ALHAYA

By ecekarttal

403K 21.4K 5.7K

"Ne bağırıp duruyorsun? Konağı ayağa kaldırdın!" Karşımda dikilen adama yumruğumu gerçirmemek için içimde ve... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
İnstagram
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
:)

Bölüm 19

12.5K 684 209
By ecekarttal

Selamünaleyküm.

Süpraaayyyzz shdnchsjcj

Ben geldim, erken geldim.

Buyurun, keyifli okumalar.

🌾Yüzyüzeyken Konuşuruz
|Sen Varsın Diye|
________________________________________

"Filan kişi senin hakkında kötü konuşuyor!" Dedikleri zaman de ki,
"Kendi defteridir, dilediğini yazar..."

Duygular yani sevinç, hüzün, şaşkınlık, kızgınlık, birer yansıma zannımca. Yani hepsi yaşanan olayı doğallıkla ortaya koyan etmenler.

Bence bir varlığın içerisinde bulunduğu olayda doğru söyleyip söylemediğini gözleri ve verdiği tepkilerden anlarız. Sözler yanıltıcıdır çoğu zaman. Belki zorunlu, belki değil. İnsanoğlunun içindeki yalan makinesi istemsizce çalışır bazen. Pişman olacağını bile bile, kendisini zora sokacağını bile bile.

İşte duygu ve tepki dediğimiz doğallıklar bu zamanlarda ortaya çıkar genelde. Sevinirsin, tepki olarak gözyaşı akıtırsın kezâ üzülünce veya kızıncada.

Heyecanlanırsın, bir yandan korkarsın. Gözbebeklerin büyür belki. Kalbin, göğsüne sığamayacakmışcasına atar. Ellerin titrer, kızarırsın.

Bunların hepsi aslında birer kanıttır. Bazen, istemezsin böyle olmasını ama hayat senin istediklerin doğrultusunda ne zamana kadar ilerleyebilir? Mutlaka yapmakta zorunda kalacağın şeyler olacaktır. İşte bu anlarda, hayat bakımından kötü bir oyuncuysan, her hareketin seni ele verir.

Yani insanı insan yapan duygu ve tepki iken, bunları ortaya koyan da kişinin hâl ve hareketleridir.

Ben Zühre Güray. Bugün duygusal mânâda bir yaşıma daha girmiştim. Ben bile evlendiğimi yaklaşık on saat önce öğrenmişken, nereden yayıldığını bilmediğim bir şekilde bütün mahalle şu an beni ve evlenecek olduğum adamı konuşuyordu.

Üstelik bilmeden etmeden, sanki beni tanımıyorlarmış gibi ileri geri yalanlar döndürüyorlardı ortada.

Neymiş, bu kadar hızlı evlenmemin bir nedeni olmalıymış...

Senelerdir oturduğum yerdeki insanların bu şekilde ithamlar yapması beni yeterince üzerken, bir de dedikoduyu, yalan ve iftirayı nasıl sevmediğimi bilirken, yan yana veyahut camdan cama benim lafımı yapmaktan çekinmiyorlardı.

Umrumda mıydı? Asla.

Görmezden gelmek, senelerdir ailem yerine koyduğum bu insanları umursamamak şu an benim için en iyi olacak şeydi.

Kavgaya, gürültüye başvurmak, değmeyecek insanlar için büyük zaman kaybıydı.

Ancak maalesef ne gerçek ailemin ne de dostlarımın benim gibi düşünmedikleri aşikârdı.

Üzüldüğümü düşünerek, harekete geçmeye çalışsalar da onları durduruyordum. Gerçekten değmezdi.

"Lütfen, lütfen muhattap olmayın şu insanlarla! Hadi yetişmemiz gereken bir uçak var."

Bütün aile, Erkan ve Abdullah amcalar da dâhil olmak üzere bizim salonda oturuyorlar, mahallelinin bu hoş olmayan davranışlarını konuşuyorlardı. Artık öyle bir düzeye gelmiştim ki, ne mahalleli ne de başka biri umrumdaydı. Beni yıllarca kızım diye seven ancak kısa sürede evlendiğimi duyunca bana utanmadan iğrenç ithamlarda bulunan insanlarla daha fazla konuşma içerisine girmek istemiyordum.

Annem, "Kızım üzülüyorsun ama. Böyle sen içli içli bakınca bende mahvoluyorum." Diyince yanına adımlayıp ellerini tuttum.

"Bak hiç biri umrumda değil anne. Bunca yıl beni tanıyamamışlarsa dahasına da lüzum yok! Sen terbiyeni bozma, onların seviyesine de inme. Rabbim, bizi bununla da imtihan ediyor ve emin ol, ben onlar yüzünden şu dünyada O'nun rızası için çalıştığım dakikaları heba etmek katiyen istemiyorum. Sen de etme! Gerçek er ya da geç iftiracıların yüzüne çarpar meraklanma sen."

Annemin ellerini tutmaya devam ederken, ev halkına döndüm. Hepsi bize bakıyorlardı. Gülümsedim, "Sizde dert etmeyin. Üzüldüm ama geçecek. Bir daha komşu kavramına sığan insanlara bu kadar güvenmememiz gerektiğini anladık işte fena mı? Hadi hazırlanın üç saat sonra uçak kalkacak." Diyerek Zeynep'in kolundan tuttuğum gibi odama çekiştirdim. Diğerleri de arkamızdan geliyorlardı.

Sabah erken saatlerde kahvaltı yapıp beyleri galeriye göndermiştik. Ağabeyim arabasını bize bırakmış, Alkan'ların arabasıyla gitmişti. Sonrasında bizde, hızlıca ortalığı toparlayarak kızlarla dışarı çıkmıştık.

Gölcük, bir kaç türbe ziyareti ve arabayla cadde turundan sonra eve gelmiştik. Eğlenceli geçen onca saatin ardından daha arabayı park edip, inmemle bütün mutluluğum yüzüme çarpmış, bir bulut gibi uçup gitmişti.

