ALHAYA

Oleh ecekarttal

403K 21.4K 5.7K

"Ne bağırıp duruyorsun? Konağı ayağa kaldırdın!" Karşımda dikilen adama yumruğumu gerçirmemek için içimde ve... Lebih Banyak

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
İnstagram
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
:)

Bölüm 15

12K 688 107
Oleh ecekarttal

Selamünaleyküm.

Lütfen oy verin, lütfen... bir bölümü 150den fazla kişi okuyor ama oy sayısı bazen 20 bile olmuyor. Lütfen bir yıldızı çok görmeyiin<3

Keyifli okumalar...

💐Madrigal
|Seni Dert Etmeler|
___________________________________

Zühre'den;

Sevgili dostum;

Canım yanıyor. Yüreğim acıyor. Sanki bir el kalbimi tutmuş acımasızca sıkıyor.

İnsan neden sever? Sevdiğin şey seni tamamladığı için mi, ya da sana benzediği için? Yoksa bir ihtiyaç mı da her insan da görülüyor bu illet?

Google amcaya yazdım. Bana cevap veremedi. Hani sözde herkese göre her şeyi biliyor ya, bence işine geldiği gibi davranıyor. Bazen istediğini veriyor, bazen vermiyor.

İnsan sevgiye aç bir varlık. Hiç kimseyi bulamazsa var olmayan bir arkadaşı oluyor hayali, onu seviyor.

Benim de var biliyor musun? Sana daha önce hiç söylemedim ama bir hayali arkadaşım var.

Adı yok ancak her zaman benimle. Bir bakıyorum benimle konuşuyor. Hastalık mı bu, bilemiyorum ama rahatsız değilim. Önemli olan da bu.

Sevgiye aç değilim, yanlış anlama. O kadar şanslıyım ki beni sevgi denen kavramdan asla yoksun bırakmayan bir ailem ve dostlarım var ama yetmiyor biliyor musun? Bir şeyler eksik içimde.

Ben bir şey yaptım dostum. Birini istemeden üzdüm ve şimdi onun pişmanlığını iliklerimde hissediyorum.

Bir kaç gün önce Zeynep beni aradı. Dışarı çıkalım mı dedi, onun bana bağırıp çağırdığı günün ertesiydi. Yorgundum, pek dışarı çıkmak istemiyordum.

Sonra ne oldu anlamadan konu ona geldi. Kızlar bizi hep yakıştırıyorlardı ve inkâr edemeyeceğim, aklıma da girmişti bu düşünce. Belki de o gün bu yüzden bu kadar kırılmıştım bilmiyorum ama onunla olabilme ihtimali aklımdan geçmişti.

Olmaz dedim... neden bilmiyorum onu zor gördüm. Sanki her zaman tek suçlu o olacakmış gibi konuştum... bilmiyordum, telefonun ucunda onun da olduğunu. Beni dinlediğini. Hatta, hatta onun arattığını...

Önce bir ses geldi. Ne olduğunu bilmiyorum, sanki bir şey düştü gibi. Ne oldu diye sordum Zeynep'e. Cevap vermeden sert bir kapı sesi işittim.

Zeynep sadece, "Duydu!" Dedi. "Ağabeyim her kelimeni duydu, abla." Dedi. Önce duyduysa ne olmuş dedim içimden. Anlayamadım ne söylediğimi. Sonra şöyle bir düşününce, kırıcı sözler söylemişim.

Bir yanım, "O da seni üzdü! Umursama." Derken, diğer yanım, "Ne zamandan beri kısasa kısas yapıyorsun? O veya başka biri, birinin kalbini kırdın!" Diye bağırdı.

Canım yandı. Normal bir sızı değil bu. Bir hocam, cehennem ateşini bir milim bile hissetmek isterseniz, çakmağı tek parmağınıza tutmayı deneyin demişti. İnanır mısın belki bir saniye tutamadım. Şu an kalbim, sanki o ateşe atılmış da cayır cayır yanıyor gibi.

Dün karşılaştık biliyor musun? Her zaman üzerimde olan gözlerini, bir kez olsun bana değdirmedi. İnadına ben baktım bu sefer ama o kaçtı. Benimle konuşmadı.

Yüreğim yüreğine akan bir adamı üzdüm ve şimdi ne yapacağımı bilemiyorum.

İkimizde kırdık geçtik birbirimizi. Bundan sonra olur mu? İşte onu hiç bilemiyorum...

"Ve insan en çok göğe vurgun;
Sonra zifiriye,
Şiire,
Ve hep Allah'a..."

Bir daha ne zaman gelirim yanına belirsiz. Hoş belki de karşılaşamayız. Gelirim derim, Azrail (as) kapımı çalıverir...
Hakkını helal et dostum.

Burası dünya. Nereye varsan, varamadığın yerdesin...

**

"Hepiniz tekrardan hoş geldiniz çiçeklerim. Size bu şekilde hitap etmemde bir sorun yok değil mi? Hepiniz annem, hatta annanem, babannem yaşında kadınlarsınız. Resmiyettense samimi olmak daha makul geliyor bana. Sizlik sorun var mıdır?"

Bugün kursumuzun ilk günüydü. O kadar heyecanlıydım ki cümlelerim birbirine girecek diye korkmuyor değildim. Kalabalıktık. Bunun sebebini tabiki Sultan Neneye bağlıyordum. Buralarda sözü geçen biriydi. Herkes hürmetle yaklaşıyordu ona. Şuan içerisinde bulunduğumuz cami de onların olunca, kadınlar doluşmuştu hâli ile.

