GARDİYAN

By araftaacangunes

125K 5.6K 8.1K

"Beni bu kafese tıkmakla hayatının hatasını yaptın." Adam genç kıza yaklaşıp tam önünde durdu. "Ben hata yapm... More

TANITIM
KARAKTER TANITIMI
TANITIM FİLMİ
Bölüm 1 = Acı Son
Bölüm 2 = Zaman Hancı
Bölüm 3 = Hoşgeldin
Bölüm 4 (Ateş Ve Çıra)
Bölüm 5 (Yabancı)
6.Bölüm (Kurallar)
7.Bölüm (İstek! )
8.Bölüm (Aile)
9.Bölüm (Susma! )
10.Bölüm (İlk Yenilgi! )
11.Bölüm (İkiz Çakiler )
12.Bölüm (Teşekkür Ederim !)
13.Bölüm (Kıvılcım)
14.Bölüm (Aşk Mı Bu? )
15. Bölüm (Yeni Bir Ben)
16.Bölüm (Eve Giren Yabancı )
17.Bölüm ( Yalan De! )
Gelecekten Kesit
18.Bölüm (Davet)
19.Bölüm ( Başkasını Seviyorum )
20.Bölüm (Bir Şans Daha)
21.Bölüm (Bir Nefes Uzakta)

18.Bölüm (Bir Küçük Kahve Meselesi! )

1.5K 101 194
By araftaacangunes

Kahvenden bir yudum bile almamışsın,
Korktun mu beni kırk yıl sevmekten!

Cemal Süreyya

Bölüm Şarkısı: Nahide Babaşlı =Anlasana

Karahan

Adım Karahan Zafir kendi adımı kendim koydum soyadımı annemden aldım. Ben bu yaşıma gelene kadar çok şeyden vazgeçtim. İlk önce en büyük düşmanlarımı tanıdım yıllarca ezberledim onları her birini tek tek ezberledim. Hepsini beynime kazıdım. 3 büyük düşmanla geçti tüm hayatım. Hergün her gece aynı isimleri tekrarladım. 3 kişi bile isteye öldürdüler bizi acımadan yok ettiler hep saydım isimlerini unutmamak için saydım.

Mehmet Zorlu

Haldun Acar

Hakkı Efeoğlu

Ben bu 3 adam yüzünden annemi kaybettim ben bu 3'ü yüzünden bir hayat kaybettim, kimliğimi kaybettim ancak bu benden aldıkları son şeydi Şimal'i kaybetmeyecek bu kez onların kaybetmesini sağlayacağım.

Kim bilir ne çok acı çekmişti onlar yüzünden annem, peki ya Şimal gördüklerinin ağırlığı bir yana bir cellat ile bir ömür nasıl yaşamıştı tüm bunlar yetmez gibi bir de başında bir gardiyan ile nasıl yaşardı.
Ama bitti ben geldim ve seni oradan alacağım Şimal çok yakında yanımda olacaksın sadece biraz daha zaman.
Önce yapmam gereken bir kaç şey var.

Ah anne onca zaman senden nefret etmem için uğraşan adam, keşke ben senden nefret etseydim de sen bir yerlerde nefes alsaydın yine. Oysa az kalsın başarıyordu biliyor musun? Az kalsın kızgınlığım unutturuyordu seni o yalnız geçen gecelerim olmasa belki nefret dahi etmiştim senden. Çocuktum anne uyuyamadığım her gecenin hesabını sana yazardım.

Biliyorum kızgınsın bana; yer yer nefretin oldum, yer yer yaran. Ağzı açık, sızmaya, sızlamaya müsait bir yara... Gittiğin yere ne mektuplarım gelir artık ne feryadım. Ama biliyor musun kaldığım yerden de devam edemiyorum sana. 4 yaşında bıraktım mavi gözlerine bakmayı. O yaşta kokun silindi zihnimden.
Öldüğün yerden anne dirilemiyorum beni anla.

Geçmiyor zamanla. Bilmiyorsun, cevabını bulamadığım bütün soruları çöpe attım.
Onları yok saydım, sen gitmedin aslında bıraktığın yerden sana saydım günleri.
Ölmediğim günlere saydım!
Gelmediğin her gün için önce sana sonra  kendime kızıyordum.
Onca  zaman ne yaptım bilmiyorsun, kızma... Babama rağmen onun kinine öfkesine rağmen neler yaptım bilmiyorsun o yüzden bana kızma anne.

Seni merak ettim biliyor musun?
Bilmiyorsun anne kızma... Seni özledim, ağladım tüm fotoğraflarını içtim ezberledim bilmiyorsun.
Seni yıktım içimde tabu diye.
Seni ördüm içimde duvar diye.
Islah evi yada hapishane duvarlarını aştım da seni geçemedim bir tek.

Seni uğurladım dilimden Allah'a dua diye.Başlarda 'Ah' ettim evet yalan yok ama sonra merhamet et dedim Allah'ım
Evet merhamet dinlendim bak bilmiyorsun. O yüzden kızma!

