Maud//Bridgerton

By 123zeynepx

2.9K 140 1

Maud, Fife dükünün en büyük kızıydı. 1813 yılına kadar Kraliçeye tanıtımdan kaçabilmişti. Ama şimdi zorla Lon... More

💕1. Bölüm
💕2. Bölüm
💕3. Bölüm
💕4. Bölüm
💕5. Bölüm
💕6. Bölüm
💕7. Bölüm
💕7.2 Bölüm
💕9. Bölüm
💕10. Bölüm
💕11. Bölüm
💕12. Bölüm
💕13. Bölüm
💕14. Bölüm
💕15. Bölüm
💕16. Bölüm
💕17. Bölüm

💕8. Bölüm

135 6 0
By 123zeynepx

Fife kır evinin sevmemin nedeni burada beni gözetleyecek gözlerin, yargılayacak konuşmaların olmaması. Burada her zaman tek başımaydım. Çocukluğum bu evde geçti ve bu evden ayrılmayı bir daha hiç düşünmedim.

Kalbim kırık bir şekilde bu eve döndüğümde kendimi odama kapattım. William dışında kimse mutsuzluğumun temel sebebini bilmiyordu. William ile konuşmuyordum ve konuşmamaya kararlıydım.

Bir ay boyunca odamda kapalıyken annem harika bir haber ile çıkageldi. İşte o gün kışın sert rüzgarları kır evimizin camına vururken gelenlere baktım. Annem bu kış Bridgerton ailesini misafir olarak davet etmişti. Sebebi ise fazlasıyla açıktı. Annem ve leydi Bridgerton tekrar eskisi gibi olmak istiyordu.

Odamdan çıkmayı düşünmezdim. Ama annem tarafından sert bir dil ile uyarılmıştım. Bu yüzden şalımı aldım ve Bridgerton ailesini karşılamak için aşağıya indim. Herkes misafir odasına geçmişti. En son ben girmiştim. Her zamanki suratsızlığımla:

"Hoş geldiniz leydi Bridgerton."

"Merhaba Maud."

"Hey bana merhaba yok mu?"

Hyacinth bana sarılırken gülümseyerek:

"Elbette var. Ayrıca kocaman bir sarılma."

Bütün Bridgerton ailesi burada değildi. Colin, Yunanistan'a gitmiş, Daphne kendi evinde hamileliğini geçiriyordu. Hala olmak için sabırsızlanıyordum. Onun dışında herkes buradaydı. Hyacinth beni sarmalamış bir şekilde Eloise'nin yanına oturdum. George ve Gregory odadan kaçmışlardı. Eloise:

"Annem şimdiden beni sıkıştırmaya başladı. Her gün yürüyüşümü prova ediyoruz."

"Benimki ve Alice'te öyle. Alice sezonun elması olmak için can atıyor."

Karşımızda konuşan Francesca ve Alice'e döndük. Eloise:

"Kesinlikle topluma tanıtılmak istemiyorum."

"Neden kütüphaneye çıkmıyoruz? Orada Hyacinth için piyano ve senin ilgini çekecek kitaplar var. Hem tonu arkamızda bıraktık ve birkaç hafta daha olaylardan konuşmak istemiyorum."

"Hadi gidelim."

Hyacinth, ablasının cevabını beklemeden kalktı. Eloise:

"Bazen bunlarla nasıl kardeş oluyorum anlamıyorum."

"Hepiniz aynısınız. Emin ol dışarıdan farklı görünmüyor."

Misafir odasından çıktık ve kütüphaneye girdik. Hyacinth piyanonun başına geçerken bende koltuklardan birine oturdum. Eloise:

"Bir sezonu evlenmeden atlatmak çok mu zor?"

"Anne baskısı varsa evet. Ama eğer bir ağabeyin varsa her şey kolay. Bütün dansları onunla yaparsın. Sonrada gözden kaybolursun."

"Annem bir yıl ertelese keşke."

"Açıkçası Kraliçenin karşısına çık kurtul. Yoksa dedikodular ailen için baş ağrıtıcı olur."

"Emin ol tondaki en skandal dolu aile biziz."

İkimiz gülerken bende piyano çalmaya başladım. Sizi anlayan ve aynı şekilde düşündüğünüz birinin olması güzeldi. Çok güzel hemde...

***

Yağmurlu bir sabah kimseye görünmeden ahırların yolunu tutmuştum. Çimler ıslak olduğu zaman at binmenin daha zevkli olacağını biliyordum. Galiba iki kişi daha benim gibi düşünmüştü. Ahırda iki at eksikti.

Bineceğim atı eyerledikten sonra ata tam bindim. Altımda Joseph'den aşırdığım pantolon vardı. Yan olarak ata binmeyi hiç bir zaman beğenmedim. Rahatsız edici ve korkutucuydu. En azda bizde erkekler gibi at binmeyi hak ediyorduk.