"Yok guzum, bizim hoşumuza gidiy böyne şeyler." Dedi Güllü Teyze. Birazının ismini biliyordum ancak unuttuklarım da vardı elbette.

Önümdeki kitapları düzelterek, "Tamam o zaman... Evet bugün ilk günümüz. Hayırlısı ile dolu dolu bir kaç ay geçireceğiz sizinle. Hepinizi yavaş yavaş tanıyacağım inşallah. Şimdi gün içerisinde neler yapacağımızı bir konuşalım...

Koca koca kadınlarsınız. Evinizde işiniz olur elbet. Sizi de çok yormayalım. Sabah 9:30-10:00 gibi gelirsiniz, 12:00 gibi de çıkarız. Uygun mudur?" Diye sordum.

Berfin Teyze herkes adına, "Uygundur yavrum." Diye cevap verdi. Beni az önce caminin imamı yedek anahtarı vermek üzere çağırınca, muhtemelen onlar bunu kendi aralarında konuşmuşlardı ki kimseden itiraz üstü bir ses çıkmamıştı.

"Tamamdır Berfin Teyzem. O zaman neler yapacağımızı da konuşalım. Şimdi size bir sorum var. Kur'an'ı tek tek kendiniz sayfa hâlinde mi okumak istersiniz, yoksa hatim mi yapalım?"

Herkes birbirine bakıp soru sorar gözlerle bakıştı. Elimdeki civcivli kalemimle oynarken, onların karar almasını bekledim. Kalemin ismini ne koysam diye düşünüyordum bir yandan. Kafam o kadar doluydu ki, böyle boşaltmaya çalışmak işime geliyordu.

"Hatim edek gızım."

Sultan Nenenin sesiyle tekrar onlara yöneldim. "En güzeli. Son bir sorum daha var. Kur'an'dan sonra ilahi mi söyleyip ezberleyelim, yoksa her gün bir sahabinin hayatını mı öğrenelim?" Diye sordum bu kez.

Bana kalırsa sahabi hayatlarını işlemeliydik. Şayet ki artan vaktimiz olursa ilahi de okuyabilirdik.

"Ay sahabi hayatlarını işleyelim abla ne oluuur." Zeynep'in heycanla konuşması ve ellerini birbirine vurup alkışlaması karşısında istemsizce güldüm. Asya Abla ve camide bulunan Zeynep yaşlarındaki diğer kızlar da onu onayladılar.

Kurs, yaşı büyük olanlar için açılmıştı. Şayet burda liseden sonra okumayan çok kız vardı. Onları da seve seve kabul ediyordum. Anneleriyle birlikte onlar da geleceklerdi.

Zeynep üniversite sınavında kötü bir puan almasa da kendisi beğenmemişti. Bir sene daha denemek istediğini söyleyip tercih yapmamıştı. Yani bu sene o da bizimle birlikte olacaktı.

Kızların sahabi hayatlarını istemesi sonucu büyükler bir şey demediler. Bizimde gün içerisinde yapacaklarımız belli olmuş oldu. Sabah gelince Kur'an okunacak, meal ve tevsirler üzerine konuşulacak, ardından bir sahabinin hayatı işlenecekti. Oldu ki vakit kalırsa da ilahi okunacaktı.

"Şimdi hanımlar, aranızda Kur'an'ı Kerim'i bilmeyenler olabilir, bilip de akıcı okuyamayanlar olabilir. Hiçbir sorun yok... Bunu rahatça gelip bana söyleyebilirsiniz. Bu utanılacak bir şey değil. Bunca sene öğrenmediyseniz şimdi öğrenirsiniz? İnanın hiç de geç değil. Kafanıza koyarsanız yaparsınız."

Bu konuda kadınları büyük destekliyordum. Sebebi ne olursa olsun, belki zorunda kalmıştır, belki keyfi okumamıştır veya bambaşka bir sebepten ötürü Kur'an'ı Kerim'in kapağını uzunca zaman açmamış olabilirdi. O zamanki açıklarını şimdi kapatabilirdik.

Tek ihtiyaç, kişinin içten istemesi gerekiyordu.

Zorla hiç kimseye, hiçbir şey yaptırılmazdı. Ne kadar sıkarsan sık, o işi yapmak istemiyorsa, yaptıramazdın.

"Sen kafana koyduğun her şeyi başarırsın. Çünkü senin inanılmaz bir gücün var ve sevgin de var!"

Anlık bir şaşkınlıkla sesin nereden geldiğini aradım. Zeynep'in yanında oturan bir kız, gözleri kapalı, ellerini yumruk yapıp hayava kaldırmış sallıyordu.

Zeynep gülmemek için kendisini sıkarken mora dönecek durumdaydı. Yaşıtları olan diğer kızlar da gülerken, annelerimiz anlamaz gözlerle onlara bakıyorlardı.

Mardin'e gelip Asel ve Hüma'dan uzak kalmıştım ancak buradaki kızlar sanki onları aratmamaya ant içmişlerdi. Asya Abla ve Zeynep başta olmak üzere buradakiler cidden deliydi.

Bende kendimi tutamayıp güldüm. Aklıma istemsizce bunun orjinali gelmişti.

Kendimi toparlayarak, boğazımı temizledim. "Kızlar, yanımda oturmaya ne dersiniz, hem yardım edersiniz bana?"
Diye sordum.

