Kalp İkizi (Umut Serisi 6)

By seyma_demir

196K 17.5K 6.5K

İnsan gördüğüne mi aşık olur, hissettiğine mi? Kader mahkumu olan Musa evvelden beri aşık olduğu Yüsra'dan me... More

1. Musa
2. İsa
3."Çelişkili Duygular"
4."Çıra ve Koca Meraklısı"
5. "Arsız"
6. "Baykuş"
7. "Suç Ortağı"
8."Kümes""
9."Şüphe"
10-"Görünen Yol"
11. "Buldum Seni"
Bana Öyle Bakma Satışta!
12. "Paratoner"
13. "Pinokyo/1"
13.Pinokya\2
14. "Sakar"
15. "Prangalar"
16. Sır
Duyuru
17. "Kibar"
18. "Selamet"
19. "İlk Adım"
20. "Kahve"
21. "Leyla"
Geçici Final

17 "Beyefendinin Çiftliği"

5.6K 593 123
By seyma_demir


"Söyle Hanımefendi," dedi şair ruhlu adam, toprağı eşeleyen ayakları, utangaçlığını sergileyen yegane olguydu. Gözlerini ona çevirmiyordu. Sesi netti ancak Rana onun gergin olduğunu anlıyordu.

"Ne söyleyeyim," derken etrafını incelemeye devam etti.

"Bildiğini söyle." Rana kaşlarını kaldırdı. Havin ve İsa, biraz ötede kıkırdıyordu. Rana yeni evli çifte hem imreniyor, hem de üzülüyordu. Yeni evli olmalarına karşın, muhtemelen hiç yalnız kalamıyorlardı. Rana, İsa'ya minnet duydu. Musa'ya böylesine kol-kanat olduğu için.

"Beğendim," dedi Rana arsaya gözlerini kısarak baktı. "Ama benim beğenmem o kadar önemli değil. Senin içine sindiyse..."

Musa, etrafına bakındı. Köy yerinde, aksi gibi her an birileri geçebilirdi. Burada insanlar evlerinde oturmaz, hep dışarıda çalışır, tarlalarına gidip gelirlerdi. Görülmeleri olasıydı. Genç adam Rana'ya laf gelmemesi için tedbirle yaklaştı ve sırtını eve oldukça yakın olan kayaya yasladı. Önüne Erciyes'i almıştı. Sırtlarında ufak bir tepecik yükseliyordu. Köyün biraz tepesinde düz bir araziydi. Burada hem ufuk daha parlak, hem yabani otlar daha gürdü.

"Senin de içine sinmesini istiyorum. Ağabeyim ve kardeşlerim bana destek olurken, onların yüzünü kara çıkaracağımdan korkuyordum ama sen yanımdaysan," Gözlerini gözlerine dikti. "Senin aklına ve becerilerine güveniyorum. Beni mazur gör ancak, öğretmenim olacaksın."

Rana kızardı. "Ben o kadar iyi değilim. Hem Havin benden daha bilgili bu konularda."

Musa bahsi geçen yengesine doğru göz attı. "Biz iki beceriksiz nasıl bu kadar şanslı olabildik?" diye mırıldandı. Rana kıkırdadı.

Musa o güler gülmez gülümsedi. "Gülme, ciddiyim. İçeride tüm dualarımı senin için harcamış olmalıyım."

Rana gözlerini kaçırdı. Sohbeti değiştirmezse derin konulara gireceklerdi ve onlar için derin konulara girmek, henüz münasip olmazdı. "Pekala, bana ne yapmak istediğini şimdi tarif edebilirsin."

Tartarak etrafa baktı. İsa ve Havin onlara yaklaşmış, Musa'yı onlar da merakla izlemeye başlamıştı. Genç adam eline bir çubuk aldı. Rana onu hayranlıkla ve biraz da şaşkınlıkla izledi. Genç adam hiç olmadığı kadar genç görünüyordu. Gömleği rüzgarda savrulurken, becerikli elleri toprağa çizikler atıyordu. Üçü de onu şaşkınlıkla izliyordu ama adam bunu umursamadan, hevesle ve gülerek işine devam ediyordu. Alnından ter damlarken ve soluk soluğa kalmışken durdu. Sadece tek odalı küçük evi gösterdi.

"Arsamız oradan başlıyor," derken Rana'ya bakıyordu. Rana içinin kaynadığını hissetti. Aniden onun kadar çoşkulu ve hayat dolu hissetti. "İncelettiğime göre, o evin temelinde aslında daha büyük bir temel var. Üstünü toprakla örtmüşler çünkü sahibi, evi tamamlayacak gücü olmadığı için tek göz bir oda ve mutfak yapıp, burada kısıtlı sürede yaşamış."

Rana gözlerinin ışıltısına bakınca gülümsediğini hissetti. Elinde değildi. Adam öyle hevesliydi ki, Rana'nın da içi kıpır kıpır oluyordu. "Yani ev o tarafta olacak."

Musa eliyle gösterdiği yere baktı. Gözleri hülyalı bir hal aldı. Rana artık eve bakmıyordu. Musa'nın güzel yüzünün umutla ışıldamasına bakıyordu. "Evimiz Rana, evimiz orada olacak."

Rana kızararak İsa'ya göz attı. İsa ona gülümseyerek göz kırptı. Rana daha beter utandı. Musa eve doğru ilerleyince, onu takip ettiler. Evin manzarası nefes kesiciydi. Köyü arkasına, Erciyes'i ve gün batımını karşısına almıştı. Musa, elini hayranlıkla manzaraya doğru kaldırdı. Rana da sanki onun gibi bu manzarayı avuçlayacakmış gibi avuçlarını kaldırdı. Musa ona yandan bir bakış atarken, gözleri ışıldıyordu. "Sevdin mi?"

Rana nasıl dürüst olmazdı. "Bayıldım."

"Bunu beni memnun etmek için söyleme Hanımefendi. Bilirim, sen hep hoşgörülüsündür. Beni de hep alttan alırsın. Dürüst ol."

Rana kafasını hızla yukarı aşağı salladı. "Ömrümde hiç bu kadar umurla bakmamıştım geleceğe."

"Bende," dedi Musa sulanan gözleriyle. Gözlerini çevirdi ve minnetle kardeşine baktı. "Bazen kendime neden bu kadar şanslı olduğumu soruyorum."

İsa onun kafasını kucakladı ve tüm o ağlamaklı hali dağıtmak için kolunun altında ezdi. "Kendinde ne olduğunu görsen, buna şans demezdin ahmak." Saçlarını karıştırdığı halde kahkaha atan Musa, onu dirsekleyerek kurtulamaya çalıştı. Koca iki adam, dünkü çocuklar gibi boğuşmaya başladı. Havin gözlerini devirdi.

"Eskiden beri böyleler. Bacak kadarken de böyle görünüyorlardı."

Rana keşke onları çocukken de tanısaydı. Ama önünde uzanan geleceği düşünmek bile Rana'ya iyi geliyordu. Musa kardeşinden kurtulup dağınık saçlarıyla Rana'ya doğru geldi. Rana onun saçlarını düzeltmek istediği için elini cebine soktu. Aklından neden böyle temas halinde olmak geçiyordu? Onlar için uygunsuzdu.

Musa düşüncelerini anlıyormuş gibi haylazca gülümsedi ve kolunu arkaya doğru uzatırken, onun omzuna kasti olarak çarptı. Rana hızla geri çekildi. Musa gülerek konuştu.

"Şurası, başbelası tavuğumuz için kümes olacak."

Rana gösterdiği alana baktı. Kayalığa daha yakın, tavuklar için rahat bir alandı. Bir ağacın yanında gitti Musa, elini ağaca dayadı ve erkek kardeşine bakarak bağırdı. "Burası da, koca ailemiz için çardak kuracağım alan olacak."

İsa omuz silkenken gülümsedi. "Bizim aile oraya sığmaz aslanım. Aslında bizim ailenin bu arsaya sığacağını da sanmıyorum."

Musa güldü. "Vardiyalı çalışırız."

