Rus Damat||Texting

Por _ZeyNaz_

2.3M 151K 76.5K

Bilinmeyen: Biz evlendiğimizde bir futbol takımı kurunca Rusya mı olacaz Türkiye mi? Bilinmeyen: Bence ortada... Más

Bir
İki
Üç
Dört
Beş
Altı
Yedi
Sekiz
Dokuz
On
On bir
On iki
On üç
On dört
On Beş
On altı
On yedi
On sekiz
On dokuz
Yirmi
Yirmi Bir
Yirmi İki
Yirmi Üç
Yirmi Dört
Yirmi Beş
Yirmi Altı
Yirmi Yedi
Yirmi Sekiz
Yirmi Dokuz
Otuz
Otuz Bir
Otuz İki
Otuz Üç
Otuz Dört
Otuz Beş
Otuz Altı
Otuz Yedi
Otuz Sekiz
Otuz Dokuz
Kırk
Kırk Bir
Kırk İki
Kırk Üç
Kırk Dört
Kırk Beş
Kırk Altı
Kırk Yedi
Kırk Sekiz
Kırk Dokuz
Elli
Elli İki
Final
❤️Duyuru❤️
Fatih ile Sırma
Gelün Gelün
2M 100Bin olmuşuz ne

Elli Bir

16.8K 1.2K 368
Por _ZeyNaz_

Şuraya bir şarkı bırakmak istiyorum bu bölümde direk aklıma gelen buydu: Model-Antidepresan gülümsemesi

!Uyarı!
Bu bölümde Sırma ve Fatih'in kitabı ile ilgili spoiler bulunmakta şsdkfdşjdşldgk

---------------------------

Fatih ve Diğerleri

Arda: Ağlicam

Arda: Fatih aramalarıma cevap vermiyor

Rana: Benimkilere de

Sedefe: Same

Hayat: +

Oğuz: Neler oldu?

Erkin: Seni ilgilendirmez

Sedef: Onu bur gruba aldıysak o da artık bizden birisi

Sedef: Yani ilgilendirir

Sedef: Ama şu anda anlatamayacağım kadar uzun

Sedef: Özetle, iki saattir kayıp

Oğuz: Sanırım onu bulabilirim

Erkin: Hayatta bulamazsın

Erkin: Gidebilme imkanı olan her yere baktık

Oğuz: Size söylemediği bir yer olamaz mı?

Erkin: Olamaz

Arda: Olabilir

Arda: Sonuçta herkesin yalnız kalmak istediği özel bir yeri oluyor

Oğuz: O zaman nerede olduğunu biliyorum

Erkin: Bilemezsin

Hayat: Ya bir kes

Hayat: Oğuz, git bul onu kardeşim

Erkin: Ne çabuk kardeş oldunuz

Uğur: Erkin yeter

Uğur: Oğuz, bulursan bize de haber ver

Oğuz: Tamamdır

**

Oğuz'dan

Son mesajımı da attıktan sonra telefonumu kapattım ve Fatih'e döndüm. Kayalıkların üstüne uzanmış ve eliyle gözlerini kapatmıştı. Neredeyse akşam olduğu için pek fazla güneş yoktu fakat gözlerini kapatma nedeni güneş değil de yanaklarındaki yaşların gözlerinden çıktığını göstermek istememesiydi.

Bıkkın bir nefes verdikten sonra omuzuna hafifçe vurdum. ''Fatih, herkes seni merak etmiş durumda. Hadi Ardaları geçtim, ya annen merak ederse? Kadın hamile, endişelenmesin?''

Titrek bir nefes aldı. Bunu, konuşurken sesinin çatallaşmaması için yaptığı çok belliydi.

''Annemin haberi var, merak etme. Ama Ardalara nerede olduğumu söylemeyecek. Onlarla uğraşamam.''

''Ben? Neden ben peki? Yani... yalnız kalmak istiyordun ama beni aradın?''

Bıkkın bir soluk verirken kolunu yüzünden çekti ve oturduğu yerde doğruldu. Teni beyaz olduğu için burnu ve yanakları kıpkırmızı olmuştu. Mavi gözlerinin kan çanağı olduğundan bahsetmeme gerek yoktur diye düşünüyorum.

''Bilmiyorum. Yalnız kalmak istedim ama yalnız olmak istemedim. Anladın mı?''

Dudaklarım iki yana doğru hafifçe kalkarken başımı onaylarcasına salladım. ''Anladım. İstediğin kadar yalnız kalabilirsin. Sesimi çıkartmam.''

