Geceye Hapsolduk

By culukok

370 22 1

Eskiden Sicilya'ya kaçırılan küçük bir çocuktum, şimdi ise bir uyuşturucu satıcısı. Geçmişim peşimi bıraktı... More

GİRİŞ BÖLÜMÜ
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4-Bölüm 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7-8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15-BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18-19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21-FİNAL ÖNCESİ BÖLÜM
BÖLÜM 22- FİNAL

BÖLÜM 10

11 0 0
By culukok

Acımasız kalbimde duyduğum yakınlık Mezar'aydı. nedendir bilinmez kendimi çok suçlu hissediyordum. Tahminim vardı elbet. birincisi, ona duyduğum yakınlığın sebebinin Vincenzo'ya benzemesinden kaynaklandığını düşünüyordum. Ve ikincisi, ona duyduğum yakınlıkla Vincenzo'ya ihanet ettiğimi...

Kor sözleriyle içimi biraz rahatlatmıştı. Onun sicilya mafyasına karıştığı için kimliğini gizlemek için yalan söylediğini düşünüyordu. Başka biri olsa Zincir için endişelenirdi ama ikimiz de etrafımızda dönenleri umursamadan Vincenzo'yu araştırıyorduk. Neşeliydi, ona ayak uyduruyordum. Zincir'in batması hiçbirimizin umurunda değildi. 

Çalıştığım yerdeki kırmızı ışıklar gözüme vururken tezgahın bir köşesine kalçamı yaslamış, elimdeki şarabı yudumluyordum. Nemli ve sigara kokan bu ortam burnumu yakıyordu ama alışılmış olan buydu, hoşuma gidiyordu. Kor tıka basa olan bar önünde içkileri koyuyor, insanları dikizliyor ve durmadan elindeki şişeleri çeviriyordu. Kızların hayranlık dolu bakışlarını fark ettikçe onlara acıyordum. 

Geldiğim ilk dakikalarda birkaç şarkı söylemiş ve insanların hayranlıkla bana bakmasını sağlamıştım, mikrofonun bozulması Kor'un işine gelmişti anlaşılan çünkü yoğun ilgiden oldukça memnundu.

Ama asıl dikkatimi çeken şey, barın önünde oturanlar haricinde deri koltuklara sıralanmış insanların yarısının takım elbiseli ve mavi gözlü olmasıydı. Bir tesadüfe bağlamak istiyordum fakat mantığım buna izin vermiyor, beni aşağılıyordu. Neyse ki pistte sarhoş onlarca insan olduğundan onlarla pek sık göz göze gelmiyordum. Daha doğrusu kimseyle göz göze gelmiyordum. Gözlerim yalnızca kapıdaydı, o da senelerdir müşterim olan adamların ne zaman içeri gireceğini görmek içindi. 

Elbisemin V yakasındaki birkaç santimlik dantelin içeri kıvrıldığını gördüğümde kıvrılan kısmı yavaşça düzelttim ve Kor'un verdiği şaraptan bir yudum daha aldım. Boğazımdan kolayca geçti ve mideme indi. 

"Kor." diye adını seslendiğimde elindeki havluyla bardakları durulamaya devam ederken gözlerini yavaşça üzerime çevirdi. Sarı saçları alnına dalgalarla düşmüştü ve kırmızı ışık altında gerçekten kızıl saçlı gibi duruyordu. Gözlerimle kenarda duran yirmi kişilik mavi gözlü grubu işaret ederken birkaçıyla göz göze gelip ürperdim. "Daha önce geldiler mi sence?"

"Şimdi doğruyu söylemek gerekirse yavrum bilirsin beni, yaşlı takım elbiseli bir herif gördüm mü yapışırım yakasına ama bu herifleri daha önce görmedim. O benim ayıbım mı bilmem ama sanmıyorum. Saatlerdir burada oturmaları da tuhaf zaten tırstım." sözleri içimi rahatlatmak yerine daha da korkmama neden oldu. Kor takım elbiseli bir adam gördüğü an onu kendinin ilan etmesine rağmen bu adamları ilk kez görüyor ve bunlardan korkuyordu. İşin içinde bir iş olduğu belliydi.