Büyük arazide dört nala giderken rüzgarın saçlarımın arasına karışmasını seviyordum. Ağaçlar yanımda tek tek kaybolurken toprak kokusunu ciğerlerime çekiyordum. Yerler ıslak, hava sisliydi.

Küçük göletin oraya geldiğimde atımı durdurdum. Bu manzara asla Londra'da yoktu. Bu manzarayı paylaşacak kimsem yoktu. Şuan belki Dünya üzerinde en yalnız insan bendim. Hayatımda bir kere sevmiştim. Beklenmedik şekilde karşılık bulmuş ama ailem tarafından bağlantısı kesilmişti.

Tüm bu yalnızlık içindeyken nal sesleri duydum. Arkamı döndüğümde Benedict buradaydı. Benedict:

"Demek sende at binmeye karar verdin."

"Yağmurlu hava güzel bir seçenek. Peki sen neden teksin?"

"Tek değildim... kayboldum."

"Onu anladım. Ahıra gittiğimde iki at yoktu zaten. Kimi kaybettin?"

"Ağabeyin Joseph."

"İlk kurbanı sen değilsin. Küçükken beni de ormanda terk etti."

"O zaman senle karşılaştığım için şanslıyım."

Gülümsedik. Göle döndüğümde kuşların suya dalmasını izliyordum. İkimiz sessizdik. Manzaranın tadını çıkartıyorduk. Benedict:

"Sanat eseri gibi."

"Ustaca kullanılmış boyalar sayesinde."

Bir süre bakışlarını yüzümde hissettim. Sonra tekrar önümüzdeki manzaraya döndü. Yağmur damlaları tek tek düşmeye başladığında gök yüzüne baktım. Benedict:

"İkimizde hasta olmadan dönsek iyi olur."

"Yarışa var mısın?"

"Elbette."

"Şu kestane ağacı. Onun oradan sağa döneceğiz. Ve sonra dümdüz ahırlara kadar."

"Anlaştık."

"Üç dediğimde. 1... 2... ÜÇÇÇ"

Aynı anda atları hızlandırdık. Tek yaptığım yola odaklanmaktı. Ama yağmur bir anda hızlanmıştı. Kestane ağacına kadar berabere idi. Daha sonraysa öne geçen ben oldum. Yağmur tekrar hızlanırken saçlarım su içinde kaldı. 100 metre kala bana yetişmişti. Ahırın önünde aynı anda durduk. Yağmur sanki daha önce hiç yağmamışçasına yağıyordu. İkimizde su içinde kalmıştık. Benedict:

"Berabere."

"Hayır. Ben kazandım."

"Berabere Fife."

"Bir Fife her zaman kazanır Bridgerton."

İkimiz gülümserken onun yüzünü inceledim. Kıvırcık saçları arasından damlayan damlalar, beyaz teni ve o çocuksu gülümsemesi. Hala çocukken tanıdığım kişiydi o.

Beni kendime getiren Joseph'in sesi oldu. Joseph:

"Siz ikiniz neden dikiliyorsunuz. Hadi atları ahıra koyun."

Attan indim ve atımı ahıra soktum. Üçümüz eve ilerlerken konuşan bendim:

"Gene birilerini ormanda bırakmışsın. Annem bunu sana yasaklamıştı."

"Benedict bildiğim kadarıyla yetişkin Maud. Eee kim kazandı?"

Benedict bana baktı. Gülümseyerek:

"Berabere. Senden daha iyi bir binici olduğu kesin."

"Annem seni pantolonla görmeden odana çık."

Bunu daha yeni fark eden Benedict pantolonuma baktı. Şaşkınlıkla:

"İlk defa bir kadını pantolon içinde görüyorum."

"Anneme sakın bunu söyleme. Azar yiyecek kafa yapısına sahip değilim şuan."

Eve girdiğimizde uşaklar sabah kahvaltısını hazırlıyordu. Merdivenleri hızlıca tırmandım ve odama girdim. Uzun bir aradan sonra bu kadar huzurlu hissediyordum. Tıpkı geçmişteki gibi.

Üstüme elbiselerimden birini geçirdim. Saçlarımı kuruladıktan ve topladıktan sonra kahvaltıya indim. William ve Anthony gazete okuyor, Alice ve Eloise tartışıyor, Gregory ve George, Frencesca ve Hyacinth'i rahatsız ediyordu. Annem ve Joseph'in arasına oturdum. Sıcak çay içimi ısıtırken yağmur damlalarının cama vuruşunu dinledim.

Kahvaltımı yaparken Benedict hapşırmaya başladı. Burnu kızarmaya ve sesi boğuk çıkmaya başlamıştı. Violet:

"Sabah neredeydin? Yoksa dışarımı çıktın?"

"At binmek için güzel bir hava vardı."

"Bu havada hasta olursun Benedict. Çocuk gibi davranıyorsun."

"Ben gayet iyiyim. Sadece..."

Hapşırması yüzünden cümlesini tamamlayamadı. Annem:

"Neden bugün odanda kalmıyorsun? Açıkçası istirahat etmen yerinde olur."