Çocuktum be anne her sabah eksik, kanadı kırık bir günaydın konardı pencereme, umuduma verdiğim bir parça ekmek sendin. Çocuktum anne uyuyamadığım her gece sendin, aklıma geliyordun olur olmadık, beynimden vurulmuşa dönüyordum inan.

Acaba diyordum beni düşünüyor mu hiç. Yokluğum yakasına yapışıyor mu? Diline düşüyor muyum evladım diye?
Ciğerinde yanıyormuydum yara diye.
Yada yada diline dua diye geliyor muydum bir cuma günü.
Beni yanına alamadı diye, Allah'la arasını açıyor mu acaba diyordum.
Ağlıyor mu gülüyor mu mutlu mu şimdi diyordum kucağında yeni çocuğu ile.
Onu sorumlu tuttum sırf o var diye gittin sandım başlarda. O var diye vazgeçtin benden sandım o işte babam!

Çocuktum anne kızma.
Mutlu mu şimdi diyordum, yada yalan söylüyor mu, mesela unuttum, aklıma bile gelmiyor diyebiliyor mudur? Babam gibi çok içiyor mudur diyordum.
Çocuktum anne.
Yok aramızdaki mesafe değildi mesele. Asıl mesele  biz, mesele  göğsüme kazınan bir dizi iz.
Allahım dedim ne olur üşümesin eli başka birinin ellerine. Başka çocuklara çocuklarına seviyorumlu öldürücü cümle darbeleriyle yaşatmasın benden başka birini kalbinde.
Çocuktum anne!
Allahım dedim bak unutmasın yalvarırım, yalvarırım düşür beni onun aklına.

Allahım ne olur dedim ölmesin o başka birine. Senin mezar taşın benim kalbimdi bil istedim anne.
Etme kabul etme Allah'ım onda evlat diye benden başkasını. Unutturma dedim Allah'ım ölürüm annem beni unutursa.
Unutma Allah'ım dedim nefes diye savur beni soluğundan içine at dedim. Hep sana varıp gelmek istedim en kuytulardan. Sırtımı bile dönemedim yokluğuna o kadar muhtaçtım ben sana anne.
Ölmedim ama inan hiç yaşamadım da. Ve artık biliyorum aramızdaki boşluğu dünya bile dolduramaz artık.

Ama eğer Şimal'i alırsam yanımda olursa en çok sana benzeyen gözlerini seveceğim. Hele hele birde sen gibi kokuyorsa çok severim anne ben onu. Senin sevdiğin gibi severim canı yanmasın diye kendimi siper ederim. Yıllarca herkesten uzak tutmadım mı ben onu yine yaparım anne. Hiç kimse yaklaşamaz kalbine hiçbir adamın eli değmez izin vermem. Kirletemezler anne onu kimseye müsade etmem. Ama biraz daha zaman.

Önce içeride oturan bu adam hesap verecek bana senin yere düşen her bir damla gözyaşının hesabını verecek. Şimal'in canını yaktığı kadar kanı akacak.
Ama hemen ölmeyecek, o kadar kolay değil ölüm ona kurtuluş sayılır nasılsa.

"Abi uyandı."

"Tamam siz çıkın dışarı kimse gelmesin."

Yerimden kalkıp büyük odaya doğru ilerlediğimde inlemesini duydum önce ardından gözleri beni bulunca irkilmesi.
Güldüm, o kadar acınası ki o kadar muhtaç ki şimdi.

"Uzun zaman olmuştu değil mi Mehmet?"

"Bana ne yapacaksın? Ne istiyorsun benden?"

"Hayal dahi edemeyeceğin şeyler yapacağım sana. Ne istediğime gelecek olursak bana verebileceğin hiçbir şeyin yok senin."

"Korhan bak konuşalım orta yol bulabilir anlaşabiliriz. Ben..."

"Korhan öldü. Kaç kişinin kanı var elinde Mehmet sayalım mı beraber, benden başka kaç kişinin canını hayatını aldın?"

"Şahika ile olanlar tamamen hataydı biliyorum ama..."

"Şşşşşş. Mehmet yasak kelimeler kullanıyorsun yapma! Annem ben Şimal daha kaç kişi var? "

" Bana ne yapacaksın? "

Güldüm hatta öylesine güldüm ki bakışları titredi ona doğru bir adım attım gerildi bir adım daha attım kapandı gözleri. Halbuki daha başlamamıştım bile.

Korkuyordu evet korku en yakın arkadaşı olacaktı bu süreçte ben onunla işimi bitirene kadar sadece bekleyecek ve korkacaktı. Hemen arkamda hissettiğim kişi ile geriye doğru yavaşça döndüm.

"Karahan!"

"Son durum nedir?"

"İki gün sonra büyük bir davet var."

"Ne daveti bu?"

"Otelin 25.yıl kutlaması hepsi orada olacaktır."

"Haldun Acar'ın bizim üstümüze basıp kurduğu büyük otel demek. Ya Barlas oda gelecek mi?"

"Tüm şirket çalışanları orada olacak."

