young and wild

By extaecy

26.5K 2.9K 4.5K

[tamamlandı] Kırdım, kırdın, kırdık ve kırıldık. Bir daha güvenemeyecek duruma gelene kadar. s | 21' More

young and wild
cp.1 "kasıtlı hata"
cp.2 "geri almak"
cp.3 "karşılıklı vals"
cp.4 "kararlar almak"
cp.5 "paramparça olmak"
cp.6 "resmi tanışma"
cp.7 "karşılıklı iş"
cp.8 "adım atmak"
cp.9 "sahne arkası"
cp.10 "ruhuna ilk adım"
cp.11 "koruma içgüdüsü"
cp.12 "karanlığa sırt çevirmek"
cp.13 "arkasında duran tehlike"
cp.14 "bileklerinde kelepçe"
cp.15 "soğuk koridorlar arasında"
cp.16 "kendi içinde savaş"
cp.17 "seninle birlikte kalacağım"
cp.18 "yokluğun intikamı"
cp.19 "hayatını mahvettiğin gün"
cp.20 "yıldızları gizlemişsin"
cp.21 "yeniden doğmak"
cp.22 "geçmişin geleceğindir"
cp.23 "gitmeden önce dinle"
cp.23'5 "beni yine terk et"
cp.24 "tek başına kaldığında"
cp.25 "bitmeyen kalp yarası"
cp.26 "tekrar kapanmayacak"
cp.27 "kalbinin sesini dinle"
cp.28 "sona yaklaşırken"
cp.29 "yok olacaksın"
cp.30 "yeni yıl"
special gift #1
special gift #2
special gift #3

(f)cp.31 "her şey bittiğinde"

649 63 91
By extaecy

selam,

bu evrendeki maceramizin sonuna geldik vedalardan hic hoslanmiyorum fakat bir seyler soylemeden gitmek istemedim

au ile baslamistik bu kadar seveceginizi tahmin etmemistim, final verdigimde o kadar cok yorum yaptiniz, bana dm uzerinden mesaj attiniz ki young and wild evreni olustu yeni bi alternatif evrende hayat bulduk, bunun icin tesekkur ederim

tw | straykidsautr
profilimde sizin icin yapilmis bir video var orada kurgumuz icin hazirlanmis videoyu izleyebilirsiniz

simdi bu evrene veda ederken size yeni bir evren daha getirdim 'heartburn' profilimde, yeni yolculugumuz icin bekliyor

son bolum sarkisi icin cok dusundum fakat roland faunte parcalarini karisik cala alip ilk cikani eklemeye karar verdim

bolum sarkimiz 💌 roland faunte - hand over hand (acoustic)

iyi okumalar, opuldunuz

(f) cp.31 "her şey bittiğinde"

En başa dönüp baktığında, orada değildi.

Kat ettiği yol, onu büyütmüştü. Artık çocuk değildi. Kendi ayakları üzerinde durabilen yetişkin bir insandı. Kırgınlıkları olmuştu, kırdıkları olmuştu ve tekrar ayaklanıp hayata tutunduğunda temiz bir sayfada başlangıç yapabilmişti. Şanslıydı. Arkadaşlarının desteğini her zaman hissetmişti. Birbirlerini çileden çıkartacak kadar kavgalı olsalar, küçük sırlar saklasalar bile gün sonu birliktelerdi. Affetmeyi öğrenmişti. Yaralarını sarmaktan artık korkmuyordu fakat içinde büyüyen ateş günler gittikçe yükseliyordu.

Affedilmek ne demek hala bilmiyordu.

Öğrenmesi gerekiyordu, kaçmayı bırakması gerekiyordu. Önceden korkuları olmadığını düşünürdü. İçinden ne geliyorsa yapıyor olması, düşüncesizce konuşması onun için cesur adımlar demekti fakat Felix artık aynı şekilde düşünmüyordu. Gözleri açılmıştı. Konuşması gerektiğini biliyordu.

