Islah Odası

By Barizmiyiz

22.5K 3.1K 1.6K

''Ben Doktor Ceyda Ayman. Gereken dozda delirtici hap etkisini göstermeye başladı. Her akşam düzenli olarak i... More

Geçmişinle Terbiye Olacaksın
Kahpe dölün soyu!!
Buradan Çıkış Yok!
Gizemli KAPI
Damga Vurucu
Küçük Kaçak 1
Küçük Kaçak 2
Küçük Kaçak 3
Tutsak
Denetim Günü
Rus Ruleti
Açık Artırma
Bodrum Katı
Bodrum Katı 2
Yangın
Beklenmeyen Misafir
Terazi
Düğün

Uçurum

721 53 15
By Barizmiyiz

"Ve son olarak size en sevdiğim oyuncağımı sunmak istiyorum."

Yanıma yanaşıp kafamdaki çuvalı çıkaran kişi Çakır'dı.

Görüş açıma giren insanlara büyük şaşkınlıkla bakarken alkış sesleri tekrar çoğaldı. Oldukça pahalı giyinimliydiler. Büyükçe bir sahnenin üzerindeydim ve çok tedirgindim.
Duyduğum sesle birlikte korku hücrelerim şiddetini fazlasıyla göstermişti.

"İşkencemizin adı Buz Kraliçesi. Açılış değeri ise 100.000 Dolar."

...


Büyükçe sahnenin üzerinde hala ellerimin ve dizilerimin yerle buluşması sürüyordu. Düzensiz devam eden nefes alış verişlerim  önüme düşen saçlarımı savurur derecedeydi. Kulaklarımla işittiğim açık arttırma fiyatı git gide yükseliyordu. O kadar insan yaşayacağım işkencenin yönetmeni olmak için yarışıyordu resmen.
Olduğum yerden hafifçe kafamı kaldırdım ve saçlarımın arasındaki boşluktan etraftaki insanları incelemeye başladım.

Gözlerimi gezdirdiğim sırada dikkatimi çeken kişiyle duraksadım. Oda kalabalıktan birisiydi fakat çok tuhaf bakıyordu. Siyah kapşonlusunun kenarından gizemli bakışlarını hiç çekmiyordu üzerimden.
İçim öylesine ürpermişti ki bakışlarımı kaçırıp olduğum yerde doğrulmaya çalıştım. Öylesine yorulmuştum ki...

Salonda yükselen tokmak sesiyle açık artırmanın sonlandığını anladım.

"Buz kraliçemizi 1.000.000 dolara sattım gitti."

Duyduğum rakamla birlikte şaşkınlıktan açılan ağzım, korku hücrelerimin harekete geçmesiyle titremeye başladı. Gözyaşlarımı saymıyorum bile...

Ayağa kalkıp hızla Çakır'a yöneldim ve yakasına yapıştım.
"Ne olur yapmayın bunu bana. Yalvarırım Çakır!"
Çıldıracak gibi olmuştum.
Dudağı yavaştan zevkten yukarı kıvrılmaya başlamıştı bile.

"Ben yapmayacağım zaten."

Kafasını çevirip konuşmasına devam etti.

"O yapacak."

Yanımıza yanaşan adam işkenceyi satın alan adamdı. Kendimi uzaklaştırmak adına geri adım atmaya çalışsam da duvarla buluşunca pes ettim.

"Sahnenin perdeleri kapansın!"

Çakır'ın verdiği emirle birlikte sahnenin perdeleri kapanmaya başlamıştı. İyice geriliyordum. Artık sadece Çakır, yabancı adam ve ben başbaşa kalmıştık. Geri kalan herkes yalnızca sesleri duyabilecekti.
Kenardaki sandalyesine oturan Çakır, bacak bacak üstüne atıp bizi izlemeye başladı.

Üzerime doğru yanaşan adama yalvarır bakışlarımı yöneltmekle yetindim. Aramızda ki mesafeyi sıfıra indirirken şansımı denemeye devam ediyordum.