Başımı sallayıp sandalyedeki ceketimi aldım ve çıkışa doğru yürüdüm. Tam çıkacakken tekrar duydum sesini.

"Evlat!"

"Efendim Dayı."

"Sakin kal,bu defa başar ve sakin kal. Şimal bu savaşın bir tarafı olmamalı sakın unutma."

"Yemin ettim Dayı. Onu koruyacağım diye 12 yaşımda yemin ettim."

"Peki ya o ne olacak geldiğini öğrenmiştir."

Güldüm dediğine istediğim de buydu ya zaten.

"Umarım Dayı umarım öğrenmiştir ve karşıma çıkar. Bu kez onu polisler bile alamaz elimden."

"Bu kin benden bir  kardeş aldı zaten umarım seni ve Şimal'i de kaybetmem."

Kapıya ulaşmış çıkarken kısık sesle söylediklerini duydum ancak geri dönmedim. İki gün daha beklemem gerekiyorsa beklerdim ama eninde sonunda Yekta ile karşılaşmam sağlanacaktı. Peki ya Şimal onu da görür müydüm acaba?

****

Sabah uzun zaman sonra huzurlu uyandı yatağında Yekta. Gözlerini açtığında etrafa şöyle bir göz gezdirmiş açık olan teras kapısına gözü takılmıştı. Yataktan kalkıp terasa çıktığında kollarını göğsünde bağlamış aşağıyı izleyen Şimal ile yanına yürüyüp durdu.

"Erken uyanmışsın. Günaydın."

Şimal duyduğu sesle hafifçe irkilse de hemen toparlanmış ve gülümseyerek cevap vermişti.

"Günaydın. Uyku tutmadı da  pek bende etrafı izliyordum."

Yekta ona bakıp düşündü. Tamam artık düşmanının kim olduğunu biliyordu ama bildiği diğer şeyler bu kızın karşısında nefes almasını güçleştiriyordu. Anlatabilir miydi? Yada asıl mesele anlatsa anlar mıydı?

Şimal ise günlerdir bu adamın neden böyle dalgın yada düşünceli olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ne olmuştu babasını görmeye gitmiş geldiğinden bu yana ise değişmişti. Haldun amcasına birşey mi olmuştu da söylemiyordu.
Soruyor ancak cevap olarak ya geçiştiriliyor yada konu bir anda değişiyordu. Düşüncelerine dalmıştı ki Yekta'nın sesi ile bakışlarını oraya çevirdi.

"Yüzün değişti birden ne oldu?"

"Bana olan bir şey yok da, sana ne oldu onu düşünüyordum."

Yekta ona bakıp kaşlarını kaldırdı.

"Ne olmuş ki bana?"

"Bişey oldu ve sen farklısın. Yani demek istediğim çok düşüncelisin son günlerde."

"Öyle miyim gerçekten?"

"Farkında mı değilsin yoksa değil gibi mi davranmaya çalışıyorsun çözemedim seni."

Yekta konuşurken ki ciddiyetine baktı onu düşünüyor oluşu bile mutlu olmasına sebepti gülümsedi.

"Bugün pek işimiz yok gezmek ister misin? Sıkılmış olmalısın."

Gelen soru ile Şimal şaşırsa da heyecanlanmadan edemedi. Evden çıkacak olma fikri bile ona iyi gelmişti.

"Nereye gideceğiz ki?"

"Sen nereye gitmek istersin?"

"Bilmem ki. Yani fark etmez neresi olursa çıkalım yeter ki."

"Peki çiftliğe gitmeye ne dersin?"

Şimal heyecanla kıpırdadı olduğu yerde. Orası çok sevdiği bir yerdi. Bir çok anısına ev sahipliği yapan anılarla dolu bir yerdi. Başını salladı o kadar heyecan ve mutluluk doluydu ki konuşamadı bile sadece kulaklarına varan gülümsemesi ile başını salladı. Sonra birden aklına gelen şeyi sormak için dikleşti olduğu yerde.

"O zaman kızları ve Demir'i de çağıralım mı ne dersin Sera için de iyi olur sıkılmıştı."

Yekta başını salladı ve odaya dönerken cevap verdi.

"Ben bir duş alayım Demir'i de arar söylerim sen Asrın ve Sera'ya haber ver."

Şimal bir anda onu kolundan tutunca aniden durup ona döndü.

"İlayda'ya bugün izin mi versek? Biz bize olmak daha iyi olur bence."

Yekta önce kolundaki eline bakmış ardından başını sallayarak cevap verdi.

" Peki sen nasıl istiyorsan. Ben duşa gireyim sen İlayda'ya da  haber ver öyleyse."

Şimal istediği cevabı almış olmanın rahatlığı ile odadan çıkarken hemen karşı odanın kapısına gelip durdu. Asrın yeni uyanmış İlayda ile ne giyeceğine karar vermeye çalışıyordu. Nedenini bilmese de bu kızda Şimal'i tedirgin eden bir şeyler vardı.

" Asrın'cım mavi mi kırmızı mı olsun gömleğin?"

"Kıymızı olsun İlayda abla."