Son bir konuşma ve her şey yoluna girecek.

Eskiz defterine karaladığı yüz, karşısında oturuyordu. Zorlu geçen final haftasının son sınavını vermişti. Hyunjin pembe saçını arkadan at kuyruğu şeklinde toplamış, düşen tutamları kulak arkasına sıkıştırmıştı. Elinde çok sevdiği klasik romanlarından birisi vardı. Kaşları çatılmış, dudağı tek çizgi halinde tamamen odak noktasını kitabına vermişti.

Felix, arkadaşına bakarken gülümsemesinin önüne geçmedi. Hyunjin'i iyi görüyor olmak, iyi hissettiriyordu. Ne olursa olsun ondan kopamayacaktı. Kaderleri bir yazılmıştı. En başında, sokakta kaldıkları gece ona yardım eli uzatan ilk arkadaşıydı. Soğuk esen rüzgarına kalkan olmuş, ona sıcak bir sarılma vermişti.

Bütün o problemli kavgaları, birbirlerini tüketecek kadar üstlerine gidiyor olmaları önemli değildi. Görünmeyen kırmızı iplerinden birisi Hyunjin'e bağlıydı ve o ip o kadar güzel bakılmıştı ki, titreşimler onu sadece gıdıklardı. Hayatında değer verdiği, ailesi olarak gördüğü bir avuç insandan daha önemlisi yoktu. Gelip sarılması, sulu öpücükleri ve gözlerinin içine baktığında gördüğü sevgi yetiyordu.

"Neden bana aşık gibi bakıyorsun?"

Felix gülümsemesini genişletip göz kırptı. "Olmadığımı kim söyledi?"

Hyunjin kitabını kapatmış, dirseklerini masaya yaslamıştı. Sıcak kahvesi saatler önce soğumuştu. Kitaba daldıktan sonra içmeyi unuttuğunu fark etmesi hayal kırıklığıydı. "Senin kurt kafamı koparsın diye mi flört ediyorsun benimle?"

"Abartma Hyunjin. Sadece, önümde eskiz defterim var ve seni çiziyorum. Sen ise romanını önüne almış okuyorsun. Kafamı kaldırıp baktığımda, eski günlerimize döndüğümüzü hissettim."

"Benden bir şey isteyeceksin." dedi Hyunjin. "Yine çıplak fotoğraflarını çekmemi mi istiyorsun yoksa yeni aldığın eteği mi deneyeceğiz?"

Felix göz devirdi. "Seninle konuşuyor olmam büyük bir hata."

"Sarışın kızma!" Hyunjin omuzlarını kaldırıp indirmiş, dudaklarını büzerek "Sadece takılıyordum." demişti. "Fakat ihtiyacın olursa söyle. Chan bayağıdır fotoğraf almıyormuş."

"Demek benim hakkımda konuşuyorsunuz, öyle mi?"

"Ah bu bakışları biliyorum ben. Ağzımdan tek kelime daha alamazsın. Chan'ı ispiyonlamayacağıma dair söz verdim." dedi Hyunjin. "Bizim sözlerimiz yemindir."

Felix gülmüş "Ne istedin?" diye sormuştu. "Bedava iş yapmazsın sen. İki katını teklif ediyorum."

"Jisung'un fotoğraflarına ulaşabileceğini bilsem, tek saniye daha ona bağlı kalmam da biliyorsun. Arkadaşlar ya hani. Yüzünü sürekli gösteriyor Chan'a."

"Atlatacağız." dedi Felix. "Fotoğraf için Minho ile de görüşebilirsin. Tom göreve gittiğinden beri ikisi birlikte kalıyor. Eminim sana gönderir."

"Bilmiyorum." diyerek karşılık verdi Hyunjin. "Sadece yoruldum. Yılbaşından beri bana sarıldığı o iki saniyelik anı gözümde büyütmeden edemiyorum. Yaklaşıp sarıldığında dünyanın yavaşladığına o kadar eminim ki. Ya da delirdim ve bana hiç sarılmadı. Özlemimden dolayı hayallerimi gerçek sanıyorum."