Başını iki yana salladı. ''Hayır, şu anda bir sese ihtiyacım var.''

''Bence sadece içini dökmeye ihtiyacın var.'' dedikten sonra derin bir nefes aldım. ''Tamam, ne olduğunu anlatmak zorunda değilsin. Sadece... Bilmiyorum. Olay hakkında hiç bir fikrim olmadığı için yorum yapamam. Neler olduğunu anlatmanı isteyerek seni üzmek de istemiyorum-''

''Benim yüzümden...'' diyerek sözümü kestiğinde sustum. Biraz dursa da, saniyeler içinde cümlesini devam ettirdi.

''Benim yüzümden gitti.''

Kaşlarım çatıldı. ''Kim? Nereye?''

''Sırma. İngiltere'ye.''

Sırma gitmiş miydi? Allah Allah, nereye? Neden? Ne zaman? Nasıl? Tamam, onlarla arkadaş olalı iki ay kadar olmuştu ve Sırma'nın Fatih'ten gereksiz yere sürekli uzak durmaya çalıştığını fark etmemek imkansızdı. Ama... Ülke değiştirmek?

Şaşkınlığımı dışarı yansıtmamak için alt dudağımı ısırdım ve Fatih'in konuşmaya devam etmesini bekledim. Titrek bir nefes aldı.

''Pazar günü... Gitmeden iki gün önce Sırmalardaydık. Masasının üstünden Edebiyat notlarını getirmemi rica etti. Fakat masasında günlüğünü görünce ben de...'' dedikten sonra sustu. Tekrardan denize döndüğünde bana bakmayı kesmişti. Benden bir cevap bekliyor gibiydi.

Bir şeyler demem gerekiyordu ama ne demeliydim hiç bir fikrim yoktu. Şu anda bu çocuğu hiç bir güç teselli edemez, teselli etmeye çalışmak da boş konuşmak olur. Bu yüzden ne düşündüğümü açık açık söylemeliydim.

Ona doğru biraz daha kaydım ve omuzuna dokundum. ''Bak... Büyük ihtimalle o günlüğü okurken yakalandın, değil mi?'' Başını olumlu anlamda salladı. Bıkkın bir nefes verdim.

''Kimse sen onun günlüğünü okuduğun için ülke değiştirmez, önce bu konuda bir anlaşalım Fatih, tamam mı?''

Söylediklerimden sonra kafasını hafiften bana çevirdi, ama tam olarak yüzüme bakmıyordu. Derin bir nefes alarak devam ettim.

''Bence bana anlatmadığın başka bir şey var.''

Başını olumlu anlamda salladı. ''Var, ama çok uzun.''

''Dinlerim.''

''Dinlemezsin.'' derken başını olumsuz anlamda salladı. ''Dinlemezsin. Kimse dinlemez, anlamak istemez. Sadece duyarsınız, ama asla dinlemezsiniz. Sadece söylediğim cümleleri beyninize kaydedersiniz, asla ne hissettiğim hakkında bir şey öğrenemezsiniz.'' dedikten sonra önce sol gözünden bir damla yaş aktı, ardından devamı gelmeye devam etti.

''Ama o anlıyordu.'' dedikten sonra burnunu çekti. ''Anlıyordu, Oğuz. Beni anladı, bana zaman verdi. Ama ben o zamanın kıymetini bilemedim.''

Bir anda ağlaması şiddetlendiğinde ne yapmam gerektiğini bilemedim. Sarılmalı mıydım? Hayır, sarılırsam ağlamaya devam ederdi. Asla konuşmaz, sadece içinde biriktirirdi. Bir şekilde bunları dile getirip içinden atmalıydı. Sustum ve devam etmesini bekledim.

''Geçmişte...'' derken elini kalbinin üstüne koydu. ''Buradan ağır bir yara aldım. Ama asla onun bu yarayı iyileştirmesine izin vermedim.'' dedikten sonra elinin tersi ile göz yaşlarını sildi. Ardından vücudunu bana çevirdi ve gözlerimin içine baktı.

''Çünkü o, burada değildi. '' dedikten sonra sağ elininin iki parmağını şah damarının üstüne koydu. ''Buradaydı. Anlıyor musun?''

Anlıyorum... Anlıyorum. Ama bunu anlaması gereken kişi ben değilim, o. Bunu bana değil, ona söylemelisin.

Başımı onaylarcasına salladığımda, o da kendini onaylıyormuş gibi başını salladı. Ardından burnunu çekti.

