AŞKIN RENKLERİ

By rbanusu

83.4K 1.5K 650

Dizeler zihninden geçerken etkileyici bir parfüm kokusu doldu burnuna. Kokunun kimden geldiğini anlamak için... More

Tanıtım
1. Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5 Bölüm
6 Bölüm
7. Bölüm
8.Bölüm
9. Bölüm
10.Bölüm
11.bölüm
12.bölüm
14.bölüm
16.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
19. Bölüm
20 Bölüm
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27

15.bölüm

194 10 0
By rbanusu

Alaz

İzmire geldiğimiz cumartesi günü hava günlük güneşlikti. Ayaz, Lila ve babamlar uçakla cuma gününden gitmişlerdi. İdil ve Dila ise perşembeden beri ailelerinin yanındaydı. Ben Sinan, Taner ve Eren iki araçla çıktığımız gece yolculuğunu tamaladığımızda ailem otelde kahvaltı yapıyordu. Taner taksiyle İdil'in yanına gittiğinde bizde otel oldalarına dağıldık. Annem Ayaz'da olduğu gibi yine herşeyi eksiksiz ayarlamıştı. Çiceğinden çikolatasına kadar organize ettiği isteme ve nişan seromonisi için akşam saat sekiz sularında Dila'nın ailesinin evinden olacaktık. Gece yolculuğunun yorgunluğu vurunca üstümü çıkarıp saatimi kurup uyumak için yatağa girdim.
Saat yarım gibi uyanıp yatakta duran tişörtü üstüme geçirirken kapım çaldı. Kim olduğunu tahmin ederek açtığımda "Yemek için aşağıya inmeyelim dedik" diyen Sinan Eren ve Ayaz'ın ardından odaya bir garson girdi. Sürdüğü servis arabası üst katı yemek doluyken altında kadeh ve viski şişesi vardı. Neden aşağıda yemek istemediklerini anlayarak
"Abartalım sonra havuza girip ayılırızın planlarını mı yaptınız? derken Ayaz kadehlere ve şişeye uzandı. Sinan buz kovasını açarken Eren garsona bahşiş verip kapıyı kapadı. Balkon kapısını açtığımda denizin kokusu geldi burnuma... Hafif esinti öğlen saatlerinde olmamıza rağmen bunaltıcı değildi.
"Bu manzarayada içilir birader. Nergis Sultan biraz endişeli malum içip toparlanamazsak rezil oluruz diye biraz söylendi. O yüzden fazla abartmayacağız sadece bu şişe ile günü sınırlandırdık. Kızı alıp gelelim sonra alem yaparız" diyen Ayaz'a kocaman gözlerle baktım.
"Sen mi diyorsun bunu bak hele sen gerçekten büyüyor musun?"dediğimde tebessümle elini omzuma attı.
"Şu anda aranızda en kıdemli benim. O yüzden sizi frenleme işini annem bana verdi"
"Ya bak sen"
"Oğlum bir saate Caner burada olur. Uçaktan inmişler Eylül'ü Dila'ya bırakacak sonra otele gelecek, gelene kadar en tecrübeli ben olduğuma göre ben ne dersem o"
"Lan beş kişiye bir litre viski yeter mi şuursuz?"
"Bana bak uyuz bana ikide bir şuursuz deyip durma yeminlen gözünün ortasına yumruğu yersin. Annem öyle talimat verdi. Sinan bile tamam dedi iki kadeh iç otur. Gece geldiğimizde ne kadar istersen içersin" dediğinde açlıktan kazınan midem yüzünden daha fazla itiraz edemedim. Servis aracını ve odadaki sehpayı balkona çıkaran Eren'ın arkasından Sinan bir sandalyeyle dışarı çıktı. Kendimize masa yaptığımız servis aracanın etrafına geçtiğimizde Eren
"Bu evlenme işi bulaşıcı galiba. Sıra kimde acaba Sinan'da mı yoksa bende mi? Hayır bileyimde ona göre masraflar için daha fazla hazırlık yapayım" dediğinde Ayaz kıs kıs gülmeye başladı.
"Beni niye katıyorsun oğlum? Şimdi bir şey derdim de neyse?"deyip geçiştiren Sinan'dan sonra Ayaz lafa daldı.
"Sinan işi yaş ona takılma. Ama sen bir evlenmeye karar ver. Biz elimizden ne gelirse yapmaya hazırırız" dediğinde Eren
"Ben daha aklımı peynir ekmekle yemedim birader. Baksana adama" deyip elini omzuma attığında "Bir haftada nasıl çöktü? Bu iş meşakkatli istemesi, nişanı, düğünü, evi" dediğinde denize başımı çevirdim. Keşke sadece o kadarla sınırlı kalsaydı. Tüm dert para olsaydı da ödeyebildiğimi ödesem ödeyemediğime de borçlansamdı. Bizim sıkıntımız maddiyat değildi duygular, hisler ve bir çok şey karşılıksızdı. O an düşünceli halime dikkat kesilen Sinan "Alaz valla neye ihtiyacın varsa" dedi maddiyatı kast ettiğini çok iyi biliyordum.
"Herşey tıkırında babam yapıyor büyük kısmını o yüzden hiç dert etmiyorum. İşlere sıkılıyorum bu ara hem çok yoğun hemde dolar kurunun oynaklığı beni yoruyor" diye bahaneler sürüp derdimi örtbas ettiğimde kimseden çıt çıkmadı. Bir kaç saat sonra Dila'yı istemek için evlerine gidecektik. Öncesinde sadece bir kere telefonla konuşmuş ve planlamayı yapmıştık. Aramızdaki uzaklığı kimseye belli etmeden nasıl yaşayacaktık?

