Yıldızın Dileği || Harry Pott...

By jupiterandsatrun

25.8K 1.7K 550

Ashley yıldıza bakarak hafifçe gülümsedi. Ne kadar aptalca olduğunu bilse de o gece gerçekten bütün kalbiyle... More

《CAST》
1|| Yıldızın Dileği
2|| Değişen Tren
3|| Hogwarts'a Giriş
4|| Gryffindor
5|| Kahin Kız
6|| Favori Arayıcım
7|| Güzel Şarkı
8|| Havaya uçan ifrit
9|| Quidditch Maçı
10|| Harry'nin Rüyası
11|| En Derin Yansımalar
12|| Alaycı Kuşlar ve Ceza
13|| Asteria
14|| Vedalarda İyi
15|| Geri Dönüş
16|| Kovuk
17|| Diagon Yolu
18|| Hogwarts Yeniden
19|| Yanlış Tanımak
20|| Belirsiz Davranışlar
22|| Korku
23|| Güncenin Gücü
24|| Kurtarılması Gereken?
25|| Rüyalar ve Kabuslar
Duyuru

21|| Her şey yolunda?

500 44 17
By jupiterandsatrun

Güzel bir başlangıç ve... Eh, okuyup görün.

7. Bölüm: Her Şey Yolunda?

Ashley titrekçe bir nefes verdi. Yaklaşık on dakikadır başında eğilmiş, öğürüyor olduğu tuvaletin sifonunu çekerek ayağa kalktı.

Sabah Büyük Salonda kahvaltı ettikten sonra Profesör McGonagall onu yanına çağırmış, dün onu bulamadığı için Harry ve Ron'la uçan araba kazası cezasını bugün çekeceğini söylemişti.  Biçim Değiştirme sınıfını baştan aşağı temizlemeye göndermişti onu. Sınıfın her bir köşesini hiç sihir kullanmadan silip süpürmek ona pek de zor görünmemişti ilk başlarda, ancak yaklaşık yarım saat sonra anlayabildi o kadar da kolay olmadığını. 

Oda serin ve büyüktü. Ve her taraf pisti, gerçek anlamda pis. Ve en ince ayrıntısına kadar sınıftaki tüm tozları alması gerektiği söylenmişti. Öğrencilerin bıraktığı artıklardan iğrenmemek elde değildi. Ashley kendi kendine bir daha gittiği sınıfları kirletmemek ile ilgili bir söz verdi. Profesör McGonagall bunun iyi bir ceza olacağını düşünmüştü, öyleydi de. En azından Ashley için, temizlikle arasının pek iyi olduğu söylenemezdi.

Orada daha ne kadar oyalandığını hatırlamıyordu. Birdenbire kendini tuvalette bulmuştu, terliydi ve titriyordu. An önce on dakika boyunca kusmuştu, hala midesi bulanıyordu. Şakaklarına saplandan acı başını döndürüyordu.

Tuvalete nasıl geldiğini bilmiyordu. Hatırladığı son şey Biçim Değiştirme sınıfının camlarını siliyor oluşuydu. Sonrasında kendini şimdi, içinde bulunduğu durumda bulmuştu. Çok fazla toz ve temizlik malzemesi kokladığı içinden kendinden geçmiş olduğunu düşündü. Evet, bunun mutlaka bir zararı olmalıydı. Başka bir sebebi olamazdı herhalde, neden olsun ki?

Lavaboda yüzüne biraz soğuk su çarptıktan sonra düşünceli bir halde koridora adımladı. Yorgun hissediyordu ama biraz temiz hava almanın iyi geleceğini düşündü. Havanın güzel olduğu son günlerdeydiler bu yüzden içeride kalmak istemiyordu. Cüppesini koluna asarak ince gömleğinin yakasını biraz gevşetti. Gördüğü en yakın çıkıştan dışarı çıktı. Esen hafif meltem biraz üşütüyordu ama pek de umursamadı. Şatodan uzaklaşarak araziye daldı. Temiz havayı içine çekerek çimlerle kaplı taş basamaklardan aşağı indi, ilerledi, Hogwarts şatosu tamamıyla arkasında kaldı. Hagrid'in kulübesini de arkasında bırakarak iyice uzaklaştı her şeyden. 

