Yıldızın Dileği || Harry Pott...

By jupiterandsatrun

28.5K 1.8K 577

Ashley yıldıza bakarak hafifçe gülümsedi. Ne kadar aptalca olduğunu bilse de o gece gerçekten bütün kalbiyle... More

《CAST》
1|| Yıldızın Dileği
2|| Değişen Tren
3|| Hogwarts'a Giriş
4|| Gryffindor
5|| Kahin Kız
6|| Favori Arayıcım
7|| Güzel Şarkı
8|| Havaya uçan ifrit
9|| Quidditch Maçı
10|| Harry'nin Rüyası
11|| En Derin Yansımalar
12|| Alaycı Kuşlar ve Ceza
13|| Asteria
14|| Vedalarda İyi
15|| Geri Dönüş
16|| Kovuk
17|| Diagon Yolu
18|| Hogwarts Yeniden
19|| Yanlış Tanımak
20|| Belirsiz Davranışlar
21|| Her şey yolunda?
22|| Korku
23|| Güncenin Gücü
24|| Kurtarılması Gereken?
Duyuru

25|| Rüyalar ve Kabuslar

819 56 22
By jupiterandsatrun

Kötü olduğu için geçiş bölümü diyerekten kendimi avuttuğum bir bölüm... İyi okumalar, yıldızları turuncuya çevirirseniz çok mutlu olurum...

11. Bölüm: Rüyalar ve Kabuslar

Ashley, karanlık koridorda yürüyordu. Nereye gittiğini bilmiyordu. Belki akşam yemeği için Büyük Salona gidiyordu? Evet, bu olmalıydı. Bir şeyler yiyecekti. Ondan sonra da Dumbledore'a başını neye soktuğu ve elinde ne olduğunu söylemenin imkansız görevini gerçekleştirecekti. 

Ashley titrek bir nefes bıraktı ve yürümeye devam etti. Karanlık ve geniş koridorda tamamen yalnızdı. 'Herkes nerede acaba?' diye düşündü. Duvarlar koyu renkti, fazla koyu. Hogwarts'ın bu kadar koyu koridorları olduğunu hatırlamıyordu. Ayrıca genelde yerler ıslak olmazdı. Ne zamandan beri duvarlarda yılan desenleri vardı? Etrafı tekrar gözledi ve dehşet içinde nefesini çekti. Sırlar Odasında duruyordu.

"Hayır, hayır, hayır!" diye fısıldadı nefesinin altından. Etrafında döndü ve geldiği yönden geri gitmeye başladı. Ama faydasızdı, adımları olduğu yerde mi sayıyor yoksa o koştukça yol mu uzuyor anlayamıyordu. 

"Bana kendini tanıtmak istemiyor musun, Capella?"

Ashley gözlerini yumup kulaklarını kapattı. Onu duymak istemiyordu, onu görmek istemiyordu, şimdi değil. Daha değil. Hazır değildi. 

"Sence yeterince ertelemedik mi?" Ona doğru gelen adım sesleri gittikçe yaklaşıyordu. "Ama artık kaçamazsın," dedi Ashley'nin tüm tüylerini diken diken bir alayla. "Artık çok geç."

"Artık çok geç."

"Artık çok geç."

"Artık çok geç."

Ashley arkasını dönüp koşmaya başladı. Ciğerlerini yırtarcasına hızlanıyordu. Ayakkabıları zeminle her birleştiğinde etrafa sular sıçratıyordu. Riddle'dan olabildiğince uzağa kaçıyordu.

"Ashley?"

Ashley durdu. Kafasını kaldırıp koştuğu yönün tersine, Riddle'ın az ötesindeki Harry'ye baktı. Yüzündeki ifade içini titretti aniden. "Harry?"

Harry'nin yüzündeki hayal kırıklığı, sadece bir hologramdı sanki. Gerçekten orada mıydı? 

"Bana yalan mı söyledin?" diyordu Harry, "Arkadaşım değil misin?"

"Hayır, hayır Harry!"  diye bağırmaya çalıştı Ashley, ama tüm ses telleri olduğu yerde birbirine dolanmıştı sanki, sesi boğazında mahsur kalmıştı. 

"Hepinize yalan söyledi," dedi Riddle. "Herkese yalan söylüyor."

Ashley olduğu yere mıhlanmıştı. Hareket edemiyor, sesini çıkaramıyordu. 