"Dertlerini sormak aklına gelmedi mi?" diye iğnelediğimde dudakları alaycılıkla yukarı büküldü, alnına dökülen saçlarının arasından kısa bir bakışla bana odaklanıp başını usul usul iki yana salladı.

"Kızım heriflerdeki tripleri görmüyor musun? Bakışları adam öldürür. Şu bebek yüzüm tehlikeyle kırışırsa ne yaparım ben?" haksız olsa onu barın tezgahının üzerinden sürükleyerek aşağı atar, o heriflerin ne gibi bir sorunu olduğunu çözerdim ama haklıydı. Bu yüzden sesimi çıkartmadan etrafa bakıp şarabımı yudumlamaya devam ettim. Kırmızı ışıklar pistin üzerinde dönüyor, bazı insanları ortaya çıkartıyordu. Zihin sayesinde ünlenmiş olduğundan tıka basa dolu olurdu ve çoğunluğu genç ağırlıklıydı. Kahkahalar ve bağrışmalar olsa da müzik sesi o kadar yüksekti ki hiçbiri duyulamıyordu. 

Mavi gözlü adamları uzun süredir dikizliyordum, araya insanlar girmediği zaman yirmi kişilik genç-yaşlı, kadın-erkek karışık olan grubun beni izlediğini de biliyordum. Onlar hakkında düşüncelerim pek iyi değildi çünkü bir şey içmiyorlardı, yalnızca oturup beni izliyorlardı ve hepsinin gözleri maviydi.

Buradaki insanlarla göz ardı edilemeyecek kadar bariz farklılardı ve bu beni ürpertmişti. Ürpermekle de kalmamış, ihtimalleri gözden geçirmiştim. Sicilya mafyaları tarafından tehdit ediliyorduk, Zincir'e Vincenzo olduğunu tahmin ettiğim bir adam gelmişti ve şimdi de yirmi mavi göz beni izliyordu. 

Gözlerini üzerinde tuttuğum esmer, genç adamlardan biri yavaşça gülümseyip ayağı kalktığında hepsi onun kuklasıymış gibi ayaklandı. Bunu bana bakarak yapmaları korkumun iki katına katlanmasına neden oldu. Elim istemsizce postalımın kenarına sakladığım çakıya giderken varlığı beni memnun ederek derin bir nefes almama neden oldu. Kendimi kocaman bir köpekten kaçan yaşlı, hantal bir kedi gibi hissediyordum. Koştukça yoruluyor, kaçtıkça tükeniyordum ama durursam öleceğimi biliyordum. Fakat ikisinin de farklı yollar olması neredeyse hiçbir şey değiştirmiyordu. İki yol da ölüme açılan farklı kapılardı. 

Korkuyla Kor'un yanına sinmek için tezgahın üzerinde duran bardağımı alıp onun içkileri doldurduğu alana doğru birkaç adım atmıştım ki gelen ses adımlarımın yerde donakalmasına neden oldu. "Kurşun," sesteki tuhaf aksanı fark etmemek için sağır olmak gerekiyordu, tıpkı gözlerindeki safir mavisini görmemek için kör, amaçlarını hissetmemek için felç olmam gerektiği gibi. Başımı çevirip baktığımda aralarında üç genç kız bulunan yirmi kişinin tezgahta az önce bulunduğum yere sıralandığını gördüm. Hepsi esmerdi, adamların üzerinde lüks takım elbiseler vardı. Benden birkaç yaş büyük genç kadınlarda ise hayatım boyunca yalnızca vitrinlerde görebileceğim kısa elbiseler vardı. Bana seslenen, siyah saçları düzgünce arkaya taranıp jölelenmiş olan adam yüzündeki gülümsemeyi biraz daha büyütüp samimi bir sırıtışa dönüştürdü. "doğru biliyorum değil mi?" sesimi çıkartmadan başımı sallayarak onu onayladığımda kollarını masaya koydu. Yapılı bedeni öne çıkan tek özelliğiydi. Ayrıca uzun boyu... Aramızdaki boy farkı çoktu ve ortada duran, onu benden ayıran geniş bar tezgahı bile bir anda boğazıma yapışacağı izlenimine kapılmamı engellemiyordu. "Satış yapıyormuşsun." 