''Şimdi diyorsun ki, neden bunu ona söylemedin?'' dedi, tekrardan denize dönerek. Ardından elini yine kalbinin üstüne koydu. ''Buradaki yara iyileşmeden bunu ona söylemek, saygısızlıktan başka bir şey olmaz.'' dedi ve tekrar bana döndü.

''Anlıyor musun?''

Başımı onaylarcasına salladım. ''Anlıyorum...'' derken artık gözlerim iyice dolmuştu.

''Ama buradaki yara iyileşmeden.'' dedikten sonra iki parmağını tekrardan şah damarına götürdü. ''Buraya bir kesik atıldı. Şimdi... Ölmem gerekmez mi?''

Daha fazla dayanamadım ve onu hızlı bir şekilde kendime çektim. O, omuzumda ağlarken ben de sessiz bir şekilde göz yaşlarımı döküyordum. Bu çocuk neler çekmişti... Bu çocuk neler yaşamıştı böyle? Meğer ne kadar da dolu, ne kadar da yaralı biriymiş. Oysa bugüne kadar hep güler yüzünü göstermişti bize.

Gerçi, en güzel gülüşlerin sahipleri hep en büyük acıları yaşamış insanlardı ya.

**

Fatih'ten

Pazar gününden kısa bir k iesit

''Fatih, edebiyat notlarım masamın üzerinde kaldı. Zahmet olmazsa-''

''Uçuyorum!'' dedim ve hızlı bir şekilde oturduğum yerden kalktı. Bu hareketim ile kıkırdarken, onun bu haline gülümsedim ve hızlı adımlarla odasına gittim. Vakit kaybetmeden kapıyı açıp içeri girdiğimde odanın komple Sırma kokması beni şaşırtmıştı.

Acaba benim odam da benim gibi mi kokuyordu?

Arda'nın odası eskiden şeftali gibi kokuyordu, şu an elma gibi kokuyor. O zaman benimki de...

Kesinlikle muzlu pasta gibi kokuyor olmalıydı.

Kıkırdadım ve odaya bir göz attım. Cam kenarındaki beyaz masayı görür görmez bir kaç kere sektim ve masasının yanına geçtim. Üzerinde bir sürü defter yığılmıştı fakat bir tane defter komple açıktı. Herhalde fizik notları bunda olmalıydı.

Defteri hızlı bir şekilde elime aldığımda notlar bunda mı diye kontrol etmek için son yazdığı yerden itibaren okumaya başladım.

Seviyor muyum? Seviyorum. Seviyor mu? Sevmiyor. Peki neden kendime acı çektiriyorum?

Belki de bu soruları değil de, şunları sormalıyım: Bekle dedi mi? Dedi. Bekleyecek miyim? Evet. Peki o gelecek mi? Bilmiyorum.

Neden bu belirsizlikle yaşıyorum? Neden kendime acı çektiriyorum? Hayır, hayır. Bunları sormayı bırakmalıyım.

Bana gülüyor mu? Evet. Onu gülümsetiyor muyum? Evet.

Onunlayken mutlu muyum? Evet.

Peki onunla mıyım?

Hayır.

''Fatih.''

Elimdeki defteri adeta masanın üzerine fırlattım ve kapının önünde bana bakan Sırma'ya döndüm. Günlüğünü okumuştum...

''Neden ağlıyorsun? Yoksa-''

''Ağlamıyorum, nereden çıkarttın?''

''Gözlerin kıpkırmızı ve yanaklarından yaşlar okuyor. Ya ağladın, ya da bizden gizli bir şeyler tüketiyorsun.'' dedikten sonra gözleri dehşetle açıldı.

''Fatih, yoksa sen-''

''Saçmalama Sırma.'' derken gözümdeki yaşları elimin tersiyle sildim. ''Sadece... Aklıma şey geldi. Kardeşlerim büyüdüğünde evlenecekler.'' derken sesimin biraz hüzünlü çıkmasına izin vermiştim.

Hayır, gerçekten bunu düşününce üzüldüğüm için değildi kesinlikle.

Gülümsedi ve yanıma geldi. ''Üzülme, hadi notları alıp çıkalı-''

''Tamam sen git, ben alıp gelirim.''

''Ama sen bulamadın sanırım-''

''Sırma! Ben acıktım, hadi sarma yapalım!''

Hayat'ın içeriden seslenmesi ile Sırma'nın omuzlarından tuttum ve arkasını çevirip kapıya doğru ittirmeye başladım. ''Hadi sen git, ben geliyorum. Bays canım!'' dedim ve hızlı bir şekilde kapıyı kapattım.

