Gecenin En Doğusu

By Kalemimdenkitabim

5.3M 309K 117K

... "Soğuk, açlık, susuzluk, uykusuzluk, işkenceler.. Aklının alıp alamayacağı her şeyi göğüsleyebilirim. En... More

1-Gece
2-Ev Arkadaşı
3-Ağustos Böceği
4-'İyi'
5-Kayıp Bardak
6-Dondurma
7-Mutsuz
8- Doğu Operasyonu
9-Hassas
10-Beyaz
11-Fırtına
12-Görev
13-Mecbur
14-Mağara
15-Alfa Beş
16-Ama?
17-Mahkeme
18-Abi
19- Sevgilim
20-Hızlı
21-Güzel
22-Güven
23-İclâl
24-Umut
25-Sinir Harbi
26-İzin
27-Tek
28-Gizem
29-Âşık
30-Eğitim
31-Fırtına'nın Gece'si
32-Kâbus
33-Kıskançlık
34-Veda
35-Taş
36-Yem
37-Uyan
38-Kırgın
39-Kuzgun
40-Oy
41-Yağız
42-Pencere
43-Poligon
44-Tuz
45-Kayıt
46-Dönüş
47-Kafe
48-Rüya
49-Cesur
50-Ecel
51- Elveda
52-Ya Hep Ya Hiç
53-Halka
54-Kimse
55-Hediye
56-Gece'nin En Doğu'su
57-Düğün
58-Mutlu
59-Ayaz
60-♾
Panodaki Duyuru!
-Özel Bölüm-
-Özel Bölüm-
-Özel Bölüm-
-Özel Bölüm-
-Özel Bölüm- Anka -

-Özel Bölüm-

71.7K 4K 1.5K
By Kalemimdenkitabim

"Abiler! Yardım! Destek!" diye bağırdı Rüya.

Bir yandan çimenlerin üzerinde koşturuyor, diğer yandan; Alfaların 'masum eğitim' olarak adlandırdıkları parkura doğru bakıyordu. Derin de ona ayak uydurmanın derdindeydi şimdi.

"Rüya! Kaç kez söyledim sana, koşmayın şöyle! Eğitimdeyiz, bağırıp durma!" dedi Ayaz kaşlarını çatarak.

"Ama abi.. Desteğe ihtiyacımız var." dedi Rüya durup dudaklarını büzerek. Hepsi onun bu haline üzülmüş gibiydi. Oyunlarını bırakıp Derin ve Rüya'nın yanına adımladıklarında, Doğu da yanıma geldi ve benimle birlikte onları izlemeye koyuldu.

"Kıyamadılar mı yine?" dedi kollarını göğsünde kavuşturup.

"Hiç sorma, Rüya işini biliyor." dedim gülerek.

"Bilir benim kızım. Göreceksin, gün gelecek hepsini gömecek parkurlara." dedi gururla.

"Ya Ayaz?" dediğimde beni kolunun altına çekip alnıma bir öpücük kondurdu.

"Komutanları o olacak." dedi Doğu hiç düşünmeden.

"Etler pişti, hadi küçük askerler sofraya!" diye bağırdı Beste.

"Ya büyükler?" dedi Özcan onun yanağına bir öpücük kondurarak.

"Büyükler de tabi.." dedi Beste gülümseyerek.

Herkes masadaki yerini alırken Rüya koşarak babasının kollarına atladı. Doğu onu sevinçle kucaklarken o, babasının yanaklarına öpücükler kondurmakla meşguldü.

"Nasıl kandırdım ama düşmanları? Hemen de yuttular." dedi kıkırdayarak.

"Aile, düşman değildir küçük hanım." dedim burnuna dokunarak.

"Şakacıktan anne. Oyundan."

"Ne olursa olsun aile ailedir prensesim. Anne haklı. Onlar senin ağabeylerin, kardeşlerin." dedi Doğu saçlarını okşayarak.

"Anne?" dedi Ayaz yanıma gelip elimi tutarken.

"Efendim oğlum?"

"Avcunu açar mısın?" diye sorduğunda dediğini yaptım. Vakit kaybetmeden, minik ellerindeki taşı avuç içime bıraktı.

"Bu, savaşçılık oyununda ayağıma değen ilk taş. Ondan da hesap sor, olur mu?" dedi sonra masum masum.

"Sormaz olur muyum?" dedim, gözlerim dolu dolu ona sarılırken.

"Sevdiğine vereceksin onu abi. Of.. Sen de hiçbir şey bilmiyorsun." dedi Rüya sitemle.

"Sussana Rüya! Sevdiğime veriyorum işte!" dedi Ayaz kaşlarını çatarak.

"Ya.. Ben sevdiğin değil miyim o zaman? Bana neden vermiyorsun?" dedi Rüya bu kez.

"Biraz sussan, sana da verecektim zaten. Bak burada seninki de." dedi Ayaz diğer elini kardeşine uzatarak.

"Baba, sen taş getirince ilk bana ver tamam mı? En sevdiğine en ilk verilir çünkü. Abim beni ikinci seviyor, belli. Bir şey söyleyeceğim.. Ben üzüldüm galiba. Bak kalbim mutsuz mutsuz atıyor." dedi Rüya babasının elini tutup küçük kalbinin üzerine yerleştirirken.

"Taş sadece en çok sevilenlere verilir prensesim. İlki ya da sonu yoktur, üzülecek bir şey yok yani." dedi Doğu.

"Yok mudur? Taşı alan herkes ilk midir?"

"İlktir." dedi Doğu. Onun bu cevabıyla Rüya babasının kucağından inip ağabeyine sarıldı.

"Ben de seni ilk en çok seviyorum abi! Teşekkür ederim!" dedi mutlulukla.

"Kalbin mutlu atıyor mu?" diye sordu Ayaz meraklanmış gibi.

"Çok çok mutlu atıyor! En mutlu atıyor hem de!" dedi Rüya.

Ben büyük bir mutlulukla onları izlerken, herkes masadaki yerini almıştı. Kadir etleri servis etmeye başladığında çocuklar iştahla önündekileri yemeye başladı. Beylerse her zamanki gibi ciddiyetle bir şeyler konuşuyorlardı.

"Derin yesene bebeğim, kahvaltı da etmedin. Hiç mi acıkmadın Allah aşkına?" dedi Nazlı sitemle.