Hava güzeldi. Güneş hafif nemli çimenlere vuruyor, etrafı ısıtıyordu ama parçalı bulutlar sayesinde insanı terletmiyor, gözlerini yakmıyordu. Gökyüzü masmaviydi, etrafta neşeyle şakıyan rengarenk kuşlar dolanıyordu.

Ashley bir yerde durup oturmak istediğine karar verdi. Ve neresi olacağını da çok iyi biliyordu.

Karagöl'ün yakınlarındaki yeşil söğütü düşünüyordu. Söğüt ağaçlarını hep sevmişti ve Hogwarts arazisinde bunlardan birkaç tane vardı. Tabii Şamarcı Söğüte yaklaşamazdı, normal ağaçlardan bahsediyordu o. Yanına yaklaştığınızda size saldıranlardan değil. 

Ashley gülümseyerek şatonun sağ yanında kalan yaşlı ağaca doğru ilerledi. Ağacın dallarında kendi aralarında ötüşen kuşlara baktı, ağacın uzun ince dallarının her bir yanındaki yemyeşil yapraklar onlara yuva olmuştu. Kalın gövdesinin dibine oturmak için ilerledi. 

Ama ağaca iyice yaklaştığında, orada bulmayı planlamadığı birini gördü. Afallayarak durdu.

"Merhaba, Ash." Harry gülümseyerek kafasını ona çevirdi.

"Mer... Merhaba." Ashley birini görmeyi planlamıyordu, yalnız olacağını düşünmüştü. Ağacın yanına gelene kadar da orada başka birinin olduğunu fark etmemişti. "Sen, ne yapıyorsun burada?"

Harry, "Sadece biraz temiz hava almanın iyi geleceğini düşünmüştüm." dedi omuzlarını silkerek. "Sana sormalı?"

"Sanırım bende, içerisi çok boğucu." 

"Otursana,"

Harry yanını işaret etti. Ashley geçip oturdu, aynı Harry gibi sırtını ağacın gövdesine yasladı. 

"Güzel, değil mi?"

"Evet," dedi Ashley sanki büyülenmiş gibi. Çimler sandığından daha yumuşaktı ve ağacın kabuğu sırtına batmıyordu. Ağacın açık yeşil yoğun yaprakları onları gölgede bırakıyor ama gökyüzünü görmelerini de engellemiyordu. "Hemde çok."

Harry hafifçe gülümseyerek başını kaldırdı, "Baksana," dedi işaret parmağı ile dalların arasını göstererek. Ashley kafasını parmağının işaret ettiği yere çevirdi. Ama bir şey göremeyince soran gözlerle Harry'ye baktı.

"Kuşları diyordum," Ashley daha dikkatli bakınca yaprakların arasına gizlenmiş kuşları gördü. Seslerini duymak çok kolaydı ama yapraklar yüzünden hayvanların kendileri çok fazla gözükmüyordu. Bu acayipti aslında, çünkü hepsi dikkat çekici renkteydiler; kırmızı, mavi ve sarı.

Harry'nin gösterdiği, arkadaşları arasında güzel bir melodi tutturmuş öten mavi kuşa baktı. Hemen kafalarının üstündeydi. "Ne kadar sevimli,"

"Öyle."

Bir süre öyle oturdular. Ashley etrafını inceledi, ağaçları, çimenleri, kuşları, bulutları ve Harry'yi. Daha çok Harry'yi. 

Ama çocuğun gözleri ondan uzaktı. Kafasını ağacın gövdesine yaslamış yukarı, yaprakların arasından dosdoğru gökyüzüne bakıyordu. Yüzü düşünceliydi.

Ashley onun gibi kafasını çevirdi, baktığı şeye bakmaya çalıştı. Mavi göğün üzerindeki değişik şekilleriyle bulutlar. Onları inceledi, ama yinede Harry'nin niye dakikalarca bu kadar dikkatlice baktığını anlayamadı. Sonunda merakına yenik düşerek sormaya karar verdi. "Harry, sen... Ne yapıyorsun?"

Harry gülümseyerek ona döndü, "Bulutlara baksana," dedi. "Onları inceliyorum."