Bütün komşular bana bakıp yanındakiyle dedikodu hâlinde konuşurken çetenin başı Mukaddes Teyze soluğu yanımda almıştı. "Kız Zühre. Apar topar evleniyormuşsun? Vallahi hiç beklemezdim senden. Demek ki oralarda hocalığın pek bir zayıf kalmış!"

Sinirin saniye saniye yüzüme işlemesiyle kısa bir an bağırıp çağırmak, bu karşımdaki kadının bütün foyasını ortaya dökmek istemiştim. Şeytan kanıma girmeye çalışıp, bunu yapmamı deli gibi bağırsa da, ben böyle biri değildim. Hiç bir zaman olmamıştım.

Sadece, "İyi. Sende her başın sıkışınca bu hocalığı zayıflayan kadını aramazsın Mukaddes Hanım." Demiş ve yanından ayrılmıştım.

Arkamdan konuşmaya devam etse de umursamadan kızlarla eve girmiştim.

Ev halkı bunu öğrendiğinde başta ağabeyim ve Alkan olmak üzere çok sinirlenmişlerdi. Alkan, sinirle kapıya yürüdüğünde ise onun önüne geçerek, dokunmadan durdurmuş kendisini yormaması için yaklaşık yarım saat dil dökmüştüm.

Şimdi ise saat 16.02'yi gösteriyordu. Yedide, Ankara'da kalacak olan uçağa geç kalmamak için hızlıca, kızları da arkamdan çekiştirerek odama girdim.

Burnuma dolan koku bir kaç saniye duraksamama sebep oldu. Buram buram toprak kokusuyla bezenmiş odamda gezindi gözlerim. Alkan'ın kokusuydu bu...

Bütün sinir stresim vücudumu terk ediyordu. Yanımda değilken bile nasıl başarıyordu bunu anlayamıyordum. Sadece odama sinen kokusuyla böyle oluyorsam Allah bilir sarılınca ne olacaktı. Gülümseyerek başımı sağa sola salladım. Rabbim, bana yardım etsindi.

Derin derin nefeslenerek daha çok çektim içime bu şahane kokuyu. Bu sırada sinsi sırıtışlarıyla beni izleyen dört kadını çoktan unutmuştum. Ta ki Asel'in, "Bende Allah'ım bende koca istiyom!" Diye mızırdanmasını duyana kadar.

Silkinerek kendime geldim. Yanaklarım yanmaya başlayınca ayaklarımı harekete geçirip, gelirken getirdiğim çantamı dolabımdan çıkardım.

"Oy oy oy utanırmış da!"

Asya Abla yanıma gelerek yanaklarımı sıkmaya başlayınca, ellerinden kaçmaya çalıştım. Sonuç olarak da yatağa düştüm. Şimdi kokuyu daha derinden alıyordum. Tepinerek kurtulmaya çalıştım ancak ona kalmadan Hüma'da bebek sever gibi bana yanaşmaya başladı. "Sen büyüdün de kocaya mı gidiyon? Oyş oyş!"

Asel'in kahkahaları kulaklarıma ulaştı. "Abacık gubacık. Hanimiş de hanimiş."

Daha fazla dayanamayarak bende gülmeye başladım. Zeynep sırıtarak bu anları kameraya almaya başlamıştı.

"Yaa, bırakın beni!" Diye söylensem de dinlemeden devam ettiler. Bir süre sonra belimde hissettiğim ellerle küçük bir çığlık attım. "Hayır hayır! Tikime dokunma!"

Kahkahaları yükselirken, ben onların ellerini telaşla ittiriyordum. Gülmekten gözlerimden yaş gelmeye başlayınca durup beni serbest bıraktılar.

"Ayh ölüyorum sandım!" Diyerek nefeslendim. Hayatımda çok fazla deli insan vardı.

Bunu beni neşelendirmek için yaptıklarını biliyordum. Arabadan inerken yanımdaydılar ve her şeyi duymuş, üzüldüğüme de saniye saniye şahit olmuşlardı. Ne kadar boşverin desem de düşen yüzüm fark edilmiş ki böyle bir yola başvurmuştu. Her zamanki gibi yine başarılı olmuşlardı.

"Varlığınıza bin şükür!" Diyerek ayaklandım. Hepsinin yüzünde olan sinsi gülümseme, hoş bir tebessüme döndü. Asya Abla, "Sen iyi ol ki, biz de iyi olalım güzelliğim." Diyerek bana sarıldı.

Gülümsedim. Sarılmasına tüm içtenliğimle karşılık verdim. Ablam yok diye üzülürdüm her zaman. Artık böyle bir kaygım kalmamıştı.

Kızlar da yanımıza toplaşıp etrafımıza sarıldı. Bulunduğunuz pozisyona gülesim geldi. Biz Asya Ablayla sarılırken, Asel, Hüma ve Zeynep etrafımızı sarmışlardı. Beşimizden de ufak kıkırtılar çıktı.

Biraz sonra, "Şimdi kaçıracağız uçağı." Diyerek ayrıldı Asya Abla. "Hadi al eşyalarını, bizimkiler seslenir az sonra."

Başımı sallayarak onu onayladım. Çıkardığım çantama, dolabımda kalan sayılı kıyafetleri koyup, sadece bir kaç tane çok giymediğim elbiselerimi bıraktım. Aynı şekilde, başörtülerimi de koyarak, Mardin'de ihtiyacım olacak kitapları bez bir çantaya yerleştirdim. Ufak tefek takılarımı da alınca hazırdım.

Çantamın fermuarını çekip doğruldum. Asel ve Hüma dolu gözlerle bakıyorlardı. Burukça gülümsedim. Bu iki deli bugün gelemiyorlardı. Okulları olduğu için, iki hafta sonra, düğüne geleceklerdi.