Tıraş olmuş yeni aldığım takımı üstüme giyinmiştim. Annem devamlı oturma kırışır diye uyardığı için ayakta bekliyordum. Bir saat sonra her şey bitecekti ve bende rahatlayacaktım. Gergindim ama nişanlanacak insan aynı zamanda mutlu olmalıydı. Maalesef öyle bir duyguyu içimde barındırmıyordum. Ayaz arabayı park yerinden alıp geldiğinde annemler daha aşağıya inmemişti. Sinan Caner ve Eren otelin önünde sigara içerken sohbete devam ediyor bir yandan da bana laf sayıyorlardı. Ayaz yanıma gelip sırtıma baktıktan sonra elleri ile düzeltmeye başladı.
"Kes artık şu üstümü başımı düzeltmeyi Ayaz"
"Olmaz damatsın sen jilet gibi olman lazım" derken çok ciddiydi. Kaşlarımı kaldırıp "Oğlum senin içine ne kaçtı?"diye sordum.
"Benim içime Lila kaçtı, seninkine de Dila kaçacak gör bak. Ama dersen ben onun içine kaçarım o ayrı" dediğinde hafiften sesimin tonunu yükselterek "Şuursuz"dedim.
"Sende başka bir laf bilmiyorsun"

Villanın kapısında annemi ve babamı karşılayan Dila'nın ailesi çok mutlu görünüyordu. Annesiyle tanışma fırsatım olmamıştı ama babasını az çok hatırlar gibiydim. Elimde tuttuğum çiçekleri sahibine verdikten sonra Lila'da gümüş tepsinin içindeki çikolatayı İdil'e doğru uzattı. Kocaman salona girdiğimizde babaannesi başta olmak üzere herkesle tanışıp yerimize geçtiğimizde yaklaşık elli kişi kadardık. Amcaları, yengeleri kuzenleri hepsi hem isteme hemde nişan olarak karar verdiğimiz seremonide olmak istemişlerdi. Babaanne halimizi hatırımızı sorduktan sonra babam ailesinden bahsetmeye başladı. Evlilik teklifini yaptığımda kendi kardeşleri ve annemin ailesi yanımızda olduğu için bu gün fazla kalabalık gelmediğimizden bahsetti. Kafam kazan gibiydi ne konuşmalara nede yanımda oturan kadına odaklanıyordum.  Nasıl olduğumu sorduğunda zoraki bir tebessümle yanıt vermiş sonra ağzımı hiç açmamıştım. Ense kökümde başlayan ağrı canımı sıkıyordu. Bir ara bana baktığını fark edip başımı çevirdim.
"İyi misin? diye sordu. Başımı sallayarak yanıt verdiğimde babam Dila'yı aile büyüğü yani babaannesinden istedi. Kızımız karar vermiş diyerek başlayan isteme merasimi son bulduğunda babaannesi
"Hadi bakalım gelin hanım  artık kahvelerimizi içebiliriz" deyince Dila, İdil, Eylül ve ailenin gelinlerinden bazıları yerlerinden kalktı. Dirseği ile beni dürtükleyen kardeşime kafayı çevirdim. Kısık sesle "Gergin misin?"diye abeste iştigal bir soru soru. Yer ve zaman müsait olsa çocukken yaptığım gibi burnundan tutup çekmek şu an için gerçekten onu susturmak için yeterliydi.
"Ayaz lütfen sus"dediğimde durmadı. Onun zaten hiç dur durağı yoktu.
"Biri seni boğazlıyor gibi duruyorsun. Biraz gülümsesen diyorum. Seni görende zoraki evleniyorsun zanneder" dediğinde sözlerine verdiğim haklılık yüzünden dediğini yapmak için başımı salona doğru çevirdim. Herkesin gözü benim üzerimdeydi.
"Kes artık" diye tısladıktan sonra yüzüme bir tebessüm yapıştırıp kahvelerin gelmesin beklemek için oturanları izlemeye başladım. Dila başta olmak üzere tüm kızlar tepsilerle içeri girdiğinde istenen kız anne ve babama kahve verdikten sonra bana ikram etmek için yürüyerek önüme kadar geldi. Uzattığı fincanı aldıktan sonra elindeki tepsiyi arka tarafta birine uzattı. Yanıma oturduğunda büyüklerin tamamı kahvelerini almıştı. Dudaklarıma yaklaştırdığım fincandan boğazıma akan sıcak sıvı genzimi yaktı. İnanılmaz acı olan kahve gözlerimin dolmasına sebep olurken yemek borum yanmaya başladı.