Ashley kafasını yukarı çevirdi yeniden, hepsi farklı şekillerde olmak üzere göğe dağılmış bembeyaz bulutlara baktı.

"Bir oyun oynamak ister misin?" diye sordu Harry.

"Olur," dedi Ashley. "Ne oyunu?"

"Aslında... Tam olarak bir ismi yok. Ben uydurdum çünkü."

Ashley hafifçe güldü. "Pekala, nasıl oynanıyor bu oyun?"

Harry arkasına yaslandı, "Şimdi, şekilleri görüyor musun?" Ashley başını salladı. "Belki sana saçma gelebilir ama bence hiçbiri tesadüf değil, hepsinin bir anlamı var."

"Saçma gelmedi."

Harry gülümsedi. "Harika, ben... Bir süredir burada oturuyorum ve hepsini inceleyecek yeterli zamanım oldu. Yapmak istediğim şu, sana gösterdiğim bulutlara bakacak, ve sonra onların ne anlama geldiğini bilmeye çalışacaksın. Anlaştık mı?"

"Tamam," dedi Ashley hevesle. "Nereden başlıyoruz?"

"Hmm.." Harry birkaç saniye düşündükten sonra işaret parmağı ile sol taraflarındaki bir bulutu gösterdi. "Bil bakalım, bu bulutun anlamı ne?"

"Hmm..." Ashley bulutu inceledi. Normal bir buluttu işte, neye benzeyebilirdi ki? Düşündü, düşündü...

Aslında inceledikçe anlamaya başlıyordu. Düşündükçe çizgileri anlam kazanıyor, şekiller bir şeyleri andırıyordu.

"Aslında bu bir... Bir geyiğe benziyor! Ve yanında bir çocuk var, elini boynuzlarından birine koymuş. İkisi arkadaş gibi."

Harry heyecanla başını salladı, "Evet! Bildin. Bir geyik ve çocuk. Aslında çocuk ilk geyiği avlamak istemiş, ama bunu yapmamış. Ve ikisi zamanla ayrılmaz bir ikili olmuşlar." Ashley ona gülümsedi. Harry eliyle bir tane daha gösterdi, "Peki şu?"

Ashley Harry'nin gösterdiği bulutları anlattı. Bir timsahın üstündeki yavru aslan, tek boynuzlu ata binen bir prens, elinde kılıcıyla kalkanlara bürünmüş bir kadın savaşçı, oyun oynayan iki bebek, kanatlarını açmış iki kartal, atlara binmiş şövalyelerden oluşan bir ordu, yarış yapan iki çıta ve daha fazlası. Ne kadar süre orada oturduklarını bilmiyorlardı. Güneş yavaş yavaş gökyüzünde yerini değiştiriyor, rüzgar sayesinde yeni bulutlar ortaya çıkıyordu.

"Bu... bir kıza benziyor. Öne eğilmiş, sakin ve huzurlu. Şarkı söylüyor ve..." Ashley Harry'nin hemen yanında, birlikte yere uzanmışlardı. "Ee...?" Harry devam etmesi için işaret verdi. "Ve.. Bir şey çalıyor. Şarkısına eşlik etmesi için..."

"Lir." diye tamamladı Harry. "Şarkısına eşlik etmesi için lir çalıyor."

"Evet." dedi Ashley. "Lir..." Gözlerini kapattı hafifçe. Esinti onu rahatlatırken bedenine ve yüzüne vuran güneş onu ısıtıyordu. Mayıştığını hissediyordu.

O orada uzanırken, Harry yan dönüp ona baktı.

Ashley izlendiğinin farkındaydı, ama buna işaret edecek bir şey yapmadı. Öyle rahattı ki. Oracıkta uyuyabilirdi.

"Ashley..."

"Hmm?"

Ama Harry devam etmedi. Bir şey söylemeden sadece sessizce yattılar, ta ki Ashley gözlerini açıp eliyle gökyüzünde bir yeri gösterene kadar. Oyuna devam etmek istiyordu.

"Bu... İki kişi gibi, biri bir çocuk ve bir kız. İkisi, sanırım eğleniyor gibiler. Doğru mu?"