Asel dudaklarını bükerek, "Şimdi biz senin dini nikâhını göremeyecek miyiz?" Diye sordu.

Asya Ablanın kıkırtısı duyuldu. "Merak etme bebeğim. Bol bol video ve fotoğraf çekip size atacağız. Orda olmuş gibi olacaksınız yani merak etmeyin." Diyerek kolunu Zeynep'in omzuna attı.

Asel de birden neşelenerek, "İşte feraset be kadın!" Dedi ve alkışlamaya başladı. Kıkırtılarımız yeniden yükselirken Hüma, "Yine de orda olmak gibi olmayacak... Neyse, bizde acısını düğünde çıkarırız." Diyerek bana sarıldı.

Az biraz daha debelenip nihayet odadan çıktık. Yüzümdeki gülümseme ile çantalarımı portmantoya bırakıp salona girdiğimde suskun ev ahalisi kaşlarımı çatmama neden oldu. Kezâ Alkan ve ağabeyimin içerde olmayışı da buna etkendi.

Aklıma gelen ihtimalle gözlerimi kapattım. Hayır, mahalleliye laf ediyor olamazlardı.

"Ağabeyimler nerde?" Diye sordum emin olmak için. Ancak gerek görmemem lazımdı. Kaç senedir bilmiyor muydum kardeşimi? Alkan'ında rahat duracağı yoktu elbette.

O kadar da laf dökmüştüm iyi mi?

"Kızım.."

"Dışarıdalar değil mi?" Der demez hızla kapıya atıldım. Bir yandan söylenmeye devam ediyordum. "O kadar dedim değil mi yapmayın diye! Of of."

Merdivenleri inerken hâlâ laf ediyordum. "Ne yapacağım ben sizinle? Birini bunca yıl çektim, diğeriyle evleniyorum Allah'ım sabır!"

Dış kapıyı kendime çekip hızla dışarıya çıkmıştım ki ağabeyimle çarpıştık. Düşmeyeyim diye kollarımı tutarken, "Yavaş." Diye mırıldandı.

Kafamı kaldırıp onda ve arkasındaki müstakbel kocamda gezdirdim gözlerimi. İkisi de bana bakarken kaşlarımı çatarak, "Ben size ne dedim?" Diyerek sağ elimi belime yerleştirdim.

Alkan çatık kaşlarını düzeltti. "Ne dedin?" Diye anlamazca sordu. Ağabeyimde ona destek çıkarak başını sağa sola sallarken sırıtmaya başlamıştı.

Bunlar ne ara bu kadar iyi anlaşmıştı be?

Başımı eğip, sol elimi yüzüme kapattım. "Yapmayın, konuşmayın boşuna demedim mi? Neden dinlemiyorsunuz?" Diye bıkkınlıkla soludum.

Gözlerim ikisinin arasında gidip geldi. Ağabeyim yüzünü normal hâle gelirip kollarımdaki ellerini yüzüme çıkarttı. Yanağımı okşarken, "Bir şey yapmadık ağabeycim. Alkan'la birlikte bir kaç kişiyi nazikçe uyardık sadece." Dedi.

Nazikçe?

Evet kesinlikle.

Hırsla ellerini ittirdim. "Ben kime ne anlatıyorum ki! İki deli bir araya gelmiş, bana da imtihan olarak gönderilmiş! Biri ağabeyim biri müstakbel kocam!"

İkisi de gülmeye başlayınca iyice sinirlendim. "Hem siz ne ara bu kadar iyi anlaştınız? Daha dün yumruk çakıyordunuz birbirinize."

Alkan duraksadı. Gülümsemesini alaylı bir hâle getirip, eliyle ağabeyimin omzuna vurdu. "O bir kereliğe mahsustu. Ağabey diye sesimi çıkarmadım. Bir daha izin vermem." Diyerek göz kırptı.

Bana bir şey oluyor dostlar...

O nasıl gülmekti vicdansız!

Ben kendi kendime, belli etmemeye çalışarak erirken, ağabeyimin yüzü düştü. Alkan'a ters bir bakış atarak omzundaki eli indirdi. Sonra başını geriye atarak gökyüzüne baktı. "Allah'ım ben hangi akıl mantıkla he dedim bu adama?" Diye söylenince Alkan keyiflice gülerek, bana göz kırptı.

Ayh.

Ölümüm bu adam yüzünden olacaktı...

Dakikalar birbirini kovalarken nihayet Ankara'ya gitmek için eşyaları arabalara yerleştirmiştik. Şu andan itibaren benim için duygusal anlar başlamıştı. Evimden ayrılıyordum...

Artık evli olacaktım ve her kafam estiğinde gelemeyecektim. Belki uzun bir süre buraya adımımı atamayacaktım. Ailemi, dostlarımı göremeyecektim.

İstesem Alkan'ın hayır diyeceğini düşünmüyordum ama az buçuk bir yolu yoktu Mardin'in. Ayrıca benim işim olsun onun işi olsun vakit de olmayacaktı.

Dolan gözlerimi kıpraştırdım. Hüma çoktan hıçkırmaya başlamıştı. Asel akan yaşlarını silerken, Hüma'yı dürtüyor, ağlamamasını söylüyordu.

Hayriye Teyzenin sesini duyunca ona döndüm. Hamile olduğundan olsa gerek herkesten çok o ağlıyordu. Yaşlarım arka arkaya düşmeye başladı. Kendimi tutamayarak hıçkırdım.

Alkan'ın çatık kaşlı bakışları anında yüzümü buldu. Bir süre izledi beni. Bakıyordu ama sanki içimi görmek istiyor gibiydi. Biraz sonra, ağlayan hâlimi daha fazla görmesini istemediğimden arkamı dönerek gözlerimi kapattım.