"Dost musun, düşman mısın?" Hermione ve Ron'un sesleri bu dünyadan gelmiyordu sanki, orada değillerdi, Ashley onları göremiyordu. Sesleri kafasının içinden geliyordu.

"Kurtarıcı mısın, yoksa kurtarılması gereken mi?"  Hermione ve Ron'un seslerinin arasına, Draco'nunki de eklenmişti. Üçü birbirine karışmış, ortaya sağır edici bir gürültü yayılmıştı. Ashley gözlerini kıstı, arkadaşlarının onu suçlayan sesleri arasında kapana kısılmıştı, tir tir titriyordu. "Yalancısın, hepimize yalan söyledin! Bizi kandırdın, sen bir hainsin! "

"Hayır," dedi Harry sertçe. Herkesin sesi birden kesildi, her yer sessizleşti. Ashley kafasının içinde yankılanan gürültünün gitmesiyle başını kaldırdı. Harry gözlerini doğrudan ona dikmişti, ama bu sefer yüzünde hayal kırıklığı ve o hüzünle karışık inanamamazlıktan eser yoktu. Onun yerinde Ashley'nin hiç tanımadığı soğuk bir sertlik ve hissizlik vardı. Gözlerinin içindeki sıcaklık tamamen yok olmuştu. Ağzını açtı ve o duygulardan tamamen arınmış sesiyle Ashley'ye bir bıçak misali hava uçup saplanan kelimeleri söyledi.

"O sadece bir korkak."

Ashley yataktan zıpladı. Titreyerek aceleyle yerinden doğruldu. Nefesleri birbirine karışmıştı, saçları tüm vücudunu sırılsıklam bir biçimde sarmış ter yüzünden alnına yapışmıştı.

'Sadece bir kabus, sadece kabus gördün' diyerek sakinleştirmeye çalıştı kendini. Nefeslerini düzene sokmaya çalıştı. Başındaki ağrı gece olana kıyasla daha hafif olsa da hala berbat derecede kötüydü. Komodininin üsündeki suya ulaşmak için elini uzattı, sanki en son yıllar önce su içmiş gibi kupkuruydu ağzı. 

Yavaş yavaş sakinleşmeyi başardığında, etrafına bakmayı akıl etti. Yatakhanede tamamen yalnızdı. Pencereden görünen hava kararmak üzereydi, güneş ilerideki dağların arasında kayboluyordu. Pazar günü olduğundan kaçırdığı bir ders yoktu, ama tüm gün uyumak tuhaftı. 

Tam o sırada, burnundan ağzına doğru süzülen sıcak sıvı dikkatini çekmeyi başardı. Ne olduğunu anlamak için eliyle burnunu sildiğinde, tüm parmaklaranın kana bulandığını gördü. Tişörtününün önü de kana bulanmıştı, neden daha önce fark etmemişti? Kafası fazla doluydu. Hızla kalkıp tuvalete yöneldiğinde başı döndü, az kaldı düşüyordu ama lavaboya ulaşmayı başardı. Elini yüzünü yıkadı, ama kanama bir türlü durmuyordu. Sonunda vazgeçerek, eline bir avuç dolusu peçete sıkıştırıp burnuna tutarak tuvaletten çıktı Ashley. Bacaklarının daha fazla orada ayakta bekleyebilecek kadar güçlü olduğunu düşünmüyordu, her ikiside aniden bükülüp Ashley'yi yarı yolda bırakabilecek kadar kötü ağrıyordu. 

O ândan sonra Ashley'nin 'halletmek' kelimesiyle kast ettiği şey, günceyi yastığının altından alıp çekmecesine koymak haline geldi, zaten bu haldeyken hiçbir şey yapamazdı. İnsanın burnundan şakır şakır kan akması ve başında dehşet verici bir ağrının olmasının hiç de iyiye işaret etmediğini bilecek kadar kendindeydi. Yatakhaneside normalde bu kadar soğuk olmazdı, bir camı mı açık bırakmıştı? Hayır, yatakhane normaldi. Belkide o fazla sıcaktı. Fazlasıyla sıcak. Teni alev alev yanıyordu, ama o buz dolu bir küvetten çıkmış gibi hissediyordu. Pelerinine sarılarak Hastane Kanadına gitmek üzere yatakhaneden çıktı.