Fısıltılı çıkan sesimle konuşmaya çalıştım.
"Lütfen, yapma."
Dediklerimi duymuyor gibiydi. Ellerini yavaşça kalçalarımda gezdirirken boynuma yanaşıp sert dil darbelerini vurmaya başladı.

"Bırak beni pislik herif!"

Yükselen sesimi kesmek adına elini hızla ağzıma bastırdı.
"Bağırman bana daha çok zevk verir güzelim."
Ardından dudaklarıma yapışıp göğüslerimi sıkmaya başladı. Kendimi kurtarmak adına  ani bir hamleyle adamdan kurtulup kaçmaya çalışsamda saçlarımı kavrayıp yere düşmemi sağladı. Defalarca karnıma tekmeler savurup kendiside üstüme çıktı ve kemerini açmaya çalıştı.

Çaresizce ağlamaktan başka elimden gelen birşey yoktu.
Hızla yanımıza yanaşan Çakır, adamın yakasından tutup ayağa kaldırdı ve duvara savurdu.

"İşkenceyi senin üzerinde denememi istemiyorsan bir an önce yap şunu zamanın daralıyor!"

"O kadar para veriyorum. Bırak da biraz eğleneyim onunla."

"Anlaştığımızın dışına çıkarsan sonun pek iyi olmaz."

Çakır, sinirden gerilen suratını bana çevirdi ve çenesini kaşıyarak sandalyesine geri oturdu.

Yabancı adam üzerini düzelttikten sonra saçlarımı tekrar kavradı ve ayağa kalkmamı sağladı. Üzerimdeki kıyafetleri zorla yırtıp iç çamaşırlarımla bıraktı.
Tir tir titreyen bedenime hakim olamıyordum. Ağzımdan çıkan istemsiz inlemeyle beni sürüklemesine izin verdim.
Sahnenin ortasındaki boş fanusun kapağını açtı ve içine doğru savurdu bedenimi. Ardından hızla kapatıp kilitledi.

Artık devasa fanusun içinde mahsurdum ve çok korkuyordum. Ayağa kalkıp camı yumruklamaya başladım.

"ÇIKARIN BENİ BURADAN CANİLER!"

Boyumu aşıyordu ve üst tarafından içeriye doğru uzanan bir boru vardı.

Zevkle camın ardından bana bakan adam suyu açmak üzereydi.

Yapmaması için kafamı iki yana sallamaya başladım.

"NE OLUR YAPMA!"

Yalvarır bakışlarımı kesmeden nefesim kesilene kadar bağırıp çağırmaya çalışıyordum fakat sesimi duyuramıyordum içeriden. Kafamda hissettiğim soğukluktan borunun harekete geçtiğini farkettim.
Su o kadar soğuktu ki tüm organlarımı donduracak güçteydi. Ayaklarım yavaştan kapanmaya başlarken çığlık atmaya devam ediyordum. Tam karşımda ki koltuğa oturan adam zevkle acı çekmemi izleyecekti.
O sırada salonda ki alkışlarda sesini duyuruyordu. Neyin içerisine düştüm ben...

Çok geçmeden su boyumu aşmıştı ve artık nefesimi tutmak zorundaydım. Gücüm tükeniyordu. Tüm bedenim buzlu suyun etkisiyle donmak üzereydi. Yavaşça kapanan gözlerimle bilincimi yitirmeye başlamıştım. Sanırım benim için yolun sonu gelmişti...

🕔🕟🕤

2 gün sonra

Her zamanki gibi hücremin metalik kapısının açılmasıyla irkilip yattığım yerden gözlerimi aralamaya çalıştım. İstemsiz uyandırıldığım için vücudum titremeye başlamıştı. Başıma gelen son olaydan sonra asla ısınamıyordum. Öksürmekten yırtılacak gibi olan boğazım yeni yeni kendine geliyordu. Artık hiç bir şekilde diretmeyecektim. Zaten ne kadar çırpınsam nafileydi.