"Ye Derin. Yoksa nasıl alt edeceğiz bunları? Güçlü olmalıyız." dedi Rüya da kaşlarını çatarak.

"Bizi mi alt edeceksiniz? Çok komik. Gülerim buna." dedi Yankı alayla.

"Niyeymiş? Kaç kez geçtim sizi koşarken!" dedi Rüya kaşlarını çatıp.

"Rüya.." dedim saçlarını okşayarak.

"Koşmakla olmuyor o iş Rüya Hanım. Biz eğitim alıyoruz." dedi Yankı.

"Ben de alacağım. Bir tane daha yaşım olunca başlayacağız az kaldı. Değil mi baba?" dedi Rüya babasına dönüp.

"Evet prensesim." dedi Doğu gülerek.

"Bak.. Gördün mü?" dedi Rüya, Yankı'ya.

"Valla çocukların hepsi emeklemekten önce sürünmeyi öğrendi. Gökmen yere yatıyor; nişan alıp evdeki vazoları, bardakları indiriyor. Hayır ıskalamıyor da eşek sıpası, kızamıyorum." dedi Beste fısıldayarak.

"Sorma sorma. Dinçer, Derin'in oyuncak bebeklerini üst üste koyup kendine siper yapıyor evde. Bir de oradan oraya koşuyor tazı gibi. Derin de ondan farksız.." dedi Nazlı.

"Yankı da telefon, televizyon.. Kablolu ne bulursa kablolarını kesip duruyor. Bomba imha ediyormuş.. Delireceğim yakında. Evdeki tüm elektronik cihazlar arızalı." dedi Sinem.

"Çağan kendi halinde takılıyor çoğu zaman. Yağız geldiğinde bir iki savaşçılık oynuyorlar. Ben o yokken uçakları tanıtıyorum ama pek ilgisini çekmiyor. Karacı olacak, belli." dedi İrem.

"Ayaz'da ne var ne yok?" dedi Beste bana dönüp.

"Ayaz babası gibi sessiz sedasız hallediyor her şeyi. Rüya da öyle. Genelde ikisi birlik olup bana saldırıyorlar. İşim olduğundaysa 'Mızıkçı' olarak adlandırıyorlar beni. Bilin bakalım kim öğretmiş?" dedim meydan okurcasına Kadir'e bakarak.

"Yenge.." dedi Kadir mahcubiyetle.

"Sadece senin değil, bunların isimleri de komikli anne." dedi Rüya kıkırdayarak.

"Nesi komikmiş isimlerimizin?" dedi Çağan kaşlarını çatarak.

"Hepiniz birbirinizin aynısındanmış gibi. Üniformalarınızın buralarında soyadlarınız yazınca iyice komikli olacak." dedi Rüya eliyle göğsünü göstererek.

"Senin üniformanda da benim adım yazacak hatırlatayım. Sen de komikli olacaksın yani." dedi Çağan ciddiyetle.

"Benim aşırı güçlü lakabım olacak. Onu yazdıracağım." dedi Rüya.

"Lâkap yazılmıyor oraya akıllım." dedi Gökmen.

"Hem aşırı güçlü ne lakabın olacak senin? Olsa olsa çiçek, böcek olur." dedi Yankı.

"Çiçeklerin de güçlüleri vardır." dedi Dinçer.

"Zakkum mesela." dedi Çağan.

"Zak ne?" dedi Rüya kaşlarını çatarak.

"Zakkum. Annem öğretmişti. Zehirli bir çiçekmiş." dedi Çağan, bilge bir edayla.

"Zakkum.. Olur. Sevdim." dedi Rüya aklına yatmış gibi.

"Oğlumun bitkilere de merakı varmış. Oysa anlatırken hiç dinlemiyor gibiydi.." dedi İrem şaşkınlıkla.

"Gün gelecek, hepiniz birbirinizin adını üniformanızda taşıyacaksınız doğru. Ama bunun 'komikli' hiçbir tarafı yok. Aksine, bu size başka bir güç verecek. Çünkü; önce vatan sonra-" dedi Doğu ama Rüya, onun cümlesini tamamlamasını bekleyememişti.

"Yanımızdaki adam! Ben bildim! Ben bildim!" dedi neşeyle.

"Aynen öyle, aferin benim kızıma.." dedi Doğu onun saçlarını okşayıp şakaklarına bir öpücük bırakarak.

"Komutanların da lafını böyle kes, bakalım o zaman ne olacak?" dedi Yankı.

"Aşırı çok merak ediyorsan büyüyünce bir lafımı kes de hep beraber görelim ne olacağını Yankı Abi." dedi Rüya bilmiş bilmiş.

"Rüya.. Gökmen ve Derin hariç hepimizin seninle arasında iki üç yaş var abiciğim, büyüyünce hepimiz senden önce rütbe alacağız." dedi Ayaz.

"Baba? Doğru mu bu? Komutan olamayacak mıyım ben?" dedi Rüya gözleri dolu dolu.

"Komutan olursun olmasına da, bizim komutanımız olamazsın. Üzülme bu kadar.." dedi Çağan.

"Ne üzüleceğim be! Siz üzülün benim gibi bir komutanınız olamayacağı için!"

"Sizin kız gümbür gümbür geliyor komutanım. Allah bizimkilerin sonunu hayır etsin." dedi Yağız mırıldanarak.

"Duydum seni dayı!"

"Biliyorum fıstığım." dedi Yağız.

"Gümür gümür ne demek? Kötü bir şey mi baba?" diye sordu Rüya babasına dönüp.

"Değil prensesim. Gümür gümür değil, gümbür gümbür dedi dayın. Güçlü geliyor demek istedi." dedi Doğu.

Yemeğimizi yedikten sonra beyler ve çocuklar hep birlikte savaş oyunu işine girişmişti. Biz de oturmuş, sözde kurtarılmayı bekleyen esirlerdik.

Rüya kendi kendine bir sağa bir sola koşturuyordu ama abisinin emirlerinden de çıkmıyordu asla. Gökmen bir ağaca konuşlanmış, keskin nişancı rolüne kendini kaptırırken; Dinçer bir yandan kız kardeşini kolluyor, diğer yandan elindeki oyuncak silahla etrafı gözlüyordu.

"Zakkum, hedef sağında!" diye bağırdı Gökmen.