Zeynep elleri yüzünde, tek kelime etmeden yerinden kalkıp yanıma oturdu. Asya Abla zaten öğretmen masasının sağ tarafında oturuyordu. Bu yüzden yerini değiştirmezken, genç yaştaki diğer kızlar da yanıma, arkama geçerek oturdular.

Onlara bakıp hafifçe gülümsedim. Onlar da aynı şekilde karşılık verince tekrar karşımdaki büyüklerimi döndüm.

"Evet hanımlar, başlayalım mı artık?"

Herkes olumlu yanıtlar verip, toparlandı. Kur'an'lar açıldı. Kızlardan bir kaçı yanımda kalemlerini de not tutmak üzere hazırladılar.

"Şimdi ilk gün olduğundan bugün sadece isteyenlere okutacağım. Hazırlanıp gelmek isteyen olabilir, heycanlanıp okumak istemeyenleriniz olabilir diye. Ancak lütfen diğer günlere hazırlıklı gelin oldu mu?"

"Olur yavrum. Sen bize sayfa verecen değil?"

"Vereceğim tabiki. Süre yeter mi diye de endişe etmeyin. Fazla kişiyiz, Rabbim arttırsın ama bunun bir sorun olacağını zannetmiyorum. Çocuklarda olsa evet süre yetmezdi. Elif Ba okuyanlar ayrı, Kur'an'ı okuyanlar ayrı, zaten laf dinlemeyip ses yapmaları apayrı. Ancak sizde bu şekilde olmuyor. Zaten hepiniz Kur'an'ı az çok bilen kişilersiniz. Bir problem yaşamdan inşallah, güzel vakit geçireceğiz.

Şimdi Kur'an'a başlama duâsını yapacak, Fatiha'yı, Elif Lam Mim'i ve ilk sayfayı ben okuyacağım sonra isteyenler sırayla devam edecekler..." diyerek önündeki haki yeşili Kur'an'ımı açtım.

"Şunu da söyleyeyim. Bu başlama duâsını illa yapacağız diye bir kural yoktur. Yani insan, bu duâyı yapmadan da bil hassa Kur'an okuyabilir. Yani bu duâyı bilmeyen okumasın, diye bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Ha okursanız güzel olur tabi ama dediğim gibi illa olacak diye bir kural yok. Adı üzerinde duâ zaten. Sadece euzu besmelenizi çekip de okuyabilirsiniz.

Amin.
Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm, bismillahirrahmanirrahim.

Allâhümme bilhakkı enzeltehû ve bilhakkı nezel, Allâhümme azzım rağbetî fihî ve'c'alhü nûren lî basarî ve şifâen li sadrî ve zihâben lî hemmî ve gammî ve huznî, Allâhümme zeyyin bihî lisânî ve cemmil bihî vechi ve kavvî bihî cesediî ve hayyi bihî ruhî ve şekkil bihî mîzânî ve'rzuknî tilâvetehû alâ tâatike ânâe'l-leyli ve etrâfen-nehâri ve'hşürnî maa'n-nebiyyi Muhammedin Sallallâhü Teâlâ aleyhi ve selleme ve Âlih'il-ahyâr.

Allah'ım! Sen Kur'an-ı hak üzere indirdin. O da böylece hak üzere indi. Allah'ım Kur'an'a karşı ilgimi artır. Onu gözümün nuru, gönlümün şifası, keder ve üzüntümün ilacı kıl. Allah'ım! Dilimi Kur'an ile süsle, yüzümü Kur'an ile güzelleştir. Bedenimi onunla kuvvetlendir. Ruhumu onunla diri tut. Mizanımı onunla ağırlaştır. Gece-gündüz sana itaat için Kur'an okumaya beni muvaffak kıl. Beni, Hz. Pyegamber Muhammed (S.A.S) ve O'nun hayırlı ehli beytiyle birlikte hasret.

Sübhane rabbike rabbil izzeti amma yasifun ve selemün alel murselin velhamdülillahi rabbil alemin.

Bismillahirrahmanirrahim...

Önce Fatiha, sonra Elif Lam Mim ve ardından ilk sayfayı, ne hızlı ne de yavaş, orta derecede okudum. Hanımlar da beni takip ettiler. Kimi zaman fark ettiğim, yanımdaki kızlardan bir kaçının sürekli not almasıydı. Ne yazdıklarını göremiyordum ancak muhtemelen tecvitli yerleri işaretliyor olabilirlerdi. En azından ben, zamanında tecviti bilmediğim dönemlerde hep öyle yapardım.

Benden sonra, okumak isteyen hanımlar da sırayla okudular. Çoğu akışkan ve güzel okuyordu. Ayrıca harflerin mahreçleri konusunda hiç sorun yaşamıyorduk çünkü zaten buradakilerin konuşma tarzları biraz arapça harflerine benziyordu. Bu yüzden boğazdan gelen harfleri rahatlıkla çıkarabiliyorlardı.

Mesela büyüklerimde en çok gördüğüm yanlış genelde bu oluyordu. Küçüklükten öyle alıştıklarından olsa gerek, harflerin pek üzerlerinde durmuyorlardı. Ancak burda böyle bir sorun şu ana kadar yaşamamıştık.

Yanlış okudukları yerleri düzeltmekle yetinmiştim sadece. Bu da bizim için bir artı puan demekti. Çünkü belli bir yaşın üzerine çıktıklarında yanlışı düzeltmek bazen çok zor olabiliyordu. Bolu'daki teyzelerimden biliyordum. Nasıl öğrenmişse zamanında öyle okumaya devam ediyordu. Birinci gün düzelt, ikinci gün yine başa dönüyordu.

