Cesurca Sev ! (Tamamlandı)

By esincee

326K 14.9K 273

Bir kitap çevirmeninin hayatı ne kadar tek düze olabilir ki? Emin olun Zeynep'in hayatı herkesten daha fazla... More

Cesurca Sev! -Tanıtım
Cesurca Sev ! 1. Bölüm
Cesurca Sev ! 2.Bölüm
Cesurca Sev ! 3.Bölüm
Cesurca Sev ! 4. Bölüm
Cesurca Sev ! 5.bölüm
Cesurca Sev ! 6. bölüm
Cesurca Sev ! 7. Bölüm
Cesurca Sev ! 8. Bölüm
Cesurca Sev ! 9. Bölüm
Duyuru...
Cesurca Sev ! 10. Bölüm
Cesurca Sev ! 11. Bölüm
Cesurca Sev ! 12.bölüm
Cesurca Sev ! 13.bölüm
Cesurca Sev ! 14. Bölüm
Cesurca Sev ! 15.bölüm
Cesurca Sev ! 16.bölüm
Cesurca Sev ! 17. Bölüm
Cesurca Sev ! 18. Bölüm 1. Kısım
Cesurca Sev ! 18. Bölüm 2. Kısım
Cesurca Sev ! 20. Bölüm
Cesurca Sev ! 21. Bölüm
Cesurca Sev ! 22. Bölüm
Cesurca Sev ! 23. Bölüm
Cesurca Sev 24. Bölüm
Cesurca Sev ! 25. Bölüm
Cesurca Sev ! Final

Cesurca Sev ! 19. Bölüm

7.2K 422 9
By esincee

herkese günaydıın:) 

bölümü bitirir bitrmez eklemek istedim :) 

iyi okumalar :)

Bu adam güldürmeyi de çok iyi biliyor.

Aşık etmeyi de!

Bir gece ansızın gelebilirim…” okuduktan sonra hemen şarkının devamı aklıma geldi.

Beni bekliyorsan uyumamışsan, sevinçten kapında donabilirim. Yani ölebilirim. Ama tabii benim gibi Türk filmi aşığı bu versiyonunu hatırlar ilk başta! Kahkaha atmamın bir diğer sebebi ise bunun Ömer’in kaleminden çıkmış olması.  Bir ortak beğenimiz var ben buradan bunu anlarım…

Kahkahamı birden kesip etrafa bakıyorum. Birkaç kişinin baktığını gördüğümde bir gülümseme yollayıp yeniden elimdeki kağıda çeviriyorum gözlerimi.

“şaşırmış olmalısın.  Okuduğunda da kahkaha attığını tahmin edebiliyorum.  Kağıdı eline tutuşturacağım an yüzünün aldığı şekil şimdiden kafamda canlanıyor.  Gözlerin daha fazla açılacak. Bir şeyle diyebilmek için  dudakların bir pay açılacak. Ancak diyemeyeceksin. Dudakların açık kaldığı ile kalacak. Dudakların… dudakların… neyse…

Bir gece ansızın gelebilirim!”

O dudakların yazısını okudukça onun dudakları geliyordu benim aklıma! Haksızlıktı ama bu! Büyük ihtimal o bunları yazarken tek başınaydı. Ama ben okurken bir yığın insanlaydım!  Pancar turşusuna dönmüş olabilir miyim? Kesinlikle!  Notu özenle katlayıp açıkta bırakmamak için dosyanın arasına sıkıştırıyorum. Yerime oturmadan lavaboya gidip elime yüzüme su çalıyorum. Yeniden masanın başına geçip her şeyi bir bir düzenlemeye başlıyorum. İlk önce dosyanın arasına sıkıştırdığım notu alıp çantamın içindeki kitabın arasına koyuyorum.

Dosyayı incelemeye başladığımda içinde bir de flaş bellek buluyorum. İşte işimi daha da kolaylaştıracak şey!

Flaşı bilgisayara taktıktan sonra, bilgisayarda görünmesini beklerken orijinal –ilk basım- kitabı elime alıyorum. Sayfalara göz attıkça daha meraklanıyorum. Kitabı elimden bırakıp bilgisayardaki dosyaya bakıyorum. Elimde her şekilden kopyası vardı kitabın. Basım olarak, elimdeki dosyada ve flaş bellekte. Sadece hangisi ile yapmam gerektiğini seçmem gerekiyor. Her zamanki yöntemimden vazgeçmiyorum. Kitabı bir köşeye bırakıp dosyayı elime alıyorum. Bir bakış açısına göre bir işi iki kere yapıyordum ama benim içinde bir doğrulatma yöntemiydi.

Kalemlerimi ve kağıtlarımı önüme alıyorum. Çantamdan siyah kemik gözlüklerimi de çıkartıp gözüme taktığımda hazırdım işte çalışmaya!

Kağıtlardan başımı kaldırdığımda havanın karardığını görünce şaşırıyorum. Karnımın guruldadığını da anlamam başımı kaldırmamla eş zamanlı oluyor. Kalkıp kahve makinesinden kendime bir sıcak çikolata alıyorum. Beni biraz mayıştıracak biliyorum ama ne yapabilirim seviyorum çikolata kokusunu…

Çikolatayı bitirdiğimde  kitabın  yarısına gelmiştim. Az çok çözmüştüm yazarın nasıl duygu kattığına yarında çevirmeye başlardım. Kitabı kapatıp masamı toparlıyorum. Dosyayı, flaşı ve kitabı çantama koyduktan sonra paltomu giyinip atkımı beremi ve eldivenlerimi takıyorum.  herkese iyi akşamlar dileyip yayın evinden çıkıyorum. Ama çıkmasaydım daha iyi denilebilecek bir hava var. Kar yine atıştırıyor ama tipi şeklinde değil. Nasıl gidebilirdim ki eve Zincirlikuyu ve metrobüs mü yoksa vapur mu ?

Vapur seferlerinin iptal olmamış olmasını umarak Kadıköy iskelesine gidiyorum. Vapura on dakika kala iskeledeyim. Etrafta kar yağışı sebebi ile son seferin olduğunu duyuran bir kadın sesi vardı. Şanslı hissettim kendimi…

Vapurun keyfini çıkararak eve gitmiştim. Sibel’in evlilik telaşını nasıl unuttuysam evin boş olması o kadar garip gelmişti ki sonuçta evden çıkarken doldu dolu bırakmıştım evi! Hatırlayınca evin neden boş olduğu da zihnime oturdu. Üstümü başımı değiştirdikten sonra telefonla Sibel’i arayıp ne durumda olduklarını sorduğumda evi hala düzenlemelerini bitiremediklerini söylemiş ve gökhanın da annesinin geldiğini eklemişti.  Telefon elimde mutfağa geçtiğimde hala konuşuyorduk. benim işe kaçmama sitem ediyordu. Ve hemen yanına gelmemi söylüyordu. 15 dakikaya yanında olacağımı söyleyip telefonu kapattım. Buzdolabın üzerindeki magnetlerden birine bakıp numarayı tuşladım.

“ben geldim” bağırışım yedi mahalle  öteden duyulabilirdi bunu hissettim. Kapı ardına kadar açık olmasaydı böyle bağırmazdım. Ama bizimkiler çöpleri kapının önüne yığmışlar hangi akla hizmetse kapıyı da açık bırakmışlardı. Ancak bağırışıma kimse cevap vermemişti! Bende mini bir araştırmaya çıktım. Sessizce. Salon bomboş, üç kadın da mutfakta peki diğer iki deli nerede? Adımlarımı yatak odasına yönlendiriyorum. Yüzümde basmanın verdiği o heyecan! Anneleri içerdeyken fazla bir ey yapamayacaklarını biliyordum ama onlara korku yaşatmak vardı ya eni o neşelendiriyordu.

“bastım sizi!” deyip hızlıca odanın kapısını açıyorum ama gördüklerimle  gözlerimin apaçık kalması bir oluyor.

Yavrucaklarımı artık nasıl yormuşlarsa b iri yatağın bir ucunda diğer bir ucunda yatıyor korkudan yan yana gelemiyorlarmış gibi. Odaya girip üzerleri için bir şeyler baktığımda bir battaniye buluyorum. Üzerlerine örttükten sonra mayışmanın verdiği rahatlıkla ilk Gökhan dönüyor Sibel’e doğru onu kendine doğru çekerek kaşık halini alıyorlar. Kapıyı sıkıca çekip odadan çıkıyorum. Sokak kapısını da örtüp annemlerin yanına geçiyorum.

“ben geliyorum ama hiç anlamıyorsunuz küstüm ben size!”

“laf kalabalığı yapacağına gel de yardım et bize!”

“geldiiim” diyerek bende mutfakta işe koyuluyorum onlarla birlikte. Yanlış bir şey düşündüm tek başıma demem daha doğru olur. Çünkü onlar sandalyelere oturmuş günün çekişmesini yapıyorlar.

“Sibel’le Gökhan nerede Zeynep?”

“iş yaparken uyuyakalmışlar Suzan Teyze, bende üstlerini örttüm yorulmuş gibilerdi.”

“yorulmazlar mı gün boyunca ikisi de bir dediğimizi iki etmediler ama sen sabahtan kimseye haber vermeden kaç!”

“ama Suzan teyze ya! ben daha yeni şe girdim ya kovalarsa?”

“iyi bari ee  elin boş mu geldin kızım?”

“Kendimi getirdim ya işte”

Konuşurken bir yandan da mutfak eşyalarını düzeltiyordum.

“aman sevsinler seni!”

Yarım saat boyunca konuştuk ta durduk. Daha çok beni iğneleme içeren konuşmalar oluyordu ya!

Kapı çaldığında koşa koşa gidip açtım. Evden çıkarken sipariş ettiğim yemekler gelmişti. Masayı kurup Sibel’le Gökhan’ı da çağırdıktan sonra oturup bir güzel afiyetle yedik. Biraz daha iş yaptıktan sonra eve geçtik. Herkes yorulmuş bir halde yataklara düşmüştü. Bendeyse daha uyku yok!

Üstüme kalın polarımı giyip altıma da beyaz üzerine renkli puantiyeli eşortmanımı  çekiyorum. Ayaklarım zaten çoraplı bu soğukta hayatta çıkarmam! Giysi dolabımı açıp en derinlerdeki kitabı alıp yatağın üzerine bırakıyorum. Çantamdaki kitabı çıkarıp içindeki Ömer’in notunu alıyorum ve Ömer’in kitabının içine özenle yerleştiriyorum. Kitabı yeniden  aldığım yere yerleştiriyorum.  Dolabın kapağını kapatırken siyah parkadaki leke dikkatimi çekiyor. Kapağı yeniden açıp parkayı elime alıyorum. Kokluyorum ama alamıyorum kokusunu. Tırnağımla biraz kazıyınca kırmızılık bulaşıyor tırnaklarıma ve o an anlıyorum. Vücudumdan bir titreme geçip gidiyor. Ömer’in dedikleri düşüyor zihnime  “bayıltana kadar dövdükten sonra olduğu yerde bıraktım onu”  derince bir nefes alıp yatağıma çöküyorum.

Neredeydi acaba? Ya gelirse ? düşüncelerimden kurtulmak için yeniden ayağa kalkıp yatağımı açıyorum yatağın içinde Ömer’in atkısını görünce yüzüme bir tebessüm yerleşiyor. Korkulardan kurtulma kaynağım…

Çantamdan çıkardığım kitabı da alıp yatağıma yerleşiyorum. Saate baktığımda daha bir olduğunu gördüğümde  kitabı okumaya başlıyorum iki buçuk gibi yatsam rahat rahat uyanır ise gidebilirdim.

Saat ikiye doğru tıkırtı ile yerimden sıçrıyorum. Tıkırtı evin içinden gelmemişti bu ise beni daha fazla korkutmuştu. Birkaç sefer daha aynı tıkırtıyı duyunca olduğum yerde büzüşüyorum. Kitabı bir köşeye bırakıp elimin altındaki Ömer’in atkısını sıkı sıkı tutuyorum sanki o Ömer miş de beni koruyacakmış gibi. Telefonumun mesaj bildirim sesiyle de ödüm kopuyor. Komodinin üstünden alırken ellerimin titreyişine hakim olamıyorum.

Mesajı gönderen kayıtlı değil… korka korka açıyorum mesajı

“ Bu kadar yürekten çağırma beni

Bir gece ansızın gelebilirim.

Beni bekliyorsan uyumamışsan

Sevinçten kapında ölebilirim*

(pencereden bakmazsan da donabilirim)

Ömer”

Üstümdeki yorganı nasıl attığımı dahi bilmiyorum. Telefon o da neredeymiş ki? sessiz ama hızlı adımlarla salona geçip perdesini aralıyorum. Üstünde bir polarla aşağı da sağ sola yürüyüp ellerini ısıtmaya çalışıyordu. Pencerenin yanından çekilip ayakkabılığa doğru gidiyorum. Paltomu, şapkamı ve botlarımı giyip yavaşça evden çıkıyorum. Apartmanın  merdivenlerinden de yavaşça inerken aklıma telefonun yorganla beraber olmadık yerlere gittiği geliyor aklıma. Umarım Ömer aramak gibi bir delilik yapmaz. Adımlarımı hızlandırıp apartmandan çıkıyorum.

Yanına vardığımda bana sırtını dönmüştü.

“Ömer..” sesim fısıltıdan ibaretti ancak duyup hızlıca bana dönmesi ve yanaklarımı tutması bir oluyor…

“neden yüzün bembeyaz senin ?”

“ben… sen neden buradasın?”

“ilk önce benim soruma cevap verir misin? Ve ya dur ilkönce arabaya binelim üşüme sen”

Kendisinin üşüdüğünün farkında değil miydi acaba elleri birer buzdan demir gibiydi . sesimi çıkarmadan dediğini yapıp arabaya biniyorum. Elleri yeniden yanakalrımı buluyor şimdi anlat

“ben korktum sadece… öyle gecenin bir yarısında tanımadığım numara olunca… birde ondan önce aklıma serdar gelmişti.”

“özür dilerim amacım korkutmak değildi.”

“önemli değil. Senin olduğunu anladıktan sonra geçti korkum. Peki ya sen?”

“ben?”

“yani neden buradasın?”

“bilmem. Aklıma esti desem….”

“aklına esti…”

“aslında bir gece ansızın gelebilirdim o gecenin bu gece olmasını istedim”

“neden?”

“çok fazla neden diye sorduğunu söyleyen olduğumu?”

“olmuş olabilir ee neden?”

“tavuk pilav yemek için”

“ne!?”

O ise benim şaşkınlığıma aldırmadan ilk önce arabayı çalıştırıp ardından klimayı açtı. Elini elimden ayırmadan arabayı kullanmaya başladı. Şaşırmam gereken şeyler bini geçmişken sessiz kalmam normal olabilir miydi? Belki de şok geçiriyordum. Hayır! Eli elimdeyken gerçekliğini hissediyorken bu biraz zor ayrıca daha önce hiç Şok geçirmemiştim. Anlamamış olabilirim ama anlardım da çünkü beş duyumda onu çok iyi hissediyor. Pardon dört tat alma duyusunu çıkarmam gerek!

“kitap nasıl?”

Sessizliğimden sıyrılıp ona bakıyorum.

“hangi kitap”

“Adam’ın kitabı?”

“şu anlık güzel kendini içine çeken bir kurgusu var.”

“fazla beğenme sen!”

Şaşkınlık dolu düşüncelerime şaşkın bakışlarımda etkileniyor!

“peki beğenemem!” diyorum. İçimde filizlenen bir şeyler var galiba… bu adam okuduğum kitabın yazarını mı kıskanıyor hem de arkadaşını! Hem de beni! Yüzümde engelleyemediğim bir gülümseme vardı.

“bu gülümsemenin sebebi ben miyim?”

“büyük ihtimalle”

“neden?”

“fark ettiysen beni, bir kitabın yazarından kıskandın! “

“ben !”

“hadi hadi itiraf et!”

“kıskanmadım sadece fazla beğenmemeni istedim. Belki bir gün ona….”

Ne diyordu böyle ! kulaklarımın son derece doğru duyduğuna eminim . ve onun kendine bilmezcesine laflar ettiğine de!

“durdur arabayı Ömer!”

“neden? Az bir yolumuz kaldı beş dakikalık bir mesafe”

Sesimi çıkarmadan beklemeye başladım.  Nasıl böyle düşünebilirdi! Onda böyle bir his uyandıracak ne yapmıştım ki ben! Onu sevmem mi bunu düşündürttü. Ve ya dile getirmem. Dudaklarından böyle bir kelime çıkacağını bilseydim. Dile getirmez içimde tutar içimde yaşardım. Gerçi şimdide tek başıma yaşıyorum ama. Bu kadar yaralamazdı belki o zaman beni! Ah Ömer

Arabanın durması ile kendimi kara atmam da bir oluyor. İncecik bir tabaka gibi asfalta serilmiş. Ben nasıl hiç basılmamış kara basıp iz bırakıyorsam Ömer de sözleri ile aklımda izler bırakıyordu. Kalbimde iz bırakmasına imkan vermezdim çünkü orası onun erişemeyeceği bir düzeydeydi. Sadece o isterse erişebilecek bir düzeydi.

Nereye geldiğimizi bilmiyorum bile? Gözlerim etrafta gezdirdiğim de ilerideki seyyar pilav arabasını görüyorum. Galiba dediği yerde ama şuanda oraya gitmek istemiyorum. Güzel anılarımın olabileceği bir yerde kötü anlarla giriş yapmak istemiyorum. Arabaya yaslanıp önümdeki deniz manzarasına bakıyorum. Yanıma gediğini hissettiğimde içimdeki sinirle ona doğru dönüyorum. Kollarımı göğsümde kavuşturuyorum. Pespaye halimi bile umursamıyorum. Pijamamı botlarımın içine mi koymuşum. Başımda Sibel’in uçuk kaçık berelerinden birimi var umurumda bile değil. Konuşmaya başlıyorum.

“ilk öncelikle şunu açıklığa kavuşturalım Ömer bey! Ben her gördüğü yazarın üstüne atlayıp ona aşık olan onunla birlikte olmak isteyen bir kız değilim. Ama görüyorum ki sende böyle bir his uyandırmışım. bu yüzden de seni sevdiğimi söylediğim için özür dilerim bir daha duymazsın benden!  Ve böyle düşünmezsin benim hakkımda. İnsanların düşüncelerini umursamamdan değil. Sevdiğim insanların düşüncelerini umursamamdan kaynaklanıyor bu açıklamam.  

Ayrıca adamı beğenmek aklımın ucundan bile geçmedi! Sadece yazımı hakkında konuşmuştum!

Ve ben seni sadece yazar olduğun yakışıklı olduğun, başarı ve ünvan sahibi olduğun için sevmedim Ömer!”

Nereye gittiğimi umursamadan hızlıca yürüyorum yanında daha fazla duramam. Yoksa dayanamazdım onun o bakışlarına. Her bir cümlemle daha derin bakan gözlerini gördükçe   susar ve sarılırdım ona hissetmesini isterdim. Hissetmesini…

Hızla arkamı döndüğümde onu karşımda bulmamla sarılmam bir oluyor. Ellerim boynuna ve saçlarına gidiyor. Ensesini okşuyorum. Hissetmesini istiyorum bu davranışlarımın sadece ona ait olduğunu  dokunuşlarımın sadece onunla hayat bulduğunu bilmesini istiyorum.

“sadece adını koyamadığım bir kıskançlıktı. Seni başkalarının kelimelerinde bile kıskanacağım bir kıskançlık….” Elleri belimi daha sıkı sarıyor. Başını boynuma gömüyor.  “bir daha demeyecek misin?”

“neyi?”

“beni sevdiğini…”

“seni seviyorum.”

Başını boynumdan çekip alnını alnıma yaslıyor. Dudakları dudaklarıma değerken belimdeki elleri kalçama inip ben daha fazla kendine çekiyor. Bir elini yeniden belime çıkartırken diğer eli ensemi buluyor ve bizim aramızda santim kalmıyor. Dudakları açıkla dudaklarımla buluşup beni darmaduman ediyor. Üst dudağımı dudaklarının arasına alınca kanım kanıyor. Bende ona karşılık veriyorum. Dilimi dişlerimin üzerinde gezerken kısa bir aralık bulduğunda artık beş duyuyu da hissediyorum. Ellerimi sırtına çıkıp sıkıca  tutunuyorum ona çünkü şuan dünya değil de ben dönüyormuşum gibi hissediyordum. Vücudumda hissettiğim sıcaklık göz ardı edebileceğim bir şey değildi ve içimde kalbimden başlayan ılık bir şeyler akıyordu aşağılara doğru… bu duygulara ne kadar süre dayanabileceğimi ise hiç bilmiyordum. Onu hissediyordum her manada! Maddesel olarak ve manevi olarak…

Hissettiklerimle baş edemiyordum sadece daha fazlasını istiyordum. Onu istiyordum. Elleri paltomdan içeri girdiğinde nefesim titredi. Onun dokunuşlarına böylesine aç olacağımı tahmin etmezdim v onun bana öylesine aç olacağına. Aramızda verilmiş sözler olamayabilirdi beni sevdiğini söylememiş olabilirdi ama hissettiği ve hissettirdikleri  her şeyi silip süpürüyordu.  Zamanı, mekanı, var olan durumu, insanları sadece o ve şuan bu yaşadıklarım kalıyor. Arabanın yanından fazla uzaklaşmadığımızı biliyordum am hangi ara yanına geldiğimizi kestiremiyordum. Yanına geldiğimizi anlamasa sırtımın arabaya yaslanmış olmasındandı.

Dudaklarını benden çekince hayal kırıklığına uğruyorum ben kendimi bu kadar onunla neredeyse tamamlanmış hissederken onu benden kendini çekmesi…

“hep söyle… ama bu… burada olmaz. Bir arabada…. Sen özelsin…”

Nefesleri kesik hırıltılı. Yaptığımız şeyin devamını ister nitelikteydi. Ancak sözler haklı olmaktan öteye geçemiyordu. Şimdi değildi.

Elini kaldırıp yanağıma koyuyor baş parmağı ile  dudaklarımı okşuyor.

“bundan sonra sen istesen de bırakmam seni!”

Ateşlerde kalmıştık. Ateşlere yürüyorduk. Bağlılık  kelimeleri miydi bunlar… belki…

Artık ikimizde biliyorduk her şey için bir kıvılcımın yeteceğini….

* Ümit Yaşar Oguzcan-  bir gece ansızın gelebilirim

ilk defa bölümü sabahtan ekliyorum.  çok değişik benim için neyse umarım beğenmişsinizdir. unutmadan oy (aşağıdaki yıldız:)) ve yorumlarınızı merakla bekliyorum onlar benim için değerli ;)

kendinize iyi bakın! :)

güzel bir gün geçirmeniz dileği ile... iyi günler

Continue Reading

You'll Also Like

278K 20.9K 42
04.12.2017 ROMANTİZM İçinde #54 Orta yaşın üstünde iki çocuklu bir annenin yeniden aşkı bulması, bu aşk için mücadele etmesi, sendelemesi, kararsızlı...
53.2K 3.2K 33
Ablasının ölümüyle hayatı elinden alınan Dilem, ablasının ismiyle onun hayatını yaşamaya zorlanır. Ailesinin baskılarına daha fazla dayanamayan Dile...
8K 865 10
Güz Çiçeği Kurgumda olan Fatih ve Saklı Masal kurgumun tatlı kızı Masal'ın yolları kesişirse ne olur? Peki Güz Çiçeği kurgumun kelebeği Safir ve Sakl...
55.2K 2.3K 33
*İlk Hikâyem* ^ Hayat bu, her zaman istediğin şeyler olmuyor. Mutlu olmak istersin, mutsuz olursun. Gülmek istersin, ağlarsın. Sevinmek istersin, üzü...