Rüya bir an için kendisinden bahsedildiğini anlamamıştı. Sağa doğru bir adım atacakken, Yankı onu tutup yere sererek, gelecek olası hamleyi önlemiş oldu.

"Aslanım benim!" diye bağırdı Kadir.

"Ateş!" dedi Çağan onu hedef göstererek.

"Hayır hayır oyun dursun!" dedi Rüya ayağa kalkıp elini kaldırarak.

"Ne oldu? Düşünce bir yerin mi acıdı?" dedi Ayaz ona koşup.

"Hayır acımadı. Biz aileyiz abi. Aile düşman değildir." dedi Rüya.

"Aman be kızım, oyun bu! Herhalde aile düşman değildir." dedi Ayaz sitemle.

"Of Rüya.. Bozdun oyunu, Mızıkçılık işte bu yaptığın." dedi Dinçer.

"Bu kural değişmez! Başka çocuklar bulup onları düşmancılıkta oynatalım. Ben ailemden kimseyi oyundan da olsa vurmam. Annem dedi. Aile düşman olamaz. Oyunda bile!" dedi Rüya karşı çıkarak.

"Of hala, başımıza iş açtın." dedi Çağan.

"Şşş. Halan haklı Çağan." dedi Yağız.

"Haklı tabi. Benim annem hem öğretmen hem de general! Herkesten iyi bilir." dedi Rüya. Gülmeye başladığımızda kaşlarını çatıp bana baktı.

"Ne diye gülüyorsunuz? Doğruyu söylüyorum. Baba? Sen söyle, annem hem öğretmen hem de general değil mi? Sen ona  bazen 'Emredersiniz Öğretmenim' bazen de 'Emredersiniz General' diyorsun ya? Ben kaç kere duydum." dedi Rüya babasına dönüp.

"Doğru.. Gece hem öğretmen hem de general." dedi Doğu gülümseyerek.

"Peki tamam. Birbirimizi vurmak yok. Anlaşıldı." dedi Çağan.

"Öyleyse başka düşmanlar bulalım, hadi." dedi Yankı.

Bir süre etrafta piknik yapan insanları dolaştılar. Sonunda bir grup çocuk toplamayı başardıklarında savaşçılık ciddi bir hâl almıştı. Kontrolsüzce koşturuyorlardı. Rüya, bir kütüğün üzerinden yere yuvarlanınca, Ayaz oyunu hemen durdurdu.

"Rüya!" dedim korkuyla. Yere düşen minik bedenini kendi kendine kaldırmaya çalışırken, ona doğru koşan babasını; elini kaldırarak durdurdu.

"Gelme baba! Sarılma sakın bana! Ağlarım!" dedi bağıra çağıra.

"Meleğim.. Elbette ağlayacaksın, canın yandı." dedi Doğu ona doğru bir adım daha atıp düştüğü yerden kaldırırken. Sonra sımsıkı sarıldı ona. Rüya hıçkırarak ağlamaya başladığında yüzünü babasının göğsüne gömdü.

"Gelme dedim sana, gelme! Gülecekler şimdi bana. Zayıf görecekler beni!" dedi ağlamasına son vermeden.

"Rüya.." dedi Doğu geri çekilerek.

"Çekilme! Yüzümü görmesinler, sarıl baba!" dedi Rüya minik kollarını ona dolayarak.

"Rüya bak bana hadi, bak gözlerime." dedi Ayaz, kardeşinin saçlarını okşayarak.

"Hayır abi, git sen de!" dedi Rüya hiddetle.

"Gözlerime bak Zakkum. Bu bir emirdir." dedi Ayaz bu kez. Bu yumuşacık bir emirdi.. Rüya, onu ikiletmeden babasının göğsünden kaldırdı başını.

"Askerlerin komutanlarına emir verememesi çok büyük bir haksızlık!" dedi sonra sitemle. Bu sözü de benden duymuş olmalıydı.. Farkında olmadan neler öğretmiştim onlara böyle.

"Gözyaşı acizlik değil, insanlıktır Rüya. Kimse seni zayıf görmeyecek." dedi Ayaz onu gözyaşlarını elleriyle kurulayarak. Doğu, gururla baktı oğlumuzun yüzüne.

"Ya gülerlerse bana?"

"Gülmeyecekler."

"Gülerlerse hepsini sereceksin yere, söz mü?"

"Gülmeyecekler dedim Rüya.. Biraz önce biz aileyiz diyen sen değil miydin? Bak hepsi ne kadar üzüldü senin için. Birimizin canı yandığında hepimizin canı yanar."

"Tamam. Tamam yanmasın canları iyiyim ben." dedi Rüya babasının kucağından kalkarak. Sonra bana baktı ve yutkundu. Bir sorun var demekti bu..

"Gel bakalım buraya." dedim kollarımı açıp. Bana sarıldığında onu kucakladığım gibi uzaklaştırdım oradan.

"Sır var mı?" diye sordum fısıldayarak.

"Var.. Ama söz ver söyleyince savaşa devam etmeme engel olmayacağına."

"Rüya şu acılardan beslenme saçmalığına bir son ver artık kızım. Bunun için daha çok küçüksün."

"Sensin küçük! Kocamanım ben baksana boyuma. Upuzun oldum. Hayret de bir şey!" dedi kucağımdan atlayarak inip.

Sıkıntılı bir nefes aldığımda Ayaz yanıma geldi ve yanağıma bir öpücük kondurup elimi tuttu.

"Merak etme anne, ben kollarım onu." dedi şefkatle. Ellerimi saçlarında gezdirip başının üzerine bir öpücük kondurduğumda sarıldı bana.

"Sen bu dünyadaki en mükemmel ağabeysin, biliyorsun değil mi?" dediğimde kıkırdadı.

"Biliyorum. Hep söylüyorsun ya?"

"Hep söylediğim başka şeyler de var." dediğimde başını kaldırıp gözlerime baktı ve kocaman gülümsedi.

"Ben de seni çok seviyorum. Büyüyüp bir komutan olduğumda, kurduğum time senin adını vereceğim. Asker sözü!" dedi neşeyle.

"Gece Timi?" dedim sorarcasına.

"Hayır anne. Cesur Timi."

"Aman Mızıkçı Timi olmasın da.." dedim gerçek bir korkuyla.

"Olur mu hiç öyle şey? Dedem sana Cesur demiş. Onun sözünün üstüne söz söylenmez."

"Ayaz Erdem Çağan!" dedi Doğu bağırarak.