"Bu kahveyi içmiyorum?"
"Anlamadım"
"Ben seninle evleneceğimi söyledim iyi gün, kötü gün demedim o yüzden bu acıyı çekmem" dediğimde hayretle açılan dudaklarını kapatmak için dişlerini devreye soktu. Gözleri dolarken alt dudağını dişleyip bana baktı. Ağzı serbest kalınca biraz daha eğilip fısıltıyla "Kahven acı mı? Ben yapmadım kızlar koymuş olmalı" dediğinde Lila devreye girip kısık sesle "Naz yapma abi kahveyi iç" dedi. O an dudaklarıma götürmek için kaldırdığım kahveyi bu evlilik için değil Lila istediği için içtim. Herkesin gözleri üzerimdeyken bir dikişte bitirdiğim kahve genzimi yaksada gıkımı çıkarmadım. Yine sohbet koyulaşmış büyükler birbirine sorular sormaya başlamıştı. Ayağa kalkıp elimdeki fincana uzandığında parmaklarının titremesi dikkatimden kaçmadı. Başımı kaldırıp gözlerine baktığımda bir damla yaş süzülüyordu gözünden yanağına...
Enseme giren ağrı ile cebelleşirken kahve fincanları toplanıyordu. Dila salona tekrar girdiğinde babaannesi "Kahvelerimizi içtiğimize göre yüzükleri takabiliriz"dedi. Herkes ayağa kalktığında Dila'nın yanına doğru yürüdüm.
En büyük amcası yanımıza ilerlediğinde tepsi içinde nişan yüzükleride geldi. Kır saçlı adamın sağına ve soluna geçtiğimizde temenni dolu güzel sözleriyle konuşmaya başladı. Yüzükleri parmaklarımıza geçirdiğinde başımı kaldırıp yüzüne baktım. Zoraki bir tebessümle yüzüme bakarken kırmızı kurdele kesildi. Alkış başladığında bir adım atıp yanağına uzandım. Bu bir gösteriydi normalde ona dokunmayacaktım ama şu anda yapmam gereken için başımı eğdim. Dudaklarım yanağına değdi ve kendimi geri çektim.
"Olmadı ama" diyen babaannesi yerinden kalkıp yanımıza geldiğinde elini uzattı.
"Tebrikler damatta kızı alnından öpeceksin"dedi. Sözlerine gülümsedikten sonra elini iki elimin arasına aldım. Öpüp alnıma dayadıktan sonra yanaklarımdan tutup beni içtenlikle öptü. Arkamda duran Dila'ya döndüğümde yaşadığı ikilemi fark ettim. Omuzlarından hafif çekerken alnına dudaklarımı yaklaştırdım. Kollarıma sarıldığını hissedince yüreğim deli gibi atmaya başladı. Ellerim yanarken ensemde ki ağrı yine baş gösterdi. Bir kaç saniye alnında bekledikten sonra geri çekiliyordum ki bana doğru yükseldiğini fark ettim. Yanağıma uzanıp gerçek bir öpücük bıraktığında nişanlımın çok iyi bir oyuncu olduğunu kanaat getirerek herkesin tebriklerini kabul etmeye başladım.
Villanın bahçesine çıktığımızda Dila önümdeydi. Kırmızı diz üstü elbisesi içinde harika görünüyordu. Üç beş tane garson elinde ikramlarla dolaşırken hafif bir müzik çalmaya başladı. Dila, İdil ile sohbet ederken bir anda arkasına dönüp "Sana bir tabak hazırlama mı ister misin?"diye sordu.
"Misafirperverliğinize hayranım ama karnım tok" dedim içtenlikle
"Bu aralar biraz zayıfladın mı?"diye sordu.
"Bilmiyorum farkında değilim" aslında farkındaydım üç kilo vermiştim. Seninle yaşadıklarımdan dolayı geceleri uykusu kalıp sabah erkenden işe gitmek zorunda olmak beni bitiriyor demek vardı  ama sustum.
"İçki ister misin?" dediğinde kafamı sallarken  "Damadın içmesi yasak" diye Ayaz atıldı. Omzuma elini yaslayıp Dila'ya döndüğünde "Harika bir nişan oldu. Artık düğün için hazırlıklara başlayabiliriz"dedi. Gerilen yüz hatlarımdan beni yakalayan Dila sol elime uzanıp parmaklarını geçirdikten sonra yürümeye başladı. Arkasından ilerlerken nereye gittiğimize bakmadan yürüdüm. Terası dönüp mutfağa girdiğimizde bir kaç kişi servis tabaklarını hazırlıyordu. Tezgahın arkasındaki masada yer açıp "Otur sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım" dediğinde derin bir nefes aldım.
"Dila karnım aç değil" dedim. Şu an kırılıp kırılması umrumda değildi. Çünkü ciddi sıkıntılıydım. Fabrika ayarlarım bozulmuş gerinliğim hat safhalara çıkmıştı.
"Alaz elin devamlı boynuna gidiyor. Belli ki başın ağrıyor belki karnın açtır"
"Aç değil dedim ya. Bak teşekkür ederim gerçekten ama aç değilim. Başımda ağrımıyor" deyip mutfaktan gerisin geriye terasa çıktım. Boğuluyordum bir an önce nefes almazsam yığılıp kalacak gibi hissediyordum. Bir kaç adım atıp Sinan'ın yanına gittiğimde elim yine istemsizce boynuma gitti.
"Başın geçmedi mi Üstad?"diye sordu birden bire, ellerimi dayadığım mermerlerden bahçeye bakarken derin bir nefes aldım.
"Gittikçe şiddetleniyor?" Sinan'ın parmaklarının arasındaki sigaraya uzanıp arkama döndüm. Biraz gerimde Dila vardı. Konuştuklarımızı duymuş olmalıydı Ayaz'ların yanına doğru yürürken omuzları çöktü. Aynı benim duygularımın günlerdir çökmüş olduğu gibi...