"Hyunjin, sana sarıldığını gördüm. Durumu daha iyiye gidiyor. Finallerine çalışıyormuş, geçen dönemden dolayı veremediği dersleri alttan almaya başlamış. Ders yükü bayağı ağırlaşmış. Minho geçen gün dondurması gerektiğini söyleyip durdu. Tıp okuduğu için herhangi bir yorum yapmadım. Kendimi o fakültenin kapısının önünde bile görmüyorum."

"Yatay geçiş yapabiliyor muyum acaba?"

"Tıp okumaya mı karar verdin?" Hyunjin omuz silkti. "Sence o kadar zeki değil miyim?"

"Jisung'un zeki değil çalışkan olduğunu düşünüyorum. Chan, yaptığı işe rağmen yanında gezdirdiği not kağıtlarından bahsetmişti."

Felix yanağına konan öpücükle irkilip geriye çekilirken "Adımı duydum." dedi Chan. Kolunu oturan çocuğun göğsüne sarmış, mesafeyi kapatmıştı. Yanağını omzuna yasladığında Felix "Korktum." dedi. "Seni yabancı birisi sandım."

"Hani kokumu hissedebiliyordun? Ne oldu özel güçlerine?"

"Benden o kadar uzaklaştın ki, unutmuş olmalıyım." Felix burnunu, Chan'ın yanağına sürttü. Hyunjin "Kalkma zamanım!" diyerek ayaklandı. "Fresha akşam bizim evde toplanalım demişti. Herhangi bir seks aktivitesi yapacaksanız, başka ev bulun."

"Kes sesini." Felix giden çocuğun arkasından kalemini fırlattığında Hyunjin dil çıkardı. "Neden astın yine o yüzünü?"

"Kalemimi geri istiyorum. Fırlattığıma üzüldüm." Felix mızırdandığında Chan "Seninle ne yapacağım?" diyerek söyleniyordu. Fırlattığı kalemi alıp önüne koyduğunda sarışın gülümsüyordu. "Seni çok seviyorum bebeğim."

"Evet ben olmasam kalemini kim getirecek?"

"Hiç kişi."

Chan gülmüş, "Gidelim." demişti. "Finaller de bitti. Sonunda boş zamanımız olacak."

Felix eşyalarını toplarken keyifliydi. Eve geçip söyledikleri çin yemeğini yerken yeni bir programa başlayarak kucak kucağa vakit geçirme hayalini kuruyordu. Daha sonra ikinci kata ders çalışmak için çıktığında Chan dayanamayıp peşinden gelecekti. O çalışırken kenarda duran kanepede pinekleyecekti ve Felix daha fazla dayanamayıp ayaklanacak, kucağına zıplayacaktı. Ondan ayrı kalmak istemiyordu.

Fakat bir noktada artık konuşmak zorundaydı.

Üzerinde kurduğu baskının bu kadar boğazını düğümleyeceğini bilememişti. O gün söylememek en mantıklı seçenekti. Onu kaybedemezdi. Gitmesinden korkuyordu. Beyaz açtığı sayfadaki o silgi izleri rahatsız ediciydi. Yırtıp atmak, düşünmemek istiyordu.

Olmuyordu.

Batıracağını bildiği halde kararını vermişti. Chan bunu duymayı hak ediyordu. Ona haksızlık yapamazdı. Bildiğinde ne değişip değişmeyeceğini görmek zorundaydı. Affedilmeyi öğrenmek zorundaydı.

Bu yüzden evlerinin kapısından içeri girerken "Mutfağa geçelim mi?" diye sordu. Bir bardak kahve için ısıtıcı altını yakmış, ada tezgahın yanına koydukları uzun tabure üzerinde, yanına yerleşirken parmaklarını kavramıştı.