"Emredin komutanım!" dedi Ayaz  hazır ola geçip selam durarak.

"Düşman beklemez. Az laf çok av. Hadi bakalım, timinin yanına." dedi Doğu bu kez.

"Emredersiniz komutanım." dedi Ayaz ve yeniden selam vererek uzaklaştı yanımızdan.

"Şunu yapmak zorunda mısın sevgilim? Oğlumuz o bizim. Askerimiz değil." dedim masaya geri dönmek için adımlarken.

"Çekirdekten yetiştiriyorum çocuklarımızı işte güzelim." dedi Doğu sandalyemi çekip oturmamı bekleyerek.

"Çocuk değil, asker yetiştiriyorsun."

"Çocuklarımı asker olarak yetiştiriyorum ve bunu zorla yapmıyorum. Onlar da istiyor."

"Yenge başlama yine mızıkçılığa. Baksana şunlara, hepsi doğuştan Alfa. Aslanlarım benim, yeri göğü inletecekler." dedi Kadir.

"Şimdiden evleri başımıza yıkacak kadar inletiyorlar zaten yeri göğü." dedi Nazlı sitemle.

"Oğlanlar tamam da.. Rüya ve Derin için endişeliyim.. Yani siz daha iyi biliyorsunuz, o kadar kolay değil o eğitimleri geçmek. Kaç tane bordo bereli kadın tanıyorsunuz? Hayal kurup, o hayale kontrolsüzce kapılıp yere çakılmalarından korkuyorum. Rüya kırıldığında.. Gece gibi kararıyor. Hayatı 'ya askerlik ya da hiç' olarak görmesini istemiyorum." dediğimde Doğu güldü.

"Şu an Rüya'yı görüyor musun?" dedi sonra ileriyi işaret ederek. Bir süre etrafı süzdüm ama kızımı göremedim.

"Hayır?" dedim sonra endişeyle ayağa kalkıp.

"Tamamen kamufle." dedi Yağız yanımdaki sandalyeyi çekip otururken.

"Hepsi, bir noktada açık veriyor. Ama Rüya asla." dedi Özcan.

"Üstelik yetmiyor, onların açıklarını kapatıyor. Ekibini asla unutmuyor." dedi Asaf.

"Bir komutan gibi." dedi Kadir.

"Ama hiçbiri komutan ya da asker olabilecek yaşta değil Şimdi çocuk olmalılar. Sadece çocuk.." dediğimde Beste karşıdan uzanıp ellerimi tuttu.

"Gece.. Hem bir anne, hem de bir asker olarak bu endişeni çok iyi anlıyorum. Ama biz de böyle çocuklardık. Doğu, Alp ve ben, Kerem Amca'mın eğitimleriyle büyüdük ve inan; üçümüz de bu dünya üzerindeki en eşsiz çocukluğu yaşadığımıza yemin edebiliriz. Peri ve Yiğit de bizimleydi ama onlar bambaşka alanlara yönelmeyi seçtiler. Yani hepimiz bunun kendi seçimimiz olduğunun bilincindeydik." dedi samimiyetle.

"Ben de Derin için aynı şekilde endişeleniyordum ama durup düşününce.. Beste çok haklı." dedi Nazlı.

"Kaldı ki bordo bereli olamasalar da çok iyi askerler olabilirler. Ordumuz bordo berelilerden ibaret değil." dedi İrem de.

"Ve kurdukları hayallere kapılıp sonunda yere düşseler de daha güçlü kalkacak çocuklar yetiştirdik hepimiz. Evet belki çok üzülecekler ama eminim, günün sonunda o üzüntüden beslenmeyi de başaracaklardır." dedi Sinem.

Yine de yüreğimdeki ağırlık son bulmamıştı.. Rüya, istediğini elde edene dek, durmak nedir bilmezdi. Evet güçlü görünürdü ve hatta görünmekten de öte; güçlüydü. Ama gece olup yatağına uzandığında gün içinde onu üzen ne varsa gözyaşlarına sarıp sarmalayıp akıtırdı hepsini yanaklarından.. Ağabeyleri kazanır da o kazanamazsa büyük sarsılacaktı. Güçlü görünmeye çalışacak ama içten içe kendini üzecekti biliyordum.

Ayaz da kapalı bir kutu gibiydi her zaman. O istemeden onu açamazdık. Kardeşi, daima, kırmızı çizgisiydi. Dünya bir yana, Rüya bambaşka bir yanaydı onun için. Her ne olursa olsun, her kim olursa olsun, kardeşini üzeni yakıp yıkmak için gözünü korkusuzca karartabiliyordu.. Onu üzen şey ikisinin ortak hayali olursa, kardeşi için kendi mutluluğundan ödün vermek gibi bir hata yapar mıydı?

Bu dengeyi nasıl koruyabileceğimi bilmiyordum. Belki de bütün bu endişelerim yersizdi.. İkisi de istedikleri yerlere gelecek, hayallerine kavuşacaktı. Umarım öyle olurdu. Bunu bütün kalbimle, her şeyden çok istiyordum.

Eve döndüğümüzde çocuklar duşa girip uyuduktan sonra Doğu beni odamıza çekti. Yine bir derdi vardı belli ki.. Bugünkü endişem hakkında beni rahatlatacağını düşünürken bambaşka bir konu açtı.

"Bir görev var." dedi uzatmadan.

"Zor mu?" dedim gizlemeye çalıştığım endişemle.

"Standart.. Ama.."

"Ne ama Doğu? Uzun mu sürecek?"

"En az iki hafta.."

"Korkutma da söyle." dediğimde ellerimi tuttu.

"Yıllar önce bir operasyona çıkmıştım hani? Ağrı'da.. Bir kadına yaklaşmam gerekmişti.." dedi tane tane konuşarak. Eve getirmesinden korktuğumuz Taş Operasyonu'ndan bahsediyor Gece! Maalesef anladım..

"Hayır Doğu." dedim ayağa kalkıp.

"Güzelim-"

"Sen evlisin evli! İki tane çocuğun var senin!"

"Ama kabul edelim, hâlâ çok yakışıklıyım." dedi böbürlenerek.

"Bu mu yani sebebi? Yakışıklı olduğun için mi seni seçiyorlar? Timindeki bütün askerlerin yakışıklı, onlar neden seçilmiyor bu görevlere? Neden sen?"