Düğün günü...
Dila
Makyaj masasının aynasında kendime bakarken bir yandan da beni bu koltuğa kadar getiren son iki haftadaki gelişmeleri düşünüyordum. Alaz evime gelip durumu aileme bildirmemi, birkaç gün içinde istemeye gideceklerini söylemişti. Haberi herkesin bir arada olduğu bir zamanda paylaşmak en hızlısı ve temizi olacağından iki gün sonraki geleneksel pazar kahvaltısına yetişecek saatte uçak biletimi alıp İzmir'e gitmiştim. Ziyaretimin şaşkınlığı geçmeden bombayı patlatıp istenmeye gelineceğimi söylediğimde herkesin gözleri sevinçle parlamıştı. Kim olduğunu sorduklarında, Alaz'la konuştuğumuz gibi, ailesini ziyarete gittiğimde karşılaştığımız ve birbirimizden etkilendiğimiz şeklindeki senaryomuzu anlatmıştım.
Önce herkes şaşırsa da uzun zamandır istedikleri şey, yani benim de artık mutlu olduğum ve bir yuva kurmaya karar verdiğim gerçeğiyle çok da sorgulamamışlardı. Sadece abim biraz temkinli yaklaşmıştı. Babaannem ne zaman geleceklerini sorduğunda verdiğim cevap karşısında en büyük amcam, "Ne o kızım, yangından mal mı kaçırıyorlar?" diye itiraz eder gibi olsa da babaannem, "Harika, hemen istesinler ve evlen, senin de evlendiğini göreyim" diyerek üzerine başkasının söz söylemesine yer vermeyecek tavrını koymuştu. Tebrik faslından sonra babaannem beni boş bir odaya çekerken yüzüne baktığımda içimden geçenleri en iyi anlayan kadına mahcup bakmıştım. "İçeride söylemedim ama.. Bir halt mı yediniz kızım?" deyip tek kaşını kaldırarak bana baktığında ne cevap vereceğimi bilemedim. Ama durumu idare etmiş, iki gün sonra gerçekleşen isteme olayını kazasız belasız atlatmıştım. İstanbul'a döndükten sonra işten izin alarak her teferruattı halletmiş gelinlik, organizasyon derken bugüne gelmiştik.
Odanın kapısı açıldığında içeri giren Alaz'ın sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Sempatisi ve güler yüzüyle tüm çalışanları etkiledikten ve "Bize biraz izin verir misiniz?" diyerek makyözü ve kuaförü dışarı çıkarttıktan sonra yanıma yaklaşıp makyaj masasının üzerine bir dosya bıraktı. "Bu nedir?" diye sormak için ağzımı açmıştım ki, "Evlilik sözleşmesi..."  dediğinde biraz gerilsem de belli etmemeye çalışarak dosyayı açtım.
Okumaya başlamadan önce başımı kaldırıp gözlerine baktım. Bunun ne ifade ettiğini onun bana söylemesini istemiştim. Çünkü evimden gittiği günden beri benimle hiç kişisel bir iletişime geçmemişti. Başını gözlerimden alıp arkama geçti, elinde tuttuğu torbanın içinden çıkardığı kutuları makyaj masasına yerleştirdi. Sonra aynadan bana bakarak, "Sahte evliliğimiz için bir sözleşme hazırlattım. Bunu avukatım, sen ve ben bileceğiz. Maddeleri tek tek okumanı ve imza atmanı istiyorum. Ben, kendi adıma tamamıyla kabul ettiğime dair imzamı attım. Senin de eklemek istediğin şeyler olursa avukatınla ve avukatımla görüşüp sonradan makul düzenlemeler yapabiliriz. Ama 'evet' demeden önce bunun imzalanması gerekiyor" dedi.
Ne söyleyeceğimi bilemeden gözlerimi yazılanlara çevirdim. İlk madde "asla boşanma olmayacak" diyordu. Şu noktada itiraz edebilecek durumda olmadığımdan son dakika golü atmaya çalışıyordu. Maddeleri okudukça gözlerim hayretle büyümeye başladı. Aynı çatı altında yaşanacağı ama odaların ayrı olacağı, birbirimizi rencide etmeyecek şekilde hayatımıza devam edebileceğimiz, Alaz'ın evliliğin gereklerini veya zorunluluklarını benden istemediği gibi ben de istesem karşılamayacağı yazıyordu. Devamını okuyamadığım kâğıtlara bakarken, "Bunu imzalamamı nasıl beklersin?" dedim. Çok sakin bir şekilde "Sen bilirsin" dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Sandalyede hızla dönüp, "Ne yapıyorsun?" diye sorduğumda "Nikâhı iptal edeceğim" dedi ve kapıyı açtı.