Harry gösterdiği yere baktı, "Evet, doğru gidiyorsun."

"Sonra... Hmm, arkadaşlar ve mutlu gibiler..."

"Hayır," dedi Harry yüzünü buruşturarak. "Mutlu değiller. Yani en azından çocuk, mutlu değil."

"Ha... Niye ki, ben bir sorun göremedim..." Ashley ilk defa bir şeyi yanlış tahmin etmişti.

"O mutsuz bir çocuk." dedi Harry kararlılıkla.

"Peki ya yanındaki kız?"

"O..." Harry gözlerini kıstı. "Emin değilim. Onun ne düşündüğünü bilmiyorum. Diğer çocuk da bilmiyor, zaten mutsuzluğunun nedeni de bu."

"Nasıl yani? Diğer çocuk niye mutsuz ki?"

"O çocuk... Sanırım o kızdan çok hoşlanıyor." Diyordu Harry, Ashley ona doğru dönerken. "O ondan çok hoşlanıyor ama kızın ne düşündüğünü bilmiyor, reddedilmekten de korkuyor. Bu yüzden çok mutsuz."

"Anladım..." dedi Ashley dalgınca.

Harry yeniden doğruldu. "Sence kız ne düşünüyor?"

Ashley bulutlara baktı, belkide oradan geçen sıradan bir insana sıradan gibi gözükecek iki buluta. "Bence," biraz düşündü. "Kızda onu çok seviyor. Sadece söylemeye çekiniyor."

"Sence sonları nasıl olur, mutlu mu yoksa..."

"Mutlu." diye kesti Ashley onu, doğrularak. "Sonunda birlikte mutlu olacaklar, bundan eminim."

Harry gülümsedi. "Umalım da öyle olsun..." diye mırıldandı kendi kendine. 

Aniden esen rüzgar, zaten dağınık olan saçlarını karıştırdı. Ashley bir titreme hissetti. Harry, "Artık gitmek ister misin, sanırım soğuk olmaya başladı." dedi bunun üzerine.

"Burayı sevmiştim ama..."

"Tekrar yaparız." dedi Harry gülümseyerek, "Bundan emin olabilirsin, bu oyunu seviyorum."

Birlikte şatoya döndüler. Ashley çok mutluydu, sabahki cezası ve sonra olanları unutmuştu. Harry'ye her bakışında gülümsüyor ve ona baktığı her an gülümsemesine karşılık buluyordu. Ama bu onu nasıl mutlu hissettiriyor olsa da ona yapması gereken şeyi daha hatırlatıyordu ve bu kesindi, artık günlükle yüzleşmeliydi.

⚡✨❤️∞ ϟ9¾ ♔⚯△➵♆❾¾

Ekim ayı geldi, okul arazisiyle şatonun üzerini nemli bir soğukla örttü. Günlerce şato pencerelerinde kurşun büyüklüğünde yağmur damlaları trampet çaldı. Gölün su düzeyi yükseldi, çiçek tarhaları çamurlu derelere döndü.

Ashley ellerini mavi saçlarından geçirerek aynada lacivert elbisesini inceledi. Harry, Hermione ve Ron birlikte Kafasız Nick'in Ölüm Günü Partisine giderken o Cadılar Bayramı şölenine gidiyordu. Aslında Harry onuda gelmesi için ikna etmeye çalışmıştı ama şölene gitmeyi tercih etmişti o, kitapta okumadığı şeyleri görmek daha heyecan vericiydi. Ölüm Günü Partisinde ne olacağını biliyordu zaten.

Elbisesinin askısını düzeltirken, Kesin üşütürüm, diye düşündü kendi kendine. Zaten iyi olduğu da yoktu.

Sürekli halsizdi. Geceleri uykusuz geçiriyor, midesine de doğru düzgün bir şey almıyordu. Aldıysa da çok geçmeden çıkarıyordu zaten. Bu durumunu ilk fark eden Hermione, onun üstüne gelen Harry ve Ron'un sorularını da soğuk algınlığı diyerek geçiştiriyordu hızla.

Aslında olan şeyi ise kendisinden bile saklıyordu. Gerçeği reddetiyordu hep. İnanmak istemiyordu buna. Yanılıyor olmalıyım, diye düşünüyordu.