Ardından bakışları kendisini bulan küçük ile Şimal de gülümseyerek odaya girmiş oldu. Asrın devam etti sözlerine.

"Bak Şimal de kıymızı elbise giymiş biz bugün aynı olalım mı Şimal?"

İlayda küçük çocuğun sözleri ile arkasını dönünce Şimal'i görmüş ve eğildiği yerden ayağa kalkıp gülümsemişti.

"Günaydın Şimal hanım."

"Sana da günaydın. İlayda, Asrın ile ben ilgilenirim dışarı çıkacağız sen bugün izinlisin."

"Neyeye gidiyoyuz Şimal?"

"İsterseniz kalabilirim efendim."

Şimal ona bakıp tek kaşını kaldırdı ve cevap verdi.

"Gerek yok İlayda dinlen sende biraz yoruldun."

Şimal Asrın ile kıyafetlerini seçmeye dönerken İlayda şaşkınlıkla bakmaya devam ediyordu. Neden onu istemiyordu yanında şüpheleniyorum olamazdı değil mi? Şimal kıyafetleri yatağa bırakıp hala kendisine bakan kız ile ona bakınca İlayda başını sallayıp gülümsedi.

" Peki efendim iyi günler."

Şimal kızın çıkması ile küçük dostuna dönmüş gülüp şakalaşarak giyinip aşağıya doğru harekete geçmişlerdi. İlayda'yı istememe nedeni ondaki gariplikti. Sürekli gizemli haller içerisinde sürekli odasının etrafında onu görmek huzursuz edici bir boyuta gelmiş ancak bunun için bir neden bulamamıştı. Asrın ile çok ilgiliydi bunu kabul ediyordu ancak gizli gizli telefon konuşmaları ve Şimal'i her gördüğünde tedirgin tavırlar sergilemesi onun hakkındaki şüpheleri arttırıyordu. Emin olmadan kimsenin işini kaybetmesini istemediği için sessizce gözlem yapmaya devam ediyordu.

Bir saatin ardından sonunda yola çıkabilmişlerdi. Arabayı Yekta kullanıyor arka koltukta Sera ve Asrın otururken hemen Yekta'nın yanında da Şimal yer alıyordu. Çınar İlayda'nın izinli olduğunu duyunca kendisi için de izin istemiş ve sonuç olarak izni almıştı.

"Sera senin neyin var çok sessiz görüyorum seni son günlerde?"

"Hiç enişte ne olacak bişeyim yok. Beni bırakın da bu Çınar sizin dadıya abayı yakmış gibi duruyor ne diyorsunuz?"

Yekta gülümserken Şimal arkasına dönüp sordu.

"Çınar'ın hisleri gayet açık da seni ne yapacağız Sera?"

"O ne demek Şimicim, neyim varmış ki benim?"

"Hani Demir desem ne dersin?"

"Demir ve Sera mı?

Yekta kaşlarını kaldırıp aynadan Sera'ya bakarken Sera kızarmaya başlayıp kısık sesle konuştu.

"Saçmalama Şimal açık hava sana yaramadı herhalde."

"Öyle olsun bakalım. Senin keyfin yerinde mi Asrın'cım?"

"Şimal atlaya da biney miyiz?"

"İstersen binersin Asrın'cım neden olmasın ki."

Sera ona bakınca gülen yüzü ile kendisi de gülümsedi. İlk günlere oranla mutluydu en azından yüzü gülüyor keyfi yerinde gibi davranıyordu. Belki farkında değildi ama aşık oluyordu. Kendi sorunlarını şimdi ona belli etmek istemiyordu ancak en kısa zamanda onunla konuşması gerekiyordu.

" En son ne zaman geldiniz çiftliğe enişte?"

Yekta bir yandan yola bakarken bir yandan cevap vermeye çalıştı.

"Geçen sene gelmiştim sanırım Bahar  hastaydı. Sonra fırsat olmadı. "

Şimal duyduğu isimle bakışlarını ona çevirirken Sera da kaşlarını kaldırıp sordu.

"Bahar kim?"

Aslında Şimal'in aklındaki ve sormak için delirdiği soruyu Sera sormuştu. Ancak cevap Yekta'dan önce Asrın'dan gelmiş ve ve kızları rahatlatmıştı.

"Abimin atı."

"Ne güzelmiş adı kim koydu?"

"Yağmur koymuştu adını."

Şimal sadece dinlemek ile yetirnirken Yekta'nın son söylediği ile hüzünle çevirmişti başını yola doğru.

Yekta ise onun hüzünlenmesini istemiyordu en azından bugün çok mutlu olsun istediği için konuyu değiştirdi.

"Sen sever misin at binmeyi Sera?"

"Şimal ile bir kaç kere gitmiştik hipodromlara ama Şimal kadar binemiyorum tabi."

"Biliyor musun Sera, küçükken  Şimal çok korkardı atlardan annem sırf korkusunu yensin diye midilli almıştı."

Şimal de hatırladıkları ile gülerken konuşmaya oda katıldı.