Yatak demeye bin şahit aradığım yerde yavaşça oturur vaziyete geçerken odaya giren Bıçak yemek saatinin geldiğini söyleyip gözden kaybolmuştu bile.
Ayaklarımı soğuk betonla buluşturmadan deli terliklerimi giydiğim gibi kapıya yöneldim. O kadar halsiz ve bitkindim ki. Nasıl oldu da o açık artırmada soğuktan can vermedim aklım almıyor.
Bilincimi kaybettiğim için sonrasında ne yaşandığını bilmiyordum. Kendimi en son bulduğum yer hücremdi.

Kollarımı birbirine dolayıp ısınma çabalarına girerken bir yandanda yemekhaneye doğru ilerliyordum. Ara sıra kendini gösteren öksürüklerim eşliğinde gözüme yemeğimi yemek için boş bir masa kestirdim. Yemek görünümlü şeylerden tabağıma bir kaç tane alıp yerime oturdum.

Akan burnumu temizledikten sonra derin bir iç çektim ve çatalımı elime aldığım gibi boğazıma birşeyler yerleştirmeye başladım.
O kadar ağır hareket ediyordum ki kolumu zor kaldırıyordum.

Yemeğimi yemeğe devam ederken gözüme yine aynı kişinin takılmasıyla duraksadım. Bu salonda ki insanların arasında gördüğüm siyah kapşonlu adamdı. Oda yemek yiyordu ama bakışlarını üzerimden asla çekmiyordu.
Aldırış etmemeye çalışarak yemeğimi ağzıma getirdim.

Kafamı çevirdiğim anda görüş açıma giren Çakır, elindeki tabağıyla bana doğru yaklaşıyordu. Çatılan kaşlarım eşliğinde derdinin ne olduğunu anlamak amacıyla dikkatimi ona verdim.

"Oturabilir miyim diye sormayacağım."

Ukala bir tavırla masama oturup tabağıyla ilgilenmeye başladı. Hiç birşey olmamış gibi davranması sinirlerimi yıpratıyordu. Hızla yemeğimi aldığım gibi başka bir masaya geçtim.

Vakit kaybetmeden arkamdan gelip tekrar karşıma oturdu.

"Ne istiyorsun benden? Rahat bırak beni cani."

Sinirden titreyen çenemin aksine o çok keyif alıyor gibi sırıtıyordu.

"Benden kaçamazsın Toprak."
Ufak bir gülümsemeyle karşılık verdim.
"Bunu biliyorum zaten. Bana bilmediğim bir şey söyle."

Ağzına attığı lokmayı çiğneyip yuttuktan sonra konuşmasına devam etti.

"Belki en sevdiğim oyuncağımı özlemişimdir. Olamaz mı?"

Kahkahalar eşliğinde kafamı iki yana sallamaya başladım.

"Benimle dalga geçmeyi bırak Çakır Karadağ."

Tabağıma döndüm ve,

"Bırakta boğazımdan iki lokma geçsin en azından."
Deyip yemeğime verdim dikkatimi.

"İyi doyur karnını. Bugün seninle takılma kararı aldım."

Bakışlarımı kaçırırken sorumu yönelttim.

"Sebep?"

"Kız ayarlayamadım kendime. Bu yüzden seninle idare edeceğim."

"Ne yapacaksın bana? Yine ıslah odası maceralarını uygulamalı mı anlatacaksın?"

Attığı kahkahayla sandalyesine yaslanırken tekrar ağzını araladı.

"Hayır güzelim. Seni bu duvarların dışarısına çıkaracağım."

Derin bir nefes aldı ve,
"Bir nevi gece eğlencesi gibi düşün."

Söylediği şey dikkatimi oldukça çekmişti. Göz bebeklerim olduğundan daha büyük bir hal almışlardı bile.