Chan, sevgilisini tanıyordu. Duymak istemediği bir şeyi söylemeye hazırlanıyordu. Yerinde kıpırdanıp, dudağını dişlerken gözlerini kaçırıyordu. Kaçınılmazdı. Felix yeni bir bomba patlatacaktı. Biraz sonra kahve bardakları ile tekrar yanına oturdu. "Söyle hadi." dedi Chan. "Benden bu kadar çekinmenden hoşlanmıyorum. Açıkça konuşabileceğin birisi olmak istiyorum."

"Seni kaybetmek istemiyorum."

"Beni kaybedeceğini düşündürecek kadar büyük bir şey mi yaptın?" Chan yumuşak konuşuyordu. Üzerine gitmek istemiyordu. Artık dinlemeden kararını veren birisi değildi. Gözleri buğulanmış sarışını tek kalemde silecek de değildi. Ne yapmış olursa olsun çözümü birlikte bulabileceklerine inanıyordu.

Aylar öncesinde olsaydı eğer böyle şeyler düşünmeyeceğinin farkındaydı. İçine direkt çöken karanlık duyguları kabullenerek sinirlenecekti fakat geçmişti. Chan geçmişi arkasında bırakabilmişti.

"Ben bir şey yaptım." dedi Felix. "O geceye dair net bir şey hatırlamıyorum. Kafam çok iyiydi. Puslu görüntüler var fakat sonrasında sana yalan söylediğimde ayıktım. Kendi isteğimle söyledim. Seni kaybedeceğimi biliyordum. Beni affetmeyeceğini, yüzüme bakmak istemeyeceğini hissettim."

Sesi titremesine ve göz yaşları bağımsız bir şekilde yanaklarından düşmesine rağmen gözlerine baktı. Chan zeki biriydi. Konuyu nereye getirdiğini biliyordu. "O çocukla öpüştünüz."

Hayal kırıklığı.

Görüyordu. Felix onun kırılacağı bir şey yapmazdı. Elinde olsaydı, o geceye gidebilseydi Chan'ın yanından tek bir saniye ayrılmazdı fakat yaşanmıştı. Hiçbir şeyi değiştiremezdi. Kararlarını geri de alamazdı. Affedilmek istiyordu.

Chan'a cevap veremedi. Dudaklarını birbirine bastırmış, dumanı görünen kahvesine indirmişti gözlerini. Konuşamıyordu.

"Neden şimdi söylüyorsun? Onca zamandan sonra, niye itiraf ettin?"

Çok kalın duvarları vardı Chan'ın. Savunma mekanizması gelişmişti. Saniyesinde değişen ses tonundan bile belliydi. Felix "Dayanamıyorum." dedi. "Sana yalan söylediğim düşüncesi yakamı bırakmıyor. Sürekli bunu düşünüyorum. Benim için o kadar önemsiz bir şeydi ki, ne ara bu kadar önemli bir konuma geldi anlamıyorum. Nefes alamıyorum. Ben önceden"

Felix sustu. Derin bir nefesi dışarı bıraktı. "Ben önceden yalan söylediğimde bunu kafama takmazdım. Yapmam gerekeni yaptığımı düşünürdüm. Şimdi ise sadece acı çektiğimi hissediyorum."

"Kendini affettirmek için ne yapacaksın?"

Kafasını kaldırdı. Chan'a şaşkınlıkla bakmış, kızıp kızmadığını anlamaya çalışmıştı. Sesinin yükselmesini bekliyordu, çekip gitmesini fakat o kadar sakin görünüyordu ki, Felix anlamamıştı. Asıl volkan içindeyse onu dindiremezdi. Patlamalar arasında yok olurdu.

"Ne hissediyorsun?"

"Beni sevdiğini biliyorum. Seni o gece nasıl taşıdığımı hatırlıyorum. Ne hissetmemi istiyorsun?"