Tom Riddle'ın Günlüğünü sandığının dibinden çıkarmıştı birkaç hafta önce. Sonra gerisin geri sokmuştu. Üstüne de yığabildiği kadar eşya yığarak sandığı kitlemişti.

Defterin soğuk derisine dokunur dokunmaz bir ürperme geçti bedenine. Hiçbir şey yazmamıştı şimdiye kadar, ama defterdeki büyünün daha aklından geçirir geçirmez etrafını sardığını hissedebiliyordu. Ashley her ne kadar ele geçirildiğini, bilmeden etki altına girdiğini hissedebilsede korkuyor, reddediyordu ve böyle teselli ediyordu kendini, hiçbir şey yazmadın, seni kontrol etmesi imkansız. Seni tanımıyor bile, seni etkisi altına almaz. Her şey iyi, herkes güvende. Sorun yok. Daha sonra ilgileneceğim ve o zamana kadar hiçbir şey olmayacak. Her şey yolunda.

Günce hala sandığının en dibinde saklıydı. Sandığı da yatağının atlında, kilitli. Korkacak bir şey yok. Hadi ama! Cadılar Bayramı, biraz neşeli ol. Her şey yolunda.

Merdivenlerde üçlüyle vedalaştıktan sonra neşe içinde büyük salona yürüdü. Yalnızdı ama yine de mutluydu. İçerisi muhteşemdi. Havada canlı simsiyah yarasalar uçuşuyordu, kara bulutlar gibi masaların üstünde kanat çırpıyorlardı. Hagrid'in yetiştirdiği balkabaklarının içi oyulmuş, mumlarla doldurulmuştu. İçine üç kişinin sığabileceği muazzam büyüklükteydiler. Her bina için ayrı masalar yoktu, bir büyük masaya tüm öğrenciler birlikte oturmuştu. Altın tabaklardaki binbir çeşit yemeklerden yükselen leziz kokular akıl almaz derecede güzeldi. Etrafa büyük bir neşe ve mutluluk hakimdi, yüce masadaki en huysuz Profesörlerin bile yüzü gülüyordu.

Geçen sene bugünü hatırladı Ashley. Tuhaftı, diye düşündü. Harry ve Ron'la kızlar tuvaletine Hermione'yi kurtarmaya gitmişti, buraya kadar her şey normaldi. Tabii sonrasında olanlar dışında. Ashley birden koca ifriti havaya uçurtup yere çarpmış, bayılmasını sağlamıştı. En tuhafı, bunu asasını kullanmadan yapmıştı, nasıl yaptığını bile bilmiyordu. Bunun ne olduğunu uzun süre anlayamamıştı, hala bildiği söylenemezdi gerçi. Birinci senesinin sonunda Asteria denen kadından isminin 'sis' olduğunu öğrenmişti, o kadar. Asteria ona bunu kontrol etmesi gerektiğini söylemişti, ama daha Ashley ne olduğunu doğru düzgün anlayamamıştı. Bu konuda kafası çok karışıktı ve ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

"Gerçekten çok rica ederim."

Aniden tam arkasından gelen alaycı ses ile irkildi. Arkasını döndüğünde ise siyah cüppesinin içindeki Draco'yu gördü. Sarı saçlarını bugün her zamankinden fazla taramış gibiydi. Gözlerinde alaycılık okunuyordu, her zamanki gibi.

"Ha...?" Koridorda kendinden geçtiği günden bahsettiğini anladı Ashley, Madam Pomfrey onu Hastane Kanadına onun getirdiğini söylemişti.

"Ha ha, evet."

Ama Ashley çok çabuk geçti savunmaya, "O Hermione'ye söylediğin iğrenç şeylerden sonra mı? Ha!" Arkasını dönerek yürümeye başladı, sinirleri tepesine çıkmıştı yine.

Ama Draco peşinden geliyordu, "Bak." dedi onu durdurarak.

"Ben Potter ve Weasley'den gerçek anlamda nefret ediyorum."

Hermione'yi saymamıştı bile.