İsa kollarını bağladı. "Osman'ı sen alırsın."

Musa güldü. "Onunla halen inatlaşmaya devam mı ediyorsunuz?"

"Çocuk daha beter oldu!" Havin'i parmağıyla gösterdi. "Onun bir yeğeni var! Osman'ı daha beter yoldan çıkardı. Bu arada ikizim, senden bir ricam olacak. Eğer Fırat denilen o çocuk buraya gelirse, ne olur sen misafir et. Hatta etme. Şu kümeste yatırsan da olur."

Musa gözlerini açarak Havin'e göz attı. Rana bu şamatayı gülümseyerek izliyordu. Havin kollarını beline attı. "Demek ailem gelince onları kümeste yatıracaksın Çıra!"

"Bana şöyle seslenme!" diye sızlandı İsa. Havin burnundan soluyordu.

"Ne diyeyim, kocacığım mı diyeyim? Benim yeğenimi kümese mi layık görüyorsun?"

İsa homurdandı. "Açıkçası orada kaldığım sürece, annesi onu hep bununla tehdit ediyordu. Çocuğun 'Dur'u yok!"

Havin burnunu kaldırdı. "Benim hakkımda da böyle mi düşünüyorsun?"

İsa ona doğru yaklaştı ve adeta yalvaran bir sesle mırıldandı. "Kendini Fırat denilen baş belasıyla bir mi tutuyorsun?"

Havin hırçınca kollarını savurdu. "Eskiden bana da baş belası diye sesleniyordun. Kafana düştüğümde. Göle düştüğümde. Saksıyı başına vurduğumda. Ayağını kırdığında..." Sesi giderek cılızlaştı. Dudakları sarktı. "Dediğin kadar baş belasıymışım."

Rana elinin arkasına kıkırdadı. Bu sırada arkasından yaklaşan adamı görmediği için, soluk veriş sesi duyunca yerinde sıçradı. İkisi de Havin ve İsa'ya bakarken, arsız adam kulağına doğru fısıldadı.

"Bizim de böyle kavgalarımız olacak mı?"

Rana gözlerini kısarak Musa'ya yandan baktı. "Kavga etmek mi istiyorsun?"

Musa güldü. "Sadece kavga değil elbette." Ona doğru eğilip fısıldadı. "Yaşamak istiyorum. Seninle evliliğin en güzel hallerini... Kavga da bunlardan biri bana göre. Çünkü günün sonunda yine senin kollarında uyuyor olacağım."

Rana kızararak gözlerini kaçırdı. Homurdandı. "Böyle şeyler konuşamayız."

Musa ofladı. Bu sırada İsa, karısını ikna etmiş görünüyordu. İkili sarmaş dolaş Rana ve Musa'ya dönerek, evden yiyecek bir şeyler getireceklerini söylediler. Burada piknik yapmak istiyorlardı. Rana buranın gerçekten buna müsait olduğunu düşündü. Tam bir aile yeriydi. İkili uzaklaşırken, Musa homurdandı.

"Adam tabi aldı nikahına. Piknik bahane. Karısını özledi, evlerinde onlara huzur vermediğim için yalnız kalmak istiyorlar. Onlara hak vermeden edemem," Rana'ya kaçmak istemesine sebep olan bir bakış attı. "Ben olsaydım ve seninle yeni evlenmiş olsaydık, değil ikizim, kimseleri evime almazdım."

"Bö-Böyle konuşma." diye kekeledi Rana. Musa gülerek omuz silkti ve arkasını dönüp, tepeye doğru yürüdü. Orada bulduğu ağacın gövdesine, çimenlerin üstüne kuruldu. Sırtını bir ağaca yasladı. Dudaklarını arasına çimeni andıran bir şey almış, dişleriyle çeviriyordu. Parmakları oyuncu bir edayla onu çağırdı. Rana huzursuzca etrafına bakındı.

"Onlarla gitmeliydim," diye kendi kendine fısıldadı.

"Yeni evlileri rahat bırak ve buraya gel Rana. Korkma seni yemem," dedi. Bunu söylerken dişlerini göstererek güldü.