"Ben pişman hissediyorum." dedi Felix. "Korkuyorum. Çok korkuyorum. Seni seviyorum. Sana baktığımda birini bu kadar sevebildiğimi fark ettikçe şaşırıyorum. Özür dilerim. Her ne kadar bu iki kelimeden nefret ediyor olsam bile, iş işten geçmiş olsa da özür dilerim Chan. Daha erken söylemeliydim."

Chan, Felix'in düşen yaşını yakalamış "Önemli değil." demişti. "Fakat affedildiğini sanma. Gönlümü almak için peşimde çok koşacaksın. Seni süründüreceğime de hazırlıklı ol. Hayal kırıklığı yaşadım bunu inkar etmiyorum. İçim sıkıldı, sinirlerim bozuldu. Yine de samimiyetini biliyorum Felix. Ben de seni seviyorum. Ben de sana baktığımda aynı şeyleri düşünüyorum."

"Sarılabilir miyiz?"

Chan kafasını salladı. "Gel buraya." Felix'i kucaklamış kollarında küçücük kalana kadar sarmıştı. "Canımı sıkan nokta benden çekiniyor oluşun." dedi. "Seni her an bırakabileceğimi düşünüyor oluşun. Artık aynı kişi değiliz. Bu ilişkiyi tek taraflı yaşamıyorsun. Birlikteyiz."

"Seninle sonsuza kadar burada böyle sarılarak oturabilirim."

"Biliyorum." dedi Chan. "İlgi meraklısı küçük bir oğlan çocuğusun."

Felix sokulduğu boynu öptü. "Senden gelecek her ilgiye açım sadece."

"Ve yalancısın."

"Pekala." Felix geri çekildi. "Arkadaşlarımın ilgisine de açım. Bundan sonra dürüst olacağım. Söz veriyorum."

"Dedi yalancı." Chan ona sataşmaya devam ediyordu. Bir süre söyleyeceği tek şey buymuş gibi görünüyordu. Felix "Anlaşma yapalım." diyene kadar.

"Ne anlaşması?" Kaşlarını kaldırmış sarışına bakarken, çocuk çok ciddi bir şekilde "Öpücük anlaşması." dedi. "Şimdi seni öpeceğim ve bir daha asla yalan söylemeyeceğim."

"Öyle mi?" Chan gülümsememek için kendini tuttu. Felix yanaklarını tutuyordu. "Öyle." derken kalın sesini kullanıyordu.

"Eh, madem anlaşma bu şekilde. Yalancı birine cezasını keselim o zaman."

Felix dudaklarına uzandığında olmak istediği yerdeydi. Ferahlamıştı, gitmeyeceğini öğrenmişti ve mutluydu. Chan'ı hayal kırıklığına uğratmayacak, ondan vazgeçmeyecekti.

"Ortam değişikliğinin iyi geleceğini söylemiştim."

Lee Minho, Jisung'un oturduğu koltuğa yaslanmış, yüzüne her şeyin en iyisini bildiğini gösteren bir ifade yerleştirmişti. Kaşları kalkık, çekik gözleri kararlıydı. Ses tonlaması ifadelerini destekler şekildeydi. "Haklısın." dedi Jisung. İnkar edecek değildi. Tom gittiğinden beri Minho ile birlikte yaşıyordu. Ona emanet edilmişti.

Minho hiç istemiyor olsa bile Jisung'a serayı düzenlemesinde yardımcı olmuştu. Derslerine odaklanması için ona bakıyordu. Konuştukça çocuğun rahatladığını da görebiliyordu. Changbin ve Chan sürekli uğruyorlar, yalnız kalmamasına dikkat ediyorlardı. Minho, Tom'un odasında kalırken onu özlüyordu. En son yaptıkları konuşmada görevinin son olacağını söylemişti. Bir daha asla gitmeyeceğini, onları geride bırakmayacağını söylemişti. Minho ona inanıyordu.

Tom verdiği bütün sözleri tutardı.