"Sen ciddi misin?"

Onaylar şekilde başını salladı.

"Kendine başka bir oyuncak bul. Beni rahat bırak."

Sözümü bitirdiğim gibi ayağa kalktım ve yemekhaneden çıkmak adına ilerlemeye başladım. Yürümeme fırsat vermeyen Çakır, kolumu tuttuğu gibi sert bir hamleyle kendine çevirdi.

"Benim lafımı ikiletirsen işte o zaman ıslah odası seçeneğimi kullanmak zorunda kalırım."

Yüzü o kadar gergindi ki ağzımı açıp tek bir kelime dahi etmeden kolumdan tutup çekiştirmesine izin verdim.

Beni hücreme getirmiyordu. Yürüdüğümüz koridorlardan kendi odasına gittiğimizi anladım. Vardığımızda kapıyı açıp içeriye ittirdi ve masasının üzerinde duran araba anahtarlarını alıp cebine attı.

Tekrar yanıma yanaşıp kolumu kavradığı sırada kapıdan çıkmadan duraksadı. Bir şey düşünüyor gibiydi. Gözlerimin içine bir süre baktıktan sonra masasına tekrar yanaştı ve çekmecesini açıp içinden çıkardığı kelepçeyle bana yöneldi.

Meraklı bakışlarımla istemsizce bir iki adım geri çekildim.

"Ne yapıyorsun?"

Soruma karşılık cevap verdi.

"Önlem alıyorum."

Kelepçenin bir kolunu kendi bileğine yerleştirip kilitlerken diğer kolunu benimkine yerleştirmek için bileğimi kavradı. Kendimi kurtarmaya çalışsamda başaramadım. Artık birbirimize kelepçeliydik ve hareketlerim sınırlıydı.
Belki bir yolunu bulup tekrar kaçmaya çalışırım diye ümitlenmiştim ama oda mümkün değil artık.

Yüzümün düştüğünü gördüğünde yüzünde kocaman bir tebessüm oluşmuştu.

"Hadi ama Toprak. Kaçabileceğini düşünmedin değil mi? Bu kadar aptal olma."

Sessiz kalıp cevap vermemeyi seçtim.
Odadan çıkıp koridordan ilerlemeye başlamıştık. Artık kolumu kavramak zorunda değildi çünkü kelepçe zaten beni sürüklemesine fazlasıyla yardım ediyordu. Bahçeye çıkıp devasa kapının önüne geldiğimizde arka cebindeki anahtarları çıkardı. Kapıyı açarken benimle dalga geçmeyide asla ihmal etmiyordu.

"Artık özgürsün hadi git."

Burada hapis olmamı sağlayan o kapı açıktı ve ben hiç birşey yapamıyordum.

"Ah pardon biz kelepçeliydik değil mi? Unutmuşum."

Öldürücü bakışlarıma aldırmadan arabasına doğru ilerlemeye başladı.

İçine nasıl oturduğumuzu ne siz sorun nede ben söyleyeyim. Zaten aklınızda canlandırmışsınızdır.

Büyük uğraşlar sonucu arabaya yerleşmiştik ve nefes nefese kalmıştım.

"Şu lanet olası kelepçeyi arabaya bindikten sonra taksak olmazmıydı?"

"Her zaman zoru seçmeyi severim. Şimdi kes sesini ve önüne bak."

Arabayı çalıştırıp ilerlemeye başlamıştık bile. Uzun zamandan sonra cam kenarından yolu izlemek o kadar iyi gelmişti ki anlatamam.
Bir süre yol aldıktan sonra hava kararmaya başlamıştı ve sessizliği bozan Çakır'ın teypten açtığı klasik müzik olmuştu.
Ben buraya düşmeden önce klasik müzik hastasıydım. Şimdi ise akıl hastası oldum.

"Senin gibi bir caninin bu tarz şeyler dinleyebileceği aklımın ucundan bile geçmezdi."