"Evet yağmur ile kavga ederdik hatta ilk sen bineceksin yok ben bineceğim diye güzel günlerdi. Sera çok fazla hayvan vardı eskiden orada ama ben en çok keçileri beslemeyi severdim."

"Veterinerlik aşkın nereden geliyor anlamış olduk."

Araba sonunda durunca inip etrafa bakmaya başladılar. Asrın hemen Sera'nın elinden tutup onu ahırlara doğru çekiştirmeye başlayınca ikili oraya doğru yönelmişti.

"Demir'ler geç mi kalır acaba?"

"Yoldalar birazdan gelirler alışveriş de yapacaklardı."

"Özlemişim burayı. Teşekkür ederim."

"İçeri geçelim mi?"

Önden Şimal arkasından Yekta çalışanların kapıyı açması ile büyük eve girerken Şimal etrafına bakmayı ihmal etmiyordu. Salona girdiklerinde gördüğü fotoğraf ile birden durunca Yekta da durup önce  ona ardından baktığı yere bakıp elleri cebinde gülümsedi.

Şimal ise şaşırarark Yekta'ya dönüp sordu yüzünde taşıdığı eşsiz gülümseme ile.

"Bu fotoğraf burada mıydı? Unutmuşum bile Zahide teyze mi çekmişti bunu?"

"Yağmur  çekmişti. Babam yeni bir makine almıştı elinden bırakmıyordu hani sürekli her halimizi çekip duruyordu."

"Çok severdi oda fotoğraf çekmeyi ve poz vermeyi."

Şimal duvardaki resimlere bakmaya devam ederken gördüğü bir diğer resim ile gözleri dolsa da Yekta'yı üzmemek adına gülümsedi.

" Hamilelik ona çok yakışmış gerçekten çok güzel olmuş. "

Yekta ise elini fotoğrafın üstünde gezdirip acıyla gülümsedi.

" Doruk vardı o zaman karnında. İlk andan beri oğlum olacak diyordu kontrol ettirmedi doğuma kadar bilmek istemedi. Ama haklıydı erkek doğdu. Keşke o zamanlar seni buraya getirebilmiş olsaydım."

Şimal ona bakıp bir adım kadar yaklaştı. Hüzünlü gözleri fotoğrafa dönük olan adamın yavaşça omzuna koydu elini. Yekta gelen temas ile yüzüne bir gülümseme kondurmaya çalışıp ona dönmesiyle yüzlerinin çok yakın olduğunu farketti. Şimal gözlerine bakerken Yekta onun dudaklarında olan bakışlarını zorlukla mavi gözlerine çevirmiş ona bakarken birbirlerine çekildiklerinden habersiz yaklaşıyorlardı. İkisi de aralarındaki çekime kendilerini kaptırmış giderken dudaklarının arasındaki milimlik mesafe gelen bağırtı ile anında kopmuştu.

"Demiy abi geldi Yeşim geldi!"

İkili hızla uzaklaşırken Yekta hafifçe öksürdü Şimal ise utançla kızardı. Sonunda sesi kendisini bulduğunda Şimal konuşmaya başladı yada konuşmayı denedi.

"Şey ben yani, dışarı çıkalım gelmişler."

Hızla kapıya doğru yürüyen kızın arkasından bakarken Yekta güldü. Elini hızla çarpan kalbine koyup sessizce mırıldandı.


"İlk defa bu kadar yaklaşmama izin verdin Okyanus Güzeli. Sana yakın olmak bile güzeldi."

Şimal dışarıya çıktığında arabadan eli kolu dolu inen Yeşim'e doğru yaklaşıp sordu.

"Çağla gelmedi mi?"

"Hoşbuldum Şimal bilseydim onu gönderirdim."

"Aşk olsun ondan demedim ama gelir diye bekliyordum. Hoşgeldiniz tabiki."

Yekta da gelip gülerek Demir'e yaklaştı.

"Hoşgeldiniz."

Demir başını sallayıp kız kardeşinin elindekileri evin çalışanlarına verirken cevap verdi.

"Hastane' ye gitmesi gerekti. Hastane sahibi gelmiş tanışma toplantısı varmış sonra bitince gelecek o."

"Özledim seni Yeşim."

"Ah Sera bende seni özledim olaylı gecemizden sonra görüşemedik."

"Sende hoşgeldin Demir."

"Ooo ilerleme mi var şoför değilde ismimi söylediğine göre."

Sera gözlerini devirip konuşarak Demir'i yine kızdırmayı başardı.

"Şoförlerin de isimleri vardır ondan dedim yani hala şoförsün hemde asabi ve kavgacı bir şoför."

Ardından kimse duymadan kendi kendine fısıldadı.

" Seni özleyeceğim asabi adam çok özleyeceğim."

"Neyse hadi içeri girelim kapıda kaldınız."

Yekta'nın sözleri ile hepsi içeriye doğru yürüdüler. Güzel güneşli bir günü kahve eşliğinde taçlandırıyorlarken Demir çay içiyordu Yeşim sordu.

"Ne güzel oldu uzun zaman olmuştu gelmeyeli. At binecek miyiz Yekta abi?"

"Tabiki Yeşim."