"Biraz da yetenek meselesi."

"Doğu delirtme beni akşam akşam! O kışlada bir dolu yakışıklı ve yetenekli adam var!"

"Öyle mi Gece Hanım? Kim mesela? Ne kadar kendinizden emin söylüyorsunuz! Yakından tanıyorsunuz herhalde hepsini?"

"Yalan mı söyleseydim? Allah sahiplerine bağışlasın, çakı gibi delikanlılar var. Hem sen konuyu saptırma şimdi. Kabul etmiyorum bu görevi. Gidemezsin."

"Bana soru sormadılar. Emir böyle."

"Of Doğu! Of!" dedim sinirle odada ileri geri yürümeye başlayarak.

"Çocuklar uyanacak, sakinleş biraz."

"Kaç gün sürecek? Ne yapacaksın? Nerede olacaksın? Kadın kim? Adı ne?"

"Bir sonraki toplantıya seni de alalım istersen."

"İsabet olur!"

"Gece.." dedi Doğu kolumu tutup beni kendine çekerek. Sonra bir eliyle belimi, diğeriyle yüzümü kavradı.

"Nefret ediyorum bu tarz görevlerden." dedim çocuk gibi.

"Ben de güzelim. Ben de.." dediğinde ondan uzaklaştım.

"Belli. Hemen bir havalar! Yakışıklıymış da yetenekliymiş de!"

"Sinirlenmen hoşuma gidiyor."  dedi omuz silkerek.

"Bir sor bakalım sinirlenmek benim hoşuma gidiyor mu?"

"Önce kışlada 'yakışıklı ve yetenekli' bulduğun adamları sorsam?"

"Utku mesela?" dedim yatağa oturup kollarımı göğsümde kavuşturarak.

"Anlamadım?" dedi kaşlarını çatıp.

"Yo.. Anladın. Utku dedim. Demir yani. Bir türlü ayrılamadığınız görev arkadaşın."

"Gece!"

"Bağırma sevgilim. Çocuklar uyanacak, sakinleş." dedim meydan okurcasına.

"Seninle başa çıkmak ne mümkün! Ne yapıp ediyor, çileden çıkarıyorsun  beni."

"Sinirlenmen hoşuma gidiyor." dedim omuz silkerek.

"Sabır!"

"Amin sevgilim. Hepimize inşallah." dediğimde derin bir nefes alıp yanıma oturdu ve şakaklarını ovuşturdu. Sakinleşmeye çalıştığı aşikârdı.

"Gitmeni istemiyorum." dedim ayağa kalkıp pijamalarımı almak için dolabı açarken. Doğu açtığım dolap kapağını kapatıp beni kendine çevirdi. Sırtım dolapla buluştuğunda kendini bana yaslayıp saçlarımı omzumdan çekerek kulağıma yaklaştırdı dudaklarını.

"Mecburum." dedi sıcacık nefesi boynuma çarparken.

"Sen sadece bana mecbursun. Unuttun mu?" dedim kollarımı bedenine sarıp. Öfkem tam anlamıyla dinmiş sayılmazdı. Ta ki Doğu, dudaklarımı naifçe dudaklarının arasında alana kadar.

"Hatırlat." dedi emir verircesine.

Bedenlerimizi birbirinden ayırmadan geri geri giderek beni yatağa kadar çekti ve üzerine uzanmamı sağladı. Öfke falan kalmamıştı.. Hatta konuyu çoktan unutmuştum.

Doğu gerçekten işini biliyordu. Bütün kavgalarımızın sonu bir şekilde yatakta bitiyordu.. Bir saniye önce birbirimize delicesine bağırırken bir saniye sonra ne olduğunu bile anlayamadan kendimi onun kollarında buluyordum.

Sabahın ilk ışıklarına teslim olan gözlerim miskince açıldığında; başım, onun çıplak göğsündeydi.. Her sabah olduğu gibi saçlarımı okşuyor, uyanmamı bekliyordu. Başımı kaldırıp göğsüne bir öpücük kondurdum ve biraz doğrulup gülümseyerek güzel yüzünü okşadım.

"Günaydın sevgilim." dedim dudaklarına bir öpücük kondurup.

"Günaydın güzelim." dedi eliyle bedenimde ufak bir gezintiye çıkarak.

"Çocuklar birazdan uyanır." dedim elini tutup onu durdururken.

"Bence zamanımız var."

"O zamanı başka şekilde değerlendirsek?" dedim sorarcasına.

"Dün akşamki konuları tartışarak mı mesela?" dedi sıkıntılı bir nefes alıp yatak başlığına yaslanırken.

"Evet.." dedim örtüyü bedenime siper etmek için çekiştirip doğrularak. Beni kolunun altına alıp elini belime yerleştirdiğinde başımı göğsüne yasladım.

"Dağa çıkmayı yeğlerdim, biliyorsun."

"Biliyorum.."

"Bana güven." dedi saçlarımı öpüp.

"Sana güveniyorum.. Yersiz bir serzenişti, kabul. Ama kıskanıyorum, ne yapayım?" dedim göğsünde boş daireler çizerken.

"Gözüm senden başkasını görmedi, görmeyecek Gece Çağan. Ama seninki görüyor sanırım." dediğinde usulca okşadığım göğsüne tırnaklarımı geçirdim.

"Uslu dur." dedi elimi tutup.

"Ne demek seninki görüyor? Ayıp." dedim sitemle başımı kaldırıp kaşlarımı çatarak.

"Sen değil misin kışladaki 'yakışıklı ve yetenekli' adamlardan bahseden? Çakı gibi delikanlılar hani?" dedi sertçe.

"Cümlelerimin arasından işine gelenleri seçip alamazsın. Ben 'Allah sahibine bağışlasın' da dedim."

"Savunman bu mu?"

"Sinirlendirdin beni. Ne hissettiğimi anla istedim. Kimseye baktığım yok. Baksam da gördüğüm yok.. Benim tek yönüm Doğu." dediğimde yumuşar gibi oldu ama kaşları hâlâ çatıktı.

"Kendini kontrol etmeyi öğrenmelisin Rüya!" diye bağırdı Ayaz. Onun yükselen sesiyle hızlıca kalkıp üzerimize bir şeyler  geçirdik ve salona çıktık.

"Uyandırdın işte. Ne diye bağırıyorsun?" dedi Rüya sitemle abisine bakıp.