Burada en şaşırdığım nokta ise Berfin Teyzenin sesiydi. Normalde de nâif olan sesi, Kur'an'ı okurken öyle güzelleşmişti ki, hayranlıkla dinlemiştim. Bir an kayıt altına alasım bile gelmişti. Huzursuz yüreklere derin bir nefes aldıracak cinstendi.

Yaklaşık yirmi beş sayfadan fazla okundu. Yani birinci cüzü çoktan bitirmiştik. Bu elbette kalabalıktan kaynaklanmıştı. Ki bugün daha okumayan kişiler olmasına rağmen böyleydi.

Okumak isteyenler bitince duâlarımızı yapıp, Kur'an'larımızı kapattık. Önümdeki kalabalığa bakarak, "Şahanesiniz vallahi. İlk günden neredeyse bir buçuk cüz okuduk. Üstelik herkes okumadı bile. Böyle devam edersek, kursun bitimine dört, beş hatim indiririz inşallah." Dedim.

Herkesten ayrı ayrı, "İnşallah." Sesleri yükseldi. Önce yanımdaki kızlara ardından, kolumdaki grimsi, açık renk saatime baktım. 12'ye yaklaşıyordu.

"Saat 12'ye yaklaşıyor. E tabi bugün saatlerimiz belli olmadığından bazılarınız biraz geç geldi, çok normal... Ne yapalım? Şimdi siz ev hanımı olduğunuzdan sizi de çok tutmak istemem. Sahabe hayatını yarın mı işlemeye başlayalım yoksa bizim vaktimiz var devam edelim der misiniz? Size bırakıyorum."

Kararsızca birbirlerine bakan kadınlar bir yana, kızlar işleyelim diye tutturuyorlardı. Aslında bence de işlemeye başlasak fena olmazdı ama bu hanımların kararıydı.

Arka taraflardan bir teyzem, "Hoca gızım, değerlerini bilmen de beni böğün affeyle artık." Dedi. Bende anlayışla başımı salladım. Bu sırada Sultan Nene, "Ee madem Emine gidiy, yarın başlayak yavrum." Diyince geri kalanlarda ona katıldıklarını belirttiler.

Bu kızları üzerken, annelerine karşı itiraz dolu sesler yükseldi. Zeynep bunların başını çekiyordu.

Berfin Teyze, Sultan Nene ile bakışıktan sonra Zeynep'e, "Sen galacaksan kal ablanın yanında..." dedikten sonra Zeynep küçük bir çocuk gibi ellerini birbirine vurdu. Ben onun hâllerine tebessümle bakarken Berfin Teyze, Asya Ablaya dönüp devam etti.

"Sende kal yavrum. Fırat'a haber et ama. Birden gelir deli oğlan, seni göremezse gızmasın."

Asya Abla, "Tamam anne, ben ararım şimdi." Diye yanıt verdikten sonra Berfin Teyze ve Sultan Nene ayaklandılar.

Diğer kızlar annelerinin yanında izin isterken, gelmek istemeyenler de vardı elbet.

"Anne lütfen. Hem ev şurası ya geç gelmem. Saat daha 12."

"Kızım bana kalsa tamam. Ağabeyin bir şey demesin ama."

"Demez ne diyecek? Akşam değil ki, toplasan kaç saat duracağız? Hadi anne, Zühre Ablayla sohbet etmek istiyorum."

İstemsizce kulak misafiri olduğum kadın ve yanında Kur'an okunurken çokca not alan kıza baktım. Burada bir de bu vardı işte. Kızlar kaç yaşlarına gelirlerse gelsinler, evlenene kadar baba ya da ağabeyden, evlendikten sonra da kocalarından izin almadan bir şey yapamıyorlardı.

Elbette haber vermek önemliydi ancak her şeyin de bir dozu olmalıydı.

Bende alırdım. Annemden babamdan habersiz hiç dışarı çıkmazdım ama mesela hiç hayır, çıkmazsın dediklerini de hatırlamazdım. Burada öyle değildi işte. Biz haber veriyorduk, bu kızlar izin istiyorlardı.

Kızın burda durmak istediği belliydi. Hem sözleri hem gözleri bunu açığa vuruyordu. Daha fazla dayanamadan yanlarına iliştim.

"Bir sorun mu var?"

Kız bir bana bir annesine baktı ama konuşmadı. Annesi de bir süre kızına baktıktan sonra bana yöneldi. "Hoca kızım, kızım burada kalmak ister amma benim oğlan az serttir biliyon mu? Şimdi eve gidince ne deyi tek bıraktın onu der diyi endişe ediyom."

Gözlerimi etrafta dolaştırarak bir süre düşündüm. "Çok fazla durmayız burada, yaklaşık bir saate dağılırız. Olmazsa kızınızı evin kapısına kadar ben bırakırım. Oğlunuza da buna bir şey diyeceğini zannetmiyorum." Dedim.

Kız heyecanla kafasını kaldırarak, önce bana sonra annesine baktı. Annesi içinde zor bir karar olduğunu bildiğim için daha fazla üstelemedim. Belli ki oğlundan çekiniyordu.

"Eyi madem... çok durmadan kal az amma geç galma ha."

Kız sevinçle annesini yanağını öptü. Bu görüntü gözlerimi doldurdu. Keşke şu an benim annem de yanımda olsaydı da ben de onu öpebilseydim diye düşünmeden alıkoyamadım kendimi.