Sert nefesini işittim. Kendisini sıktığını belli eden bir ses tonuyla, "Ağlamayın! Bir iki haftaya tekrar buluşacaksınız zaten. Hadi vedalaşın, yetişemeyeceğiz yoksa." Dedi. Herkes onu onaylayınca, Erkan ve Abdullah Amcayla tokalaşıp, kızlara baş selamı verdi. Onun ardından bende bütün hanımlara tek tek sarıldım.

Her ne kadar kendimi tutmaya çalışsam da yapamıyordum işte.

Kolay mıydı doğduğum büyüdüğüm evden, ailem yerine koyduğum insanlardan ayrılmak?

Kızlardan ayrılınca iç çekişlerim arttı. Asel ağlamaktan konuşamıyordu. Hüma ondan da kötü durumdaydı. Bizim ayrılamayacağımızı anlayan ağabeyim, beni kolumdan tutarak arabaya oturttu ve kapıyı yüzüme kapattı.

Ellerimi yüzüme kapatıp kendime gelmeye çalıştım. Bu sırada Asya Abla sağıma, Zeynep'de soluma oturmuştu.

Alkan'lar Ankara'da uçaktan inince yedi kişilik jeep tarzı bir araç kiralamışlar, buraya da onunla gelmişlerdi. Zeynep'in büyük ısrarı üzerine ben ve doğal olarak ağabeyim bu araca geçmiş, babamın isteği üzerine de Serdar Amca ve Berfin Teyze bizim arabaya geçmişlerdi.

Asya Abla, "Ağlama güzelliğim. Gelecekler yakın zamanda." Diyerek gözlerimi sildi. Onun da gözleri dolu doluydu. Benden önce onlar herkesle vedalaşmışlardı. En sona ben kalmıştım zira en zor ve uzun da benimki olmuştu.

Ses etmeden omzuna yaslanarak yüzümü boynuna sakladım. Bir eli anında başımı giderken diğer elini sarılır gibi yaparak omzuma koymuştu. Hıçkırıklarım dindi, sadece iç çekişlerim kaldı. Uyku yavaş yavaş beynimi ele geçirmeye başladığında ellerimde bir baskı hissettim.

Yabancı ellerle istemsizce kasılmıştım. Başımı kaldırmadan, Asya Ablanın saçlarından görebildiğim kadar baktım. Dokunanın Zeynep olduğunu görünce rahatlayarak yeniden gözlerimi kapattım.

"Sakinleşti mi?"

"Evet, daha iyi. Uyudu uyuyacak."

"Tamam, dinlensin biraz."

En son hissettiğim şey, arabanın çalışarak yola koyulmasıydı.

**

Pazartesi sabahı;

"Zöhre! Gızım Alkan Beyimlen evleniyormuşun. Gız nası sevindim nası sevindim bi bilsen!"

"Aboğ evlenecekler denildiydi, doğru muymuş?!"

"He ya, bugün nikâh gıyacaklarmış!"

"İki haftaya da düğünü edek diyorlarmış doğru mudur Berfin Hanımım?"

Bıkkınlıkla bir nefes verip, elimi yüzüme kapattım. Daha buraya geleli ne kadar olmuştu ki, nasıl bu kadar hızlı yayılabilirdi anlamıyordum.

Berfin Teyze hâlime acımış olacak ki, "Gızım siz eşyalarınızı toplayın, ben hallederim." Diyerek Zeynep'i ve annemi de bana doğru ittirdi. Ardından kurstaki hanımlara dönerek tüm soruları tek tek cevaplamaya koyuldu.

Dün akşam geç saatlerde Mardin'e ayak basmıştık. Bolu'dan ayrılmak bu sefer benim için zor olsa da burayı özlediğimi hissetmiştim.

Her ne kadar başta Serdar Amca olmak üzere herkes konağa gelmemizi, orda kalmamızı isteseler de babam beni va Alkan'ı ima ederek, bunu reddetmişti. Ağabeyim ve annemde ona katıldıklarını belli edince kimse ses etmemişti. İlk konağa gidip Bektaş Dede ve Sultan Nenenin elini öptükten sonra eve geçmiştik.

Sultan Nene ise dün gece beni büyük şaşırtmıştı. Konağın salonuna gireceğimiz sıra Zeynep gülerek, "Biraz burda bekler misiniz? Neneme bir oyun oynayacağım, lütfeen." Diyince bizde ona uymuşuk. Annem, babam, ağabeyim ve ben salon kapısının önünde beklerken Karabey ailesi içeriye girmişti.

Anında Sultan Nenenin, "Bağa Zöhre'yi aldık deyin!" Dediğini işitince sesim çıkmasın diye elimi ağzıma kapatıp beklemiştim. Sonrasında Zeynep, muhteşem bir performans sergilemişti. "Alamadık nene! Senin bu torunun eve bodoslama dalınca Ahmet Amca, 'ölürüm de vermem kızımı böyle adama.' dedi! Sen başka gelin adaylarına bak bence yavaştan."

Sonrası ise... Sultan Nenenin bağırışlarıydı.

"Ne dersin sen Zeynep! Hele bu dünki bebe mi dellenmiş! Şinci ben bi delirtirim ki onu... Başka hanımı röyanda gör sen Alkan Ağa! De get, Zöhre'yi gelin getirmeden bu konağa adımını atma!"

"Ee vermediler nene! Ne yapayım?"

"Get gapısında yat! Sevmesen laf etmem amma gördük dünya gaç bucak!"

Daha da dayanamadan içeriye girmiş onu bir güzel mıncırmıştım.

Tabi şaşkınlıkları ve ardından Zeynep ve Alkan'a ettikleri laflarla yeniden kahkahalara boğulmuştuk.

Şimdi ise kurstaydık. Kur'an'larımızı okumuş, meâli üzerine konuşmuş ve akabinde de sohbet etmiştik. Ancak sabahtan beri hanımların bir karın ağrıları olduğu belliydi ki sonunda da anlamıştık sebebini.

