre de ara ver. Kızın yanında dikkat et biraz."

"Veririm. Veririm ayarlarımı bozdu şu o***pu çocuğu!"

Anahtarları Yankı Abi'nin avuç içine bıraktıktan sonra polisleri geçip hastaneye girdim. Rozalin'in yatırıldığı odanın önüne geldiğimde pencereden gördüğüm minik yüze ve hemen yanı başında oturmuş, onun elini tutan Çağan'a, ruhumu saran pişmanlık duygusuyla baktım bir süre. Ayça'dan ayrılıp ne ara hastaneye gelmişti? Bana neden haber vermemişti?

Yanlarında olmam gerektiğini düşünüyordum. İçeri girmek için izin almayı başarmak kolay olmamıştı ama Çağan'ın ona neler söylediğini duymak istiyordum. Belki içini açar, bana söylemek istediklerinden bahsederdi.

Üzerime önlük geçirip maskemi ve bonemi de taktıktan sonra küçük bedenine doğru korkak adımlarla ilerledim. Çağan sessizdi. Tuttuğu minik eli dudaklarına bastırıp öptüğünde güçlükle yutkundum. Küçüğümün boynundaki kesiği bir bantla gizlemişlerdi..

"Sen bana bir emanettin, yaralı çocukluğumdan.." diye bildiğim bir şarkının cümlesini mırıldandığında gözlerimi kapattım. Çağan'sa şarkısına devam etti..

"Dünya büyük, çok küçük ellerim; seni tutmaya bile yetmiyor. Kan revan şu çocuk kalbim, koca hüzünlere kafa tutuyor.."

Rozalin'in saçlarını okşayan ellerini tutmak, yanında olduğumu söylemek istiyordum. Onlara doğru bir adım daha attığımda Çağan'ın burnunu çektiğini duydum. Dudaklarından acı dolu bir hıçkırık çıktığında kalbim telaşla atmaya başladı..

"Büyüceksin.." dedi, ağladığını gizlemesine müsaade etmeyen sesiyle.

"Bana bunu yaşatma Rozalin. Sen gidersen benim çocukluğum asla kalkamaz ayağa, aç gözlerini."

Bir çocuk, nereden, nasıl yaralanmış olursa olsun asla iyileşmezdi bunu anlamıştım. Büyürdü. Ve yarası da onunla birlikte büyürdü. Nerede kendisi gibi yarım kalmış, acı çeken bir çocuk ruhu görse, onu mutlaka tanırdı. Şahit olduğu her yaralı çocuk kalbi, ona; yenmeyi başaramadığı canavarlarını hatırlatırdı.

Peki bir insan neden birinin evini ondan sonsuza dek almak isterdi? Bir çocuğa nasıl kıyılırdı? Rozalin'in boynuna dayanan bıçak bizim ruhumuzu kanattı sanmıştım ama hayır.. Görünüşe bakılırsa; Çağan'ın ruhunu kanatmaktan çok daha fazlasını yapmıştı.

Ona yaklaşıp kollarımı doladım ve başımı sırtına yasladım. Burada olduğumu anladığını sanıyordum ama bu hareketime irkilmiş olması, habersiz olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

"İyi olacak.." diye fısıldadım. Göğsünün üzerindeki ellerimin üzerine bir damla yaş düştüğünde geri çekilip önüne geçtim ve Rozalin'in saçlarındaki elini kavradım.

"Çağan.." dedim bana bakması için.

"Sevgilim bak bana." diye ısrar ettiğimde elini çekti ve ayağa kalktı.

"Konuşsak iyi olur." dedi. Gözlerime bakmıyordu. Neden gözlerime bakmıyordu?

"Konuşalım sevgilim.. Ama önce şu yaşları bir silelim gözlerinden. Seni böyle görmeye dayanamıyorum." dedim ona doğru bir adım atıp. Ama o geri çekilmeyi seçti.

"Rüya.. Olmayacak.." dedi güçlükle. Neydi olmayacak olan? Anlamamıştım.

"Ne olmayacak?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Biz.. Ben yapamayacağım. Olmuyor. Rozalin'i bulduğumuz andan beri düşünüyorum. Düşünüyorum ve sonunu göremiyorum. Sonumuzu göremiyorum."

Söyleyeceğini söyleyip üzerindekileri çıkardıktan sonra odadan çıktığında, ben de üzerimdekilerden kurtulup vakit kaybetmeden peşinden gittim. Bir alt katın koridorunda onu yakaladığımda, tuttuğum kolunu kurtardı ellerimden. Hâlâ yüzüme bakmıyordu.

"Sen biraz önce.. Biraz önce ne demek? Yani ne demek istedin?" diye sordum yutkunarak.

"Yapamam. Yapamayacağımı anladım. Yapamam benden olmaz. Seni de harcarım kendimle birlikte." dediğinde alayla güldüm ve derin bir nefes aldım.

"Kelimelerini kontrol et. Kontrol et, çünkü dönüşü olmayacak yerlere gidiyorlar." dedim sakin kalmaya çalışarak.

"Ben yarım yamalak bir adamım. Fazla sarsıntılı, fazla kafaya takan, her olaydan fazlaca nemalanan. Faydam yok kimseye, anladım. Düzelmem ben. Tüketirim seni."

"Tüket."

"Anlamıyorsun.. Olur sandım. Sen yanımda olursan.. Aşabilirim sandım. Bir ihtimal.. Bir ihtimal günün birinde senden bir parçam olursa bunu da kabullenebilirim sandım. Yanımdaki sensen.. Korkmam sandım. Ama yıkılmam bu kadar kolay işte görüyorsun. Tükenmeni izleyemem Rüya. Yapamam. Senden bunu istemek bile aptallıktı. Aptallıktı. Yeni yeni anlıyorum. Göremedim ve yadırgadığım bencilliği kendim seçtim." dediğinde kendimi tutmakta zorlandığımı fark ettim.

Anlayış sınırlarımı aşmaya başlıyordu ama onun için sınırlarımı biraz daha genişletebilirdim. Evet. Evet bunu yapabilirdim.

"Sen ne söylediğini bilmiyorsun. Dağıldın. Hepimizden farklı etkilendin farkındayım ama daha fazla konuşma. Şimdi sus. Susmalısın." dedim ve gözümden akanları umursamadan, önüne geçip yüzünü yüzüme sabitlemeye çalıştım ama gözlerime bakmamakta ısrarcıydı.

"Sevgilim bak bana. Lütfen bak bana!"

"Yapma. Yapma duymuyor musun yenileceğiz diyorum? Hatta yenildik bile."

"Yenilelim. Sana söyledim. Seninle yenilmeye de varım dedim. Ne şimdi bu yaptığın? Asıl sen yapma Çağan. Yapma n'olur, geri dönüşü olmayan bir yola sokma bizi."

"Sen yenilmeyi sevmezsin Rüya!" diye bağırdı birden bire tahammülsüzce. Sonunda gözlerime bakabilmişti. Bitik görünüyordu.. Ne zamandır bu kadar bitik görünüyordu?

Tüm gözler bize döndüğünde yanaklarındaki ellerimi sıkılaştırıp onu kendime çektim ve alınlarımızı birbirine yasladım. İyi değildi. Ama onu iyi edecektim. Edecektim. Edebilirdim.

"Sen yenilmeyi sevmezsin Rüya. Rüya sen çocukları seversin.." diye mırıldandı çaresiz sesiyle.

"Ben seni severim. Hem de çok.. Çok severim." dedim tüm sözlerine inat. Ne kadar zorlandığını görebiliyordum.

"İçinde çocuk geçen hiçbir olgudan sağ çıkamıyorum ben. Ne kendi çocukluğuma, ne bana güvenip sığınan çocuklara, ne de sahip olacaklarıma sahip çıkamadım, çıkamıyorum, çıkamayacağım.. Çok düşündüm. Kafayı sıyıracak kadar çok düşündüm. Olmuyor, olmayacak. Bırak Rüya.. Bırak kurtarayım seni kendimden. Sana bunu yapmama izin verme. Bunu görmek beni mahveder. Yalv-"

Cümlesini tamamlamasına izin vermeden başparmağımı dudağına bastırıp susturdum onu..

"Şş.. Sen bir şey yapmadın. Yapmadın Çağan. Bütün olanları tek başına üstlenemezsin. Gitme benden. Geç kaldığın için affettim seni ama gidersen.. Gidersen affedemem. Dönüşü olmaz. Lütfen.." dedim umutla. Cümlelerim telaşlıydı ama umarım ikna edici olabilmişti..

Başını sağa sola sallayarak; onu susturan parmağımdan, yanaklarını kavrayan ellerimden ve yaslandığı alnımdan kurtulduğunda kollarım, çaresizce, iki yanıma düştü. Umutlarım bedenimi ve yüreğimi terk etmişti.

"Ayrılmalıyız." dedi müthiş bir kararsızlıkla.

"Çağan lütfen. Lütfen iyi seç kelimelerini dönüşü olmayacak." dedim vazgeçmesini umarak.

"Ayrılmalıyız." diye yineledikten sonra arkasına döndü ve kalbimi söküp avuç içlerine hapsederek benden uzlaşmaya başladı.

"Çağan!" diyebildi çaresiz dudaklarım..

Gidişini izleyen gözlerim ne yapacağını bilemiyor ve delicesine yanıyordu.. Ellerim kararsızdı. Bacaklarım.. Bacaklarım ne yöne ilerleyeceğini kestiremiyordu. Eğer bilselerdi diz çökmeyi, hiç şüphesiz, olduğum yere serilmeme sebep olurlardı. Ama bilmiyorlardı işte.. Benim bedenimin tek bildiği; ruhu yerlere de serilse, kalbi yerinden de sökülse, sesini çıkarmadan dimdik ayakta durmaktı.


Merhaba 🌸

Bundan sonra ne olur, bu işin sonu nasıl biter bilmiyorum. Sizin bir tahmininiz var mı 🤔

Yorum ve oylamalarınızı beklemedeyim ⭐️

Sevgiyle kalın

Instagram: kalemimdenkitabim

-

Continue Reading

You'll Also Like

5.6K 985 20
Bir dergide iyi bir konumda editör olarak çalışan Şafak derginin iki ay sonraki sayısı için belirlenen konu üzerine araştırma yapıp yazı yazmak üzeri...
3.8K 212 5
Yüzünü kaplayan , geçmişin izleri. Evinde yankılanan şehit haberi, Her geceki gururun ve uykusuzluğunun sebebi. Geçmişte yüzleşemediğin acının önüne...
2.8M 155K 107
Hayat, fırtınanın dinmesini beklemekle ilgili değildir... Yağmurda dans etmeyi öğrenmekle ilgilidir. "Umay?" "Operasyondayız." "Benimle evlenir misin...
44.5M 2M 84
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...