Yan bakış atıp düğmeye bastı ve müziği değiştirdi. Şimdi ise Rock tarzı bir şarkı açılmıştı.

Kaşlarım çatılırken oda sırıtmaya başladı ve ağzını araladı.

"Bu daha iyi."

Bir yandan kafasını ritme uygun sallarken bir yandanda gaza basıyordu. Çok fazla hızlandığımız için oldukça gerilmiştim.

"Çakır yavaşla lütfen."

Müziğin sesini dahada açtı ve tekrar konuşmaya başladı.

"NE DEDİN DUYAMADIM?!"

Hızımız o kadar artmıştı ki araba neredeyse uçacaktı.

"Yavaşla diyorum sana cani herif!"

Korku miğdeme vurduğu için bulanmaya başlamıştı.

"Çakır midem bulanıyor. Kusacağım."

Duymamakta ısrarcı olan adamı kelepçeli elimle çekiştirmeye başladım.

"Ne yapıyorsun aptal oyuncak. Rahat dur."

"Yavaşla yoksa üstüne kusarım."

Hafiften yavaşlamaya başlayan arabayla beraber,

"Çok sıkıcısın Toprak."

Demesiyle bakışları dikiz aynasına takıldı. Çakır'ın kaşları hafiften çatılmaya başlamıştı. Her ne gördüyse bu iyiye işaret değildi sanırım.

"Siktir!"

Ne olduğunu anlamak adına ağzımı araladım.

"Neler oluyor Çakır?"

Bende aynı yerden ne gördüğüne bakmaya çalıştığımda gözüme polis arabaları takılmıştı. Bizi takip ediyor gibiydiler.

Sesini çıkarmadan tekrar gaza basıp hızlanmaya başladı. Yaklaşık yarım saattir polis arabalarından kaçıyorduk resmen.

"Neden kaçıyorsun polislerden? Gerçi benimkisi de soru. O kadar insan cinayeti yapan bir adam olduğun için olabilir."

"Hayır aptal. Araç çalıntı."

Şaşırmadığım için tepki verme gereği duymamıştım.

Hızlı giden arabanın etkisiyle tamamen koltuğa yapışmıştım.

"İyi de senin araban yok mu zaten? Neden çalıntı?"

Nefes alış verişleri peşimizde olan polisler yüzünden düzensizleşen Çakır bir yandan dikiz aynasını kontrol ederken bir yandanda cevap verdi.

"Zevk meselesi güzelim. Bir düşmanıma gıcık oldum çaldım. Kurcalama o kadar."

Boşta kalan elimle alnımı kaşıtırken sessiz kalmayı tercih ettim. İçimden sadece yakalanmamız için dualar ediyordum. Böylece hapishaneye girip bunlardan kurtulabilirdim.

Bir süre devam eden kovalamayla kendimizi aniden deniz üstü bir uçurumun kenarında bulduk. Zar zor frenleyip durdurabilmişti arabayı. Artık gidecek hiç bir yer yoktu.
Etrafımızda biriken polis arabalarının ışıkları gecenin karanlığını aydınlatıyordu.

Çakır yalnızca denize doğru dalıp gitmişti. Bir şeyler düşünüyor gibiydi. Polisler anonslarla teslim olmamızı haykırırken arabalarından inip bize doğru yanaşmaya başlamışlardı bile.

Yolun sonu gelmişti ve içimde sebepsiz bir mutluluk vardı. Belki böylece yasa dışı yürüttükleri deliler hastanesinide ele verebilirdim.

Sessizliği bozan Çakır derin bir nefes aldı ve ağzını araladı.

"Sıkı tutun. Onlara teslim olmayacağım."

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 38.4K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
21.8K 981 30
"her evin bir sırrı, her kalbin bir yarası vardır. bazen de kapıyı aşk çalar..." bugünden yarına umut saklayanların hikayesi... masumlar apartmanını...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
915K 64.1K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...