Rana ona yaklaştı ama çok da yakın oturmadı. Biraz ötesinde ki çimene huzursuzca oturdu. Şalvarı olduğu için oldukça rahat olması gerekirdi ama oklava yutmuş gibi dimdik duruyordu. Omurgası rahatsız, derisi bedenine adeta dardı.

"Bunu söylerken daha tekinsiz olamazdın," diye ona laf yetiştirdi Rana. Musa güldü. Rana'nın bel boşluğuna sanki balyozla vurulmuştu. Kemikleri bile sızladı. Gözlerini kapatıp içinden sabır duaları etmeye başladı.

"Ne düşünüyorsun Hanımefendim?" diye sordu.

"Bana böyle seslenemezsin," diye ikaz etti Rana.

"Seslenirim," dedi Musa. "Sen benim kalbimde, yalnızca benim hanımefendimsin. Allah da bunu biliyor. Annen izin vermiş olsaydı, tüm cihan duymuş olacaktı."

Rana bağdaş kurdu ve yerde bulduğu bir yoncayla oynamaya başladı. "Sence onun inadını kıracak mıyız?"

"Onların senin için önemini biliyorum," Musa çaresiz bir nefes üfledi. "Geçmişimi silemem ama senin için kurduğum geleceği onlara göstereceğim. Yine de yok, derlerse..." Rana'ya tekinsiz bir bakış attı. "Bir seçim yapmak zorunda kalırsın Hanımefendim."

"Seçim yapmak istemiyorum." Rana dudak büzdü. "Yanlış anlama. Terazimde kimse üstte değil."

"Ailenle koyduğun terazide, beni eşit mi görüyorsun?" Musa şaşkınmış gibi kaşlarını kaldırdı. Rana onun neden şaşırdığını anlamadı. Omuz silkti.

"Ne eksik, ne fazla."

"Dilinin bağı çözülüyor," Musa ona doğru yaklaşınca Rana elini uyarırcasına kaldırdı.

"Yaklaşma sakın!"

"Ne yaparsın?" diye sordu Musa. "Beni bu kayalardan aşağı mı atarsın?"

Korktuğundan birazcık daha uzağa oturdu. Neyse ki, o da durumu uygunsuzluğunun farkındaydı. Beraber, ileride bir çiftlik evine dönüşecek olan evlerine baktılar. Evleri... Rana için ne kadar da garipti. Bir evi olacağını, o evde bu adamla yaşayacağını düşünmek uyanmak üzere olduğu bir düşü andırıyordu. Uyanmamak için direniyordu. Ama güzel olan tarafı, uyanmak zorunda değildi.

"Şuraya da senin köpeklerin için kulübe yaparız."

Rana, inanamayarak adama baktı. Gösterdiği şeyleri hayal ediyormuş gibi gözlerini kısmıştı. Güneş yaprakların arasından kirpiklerine çarpıyordu. Bir erkek için oldukça uzun olan kirpikleri kahverengi, bakır ışıltılar saçıyordu. Adam bir ayağını uzatmış, öbür ayağı hafif toplu, bir koluna dayanmış şekilde uzanıyordu. Kolları sarf ettiği güçten kasılmıştı. Sivri çenesi havada, güzel gözleri heyecanla kıpırdıyordu. Yüzünde yer yer güneş lekeleri oluşmaya başlamıştı. Bu ona daha erkeksi, yakışıklı bir hava katıyordu. Rana istemsizce, kendini onun yanında hayal edemedi. Görüntüye önem verecek kadar sığ bir kadın değildi ama huyu ve bu görüntüyü birleştirince, kendini bu adam için yetersiz görüyordu.

Adam anlatmaya devam ederken, elinde papatya çeviriyordu. Rana büyülenmiş gibi ellerine baktı. Kocaman, acımasız ve güçlüydü. Yara bere içindeydi. Hafif esmer, yer yer damarlıydı. O ellerin, bir çiçeği böyle nazikçe tutması Rana'yı büyülemişti. Kendine de böyle mi dokunurdu? Böyle nazik? Kendinden beklenmeyecek bir yumuşaklıkla...