Maşallah yani, heralde evleneceğimi en son ben öğrenmiştim!

Başımı sağa sola sallayıp, derin bir nefes verdim. Siyah bez çantama eşyalarımı koyup masamın üzerini düzenlerken Asya Abla, Zeynep'le birlikte kurstaki kızların sorularına cevap veriyordu. Annem de Berfin Teyzenin yanındaydı.

Çantamı masanın üzerine koyup saatime baktım. 12.47'yi gösteriyordu. Az sonra hanımlar dağılacak, Alkan'da bizi almaya gelecekti.

Bu sabah, havaların soğuk olması ve Sultan Nenenin pek yürüyememesinden dolayı onu arabayla getirince bize, "Sizi bir yere götüreceğim, çıkışa gelirim." dese de nereye olduğunu söylememişti. Açıkcası bende ders boyu bunu düşünmekten geri kalamamıştım.

"Ablacım, hayırlı olsun."

Berçem'in yanıma gelip sarılmasıyla kendime gelerek ona karşılık verdim.  "Teşekkür ederim canım." Dedim ve yanaklarını sıktım.

O gülüp elimden kaçınca, bende güldüm. Diger kızlarda bizi izlerken, Asmin yalandan burnunu çekerek, "Demek sende bırakıyorsun bu bekârlar meclisini be hocam..." diyince gülümsememi bir an olsun indirmeden başımı dalladım. vay arkadaş." Diye söylendi.

"Rabbim sana da versin bir tane diyecem ama nerdeee? Seni alan herif ertesi gün gapıma koyar!"

Saniye Teyzeyle gülümsemem kahkahaya dönüştü. Asmin bir anda yüzünde güller açtırarak annesine, "Yaa öyle mi diyon Sanişim? Oysa ben beni birinin alabileceğine bile inanmıyordum!" Diyince kurs kahkahalara boğuldu.

"Seni deli hergele!"

Çıkış saatimiz gelince herkes birbirine iyi günler, bize de hayırlı olsun diyerek kursu boşalttılar. Bizde son kez etrafı toplayıp, kontrol ettikten sonra kursu kilitleyip dış kapıya yöneldik.

Alkan çoktan gelmiş, arabanın içerisinde oturuyordu. Bizi görür görmez inip önce Sultan Nenenin sonra annemin, ardından da kendi annesinin elini öptü. Zeynep'in kafasına hafifçe vururken, Asya Ablaya baş selamı verdi. En son bana dönerek göz kırptı.

Eriyordum burda!

Ben ona sevdalı sevdalı bakıyorken, o kendisinden taviz vermediği duruşuyla annemlerle konuşuyordu. Her zaman çatık olan kaşları hâlâ az da olsa belirgindi. Buğday tenine deli gibi yakışan hafif kirli sakalı, kara gözleriyle ahenk içerisindeydi. Kalıplı vücudu, uzun boyuna hoş bir uyum sağlıyordu. Hiç kimse mükemmel olamazdı elbette ama bu adam, benim için mükemmelin de ötesi gibiydi.

Sinirliydi, inatçıydı, dediğim dedikti. Bıkmadan usanmadan sürekli çattığı kaşlarıyla çoğu insanı korkutuyordu. Ancak onua öyle sevdalanmıştım ki, bunlar kusur gibi gelmiyordu gözüme.

Derlerdi ya hani, "Bir insanı kusursuz sevmek demek, kusurlarıyla sevmek demektir..."

Ben onu kusurlarıya kabul etmiştim...

"Hele az daha dayan gelin hanım. Bir iki saate kocan olacak zaten, o zaman bol bol bakarsın."

Kulağıma fısıldanmasıyla gözlerim kocaman açıldı. Yanaklarım ateş gibi yanmaya başladı. Hemen gözlerimi yere indirip, yüzümü saklamaya çalıştım. Asya Abla ve Zeynep yanımda kıkır kıkır gülerlerken, ben çok utanıyordum.

Ahh, Allah'tan dini nikâh bugündü. Yoksa kim bilir daha nasıl günahlara girecektim.

Alkan'ın "Hadi binin." Diyişiyle anlamazca bakındım. Hiçbir şey duymamıştım ki!

Asya Ablaya bakıp ne oldu, anlat beni kurtar dermiş gibi işaret ettim. Gülerek kulağıma eğildi. "Belli ki duymamışsın. Alkan seni bir yere götürecekmiş ama tabi tek gidemediğiniz için Zeynep'le bende sizinle geleceğiz. Alkan annemlere sizi bırakayım öyle gideriz dedi ama annemler yürümek istediklerini söylediler. Hem nenemde bacaklarım için spor olur falan dedi. O yüzden direkt gidiyoruz, arabaya bin şimdi."

Hâlâ daha utansam da ona başımı sallayıp arabaya ilerledim. Hepte bu kadına yakalanıyordum ama bir yandan da iyi oluyordu. Babamlara veya annemlere yakalansam daha kötüydü.

Zeynep öne binerken, Asya Ablayla ikimiz arkaya geçtik. Alkan'a daha da bakmadım. Bakamazdım da zaten. Asya Abla ona baktığımı fark ettiyse Alkan hayli hayli etmiştir diye düşündüm.

"Ağabey, nereye gittiğimizi söyleyecek misin?"

"Hayır."

Net sesini yine ortaya koyarak arabayı çalıştırdı. Başımı cama yaslayıp yolu izlemeye koyuldum. Normal bir hızın üzerinde, yaklaşık beş on dakika sonra istediği yere varmıştık.

Esnaf dükkanlarının olduğu bir çarşıya gelmiştik. Buraları pek bildiğim söylenemezdi. Aslına bakılırsa ben Mardin'in hiçbir yerini gezmemiştim daha. Doğal olarak bilmiyordum.

