Düşman (bxb)

By queenhurrem

1.3M 95.9K 49.8K

İki düşman grubu bir araya getirebilecek tek şey aşktı; öyle de oldu. More

bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört
otuz beş
otuz altı
otuz yedi
otuz sekiz
otuz dokuz
kırk
kırk bir
kırk iki
kırk üç
kırk dört
kırk beş
kırk altı
kırk yedi
kırk sekiz
kırk dokuz
elli
elli bir
elli iki
elli üç
elli dört
elli beş
elli altı
elli yedi
elli sekiz
elli dokuz
altmış
altmış bir
altmış iki
altmış üç
altmış dört
altmış beş
altmış altı
altmış yedi
altmış sekiz
altmış dokuz
yetmiş
yetmiş bir
yetmiş iki
yetmiş üç
yetmiş dört
yetmiş beş
yetmiş altı
yetmiş yedi
yetmiş sekiz
yetmiş dokuz
seksen
seksen bir
seksen iki
seksen üç
seksen dört
seksen beş
seksen altı
seksen yedi
seksen sekiz
seksen dokuz
doksan
doksan bir
doksan iki
doksan üç
doksan dört
doksan beş
doksan altı
doksan yedi
doksan sekiz
doksan dokuz
final
özel bölüm
özel bölüm-2
özel bölüm-3
özel bölüm-4

yirmi yedi

12.1K 968 460
By queenhurrem

Murat,

Ellerim cebimde kahveye doğru yürürken aşırı stres ve heyecandan elim ayağım birbirine dolaşıyordu. Sanırım çakmağımı yurtta unutmuştum, son zamanlarda unutkanlığım giderek artmaya başlıyordu.

Üzerimdeki özel yaptırdığım Beşiktaş formasının yaka kısmına çenemi sokup kısa saçlarıma elimi attım ve kapıya kısa bir bakış attım. Şu kamp olaylarından dolayı maça erkenden bilet alamamıştım, yurda da bir türlü abonelik alamadığımdan sürekli maç izlemek için kahveye gidiyordum. Bazen okulu bırakıp kahvehane açmayı düşünmüyor da değildim, benim için sorun yoktu.

Sigara yakmak için erken olduğunu düşünüp çakmak alma işini sonraya bırakarak içeriye girdim ve başımla çoğunun yaşı benden büyük olan topluluğa başımla selam verdim. Televizyonun önüne sandalyeler çekilmişti. Beşiktaşlı taraftarlar için sağ taraf, Fenerbahçeli taraftarlar için sol taraf ayrılmıştı. Kahveci Fuat Abi kasada para sayıyor, sırıtarak kalabalığa bakıyordu. Bu maç günlerinde onlara da iyi ekmek çıkıyordu.

Burnumu çekip en önlerde boş duran sandalyeye oturdum. Siyah eşofmanımın cebinden tesbihimi çıkardım ve televizyonda dönüp duran reklamları seyrederken gergin bir şekilde döndürmeye başladım.

Kapının açılmasının hemen ardından
"Selamın aleyküm." diye bir ses duyduğumda başımı hızlıca sesin geldiği yere çevirdim ve kısa boylu veledin birini gördüm.

Heyecanlı bir stres içinde herkese hem sözlü ve de yüz ifadeleriyle selam verip alarak ilerledi ve bir anda benim önümde durunca o da şaşkınca yüzüme baktı.

"Aleyküm selam." dedim elimi uzatarak.

Elimi tuttu, sola doğru eğilerek sağıma başıyla vurdu, sonra sağa doğru eğilip sol tarafıma vurdu. Tokalaşmanın ardından sırıtarak yanıma oturdu.

"Bugün sana bulaşmayacağım Murat." dediğinde en azından benim hatırladığım kadarıyla ilk defa bana ismimle sesleniyordu.

Benim ismim hep böyle mi duruyordu?

Alayla güldüm.
"Hayırdır dayak yemek mi istemiyorsun?"

"Yok ondan değil, enerjimi harcayamam totem yapmamız gerek."

"Yapmamız?"