Büyük ihtimalle şu anda bir kaç saniyelik bir şok geçiriyordu. Saniyeler sonrasında adım seslerini duymam ile derin bir nefes aldım ve arkamı dönüp hızlı adımlarla masaya yöneldim. Okumayı çok istiyordum ama bunu yapabilecek cesaretim yoktu. Hızlı bir şekilde diğer defterleri karıştırdım ve fizik notlarını bulduktan sonra odadan çıktım.

Şimdi... Ona çektirdiğim acıyı öğrendikten sonra bir daha nasıl yüzüne bakacaktım?

**

Sırma'dan

''Were you able to settle in? Do you need help?''
Yerleşebildin mi? Yardıma ihtiyacın var mı?

Gülümsedim ve başımı olumsuz anlamda salladım.

''I dont, thanks.''
Yok, teşekkürler

''Not problem. ''
Sorun değil.

Olivia, gülümsedi ve kapıyı kapatarak odadan çıktı. Buraya geldiğimden beri edindiğim tek arkadaştı. Çok iyi ve tatlı bir kızdı. Ayrıca sarışın ve mavi gözlüydü. Gerçi... Burada sarışın ve mavi gözlü maşallah baya vardı. Ve bunlar bana Güzel popolu sarışınımı hatırlatmaktan başka bir işe yaramıyordu.

Ondan uzak durayım derken ondan bir milyon tane olan bir yere gelmiş gibi hissediyorum. Sanki nereye baksam orada durmuş Serdar Ortaç eşliğinde dans ediyor. Evet, bu herkes için komik bir şey olabilir. Ama benim için anlamlı ve hüzünlü bir şey.

Derin bir nefes aldım ve son parça kıyafetimi de dolaba yerleştirdikten sonra bavulumu kenara ittim ve yatağıma uzandım. Ardından cebimden telefonumu ve yeni hattımı taktıktan sonra buraya gelmeden ezberlediğim numarayı tuşladım.

''Alo, kimsiniz?''

''Rana...''

''SIRMA! KOŞUN, SIRMA ARIYOR!''

Arkadan koşma, kırılma ve patlama seslerinin gelmesi ile kıkırdarken istemsizce gözlerim dolmuştu.

''Alo, nasılsınız?''

''Bok gibiyiz geri zekalı. Bir de soruyor göt!''

''Hayat...'' burnumu çektim. ''Sen de mi oradasın?''

''Hepimiz buradayız. Çünkü el birliği ile-''

''Eee el birliği ile Arda'nın annesine yardım ediyoruz demek istedi Sedef. Değil mi, Sedef?''

Kaşlarım çatıldı. Başka bir şeyler döndüğü çok belliydi.

''Evet, evet. Öyle.''

''Yalan söylüyorsunuz, dökülün.''

''Rana, telefonu bana verir misin?''

Arkadan Arda'nın sesinin gelmesi ile kaşlarım çatıldı. ''Arda? Ne oluyor?''

Derin bir nefes aldı. ''Bir şey olduğu yok, sadece Fatih, inzivaya çekildi de. O kadar.''

Yutkundum. '' Nasıl yani?''

''Boş ver, önemli bir şey değil. Hepimiz çok özledik seni? Bundan sonra ne olacak? Nasıl olacak? Oraya giderken ne düşündün Sırma?" dedikten sonra durdu.

"Eee... Burayı okuyamadım Rana, ne yazıyor?''

Arda'nın son sözleri ile kıkırdadım. ''Çok tatlısınız siz...''

''Keşke burada olsan da bizi yesen Sırma.'' dedi Rana.

Dudaklarımı ısırdım. ''Şartlar öyle gerektirdi diyelim, Zoom açsam gelebilir misiniz?''

''TABİİ Kİ!''

Hepsinin aynı anda konuşması ile gülümsedim. ''Tamam o zaman, bekleyin. Ben bilgisayarımı kurayım-''

''Ay olmaz, çatlarım ben! Hemen arıyorum görüntülü.'' dedi Hayat. Arkadan gelen sesler yüzünden orada küçük bir karmaşa çıktığını anlamak zor olmamıştı.

''Tamam, kapatıyorum o zaman-'' cümlemi tamamlayamadan telefonun kapanması ile buruk bir şekilde gülümsedim. Yaklaşık on saniye sonra görüntülü aradıklarında hızlı bir şekilde saçlarımı düzelttim ve telefonu açtım.