Hep beraber arabadan inip Alkan'ı takip etmeye başladık. Dükkanlardaki çoğu kişi Alkan'ı görünce saygıyla selam veriyor, yaşları büyük küçük fark etmeksizin ayağa kalkıyorlardı. Alkan'da onlara karşılık veriyor, hızlı adımlarla yoluna devam ediyordu.

Tesettür elbiselerin vitrini süslediği bir yerin önüne geldiğimizde, kaşlarımı kaldırıp Alkan' baktım. O da bana kısa bir an göz gezdirip, Asya Abla ve Zeynep'e döndü. "İçeriye giriyorsunuz, Zühre'ye dini nikâh için nasıl bir elbise istiyorsa alıyorsunuz! Beğenmezse diğerlerine gidin, ama almadan burdan ayrılmak yok."

Telaşla itiraz ettim. "Hayır hayır Alkan! Normal bir elbise giyerim ben." Bir yandan ellerimi kaldırmış, sallarken diğer yandan başımı da sallıyordum.

Bana bakmadan gözlerini kapattı. Ardından Asya Ablaya hitaben, "Yenge sen anladın beni." Dedi ve bizden uzaklaşmaya başladı.

Sıkıntıyla ofladım. Arkasından bakarken, "Bir kere de inat etme be adam!" Diye seslendim ama duyan kimdi?

Asya Abla kolumu çekiştirdi. "Hadi elticim. Bak bizi de zor duruma sokma yoksa benim bu kaynım olacak şahıs kocamla arama kadar giriyor, hadi canım."

Zeynep elini ağzına götürerek güldü. Bende şaşkınca, "Nasıl aranıza giriyor be?" Diye sordum.

Ofladı. "Fırat'a şirkette deli gibi iş yığıyor! Adamcağızım, yemek bile yiyemiyor doğru düzgün ayakta uyuyor neredeyse." Diyince bir kaç saniye onda ve Zeynep'te gezdirdim bakışlarımı. Ardından bende kendimi tutamayarak bir kaç kıkırtı döktüm.

Anladığımı belli edercesine baş sallayıp mağzaya girdim.

Ardından geçen dakikaları anlatmak bile istemiyordum. Ben ne kadar düz elbiselere gitsem de tam içime sinen bir şey bulamamıştım. Dümdüz olsun diyordum, bana illa bir tarafında taş olan şeyler gösteriyorlardı. Artık çıldırma noktasına gelmiştim ki dükkanın kapısından Alkan girdi.

Ben yorgunlukla koltuklardan birine oturmuş, Asya Abla ve Zeynep'i izkerken, Alkan'ın içeriye girmesi ve mağzadaki bütün kızların iç çekmesiyle başımı kaldırdım.

Hey, hey. Ne oluyordu?

Bizim haricimizde içeride bulunan üç kız ve iki çalışan kendi aralarında fısır fısır konuşup, gülüşmeye başlayınca içimdeki sinirle kaşlarımı çattım.

Aloo o adam bugün evleniyor, heeeyy!

"Ağam, hoş gelmişsiniz."

Sarışın bir çalışanın seslenişiyle hızla Alkan'a döndüm. Hayır, o kadına bakacak olursa onun canını okurdum. Kıskançlık öyle bir damarlarıma işliyordu ki, gözüm hiçbir şey görmezdi şu dakika.

Ses etmedim, ama çatık kaşlarım ve dik bakışlarımla öyle oydum ki onu, artık dışarıdan nasıl görünüyorsam, dudaklarını hafifçe kıvrıldı. Kıza cevap vermeden sadece baş sallamakla yetindi.

Derin bir nefes alıp, deli gibi çarpan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım. Sadece başka bir kadının iç çekişiyle bile ne hâle gelmiştim! Kendime inanamıyordum.

Zeynep koluma sokuldu. "Yengecim şayet gözlerinle insan öldürebilseydin, şu an burdan en az beş altı ceset çıkardı." Güldü. "Ağabeyim sana bakıyor, onlara bir an bile göz değdirmedi. Bırak artık şunlara dik dik bakmayı."

Başımı sağa sola salladım. Ne ara ayağa kalmış, kızlara bakmaya başlamıştım hatırlamıyordum bile! Ah, kıskançlık ne illet bir şeydi böyle.

Her an kendimi kaybedebilirdim.

Alkan hafifçe öksürüp, dikkatleri kendi üzerine çekti. Ardından bana bakarak, "İstediğin gibi bir sey buldun mu güzelim?" Diye sordu.

Güzelim?

Güzelim. Ben, benim güzeli.

Devrelerim yanmıştı sanırım.

Bütün ona olan bakışların etkisinde bana bu şekilde seslenmesi çok kıymetli gelmişti. Yüzümde oluşan gülümsemeyle ona bakmaya devam ettim. Cevap veremiyordum. Kendimde bu gücü bulamıyordum.

Asya abla benim yerime sorusunu cevapladı. Şayet bana kalsa öyle bakar dururdum akşama kadar.

"Valla yengecim, hiç doğru dürüst bakmadı bile."

Ne?

Pü, insan eltisini böyle mi savunurdu?

Şaşkın bakışlarımı ona çevirdiğimde yüzündeki sırıtışla kaşlarını kaldırıp indirirken başınını da öne doğru uzattı. Sanırım, "Oh oldu." Falan demeye çalışıyordu.

Alkan, "Demek öyle." Diye mırıldanıp gözlerini kıstı. "Sen mi seçiyorsun, ben mi?" Diye sorunca bakışlarımı kaçırdım. Etraftaki elbiselerde gezindi gözleri. "Anlaşıldı. Yenge, Zühre'yle arabaya doğru gidin bizim Zeynep'le küçük bir işimiz var."