Hemen kendimi toparlamaya çalışıp, arkamı döndüm. Kadınların neredeyse hepsi çıkmış, kızlar ise hoca masasının etrafına toplaşmışlardı.

"Guzum, bak bizim deliler sağa emanet ha. Rabbım sabır vere sana. Hadi Allah'a emanet!"

Kapıdan çıkmadan önce bana bağıran Saniye Teyzeyle güldüm. Şiveleri o kadar tatlıydı ki, birden mıncırı vereceğim diye korkmaya başlıyordum.

"Allah en çok sana sabır versin Sanişim. Ne de olsa ben gibi kızın var!"

Az önce kızları taklidiyle kahkahaya boğan kız, gözlüklerini düzelterek Saniye Teyzeye bağırdı. Onun ters bakışlarını görür görmez ise otuz iki diş sırıtarak, "Öpüldünüz gözel bayan." Dedi.

Saniye Teyze, gülerek bana selam verdi ve kurstan çıktı. Şimdi kızlarla baş başa kalmıştık.

Hoca masasının etrafına toplaşan ona yakın kızın yanlarına giderek az önce kalktığım yere tekrar oturdum. Bu sayede hepsini görebiliyordum.

"Evet kızlar. Önce bir tanışalım. Malum az önce çok kalabalıktık, tanışmaya kalkışsam iki ders saati bile yetmezdi." Diyince kızlar arasında kıkırtılar yükseldi.

Devam ettim. "Ben Zühre Güray. Bir ay sonra yirmi bir yaşıma gireceğim. Aslen Bolu'luyum. Neden Mardin'i yazdım hiçbir fikrim yok..." tekrar gülüşmeler çoğalırken, hepsi dikkatle beni dinliyorlardı. "Imm sonra... hayatımın bir kısmı kurslarda geçti diyebilirim. Lise hayatımı ve sayre yaşadım ancak yazları hep kurslardaydım. Onun dışında Bolu'da bıraktığım iki dostum var. En yakın zamanda sizinle de tanışırlar inşallah... İlahiyat okudum ve şimdi buradayım.  Hmm, sanırım bu kadar... Sizleri de tanımak isterim."

Sıra sıra hepsi kendini tanıttı. Asya Abla ve Zeynep'ten hariç, Asmin, Berçem, Delal ve Dilda kardeşler, Heja ve bir Zeynep'imiz daha vardı.

Bir süre sohbet ettik, tanıştık. Berçem, az önce annesiyle konuştuğum ve kalması için ısrar ettiğim kızdı. Asmin'se şu deli kız. Yani Saniye Teyzenin kızı. Diğerleri ile şimdi tanışmıştım ama hepsi cana yakın kızlardı. Bu kızlardan hariç kursta iki gencimiz daha vardı normalde ama onlar kalmak istememişlerdi.

"Abla şu an yirmi yaşındasın. Nasıl üniversiten bitmiş oluyor? Yani mantıken yirmi ikiden önce mezun olmuyorsun." Diye sordu Delal.

Delal ve Dilda lise bittikten sonra okumamışlar, el emeği çanta, tablo, takı gibi işler yapıp satmaya başlamışlar. Babaları her ne kadar size bir dükkan açalım dese de, onlar kendi emekleri ile bir yerlere gelmek istediklerinden reddetmişler. Bana abla deseler de aramızda sadece bir yaş vardı. Onlar da bu sene yirmi alacaklardı inşallah.

Asmin ve Berçem, Zeynep'le yaşıttı. Asmin, düşük puan nedeni ile üniversite düşünmemişken, Berçem'in ağabeyi izin vermediğinden dolayı gidememişti.

Berçem'e gerçekten üzülmüştüm. Söylediğine göre aslında ağabeyi sert değilmiş. Bir kaç sene önce babalarını kaybedince üstüne çok düşer olmuş. Yani aslında kıt kafalı biri olduğundan değil, kardeşini korumak istediğinden göndermiyormuş.

Heja ve küçük Zeynep'in ise lise diplomaları bile yokmuş. İkisini de aileleri okutmamış. Heja, babası yüzünden okuyamazken, Zeynep'in ailesi onu hep yatılı kurslara verdiklerinden dolayı okuyamamıs. Zeynep on altı, Heja ise on yedi yaşındaymış.

Delal'e, "Erken yazılmayım canım. Herkes altı yaşında bire başlarken, ben beş yaşında başlamışım." Diye yanıt verdim. Anladığını belli edercesine başını salladı.

Asmin aklına aniden bir şey gelmiş gibi bana baktı. "Soracağım, soracağım unutuyorum... Zühre Abla sen iyi misin? Sürekli tebessüm etmeye çalısıyorsun falan ama belli yüzünden üzgün duruyorsun?"

Beklemediğim soru karşısında şaşırdım. Bu biri kaç günde yaşananlardan dolayı evet, üzgündüm ama bunu dışarıya yansıttığımı fark etmemiştim. Üstelik ailemden ve dostlarımdan ayrı kalmam da cabasıydı. Özlem çok vuruyordu insana. Üstelik ha diyince de gidemiyordum. Aramızda kilometreler vardı.

"Yok güzelim. Ailemden ayrıyım ya alışma sürecim işte. Ondan öyle gelmiştir." Diye toparlamaya çalıştım. Gözüm Asya Abla ve Zeynep'e takıldığında onların da yüzü düşmüştü.

Onun, Zeynep'ten beni aratması ve benim bilinçsizce söylediğim sözlerin üzerinden iki gün geçmişken caminin önünde karşılaşmıştık. Ben son konturolleri yaparken o, caminin hocasıyla konuşmuştu. Her an üzerimde olan gözlerini, bir an bile bana değdirmeden de çekip gitmişti.