"Doğru." dedim oldukça soğuk bir ses tonuyla. Kendimi daha iyi hissediyordum. Belki sabahtan beri beni izliyor olmalarının nedeni buydu? Tüm amaçları mal almaktı?

"Elinde neler var?" sorduğu soruya kahkahalarla gülmek istedim, Zihin'in bize getirmediği çeşit yoktu.

"Ne lazım?" derken sesimi sakin tutmayı başarabilmiştim. Adamın dudakları yavaşça yukarıya kıvrıldı.

"Zihni öldürecek bir şeyler." derken yanındaki kişiler de sessizce gülümsedi. Bu hallerine takılmamaya çalıştım, bir şey düşünüp yeniden korkmamaya... 

"Ekstazi, GHB, Eroin, Meth, Yatıştırıcılar, Opiyatlar, Uçucular... bir de LSD ve Meskalin gibileri var ama burada alamazsınız, sorumluluk kabul etmiyoruz." Zihin'in saçma sapan kurallarından biriydi. Sanki satışını yapmak normalmiş gibi burada alınmasını yasaklıyordu... Adamın gözleri üzerimde gezinirken yüzündeki gülümseme çok daha büyüdü. Kaşlarını havaya kaldırıp dilini damağına vurduktan sonra safir mavilerini yeniden üzerime dikti.

"Yanlış anladın, Kurşun. Zihin'i öldürecek bir şeyler." donakaldım. 

Zihin'i öldürmek derken uyuşturucudan bahsetmiyorlardı. Gerçek Zihin'i öldürmekten bahsediyordu. Zincir'in başındaki Zihin'i. Bize bu zamana kadar bakan, o olmasa Zincir'de sağlanacak düzenin olmadığı Zihin'i. Bizi saatlerce döven ve bundan zevk alan Zihin'i. Anlamak istemedim çünkü benimsediğim 'baba' figürüne en yakın kişi Zihin'di ve onun ölmesini istemiyordum. Ayrıca... Zihin Zincir'deydi. Onu almış olamazlardı. Ve bunlar... L'ucelo Zaffiro muydu?

"Nasıl yani?" dedim salağa yatmak kolay deldiği için ama kanım kulaklarımda uğulduyordu. Adam sırıtmayı sürdürdü. 

"Dayak yedikten sonra Zihin'i gördün mü, Kurşun?" bir defter gibi aklımda kilidi açılan hafızamı yoklayarak düşünmeye başladım. Saatlerce bahçede oturmuş, içeride gezmiştim ama Zihin'e rastlamamıştım ve bu oldukça olağan dışı bir durumdu. Genelde bizi dövdükten sonra başarısının izlerini taşıdığını düşündüğü morluklarımıza bakmaya bayılırdı. 

"Yavrum, ben şu mikrofonu kontrol edeceğim, ilgi çok üzerimde, bunca sorumluluk mükemmel suratımı kırışıklarla..." derken yanıma gelen Kor, üzerime dikilen gözleri ve bar tezgahına dikip anılarımı yokladığım zihin defterimi fark ederek kendini susturdu ve elindeki beyaz havluyu omuzuna atıp boş kristal bardağı tezgahın üzerine bıraktı. Gözleri benimle mavi gözlülerin arasında gidip geliyordu. "...bir sorun mu var?" dedi duraksayarak, elinin pantolonunun cebinde duran çakıya gittiğini gördüm. Çıkartıp tehdit etmek için değildi, amacı onun varlığını yoklayıp kendini güvende hissetmekti. 

"Var." dedi benimle konuşan adam sertçe, hala bana bakmaya devam ediyordu ve ben kuyruğunu kıstırıp liderliği kabul etmiş bir köpekten farksızdım. Karakter olarak köpeklere hiç benzemiyordum. Onlar sadıktı, bense dönek. Zincir'i evim olarak görüp ona ihanet etmeye hazırdım. Bana güven olmazdı. Onun boyunduruğu altına girdiğimi hissediyordum, ve bu kesinlikle büyük bir utanç kaynağıydı. 