Yeşim gülerek menajlara doğru bakıp meydan okudu.

"Yarışa var mısın peki?"

"Hayırdır çok iddialı gördüm seni."

"Eh işte biraz çalıştım diyelim ama bu kez kazanırsam Bahar'ı alırım ona göre."

"Sen kazan da öyle konuşalım küçük hanım."

"Yeşim dikkat et bu kazandığınız davalara benzemez Bahar'ı Yekta'dan alacak biri çıkmadı daha."

"Abi sen kimin tarafındasın ya beni motive etmen gerek senin."

"Gerçekler acıdır kardeşim. Hele bir de Yekta ile Bahar üzerine yarışıyorsan sonu hüsran demektir."

"Göreceğiz bakalım."

"Yeşim ya ben kazanırsam?"

"Eğer sen kazanırsan akşam tüm yemekler benden hemde kimseden yardım almayacağım!"

Yekta başını sallarken Demir söylediği ile Yeşim hariç herkesi güldürdü.

"Desene yine aç kalacağız."

Diğerleri gülerek onları  izlerken Asrın da çimlere oturmuş toprak ile oynuyordu.

"Hadi o zaman gidip giyinelim Yeşim."

Yekta ve Yeşim'in ayaklanması ile Demir Sera'ya baktı durgundu her ne kadar yüzü gülüyor dahi olsa bu gülüşün sahte olduğunu anlayacak kadar tanımıştı onu. Bişey olmuştu ve Sera bunu gizlemeye çalışıyordu. En sonunda dayanamayıp konuştu.

"Sera seninle biraz yürüyelim mi?"

Şimal onlara bakınca Sera şaşırdı.

"Neden yarışı izlemeyecek miyiz?"

"Yeşim önce bir tur atar ata alışması gerek o dönene kadar geliriz izleriz yani yarışı."

"Hadi Sera gidin biz de Asrın ile biraz meyve toplayalım."

Şimal'in sözlerinden sonra ayaklanıp peşine takıldı Demir'in. Yekta Yeşim'e atların yanına kadar eşlik etmiş o bir iki tur atarken de bahçede ağaçlardan ayva toplayan  Şimal'in yanına doğru ilerlemişti . Asrın da biraz ötede sepetini dolduruyordu.

" Şimal yeçel yapalım mı bunlayla? Ben biliyoyum yapmasını Kumyu abla yapayken izledim."

"Olur Asrın'cım eve dönünce banada öğretirsen yaparız."

Yekta onlara bakıp derin bir nefes çekti içine. O kadar güzellerdi ki ikisi birlikte hayal gibi. Telefonu çıkarıp bir iki kare resimlerini çekti. Son kareyi çekerken Şimal onu farkedip bakışlarını ona çevirince kucağındaki meyveler düşmüş Yekta da gülerek yanına gelip toplamasına yardım etmişti.

Sera ve Demir ise biraz yürüyüp büyük bir ağacın altında durup oturmuştu. Demir daha fazla dayanamayıp sordu.

"Neyin var senin?"

"Neyim olacak bişey yok."

"Yalan söyleyemiyorsan deneme bence çok belli oluyor çünkü."

Sera kaşlarını çatıp bakışlarını diğer tarafa çevirdi.

"Çok biliyorsun değil mi?"

Demir omuzlarına elini koyup onu kendine çevirirken dolan gözlerini görüp endişelendi.

"Sera ne oldu?"

"Sana söylersem aramızda kalır değil mi? Sana güvenebilir miyim?"

"Önce bir söyle de aramızda kalması gereken bir şeyse eğer kalır."

Sera derin bir nefes alıp verdi. Tırnaklarına çevirdiği bakışlarını kapattı ve açıp ona döndü.

"Babam aradı geçen gün. Geri dönmem gerekiyormuş."

"Bir sorun mu var?"

"Şey geçen akşamki gece kulübü olayı gazeteye çıkmıştık hani onu görmüşler beni geri çağırıyor."

"Ee ne olmuş gazeteye çıkmışsak bunun için mi kızmış yani?"

Sera artık gizlemenin faydası olmadığını anlayıp cevap verdi.

"Babam değil kızan. Drago kızmış yani nişanlım."

Demir o an duydukları ile yerinden kalkıp baktı ona nişanlım mı demişti o. Nasıl yani hayatında biri mi vardı? Ne diyeceğini bilemeyince kem küm etmeye başladı.

"Demek nişanlısın şey yani sevindim. Seni de alan biri çıkmış evde kalmazsın işte. Düğün ne zaman? Yada banane değil mi? Neyse şey hadi dönelim yarış başlar şimdi. Çok çok sevindim gerçekten."

Demir önden hızlı hızlı yürürken Sera ise sıkıntıyla kapattı gözlerini. Çalan telefonu ile yerinden doğrulup ekrana bakınca sinirle söylendi.

'Drago Berufung' (Drago Arıyor)

" Açmayacağım Drago açmayacağım. "

Ardından kapanan telefon ile mesaj geldi.