Asya Abla ve Zeynep o telefon konuşmasının hemen ardından soluğu benim yanımda almışlardı ve Asya Abla o gece eve dönse de Zeynep benimle kalmıştı.

Zeynep, sağ olsun annemin kargodan gönderdiklerini teslim almış, market alışverişi yapıp gelmişti. Şayet ben o gün bacaklarımda, kollarımda derman hissetmemiştim.

"He, üzülme ya. Biz varız bak. Annenin yerini tutmaz tabi ama benim Sanişime de sarılabilirsin. O da anne." Dedi Asmin.

Bir cümle neler anlatırdı insana? Nasıl yürek ısıtır, nasıl yürek yakardı? Nasıl hoş, içten olabilirdi? Ya tam kalbinin ortasına yerleşir, ya da ok gibi deler geçer miydi?

"Annenin yerini tutmaz tabi ama benim anneme de sarılabilirsin... O da anne..."

Boğazıma duran yumru, bırak yutkunmayı, nefes almamı zorladı. Gözlerim doldu ancak sıktım kendimi. Asmin'i kendime çekip sıkıca sarıldım. Bir nevi de yüzümü sakladım. O da ellerini belime koydu ve sanki küçük bir çocukmuş gibi kafasını omzuma yerleştirdi.

"Üzülme sen tamam mı? Biz varız burda."

Omzumdaki başına koydum elini. Yavaşça okşadım. "Benim güzel kızım." Dedim bir anne edâsı ile.

Zeynep mız mız çocuklar gibi, "Ya ben, ben, ben?" Diye yerinde zıpladı.

Ben diğer kolumu da açmaya hazırlanırken Asmin bana daha sıkı sarılıp, Zeynep'e dil çıkardı. "Benim annem o, senin değil." Dedi.

Asya Abla ile bir kahkaha atmaya başladığımızda Zeynep, "Hah, pisliğe bak ya!" Diye söyleip Asminin kıymetlisine vurdu. Şu an resmen beş yaşındaki çocuk gibilerdi.

"Yaa anne, bana vurdu! Hadi tehdit et onu, Asya Yenge de videonuzu çeksin sonra haberlere çıkalım. Hadi hadi lütfen."

Kızlarla gülmekten kırılma norktasına geldiğimizde bu ikili hâlâ itişiyorlardı. En son Zeynep, Asmin'in kafasına vurup kaçmaya, Asmin de arkasından onu kovalamaya başladı.

"Siz çocuk musunuz?" Diye söylendi Heja. Ona karşılık yine Asmin'den geldi. "Çocuğuz tabi..." dedi ve olduğu yerde durarak, bir öğretmen edâsı ile devam etti. "Bir kere on sekiz yaşının altında olan her insan-i varlık çocuktur. Aksini iddia eden varsa etmesin!" Diyerek tekrar koşmaya başladı.

Kursun içinde kovalamaca oynayan bu ikiliye Asya Abla, bunlar iflah olmaz, bakışı atıp yanıma yanaştı.

"Bana hediye ettiğin kitaplar varya, dört tanesini bitirdim bile." Dedi.

Bana açıldığı ve İslamı, Allah'ı öğrenmek istiyorum dediği gün ona hediye vereceğimi söylemiştim. Diğer gün onun beni boya yapmaya götürmesi ve ardından ev bakmamız üzerine o gün veremesem de sonradan vermiştim. Hem ona ve Zeynep'e, hem de Berfin Teyze ve Sultan Neneye bir kaç şey almıştım.

"Hızlısın maşallah. Böyle devam et. Zaten kursta açıldı artık. Burdan da bol bol anlatır, işleriz."

"İnşallah."

Berçem, "Abla, şey ben gitsem artık ayıp olur mu?" Demesi üzerine saatime baktım. Bir buçuğa geliyordu. Berçem haklıydı, hem onu hem de diğer kızları daha fazla zora sokamazdım.

"Tamam canım dur beraber çıkalım. Seni ben götüreceğim dedim."

"Abla gerek y-"

"Ştt. Kızlar hadi çıkalım mı artık? Saat ilerlemiş biraz."

Sonunda durmayı akıl eden Zeynep ve Asmin başlarını sallayarak yanımıza yöneldiler. Asmin günün öcüsünü alırcasına en son Zeynep'in arkasından kıymetlisine güzel bir geçirdi. Zeynep acı nidaları dökerken, biz yine güldük.

Toparlanıp, ışıkları kapatarak dışarı çıktık. Zeynep bir yandan Asmin'e ters ters bakarken diğer yandan bana, "Sözde sahabe hayatı işleyecektik." Dedi.

Bende kursun kapısını kitlerken, "İlk gün tanışmış olduk işte. Hem sahabe hayatlarıyla ilgili yapmam gereken bir şey var." Dedim.

Kapıyı son kez konturol edip anahtarını çantama attım. Bu sırada Asya Abla, Zeynep ve Berçem hariç diğer kızlar veda ederek yanımızdan ayrıldılar.

Berçem, "Nedir Abla?" Diye sordu. Üzerimdeki trençkotumu düzeltirken yanıtladım. "Bir kutu hazırlayacağım ve sahabe isimlerini küçük kağıtlara yazıp ona atacağım. Her gün farklı farkı birine çektirip çıkan sahabeyi işleyeceğim."