Nikâhın iptal olması durumunda olabilecekler zihnimden hızla geçerken Alaz kapıdan çıkmıştı. Odadan koşar adım çıkıp koridorun sonuna varmamış olan Alaz'ı kolundan tutup durdurdum.
"Ya anlaşamazsak Alaz?" diye kısık sesle sorduğum soruya, "Anlaşmayı bekleyen yok Dila, rol yapmak diye bir şey var. Çocuğumuz, ailem, ailen karşısında kocanmışım gibi davranacaksın. Nasılsa kapalı kapılar ardında yaşayacaklarımız sadece seni ve beni ilgilendirir. Biz diye bir şey de hiç olmayacağına ve herkes kendi hayatını yaşayacağına göre de o maddeye takılman gereksiz"  diye  yanıt verdi.
"Bu çok gaddarca, sadece bana değil sana da haksızlık. Ya bir gün birini seversen?" dediğimde "Bunu kendini sevgiye, aşka kapatan kadın mı söylüyor?" dedi.
Ne cevap vereceğimi bilemediğim o saniyelerde merdivenleri çıkan birilerinin konuşmalarını duyunca makyaj masasının üzerindeki dosyayı görecekleri telaşıyla önce Alaz'a baktım sonra elinden tuttuğum gibi odaya doğru çekiştirmeye başladım. Kapıyı kapatıp anahtarı çevirdiğimde makyaj masasına ilerledim. İsmimin yazılı olduğu yere imzayı attıktan sonra dosyayı kapatıp Alaz'a uzattığım an kapı çalındı. Dosyayı elinde tuttuğu torbaya yerleştirdikten sonra kapıya yöneldi ve kilidini açtıktan sonra kapıda görünenlere sahte bir gülümsemeyle merhaba deyip çıkıp gitti.
Eylül ve İdil, kuaförle odaya girerken ağlamak üzere olduğumu anlamamaları için hemen tuvalete girdim. Kapıyı kapattığımda gözüme hücum eden yaşlar bir anda yanaklarımdan dökülmeye başladı. Kendimi toparlayıp tuvaletten çıkmam beş on dakikamı aldı. Makyaj masasına oturduğumda bıraktığı kutuları elim titreyerek tek tek açtım. Her açtığım kutuyla kızlar içlerini çekerek ne kadar güzel olduklarını dile getiriyordu. Evlenmek üzere olan her kadının hayallerini süsleyecek kadar güzel bir mücevher seti, pırlanta tektaşı ve beştaşı önüme köpeğe yem atar gibi bırakıp gitmişti. Ağrıma giden bu hareket sonrası damat odasına gidip hepsini kafasına fırlatmak geldi ama tabii ki yapamayacaktım. Hazırlıklara devam etmek için kendimi kuaförün ellerine teslim ettiğimde zaman hızla akıp gitmişti ve gelinliğimi giyinip fotoğraf çekimi için beklendiğim haberi geldi.
Merdivenlerden inmeye başladığımda ailelerimiz, sevdiklerimiz ve en yakın dostlarımız merdivenin etrafında toplanmıştı. Ayaz, biraz ileride hararetli bir şekilde Alaz'a bir şeyler anlatıyordu. Ancak kocam olacak adam gayet sakin ve güler yüzlüydü. Benim geldiğimi fark ettiğinde kalabalığın yanına doğru ilerledi. Yanıma gelip yakasını düzeltti ama bana hiç bakmadı. Fotoğrafçının yönlendirmesiyle birkaç basamak çıktık ve basamaklara dizilmiş insanların arasına girdik. Yan yana durmamıza rağmen bana dokunmamak için özel bir çaba harcıyordu. Önce herkesin olduğu kareler, sonra aileler, sonra arkadaşlar derken en son sadece ikimizin olacağı fotoğraflara sıra geldi. Etraftaki kalabalığın dağılmasını bekledikten sonra isteklerini sıralamaya başlayan fotoğrafçıyı pür dikkat dinlerken yanımda üfleyen adama başımı döndürdüm. Tüm sakinliğimi koruyarak, "İstemiyorsan yapmak zorunda değiliz" dedim kısık sesle.
"Süper" deyip bir basamak aşağı inmişti ki Poyraz Bey döndü ve misafirleri salona buyur ettikten sonra bize doğru gelmeye başladı. Bunu fark eden Alaz'ın ağza alınmayacak küfrü ile şoka girsem de kendimi tuttum. Beş dakika katlanacağı fotoğraf çekimi için bu kadar sıkılıyorsa ben bu adamla beş ay beş yıl nasıl geçirecektim? Ya da o, boşanmanın olmayacağı bir evliliği neden istiyordu? İçinde bulunduğum çaresizlikle gözyaşlarım  kalbimden akmaya başladı, bütün beynimi ve bedenimi sarsarcasına tarumar etti. Fotoğrafçı birkaç poz almak için birbirimize dönmemizi söyleyince zoraki de olsa güldüm. Bunlar ebedi olacaksa en azından evladıma gösterirken kendi adıma huzursuz olmamak için evleneceğim adama mutlulukla baktım. Onun da bana aynı hislerle baktığını hayal ederek elimi yanağına uzattım. Kendini geri çekmedi ama hiç tepki de vermedi. Fotoğrafçı çocuk gülümsemesini söyledikçe Alaz sanki inadına gülmüyordu. En sonunda Poyraz Bey müdahale ederek, "Hadi Alaz, bu kadar sıkılacak ne var? Alt tarafı birkaç resim. Ben de çok sıkılmıştım ama hatıra olacak" dedi ve kafasını sallayan oğluna gülümsemesini söyledi.
Birkaçı merdivende, birkaçı salonun yanında bizim için hazırlanmış koltukta, çiçeklerin olduğu vazoların arasında, muhteşem mumlukların olduğu cam mekânda olmak üzere ellinin üzerinde fotoğraf çekildik. En sonunda fotoğrafçı Alaz'a dönerek, "Gelini öper misiniz?" dediğinde son derece samimiyetsiz bir soğuklukla elini belime uzatıp yanağıma elini koydu ve dudağımın kenarına uzanıp öylece durdu. Fotoğrafçı elini yüzümden çekmesini isteyince "Yeter ama!" diyerek isyan etti ve fotoğrafçının şaşkın bakışları altında davetlilerin olduğu salona geçmeden önce son hazırlıkların yapılacağı odaya doğru yürümeye başladı.
Eteklerimi toplayarak arkasından giderken karşıdan gelen ve oldukça neşeli görünen Ayaz, yanından hızla geçen abisinin yüzünde ne gördüyse dönüp abisinin arkasından ilerlemeye başladı. Hemen Ayaz'ın birkaç adım arkasından odaya girdiğimde "Hadi Alaz, sakin ol artık" diyerek camdan dışarı izleyen abisinin omzuna elini attı.
"Ben sakinim merak etme hadi sen içeri git misafirlerle ilgilen ve tekrar her şey için teşekkür ederim. Bu kadar kısa zamanda harika bir iş başardınız. Sinan, Taner ve senin hakkını asla ödeyemem tabii ailemin de..." deyip omzundaki ele uzanıp bir iki kere dokunmuştu.
"Mutlu ol Alaz" diye temennide bulunan kardeşine bakmak için döndüğünde gözlerimiz birbirini buldu. Ne söyleyeceğini çok merak ediyordum. Her saniye bedenime biraz daha ağırlık yükleniyor gibi hissettim. Hıh diye bir ses çıkarıp dudağının tek tarafı alaylı bir ifadeyle yukarı doğru kıvrılırken beni gösterdi, "Mutluluk kaynağım da geldi" dedi. Ayaz dönüp beni görüp gülümsediğinde organizasyon temsilcisi de içeri girerek başlamak için hazır olduklarını söyledi. Alaz yanıma geldiğinde müzik verildi. Temsilci önde biz arkada ilerleyişimize başladık. Birkaç spot haricinde salon karanlığa gömülüydü. Kapının girişine geldiğimizde organizatör, "El ele tutuşabilirsiniz" diyerek önümüzden çekildi. Ben Alaz'a Alaz da bana döndüğünde müzik ritmi hafiften hızlandı. Spot ışık girişe dönüp sadece bizi gösterdiği anda elime uzandı. Parmaklarını parmaklarıma kenetlediğinde derin bir nefes alarak, "Gerçekten mi?" dedim. Ne söylediğimi duymuş ama neyi kast ettiğimi anlamamıştı. Bizi görenler alkışlamaya başlayınca bir adım atmak istedi. Ama yerimde kaldığımı fark ettiğinde boynunu hafifçe arkasına çevirdi. Merakla yüzüme bakarken sorumu tekrarladım, "Gerçekten mutluluk kaynağın mıyım?" diye sordum. Direndiğimi görünce çekiştirdi ve daha fazla gücüne karşı koyamadığım için ilerlemeye başladım. Her adımımızda salondaki spot ışığı bizi aydınlatıyor, sağımıza ve solumuza dizilmiş misafirler de girişimizi alkışlıyordu. Parmaklarımı sıkarak onu yine uyarmış ve başını bana çevirmesini sağlamıştım. Kendi canımı yakma pahasına hâlâ sıkı tutuşumu devam ettirirken, "Sorumu yanıtla" diyerek yüzümdeki gülümsemeyle yola devam ettim.
Kulağıma eğilip, "Hayır" dedi.
Yürüyüşümüz son bulup nikâhın kıyılacağı orkidelerle süslü masaya oturmam için sandalyemi çekerken dişlerimin arasından, "Masada da hayır de o zaman..." dedim ve bakışlarımı bizi izleyen insanlara çevirdim.
"Bu masa niye orkidelerle bezeli biliyor musun?" diye sorduğu soruyu duymamış gibi yaparken, "Seni gördüğüm ilk günkü parfümünün kokusunu hiç unutmadım, orkideydi değil mi?" diye sordu. Şahitler masadaki yerlerine oturduğunda nikâh memuru da gelerek konuşmasına başladı. Hiçbir şey duymuyor ve görmüyordum. Ne zaman ki adım söylendi, o zaman dikkatimi topladım. Başımı çevirmeden uzatılan mikrofona "Evet" dememle bir alkış koptu. Salon sessizliğe gömülünce nikâh memuru bu kez Alaz'a döndü. Alaz'ın uzatılan mikrofona bütün salonu inleten bir sesle verdiği "evet" yanıtıyla salonda kızılca kıyamet koptu.
Şahitler, imzalar derken "Bas, bas!" tezahüratını duymazdan geldim. Bütün salon yerinden kalkıp bize eşlik ederken nikâh memuru da defteri elime tutuşturdu. Her saniye artan "Öp, öp!" sesleri ve alkışlar sonrasında Alaz'ın kolumu tutarak beni kendine çevirişiyle bakışlarımız birbirini buldu. Alnıma uzanacağını düşünürken dudaklarıma doğru yaklaştığını fark edince kendimi hafifçe yana çektim. Dudağımın kenarına değen dudağından çok hızlı şekilde kendimi çekerek tebriklerini almak için şahitlerin olduğu tarafa döndüm.
Dans müziği çalmaya başlayınca organizatörün yönlendirmesi ile piste indik. Arkamdan gelerek elime uzanan Alaz'ın çevirişi ile sağ elimi elinin içine sol elimi de omzuna yerleştirdim. Yüzüne bakıyordum ama gözlerimizin birbirini bulmasına izin vermeden Çin işkencesinden farksız olan dansın bitmesini bekliyordum. Tek tek masalar dolaşılacak, insanlarla fotoğraflar çekilecek ve eğlence, pasta derken düğün bitecekti.
Şarkı bittiğinde omzundaki elimi indirirken yakalayıp tuttu. El öpme faslına başlamak için önce ailelerimizin olduğu masaya doğru ilerledik. Babaannemin kollarının arasına alarak beni sarmalarken kulağıma söylediği "Can kızım, gözlerindeki mutsuzluk geçecek, ben buna tüm kalbimle inanıyorum" cümlesiyle saatlerdir akmasına izin vermediğim damlalar bir anda dizi dizi akmaya başladı. Babam uzanıp alnımdan öptükten sonra abim sıkı sıkı sarıldı. Yengelerimle, kuzenlerimle sarmalanırken en büyük amcam kollarını açıp sarıldıktan sonra yanaklarımdan öptü ve mutluluklar dileyerek Alaz'ın eline uzandı.
"Kızıma iyi bak" diye tehditkâr bir tavırla yüzüne bakarken Alaz tüm samimiyetiyle gülümseyerek, "Merak etmeyin efendim" dedi.
Masaların her birinde beş dakikaya yakın kalıyor, fotoğraflar çekilince de diğer masaya geçiyorduk. Ayakta durmaktan ayakkabılar vurmaya ve gelinlik ağır gelmeye başladığında yürümek de daha zor bir hâl aldı. Alaz geride kaldığımı fark edince bana dönüp, "İyi misin, dinlenmek ister misin?" diye sordu. Kaç masa kaldığını anlamaya çalışarak masalara baktım. İki masa daha dayanabilirdim. Ama sonra salondan çıkıp  Eylül'ün aldığı beyaz spor ayakkabı ile değiştirmem gerekiyordu.
"İyiyim, dayanırım. Zaten iki masa kaldı" dediğimde elimi koluna geçirdi, diğer elini de elimin üstüne getirerek parmaklarımı okşamaya başladı.
"İki masa sonra seni güzelce dinlendirelim, tamam mı?" deyip gülümseyerek yüzüme baktı. Başımla onaylayıp ilerlemeye devam ettim. Son fotoğraflar da çekilip salonun dışındaki odaya gidene kadar canım çok yansa da gülümseyerek yürümeye devam ettim. Kapı kapandığı anda kendimi koltuğa bırakıp ayakkabılarıma uzanmak için gelinliğin eteğini kaldırdım. O sırada yere eğilip bileklerime uzandığında utanarak, "Ben yaparım" dediğimde kararlı bir şekilde bileğime dokunan sıcacık elleri içimin titremesine neden oldu. İtiraz etmem hiçbir anlam ifade etmeyeceği için teşekkür ettim. Bileklerim ve topuklarım rahatlayınca inanılmaz mutlu olmuştum. Derin bir nefes alırken çorabımın üstünden ayaklarımı ovalamaya başladı.
"Yedek ayakkabın var mı?" dediğinde cevap vermek için başımı kaldırdım. Gözlerimiz birbirini buldu ama bir gariplik vardı. Net göremiyordum ve midemde de garip bir hareketlilik vardı.
"Dila?"
"Bana bir şey oluyor" dememe kalmadan kendimden geçer gibi olunca kucağına aldığı gibi koltuğa oturttu. Sakin olmamı söylerken cebindeki telefonu çıkardı. Ayaz'ı aradığını tahmin ederken gözlerimi sımsıkı kapayarak bekledim. Yanıma oturup elimi tuttu, "Eylül geliyor hemen" dedi.
Gözlerimi açıp "Geceyi rezil edeceğim galiba" dediğimde uzanıp saçlarımı okşamaya başladı.
"On dakikadan bir şey olmaz güzelim, merak etme" dediğinde kapı açıldı, Ayaz ile Eylül içeri girdiler.
"Ne oldu hamiş?" diyen Eylül dizlerini bükerek yanımda durdu.
"Midem bulanıyor, başım dönüyor. Düğünüm rezil oldu" dediğimde gülerek, "Hamilelik vurdu tatlım. Hemen midene iyi gelecek bir ilaç verelim, makyajını da tazeleyelim, sonra da gidip eğlenelim" dediğinde Alaz'la göz göze geldik. Yine hormonlarım devreye girmiş, küçük çaplı bir keder içimi sarmalamıştı. Gözümde biriken batmaya başlayan damlalar Eylül'ün "Hadi Dilacım, sorun yok" cümlesiyle akmaya başladı. Alaz yanıma oturup ellerimi avucunun içine aldığında odanın kapısı açıldı ve elinde çantasıyla Caner içeri girdi.
"Doktorun geldi güzelim, hemen bir ilaç ve sonra her şey iyi olacak, tamam mı?" dediğinde Alaz'ın omuzlarına yasladığım başımı kaldırdım. Ellerini yanaklarıma uzatıp tuttuğunda hiç tereddüt etmeden dudaklarına uzandım. Diğerlerinin orada olması ve bizi izlemesi, evlilik sözleşmesi ya da herhangi bir şeyi düşünmeden öptüm. "Daha düğün bitmedi arkadaşlar..." diye takılan Caner ilacı uzatırken Eylül de su verdi. İlacı içtikten on-on beş dakika kadar sonra daha iyi hissedince makyajımı tazelememin ardından odadan çıktık. Tam salonun kapısına geldiğimizde Alaz'a dönüp, "Ne olursa olsun, mutluyum" dedim.

Continue Reading

You'll Also Like

573K 37.1K 37
HEP SENİ BEKLEDİM Çaresiz bir kadının hayatta almak zorunda olduğu en büyük kararın ne olduğunu düşünün. Kişiye göre bu kararlar değişse de Hazan i...
344 103 3
"Ben sadece değerli olmak istemiştim Cihan. Ben kimsenin yuvasını yıkmak istemedim." Yanaklarımdan yaşlar istemeden süzülürken Cihan parmağını dudağı...
326K 28.6K 33
KARA DUVAK hikayesindeki Gökçe ve Vedat'ın hikâyesi...
2.4M 107K 71
Bu imkansızdı işte ... "" Sözlüyüm ben ."" Dedi Havin . Cesur'un ise Havin'in bu tavrı hoşuna gitmişti. Her ne kadar ondan uzakta yaşamış olsa da Hav...