Daha önce verdiği hiçbir sözü tutmadığı görülmemişti. Ağzından çıkanlara dikkat ederdi. Kalp kırmaktan hoşlanmazdı ve konu ailesi olduğunda tutucuydu. Taraf eleştirmek için konuyu bilmesine gerek yoktu. Her zaman destekleyecekti. Onları koruyacaktı.

"Hyunjin ile konuşacak mısın?"

Ses tonu kısıktı. Arkadaşlarının duymasını istemiyordu. Jisung ne yapacağına karar verememişti. Minho ile konuşurken, konu Hyunjin'e geldiğinde kapatırdı. Yüzleşmeye hazır değildi. Bir yandan özlüyordu. Gidip sarılmak istiyordu. Pembe saçını okşarken onu öpmek için tutuşuyordu fakat öte yandan kendisine baktığında bunu yapamayacağını biliyordu.

Kendi hayatını düzene sokmadan onu hayatına alamazdı.

Jisung yaşadığını şeylerin kolay olmadığı konusunda herkesle hemfikirdi. Kimse onu sıkıştırmıyordu, üstüne gitmiyordu, olabildiğince geniş bir dairede kalıyordu. Ne kimsesiz hissediyordu ne de kalabalık. Sadece özgürlüğün ne demek olduğunu, tek başına verdiği kararların ne sonuçlar doğuracağını keşfettiği anı yaşıyordu.

Omuz silkerken gözleri çaprazındaki ikili koltukta oturan Hyunjin'e kaymıştı. Beyaz kolsuz bir tişört giyiniyordu, altında ejderha desenli gri renk bir eşofman altı vardı. Dirseğini koltuğun korkuluğuna yaslamış, işaret parmağı dudak kenarına baskı yaparken Changbin'e gülüyordu. Pembe saç tutamları arkadan toplanmasına rağmen dağılmıştı. Yine de Jisung yan profilini net bir şekilde görebiliyordu.

Kafasını çevirip kendisine bakmasını beklese de, Hyunjin o bakışların farkında olsa da sırf rahatsız etmemek için izlenmenin keyfini çıkarıyordu.

Üzerindeki bakışlardan memnundu. Jisung onu özlemiş olmalıydı. Aynı kendisi gibi. Bu yüzden ona gülümsemesini gösteriyordu. Changbin'in kötü esprilerine gülerken içten olmaya çalışıyordu fakat çok zordu.

Chan mutfaktan çıkmış "Kes sesini artık." demişti. Changbin ters çevirdiği sandalyede otururken kafasına yediği darbeyle çatık kaşlarını arkadaşına çevirdi. "Çok konuşuyorsun."

"Senin yerine de konuşuyorum." dedi Changbin. "Hiç ağzını açmadığın için."

Fresha elinde iki kıyafet poşetiyle Felix'in odasından çıkarken "Seçtim!" diyerek seslenmişti. "Düşündüğümden uzun sürdü."

Felix "Neleri aldın?" diye sorduğunda "Chan ile acilen dolaplarınızı ayırın." dedi Fresha. "Birbirine girmiş haldeydi. Hastalıklı derecede takıntılı olduğum için her şeyi düzelttim."

"Bu yüzden mi iki saattir o odanın içerisindesin?" Hyunjin keyifle güldüğünde, kız "Senin odana girmemi mi de ister misin?" diye sordu. Hyunjin irkilip "Hayır." dedi. "En son odama girdiğinde kıyafetlerimi bana fırlatıyordun."

O günü düşünmek bile onun için korkunçtu. Fresha bir iki eşyasını alıp onun için tekrar tasarlayacaktı fakat gördüğü dağınıklık ile çileden çıkmıştı. Ona odasını toplaması gerektiğini söylerken bir yandan kıyafetlerini fırlatıyordu. Hyunjin her uçan kıyafeti ile ağlarken Felix uzaktan izlediği ikiliye gülüyordu. "Güzel gündü." Sarışın oturduğu yerde gülerken Minho "Fresha gazabından korunmak mümkün değil." dedi. "Bu kız nasıl hizaya sokacağını çok iyi biliyor."