Baş dönmesi azalmamıştı, aksine her adımında dünya daha da sarsılıyordu. Sendeleyerek ilerliyor, ayakta kalmak için tüm gücünü kullanıyordu. Şakaklarına saplanan ağrı gözlerini kör ediyor, kulaklarına kötü bir çınlama vuruyordu. 

O henüz yolun yarısına varmışken, yanına yaklaşan iki kız gördü. Biri on dört ya da on beş yaşında gibi gözüküyordu, yakasındaki rozet sınıf başkanlarından biri olduğuna işaret ediyordu. Diğeri ise daha küçüktü, muhtemelen on üçündeydi. İkisi de Ravenclaw binasındandı, Ashley ikisini de daha önce gördüğünü hatırlamıyordu. On üç yaşındaki, beyaz tenli ve kahverengi dalgalı saçlı olan daha önce yaklaştı Ashley'ye.

Kız, "Hey, iyi misin?" diye sorduğunda, Ashley tahmin ettiğinden de kötü göründüğünü anladı. Kızın kahverengi gözlerindeki endişeyi görebilmişti.

İki kız Ashley'nin yanına gelip ona yardım etmeyi teklif ettiler, Ashley mahcup olsa da kabul etmekten başka şansı yoktu, teşekkür etti. Biri bir tarafına, diğeri öteki tarafına geçip koluna girdiler. Ashley hafiflediğini hissetti, tekrar teşekkür etti. Şimdi yürümek daha kolaydı ve daha hızlı ilerliyordu ama daha Hastane Kanadına varamadan kızların üstüne kusmak gibi bir korku oluşmuştu içinde. 

Hastane Kanadının kapısına yaklaşırlarken etraflarında ve arkalarında grup grup insanlar toplanmaya başlamıştı. Yeni bir saldırı olup olmadığını merak ediyorlardı, ama bu sefer taşlaşan biri yoktu. Bu yüzden Ashley ve iki Ravenclaw Hastane Kanadının kapısından geçip içeri girdikten sonra neredeyse hepsi dağılmıştı, birkaç dakika sonra da herkes akşam yemeğine gittiği için koridor tamamen boşaldı.

"Ne oldu ona?" dedi Madam Pomfrey Ashley'yi bir yatağa yerleştirirken. Çat kapı geldiklerinde kadının yüzünde büyük bir korku belirmişti, bunun nedeni birisinin daha taşlaştırıldığını düşünmesiydi. Taşlaşan herhangi birinin olmadığını görünce telaşla Ashley ile ilgilenmeye başlamıştı.

"Bilmiyoruz," dedi sınıf başkanı olan siyah kız. Ashley kitaptaki daha önce dikkat etmediği yan karakterlerden olduklarını tahmin etti.

Madam Pomfrey, Ashley'nin yatakta rahatça uzandığından emin olduktan sonra ikisini de Colin'i görmesinler diye aceleyle kış kışladı. Hemen sonra, Ashley için ilaç alacağını söyleyerek gözden kayboldu.

"Ashley?"

Ashley ilk başta ürktü. Sonra sesi tanıyarak başını kaldırdı, tamamen iyileşmiş ve okul kıyafetlerini giyinmiş Harry, ona doğru geliyordu. 

"Merhaba," diye mırıldandı Ashley, orada olduğunu unutmuştu.

"Ne oldu sana? İyi misin, hastalandın mı?"

"Yok, yok..." dedi Ashley çocuğun tatlı endişesine gülümseyerek. "Quidditch maçında üşütmüş olmalıyım, o kadar."

"Çok yağmur yağıyordu," dedi Harry düşünceli bir tebessümle. "Keşke daha sıkı giyinseydin." 

Ashley başını salladı. "Bir dahakine kesinlikle öyle yapacağım." dedi çocuğu temin ederek.

Harry Ashley'ye son bir kez gülümseyip geçmiş olsun diledikten sonra Hastane Kanadından çıktı, böylece Ashley yalnız kaldı. Tabii perdesi çekilmiş yatağının içindeki taşlaşmış Colin dışında, ki o da Ashey'ye pek güven vermiyordu. Kalabalık ortamlarda uyumak kolaydı, insanların varlığı sana güven verirdi. Ama yalnızken işler değişiyordu, özellikle Ashley için. Koskocaman Hastane Kanadında -özellikle akşam saatleri herkes yemeğe gitmiş ve hava kararmışken- duyduğu tek sesin kendi nefesleri olması ürperticiydi.