"Tabiki yapmamız, sen de Beşikatlısın sonuçta." dedi elindeki bana ait olan tesbihi çevirirken.

Üzerinde benimkinin aksine siyah değil beyaz olan bir forma vardı, formanın arkasında kendi ismi yazıyordu. Boynunda da siyah bir atkı vardı.

"Senin iyi saatte olsunların gelmiş." dedim inanamayarak. Bu kadar kibar konuşması normal değildi.

Kulağıma eğildi.
"Maçtan önce birini üzersem Allah da beni üzer diye korkuyorum."

Kaşlarımı kaldırdım. Sanki o Yamaç gitmiş bir başkası gelmişti.
"Sen bugün baya baya iyisin ha?"

Muzip ses tonuma karşılık kaşlarını çattı.
"Sen yine de öyle çok umutlanma."

Sinirli haline hafifçe gülüp geriye yaslandım, kahvehaneye birileri girip çıkıyordu ve maçın başlamasına az kalmıştı. Gergince dizimi sallayıp cebimden telefonumu çıkardım. Bizimkilerden ve ayrı olarak Özgür'den bir iki bildirim dışında bir şey yoktu. Genel olarak telefonum böyle bomboş oluyordu, gelen bildirimler de ya Barış'ın istediği eklerler ya halı saha maçları ya da ne olur ne olmaz belki bir şeye ihtiyaçları olur diyerek numarasını aldığım mahalledeki teyzelerin kurduğu gruptan gelen cuma mesajları vardı.

Benimle kızlarla işim olmuyordu. Kendi köşemde kahvehanemde, halı sahada takılmayı seviyordum. Sosyal medya hesaplarımı da çok fazla kullanmazdım. Takip isteklerimin neredeyse hiçbirini kabul etmiyordum.

Birine kırıldım diye kendimi herkese kapatıyordum ve bundan gayet mutluydum. Aşk bana ne kadar uzak o kadar iyiydi.

Koluma değen soğuk parmak uçlarıyla yan tarafa döndüğümde Yamaç'ın başını yana yatırmış bana baktığını gördüm. İstemsizce telefonu tutan elim gerilmişti.

"Başlayacak bak sonra göremedim diye ağlama." dedi ve başıyla televizyonu işaret etti.

Bir ona bir televizyona baktıktan sonra telefonumu cebime koydum.

"Tamam oğlum bakıyorum ben."

Parmaklarını kolumdan çekmeden önce başını televizyona çevirdiğinde aklım oradaydı. Üşüdüğü için mi soğuktu eli? Hava soğuk değildi yani. İçimden 'Bana ne amına koyayım.' dedikten sonra tamamen televizyona odaklandım.

Maç başladığında dünyayla tüm bağlantım kopmuştu. Hızlıca ekrana baktım ve oyuncuların girişini izledim.

"Ersin oynamıyor mu ula bu maç?" Laz dayılardan birisi bağırdığında başımı ona çevirmeden cevap verdim.

"Oynuyor dayı çıkar birazdan." dedim ve sonra tekrardan kahvehane ölüm sessizliğine gömüldü.

Maç başladığında bizimkilerin formunun yerinde olduğunu görmek keyiflenmeme sebep olmuştu. İlk 15 dakika her iki tarafın da kaleye yürüyüp geri dönmek dışında bir şey gelişmemişti ama 16. dakika Ghezzal topu kaleye sürerek ilerlediğinde pür dikkat ekrana baktım.

"Hadi oğlum!" Tezahürat sesleri arkadan kulağıma geldiğinde ben de yerimde dikleşip eğildim.

"Hadi lan!" diye bağırdım istemsiz.

Şut çektiğinde nefesimi tuttum ve sandalyenin kenarından tutundum. Sonra boşa gittiğinde bir küfür savurup arkama yaslandım.

"Hay amına koyayım." Yanımdaki beden arkasına sertçe yaslandığında ona göz ucuyla bakıp tekrar önüme döndüm.