Rana sersemleyerek gözlerini kaçırırken, onun gözleriyle karşılaştı. Adam aklından geçenleri tahmin ediyormuş gibi uzun uzun gözlerine baktı. Rana gözlerinde vaatler gördü. Ne vaat ettiğini bilmiyordu ama bu Rana'yı huzursuz etti. Ayaklandı ve şalvarını çırptı. Papatya toplamaya girişti. Adam sözlerine devam ederken onu dinledi.

"Ek bina izni içinde ileride başvuracağım. Burası köylünün kolayca ulaşabileceği bir yerde. Senin de bir muayenehaneye ihtiyacın var."

"Genelde büyükbaşlarla ilgileniyorum. Onları buraya getiremezler."

"Olsun," dedi Musa kararlılıkla. "Senin adına bir yer olmalı. Dilersen yanına bir yardımcı bile alabiliriz."

"Musa," diye ikaz etti Rana.

"Hayal kurmak bedava," dedi Musa.

"Ben hayal kurmaya korkarım," diye bildirdi Rana. "Hep yıkılır, kursağımda kalır. En iyisi beklemek."

"Dua ederken ölçü yoktur Rana. Kendini bu kadar kısıtlama."

Rana kaşlarını çattı. Adamın sözlerindeki haklılığı düşündü. Neden kendine bir ölçü koyup duruyordu? Mutlu olmak için dua etmek günah sayılmazdı.

"Sence annen burayı sever mi?" diye sordu Musa.

"Annem için değil, kendin için yapmalısın." Rana umuzsuzca adama göz attı. Annesini bir süre daha affetmeyecekti genç kız. Bu adamı nasıl böyle fütursuzca incitirdi? Kendi kızı aynı durumun içinde kalsa, yine aynı şekilde davranır mıydı?

"Kendim için de yapıyorum ama annenin memnun olması şart Rana. Daha fazla geleceği ertelemek istemiyorum. Rana ansızın ellerinin uzandığı çiçeğe uzanan güçlü elleri gördü. Geri çekilecekken, adamın koluna çarptı ve ikisi de çiçeklerin ortasına doğru düştü. Musa, elini yere koyarak, onun yüzüne gelen çiçekleri çekti. Rana kalbi boğazında atarken adamı ilk kez bu kadar yakından inceledi. Kalbi buna daha fazla dayanamayacağı için hızla gözlerini kapattı ve çiçek tutan eliyle adamı itti. "Lütfen uzaklaş."

"Senden ayrı daha fazla zaman geçirmek istemiyorum," diye fısıldadı adam.

"Annemi ikna etmek bir sene bile sürebilir."

"Bana eziyet eden şu sözlerine bak. Kalbimi elinde tuttuğun çiçekler gibi eziyorsun."

Rana elini yumruk yaptığını fark etmemişti. Gözlerini açmak konusunda halen direniyordu. Adam çok yakınında olmalıydı. Sesi, yüzünün üstünden geliyordu.

"Sen de uzaklaş da, çiçekleri özgür bırakayım."

"Beni özgür bırakma," diye fısıldadı adam. "Beni kısıtla Hanımefendi. Kelimelerinde bileklerime bağladığın urganı çek ve kendine daha çok yaklaştır."

Rana, şiir gibi kelimelerin sersemliğiyle gözlerini araladı. Arkalarından vuran güneş adamın dudaklarının arasından süzülüyormuş gibiydi. Yüzü o kadar net, o kadar parlaktı ki, Rana güneşin yansımasını adeta bu adamın yüzünde gördü.

"Esaretin iyisi yoktur," diye cevap verdi. "Kendini bana mahkum etmek mi istiyorsun?"