Gece yine günlük tarafından yönlendirildiği için bu kadar başı ağrıyor olmalıydı. Yastığını indirerek yorganın altına iyice kıvrıldı, bir yan önce uykuya dalmak için can atıyordu. Hava karadığı için mum ışığında etrafı zar zor görebiliyordu. Karnı açtı ama kafası buna dikkat etmeyecek meşguldü. Günlük yüzünden içine düştüğü kurtarılması gerekenler listesinden nasıl çıkacağını düşünüyordu. 

Belkide onu gizlice birine vermeliydi? Böylece kurtulabilirdi...Hayır! diye hemen karşı çıktı kendine. Kendini kurtarmak için başkasını ateşe atmak iğrençliten başka bir şey değildi. Böyle bir şeyi asla yapmazdı, yapsa bile çok geçmeden vicdan azabından ölürdü. 

Tam o sırada, ansızın ürperdi. Hareket etmeden havaya kulak kesildi. Hemen sonra, odadaki tek nefes sesinin kendisi olmadığını fark etti.

Kapının ardında, karanlığın içinde ona bakan bir çift gri göz gördü. Tüm bedeni donuverdi aniden. Gözlerin sahibini göremese de, bakışları tüm hücrelerini ısıtmıştı. Ama tatlı bir sıcaklık değildi bu, daha çok öyle soğuktu ki bu soğuk onu uyuşturmuş ve bu nedenle her yeri alev almıştı. Yağmurlu bir günde buharla kaplanan bir Muggle arabasının camları gibiydi gözler, buz gibi bir gri.

Ama gözler birisinin o saate orada olmasının nedeni olabilecek merak ya da ilgiyle bakmıyordu. Daha çok... Bakışlar sert bile değildi, sadece umursamaz ve bayık. Ashley'ye ondan nasıl vazgeçtiğini damarlarının içinde bile hissettirebilecek gibi. Varlığı ile yokluğu bir olan gözler, ondan kesinlikle nefret ediyordu. Ashley, o nefretin yoğunluğunu her bir parçasıyla hissedebiliyordu.

Aslında hayal ve gerçek arasındaki çizgi her zaman kalın olurdu, kalın ve belli ölçülere sahip. Bu nedenle bir rüyaları gerçeklerden ayırt etmek kolaydı, gerçekler ile hayaller arasına çekilmiş koca kırmızı bir şerit vardı. Ama şimdi, Ashley içinde olduğu bu duruma baktığında, o çizgiyi göremiyordu. Çizgi öyle incelmişti, öyle silikleşmişti ki, hayaller ve gerçekler birbirine karışmıştı. Geceden kalmış loş bir rüya ile gerçek anıları ayırmak işkenceye dönüşür, zihninde görüntüler ve sesler olur ama onların gerçekten yaşandığını mı yoksa hayal ürünü mü olduğunu anlayamazsın. 

Ama bir saniye sonra, kaybolmuştu. Ashley tamamen birbirine karışmış, birbirleriyle bütün haline gelmiş hayalleri ve gerçekleri ile yalnız kaldı. Sanki hiç var olmamıştı gözler, sanki sadece bir rüyaydı.

O gerçekten de Draco muydu?

Continue Reading

You'll Also Like

68.6K 5.9K 30
Helena Livingstone. Lise ikinci sınıf manyak bir öğrenci. Ama sadece bir öğrenci değil. Sırf iyilere yardım etmek için bir hacker. Bundan dolayı bir...
5.9K 738 19
Başlama Tarihi: 24/07/2022 Paparazziler artık bizi itmeye başlayınca Harry sinirlenip bağırmaya başladı. "Bizi iteklemeyi kesin ve hemen ondan uzak d...
78.8K 6K 48
"Karanlık Lord'u alt edecek güce sahip olan geliyor... Ona üç kez karşı cıkmış olanlardan doğacak, yedinci ay ölürken doğacak... Ve karanlık Lord bu...
42.2K 1.5K 24
Kenan yıldız ve Y/N( Senin adin ) hem biraz can sıkıntısından, hem dalgasına, hem de cidden istediğim için ve Kenan Yıldız'la ilgili Fanficlerin az o...