Asya Abla fikrini belirterek, "Aa çok güzel olur." Dedi. Berçem de ona hak verirken Zeynep, "Zühre Abla ben yapayım mı?" Diye sordu.

Kaşlarımı kaldırıp ona baktım. Bu sırada da camiden dışarı çıkarak Berçem'lere doğru ilerlemeye başladık. Yani onlar gidiyordu ben takip ediyordum.

"İstersen, tabi yapabilirsin."

Zeynep, "Tamam o zaman, sen bana akşam hangi sahabeler yazılacak onları mesaj at, ben yarına yaparım." Dedi. Bende onayladım. O dakikadan sonra da Berçem'lere kadar hiç konuşmadık.

Tek katlı, bahçeli, beyaz evin bir önünde durduğumuzda istemsizce inceledim. Renk renk çiçekler ortamı cıvıldatırken, yan taraftaki bahçede meyve ağaçları ve ekili sebzeler doğal bir görüntü oluşturuyordu. Küçük, sade ve mütevazi bir evdi.

"Berçem!"

Kalın bir ses işittiğim de sesin geldiği yöne yani evin kapısına baktım. Uzun boylu ve Berçem'e benzeyen adamı görünce pek de fazla incelemeden, bahçe kapısından içeriye girerek, Berçem ile birlikte ona doğru yürüdük. Asya Abla ve Zeynep'se dış tarafta kalmayı tercih etmişlerdi.

Yanına gider gitmez kardeşini arkasına çeken ve bana sert gözlerle bakan adam, hiç de iyimser durmuyordu.

"Ders saatinde eyvallah ama daha fazlası bir daha olmasın." Dedi.

İstemsizce kaşlarımı çattım. "Tabii ki her zaman böyle olmaz ancak Berçem, kendi isteğiyle yanımda durmak isterse, buna karşı çıkmayın lütfen. Zaten üniversiteye gitmiyormuş, bari buna karışmayın." Diye sakince konuştum.

O da benimle eş zamanlı kaşlarını attı. "Kardeşime karışırım, karışmam seni ilgilendirmez. İşine bak, daha fazlası seni ilgilendirmez." Diyince bendeki şarteller atmıştı.

"Hayır efendim gayet de ilgilendirir. Bu kız bir eşya değil, bazı kararları bil hassa kendisi vermeli..."

Araya girecekken durdurdum.

"Aile konularınız beni ilgilendirmez ancak bir yerde zorla yapılan, istemediği halde yapılan veya yapılmayan bir şey söz konusu olursa ve yardım edebileceğim bir durumsa benden karışmamamı bekleyemezsiniz! Çünkü ben kurtarılabilecek hayatlara bile isteye göz yummam, bilesiniz. Hayırlı günler..." dedikten sonra adamdan bakışlarımı çekip Berçem'e döndüm. Bana stres ve ne yapacağını bilmez hâlde üzgünce bakan kıza gülümsedim.

"Berçem'cim, kendine iyi bak, Allah'a emanet ol canım." Dedim ve arkamı dönerek bahçe kapısından çıktım.

Beni bekleyen Asya Abla ve Zeynep'in yanına vardığımda, Zeynep açık ağzını kapatıp yengesine baktı. "Ben sana diyorum bak. İdolüm ya bu kadın! Kraliçe mübarek!" Dedi.

Asya Abla ise güldü. "Zühre'nin bu hâlleri bir tek sinirliyken çıkıyor. Helal kız ama vallaha. Arkandan kaşları çatık, ağzıda böyle bir karış açık bir Baran bıraktın. Oohh, içimin yağlarını erittin. Keyfim yerine geldi." Dedi.

Ben onlara göz devirip yürümeye başlayınca arkamdan gelmeye, bir yandan da konuşmaya devam ettiler. Durun, "Durum değerlendirmesi!" Yapıyorlardı, lütfen.

Konak ile kaldığım evin ayrıldığı sokaga gelince arkamı döndüm. İkisinin de yine yüzü asılmıştı.

Zeynep,"Ya abla, hadi bize gidelim ha? Bak annem de çağırdı. Hatta nenem onu almadan gelmeyin dedi." Dedi.

Bu durum benim de hoşuma gitmiyordu ancak olmazdı. O evden kovulmuş muydum? Evet. Hatasını anlasa da bu sefer ben onu kırmış mıydım? Evet. Ee bu adam beni yine o evde görmek istemezdi.

Her ne kadar ev tek onun olmasa da, kimseyi rahatsız edemezdim.

"Zeynep... lütfen zorlama. Daha vakti var tamam mı? Hadi gel bir sarılayım sana."

Zeynep dudaklarını büke büke bana sarıldı. O da benim gibi düşündüğünden olsa gerek ses etmedi. Ondan ayrılıp Asya Abla ile de sarıldım. "Sultan Nenemin de Berfin Teyzemin de ellerinden öperim."

Asya Abla geri çekilirken, "Nenemin lafları gözümün önünden geçiyor. "Geleydi de öpeydi ne o öyle uzakdan?" Dediğini duyar gibiyim." Dedi.

Yanımızda bile olmadan bizi güldüren bu kadına, bol bol sağlık, sıhat istiyordum Rabbim'den.

Kızlarla son kez bakışıp el salladık birbirimize. "Hadi yarın görüşürüz inşallah, Allah'a emanet olun güzellerim." Dedim.

Asya Abla, "Sende bebeğim." Derken Zeynep, "Sende abla." Dedi.