"Özgürlük sandığımız hayatımız, bazen en asıl esarettir. İnsan, umuda esir olur bazen. Bazen mutluluğa. Kimi zaman hüzne. Çoğunlukla gözyaşına..." Musa ona doğru burukça gülümsediğinde, Rana kafasını yan çevirdi. Adamın sesi kulaklarına çarptı. "Ben sana esir olmak istiyorum. Çünkü tüm bunların en dengelisini, senin yanındayken buluyorum. Ne aşırı sarhoş, ne de aşırı akıllıyım seninleyken. İtiraf ediyorum mutluluk bazen göğsümden taşacak gibi oluyor, sonra seni kaybedebilecek olmanın kaygısı mutluluğumu dizginliyor. Hüzün soruyor sonra beni. Kahreden, döven bir hüzün. Sonra bir umut filizleniyor her hangi bir bakışın, herhangi bir sözünle. Sen amaçsızca göz kırptığında bile, bu göz kırpıştan anlamlar çıkarıyorum ben hanımefendim. İnsan, hissetmek istiyor. Hissetmek için yaşıyor bu hayatı. Ben senin yanında öyle çok, öyle karmaşık duygular silsilesiyle vuruluyorum ki, korkarım ömrüm boyunca bir an bile sıkılmayacağım."

Rana düğümlenen boğazıyla yutkundu ve neredeyse ağlamaklı olan sesiyle fısıldadı.

"Nasıl olurda hislerimiz birbirine bu denli benzer?" diye sordu. Adam doğruldu. Ona, doğrulması için elini uzattı. Rana bu teklifi reddederek kendi doğrulduğunda, Musa mutsuz bir çocuk gibi omuzları düşse de, ona baktığında gözlerinde kendinden emin bir adam vardı.

"Bizim kalplerimiz ikiz," dedi omuzlarını kaldırarak.

Rana, bu anlamlı kelimeleri su gibi içecekken, İsa ve Havin'in ayak seslerini işittiler. Umduklarından daha erken dönmüş olsalar da, ikisinin hallerine bakılırsa, oldukça heyecanlı bir yolculuk olmuştu?

"Sadece bir saatliğine gittiğiniz ve sen eline neden sargı bezi sardın?" diye sordu Musa.

İsa aksice cevap verdi. "Biricik karım, elimi çiğnedi."

"Nasıl oldu diye sormalı mıyım?"

Havin hem üzgün, hem de gülmek istiyormuş gibi omuzlarını kaldırdı. "Her zaman ki gibi yoluma çıktı."

"Sen yoluma çıktın," diye azarladı kocası. "Ben yerden bir şey alıyordum..."

Kavgaları yeniden başlayınca, Rana hasretle iç çekti. "Bence onlar da hiç sıkılmayacak. İsa ciddi bir yara almazsa eğer, bence evlilikleri gayet güzel ilerleyecek."

Musa ona çapkın bir bakış attı. "Bizim ki en güzeli olacak."

Rana kızararak Havin'le piknik örtüsünü sermek için kaçıştı. Ömründe daha güzel bir gün daha yoktu. Sevdiği adamla piknik yapıyordu. Mektupdaşıyla. Beyefendisiyle. Ve onun mükemmel ailesiyle samimiyet kuruyor, kalabalığa karışıyordu. Rana, yeniden yaşamaya başlıyormuş gibi iştahla yemeğini yemeye başladı. Bu ailede kaldığı sürece, kilo alacak gibi görünüyordu. Çünkü mide ağrıları azalmıştı.





















Continue Reading

You'll Also Like

602K 39.5K 31
Yorgun kahveleri gözyaşları ile parlayan açık kahveler ile buluşurken genç adam derin bir soluk daha aldı. Sakin adımlarla odayı arşınlayıp da kızın...
53.2K 4.5K 44
Ayakta durmakta bile zorlanıyordu ama ağır adımlarla bana doğru yaklaştı. Tam karşımda durduğunda, odadan içeriye sızan ay ışığı sayesinde gözlerini...
1.2M 11K 11
#mizah 1 Sütlü Çikolata tadında yumuşacık ve bir tat bırakan yeni bir masal... Bir prenses Bir Maço... Yağmur Damla Beylice biraz prenses çokça cadı...
2.8K 401 19
"Neden mi? Çünkü senden kaçtıkça hakikate yaklaşıyorum. Ama hep engel olmaya çalışıyorsun. Yolumun üstünden çekil artık..."