"Mahsuru yoksa neden gözünü yavru kedinin üzerine dikmiş piç köpekleri gibi Kurşun'a baktığınızı ve sorunun ne olduğunu sorabilir miyim? Yanlış anlamayın köpeklerle hiçbir sorunum yok, yalnızca başı boş olanlar fazlaca saldırgan olabiliyor, anlatabildim mi?" dedi öfkeyle gözlerini SİCİLYA MAFYALARININ üzerine dikerek!

Bu adam ne yaptığının farkında mıydı?

İnsanların derilerini canlı canlı yüzmek için tetikte bekleyen Sicilya Mafyalarına kafa tutuyordu!

"Kor!" diye tısladım nabzım boğazımda atarken. Yirmi kişilerdi ve silahsız gezmedikleri hiçbir zaman görülmemişti, onu tek bir hareketle vurup izlerini kapatabilirlerdi.

"Kes sesini içeri git." dedi bana bakmadan bir eliyle içeriyi işaret ederken. Gözleri hala ona dik dik bakan, ama aynı zamanda sırıtan ve muhtemelen 'Şef' statüsüne ait olan adamın üzerindeydi. Onun kim olduğunu bildiğine, en azından tahmin ettiğine emindim. Onu burada yalnız bırakmak demek, köpek balıklarına kanlı bir et atıp yememelerini ummak demekti. İhtimal dahilinde bile değildi.

"Oldu, başka ne yapayım? Oyulmuş mermere dönecek olan kıçınla dalga geçmek için yanıma Esrar'ı alayım mı?" dedim öfkeyle fısıldayarak ve gözleri birkaç saniyeliğine gözlerime odaklanıp yeniden onların üzerine çevrildi

"İçeri git dedim, Kurşun."

"Amacımız kavga değil, ufaklık." dedi başlarındaki Şef olduğuna inandığım adam ve Mezar'dan 'ufaklık' kelimesini duyduğum için sertçe yutkundum. Fakat konuştuğu kişi artık ben değil, Kor'du. Kor'u ufaklık olarak görmesinin tek nedeni yüzünün yaşını saklayamamasıydı. Yıllarca bundan şikayet etmişti. Öfkelense de, üzülse de, mutlu da olsa on yedi yaşında biri gibi görünüyordu. Eh, bu da çoğu zaman aleyhine oluyordu. 

"Ben mi yanlış anladım? Eşek gözü gibi kocaman gözlerin kimin üzerindeydi acaba? Amacın sugar daddy'm olmak değilse niye ona bakıyordun? Hoş, sugar daddy'm olmaya birkaç milyon lira eksiğin var gibi görünüyor, işime yarayanlar multi-milyonerler, bir torbacıya birini nasıl öldüreceğini sormaksa tam fakir işi. Kusura bakma." sözlerindeki tehdit bariz belli olsa da karşısındaki adam boynuzları çıkmış gibi şaşkınlıkla ona bakıyor olduğundan onların gerçek anlamda buraya daha önce gelmediklerini anladım. Muhtemelen Sicilya'da kalmışlardı ve Kor'un konuştuğu Türkçe kendi içinde bambaşka bir dil olduğundan anlamaları imkansızdı.

"Amacınız ne?" dedim sorumluluğu üstlenerek, daha fazla konuşup adamların aklını bulandırmasına izin vermeyecektim. Zaten işi yeterince batırmıştı! Şef gözlerini yeniden üzerime çevirerek bakışlarını bana odakladı. Henüz birkaç saniye önce olan konuşmadan aklının karıştığı belliydi.

"Hakkımız olanı almak." derken elini pantolonunun cebine attı ve kol kaslarının hareketinden yumruğunu sıktığını fark ettim. 

"Biz mi engeliz buna? Hakkınsa git al kardeşim bana ne?"

"Engeldiler." diye düzeltti adam ve gözlerini gözlerime dikti. Mavileri buz gibiydi, insanı baktığı anda donduracak, konuşamayacak hale getiriyordu. "Hâlâ da engel olmaya çalışıyorlar, yolumuza çıkanları bir bir yok etmek hiç zor değil." Kor sıkıntıyla ellerini dizlerine vurup oflarken bakışlarını tavana dikip,

"Hepsi beni mi bulur!" diye hayıflandığı sırada adamın açıp kapattığı yumruğu bir anda cebinden çıkarak elindeki şeyi görmemize izin verdi.