Karşımda gördüğüm görüntü ile kaşlarım havaya kalktı. Telefonu büyük ihtimalle yan yatırmışlardı ve hepsi birden masaya oturmuş, bana bakıyorlardı.

''Küçücük ekrandan hepiniz görmeye çalışıyorsunuz, zor olmuyor mu?''

''Tabletten arıyorum şapşik.'' dedi Hayat, ardından masaya vurarak ritim tutmaya başladı. ''Hadi bize odanı göster. Nerede kalıyorsun? Bundan sonra ne yapmayı planlıyorsun da oraya geçtin? Eşit ağırlıktan da vazgeçmişsin zaten duyduğumuza göre. Ne okuyacaksın orada?''

Derin bir nefes aldım. ''Odamı daha yerleştirmedim ama bu sene içinde kendimi denemek için sınavına girdiğim ve çok istediğim bir lisedeyim. Şu anda oranın yurdunda kalıyorum.''

''Onlardan geridesindir şimdi. Ne olacak? Nasıl halletmeyi planlıyorsun?''

''Bir şekilde hallederim ve...Güzel sanatlar lisesindeyim...''

''NE!''

Hepsinin bir ağızdan bağırması ile istemsizce ürktüm. ''Sessiz olun, yan odadakiler duymasın.''

''Duyarlarsa duysunlar, çok da götüm yani.'' dedi Sedef. Sözleri üzerine kıkırdarken Rana araya girdi.

''Sırma, bize bundan hiç bahsetmemiştin. Hangi branşta girdin peki?''

''Resim.''

''Vay canına... Şimdi bunu bitirince ne olacak?''

''Valla... Güzel sanatlar fakültesi olan bir üniversiteye gitmeyi planlıyorum. Biliyorsunuz, keman da çalıyorum. Belki oradan girerim bilmiyorum.''

''Çok güzel ya... Ama keşke burada olsaydın.''

Herkes bir anda sessizleşti. Onları şimdiden çok özlemiştim. Burada kendimi aşırı yalnız hissediyorum. Tek arkadaşım, aynı odayı paylaştığımız Olivia'ydı. Gerçi, geleli üç gün olduğu için bu normaldi sanırım.

''Keşke...'' dedim sessizliği bozarak. ''Keşke.''

''Ben geldim madırfakırs! Size Fatih'i de getirdim!''

Arka planda Oğuz'un sesini duymam ile elim ayağıma dolaşırken, arka plandan gelen Fatih'i görmem ile hızlı bir şekilde konuştum.

''Aaa Olivia beni çağırıyor, ben gideyim. Sanırım menemen hazırlayacak ama domates bitmiş. Onu almalıyım. Görüşürüz.'' dedim ve telefonu kapattım.

Kalbimin hızına engel olamazken telefonumu bir kenara attım ve elimi kalbimin üzerine koydum. Çok hızlıydı... Sadece üç gün görememiştim ve üç günlük bir ayrılık sonunda bile bu kadar hızlı atıyorsa...

Çok zor yıllar beni bekliyor gibiydi.

---------------------------------

Sırma ya kıyamam sana... Sen gel buraya ben senin yerine gideyim İngiltere'ye, ne dersin? SGKLDMFŞLKFDSMŞLGDŞSLDFMŞLKDFMŞLGSMGSDŞL

Finale son üç :')

Finalden bir gün sonra Sırma ve Fatih'in kitabının ilk bölümünü yayımlayacağım ama :D

Cumartesi yeni bölüm gelebilir ama kesin değil haberiniz olsun. Derslerim yoğun olduğu için haftada bir bölüm atabiliyorum :( Zaten önümüzdeki yaz burayı bırakmam gerekecek çünkü sınava hazırlanacağım...

Neyse, sonra görüşmek üzere. Hoşça kalın...

Seguir leyendo

También te gustarán

16.6K 1.5K 27
Bir anda "Oyun Oynayalım mı?" adlı gruba alınan Göksel'in sonrasında anonimden aldığı mesajlarla gruptakileri korkutarak eğlenmesi ve devamında gelen...
628 78 21
"Ailem mi? Arkadaşlarım mı?" Başrol karakterimiz girmemesi gereken sokaklara girince hayatı değişti. Bu hikayede yanında iki kişi daha vardı. Can ve...
2.3M 145K 61
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
238K 23.6K 20
Morana. Morana 'ölüm' demekti. Arsen Morana gözlerinde ölümü taşıyordu, damarlarında kurbanlarının kanı akıyordu. Düşmanları toprak oluyor Morana tar...