"Benim çileğim."

Fresha sevgilisine öpücük atmış "Evet." demişti. "Senin çileğin bu çocukları dövüyor."

Poşetleri kapının yanına bırakıp Changbin'in yanındaki sandalyeye otururken eteğini düzeltmiş, kafasını omzuna yaklaştırarak yaslamıştı. Changbin onun temas bağımlısı birisi olmadığını biliyordu. Fresha kişisel alanını paylaşmaktan hoşlanmazdı fakat erkek arkadaşı onun için büyük bir istisnaydı. Changbin'e sokulmayı, yaslanmayı ve kokusunu aldıkça gevmeyi seviyordu. Kaslı kolları arasında minicik hissediyordu.

Kendini her zaman savunabilen birisi olmuştu. Tom ile birlikte birçok spor yapmıştı. Altta kalmayı sevmezdi. Her zaman haklı olmak, etrafa geniş bir pencereden bakmak ve yaptığı işlerde mükemmel biri olmak zorunda hissetmişti. Changbin hayatına girdiğinden beri ise mükemmel görünmekle uğraşmıyordu. Nasıl akışına bırakması gerektiğini öğrenmişti. Plansız yaşamanın ne demek olduğunu, karşısındaki insanın düşüncelerine önem vermeyi ve yüzüne gerçekleri sert bir şekilde söylemek yerine yumuşatarak söylemeyi deneyimlemişti.

Konu işi olmadığı sürece insanlarla olan iletişiminde kusursuzluk aramıyordu.

Ona iyi geliyordu. Birine sığınmak, kendini bırakmak güzel hissettiriyordu. Kuş kadar hafifti. Changbin'in kendisine yaşattırdıklarını, tatlı sözlerini ve gözlerine baktığında gördüğü parıldamayı seviyordu. Ondan hoşlanabileceği aklının ucundan bile geçmezken aşık olmuştu.

Hiç beklemediği bir anda kuşatılmıştı.

"Tom'un geleceğini söylemiş miydim?"

Felix "Ne?" diyerek bağırdığında Fresha "Çok kötüsün." dedi. "Sabahtan beri biliyordun ve yine en son mu haber veriyorsun?"

"Muhtemelen aç olacak." dedi Hyunjin. "Fresha yemek mi yapsan?"

Minho "Abartmayın." dedi. "Yarım saat önce konuştuk. Yola çıktığını söyledi."

"Her şey bitti mi?" Felix ilgiyle sorduğunda Minho "Bilmiyorum." dedi. "Mesajlaştık. Sesini duymadım. Sadece geldiğini yazmış ve fotoğrafını atmıştı."

"Kedili atkısıyla sana fotoğraf mı yolladı?" Hyunjin elini kalbine götürüp "Çok etkilendim." dedi. "Onu hiç çıkarmayacağını söylediğinde cidden bu kadarını ben de beklemiyordum." diyerek karşılık verdi Minho. "Nereye giderse gitsin yanında götürüyor."

"Çünkü, seni seviyor." dedi Felix. "Arasana, nerede olduğunu öğren."

Minho cebinden telefonunu çıkarıp, adı üzerine tıkladığında Tom ilk çalışta açtı. "Bensiz yapamıyorsun değil mi?" Sesi keyifli geliyordu. Aranacağını biliyormuş gibiydi. Minho "Seni duyuyorlar." dediğinde Hyunjin "Ben, sensiz yapamıyorum!" diyerek bağırdı. "Hemen gel."

Chan "Seni özledik." dediğinde Felix "Neredesin?" diye sormuştu.

"Alt sokaktayım." dedi Tom. Gülüyordu. Herkesin keyfinin yerinde olmasına sevinmişti. "Telefonu kapatırsanız park edip geliyorum."