"Ben gayet iyiyim leydi..."

Ardı ardına hapşırması pek iyi olmadı. Annem ve Violet onu yatak odasına kapattılar. Sıcak havlular ve daha bir sürü şey onun odasına giderken William:

"Gene mi başladık?"

"Aynen öyle. Ben kütüphaneye gidiyorum."

Alice kahvaltı masasından ayrılırken Anthony:

"Gene ne başladı?"

"Annem ve onun doğal hemşirelik tutkusu. Çocukken hasta olduğumuzda fazlasıyla sevinirdi."

"Şöyle hayal et. Çocuk odası bir hastane koğuşuna dönüşürdü."

"Neyse bende odama çıksam..."

Hapşırdım. Hemde fazlasıyla sesli bir hapşırma idi. Göğsümü tutarken Joseph:

"Şimdi yandık."

Annem koşturarak odaya girdiğinde elini alnıma dayadı. Melankolik bir sesle:

"Maud? Ateşin var... çabuk..."

"Ben iyiyim. Hem birazdan bayan Cook burada olur. Dersimi kaçırmak..."

"Ders iptal. Şimdi odana!"

Merdivenleri gösterirken William'a baktım. William başını iki yana salladı ve ben merdivenlere yöneldim. Lanet olsun...

***

Yatağımda uzanırken sıkıntıyla gelene baktım. Üç gündür bu yatağa hapis olmuştum. Eloise'nin söylediğine göre Benedict annemden kaçmayı başarmıştı. Leydi Bridgerton sayesinde. Ayakta hasta hasta gezinirken annemin ne kadar sinir olduğunu tahmin edebiliyorum. Bense yatağa yatırılmıştım ve üç gündür aralıksız yağan yağmuru izliyordum.

Kapım çalındığında içeri giren Anthony ve Benedict idi. Benedict'in hala burnu akıyordu. İkisi içeri girdiğinde yatağımın yanına iliştirilen sandalyelere oturdular. Anthony ile hala küstüm. Ama o her şeyi geride bırakmış gibi duruyordu. Anthony:

"Geçmiş olsun."

"Sağ ol."

"Geçmiş olsun."

"Teşekkür ederim. Keşke senin gibi ayakta geçirebilsem."

"İkiniz aynı anda hasta olmayı nasıl başardınız?"

Anthony'nin sorusunun ardından Benedict ile birbirimize baktık. Benedict:

"Sabah Joseph ile  at binmeye çıkmıştım. Dönüşte yağmura yakalandım."

"Ya sen Moody?"

"Sana anlatmak istemiyorum."

"Kendine daha dikkat etmelisin. Kışın hasta olmak..."

"Benimle ilgilenmeyi kes Anthony. Annem bu işi büyük bir zevkle yapıyor."

"Peki."

Sıkıntıyla üfledim ve bıkkınlık dolu sesimle:

"Off bu yatakta kalmak çok sıkıcı. Bale derslerimde iptal oldu. Bayan Cook aylardır burada değildi."

"Bale mi yapıyorsun?"

"Evet. Birçok genç leydi bale yapar. Alice, kuzenlerim ve tonlardaki diğer hanımlar. Elbette herkes fazla beceremez."

"Sahneye çıkmalısın."

"Teşekkürler Benedict ama hayır. Sahneye sonsuz sevgilerimle karşıyım."

"Akrobatlıktan zevk alırdın ama."

"At üstündekinden ve çocuktum. Artık fazla yapmıyorum. Hem ikiniz neden bir anda beni sorgulamaya başladı?"

Bu sefer onlar birbirine baktı. Gülümsedim ve kendimi yastığıma attım. tavanı izleyerek:

"İkinizde çıkın artık. Yarın şu saçma burun akıntısı biterse özgürlüğüme kavuşacağım."

"Hasta ziyareti kısa olur değil mi ağabeyciğim."

"Kesinlikle kardeşim."

İkisi odamdan kaçarken gözlerimi kapattım. Bu yatak kesinlikle sıkıcıydı.

Üç günlük esaretten sonra  özgürlüğüme kavuşmuştum. Bir aylık Bridgerton ailesi ziyareti sona ermişti. Şimdi tüm kır evi gene bana aitti. Ama kışın başında olduğum gibi değildim. Bir şekilde kalbimin yumuşadığını hissediyorum. William ve Anthony ile yaşadığım her şey saçmalık mıydı?

Continue Reading

You'll Also Like

213K 22.2K 35
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
4.7K 344 25
"Seni, senin bile haberin olmayan şeylerden dolayı seviyorum. Sen boşuna saçlarını düzeltiyorsun."
93.9K 4K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
Mahperi By mymoondust

Historical Fiction

54.6K 4.1K 65
Ya biri Hürrem Sultan'ı alt etmeyi başarırsa? "Bakıyorum çabuk pes ettiniz sultanım. Hani siz baş hasekiydiniz? Baş Haseki Mahidevran Sultan." Alayl...