"Ama sanırım küçük bir şeyde yanıldım. Sen onlardan daha beter değilsin," Ashley şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı, Draco'nun aralarını düzeltmeye çalışmasını beklemiyordu. Gerçi bu nasıl bir 'ara düzeltme' yöntemiydi zaten?

"Tabii hala ben demiyorum ki 'arkadaş' olalım." Draco sanki bu imkansız bir şeymiş gibi yüzünü buruşturdu. "Hala tipik bir Gryffindor'sun. Sadece, daha dayanılır gibisin, diğerlerini göz önünde bulundurduğunda o kadar da kötü değilsin sen."

"Bu bir özür dileme şekli mi?" Alayla güldü Ashley.

"Bak," Draco bir nefes aldı. "Sanırım insan olduğumdandır, benim de bir vicdanım var! Ve lanet şey beni rahat bırakmıyor, tamam mı?!"

"Yani sadece vicdan azabı yüzünden mi benimle konuşuyorsun?!" Ashley'nin sinirleri bozuluyordu.

"Hayır. Off." Draco gözlerini devirdi. "Bak, Grace. Seninle konuşmaya çalışıyorum. Hayır, vicdan azabı yüzünden değil. Eğer gerçekten çok duymak istiyorsan," Draco derin nefes aldı. "Özür dilerim."

Ashley tepki vermedi.

"Bak, dediğim gibi. Sen diğer Gryffindor'lar gibi değilsin. Ve ben... Diğerlerine olduğu gibi senden o kadar nefret etmek istemiyorum." Yüz ifadesiyle birlikte ses tonuda daha yumuşaktı şimdi. "Bak, onlara karşı daha iyi davranmayacağımı sana şimdiden söylüyorum. Her zamanki gibi olacağım ancak bilmediğim bir saçma bir nedenden dolayı sana öyle davranmak istemiyorum, bu beni... Hoş hissettirmiyor. Kendimi nasıl ifade edebilirim bilmiyorum ama..."

Gerçekten kendini nasıl ifade edebileceğini bilmiyor gibiydi. Ashley, genelde böyle konuşmalar yapmadığını, bu yüzden nasıl yapılacağını da bilmediğini görüyordu. Bu yanlarını hiç görmemişti ve bu yüzden aslında 'bu' yanlarının hiç var olmadığını düşünüyordu. Aslında herkesinki gibi Draco'nun da vardı 'bu' yanları. Sadece kimseye göstermiyordu. Eh, gösterdiği zaman ise bocalıyordu böyle. Daha önce yapmadığı bir şeyi yaparken herkes zorlanırdı. Ashley kendini tuhaf hissetti, ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu, çocuk neden yapıyordu ki bunu?

"Sadece, sanırım her şeyi unutabiliriz. Ben sana hiçbir şey söylemedim, sen bana hiçbir şey söylemedin. Birbirimizi ilk defa görüyoruz, ha?"

Ashley 'Draco' ve 'yeniden başlamak' kavramları zihninde dolaşırken birkaç saniye kararsız kaldı. Draco'nun onu merakla izlediğini görebiliyordu. Bu bir teklif miydi yani? Eğer öyleyse, Ashley bunu kabul etmeye karar verdi. Daha geçen gün onu çözmek istediğini söylememiş miydi?

Boğazını temizledi, "Benim adım Ashley Grace," elini uzattı.

Draco uzatılan ele baktı birkaç saniye, öne çıktı sonra. "Malfoy, Draco Malfoy."

"İsminden önce soyismini söylemek biraz egoistçe değil mi?" Ashley yüzünü buruşturdu. "Baştan alalım bence."

"Hıh," Draco bir şey demeden önden yürüdü, ilerleyip masaya oturdu. Ashley kaşlarını çatsa da onu takip etti.

Evet, gerçekten mükemmel bir 'yeni başlangıç' yapmışlardı.