Taçtan dönen topu çeviren karşı takım bu sefer bizim kaleye doğru yaklaştığında forvetteki oyuncular koştu ama yetişemedikleri için iş defansa kaldı. Topu süren oyuncu buraya girerse topu kaybedeceğini anlamış olacak ki sert bir şut çekti kaleye doğru. Yamaç maçın heyecanıyla koluma sarıldı ve yumruk yaptığı elini dizine koydu.

"Koş lan!" diye bağırdığında onda olan bakışlarımı ekrana çevirdim.

Josef koşup havadan gelen topa kafa attı ve uzaklaşmasını sağladı.

"Oh be!" diyip ekrana baktım.

————

Maçın 87. dakikasındayken skor 2-2 olduğu için herkes diken üstünde nefes bile almadan televizyonu izliyordu.

Stresten yaktığım 4, sigaramı söndürdüm, heyecanım öyle bir hat safhadaydı ki her an ayağa kalkabilir gibi oturuyordum.

Yanımdakinin de benden hiçbir farkı yoktu. 87 dakikadır koluma uyguladığı bir takım işlemler yüzünden kısa süreli doku kaybı yaşamıştım herhalde, vicdansızın eli amma ağırdı.

Stresle televizyonu izlerken tam 89. dakika Rıdvan beklenmedik bir şekilde topu kaptı ve zaten kaleye yakınken Rosier'e pas attı. Rosier havadan gelen topa kafa attığında kaleye giren topla beraber herkes ayağa kalktı.

"GOL ULAN GOL!" diye bağırıp ayağa fırladım ve kim olduğunu unutarak yanımdaki bedene sıkıca sarıldım.

"KAZANDIK LAN!" Kollarımdaki beden neşeyle kahkaha atıp sarılışıma aynı sıkılıkta karşılık verdi ve başını omzuma yasladı.

Maç sunucusu ve Beşiktaş taraftarları gol için bağırırken Fenerbahçeli taraftarların yuhlamalarını duyuyordum ama sevinçten umursayamıyordum. Normal zamanda olsak laf ettiler diye net yaşına bakmadan kavga ederdim ama bugün o gün değildi.

Belime ve sırtıma dolanan kolların varlığını hatırlayıp bir anlık girdiğim transtan ayrıldığımda kollarımı ayırmadan başımı dikleştirip ona baktım. Ellerim belindeyken başını kaldırdı ve o da benim yüzüme baktı. İkimiz de ne yaptığımızı yeni fark ediyor gibi afallamış duruyorduk.

Usulca aynı anda geri çekildik.

"Yanlışlıkla oldu." dediğinde başımı hızlıca sallayıp ellerimi belime koydum ve uzakta bir noktaya baktım.

"Aynen işte benimki de ondan." dedim ve burnumu çektim.

Boynundaki atkıyı çekiştirip yüzüme kısaca baktıktan sonra tekrardan mutlu bir şekilde diğerlerine döndü. Omzumdan gelen yakıcı bir his içimi kavurduğunda sebebini anlayamayıp kaşlarımı çattım.

Küçük çaplı sevinç bittikten sonra hep beraber kahveden çıktık.

Mahallenin çocuklarından Rıfat sırıtarak kalabalığı işaret ettiğinde ben de sırıttım.
"Murat geliyor musun kutlamaya gidiyoruz."

"Tabii geliyorum lan şerefsize bak o da soru mu?" dedim ve bir adım attım.

Tam o sırada kapıdan çıkan ufak bedene bakıp elimi Rıfat'a 'siz gidin' anlamında salladım.

Neşeyle küçük adımlarla yürüyerek ilerlemeye başladı, muhtemelen yurda gidiyordu.

"La bebe." dedim dikkatini çekmek için.

Başını hızlıca kaldırıp sırıtarak bana baktı.

"Hı?" dediğinde güldüğü için istemsizce ben de güldüm.

"Kutlamalara gidiyoruz sen de gel."

Bu teklif nasıl ve neden ağzımdan çıkmıştı ben de bilmiyordum. Kulağıma ulaştığı an kendim de inanamamıştım.

Kalabalığa ve bana baktı. Kararsız duruyordu.