Hayatımı düzende tutan yamuk çakıl taşlarının bir anda yerle bir olup beni de peşinden sürükleyeceğini ve öldüreceğini düşündüm çünkü çıkarttığı zarfın üzerinde mavi safir noktaları vardı. Bir üçgenin üç kenarını temsil eden üç nokta. Üç Caporegime'yi ifade etmenin yolu olan noktalar ve en üstteki Padrino için konulmuş kocaman safir bir yıldız. Hemen altında 'Non fidarti di nessuno, l'attaccamento emotivo porta la morte.' yazıyordu. anlamını biliyordum. Kimseye güvenme, duygusal bağlılık ölüm getirir...

Kendimi incecik bir ipin üzerinde yürümeye çalışıyormuşum gibi hissediyordum. Yorgundum, bitkindim ama pes etmemeye karalıydım çünkü ipin bir diğer ucunda huzur vardı, aşağıda ise ölüm. Elimde olmayan sebeplerden dolayı ip kopabilir ve ben ölümün kucağına doğrudan düşebilirdim. 

Kor bakışlarını üzerime çevirdiğinde olanları daha yeni anlıyor gibiydi. Gözlerindeki saklanmaya çalışan korkuyu anlayabilen yalnızca bendim çünkü onu çok iyi tanıyordum. Pekala, bu iyiye işaretti. En azından onun korktuğunu görüp üzerimize daha fazla yüklenmezlerdi ama... yine de korkmamızı beklediklerini sanmıyordum çünkü yüzümün bembeyaz olup korkumu öne sürdüğüne yemin edebilirdim.

"Hakkımız olanı alacağız, Severina. Benvenuto in L'ucello Zaffiro." gözlerimi bar tezgahına dikip cevap ararcasına oraya baktığımdan ne yaptıklarını göremesem de zarfı tezgaha koyduklarını ve kurulu bebekler gibi arkalarına aynı anda dönüp kulüpten çıktıklarını dağılan yoğun hava ve italyan parfümlerinin gitmesinden anlamıştım. Korku bedenime hükmeden tek duyguydu. 

Kor'un aldığı derin nefesleri duymak hiç de zor değildi, onca gürültünün arasında, kanımın uğuldadığı kulaklarımda duyduğum tek şey onun nefes sesleriydi; tuhaf, hırıltılı ve derin. 

Bakışları üzerime çevrilirken bir eli bar tezgahında duran zarfa kapandı. üzerindeki noktalar ve krem rengi zarf neredeyse tamamen kapanırken yavaşça yumruğunu sıkıp avuç içine zarfı aldı. "Bunu unutalım." diye mırıldandığında gözlerimi tezgahtan kaldırıp onun gözleriyle buluşturdum. Ona baktığımı fark ettiğinde yüzünde zoraki, tatsız ve gergin bir gülümseme oluştu, gözlerinde ise hala aynı parıltılar vardı; bıkkınlık. "Zincir'de bunun konusu açılmayacak, Kurşun. tamam mı? Zihninden sil şunu. Düşünmen gereken tek şey İtalyan çocuk. Ben mikrafonu onaracağım." dedikten sonra zarfı avuç içine alıp tezgahın yanına yaklaşırken zarfı pantolonunun cebine tıkıp tezgahın diğer tarafına geçti. İkimiz de biliyorduk ki ne o yaşadığı korkuyu unutabilecekti ne de ben...

Continue Reading

You'll Also Like

25.2M 899K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
ELIYS (+18) By Duru

Mystery / Thriller

156K 9.2K 53
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...
588 61 16
Kim olduğumu öğrendiğimde bir karar aldım. Hayatı akışına bıraktım. Tek istediğim mutlu olmaktı. Daha çok küçükken omuzlarıma bir yük bindi. Yirmi ya...
24.5K 4.6K 32
Huzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin? Peki ya on...