Anında, başımı kaldırıp itiraz edercesine sağa sola salladım. Onu bu kızlarla burda tek bırakacaktım öyle mi? Rüyasında görürdü.

Alkan'a kalmadan Asya Abla derdimi anlamış olacak ki kulağıma eğilerek, "Merak etme. Alkan onların yüzlerine bile bakmaz." Dedi.

İyi de benim itirazım ve sinirlendiğim Alkan'ın burda oluşu ve kızlara bakacak olması değil, kızların ona yiyecekmiş gibi bakıyor, iç çekerek birbirleriyle konuşuyorlar oluşuydu.

Yoksa Alkan'a güveniyordum. Bile isteye günaha gitmeyeceğini, bu kızlara bakmayacağını biliyordum.

Biliyordum ki bugün evlenecektim onunla.

Ama o ne kadar kendini sakınsa da dışarısı aynı düşünceye sahip olmuyordu. Kendimi düşündüm kısa bir an. Alkan'dan önce hiçbir adama doğru dürüst bakmazdım bile. Günaha gireceğim korkusuyla gözlerim hep yerde olurdu. Hem güvenmezdim de. İnsanlar şu âhir zamanında öyle iğrençleşmeye başlamışlardı ki, ya beni kandırır, bırakır gider korkusu istemsizce hep dolaşıyordu insanın ruhunda.

Alkan bunu bana hiç hissettirmemişti. Başından beri hakkında her şeyi düşünmüştüm. Gıcık, aksi, inatçı, sinirli, kimseyi dinlemeyen, kendini beğenmiş...
Kimi doğru çıksada çoğunda yanılmıştım. Yine de bir kez olsun birini kandırabileceğini düşünmemiştim.

Biliyordu çünkü. Allah'ı, İslam'ı, günahı sevabı, haramı helali biliyordu.

Biraz moralim bozulsa da ses etmedim. Çantamı alıp koluma taktığım gibi dışarıya attım kendimi.

Asya Abla da yanıma gelince yine konuşmadan arabaya ilerlemeye başladım. Hayır, ne olurda ben yanındayken seçse?

Hem belki beğenmeyecektim?

Hadi ama Zühre. Sen ve Alkan'ın seçtiği bir şeyi beğenmemek...

Arabaya yürürken susadığımı hissettim. Sonra sabahtan beri su içmediğim geldi aklıma. Böyle bir sorunum vardı, biri hatırlatmadığı, ya da uzun zaman sonra aklıma düşmediği sürece su içmeyi unutuyordum.

Biraz ilerde gördüğüm çeşmeye ilerledim. Asya Abla başta başka tarafa gittiğimi sanıp şaşırsa da sonra anlamış olacak ki o da peşimden geldi.

İhtiyacımı giderdikten sonra hemen arabanın yanına iliştik. Kendimi siyah jeepin sol yan tarafına yaslayıp başımı da cama dayadım. Gözlerimi kapatıp, Eylül ayının hafif soğuğuna inat, yakıcı olan güneşe yüzümü döndüm.

Yaklaşık on dakika sonra gelen ağabey kardeşle toparlanıp, eve doğru yol almıştık.

Konağa girer girmez, gözümüze çarpan kalabalıkla kaşlarımı kaldırdım. İyi ki dini nikâhti yani. İyi ki kimse olmayacaktı!

Alkan tanımadığımız kişilerin de olduğu avluda beylerin fazlalığını görünce bize direkt yukarıyı işaret etti. Zaten az sonra imam gelecekti. Onu onaylayıp, hem hanımları görmeye hem de hazırlanmaya yukarıya çıktık.

Büyüklere selam vermeye girince Sultan Nene mutlu olduğunu belli eden bir ifade ile konuştu. "Zöhre imam gelecik şindi. De gedin hazırlanın hemen."

Gülümsedim. Bu kadını çok seviyordum. Her gördüğümde yanaklarını sıkasım geliyordu.

Berfin Teyze ve annemde onu destekleyince gelenlere hoş geldiniz diyerek Zeynep'in odasına yöneldik. Asya Abla, Zeynep'le önümden giderek içeriye girecekleri sıra arkamızdan Alkan geldi.

"Zühre!"

"Efendim?"

"Al bunu..." elindeki mağza poşetini uzattı. Kızlar çoktan içeriye girmiş, kapıyı açık bırakmışlardı. Poşeti alıp, diyeceği başka bir şey var mı diye bekledim.

"Giyin ve yanıma gel. Artık gelinim ol, benim ol güzel yüzlüm."

O gülerek arkasını dönüp odasına giderken, ben yerimde mıhlanmış gibi hâlâ ona bakıyordum...

**

"Sen Ahmet kızı Zühre. Şahitler huzurunda, Allah'ın emri, Peygamberin sünneti ile, Serdar oğlu Alkan'ı, kilon kadar altın mehirle kocalığa kabul ettin mi?"

"Ettim."

"Ettin mi?"

"Ettim."

"Ettin mi?"

"Ettim."

"Sen Serdar oğlu Alkan. Şahitlerin huzurunda, Allah'ın emri, Peygamberin sünneti ile, Ahmet kızı Zühre'yi zevceliğe kabul ettin mi?"

"Ettim."

"Ettin mi?"

"Ettim."

"Ettin mi?"

"Ettim."

"Sizlerde şahitlik ettiniz mi?"

"Ettik."

"Bende Allah'ın izniyle, sizleri şahitler huzurunda cümle âleme karı koca ilân ettim... buyurun, amin!"

...

"Hadi biz çıktık!"

Zeynep, sırıta sırıta nikâhımızın kıyıldığı küçük salondan çıkıp, kapıyı kapattı.

Yalnız kalmıştık.

Evliydim... İçimden duâlarım eksik olmazken, deli gibi de heyecanlıydım. Yanımda oturan adam, kocamdı artık.