"Ben kimseyi uyandırmadım. Çoktan uyanmışlardı."

"Her şeyi de bil. Ne olurdu bir ısırık alsaydım?"

"Sabretmeliydin. İstediğin her şeye her an ulaşamazsın."

"Derin'e verdin ama!"

"Kardeşimiz o bizim. Canının çektiğini anladım, verdim o kadar."

"Benim de canım çekti, neden anlamadın? Hem ben neyinim senin? Asıl kardeşin benim ben!"

"Başladın yine çirkefliğe!" diye bağırdı Ayaz.

"Ayaz.. Seçtiğin kelimelere dikkat et oğlum." dedi Doğu.

"O da bana olan saygısını korumayı bilsin o zaman!"

"Ayaz!" dedi Doğu sertçe.

"Şşş.. Doğu ne yapıyorsun?" dedim fısıldayarak kolunu sıvazlayıp.

"Ayaz tabi. Biricik kızının güzel kalbi kırılmasın, değil mi?" dedi Ayaz, babasına dönüp. Doğu derin bir nefes aldığında yanlarından geçip koltuğa oturdum.

"Oturun." dedim emir verircesine çünkü bu evdeki herkes sadece bundan anlıyordu. Birer birer gelip oturduklarında Rüya her zaman olduğu gibi babasının kucağını seçmişti. Ayaz da benim yanıma kuruldu.

"Biraz sakinleşin. Sonra da neler olduğunu anlatın bakalım." dedim Ayaz'a bakarak.

"Simit almaya çıktık." dedi oğlum.

"İkiniz? Bizden habersiz?" dedim kaşlarımı çatıp.

"Sürpriz için. Kahvaltı." dedi kızım.

"Kimin fikriydi bu?" diye sordu Doğu. Rüya bakışlarını babasından kaçırıp ağabeyine yönelttiğinde Ayaz gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.

"Benim." dedi sonra.

"Beni korumana ihtiyacım yok Şah!" dedi Rüya hiddetle. Şah?

"Seni koruyanda kabahat zaten!" dedi Ayaz da ondan aşağı kalmayan bir öfke harbiyle.

"Bu evde bir kez daha ses yükselmeyecek." dediğimde ikisi de sus pus oldu.

"Sonra?" dedi Doğu sabırsızca.

"Sonra aldık simitleri. Eve dönerken Asaf Amcamların evinin önünde Derin'i gördük. Konuştuk biraz. 'Simitler çok güzel kokuyor' dedi. Canı çekti anne, ben de iki tanesini ona verdim Dinçer'le yesinler diye." dedi Ayaz.

"Ama ben istediğimde bana vermedi! Benim de canım çok çekmişti." dedi Rüya kaşlarını çatıp kollarını göğsünde kavuştururken.

"Zaten evde yiyecektin ya abiciğim, defalarca söyledim sana. Tek yapman gereken sabretmekti."

"Onu daha çok seviyorsun işte! Kıyamadın! Bana kıydın! Taş da vermişsindir ona. Verdin değil mi?" dedi Rüya çatallaşan sesiyle.

"Vermedim Rüya."

"Söyle söyle! Ben sadece onun abisiyim artık, senin değil de!" dedi Rüya bu kez.

"Ya yok öyle bir şey, of!"

"Tamam. Bu kadar yeter." dedi Doğu sert tavrından ödün vermeden. Ayaz, dikkatle babasının gözlerine bakıyordu. Söyleyeceklerini merakla bekledi.

"Abin haklı." dedi Doğu sonunda. Rüya'ya ithafen konuşuyordu ama gözleri Ayaz'daydı. Oğlumun siyah okyanusları ışıl ışıl parlarken, kızımın bal rengi gözleri dolup taştı.

"Hiç de bile! Hiç de değil!" dedi babasının kucağından inmek için beline dolanan elleri itmeye çalışarak.

"Sakin.." dedi Doğu bir eliyle onu tutmaya devam edip diğeriyle saçlarını okşarken.

"Kendini kontrol etmeyi gerçekten öğrenmelisin Rüya."  diye eklediğinde Rüya'nın çenesi titremeye başladı.

"Hayır hayır hayır, ağlama.." dedi Ayaz ayağa kalkıp kardeşini de yanına çekerek. Ona sımsıkı sarıldığında Rüya bu sarılışa karşılık hıçkırıklarını serbest bıraktı.

"En çok benim abim ol n'olur. Sevme onları. Kimseye simit vermeni istemiyorum." dedi Rüya.

"Tamam.. En çok senin abin olacağım, söz. Ağlama n'olur." dedi Ayaz.

"Hadi bakalım bu kadar sulu gözlülük yeter. Sürpriz kahvaltımız nerede?" dedim ayağa kalkarak.

"Rüya abisinden özür diler dilemez kahvaltıya oturabiliriz güzelim." dedi Doğu.

"Özür mü?" dedi Rüya kaşlarını çatıp.

"Evet prensesim, özür."

"Olmaz. Özür falan dilemem ben." Gülme Gece.. Şimdi değil, şimdi değil..

"Kime çekti acaba?" dedim mırıldanarak.

"Rüya, hadi kızım." dedi Doğu sabırsızca.

"Yok baba.. Olmaz." dedi Rüya hızlı adımlarla mutfağa yürürken.

"Sorun değil baba. Küçük bir şey zaten." dedi Ayaz da kardeşini takip ederek mutfağa girip.

İçimde tutamadığım kahkahamı bastırmak git gide zorlaşıyordu. Doğu bana 'sakın' dercesine bir bakış attığında dudağımı içten içe dişleyip kendimi tutmaya çalıştım.

"Kızımıza iki yaş temel eğitimlerini verememişiz sevgilim." dedim ona yaklaşıp kollarımı beline dolayarak. Sırıtışıma engel olamamıştım bunu söylerken.

"Komik mi Gece? Ben onlara özür dilememeyi değil, özür dilenecek şeyler yapmamayı öğretmeye çalışıyorum ama çok yanlış anlaşılmışım belli ki."

"Neyi ne kadar öğretirsen öğret Doğu.. Çocuklar bizim aynamız. Bizden ne görürlerse onu yapıyorlar. Bu Rüya'nın suçu değil, senin suçun."

"Ne yani her şeye özür mü dilesinler?"

"Hayır tabi ki.. Ama özür dilemenin onlardan hiçbir şey götürmeyeceğini bilmeliler. Bu çok büyük bir erdem."