Yollarımızı ayırdık. Sessizce öğlen vakti çocukların cıvıltısı ile dolup taşan, ince, uzun sokakta yürüdüm. Bir seksek görünce istemsizce ayaklarımı oraya yönlendirdim. Hızlıca, çizgilere basmadan, zıplaya zıplaya rakamlarin üzerinden geçerek güldüm. İnsanın içindeki çocuk hep yaşıyordu.

Zaten çok bir arası olmayan küçük evime gelince hemen merdivenlere yönelerek, daireme çıktım. O sırada da kapıdan içeriye girmekte olan karşı komşum Deniz Beyi gördüm.

"Hayırlı günler." Diyerek selam verdim.

Beni fark eder etmez tebessüm etti. "Size de Zühre Hanım." Derken gözlerini bir an bana değdirmemeye özen gösterdi.

Garipti. Sanki ilk gün utanmadan bakan adam gitmiş, yerine bambaşka birisi gelmişti.

Pek fazla umursamamaya çalışarak çantamdan anahtarımı çıkardım ve kapının yuvasına yerleştirdim.

"Daha iyi misiniz?" Diye sordu.

Geçen ağlayarak geldiğim günden sonra hiç görmeyince kendisini şimdi soruyordu.

Ondan yana bakıp, "İyiyim, sağ olun." Diye kısaca yanıt verdim. Tekrar kapıya dönmeden başını salladığını görmüştüm.

"Hayırlı olsun bu arada."

Camiyi kaydettiği düşünerekten açtığım kapıdan içeriye girmeden, "Teşekkür ederim." Dedim ve ayakkabılarımın bağını çözmek için yan dönerek eğildim.

"Parmağınızda da bir yüzük göremedim ama... sanırım henüz takmadınız?"

Soru sorarcasına çıkan sesi ile ellerim işlevini anlık yitirdi. Şaşkınlıkla eğildiğim yerden doğrulurken, "Ne yüzüğü?" Diye sorabildim.

Kafası karıştığı bellice alnını kaşıdı. "Ee evlilik yüzüğü. Alkan Bey bana sizin müstakbel kocası olduğunu ve sizden uzak durmam gerketiğini söyledi?" Diyince sadece ellerim değil tüm vücudum işlevini kaybetti.

"Ne söyledi, ne söyledi?" Diye bağırmaktan başka bir şey gerçekleştiremedim.

Bu adam ne yapmıştı?

______________________________________

@aselgunduzgece ve diğer 98 kişi beğendi.

@mutebaid: "Bir kuş olsam, Mekke semâlarında özgürce dolanan..."

@huma.cettin: Ah kalbiim... Rabbim beraber gitmeyi nasip etsin ahiret dostumm<3
@mutebaid: Amin! En büyük duâm...

@zykarabey ve diğer 84 kişi beğendi.

@huma.cetiin: 'Yaralı bir nidâyız.

@aselgunduzgece: Darama moodumuz açık sanırsam.
@huma.cetiin: Biraz öyle:(
@aselgunduzgece: Gel çekirdek, cips, kola turka üçlüsü yapalım.
@huma.cetiin: Geldim bile, aç kapıyı.
@zykarabey: Biz biz:( @mutebaid /Asya?
@aselgunduzgece: Size yok.
@zykarabey: A-ama ama... trip attım geldi mi?
@aselgunduzgece: Şaka limonlu kekim gel anacığına.

@mutebaid ve diğer 124 kişi beğendi.

@aselgunduzgece: Kitap ciks olsun diye yoksa okumuyorum.

@mutebaid: De-li-sin!
@aselgunduzgece: E-y-w y-e-ğ-e-n

@huma.cetiin: Benim kitabım değil mi o!
@aselgunduzgece: Hm bilmem, öyle miymiş?

@omergundz: Salaksın.
@aselgunduzgece: Sen çok mu akıllısın?

@zykarabey: Ortam fenaa.🔥
@aselgunduzgece: Başa belaa.🔥

@huma.cetiin ve diğer 116 kişi beğendi.

@zykarabey:☀️

@aselgunduzgece: Üff, öldüm...
@zykarabey: Üf bende sana<3

@huma.cetiin: Güzel kız♡
@zykarabey: Kendine iltifatı bir kenara bırak...

@cihatbeyogluu: Hoşmuş...
@aselgunduzgece: ÇEKİRDEK BOĞAZMA KAÇTI!
________________________________________

Bittiğ.

Nasıldı bölüm?

Cihat cansın, başa belasın reis.

Kim bu tahmin?

Yıldızları parlatınız lütfeen..

En en en güzele emanet olun, hayırlı geceler.<3

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

110K 6.3K 51
Bizim silahımız vardı. Benim elimde fırça ve paletten onun ise sahiden silahı vardı. Çizime zarar verme kaç yıldan başlar bilmem ama cezan sadece bi...
600K 43.7K 34
"Cehennemine hoşgeldin, katilin kızı!" İtalyan ve Katolik bir adam... Türk ve Müslüman bir kız... İslâmî bir aşk romanı...🦋 →Tıp fakültesinden yeni...
56.1K 4.4K 53
Yaşatmak için yaşamayan 7 asker... Rütbeleri yok. İsimleri yok. Yaşadıklarına dair bir kanıt yok. Kimsenin yapamayacağını yapmak için eğitim aldıla...
88.5K 6.4K 33
Afitap:Bana bak pide hırsızı! Afitap:Ben o pide kuyruğunda kaç saat bekledim biliyor musun? Afitap:Şu mübarek Ramazan ayında hırsızlık yapmaya utanmı...