Şükürlerimi arka arkaya sıralarken gülmeden de edemiyordum. Onca kavga edip, bağırıştığım adamla evlenmiştim.

Eli ellerimdeydi... ben hâlâ utangaçlıktan başımı kaldıramazken, o eliyle parmaklarımı okşuyordu.

Güldü. İlk defa sesli bir şekilde, içten güldü. "Bakmayacak mısın kocana?"

Dudaklarımı birbirlerine bastırdım. Yanaklarım git gide kızarırken, içinde bulunduğun beyaz elbisenin bunu daha da belli etmemesi için duâ ettim.

Ah, bu arada aldığı elbiseyi giymiştim. İster istemez, taşlı tuşlu bir şey mi aldı acaba diye düşünürken, beni iyi tanıdığını belli etmişti.

Beyaz, kendisinin bol olduğu gibi kolları da balon olan, düz bir elbise seçmiş, başörtü almayı da atlamamıştı. Öyle ki, elbiseyi ilk gördüğümde gerçekten çok beğenmiştim. Hatta mağzada bunu nasıl görmedim diye de baya bir düşünmüştüm.

Sonra Zeynep, elbiseyi oradan almadıklarını, biz çıkar çıkmaz onlarında başka bir dükkana gittiklerini söylemişti.

Anlamadığım kısımsa, nasıl bu kadar hızlı bir şekilde seçmesi olmuştu.

"Pişt!"

Omzuma değen omuzla yeniden âna odaklandım. "Baksana bana!"

Birbirine geçmiş dudaklarımla gülümsememi engellemeye çalıştım.

"Hayda! Ulan evli değilken daha çok bakışıyorduk, bu nasıl iş?"

Daha da kendimi tutamayarak ufak bir kıkırtı döktüm. Başımı az biraz kaldırıp, ona yandan bir bakış attım.

Her zaman çattığı kaşları bu sefer düzdü. Yüzüne hoş bir gülümseme hakimdi. Yeni incelttiği belli sakalları, kısa siyah saçlarına ortaklık ederek, şahane bir görüntü sunuyordu.

Ben onu süzerken, o da aynı şekilde bana bir an bile tanımıyordu.

Kendini beğenmiş bir gülümseme takındı. "Ne süzdün be güzelim!" Dedi tek kaşını kaldırarak.

Utangaçlık yine bedenimi ele geçirirken, kaşlarımı çatmaya çatıp, ellerimi tutan elini itmeye çalıştım.

Kahkahası odayı doldurdu. Kalbim yerinden çıkacakmışcasına atmaya başladı. Eli, ittirme çabalarımı tamamen keserek daha sert ve sahiplenici şekilde tutundu ellerime.

Gülmeye devam ederken, yaklaştı bana. Nefesim hızlandı. Yaklaştı, yaklaştı ve alınını sağ şakağıma yasladı.

Derin bir nefes çekti içine. "Orda dur bakalım karıcım. Bu eller kolay kolay ayrılmaz artık..."

Bu adam beni öldürmeye yeminli miydi?

Nikâh kıyılalı daha on dakika belki olmuş, belki olmamıştı ama daha şimdiden değişmişti bana karşı.

Nerdeydi o soğuk Alkan, Nasıl güzeldi yanımdaki adam...

Derin derin nefeslendi. "Şu kokun..." dedi. Biraz duraksayıp, daha da çekti içine. "Boynuna girip, koklamak için delirdiğim şu kokun... artık hep benimle."

Gözlerimi kapattım. Hayatımda hiç hissetmediğim kadar huzurlu hissediyordum. Bu, bu bambaşka bir şeydi.

Öyle güzel seviyordu ki yanımdaki adam. Seviyorum demesine gerek görmüyordum. Her haraketi, her sözü belli ediyordu kendini.

Biraz durdu. Sonra gözümden yaş düşmesine sebep olacak kelimelerini kulağıma fısıldadı...

"Hoş geldin Zühre'm. Evime, aileme, ömrüme, gönlüme, her şeyinle hoş geldin ay yüzlüm..."

________________________________________

@zykarabey ve 215 diğer kişi beğendi.

@mutebaid; Hamd ile..🌿

@aselgunduzgece; Yiaa yicem yicemm. Shipim tuttu dostlar! Gözyaşım pıt...:')
@mutebaid;

@huma.cetiin; Sonsuz şükür... Rabbim, o ellerinizi bir an olsun ayırmasın.♡
@mutebaid; Amin, güzelliğim. Çok teşekkür ederim.❤

@suedacskn; Hayırlı olsun bebişimm💕
@mutebaid; Sağ olasın canım.🌸

diğer 48 yorumu gör.

(Okuyucu yorumları da olabiliir;))

Bitti.:')

İçimde değişik bir sevinç var, sanki çocuklarımı everiyorum ahdhhahfjs

Bölüm nasıldı?

Yıldızlar parlamayı bekliyor.

Hayırlı geceler, En güzele emanet olun.

Continue Reading

You'll Also Like

403K 21.4K 33
"Ne bağırıp duruyorsun? Konağı ayağa kaldırdın!" Karşımda dikilen adama yumruğumu gerçirmemek için içimde verdiğim mücadeleden söz bile edemezdim. E...
449K 3.3K 6
08.08.2019 21.12.2021 FİNAL (Dreame Uygulamasında) -Bu kitabın berdelle töreyle alakası yok. Komedi için yazılmıştır. İçinde üzüntüye yer yok. Ağa f...
1M 39.7K 55
🖤❤ Mahalleler arası aşk. ....... Size diyorum beni dinleyin artık. " Canın sesiyle kendime geldim. Osmanın etkisi altından çıkmanın verdiği rahatlı...
31.9K 2.6K 36
Daha fazla dayanamadım . Hıçkırarak ağlamaya başladım . Zaten çok bile dayanmıştım . Ama konuşacaktım . On beş senedir susuyordum . Dile kolay on beş...