Her zamanki gibi konuşmamız bir telefonla bölünürken, Doğu kendisine gelen aramayı yanıtladı. Ben de, çocuklara beş dakikaya geleceğime dair bilgi verip hızlı adımlarla banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından saçlarımı kurutup mutfağa geçtiğimde Doğu hâlâ telefondaydı..

"Güzelim, biraz gelir misin?" dedi sonunda.

"Göreve çıkıyor! Baba ben de geleyim mi, n'olur? Söz hiç ses çıkarmam. İzlerim sadece." dedi Rüya. Ah güzel kızım.. Baba on sekiz yaş üstü bir göreve çıkıyor.. Keşke seni yanına iliştirebilsem ama ne mümkün?

"Rüya, nasıl götürsün babam seni oralara? Hem film mi çeviriyorlar sanıyorsun? Düşmanı yenecek." dedi Ayaz.

"Tamam biliyorum. Sadece şansımı denedim. Taş getirmeyi unutma olur mu baba?" dedi Rüya kabullenerek.

"Unut. Taş falan istemiyoruz." dedim aniden karşı çıkarak Doğu'ya bakıp.

"Ya anne neden?"

"Simitlerden bana da ayırın, geleceğim hemen." dedim salona çıkarak. Doğu peşimden gelirken benim gerginliğim, her halimden belli oluyordu.

"Kaç gündü?" dedim kollarımı göğsümde birleştirip gözlerimi halıya dikerek.

"En az iki demiştim ama üç hafta da olabilir.." dedi sıkıntıyla. Sonra bana yaklaşıp yüzümü avuçladı.

"Güzel karım.. Asma yüzünü n'olur." diye eklediğinde gülümsemeye çalıştım.

"Hemen mi çıkacaksın?"

"Bir duş alayım, sonra da çocuklarla vedalaşıp çıkarım."

"Tamam. Dikkatli ol." dedim sadece.

"Gece, yapma böyle sevgilim. Keyfimden gitmiyorum, görev bu biliyorsun. Konuştuk ya? Hem beni istediğin zaman arayabilirsin. Telefonum kapalı olmayacak." dediğinde gözlerim parladı.

"Arayabilir miyim?" dedim hevesle.

"Arayabilirsin." dedi gülümseyip başımı göğsüne yaslarken. İşte bu ayrıntı beni biraz olsun rahatlatmıştı. Ona sımsıkı sarıldıktan sonra banyoya girişini izledim.

Kahvaltımız bittiğinde, onu uğurlamak için kapıya dizilmiştik yine ve yine..

"Ayağına taş değmesin baba." dedi Rüya.

"Gözüne de." dedim ben de mırıldanarak. Doğu, dudaklarımdan minicik bir öpücük çaldığında Ayaz, kardeşinin gözlerini kapattı.

"Seni seviyorum." dedi Doğu.

"Beni de, beni de!" dedi Rüya, ağabeyinin elini gözlerinden çekerek.

"Seni de seviyorum prenses. Çok hem de.." dedi Doğu eğilip onu öperken.

"Seni de Şah." dedi sonra oğlumuza dönüp.

"Nedir bu Şah?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Satrançtaki en önemli taş. Liderini kaybeden asker topluluğunun savaşı kaybetmesi gibi; şahını kaybeden de oyunu kaybeder. Ben Şah olacakmışım, dedem öyle söyledi. En önemli, sonsuz değerli ve tek." dedi Ayaz.

"Abimin lâkabı yani anne. Alfa ona satranç öğretirken söyledi, aşırı havalı değil mi?" dedi Rüya.

"En az Zakkum kadar havalı." dedi Doğu gülümseyerek.

"Ne zaman döneceksin baba?" dedi Rüya.

"Bir asker, böyle bir soruya cevap veremez." dedi Ayaz.

"Doğru. Biliyordum. Seni denedim sadece." dedi Rüya omuz silkerek.

"Eminim öyledir."

"Hadi bakalım, babaya birer öpücük verin. Sonra da içeri." dediğimde ikisi de söylediğimi yapıp içeri geçtiler.

Doğu gittiğinde evde yine bir savaşçılık başlamıştı. Asla toplanmayan salon ve bir cepheden farksız çocuk odaları üstüme üstüme geliyordu artık. Evin toparlayabildiğim tek ortak alanı mutfaktı. Banyodaki küvetimiz bile ideal siper alanı olarak kullanılıyordu.

Kızları arayıp bize davet ettiğimde sadece Nazlı müsait olduğunu ve geleceğini söylemişti. Çok geçmeden Dinçer ve Derin'le birlikte geldiğinde, çocukları kendi hallerine bırakıp mutfakta kahve keyfi yapmaya başladık. Günün sonunda kızlar da bize katılınca, ev kreşten farksız bir hâl almıştı.

Doğu'suz geçen iki haftanın sonunda çocukların tükenmek bilmeyen enerjilerini biraz olsun tüketebilmek umuduyla, havanın güzelliğini fırsat bilerek parka çıktım. Çocuklar etrafta koşturmaya başlarken ben de telefonumu çıkarıp Doğu'yu aradım.

"Alo?" dedi dişlerini sıkar gibi çıkan sesiyle.

"Doğu? Sen iyi misin?" diye sorduğumda ufak bir inilti döküldü dudaklarından.

"Rahat dur." dedi bir kadın.

"Beş dakikaya döneyim sana, olur mu?" diye sorduğunda tüm hücrelerim karıncalanmaya başladı.

"Olmaz! Neredesin sen?" dedim hiddetle.

"Yavaş ol." dedi Doğu. Benimle konuşmadığı aşikârdı.

"Kapat telefonu. Sırası mı şimdi?" dedi kadın.

"Güzelim, arayacağım seni. Yok bir şey." dedi Doğu ve telefon kapandı. Güzelim dedi Gece. Sakin ol.. Başka kadının yanında olsa öyle der miydi hiç? Demezdi.. Demezdi tabi.

Tırnaklarımı yiye yiye beklediğim on dakika bana on yıl gibi gelirken, telefonum çalar çalmaz kimin aradığına bakmadan yanıtladım.

"Sevgilim, biraz çalsaydı bari?" dedi Doğu.

"Neredesin sen? Ne yapıyorsun? O konuşmalar neydi? Kimdi yanındaki? Beş dakika dedin, on dakika oldu Doğu."