Minho yerinden kalkıp pencereye adımlarken hoparlörü kapattı. "Seni özledim." Sesi kısıktı ve ne söylediğini gizlemeye çalışmıştı. Tom geldiğinde yeterince utanacaktı. "Ben de seni özledim kedicik."

"Seni bekliyorum."

Telefonu kapatıp perdeyi araladığında, özlediği bedene bakındı. Fresha "Aşk kokuyor burası." dedi. Hyunjin "Minho'nun evi yanıyor." diye bağırdığında Felix "Sadece evi mi?" diyerek gülüyordu. Chan'ın belini sarmış, iyice sokulmuştu sevgilisine. Kafasını okşayan parmaklarla keyfi yerindeydi.

Minho onları duymazdan geldi.

Özlediği beden sokağın girişinde görünmüştü. Gerisi umurunda değildi. Kedili atkısına iyice sarılmış, ilerliyordu. Minho ona güveniyordu. Attığı her bir adımda işini arkasında bırakıyordu. Onunla olmak için her şeyi yapacağını biliyordu. Yıllardır her geriye kaçışında Tom'a daha fazla çekiliyordu.

Artık geriye kaçışları bitmişti. Mutlu bir birliktelik onları bekliyordu. Minho, apartmana daha çok yaklaşan bedenle göz göze gelirken hissediyordu.

İyi olacaklardı.

Tom kar taneleri altında ilerlerken kalbinin bu kadar hızlı attığına hiç şahit olmamıştı. Ne kadar takarsa taksın, atkısı hala Minho kokuyordu. Sevgilisi, sevgisini dile dökemeyen biri olsa bile bunu gösterme yolunu bulmaya başlamıştı. İkisi için yaşam yeni başlıyordu. Tom bunu biliyordu.

İnanmak istiyordu.

Biraz sonra göz göze geldiği bedene bakarken inancı içinde katlanarak büyüyordu. Kar tanelerinin yavaşladığına şahit olurken dudakları titriyordu. Göğsüne yediği darbe çok ağır hissettiriyordu. Tom bir çok defa özel görevlere katılmıştı. Yaralanmıştı, vurulmuştu fakat hiç bu şekilde vurulmamıştı. En mutlu olduğu o anda, dudakları arasından kanlar dökülürken dizleri üzerine düşmüş atkısına bulaşan kan onu üzmüştü. Kafası zemine düştüğünde göğsü şiddetle sarsılıyordu.

Huzurluydu. Ailesi onunlaydı. Minho'yla bir gelecekleri vardı. Gözlerini açtığında her şey yoluna girecekti. Bir daha ayrılık olmayacaktı. Thomas, bu düşünceye tutunduğu an göz kapakları kapandı. Ağzından boşalan kanları hissetmez oldu.

Bir ses sarmıştı odanın içini.

Apartmandan inen ayak sesleri, daire ışıklarını yaktırmıştı. Kar taneleri usulca gökyüzünden inmeye devam ederken aralarına acı bir çığlık yayılmıştı. Zemini dövmüştü dizler. Parmaklar kana bulanmıştı.

Fakat her şey bittiğinde, o gözler açılmamıştı.

okudugunuz icin tesekkur ederim 💖

Continue Reading

You'll Also Like

2K 92 11
Weak Hero Class 1 Dizisindeki karakterleri esinlenerek yazıyorum bu hikayeyi bu hesaptaki ilk yazışım olduğu için anlayış gösterirseniz sevinirim ko...
34K 4.4K 30
Nakamoto Yuta'yı üzen şeyler ve bazı kişiler -list! -tamamlandı ©l0velyuta
28K 2.3K 52
[Tamamlandı] Felix'in hayatı uzun zamandan beri her zaman olaysız ve tamamen monoton olmuştur, ta ki o sadakatsiz yaz gecesine kadar.
1.4K 218 17
Jungwon ve Jay yakın aile dostlarıydı ama birbirlerinden nefret ediyorlardı...