"Es gibt Themen, über die wir sprechen müssen. Melden Sie sich so schnell wie möglich bei mir. Ich vermisse dich Sera."

(Konuşmamız gereken konular var. En kısa zamanda geri dönüş yap bana. Seni özledim Sera.)

Hemen cevap yazıp telefonunu tamamen kapatarak cebine atmış ve diğerlerinin yanına dönmüştü. Bu işi ilk fırsatta halletmesi gerekiyordu. Daha fazla ertelemek anlamsızdı.

"Genug Drago! Ich werde so schnell wie möglich kommen und aufhören, mich anzurufen und zu stören!"

(Yeter artık Drago. En kısa zamanda geleceğim beni aramayı kes! )

Sonunda Yekta ve Yeşim atlarına binerken Demir kucağında Asrın ile çitlere yaslanmış gülümsüyordu. Dışarıdan gülen yüzü içinde ki hayal kırıklığını örtüyordu. Hem ne sanmıştı ki bu kızın onu sevebileceğine nasıl inanmıştı. Aptal kalbi yine yanlış kişiye kapılmıştı. Tam 4 yıl önce olduğu gibi yanlış insana bağlanmıştı.

Sera Şimal'in yanında durup Demir'e baktı. Çok istemişti herşeyi anlatmayı ancak fırsatı olmamıştı. Şimal'in dahi tam olarak haberi yokken nasıl anlatacaktı ki. Anne ve babasının ısrarı ile nişanlanmıştı Drago ile. Uçarı bir kızdı Sera buraya gelebilmek için Şimal'i görebilmek için zar zor izin alıp gelmişti buraya. Günlerdir aklına dahi getirmediği bir gerçek vurulmuştu suratına tokat gibi. Nereden bilebilirdi ki buraya gelip bu asabi ancak sevgi dolu adama karşı hisler besleyeceğini.

Şimal at üstünde gördüğü adama bir kez daha gururla bakerken eve girdikleri an gerçekleşen anı düşünüyordu. Ne kadar saçmaydı değil mi hayat denen şey. Daha aylar öncesine kadar zorla evlendiği için nefret ettiği adama karşı kendini frenleyemiyor sanki bir mıknatısla çekilircesine ona kapılıyordu. Aşk bu muydu gerçekten? Geceleri onu uyurken izlemek gülümsemesi ile sevinmek kızdığında yada yüzüne düşen bir bulutla içinin sıkılması, bu muydu aşk?

İkilinin yarışı sonunda bittiğinde Yekta gülümseyerek Yeşim ise suratını asarak yanlarına geldiler.

"Geçmiş olsun Yeşim ne yemek yiyoruz akşama?"

"Abi gerçekten dost musun düşman mı belli değil ya? Hem bu kez çok yaklaşmıştım."

Yekta gülüp onu kolunun altına çekerken konuştu.

"Doğru söylüyor bu kez çok zorladı beni."

"Nasıl kazandın peki?"

Şimal'in sorusu ile Yekta güldü.

"Ben değil Bahar kazandı!"

"Tamam tamam kabul ediyorum. Bir daha Bahar üstüne yarışmayacağım Yekta abi ile, şimdi gidip duş alıp mutfağa girmek istiyorum işim çok malum."

Yekta da duş almak için odasına giderken Demir Çağla'yı aramak için uzaklaşınca yalnız kalan Şimal ve Sera birbirine baktı.

" Bişey mi oldu Sera? "

" Yine kızdırdım işte Demir'i ne olacak herzamanki halimiz. "

" Başka bir şey olmadığına emin misin?"

Başını sallayan kız ile Şimal de başını sallayıp etrafına izlemeye devam etti.

Akşam olmuş Çağla'nın da gelmesi ile yemek masasına oturmuşlardı. Yeşim her ne kadar yardım almayacağım dese de Sera salatayı Şimal pilavı halletmiş Yeşim ve Çağla ise etleri ve çorbayı aralarında paylaşmışlardı. Güzel geçen yemek ile Yekta Çağla'ya bakıp sordu.

"Çağla sen nasılsın sesin çıkmıyor?"

"Biraz yorgunum Yekta abi bugün yeni hastane sahibi ile tanıştık değişik bir adamdı."

"Nasıl değişik?"

Demir'in sorusu ile Çağla abisine bakıp cevapladı.

"Bir hastahane almak için fazlaca genç biri mesela. Ne bileyim insan yatırım yapacaksa bile neden hastahane alsın? Üstelik değerinden çok fazla para harcamış burayı alabilmek için. Bir de pek konuşmayan biri adını bile zor söyledi."

Yekta dinledikleri ile sordu.

" Kimmiş peki adı neymiş belki tanıdık biridir. "

" Çok sıkıldım ben ama başka şeyler mi konuşsak. "

" Ne gibi Yeşim'cim? "

" Mesela Sera'nın elinden birer kahve içmesek mi? "

" Tabi hemen yaparım siz geçin terasa geliyorum hemen."

Şimal de esneyip duran Asrın'ı kucağına alıp ayaklandı.

" Bende Asrın'ı yatırayım o zaman. Burada mı kalacağız gece?"

