14-Mağara

84.1K 5K 1.8K
                                    

Gözlerimi aralamaya çalışırken Doğu'nun, adımı haykıran sesi doluyordu kulaklarıma. Vücudumu hareket ettiremiyordum. Parça parça, her yana dağılmış cam kırıkları beni korkutmaya yeterken; boynumu sıkan emniyet kemeri ve sıkışmış bedenim bana acı veriyordu.

Ne olmuştu bana? Ah tabi ya! Lastiğim uyarı vermişti ve sonrasında aracım kurşunlanmaya başlamıştı. Fren yerine gaza mı basmıştım? Uçurumdan yuvarlandığımdan adım kadar emindim.. Doğu yakınlarda olmalıydı. Zaten bana doğru gelmiyor muydu?

Gözlerim bir açılıp bir kapanıyordu. Boynumdaki sızı, gözlerimin yaşarmasına sebep oluyordu. Ellerimi oynatmayı denediğimde bunu başarabildiğime sevinmiştim. Peki ya ayaklarım? Onlar da sorunsuz görünüyordu.. Ama boynumun acısı bambaşka bir boyuttaydı sanki.. Gözlerim neden açık kalmayı reddediyordu? Belli belirsiz gördüğüm bir el uzandı bana doğru. Arabamın parçalanmış kapısını zorladı.

"Doğu?" dedim gözlerimi açık tutup, uzanan elin sahibini görmeye çalışırken. Ama karşıdan, bir cevap gelmedi. Doğu'nun haykıran sesi uzaktı.. Çok uzak..

"Kimsin sen?" dedim son gücümle. Ve kucaklayıp çıkarıldım sıkıştığım yerden. Bir süre yabancı ellerde taşındıktan sonra, bir arabaya bindirildiğimi hatırlıyorum hayal meyal..

Zaman zaman yüzümü yalayıp geçen rüzgâr, bana huzur veriyordu. Bana umut veriyordu. Bana Fırtına'yı hatırlatıyordu.

Annem, bir köşede oturmuş elini Defne'nin saçlarında gezdiriyor, babam; küçük Gece'yi omuzlarına almış, annem için yaptırdığı krizantem bahçesinde koşturuyordu.. Sanırım, mutluluğu iliklerime kadar hissettiğim ve anımsamayı başarabildiğim ilk anımdı bu..

"Baba, kanatların mı var senin? Nasıl uçuyorsun?" demiştim, bu anı yaşamadan hemen önce. Babam gülümseyip saçlarıma bir öpücük bırakmış ve beni kucakladığı gibi omuzlarına yerleştirmişti.

"İşte böyle uçuyor baban!" diye haykırarak koşmaya başladı rengârenk bahçemizde.. Ellerimi tutup iki yana açtı ve ben rüzgârla kucaklaştım.. 'Keşke' demiştim içimden 'keşke gerçekten sarılabilsek rüzgâra'..

O zamanlar bilseydim, âşık olduğum bu rüzgârın da benimle birlikte büyüyerek, sarılabileceğim somut bir vücuda bürünüp Fırtına olarak karşıma çıkabileceğini; yine de diler miydim aynı dileği?

Bilincim yeniden yerine geldiğinde bir mağarada buldum kendimi.. Sönmeye yüz tutmuş bir ateş, başucumda yüzü gözü kapalı bir kadın.. Neredeydim böyle?

"Doğu.." diye yine onun adı döküldü, dudaklarımdan istemsizce. Sanki seslensem duyacaktı beni. 'Buradayım' diyecekti. 'Sana zarar gelmesine izin vermeyeceğimi söylemiştim' diyecekti..

"Uyandın.. Sessiz olasın." dedi kadın telaşla başıma gelip. Sonra bir adam belirdi mağaranın girişinde.

"Kendine geldi?" dedi sertçe.

"Yok.. Komutanı sayıklar hâlâ." dedi kadın.

"Sayıklasın sayıklasın. İyileştir şunu bir an evvel. Bize çok lazım olacak." dedi adam. Sonra birkaç ayak sesi duydum.

"Aç hele gözlerini, gitti." dedi kadın saçlarımı okşayıp.

"Neredeyim?" dedim fısıldar gibi.

"Dağın başında, hiçlikteyiz. Senin ne işin vardır buralarda Öğretmen Hanım? Nasıl düştün bunların ellerine?" dediğinde kaşlarım çatıldı. Ve bu canımı yakmıştı.

"Yara bere içindesin. Sana bir şey yaptılar? Dokundular?" dedi sorarcasına.

"Kaza yaptım.." dedim zar zor. Konuşmak bile yoruyordu beni.

Gecenin En DoğusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin