young and wild

By extaecy

26.5K 2.9K 4.5K

[tamamlandı] Kırdım, kırdın, kırdık ve kırıldık. Bir daha güvenemeyecek duruma gelene kadar. s | 21' More

young and wild
cp.1 "kasıtlı hata"
cp.2 "geri almak"
cp.3 "karşılıklı vals"
cp.4 "kararlar almak"
cp.5 "paramparça olmak"
cp.6 "resmi tanışma"
cp.7 "karşılıklı iş"
cp.8 "adım atmak"
cp.9 "sahne arkası"
cp.10 "ruhuna ilk adım"
cp.11 "koruma içgüdüsü"
cp.12 "karanlığa sırt çevirmek"
cp.13 "arkasında duran tehlike"
cp.14 "bileklerinde kelepçe"
cp.15 "soğuk koridorlar arasında"
cp.16 "kendi içinde savaş"
cp.17 "seninle birlikte kalacağım"
cp.18 "yokluğun intikamı"
cp.19 "hayatını mahvettiğin gün"
cp.20 "yıldızları gizlemişsin"
cp.21 "yeniden doğmak"
cp.22 "geçmişin geleceğindir"
cp.23'5 "beni yine terk et"
cp.24 "tek başına kaldığında"
cp.25 "bitmeyen kalp yarası"
cp.26 "tekrar kapanmayacak"
cp.27 "kalbinin sesini dinle"
cp.28 "sona yaklaşırken"
cp.29 "yok olacaksın"
cp.30 "yeni yıl"
(f)cp.31 "her şey bittiğinde"
special gift #1
special gift #2
special gift #3

cp.23 "gitmeden önce dinle"

702 73 153
By extaecy

merhaba!!

yeni kapak olmus mu🧍‍♀️

kisa not: mintom kismindaki enerji akisindan hala pek emin degilim. onlarla konusamadim, benimle muhattap olmadilar bu yuzden uzgunum

bolum sarkimiz🧚‍♀️

imnotshane- what a perfect day for crying

iyi okumalar

cp.23 "gitmeden önce dinle"

Hyunjin üstünden geçirdiği tişörtüyle mutfak kapısından girip, ortada bulunan ada tezgaha yaslanırken gözlerini Felix'e çevirmiş, çocuğun hızlıca kestiği biberlere bakarken "Akşam Chan yok mu?" diye sormuştu.

Felix bıçak hızını yavaşlatıp kafasını omzu üzerinden çevirirken "O nereden çıktı?" diyerek karşılık vermiş, buzdolabını açan arkadaşına "Aldığım mantarı da çıkarsana." talimatını yöneltmişti. Hyunjin istediği gibi kutu mantarı çıkartıp, kendi detoks suyunu da tezgaha koyarken, "Bilmem." dedi. "Merak ettim sadece."

"Chan şu an derste. Akşam geleceğini yazmış az önce."

"Anladım." Hyunjin başka şeyler söylemek ister gibi yerinde kıpırdanıp bir yandan suyunu bardağa dökerken Felix, "Söyle hadi." dedi.

"Bir şey söylemeyeceğim."

"Hyunjin." Felix uyarır tonda ismini söyleyip, "İkimiz de söylemek istediğini biliyoruz." dediğinde Hyunjin arkadaşına yanaşmış, mantar paketini önüne koyup kalçasını tezgaha yaslarken bardağını heyecanla kavramıştı. "Pekala, çok ısrar ettiğin için söyleyeceğim sadece." dedi.

"Sence de çok tuhaf değil miydi?"

Felix kaşlarını çatarken "Ne, tuhaf değil miydi?" diye sordu.

"Arin'in söylediği şey. En yakın arkadaşınla aldattın beni falan. Minho bize anlaşarak ayrıldıklarını söylemişti. Ortada aldatma falan yoktu."

"Duymadım." dedi Felix. "Öyle mi söyledi?"

"Evet! Minho'nun onunla aldattığı en yakın arkadaşı kim olabilir ki?"

"Minho'nun bizden başka yakın arkadaşı var mı ki?"

Hyunjin suyunu içip kaşlarını çatarken, "Aklıma bir şey geliyor fakat konduramıyorum açıkçası." dedi. "Çünkü, konu ikimiz olduğunda ağzımıza sıçtı. Bu yüzden öyle bir şey yapmış olmalarına imkan yok."

"Minho ve Tom o zamanlar kavgalıydı." dedi Felix. "Konuşmayı bırak yan yana bile gelmiyorlardı."

"Kavga sebebini hiç öğrenemedik." diyerek omuz silkti Hyunjin. "Belki de bu yüzdendi."

"Sanmıyorum. Yani haklısın. İkimize çok kızdı. Bize bu şekilde kızarken bizden daha önce aynı haltı yemiş olamazlar."

"Ayrıca biz yatmadık." dedi Hyunjin. "İki üç dokunmadan, güzel fotoğraflar çekinmekten zarar gelmez."

Felix savunmasına gülerken, "Salaksın." dedi. "Bizim aramızda cinsel gerilim yoktu."

"Evet işte onu kast etmeye çalışıyorum."

"Minho ve Tom arasında var mı ki?" Felix sorgularcasına kaşlarını çatıp elindeki bıçağı bırakırken kollarını göğsünde birleştirmiş, "Sabah olanları bir düşünelim." demişti. "Onu Tom'la yakıştıramadığımızı düşünüp sinirlendi. Fresha yasak ilişki hakkında bir şeyler söyledi. İyice öfkelendi ve çekip gitmeye kalktı."

"Gerildi işte!" dedi Hyunjin bağırarak. "Huysuzluğundan yaptığını düşünmüştüm fakat sonrasında Arin öyle söyleyince aklıma takıldı."

"Yalnız Fresha biliyorsa ve bize söylememişse ciddi anlamda küserim ona."

"Fresha'nın emin olduğunu sanmıyorum." Hyunjin bardağını kenara bırakıp koyduğu paketteki mantarın jelatinini açarken "Bence sadece göz dağı vermek istedi." dedi. "Şüpheleniyordu ve ortaya yem attı."

"Evet, söylediğin gibi de olabilir. Çok fazla olasılık var."

"Tom, Arin ve Minho'yu tanıştıran kişi değil miydi? O tayfayla tanışıklığım pek olmadığı için neler yaşandı bilemiyorum."

"Minho ve ben onlarla takılıyorduk." dedi Felix. "Fresha bizi Tom'la tanıştırdıktan sonra birkaç gece dışarı çıktık, o sırada da Arin ve çetesiyle tanıştık zaten. Minho ve Arin birbirinden hoşlandı, sevgili oldular. Tom kısmını kestiremiyorum. Eğer Minho'dan hoşlanmışsa neden buna göz yumdu ki?"

"Belki de Tom göz yummamıştır. Olay tamamen Minho'dur? Ne istediğini fark etmemiş olabilir."

"Evet, çok fazla olasılık var. Şu mantarları düzgün yıka bak, kir kalmış köşesinde." Hyunjin göz devirip, "Tamam anne." dediğinde Felix de peşinden göz devirip, "Gıcık." dedi.

"Ne yapacağız, biz de mi yem atsak?"

"Hayır bırakalım Fresha halletsin." dedi Felix. "Zaten düşündüğümüz gibi gelişmişse Fresha ilk yemi Minho'ya attı bile. Arin'de geldi üstelik. Patlaması yakındır."

"Tom için üzgün hissetmeye başladım. Olay Minho'nun karar veremiyor oluşuysa, onu bunca zaman beklemiş demektir."

Felix "Bana geçen günlerde benim kadar güçlü olmadığını söylemişti." dediğinde, Hyunjin "Senden daha sabırlı." diyerek karşılık verdi. "Yani sevdiğim oğlana sevgili arayıp benimle takılmasını da kaldıramazdım asla. Üstelik ayrılmasına rağmen bir ileri bir geri yapıyorsa muhtemelen çıldırırdım."

"Sanki biz farklı konumlardayız."

"Artık bir sevgilin var." dedi Hyunjin. "Benimse yine hiçbir şeyim yok."

"Abartma, Jisung seviyor seni."

"Sevmiyor demiyorum da güvenmiyor işte. Veremiyorum o güveni bir türlü."

"Bencillik yapma çocuk çok şey atlatmış işte. Zamana bırak biraz. Zaten Tom döndü. Onunla konuşacağız. Birkaç günlük mutluluktansa azıcık sabredip daimi olması daha mantıklı değil mi?"

"Kalbime anlat bunları." dedi Hyunjin. "Kaç gündür duymuyorum sesini, kafayı yemek üzereyim. Ne ara bu duruma düştüm onu da anlamıyorum ki."

"Geçen sene düştün." dedi Felix gülerek. "Karşılık alınca da şımardın işte. Tipik sen."

"Gül sen böyle, tabii sevgilin olduğu için nereden anlayacaksın beni. Arkadaşlık ölmüş, arkadaşlık bitmiş. Hain birisisin."

"Kremayı da çıkart dolaptan." dedi Felix. "Çok konuşuyorsun."

"Fresha'ya çok yüklenmemiştir değil mi? Hatırlamamış kız sonuçta. Zaten hatırlasada nereden bilecek Arin'in onun ablası olduğunu. Felix şaka bir yana, Arin gerçekten Changbin'in ablası ve biz bunu yeni öğreniyoruz. Nasıl olabilir böyle bir şey ya?"

"Hyunjin azıcık nefes alarak konuş, seni takip ederken parmağımı keseceğim."

"Dedikodu yapılmıyor seninle de." Hyunjin söylenerek suyunu dolaba kaldırırken Felix güldü. "Yemek yapmaya çalışıyorum."

"Cevap ver hadi. İşim gücüm var, ödev yapacağım."

"Bilmediğim bir şeye nasıl cevap verebilirim Hyunjin? Minho söylememiş işte hiçbirimize, saklamış. Arin hep bir erkek kardeşi olduğunu söylüyordu ama onu mu hatırlayacağım ben?"

"Yeonjun konusunu konuş Chan'la, yanlış anlamasın."

Felix elindeki bıçakla Hyunjin'e dönüp "Siktir git mufaktan." dedi. "Elimden kaza çıkacak bak. Sanki bir şey varmış gibi konuşup duruyorsun, sinir ediyorsun beni de."

"İyilik de yaramıyor ki sana. Kızım senin kurdun vahşi." dedi Hyunjin. "İnsanları parçalıyor resmen."

"Güvenmeyi öğrenecek." dedi Felix. "Ben ona yapacağım ya da elimde olmayan şekillerde karşılaştığım kişilerin hesabını veremem."

"Chan'ın yerinde olmak istemezdim. Jisung bana iki saatte bir ne yapıyorsa yazıyordu."

"Jisung mu yazıyordu yoksa sen mi darlıyordun çocuğu, orası tartışılır işte."

"Çok kötüsün."

"Def ol hadi. İşimi önlüyorsun."

Hyunjin yaklaşıp Felix'in yanağından öpmüş "Oh!" diyerek bağırarak mutfaktan çıkmıştı.

Changbin arabayı denizin üzerinde kayalıklarla çevrelenmiş, çakıl taşlı bir yol üzerinde park ettiğinde, arabadan inmiş, kaputa yaslanarak kollarını göğsünde birleştirmişti. Tepede olduğu için esen havayla hafifçe irkildiğinde Fresha ön koltukta, gözlerini sevgilisinin sırtına dikmişti.

Onu peşinden sürüklediğinden beri konuşmuyordu.

Normalde Changbin'le arabada çok eğlenceli vakit geçirirdi. Çocuk hiç susmaz, en azından radyoda çalan keyifli şarkıları bağırarak söylerek ona şirinlikler yapardı fakat bu sefer, tek kelime laf etmemiş olması aralarındaki soğukluğun bir anda gün yüzüne çıkması yanlış hissettirmişti.

Hata yaptığını, kendine sahip çıkması gerektiğini biliyordu.

Changbin onu aldatmazdı. Olay güven meselesi de değildi.

Fresha sadece kıskanmıştı.

Arka koltukta bulunan ceketi alıp aşağı indiğinde Changbin'in yanına yaklaşmış omzuna ceketi bırakıp yüksek arabanın kaputuna doğru kendisini çekip oturmuştu. Changbin ona dönmedi. Fakat omzuna konan ceket kısacık bir an gülümsemesinin önüne de geçemedi.

Kırılmıştı. Ablasının söylediği şeye takılmıştı.

Fresha ona güvenmiyor muydu, bunu kendi içinde sorgulamak zorunda kalmıştı ve bundan hoşlanmamıştı. Onunla birbirlerine hep açık olmuşlardı. İlişkileri güzeldi, güvenini sarsacak herhangi bir şey de yapmamıştı.

"Bunu neden yaptığını anlamıyorum." dedi Changbin ağzını açtığında. Fresha'yı kırmak istemiyordu ve sözlerini seçerek konuşmak için çabalıyordu. "Sana yeterli güveni verememiş olduğum için mi yoksa hırsından dolayı mı, bilmiyorum."

"Sana güveniyorum." dedi Fresha. "Sorun sen değilsin."

"Bana güvendiğin için mi ailemle tanışmak istemiyorsun?"

Fresha kafasını ona çevirdiğinde Changbin gözlerini dalgalı denizden çekmedi. "Hyunjin'in söyledikleri saçmalıktan başka bir şey değildi." dedi. "Lisede neden sevgilimin ailesi ile tanışmak isteyeyim ki? Ciddi bile değildik üstelik, takılıyordum sadece."

"Benimle de takılıyorsun yani ciddi değilsin."

"Changbin bunu kast etmediğimi çok iyi biliyorsun. Lütfen yapma."

"Neyi kast ediyorsun ben artık anlamıyorum."

"Endişe duydum aptal. Ya beni beğenmezlerse, sana layık görmezlerse diye endişelendim. Bazen sözlerimin bir ayarı olmadığını, davranışlarımın önüne geçemediğimi biliyorsun. Aynısını karşılarında da yapmaktan çekiniyorum. Çünkü, sana değer veriyorum."

Changbin, kafasını kaldırıp yanındaki kıza baktığında "Seni seviyorum." dedi. "Ben seni sevdiğim için ailem de seni sevecek." diyerek devam etti. "Yanlış davranışlarınla da sevecekler çünkü, ben seni tüm yanlışlarına rağmen seviyorum."

"Changbin." Fresha sevgilisinin koluna uzanmış onu kendisine çekerken Changbin bacaklarının arasına girmiş sarılışına karşılık vermişti. Kafasını omzuna yaslarken Fresha onun saçını öpmüş, "Ben de seni seviyorum." demişti. "Yemin ederim her şey endişelerim yüzünden. Seninle hiçbir alakası yoktu."

"Arin'i de kafana takma." dedi Changbin. "O her zaman böyledir."

Fresha geri çekilip boynundaki ellerini yüzüne çıkarmış, "Sana güveniyorum." demişti. "Kıskançlığımdan yaptım."

"Kıskançlığından mı?" Changbin şaşkınlıkla kaşlarını havaya kaldırırken doğrulamak ister gibi "Beni kıskandın mı?" diye sordu.

Kız kafasını yavaşça, onaylayarak sallamış, Changbin "Hiç kıskanacak biri olduğunu düşünmemiştim." demişti. "Hırs daha mantıklı gelmişti."

"Ne için hırslanabilirim ki? Sabahtan beri aramalarıma cevap vermiyorsun. Seni hiç görmedim. Günün ilk sarılmasını gözümün önüne bir kadına verdiğini görünce kendime sahip çıkamadım."

"Kıskançlıktan yaptın yani."

"Evet aptal, söylüyorum ya."

Changbin gülümsemiş, "Beni kıskanıyorsun." demişti.

Fresha gülümseyen dudaklarına indirdiği gözleriyle "Evet." dedi. "İlk defa birini bu kadar kıskanıyorum. Paylaşmak da istemiyorum. Tüm sarılmalar ve şirinlikler benim olsun istiyorum."

"Öpeyim mi bir kere?"

"Hayır." dedi Fresha. Changbin hemen dudaklarını aşağı kıvırmış, kız "Bir kere öpme." diyince küçük bir kahkaha bırakarak dudaklarına uzanmıştı. Fresha ellerini tekrar ensesine doğru kaydırıp, oturduğu arabada öne doğru uzanırken Changbin onun belindeki eliyle kendisine biraz daha çekmiş, yumuşak ve sakin bir şekilde çilek tadını aldığı dudaklara kapanmıştı.

Fresha geri çekilip "Changbin üşüdüm." diyerek kafasını omzuna yaslayınca Changbin onu kucaklamış, "Hadi gidelim." demişti.

"Hayır gitmeyelim sadece sen bana sarılmaya devam et."

"O zaman ceketimi giyin."

"Hayır, o zaman sen üşürsün."

Changbin saçını öpüp "Önemli değil." dediğinde Fresha omuz silkmiş, ayaklarını yere indirip "Arabayı ters çevir, bagajda oturalım." demişti. "Geçen sefer hoşuma gitmişti. Battaniyeleri eve götürmedin değil mi?"

"Götürmedim. Hatta geçen sefer açmadığımız şarap şişesi de hala bagajın içerisinde."

"O sıcak olmuştur ama." Fresha dudak sarkıttığında Changbin sarkıttığı dudağını öpüp çekilmiş, "Bakarız tadına kötüyse içmeyiz." diyerek sürücü koltuğuna yönelmiş, yönelmeden hemen önce ceketini Fresha'ya giydirmişti.

Dakikalar sonra battaniye üzerinde Fresha bacağını Changbin'in üzerine atarken kollarını beline dolamış, kafasını göğsüne yaslamıştı. Changbin bir eliyle tuttuğu şişedeki şarabın tadına bakarken "Fena değil." dedi. "Söylediğin gibi sıcak ama, bagaj yaramamış."

"Sana söylemiştim onu eve çıkar diye."

"Haklısın çileğim." dedi Changbin. "En azından çikolatalı çilekleri unutmamışım, kokardı yoksa."

"Onları ben attığım için unutmamış olman çok normal."

"Evet sen olmasan ben ne yapardım? İyi ki varsın."

"Ya duygusal yaklaşmasana, ısırasım geliyor sonra."

Changbin gülüp "Isırsana beni." dediğinde Fresha göz devirdi. "En son burnunu ısırmaya kalktığımda acıdığı için gözlerin dolmuştu. Dokunsam ağlayacaktın."

"Hayır dolmamıştı." dedi Changbin inkar ederek. "O tamamen duygulandığım için olmuştu."

"Evet inandım şu anda sana. Yüzde yüz doğru söyledin."

"Güçlü bir sevgilin var. Bak şu kaslarıma."

Fresha gülüp "Salaksın." dediğinde Changbin "Çileğimsin." diyerek karşılık verdi.

"Arin'le nasıl kardeş olduğunuzu anlamıyorum. Seni hiç görmedim ve o kadar benzemiyorsunuz ki."

"Üvey ablam desem hemen inanırsın."

"Çok olası çünkü!" Fresha hayretle konuştuğunda Changbin "Fakat öz kardeşiz." dedi. "Ben ona göre daha örnek çocuktum. Bu aile ne isterse yapma meselesi gibi değil. Böyleydim işte, ne bileyim. Arin liseye geçtiğinde yolunu çoktan çizmişti."

"Ablana şeytan dersem çok ileri gitmiş olur muyum?"

"Eh, şeytan olduğunu inkar edemem fakat Minho yüzünden kalbinin çok kırıldığını biliyorum. Onun ortamlarından hiç haz etmediğim için, peşinde takılmazdım."

"Güzel ortamlar değildi." diyerek onayladı Fresha. "Fakat düşünce daha erken tanışmış olurduk."

"Peşinde daha uzun koşardım."

"İyi ki o dönemler karşıma çıkmadın. Çünkü, sana asla şans vermezdim."

"Bu eski sevgililerim piçin tekiydi demek mi?"

Fresha gülmüş, "Cevaplamam gerekiyor mu?" diyerek karşılık vermişti. "Ayrıca hep benim eskilerimi konuşuyoruz. Senin yok mu?"

"Kıskanacaksan cevap vermeyeceğim." Changbin gülerek yanıtladığında Fresha belini cimciklemiş, "Şımardın iyice." demişti. "Bitmiş gitmiş şeyi neden kıskanayım?"

"Bilemem orasını, ablamı bile kıskandığın için."

"Changbin!"

"Ne, yalan mı?" Changbin keyifle gülerken Fresha burnunu karnına sürtüp "Hatırlayamadım, ayrıca neden kıskandığımı da söylemiştim." dedi.

"Ha, ablan olması fark etmez diyorsun yani? Bana sarılanı yakarsın öyle mi?"

"Sırf çok tatlı olduğun için sana şiddet uygulamayacağım ama sabrımı sınadığını söyleyeyim."

"Tamam sustum. Kıskanç çilek kız."

Fresha doğrulup elindeki şarap şişesine uzanırken bağdaş kurmuş, "Minho konusunda ne yapacağım?" diye sormuştu. "Bugün o kadar tuhaf davrandı ki, iyice şüphelendim."

"Olayların gerisinde duramıyorsun öyle değil mi?"

Fresha olumsuz anlamda kafasını sallayıp, "İkisi de yakın arkadaşım." dedi. "Birbirleri ile birlikte olmaları, dahası Minho'nun Tom'u tüketiyor olması hoşuma gitmedi."

"Takıldığın nokta ona zarar veriyor oluşu mu?"

"Evet. Tom bana bazı konularda çok benzer." dedi. "İlgi görmeyi değil daha çok seviliyor olmayı seviyor. Minho eğer onu seviyorsa ve tüm bu gizliliği de o istiyorsa muhtemelen bu zamana kadar hep yalnız hissetti."

"Minho konusunda alınmayacaksan eğer konuşabilirim fakat cephe alacaksan bu konu hakkında yorum yapmak istemiyorum."

"Changbin, benimle her şeyi paylaşabilirsin. Bunu çoktan geçtiğimizi düşünüyorum."

"Minho ne istediğini bilmeyen piç kurusunun teki."

"Tamam bu biraz ağır oldu." Fresha gülerek kalbini tuttuğunda Changbin sevimli hareketlerine karşı gülümsedi.

"Üzgünüm fakat inkar edilemez bir gerçek."

"Ve Tom'da ona hayır diyemeyen bir aptal."

Changbin kafasını sallamış, "Bu yüzden onlardan uzak dur." demişti. "Aralarındaki ilişkiye müdahale etme. Bunu o diğer iki salağa da söyle ki ağızlarından kaçırmasınlar. Eminim onlar size zaten gelecektir."

"Hyunjin ve Felix muhtemelen onlarla konuşmamı bekliyor. Dedikodumuzu yapmış bile olabilirler."

"Konuşmayı erteleme o zaman. Akşam onlara geçebiliriz."

"Olur, Felix'e mesaj atarım birazdan. Bu arada Jisung iyi mi?"

"Bilmiyorum." dedi Changbin. "Hyunjin'e kötü olmadığını söyledim fakat bilmiyorum ve o kadar sinirleniyorum ki. Arkadaşım gözümün önünde ölüyormuş gibi hissediyorum."

"Tom'la konuşma zamanımız geldi artık." dedi Fresha. "O halledebilir. Jisung'a nasıl yansıtabiliriz biraz daha düşünmem gerekiyor sadece."

"Jisung elimizi tutmadan onu zaten kurtaramayız."

"Akşam Tom'u da çağırırım." dedi Fresha. "Şu anda içimden bir ses ona Minho'yla birlikte olduğunu söylüyor fakat ne olursa olsun beni kırmayacağını biliyorum."

"Tom ne iş yapıyor?" Changbin, kendisine doğru uzanan şarap şişesine bakıp Fresha'nın "Boşver sen onu, iç biraz." demesiyle gülmüş, göz devirmişti.

Minho arabayı büyük şirketin önüne çekerken araba anahtarını valeye uzatmış, aceleyle cam kapıya yönelmişti. Sanki Tom, Arin'le karşılaşırsa aralarına tekrar soğukluk girecekmiş gibi hissediyordu. Bu yüzden de ona anlatmalıydı.

O, yanlış düşüncelere kapılmadan önce.

Döner cam kapıdan içeri girip önünde duran kartlı geçiş bariyerlerine bakarken, sağ tarafında kalan danışmaya ilerlemiş, "Kim Thomas'a Lee Minho geldi der misiniz?" diyerek hızla konuşmuştu.

Kadın, yüzündeki endişeye anlam veremezken "Randevunuz var mıydı?" diye sormuş, önüne çektiği defterden söylenen adı aramıştı.

Minho kaşlarını çatarak "Randevuya ihtiyacım yok." dedi. "Adımı verin yeter. Lee Minho."

Danışman kadın, eline aldığı telefonla sekreterin numarasını tuşlarken Minho sabırsızca etrafına bakmış, alt dudağını dişleri arasına alırken bacağını sallamaya başlamıştı. Biraz sonra gelen haberle kadın, "Kusura bakmayın sizi içeri alamam." dediğinde Minho hızla kafasını kadına çevirmiş, kaşlarını çatarak telefonunu çıkartıp Tom'un ismine basıp kulağına tutmuştu. İçeri alınmaması çok mantıksızdı. Tom onu neden kabul etmemişti ki?

"Lütfen zorluk çıkarmadan dışarıda bekleyin." 

Minho çağrısını cevaplamayan çocuğa küfür ederken şansını tekrar denemek zorunda olduğunu bilerek "Tom'un arkadaşıyım." dedi kadına. "Kim size, beni içeri almamanız gerektiğini söyledi?"

"Tom Bey bugün kimse ile görüşmek istemediğini belirtmiş. Ben de işimi yapıyorum beyefendi."

Minho çatık kaşlarıyla telefonunu cebine koyup bariyere kısa bir bakış atıp, arkasını döndüğü gibi bariyer üzerinden atlamıştı. Arkadan bağırılan 'Güvenlik!' sesiyle merdivenlere doğru koşarken o kadar katı çıkamayacağının farkındaydı.

Yine de denemek zorundaydı.

Bu sırada Tom, toplantıda kendisine gelen haberle hızla toparlanıp aşağı inerken Minho kısa süre sonra çıkmaya çalıştığı merdivenlerde yakalanıp dışarı yönlendirilmişti. İki kolundan tutan güvenlik görevlileri onu dışarıya çıkarmaya çalışırken hala kendisini açıklamaya çalışıyor, arkadaşı olduğunu söylüyordu.

Tom açılan asansör kapısıyla dışarı çıktığında, girişte atılmak üzere olan Minho'yu fark edip nefesini dışarı bırakmıştı. Başına bu şekilde bela olacağı hiç aklına gelmemişti. En başında kendisine geleceğini bildirse bu tarz bir olay yaşamak zorunda kalmayacaklardı.

"Bırakabilirsiniz." Tom güvenlik görevlilerine seslenirken, suratı sinirden kızaran çocuğun bileğini kavrayıp peşinden asansöre doğru çekiştirmişti. Onu anlamıyordu. Etrafta kendilerine dönen gözlerden de hoşlanmamıştı.

Minho, kabin içerisine girene kadar hiçbir şey söylememiş, aksine arkasındaki çalışanlara sinir bozucu bir gülümsemeyle gözlerini dikmişti.

Asansör kapısı kapandığı an "Orospu çocuğu!" diyerek bağırdı. "Beni nasıl içeri almazsın?"

Tom, "Toplantıdaydım." dedi. "Sekreterime kimseyle görüşmeyeceğimi söylemiştim. Bu yüzden alınmamışsındır."

"Yine de adımı vermek zorundaydın. Bu kadar aksiyona gerek kalmazdı."

"Sen neden geldin?" Tom tamamen konuyu değiştirirken Minho sinirden kızaran suratını ve sesini saklama gereği duymadı. "Seni görmeye gelmem için illa bir şey mi olması gerekiyor?"

Huysuz bir şekilde homurdanmaya devam ederken, Tom beyaz gömleğinin kollarını kıvırmış sakinleşmesi için ona zaman tanımıştı. Asansör kapısı açılıp katta durduğunda, çalışanlar Tom'u görmesiyle baş selamı vermiş, içeri girmemişlerdi.

Tom tekrar kapanan kapıyla "İnandırıcı değilsin." dedi. "Bir şey olduğu belli. Şirkete ilk defa geliyorsun."

"İlk defa gelmiyorum."

Minho hızla onu yanıtladığında Tom, kavga ettikleri o lise döneminde Minho'nun aynı arızayı yine çıkarmış olmasına güldü. "Evet, güzel bitmişti."

"Ofisinde sevişmiştik."

"O yüzden güzeldi."

"Bütün katı boşaltmıştın."

Tom omuz silkti. "Yetkim vardı."

Terasa açılan asansör kapısıyla dışarı çıktıklarında etraftaki birkaç çalışanın kafası onlara çevrilmiş, Minho etrafa yaydığı olumsuz enerjisiyle Tom'un  yanında adımlamıştı.

Sol taraflarında kocaman kare şeklinde ağaçlık alan vardı. Asansörün hemen yan tarafında ise aynı şekilde havalandırma sistemi yer ediniyordu. Teras oldukça genişti.

"Neden geldiğini hala söylemedin?"

Minho, gözlerini büyük ve geniş ağaç kavuklarında gezdirmiş, "Bir şey yok." demişti. "Öylesine geldim."

Birlikte sol tarafa, çalışanların bulunmadığı kısma geçerlerken Tom gelen cevabın kendisini tatmin etmediğini hissetti.

"Minho, bütün gün toplantıda olacağımı biliyordun. Sana söylemiştim."

"Biliyorum." dedi. Hala ona bakmıyordu. Bu sefer hedefi onlara yakın olan bulut kümelerindeydi. "Beni burada istemiyor musun?"

Tom yumuşak bir şekilde ismini mırıldanarak çenesini kendisine çevirmiş, kendisinden daha kısa olan çocuğun gözlerine bakmak istemişti. "Konunun bu olmadığını biliyorsun. Neden geldin?"

Minho, Tom'un kemer girişine parmağını geçirip yaklaşırken "Arin geldi." dedi lafı dolandırmayarak. "Bir iki saat önce karşılaştık."

"Anladım."

"Bir şey söylemeyecek misin?"

"Ne söylememi bekliyorsun ki?" Tom, sorusuna soruyla karşılık verdiğinde, Minho "Bilmiyorum." dedi. "Biraz kızmanı bekliyordum."

"Neden kızmam gerekiyor?"

"Bilmiyorum! Sadece bekliyordum işte."

"Bunu söylemek için bu kadar yol gelmiş olman ve aşağıda çıkarttığın olay çok anlamsız değil mi sence? Kızabileceğim hiçbir şey de yok üstelik."

"Gelmiş olmasına kızmadın yani."

"Sen mi istedin gelmesini? Onu sevdiğine karar kılıp aradın mı?"

Minho, Tom'un gömleğinin yakasından tutup dudaklarını dudaklarına bastırdığında Tom, çocuğu kendisinden uzaklaştırıp birkaç adım gerilemiş, "Ne yaptığını zannediyorsun?" diyerek etrafına bakınmıştı.

Birkaç çalışanıyla göz göze gelirken Minho'nun bileğinden tutmuş, havalandırma ve ağaçlık alanın izbe köşesine çekiştirmişti. Bu tarafta görülmeyeceklerini biliyordu.

"Beni istemiyor musun?"

Tom, gelen soruyla kaşlarını havalandırıp sinirle güldüğünde "Çıldırdın mı?" diye sordu. "Etrafta çalışanlarım varken seni geri öpmemi mi bekliyorsun?"

"Evet." dedi Minho kelimenin üstüne basarak. "Bekliyorum."

"Saçmalıyorsun farkında mısın?"

"Umrumda değil."

Tom nefesini dışarı verip sıkıntıyla "Benden ne istiyorsun?" dediğinde Minho "Seni istiyorum." diyerek cevap verdi. "Kafam karışık değil, tek istediğim sensin."

"İnandırıcı gelmiyorsun."

"Ama öyle!" dedi Minho neredeyse bağırarak. "Onu aramadım. Geldi, sinir bozucu laflar etti. Aramızın bozulmasını istemiyorum."

"Bunun için gelmen o kadar saçma ki ne söyleyeceğimi bilmiyorum." dedi Tom. "Aramamışsın, çağırmamışsın. Üstüne sana kızmamı bekliyorsun."

Minho, ağaçların arkasında kalan insanları umursamadan tekrar Tom'un dudaklarına uzandığında Tom iri kavuğa ve uzun çalılıklara güvenmiş belinden tutup ona yavaşça, eğilerek karşılık vermişti. Minho tartışmak ya da konuşmak istemiyordu. Boynuna sıkıca tutunduğu çocukla aralarının iyi olduğunu görmeye ihtiyaç duyuyordu.

Az ilerideki çalışanları Minho'nun istekli dudaklarını tattıkça önemini yitirmiş, yakalanmayı umursamadan bacaklarını beline sarması için kaldırmış ve çocuğu kucaklayarak alandaki toprak zeminin üzerine yatırmıştı.

Tom; ne olursa olsun ona hayır diyemiyor oluşuna lanet ediyordu. Kendini kullandırıyor olması bile problemleri arasından çıkmıştı. Kendi isteklerine önem vermiyor değildi. Sadece konu Minho olduğunda, Tom kendisinin öncelikli olduğunu düşünmüyordu.

Onu hayatının merkezine koymaya alışmıştı.

Dudakları öptüğü çocuğun boynuna doğru kayarken Minho parmaklarını gömlek düğmelerine çıkarmış, bağlı düğmeleri açmaya çalışırken Tom, kulağına doğru çıkmış "Hazırlıklı değilim." demişti. "Ofise gidelim."

Minho açtığı düğmelerle gözlerini üstündeki bedene çevirirken "Önemli değil." dedi. "Burada yapmak istiyorum."

Tom tekrar dudaklarını birleştirdiğinde Minho sırtını havalandırmış, gömleğin yakasını sıyırırken inlemesinin önüne geçememişti. Sessiz olmaları gerektiğinin farkındaydı. Çok değil on metre ötede, ağaç arkasında insanlar sigarasını içip, molasının keyfini çıkartmaya çalışıyorlardı.

Minho ise içine giren uzun parmaklarla daha fazlasını arzulamadan edemiyordu. Pantolonunu indirmeden önce arka cebindeki prezervatifi çıkardığında Tom şaşırmamıştı. Minho onunla sevişmek için gelmişti. Ondan hırsını almasını, onu yakmasını istiyordu.

İlişkileri her zaman bu şekilde olmuştu.

Güzel başlayıp tartışarak devam eder, sonunda seviştiklerinde tekrar sarılarak bitirirlerdi.

Buna rağmen Tom yanlış olduğunu biliyordu. Şu an bu şekilde birlikte olmaları hataydı. Aralarında her zaman bir belirsizlik vardı. Ne hissediyor olursa olsun Minho, sevdiğini söylese bile geri çekiliyordu.

Kendi pantolonunu indirirken ve Minho'yu hazırlamaya çalışırken tekrar lise dönemlerine dönmüş gibi hissediyordu. Tüm iş ve ailevi olaylarını kenara bırakıp onun peşinde koşturan, küçük çocuk gibiydi. Ona karşı açtı. Hiçbir zaman doymamıştı.

Minho ise sabırsızdı. Hemen olsun istiyordu. Saniyeler içerisinde düzelsin, açıklığa kavuşsun. Kendi belirsizliğinin ve ne istediğinin farkında değildi. Karşı tarafta arıyordu. Tom'un dokunuşları altında eziliyordu. Az önce kedi dövmesi üzerindeki dudakları hissettiğinde kafayı yiyeceğini düşünmüş, Tom'u uzaklaştırmıştı.

Üstündeki bedenin koluna geçirdiği tırnakları sırtına yöneltirken Tom, Minho'nun gittikçe rahatlamasıyla kendini üstünde konumlandırmıştı. Onun adımlarına saygı duyuyordu. Öptüğü her seferde kendi inleme sesleri yükselirken dövmesiyle daha fazla ilgilenemeyeceğini fark etmişti.

Dişlerini boynuna geçirirken, parmakları yukarı sıyırdığı tişörtün açıkta kalan göğsünü okşamış, altındaki bedenin belini havalandırıp içine girmişti. Minho minik mırıltılarını ısırdığı dudakları arasında ona sunarken elini ensesine atıp onu kendisine yaklaştırdı.

Etraftaki uğultuları ve adım seslerini hala net bir şekilde duyabiliyorlardı.

Durmaları ya da dikkat etmeleri için bir seçenek değildi.

"İyi misin?" Tom, dudaklarını Minho'nun kulağına yakın bir yere sürttüğünde, Minho "Thomas." dedi.

"Efendim güzelim?"

"Seni seviyorum."

Tom, bunu biliyordu. Aynı Minho'nun sevişmeleri bittikten sonra aralarına sokacağı mesafeyi bildiği gibi.

._.

kitap basladigindan beri icime en az sinen bolumu de paylastigima gore bu konu hakkinda konusmadan geciyorum, lutfen kotu yorum yapmayin dkdjdidndidnddi

son viraja dogru yaklastigimiz icin sonraki bolumu bolumcuk seklinde atmayi dusunuyorum 23'5 seklinde belki

kaos yok simdilik guvencesi verip soru pasajlarina geceyim cevaplarinizi dikkate aliyorum her zaman

changbin'in soyledigi gibi mintom iliskilerini aciklayacak mi? onlara sure mi tanimalari gerekiyor? yoksa ustlerine mi gitmeliler?

🧚‍♀️🧚‍♀️ fic icinde bir karakter olsaydiniz ve birine soru sormak, bisi ogrenmek ya da yaptirmak isteseydiniz, kime neyi kim olarak sorardiniz ve yaptirirdiniz?

umarim aciklayabilmisimdir

ayrica young and wild chanlixi gordunuz mu.. derya saheser yaratmis resmen bayilcaktim🥺🥺💓🥂 kirbinie

seni obuyorum

Continue Reading

You'll Also Like

15.7K 1.4K 25
[tamamlandı] hyunjin: bizde severiz 26sında yüreğimize ateş gibi düşen kızıl adamları
65.7K 6K 34
|omegaverse| 'O tuhaftı... Soğuktu... Çok konuşmazdı... Benden farklıydı... Sürekli gülümserdi fakat bu gülümsemelerde samimiyet kırıntısını bile bul...
7K 694 15
Lee_Ty: Ben bu sektörde 5 yıldır varım. Daha yeni çıkmış olan sen mi beni alaşağı edeceksin? Hah, buna netizenlerimle birlikte gülerim ben! (Görüldü...
42.2K 2.2K 13
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...