"Sen neredesin? Geleyim yanına." dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Yanıma mı?" dedim afallayarak.

"Evet güzelim söyle hadi neredesin?"

"Evin yanındaki parktayız."

"Tamam, birazdan oradayım. Kurma kafanda, beni bekle." dediğinde sıkıntılı bir nefes alıp telefonu kapattım. Söylemesi kolaydı tabi! Kolaysa sen kurma kafanda! Hayret de bir şey!

Nihayet arkadan gözlerimi kapatan ellerle, gülümsemem ister istemez büyümüştü. Ayaz ve Rüya, babalarını görür görmez koşup kucağına atladığında Doğu'nun yüzü kızardı ama gülümsemesini korudu.

"Düşmanları yendin mi?" dedi Rüya heyecanla.

"Yendim prenses."

"Babam benim!" dedi Ayaz da.

"Hadi bakalım, oyuna devam. Biz de anneyle hasret giderelim biraz." dedi Doğu onları kucağından indirirken.

"Emredersiniz komutanım." dediler bir ağızdan.

Doğu yanıma oturduğunda endişe dolu gözlerim vücudundaki hasarı arıyordu. Bir eliyle ellerimi kavrarken diğerini yüzüme yaslayıp gözlerine bakmamı sağladı.

"İyiyim." dedi ikna etmek istercesine.

"Değilsin." dedim başımı iki yana sallayarak.

"Güzelim-"

"Yaralanmışsın. Ne oldu söyle bana? Çok mu derin?" dedim hüzünle.

"Ufak bir şey."

"Biliyorum ben senin o ufak dediğin yaraları Doğu."

"Sinem'in yanından geliyorum. Baktı, dikti.. Yani yok bir şey."

"O kadın Sinem miydi?"

"Sinem'di. Biraz abarttı dikiş işini, bozuştuk. Aralıklı üç beş dikiş yeterdi aslında. Neyse alırım ben onun gönlünü sonra."

"Hemşireden daha mı iyi bileceksin Doğu? Bıraksaydın işini yapsaydı."

"Bıraktım, yaptı zaten. Pantolon paçasına döndüm. Her yerim ip."

"Kaç dikiş var? Kolunda mı?"

"Karnımda."

"Kaç dikiş?"

"Güzelim üç dört güne geçer. Yok yere endişelenme diye yanına gelmeyi bekledim. Yok bir şey."

"Ya sen benim sorularıma cevap versene! Kaç tane dedim?"

"Ne bileyim, yirmiden sonrasını saymadım. Dur dedikçe eli ağırlaştı hemşirenin. İşine karışılınca insafsızlaşıyor." dediğinde kollarımı boynuna dolayıp ona dikkatlice sarıldım.

"İyiyim güzelim.. Gerçekten iyiyim."

"Tehlikesiz bir operasyon sanıyordum. Kurşun yarası mı?"

"Bıçak." dedi önemsiz bir detay verircesine rahat bir tavırla.

"Madem yaralısın, çocukları neden kucağına alıyorsun? Canın yandı."

"Yanmadı sevgilim."

"Belki de attı dikişlerin."

"Atmadı Gece. Attıysa da inan bana fazlalıklar atmıştır. Gereksiz bin beş yüz tane dikiş var."

"Sen yok yere kurşun sıkıyor musun Doğu?"

"Hayır sevgilim, neden sıkayım deli miyim ben?"

"Sinem de eminim yok yere atmamıştır o dikişleri. Kim bilir ne haldesin? Hadi eve gidelim, ben de bir bakayım."

"Şurada azıcık dinleneyim, sonra gideriz." dedi gözlerini gözlerime sabitleyerek. Hemen de yumuşamıştım..

"Çok özledim seni." dedim yüzünü severken.

"Ben de seni.. Sizi.." dedi koşturan çocuklarımıza bakıp.

Huzurla ve dikkatlice omzuna yaslandığımda, beni kolunun altına çekip başını başımın üzerine koydu. Birlikte saatlerce Ayaz ve Rüya'yı izledik. O neler düşünmüştü bilmiyordum ama ben yalnızca onun yarasını düşünmüştüm..

Eve gidene dek Rüya, babasının kucağından inmemişti. Ayaz, aklına gelen tüm soruları ardı sıra sormuştu. Doğu hiç açık vermeden taşıdı kızımızı. Ve asla usanmadan yanıtladı oğlumuzun sorularını.

O, harika bir eş ve mükemmel bir babaydı.. Yanımızda olduğu sürece asla düşmeyeceğimizi bildiğim, hissettiğim; güçlü, zeki ve benim. Bizim. Rüya'nın, Ayaz'ın ve elbette ki Gece'nin en Doğu'su..

Merhabaaaaa 🌸

Sizi ne kadar özlediğimi anlatamam! Yorum okumadan geçen tüm Cumalar beni tüketti inanın. Nasıl özlemişim burayı 🥺

Bir an evvel yazıp yayımlamak için resmen gecemi gündüzüme kattım ve bir Cuma'nın daha bizsiz geçmesine izin vermedim 🥳

Olaysız, mutlu, sakin bir bölüm olsun istedim. Maksat sizlerle buluşmaktı 🙈

Özel bölüme, özel yıldızlarınızı ve yorumlarınızı bekliyor olacağım ⭐️

Yarın ya da yarından sonra da Yağmurda Ütopyada'nın ilk bölümünü yayımlamayı düşünüyorum ☔️

Ah! Bu arada Instagram üzerinden takip edenler biliyordur ama buradan da duyurayım; bu hikâyenin devamı niteliğinde olmasını hedeflediğim asker kurgusunun da temelini attım. Orada da buluşacağımızı umuyorum 🌱

Sevgiyle kalın

Instagram: kalemimdenkitabim

-

Continue Reading

You'll Also Like

670K 13.3K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
735K 30.7K 48
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
332K 28.7K 34
Ötekileştiriverebileceklerinizdenmişçesine... Not: Bu kitap sınıfta en arka sıradan uyuklayan tayfaya ithaf edilmiştir. (Kapak için canım bebişim @pp...
26.7K 1.1K 9
Efe, 19 yaşında sıradan bir genç. Hayatı sıradandı ve normal bir yaşam sürüyordu ta ki... Baran'ı tanıyana kadar. Baran, 16 yaşına yeni girmiş herke...