6.5

5K 295 64
                                    

Karadutun lekesini yine kendi yaprağı çıkartır. Sorunlar da böyleydir. Birisi yarayı kimden almışsa, şifası yine yarayı verendedir. Ama ben bu konuda çok büyük bir aptallık yapmıştım. Toprak'ın başkalarından aldığı yaraları sahiplenmek, onları sarmak istemiştim. Oysa bu bana hiçbir sonuç vermeyecekti. Çünkü nedeni olmadığınız yaraları saramazdınız. Tıpkı karadutun lekesini yine karadutun çıkarması gibi.

Toprak'ın bana veda etmesinin üzerinden tam kırk üç gün geçmişti. Toprak ilk birkaç gün okula gelmeye devam etse de sonraları okula bile gelmemeye başlamıştı.  Üzgündüm. Acı varlığını sürdürüyor ve beni derin bir boşluğun içerisine sürüklüyordu. Onu görmek ve tekrar kurtarmak istiyordum. Ama hala böyle düşünmek benim aptallığımdı. Çünkü onun yaraları, bana yabancıydı. Başlarda sahiplensem de artık anlıyordum.  Bir başkasının açtığı yaraya şifa verdiğini sanmak aptallıktı.

Son günlerde her teneffüs sanat sınıfındaydım. Toprak'ın her gidişinde olduğu gibi... bu sefer de yine buradaydım. Onun kokusunun sindiği bir pencerenin önüne oturmuş etraftaki tuvalleri inceliyordum. O sırada kapı açıldı. Toprak olmadığını bildiğimden dönüp bakmadım bile.

"Yaren?" Atalay'ın sesini duyduğumda bakışlarımı ona çevirdim. "Her teneffüs buraya gelmekten bıkmadın mı?"

"Bıkmadım," dedim. Onu terslemedim veya sinirleneceği bir cevap vermedim. Çünkü artık ne hissettiği umrumda değildi. Atalay, Toprak'ın iyileşmesini hiç istemiyordu çünkü haketmediğini düşünüyordu. Oysa her insan iyileşmeyi hakederdi. Atalay bile. Bu yüzden  onu terslememiştim aslında. Artık bana ne kadar kötülükle yaklaşırsa yaklaşsın ona iyilikle cevap verecektim. Benim vicdanım rahat olsun da gerisi önemli değildi.

"Sana demiştim..." dediğinde artık yanımdaydı. Benim gibi pencereye yaslandı ve konuşmaya devam etti. "Bu oyunun kazananı benim."

"Sensin." dedim gülümseyerek. "Tebrik ederim. Kazandın. Ama çok önemli bir şey kaybettin Atalay."

"Neymiş?"

"Hani iyileşmek istiyordun ya... Toprak iyileşemediği sürece sen de iyileşemezsin." Kaşları çatıldı. "Neden?"

"Çünkü Toprak, benim olduğu gibi senin de en büyük yaran. Onun yüzünden kardeşini kaybettiğini düşünüyorsun. Ama düşün... kardeşin hayatta olsaydı Toprak'ın bu halde olması onun hoşuna gider miydi sence?"

"Yaren." dedi uyarır biçimde. Aldırmadan devam ettim. "Hayır Atalay. Kardeşin Toprak'ı mutlu görmek isterdi. Ama sen ne yaptın? Durmadan Toprak'ın iyileşmesini engelleyen şeyler yaptın. Sence kardeşinin isteği bu muydu?"

"Yaren, sus."

"Ona Kayla'nın ölümünü bile izlettin. Eline ne geçti?"

"Sadece acı çekmesini istedim, benim gibi." dediğinde başımı onaylamazcasına salladım ve onun iflah olmaz bir gerizekalı olduğuna karar verdim. "Hani bana bir keresinde Toprak gibi iyileşmek istediğini söylemiştin..." Bana beklentiyle baktı. "Eğer iyileşmek istiyorsan elindeki siyah boyayla insanların tuvallerine siyah fırça lekeleri atmayı bırak. Böylece o fırçadan damlayan siyah damlalar senin de tuvalini kirletemez."

"Yaren..." dediğinde acı çekiyormuş gibiydi. "Hala Toprak gibi konuşuyorsun."

"Beni sevmiyorsun Atalay. Kendini kandırma. Sen iyileşme düşüncesini seviyorsun."

"Belki de öyle. Yine de bunu yapabilecek tek kişinin sen olduğunu düşünüyorum."

Derin bir nefes aldım ve tam karşısına geçtim. "Eğer gerçekten sevseydin, ne olurdu biliyor musun? Eğer bana gerçekten önem verseydin ne olurdu?"

"Ne olurdu?"

"Toprak'la mutlu olmama izin verirdin. Tıpkı Kayla geldiğinde benim 'Toprak mutlu olacak' düşüncesiyle onu rahat bırakmam gibi. Çünkü ben Toprak'ı gerçekten seviyorum Atalay."

Gözlerini birkaç saniyeliğine kapattı ve tekrar açtığında gözlerinde anlam veremediğim bir ifade vardı. Yine de konuşmama devam ettim. "Eğer iyileşmek istiyorsan, birilerinin iyileşmesine izin vereceksin. Eğer aşık olmak istiyorsan, aşık olduğun kişinin mutluluğunu ilk plana koyacaksın. Ya da ne bileyim... yaşamak istiyorsan ölümü de göze alacaksın Atalay. Hayat budur."

Hiçbir şey demedi. Öylece çekip gitti yanımdan. Ama ben orada öylece kaldığımda gözlerimden düşenlere engel olamadım. Toprak, şu an neredeydi, ne yapıyordu? O kadar merak ediyordum ki... İyi miydi?

*

Sanat sınıfından, kendi sınıfıma döndüm. Sırama oturdum ve önümdeki defterin kaldığım sayfasını açtım. Defter sayfasının tam ortasına bir adres yazılıydı. Kaşlarımı çattım.

Bu neyin adresiydi ve kim yazmıştı?

###

Filozof Yaren ile bir bölümle daha karşınızdayız :d

ARKADAŞLAR KISA HİKAYEDE 15.CİYİZ O KADAR MUTLUYUM Kİ HEPİNİZE MİYAVLAMAK İSTİYORUM DKLSKDLDKFK

bu arada yorumlar çok az lütfen bu bölüm 40 yorum yapın ve bu garibanın yüzünü güldürün sizi seviyom hepinize miyaaavv🌺💓💓💕😽

sen yağmurları sevdiğinde | textingOnde histórias criam vida. Descubra agora