Ama daha sonrası öyle olmadı. Aralarında yine de küçük bir gerginlik olsa da şölen boyu -ikiside buna inanamıyordu ama- cidden arkadaşça davrandılar. O gece çok güzeldi. Herkesin keyfi oldukça yerindeydi. Ashley Draco'nun yaptığı şakaları dinlerken gülmüş, ve hatta ekleme bile yapmıştı. Tıka basa yemişlerdi. Ashley kesinlikle partiye katılmaktan memnundu. Draco ile vakit geçirebildiği için çok mutluydu. Kalbi tamir olmuş gibiydi, artık ona karşı o kadar kızgın hissetmiyordu. Yeni bir başlangıç yapmak harikaydı, bunun sadece bu geceye mi özel olacağını merak etti. Her ne kadar aralarında belli bir mesafe olsa da birbirlerine çok daha farklı davranmışlardı, çok daha iyi. Ashley bundan memnundu. Draco Malfoy'u en başından tanımak istiyordu. Ve bu gece bununla ilgili büyük bir adım atmıştı.

Kendini çok iyi hissediyordu. Aslında, Harry, Hermione ve Ron'un yokluğunu hiç hissetmemişti. Bu gece yeni tanıştığı arkadaşıyla konuşurken yaşamının geri kalanını unutmuş gibiydi. Mutluydu. Dans eden iskeletleri izlerken kafasındaki tüm sorular uçup gitmiş gibiydi. Endişeleri bu geceye özel yok olmuştu.

Ama bir saatten biraz fazla zaman geçtiğinde başında aptal bir ağrı oluşmaya başladı. Yediği tüm o çikolatalı pastaların midesinde yüzdüğünü hissedebiliyordu. Midesi bulanıyordu, tatlıyı gereğinden fazla kaçırdığını düşündü. Aniden üzerine çöken halsizlikle başa çıkmak her geçen an daha da zorlaşıyordu. Masadan yavaşça ayağa kalktığında Draco'nun soran gözlerle ona baktığını gördü.

"Grace, sen iyi misin?" diye sordu merakla.

Ashley başını salladı, ancak bu sadece daha fazla baş dönmesine neden oldu.

"İyiyim," dedi sesini sabit tutmaya çalışarak. "Sadece tuvalete gitmem gerek."

O da başını salladığında Büyük Salon'dan çıkmak için adımladı. Orkestranın tatlı müziğini geride bırakırken omuzlarına bir ağırlığın bindiğini hissediyordu. Yavaş yavaş görüşü bulanıklaşmaya başlamıştı. Adımlarının onu nereye götürdüğünü kontrol edemez oldu bilincini kaybetmeden hemen önce.

⚡✨❤️∞ ϟ9¾ ♔⚯△➵♆❾¾

Etrafta ürpertici bir sessizlik vardı. Ashley huzursuzluk içinde göz kapaklarını araladı. Sanki iki yandan şiş geçiriliyor gibi bir ağrı vardı kafasında. Gözleri yanarken tüm vücudunun sızladığını hissediyordu. Etrafına küçük bir bakış atması nerede olduğunu anlayabilmesi için yeterli oldu; yatakhane.

Dün gecenin anıları zihnine hücum ederken hızla doğruldu. Etrafta kimse yoktu ve hala elbisesinin içindeydi. Beyni alarm haline geçerken oturduğu yerde irkilerek dikleşti.

Parmak uçlarında kurumuş kırmızılıklar ve ayak ucunda Tom Riddle'ın günlüğü duruyordu. Tüm kanıtlarla birlikte kafasında şimşekler çakarken korkunç gerçekler yüzüne çarptı.

Sırlar Odası açıldı.

Titrekçe bir nefes verdi, ve bunu ben yaptım.

Continue Reading

You'll Also Like

29.2K 2.9K 15
17 Ağustos sabah saat on birde Peter Parker ve Eliane Stewart, farklı şehirlerde farklı hastanelere kaldırılmıştı. ✨@kahvekola 'ya ithafen. Tıkanıp k...
75.2K 5.6K 37
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
38.8K 2.7K 64
Yıllar önce yazılmış bir kurgudur daha iyi versiyonunu okumak için hesabıma bakıp A Little Help adlı versiyonu okuyabilirsiniz. Bütün bunlar kafanın...
79K 6.2K 200
Wattpad'deki kurgu olmayan Marvel kitaplarını aklınıza getirin. Hepsi belli bir konsept içerisinde insanlara eğlendirip bilgilendirmeyi amaçlayan değ...