"Yok, geç kalırsam atarlar bu sefer."

Elimi iki yana açtım 'eee' dercesine.

"Bir şey olmaz ben ulaştırırım seni."

Ulan Murat anladık davet ediyorsun da bir de gelmesi için ikna etmek cidden ne alakaydı amına koyayım?

Tekrar kararsızca yüzüme baktı ve aslında öylesine açtığım sol elimi tuttu.

"Tamam." dedi sevinçle.

Sanki beynim vücudumu kontrol etmeyi bırakmış gibi sorgulamadan elini sardım ve kalabalık grubun arkasından onu da hızlıca yürüttüm. Diğerlerine karıştığımızda elini çekti.

Kalabalığı yarıp en öne geçtim. Ben öne geçince hepsi mesajı aldı,
"1, 2, 3!" diye bağırdım ve işaret parmağımı dudağına götürüp "Şhhh." sesi çıkardım.

Ardından hepimiz aynı anda aynı marşı söylemeye başladık.

"Barbaros Meydanı'nda dün gibi sevdan,
Derin bir nefes çektik Abbasağa'dan,
Bir umudum sensin anlıyor musun?
Hayat yaşanmıyor ki senle olmadan,
Beşiktaş seninle ölmeye geldik
Beşiktaş!

Gücüne güç katmaya geldik,
Formanda ter olmaya geldik,
Beşiktaş seninle ölmeye geldik
Beşiktaş!"

Ritimi bozmadan bağırarak yolda yürürken marşı söylediğimizde birileri mavi ve kırmızı meşaleleri çıkarıp yaktı.

Gülerek onlara bakarken yanımızdan kornaya basarak selam veren arabalara başımla selam verdiğimde omzumdan asılan bedene döndüm.

Beni hızlıca eğdi ve kulağıma yaklaştı.

"Omzuna çıkmak istiyorum!"

Şaşırsam da eğildim ve bacaklarını iki başımın iki yanında uzatacağı şekilde onu omzuma aldım.

Boyumdan dolayı diğerlerine göre daha fazla havada olduğunu gören birisi eline kırmızı bir meşale verdiğinde düşmemesi için bacaklarından tutarken alıp eline verdim.

Hep bir ağızdan aynı marşa geçtik,

"Yağmurlu bir günde görmüştüm seni
Üstünde çubuklu formalar vardı
Bir anda tutuldum, aşık oldum ben
Hayatın anlamı siyah beyazmış
Ölümle yaşamı ayıran çizgi
Siyahla beyazı ayıramaz ki
Her yolun sonunda ölüm olsa da
Sevenleri kimse ayıramaz ki!"

Ben o gün, o akşam omuzlarımdaki çocuğu ilk kez kavga dışında bir amaçla omuzlarıma alıp düşmanım dediğim insanla omuz omuza aynı takım için kutlama yaptım ve bundan rahatsızlık duymadım. Bu sanırım kaderin dönmeye başladığına bir işaretti.

————

Beşiktaşlı olduğum çok mu belli oluyor ya

bu bölümü çok sevdim.

bir de bundan sonraki bölüm Batuhan'dan gelecek ama aynı zamanda geçiyor. yani Yamaç ve Murat maç izlerken Batuhan ve Barış başka bir olay yaşıyor olacak. umarım anlatabilmişimdir pek açıklayamadım ama...

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 105K 50
Bora, abisinden haber almak için onun arkadaşı olan Koray'a yazmaya başlar... Texting ve düz metin. İki erkeğin ilişkisini konu alır.
2.7K 162 10
SuperBat kurgu. Aşkı bilmeyen bir adam ve ona aşık bir Tanrı.. (bruce w. + clark k.) Texting içerir! Tüm hakları saklıdır. Boy x Boy
291K 1.4K 10
Diğer insanlardan farklı olduğunuz için dışlandığınızı hissettiniz mi hiç? Aileniz tarafından bile? Ve biriyle aranızda hiç tanımlayamadığınız bir i...
14.2K 549 11
" Ben en çok Azat abimi severdim, ama o benden nefret ediyor. "