Yekta başını sallayıp  onayladı onu.

" Evet yarın kahvaltıdan sonra yola çıkarız gece çıkmayalım hiç. "

Yekta'nın Çağla'ya sorusu da böylece arada kaynayıp gitmişti. Konu değişmiş sohbet başka yerlere kaymıştı.

Sera kahveleri getirip herkese servis etmiş ve hemen Demir'in karşısındaki koltuğa oturup sohbete dahil olmuştu.

Şimal yanında oturan Yekta'ya dönüp kısık sesle konuştu.

"Burası çok iyi geldi hepimize teşekkür ederim."

"İstediğin zaman tekrar geliriz. Sen mutlu ol yeter."

İkilinin birbirine olan bakışması Yeşim'in ortaya attığı gündem ile kesildi.

"Yekta abi iki gün sonra davet var konuşma yapacakmışsın heyecan var mı?"

"Sahi Yekta davetli listesini mail atmışlar sana bakabildin mi?"

"Yok Demir henüz bakamadım ama yarın bakar onaylarız."

Şimal konudan habersiz olunca merak edip sordu.

"Ne daveti bu?"

"Ah Şimal haberin yok mu senin otelin 25.yıl kutlaması var. İnanmıyorum hemen sana kıyafet ayarlamamız lazım."

"Ben geliyor muyum ki?"

Yekta tam cevap verecekken Çağla konuştu.

"Tabiki geleceksin kocan otel sahibi olarak konuşma yaparken sen de en önde onu izleyeceksin."

Yekta gülümseyip başını sallayınca Şimal ikizler ile kıyafet bakmaya başlamıştı bile İnternet üzerinden. Yeşim ara ara bulduğu elbiseleri Şimal ve Yekta'ya gösterirken Yekta her kıyafet için olumsuzca başını sallıyordu. Sera ise Demir'in hiç içmediği kahveye bakıp elini onun elinin üstüne attı.

" Beğenmedin mi kahveyi?"

Demir hemen elini onun elinin altından çekip yerinde dikleşti.

"Kahve içmek istemedi canım. Yoksa eline sağlık."

Sera diğerlerinin çoktan kendi sohbetlerine daldığını görüp tamamen Demir'e döndü.

"Ben ilk olarak Almanca öğrendim ana dili hesabı yani. Babam bu konuda çok katıydı."

Demir anlattıklarını dikkatle dinlerken gülümseyen yüzüne bakmaktan alamıyordu kendini.

"Sonra annem ilk okula başlayınca beni Türk Alman karma  ilkokuluna yollamak için büyük bir azim gösterdi ve babamı ikna etti. Kolay öğrendim ama Türkçeyi, okulun yani sıra ek olarak sürekli türkçe kitaplar alırdı annem bana."

"Türkçeyi güzel konuşuyorsun zaten demek kitaplar sayesinde."

"Cemal Süreyya! Yani onun sayesinde aslında. Çok fazla şiir ve roman okudum ama en çok Cemal Süreyya onu çok sevdim. Biliyor musun Demir o dönemde yaşamak isterdim."

"Neden bu dönemi sevmiyor musun?"

Sera kahve fincanını avucuna alıp gülümsedi.

"Sadece eskiden daha kolaymış bazı şeyleri ifade etmek daha özlü daha kibar kırmadan ama çokça hüzünlü. Hani diyor ya Cemal Süreyya 'Kahvenden bir yudum bile almamışsın. Korktun mu beni kırk yıl sevmekten!' diye."

Demir ona bakınca Sera da fincanında olan bakışlarını yavaşça kaldırdı ve gözlerine bakıp gülümseyerek konuştu.

" Biliyor musun Drago ile hiç kahve içmedik biz. Düşünsene beraber oturup bir fincan kahve bile içmedik. "

Sera gözünden düşen tek damla yaşı silip tekrar gülümsedi.

"Peki ya sen Demir sen neden içmedin kahveni?"

Demir onun sözlerinden ne anlaması gerekiyordu bilmiyordu ancak karşısındaki kızda tam 4 yıl önceyi görür gibi oldu. Hiç bir şey demedi sadece ayağa kalktı. Yekta ve diğerlerinin bakışları ona dönünce son sözünü söyledi ve evden çıkıp gitti.

" Benim gitmem gerek!"

Kimsenin sorularını duymadı ne kardeşlerinin sesini işitti nede ne oldu diye seslenen Yekta'yı duydu Sera arkasından öylece bakarken acı bir tebessüm gelip yerleşti yüzüne.

Mutluluk kolay şey değildi hele ki alışık olmayan birinde emanet bile değildi!

🍀Bölüm Sonu🍀

Continue Reading

You'll Also Like

897K 53.7K 70
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
Zeynep By Jutenya_

General Fiction

584K 40.9K 35
Güzeller güzeli Zeynep... İki adam ve bir kadın. Afran'ın mutlu olmak istediği tek masal prensesi Zeynep'ti. Zeynep'in masalında aşık olduğu prens...
1.9M 132K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
952K 52.4K 40
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...